Alerjik deri testleri
Bir insanın hangi maddelere (alerjenlere) alerjik olduğunu anlamak için o maddelerden deri içine 0,1 cm3 (cc) enjekte edilmesi ve kızarma olup olmadığına bakılması. |
Antisipasyon
Kalıtsal bir hastalığın kuşaktan kuşağa geçerken ortaya çıkış yaşının küçülmesi ve/veya hastalığın ağırlığının artması. |
Aybaşı kanamasının gecikmesi
Normal olarak zamanı geldiği halde aybaşı kanaması başlamazsa; gebelik, kansızlık, tiroid veya karaciğer hastalıkları akla gelebilir. Ayrıca yorgunluk, sinirlilik veya adetten kesilme de düşünülebilir. |
Alerjik Nezle
Allerjik nezle, hapşırma, burunda tıkanıklık, kızarıklık, kaşıntı ve akıntı ile seyreden ve toplumda sık görülen bir hastalıktır.
Belirtiler
Alerjik nezle, hapşırma, burunda tıkanıklık, kızarıklık, kaşıntı ve akıntı ile seyreden ve toplumda sık görülen bir hastalıktır. Alerjik nezle mevsimsel bir seyir izleyebilir ya da belirtiler yıl boyunca hiç azalmadan devam edebilir.
Tanı
Alerjik nezlede tanı hastanın hikayesi ve destekleyici laboratuar testleri ile konur. Burun tıkanıklığı, akıntısı, kaşıntısı, hapşırık ve göz yaşarması belirtilerinin haftanın çoğu gününde görülmesi halinin varlığı; bununla beraber alerji deri testinde duyarlılığın olduğu bir maddenin saptanması ve sümüğün incelenmesinde alerjik hücrelerin tespiti tanı koydurmaktadır.
Tedavi
Alerjik nezlede birinci basamak tedavi alerjinin saptandığı maddeden bireyin uzak tutulmasıdır. İkinci basamakta ise ilaç tedavisi gelir. Bu tedavi ağızdan alerji şurup / hapları ile veya burun spreyleri ile sağlanabilir. Tedavi her hasta için farklılık göstermektedir. Çevre önlemleri ve ilaç tedavisinden yeterli yanıt alınamayan vakalarda dilaltı damla şeklinde aşı tedavisi uygulanabilir.
Öneriler
Polenlerden korunmak için bahar aylarında pencereleri kapalı tutmak ve hava filtresi kullanmak düşünülebilir. Sabah erken saatlerde, kuru ve sıcak havalarda dışarıya çıkmamak polenlerden kaçınmak için çözüm olabilir. Tatil zamanlarını bahar aylarının dışında planlamak da faydalı bir önlem olabilir. Evcil hayvanların tüy, salya, dışkı ve idrarları ile temas etmemeye özen göstermek gerekir. Ev ve işyerinde küf oluşmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Akarlar ev tozu üzerinde yaşarlar ve dışkıları ile alerjik nezleye neden olurlar. Akarları ortamdan uzaklaştırmak için düzenli olarak elektrik süpürgesi ile temizlik yapmak ve yatak takımları ile perdeleri sıcak suyla yıkamak yerinde olacaktır. |
Antispazmodik
Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim. |
Aybaşı kanamasının gecikmesi
Normal olarak zamanı geldiği halde aybaşı kanaması başlamazsa; gebelik, kansızlık, tiroid veya karaciğer hastalıkları akla gelebilir. Ayrıca yorgunluk, sinirlilik veya adetten kesilme de düşünülebilir. |
Alerjik rinit
Alerjik nedenle burun iç zarının (mukoza) iltihabı. |
Antistafîlotoksin fitresi
Stafilokoklann ürettiği toksinlere (stafilolizin) karşı oluşan antikorların kandaki düzeyi. |
Aybaşı kanamasının uzun sürmesi
Normal aybaşı kanaması 2-7 gün devam eder. Bazı kimselerde bu süre uzar. O zaman rahimde ur veya kist olduğundan, yumurtalıkların üşütülmüş olmasından, sinir veya kalp hastalığından şüphe edilir. Tedaviye geçmeden önce esas nedeni bulmak gerekir. Önemli bir durum yoksa aşağıdaki reçetelerden arzu edilen uygulanır. |
Alerjik tepki
Normalde zararsız olan çiçektozları, küf mantar sporları, hayvan tüyleri, ev tozu akarları, besinler ve ilaçlara tekrar tekrar maruz kalma sonucu oluşanı alerjik hastalık tablosu. |
Antistatik
Statik elektrik birikimini önleyen madde. |
Aysı kemik
Hilal biçimindeki görünümü nedeniyle Latince Os lune-tum (aysı kemik), Fransızca semilunaire (yanmay biçimli) kemik olarak adlandırılan ve el bileğinde yer alan kemik. |
Alfa fetoprotein
Normal koşullarda dölütün karaciğerinde bireşimlenen bir protein. |
Antistreptohiyaluronidaz litresi
Üst solunum yolu enfeksiyonlanndan ve romatizma! hastalıktan sorumlu olan A grubu beta hemolitik strep-tokoklann ürettiği hücre dışı bir enzime (hiyaloroni-daz) karşı oluşan antikorların kandaki düzeyi. |
Azı dişi
büyük azı dişi; küçük azı dişi |
Alfa-2-mahroglobülin
Karaciğerden salgılanan bir protein. |
Antistreptolizin o titresi
Streptokokların ürettiği ve alyuvarların parçalanmasına neden olan streptolizin O toksinine karşı oluşan antikorların kandaki düzeyi. |
Azigos toplardamarı
Göğüs boşluğunda omurganın sağ yanı boyunca uzanan toplardamar. |
Alg
Sulu ortamda yaşayan tek hücreli organizmalardır.Foto sentez yada fagosite yaparak beslenir |
Antitiroit antikorlar
Tiroit hücrelerinin antijenlerine (mikrozom) ve tiroitİn ürettiği koloitin bazı bileşenlerine (tiroglobülin) karşı tepki gösteren özantikorlar (bak. özbağışıklık). |
Azospenni
Ersuyunda hiç sperma bulunmaması. |
Algezimetre
Ağrıyı ya da başka bir deyişle ağrıya karşı duyarlılığı nicel olarak Ölçen alet. |
Antitoksik
Toksin giderici. |
Azospermi
Ejekülatta sperm bulunmamasıdır. |
Algılama
Dış dünyadaki cisimlerin duyu organlarında belirlediği değişiklikler aracılığıyla tanınmasını ve hatırlanmasını sağlayan karmaşık ruhsal işlev. |
Antitoksin
Vücutta zehirli madde (toksin) girişinin ardından üretilen özgül antikor. |
Azot protoksit
Renksiz; örseleyici, yanıcı ve patlayıcı özellikleri olmayan; tatlı kokulu gaz. |
Algılama eşiği
Alıcı bir organa ulaşarak organizmada bir yanıt oluşturan, yani bir duyum ve algılamanın doğmasına yol açacak güçteki uyarının şiddeti. |
Antitoksoplazma antikoru (total)
Toksoplazmozdan sorumlu bir protozoon olan toksop-lazmaya karşı antikor. |
Azotemi
Kanda protein kaynaklı olmayan azot mİktannı belirten ve artık pek kullanılmayan terim (bak. üre). |
Algodistrofi
Başlıca özelliği yanıcı nitelikte ısrarlı ağrıdır; hafif şekilleri oldukça sıktır - daha şiddetli formları sakatlayıcı olabilir ve tedavisi daha zordur |
Antitoksoplazma ıgm antikoru
Özgül bir antitoksoplazma antikoru. |
Azotüri
İdrarda protein kaynaklı olmayan azot düzeyi. |
Algohalüsinasyon (ağn varsamsı)
Belirli bir fiziksel nedene ya da hastalığa bağlı olmaksızın yoğun ağn duyma biçiminde ortaya çıkan varsam. |
Antitrombin ııı
Kanda bulunan pıhtılaşma Önleyici protein. |
Azulene
Alman papatyasından elde edilen ve yatıştırıcı özellikleri olan bir ajan. |
Boğmaca
Bulaşıcı bir hastalıktır. Tıptaki adı Pertussis'dir. Çoğunlukla 1 ila 4 yaşları arasındaki çocuklarda çok görülür. Ortalama olarak 4-6 hafta devam eder.Hastanın burnu akar, nöbet halinde gelen öksürük görülür. Bazen kusmaya neden olur. Tedavi için kesin yatak istirahati şarttır. Hastaya sık sık fakat az miktarda yumuşak yiyecekler verilmelidir. |
Boğulma
Havadaki oksijen azlığına bağlı boğulma biçimi. |
Belirteç (marker)
Laboratuvar İncelemeleriyle kanda belirlenen ve hastalıkların tanısında yol gösterici olan bulgulara verilen ad. |
B vitamini
Suda eriyebilen, molekül yapılarında bir azot atomu bulunan, bazı enzim sistemlerinin etkinliğini arttırıcı koenzimler olarak işlev gören 15? e yakın değişik maddeden oluşan bir vitamin gurubudur. |
B1 vitamini (tiyamin)
Buğday başağı, kepek, bira mayası, sebzeler gibi bir çok besinde bol miktarda bulunur. Memelilerin karaciğer, böbrek, kalp, beyin ve bağırsaklarında az miktarda bulunur. Sebzelerin pişirilmesi, sütün kaynatılması ve sterilize edilmesi (mikroptan arındırılması) çok miktarda tiyamin kaybına yol açar. Tiyamin ince bağırsaklardan etkin taşınma mekanizmasıyla emilir. Vücutta depolanmaz ve kullanılmayan bölümü yemekten üç saat sonra böbrekler yoluyla tamamen dışarı atılır. B1 vitamini yetersizliğine bağlı olarak gelişen hastalık tablosunda depresyon, huzursuzluk, bellek zayıflığı ve dikkat azalması, hipotoni (kas gevşekliği) ve anoreksi (iştahsızlık) yer alır. |
Bordetella
Boğmaca etkeni olan Bordetella pertussis türüyle tanınan Gram-negatif bakteri cinsi. |
B12 vitamini (kobalamin)
Karaciğerde, sütte, yumurta akında, peynirde, balıkta, ette ve karideste bol miktarda,bitkilerde ise son derece az miktarda bulunur. B12 vitamini eksiklği, folik asit eksikliğinde olduğu gibi, alyuvar yapısında biçim bozukluğuna yol açarak persinyöz ya da megaloblastik anemi denen kansızlığa neden olur.Ayrıca sindirim sistemi düzeyinde ve epitel dokunun beslenmesinde bazı etkileri görülür. Kansızlığın yanı sıra hafif sarılık, iştahsızlık, ishal, parestezi (karıncalanma) ve uyuşma gibi duyumsama bozuklukları, ataksi, işitme siniri iltihabı ve zihinsel bozukluklar ortaya çıkabilir. |
Bell paralizi
Yüz siniri felcidir. |
B2 vitamini (riboflavin)
Hayvansal besinlerde, bira mayası, buğday başağı, yeşil sebzeler, havuç, enginar, fındık, yerfıstığı ve mercimek gibi bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur. B2 vitamini eksikliğinde protein oluşması azalır ve deride yaralar, sinirsel bozukluklar ve göz bozuklukları biçiminde ortaya çıkar. |
Borrelia
boşaltım organları |
B3 vitamini (nikotinamid veya pp vitamini)
Hayvansal besinlerin yanısıra kabuklu buğday, limon, kabak, soya, domates, patates, bira mayası, hurma, incir, portakal gibi bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur. B3 vitamini eksikliğinde deriyi, sinir sistemini ve sindirim sistemini tutan pellegra adlı hastalık ortaya çıkar. |
Boşaltım organları
Organizma tarafından kullanılmayan metabolizma artıklarının atıldığı organ ve sistemlere verilen genel ad; böbrekler, deri, bağırsak ve akciğerler birer boşaltım organıdır. |
B5 vitamini (pantotenik asit)
Doğada çök yaygındır.Yumurta, karaciğer, kalp, süt, bal, bira mayası, kabak, tahıllar, sebzeler, havuç, portakal, mantar ve taze meyvelerde bolca bulunur. B5 vitamini eksikliği çok enderdir. Bu durumda hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü), anemi (kansızlık), lökopeni (kanda alyuvarların az olması), dermatit (deri iltihabı), mide-bağırsak rahatsızlıkları, kas krampları, hareketlerde uyumsuzluk, asteni, uyku bozuklukları ve iştahsızlık ortaya çıkar. |
Botallo deliği
Kalbin sağ ve sol kulakçıkları arasındaki iletişim deliği. |
B6 vitamini (piridoksin)
Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük dozda bulunur. B6 vitamini eksikliği son derece enderdir.Bu durumda deri, sindirim sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. |
Botallo kanalı
Dölütün akciğer atardamarım aort atardaman ile birleştiren kanal biçiminde açıklık; aortun hemen hemen tüm kanının akciğer atardamarına geçmesini sağlar. |
B8 vitamini (biyotin ya da h vitamini)
Karaciğerde, yumurta sarısında, bira mayasında, pirinç kabuğunda ve yeşilliklerde bulunur. Eksikliği yanlızca uzun süre çiğ yumurta beyazı tüketiminde ya da bağırsak florasını ortadan kaldıran sülfamitlerin ve antibiyotiklerin çok fazla alınmasından sonra görülür.Bu durumda dermatit (deri iltihabı), iştahsızlık, zayıflama, depresyon ve kas ağrıları ortaya çıkar. |
B9 vitamini (folik asit)
Bitkilerin yeşil bölümlerinde, kabakta, lahanada, ıspanakta, yeşil sebzelerde, patateste, havuçta, bira mayasında, sütte, yumurtada, peynirde ve karaciğerde bol miktarda bulunur. Gelişmiş ülkelerde eksiklik sendromuna hiç rastlanmaz.Bu tablo yanlızca emilim bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Folik asit eksikliğinde megaloblastik anemi denen bir kansızlık biçimi gelişir. Emilim bozukluğunda ise kansızlığa, glossit (diz iltihabı), stomatit (ağıziçi iltihabı) ve ishal eşlik eder. |
Babinski bulgusu
Nörolojide çok önemli plan bir muayene testi. |
Bac (bakteriyel yapay kromozom)
DNA parçacıklarını kopyalamakta kullanılan ve bir cins bakteride bulunan bir madde. |
Bacak
Gövdeyi desteklemeye ve yer değiştirmeye yarayan organ. |
Bowman kapsülü
Nefronun ucunda, glomerulusu saran yarım küre şeklindeki bölüm. |
Bademcik
Solunum ve sindirim yollarının başlangıcında, |
Bowman zan
Gözdeki saydamtabaka epitelinin yaslandığı taban zan. |
Bademcik iltihabı
Bademciklerin iltihaplanmasına tıp dilinde tonsilit denir. Bademcikler şiş, kırmızı ve yeşilimtrak beyaz renkte cerahatlı görünümdedir. Yutkunma sırasında ağrı yapar. Hastada kırıklık, baş ağrısı ve vücut ağrıları vardır. Hastalık birdenbire üşütme ve ateş ile başlar. Gereği gibi tedavi edilmezse orta kulak iltihabı, böbrek iltihabı, romatizma ve kalp hastalıklarına neden olabilir. |
Bademcik iltihabı
Bademciklerin iltihaplanmasına tıp dilinde tonsilit denir. Bademcikler şiş, kırmızı ve yeşilimtrak beyaz renkte cerahatlı görünümdedir.
Yutkunma sırasında ağrı yapar. Hastada kırıklık, baş ağrısı ve vücut ağrıları vardır. Hastalık birdenbire üşütme ve ateş ile başlar.
Gereği gibi tedavi edilmezse orta kulak iltihabı, böbrek iltihabı, romatizma ve kalp hastalıklarına neden olabilir. |
Benmerkezcilik (egosantrizm)
Başkalarının varlığım ve çıkarlarım göz ardı ederek kendini ve sorunsalını her şeyin merkezine koyma tutumu ve davranışı. |
Boy yaşı
Belirli bir boydaki bireylerin yaş ortalaması. |
Bağ
Bir ya da birden çok anatomik yapıyı bir arada tutma işlevini gören (örneğin iki kemik ucu), bir organın anatomik yerinde sabit kalmasını sağlayan lifsi bağdoku yapısındaki şeritlere verilen ad. |
Benthall
Çıkan aortagfreft inter pozisyonu + AVR yapılması |
Boynuzcuk (konka)
Burun boşluklarının yan duvarları üzerinde bulunan ince tabakalar biçimindeki çıkıntılar. |
Bağdoku
Farklı anatomik oluşumları birbirine bağlayan, farklı yapılar arasındaki boşlukları doldurarak öbür dokular ve organlar İçin de destek ya da dayanak yapısı oluşturan doku türü. |
Bağımlılık
Bir maddeya (özellikle alkol ya da uyuşturucular) fiziksel ya da ruhsal olarak aşırı düşkünlük. Genellikle bağımlı olunan madde giderek daha yüksek dozlarda alınır. |
Boyun ağrısı
Boyunda, eklemlerin aşınması ya da yırtılmasının neden olduğu ağrı ve katılaşma, servikal spondiloz"" adı verilir. Ankilozan spondilitle karıştırmayınız. |
Bağırsak
Sindirim kanalının mideden sonra başlayan ve anüs (makat) deliğiyle dışarı açılan son bölümü. |
Boyun artrozu
Artroz hastalığının omurganın boyun bölümüne yerleşmesi. |
Bağırsak gazı
Bağırsaklarda hissedilen şişkinlik, bağırsak gazından kaynaklanır. Nedeni, bağırsakları besleyen bezlerin yeteri kadar çalışmaması, yemek yerken fazla hava yutma veya sinir bozukluğudur. |
Benzoık asit
Cilt bakım ürünlerinde kullanılan bir prezervatif (koruyucu). Diğer bazı prezervatif maddelere oranla daha az tahriş edici sayılır. |
Bağırsak gazı
Bağırsaklarda hissedilen şişkinlik, bağırsak gazından kaynaklanır. Nedeni, bağırsakları besleyen bezlerin yeteri kadar çalışmaması, yemek yerken fazla hava yutma veya sinir bozukluğudur. |
Boyun toplardamarları
Baştan ve boyundan gelen kanın büyük bölümünü üst anatoplardamar sistemine boşaltan, sağda ve solda dörder tane olmak üzere boyunda yer alan toplardamarlar. |
Bağırsak iltihabı
Beslenme bozuklukları, soğuk veya sıcak içecekler veya kullanılan bazı ilaçlar, hastalığın nedenleri arasındadır. Tıp dilinde kolit denir. Tedavide rejim ve istirahat esastır. |
Beparin
Karaciğer, akciğerler, timus ve kanda bulunan sülfürlü bir mukopolisakkarit |
Boyun tutulması
Soğuk almaktan, boynun çarpık durumda bir süre kalmasından veya nezleden kaynaklanır. |
Bağırsak iltihabı
Beslenme bozuklukları, soğuk veya sıcak içecekler veya kullanılan bazı ilaçlar, hastalığın nedenleri arasındadır. Tıp dilinde kolit denir.
Tedavide rejim ve istirahat esastır. |
Boyun tutulması
Soğuk almaktan, boynun çarpık durumda bir süre kalmasından veya nezleden kaynaklanır. |
Bağırsak kanaması
Önemli bir hastalığın işareti olabilir. Önce kanamanın nedenini tespit ettirmek gerekir. Kısa sürede kesilmeyen kanamalarda mutlaka doktora başvurmak gerekir. |
Bağırsak kanaması
Önemli bir hastalığın işareti olabilir. Önce kanamanın nedenini tespit ettirmek gerekir. Kısa sürede kesilmeyen kanamalarda mutlaka doktora başvurmak gerekir. |
Bertin kolonları
Böbreğin kabuk bölgesinin böbrek medullasına (orta bölüm) yaptığı uzantılar; genellikle böbrek sütunları olarak adlandırılırlar |
Böbrek ağrısı
Böbrek ağrısının nedenleri çeşitlidir. Bunlar arasında böbrek taşı, böbreklerden idrar akışının tıkanıklık nedeniyle düzensizliği, böbrek uru, böbreklerden çıkan zehirli atıkları mesaneye taşıyan borularda taş, ur veya kan pıhtısı, böbrek apsesi olabilir.
Ağrılar sırasında terleme ve kusma da görülebilir. |
Bağırsak sıvısı analizi
Bazı yenidoğan hastalıkları, özellikle bağırsak sıvısının bileşimi ve pH'ında değişikliklerin görüldüğü bazı çocukluk hastalıklan sırasında başvurulan laboratuvar incelemesi. |
Böbrek ağrısı
Böbrek ağrısının nedenleri çeşitlidir. Bunlar arasında: böbrek taşı, böbreklerden idrar akışının tıkanıklık nedeniyle düzensizliği, böbrek uru, böbreklerden çıkan zehirli atıkları mesaneye taşıyan borularda taş, ur veya kan pıhtısı, böbrek apsesi olabilir.Ağrılar sırasında terleme ve kusma da görülebilir. |
Bağırsak solucanları
Bağırsak solucanları, insan vücudunda asalak olarak yaşarlar. Bunlara bağırsak kurtları da denir. Genellikle 5 grupta toplanırlar.- Yuvarlak kurtlar- Kıl kurtları- Kamçı kurtları- Kancalı kurtlar- Şerit |
Bağırsak solucanları
Bağırsak solucanları, insan vücudunda asalak olarak yaşarlar. Bunlara bağırsak kurtları da denir. Genellikle 5 grupta toplanırlar.
- Yuvarlak kurtlar
- Kıl kurtları
- Kamçı kurtları
- Kancalı kurtlar
- Şerit |
Beslenme bozukluğu
Az besin alma, uzun süreli açlık ya da sindirim sinir sisteminde besinlerin emilmesini engelleyen patolojik durumlar sonucunda ortaya çıkan genel bir güçsüzlük hali. |
Bestıalıty
Bir insanın bir hayvanla cinsel ilişkide bulunması |
Böbrek havuzu
Kas-bağ dokusu duvarı ile sınırlı huni şeklindeki boşluk. |
Bağışıklama
Vücutta yapay bir bağışıklık durumunun oluşması, yani belirli enfeksiyon etkenlerine karşı bir direncin ortaya çıkması. |
Bestialite (hayvan sevisi)
Cinsel doyuma ulaşmak amacıyla hayvanlarla cinsel ilişki kurma. |
Böbrek iltihabı
Böbreklerin iç kısımlarının iltihaplanmasıdır. Tıp dilinde piyelonefrit adı verilir. İki çeşiti vardır: |
Bağışıklık
Belirli bir mikroorganizmaya karşı vücudun direncidir. Aktif ve pasif olmak üzere iki tip bağışıklık (immünite) vardır. Aktif immünite, hastalığın, çok hafif de olsa, bizzat geçirilmesiyle oluşur. Hastalığa neden olan organizmalar, vücutta antikor reaksiyonları uyandırırlar ve bu reaksiyonlar, bazı vakalarda, hayat boyu devam eder. Pasif immünite ise, antikor reaksiyonu uyandırıcak nitelikte, fakat kuvveti azaltılmış veya değiştirilmiş olan mikropların vücuda aşılanmasıyla oluşur. |
Beta agonist ilaçlar
Beta sempatik sinirler gibi, bronş genişletici vb. etkisi olan ilaçlar. |
Böbrek iltihabı
Böbreklerin iç kısımlarının iltihaplanmasıdır. Tıp dilinde piyelonefrit adı verilir. İki çeşiti vardır
- Akut Böbrek İltihabı Ani olarak ortaya çıkan, titreme, kaburga altlarında ve yanlarında başlayıp, kasıklara kadar yayılan bir ağrı ile kendini gösterir. Sık sık idrara gitmek ihtiyacı duyulur. İdrar çıkarken de yanma ve ağrı hissedilir. İlk önlem olarak belin iki yanına sıcak su torbası konur. Bol su, limonata ve açık çay içilir.
- Kronik Böbrek İltihabı Akut böbrek iltihabının gereği gibi tedavi edilmemiş olması, kronik böbrek iltihabının başlıca nedenidir. Hastada iştahsızlık, ateş, halsizlik, baş ağrısı, ağrılı idrar etme ve bel ağrıları görülür.
Yapılacak ilk iş, bol bol meyva suları içmek ve aşağıdaki reçetelerden birini uygulamaktır. Ayrıca tuz ve hayvani gıdalar azaltılmalıdır. |
Bağışıklık yetmezliği sendromu
Vücudun savunma mekanizmalarının etkinliğindeki yetersizlikten kaynaklanan bir grup hastalık (bak. bağışıklık). |
Betacaroten
Potansiyel iyi bir antioksidan |
Bağlantı
Genetik işaretleyicilerin ve/veya gen çiftlerinin beraber kalıtılma sıklığı, bu onların bir kromozom üzerindeki fiziksel yakınlıkları ile ilgili bir ölçü oluşturur. |
Beta-glucan
Cildin doğal defans mekanizmasını güçlendirdiği rapor edilen ve mayadan elde edilen yeni bir madde. |
Baker kisti
Dizin arkasında artrite bağlı olarak oluşan bir kist. |
Beta-hidroksit
Alfa-hidroksitten daha ufak bir molekül boyuna sahip olan arındırıcı bir ajan. |
Böbrek Taşı
İdrarda bulunan oksalat billurlarının meydana getirdiği böbrek taşları, kum tanesi kadar olabildiği gibi pinpon topu büyüklüğünde de olabilir. Ufak taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilr.
Büyükler ise böbreklerden mesaneye giderken şiddetli ağrılara neden olur.
Göğsün yukarı ve ön kısmında, kaburgaların altında, ani ve kıvrandırıcı ağrı hissedilir. Terleme ve kusma da görülebilir. İdrarın rengi bulanık ve bazen kanlıdır. |
Bakır
Cinsel anlamda hiçbir deneyimi olmayan erkek. |
Beyaz pupil
(lökori) pupilladan beyaz ışık reflesi alınması |
Bakir
Cinsel anlamda hiçbir deneyimi olmayan erkek. |
Böbreküstü bezi hormonları
Böbreküstü bezinin kabuk ve iç bölümleri tarafından üretilen hormonlar. |
Bakire
Cinsel anlamda hiçbir deneyimi olmayan kadın |
Bakteri
Tek hücreli mikroorganizmalardır. Bunlar, mantarlardan küçük, fakat virüslerden büyüktürler. Bazıları hastalık yapıcı, bazıları zararsızdır; bazı bakteriler ise, faydalıdırlar: Örneğin, toprağın nitrojen yapıcı bakterileri. Bakteriler, şekillerine göre sınıflandırılabilirler: Coccus'lar yuvarlak, bacillus'lar çubuksu, vibrio'lar virgül şeklinde, spirillum'lar dalgalıdır. |
Beyin kıvrımları
Beyin yarıkürelerinin dış yüzlerinde bulunan uzun ve düzensiz kabartılar. |
Böcek sokması
Böceğin ısırdığı yerde şiddetli kaşıntı, kızarıklık ve şişlik görülür. Böceğin zehirli olabileceğini düşünerek aşağıda tarif edilen işlem yapılır.
Vakit kaybetmeden böceğin soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca bağlanır. Sonra böceğin soktuğu yer iki parmak arasına alınıp, sıkılır ve zehirli kanın akması sağlanır. |
Bakteri florası
Deride ya da ağız, bağırsak ve dölyolu gibi doğal vücut boşluklarında sürekli bulunan mikroorganizmaların tümü. |
Beyin sapı
Beyin yarımkürelerini omuriliğe bağlayan beyin bölümü. |
Böcek sokması
Böceğin ısırdığı yerde şiddetli kaşıntı, kızarıklık ve şişlik görülür. Böceğin zehirli olabileceğini düşünerek aşağıda tarif edilen işlem yapılır. Vakit kaybetmeden böceğin soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca bağlanır. Sonra böceğin soktuğu yer iki parmak arasına alınıp, sıkılır ve zehirli kanın akması sağlanır. |
Bakteriemi
Bakterilerin veya bakteri toksinlerinin kana geçmesiyle oluşan ateş, titreme ile seyreden klinik tablonun adıdır. Eş anlamlı olarak septisemi de kullanılır. |
Beyin sarsıntısı
Kafa travmasından hemen sonra geçici bilinç kaybıyla birlikte görülen ve beyinde bir lezyon olmaksızın beliren klinik tablo. |
Bakterilin
İdrarda bakteri bulunması. |
Bph (benign prostat hiperplazisi)
Prostatın kanser olmayan ve idrar akımın engelleyen büyümesi |
Bakterisit
Bakterileri öldürme özelliği olan herhangi bir fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etken. |
Bradikardi
Kalbin dakikadaki atım sayısının azalması. |
Bakteriyemi
Dolaşan kanda bakteri bulunması. |
Bradikinin
Dokuz aminoasitlik bir peptit zincirinden oluşan madde. |
Bakteriyofaj
Bakterileri enfekte ederek ölümlerine neden olabilen virüslere verilen genel ad. |
Beyin-omurilik iltihabı
ensefalomiyelit |
Bradilali
Konuşmada bir yavaşlama İle beliren konuşma bozukluğu. |
Bakteriyofaj (faj)
Bakteri hücresinin asalak virüsü. |
Bradipne
Solunum sıklığının azalması. |
Bakteriyoliz
Bakteri hücresinin parçalanması. |
Bradipsişi
Tüm ruhsal süreçlerde genel bir yavaşlama durumu; çeşitli ruh ve sinir hastalıklarında görülebilir. |
Bakteriyoloji
Bakterilerin özelliklerini ve etkilerini inceleyen mikrobiyoloji dalı. |
Bezoar
Aşırı miktarda alınan hayvan kulan ya da bitkisel liflerin mide ve bağırsaklarda kümeleşip sertleşmesiyle oluşan kütle. |
Braille alfabesi
Körlerin kullanabilmesi için kâğıt üzerine kabartılı olarak geçirilen ve parmakla kolayca algılanan işaretlerden oluşmuş alfabe. |
Bakteriyolojik tanı
Bakteri kökenli hastalıkların tanısını kesinleştirmek için uygulanan laboratuvar tanısı. |
Bıngıldak
Kafatasını oluşturan çeşitli kemiklerin arasındaki henüz kemikleşmemiş, zarsı alan. Bak, kafatası. |
Brakidaktili
Parmakların anormal kısalığı ile beliren doğumsal oluşum bozukluğu. |
Bakteriyoskopik inceleme
Çeşitli organ (siyek, dölyolu, burun, kulak) salgılarından ya da balgamdan alınan bir örneğin lam üzerine sürülüp uygun boyalarla boyanarak (metilen mavisi, Gram tekniği) mikroskopta incelenmesi. |
Bıoflavonoıd
Genellikle narenciye bitkilerinden elde edilen ve antioksidan, yatıştırıcı etkileri olan bir madde. |
Bakteriyostatik
Bakterileri öldürmeden onların üremesini durduran herhangi bir fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etken. |
Brakisefali
Başın (ve kafatasının) üst-alt çapının ön-arka çapına neredeyse eşitlenerek aldığı yuvarlağımsı biçim (bu iki ölçü arasındaki oran 0,82-1 arasında oynar). |
Bal özü
Çiçekler tarafından salgılanan tatlı ve genellikle kokulu bir sıvı. |
Brakitip
Bedensel yapı tiplerden biri. |
Balanit
Penis başı yüzeyinin iltihabı. |
Bifosfonatlar
Kemiklerin erimesini önleyici ilaçlar. Örneğin: Bonefos (klodronat), Aredia (pamidronat). |
Brakiyal
Kolla ilişkili organ ya da anatomik yapılar için kullanılan terim. |
Balanopostit
Penis başının ve onu örten sünnet derisinin akut ya da kronik iltihabı. |
Bifurkasyon
İki dala ayrılma yeri. |
Brakiyal atardamar (humeral atardamar)
Koltukaltı (aksüler) atardamarının devamı. |
Balantidium
Balantİdiyoz hastalığına yol açan 50-80/40-60 mikron boyutlarındaki kirpikli bir cins tekhücreli. |
Brakiyal pleksus
V., VI., VII., VIII. boyun ve I. göğüs kafesi sinirlerinin alt dallarından kaynaklanan liflerle örülmüş ağ. |
Balgam
Sümüksü, cerahatli veya kanlı görünüşte bir maddedir. Bronşitin işareti olabilir. |
Bikonkav
Her iki yüzeyide konkav, iç bükey veya oyuk olan. |
Balgam
Sümüksü, cerahatli veya kanlı görünüşte bir maddedir. Bronşitin işareti olabilir. |
Bilateral
Her iki tarafa ait olan, iki taraflı. |
Bregma
Kafatası üzerinde alın kemiğiyle her iki paryetal kemiğin (yankafa kemiği) birleştiği nokta; |
Balgam kaiturü
Orta ve alt hava yollarından gelen, tükürükle karışmamış akciğer salgısının uygun besiyerine ekilerek bronş-akciğer enfeksiyonlarından sorumlu olan mikroorganizmanın kesin olarak belirlenmesi. |
Bilefarit
Göz kapaklarının, özellikle kenar bölümlerinin iltihabı. |
Balgamda mycobacterium ttıberculosis aranması
Lama yapılan balgam yaymasının uygun olarak boyan-masıyla akciğerde sürmekte olan verem hastalığı bulunup bulunmadığım kesin olarak ortaya koymayı sağlar. |
Bilek
Anatomide önkol ile el arasındaki geçiş bölgesi. |
Balgamın sitolojik incelemesi
Solunum yollarından gelen salgıların uygun bir boyamadan sonra İncelenmesine dayanan tanı tekniği. |
Balgamlı öksürük
Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir.Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. |
Bilgisayarlı eksenel tomografi
tomografi |
Bronkografi
Bronş ağacının radyolojik olarak incelenmesi. |
Balistokardiyografi
Kalbin çalışması sırasında her kasılmanın bütün vücutta yol açtığı titreşimlerin grafik olarak kaydedilmesine dayanan incelenme yöntemi, incelenecek kişi havada asılı duran bir masaya uzanır. |
Bronkopnomoni
Akut akciğer iltihabı, İltihap daha çok uçtaki bronşların mukozasını ilgilendirir ve daha sonra alveollere yayılır. |
Balistokardiyogram
Kalp kasılmaları sırasında vücutta oluşan sarsıntıların kaydedilmesiyle elde edilen eğri |
Bilinç bulanıklığı
Bilinçte ortaya çıkan ve zihnin bulanmasına yol açan yetersizlik ya da bozukluk |
Bronkopnömoni
Akut akciğer iltihabı, İltihap daha çok uçtaki bronşların mukozasını ilgilendirir ve daha sonra alveollere yayılır. |
Balizm
Hemen her zaman vücudun tek tarafında görülen (he-mibalizm) ender bir bozukluk |
Bilinçaltı
Bilinç eşiğinin altındaki ruhsal etkinlikler bütünü. |
Bronkoraji
Bronş mukozasından kaynaklanan kanama. |
Ballismus
Kol ve bacakların, istemsiz, şiddetli, atıcı hareketleridir. Bu durum, gövdenin yarısında görüldüğü takdirde, hemiballismus"" adını alır." |
Balneoterapi
Suyun mekanik ya da tedavi edici etkisinin kullanıldığı bir tedavi tekniği. |
Balsam
Bronşiyal bezlerin salgı etkinliğini azaltarak bronşlarda-ki aşın salgıyı azaltan ilaca verilen ad. |
Bronkospazm
Bronş ve bronşçukları saran düz (istem dışı çalışarı) kasların kasılması sorıucu bu hava yollarının geçici daralması. |
Balzam
genellikle odunsu bitkilerden elde edilen reçine ve bu reçinelerden yapılan ilaç. |
Bronkostenoz (bronş daralması)
Bir bronş lümeninin (boşluk) daralması. |
Bandaj
Yara sarmaya veya yaraları kapatan gazları ve tespit edici tahtaları yerinde tutmaya yarayan kumaş parçasıdır. |
Barany testi
iç kulakta bulunan denge sisteminin incelenmesini sağlayan klinik muayene. |
Barbitüratlar
Sinir sistemini uyuşturucu etkileri olan maddelerdir. |
Bronş aspirasyonu
Tanı ya da tedavi amacıyla bronş salgısından örnek alma işlemi. |
Barbitüratlar
Sinir sistemini uyuşturucu etkileri olan maddelerdir. |
Bronşektazi
Bronş duvarındaki esnek yapıların ve kas tabakasının yıkımı nedeniyle bronşların çeşitli biçimlerdeki (silindir, torba) kalıcı genişlemesi. |
Barestezi
Derin dokuların, vücudun çeşitli bölgelerine uygulanan baskıya karşı duyarlılığı. |
Biofeedback
Kişiye kalp hızı, kan basıncı, deri sıcaklığı ve kas gerginliği gibi otonom reaksiyonları nasıl kontrol edeceğini öğreten davranış eğitimi proğramı. |
Barıum sulphate
Kozmetikte beyazlatcı bir ajan olarak kullanılan bir mineral. Cildi tahriş etme olasılığı vardır |
Baropati
Organizmanın atmosferdeki basınç değişikliklerine karşı duyarlı olmasına bağlı olarak gelişen klinik sendrom. |
Barr cisimciği
Dişi cins hücrelerine özgü ve çekirdek zannın yakınında bulunan kromatin kümesine verilen ad. |
Bipolar
İki uçlu veya iki kutuplu olma durumu |
Bartholin bezleri
Dölyolu kanalının her iki yanında bulunan ve hemen dö'lyolu yakınındaki küçük dudakların içine açılan bezler. |
Bartolinit
Bartholin bezlerinin sık rastlanan mikrop ya da belso-ğukluğu etkeni gonokok kökenli iltihabı. |
Birim zar
Elektron mikroskobunda arası açık renk iki koyu çizgi halinde görülen iki protein tabakası halinde bulunan lipit tabakasından oluştuğu varsayılan yapı |
Bartonella bacilliformis
Riketsiya grubunda yer alan ve Güney Amerika'ya özgü bartonelloz adlı bir hastalığın etkeni olan mikroorganizma türü. |
Bruksizm (diş gıcırdatma ya da diş sıkma)
Gündüz ya da gece yineleyen biçimde ya da sürekli dişleri birbirine sürtme. |
Baryolit
Baryum sülfatın radyolojik inceleme amacıyla ağızdan verilmesinden sonra vücutta kalan sülfat artıklarını belirtmek için kullanılan terim. |
Birleşik hareketler (sinkinezi)
Vücudun bazı bölümlerinin istemli hareketi sırasında, başka bölümlerde ortaya çıkan istemsiz hareketler. |
Baryum
X ışınlarına karşı az geçirgen olma özelliği nedeniyle radyolojide önem taşıyan kimyasal element. |
Brusella
Pişmemiş süt ve süt ürünlerinin, pişirilmeden saklanan etlerin, etkeni taşıyan hayvanın idrar ya da dışkısıyla kirlenmiş yeşilliklerin çiğ olarak yenmesiyle bulaşır. |
Baryum sülfat
Sindirim sisteminin incelenmesinde yaygın biçimde kullanılan kontrast madde. |
Biseps (iki başlı kas)
Biri kolda, öbürü ise kalçada bulunan bükücü kaslar. |
Bul l u imi (hidroftalmi)
Bebeklikte ortaya çıkan özel bir glokom (göz tansiyonu) biçimi. |
Baryum zehirlenmesi
Karbonat, hidrat ve klorürlü baryum bileşiklerinin emilmesine bağlı olarak ortaya çıkan zehirlenme. |
Bulantı
Mide bölgesinde algılanan rahatsız edici duygu. |
Basil
Çomak şeklindeki mikroorganizmalardır. Örneğin Tüberküloz'un etkeni Koch adı verilen basildir. |
Bulantı-Kusma
İçiniz bulanıyor, çıkaracakmış gibi oluyorsunuz ve kusuyorsunuz. Kusmak, karın etrafındaki kasların ani ve kuvvetli kasılması sonucu midenin boşalmasıdır.
Mide bulantısı ise kusacakmış gibi olmaktır.
Nedenleri
Gastroenterit : Birkaç mide bulantısı ve kusma nöbeti geçirdiniz, aynı zamanda ishal, baş ağrısı ve ateşiniz var. Viral gastroenterit (sindirim sistemi iltihaplanması) veya viral enfeksiyon çocuklarda ve ergenlerdeki mide bulantısı ve kusmanın en sık görülen nedenidir. Ne kadar kötü de olsa, bu durum genellikle çabuk (çoğu kez 24 saat içinde) geçer, belirtiler birkaç gün daha sürebilir. Viral gastroenteritin tedavisi yoktur. Hastalık seyrini izlemelidir. Kendinizi daha iyi hissetmek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulayabilir ve bu durumun en ciddi sonucu olan su kaybını önleyebilirsiniz.
Gıda zehirlenmesi : Mideniz bulanıyor ve kusuyorsunuz ve kısa süre önce bozuk (bakteri bulaşmış) yiyecekler yediniz. Birçok farklı bakteri cinsi gıda zehirlenmesine yol açabilir. Mide bulantısı ve kusma genellikle bozuk yiyeceği yedikten 6 – 48 saat sonra başlar ve bu belirtiler 1 – 2 gün içinde kendiliğinden geçer. O zamana kadar su kaybını önlemek için kendi kendine tedavi yöntemleri uygulanmalıdır.
Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?
Katı yiyecekler yiyebileceğinizi hissettiğinizde mideye dokunmayan, ekmek ve kraker gibi nişastalı yiyeceklerle başlayın, ama yağ yemeyin. Bir süre için yağlı yemeklerden ve süt ürünlerinden kaçının.
Hamilelik söz konusuysa, kraker veya kuru ekmeği deneyin. Gün boyunca sık ve az yiyin.
Önleme
Taşıt tutmasına karşı, yola çıkmadan bir saat önce reçetesiz satılan bir ilaç alabilirsiniz (sürücü sizseniz, sakın bu tür bir ilaç içmeyin, baş dönmesi yapar). Yola çıkmadan 15 dakika önce sonra dört saatte bir yan etki yapmayan zencefil kapsülleri (400 miligramlık) de içebilirsiniz.
Gıda zehirlenmesine bağlı mide bulantısı ve kusmayı önleyebilmek için şu kurallara uyun:
Sıcak yemekleri sıcak, soğuk yemekleri soğuk muhafaza edin; yemek pişirirken sık sık elinizi yıkayın; çiğ etin bulunduğu yere başka yiyecekler koymayın; etleri iyice (suları berraklaşıncaya kadar) pişirin.
Öteki Nedenler İlacın yan etkisi Hamilelik Gastrit Taşıt tutması Duygusal altüstlük Migren Ülser Başta yaralanma Menenjit Apandisit Akut glokom Diyafram fıtığı Safra kesesi taşı Uyuşturucuyu bırakma Bulimia.
Çocuğunuzun Tedavisi
Kusan bir çocukta aşağıdaki belirtilerden herhangi birisini görürseniz, derhal acil yardım isteyin:
Üç saati geçen sürekli karın ağrısı, dilde kuruluk, anormal baş dönmesi, yeşil-sarı kusmuk. |
Basilli Dizanteri
Mikrobun vücuda girmesinden 2-7 gün sonra belirtileri ortaya çıkar. Hastalığın salgın halini almasında kara sinekler başrolü oynar. Hastada; kanlı ve balgam kıvamında ishal, karın ağrısı, halsizlik ve ateş görülür. Yapılacak ilk iş; hastayı, sağlamlardan ayırmaktır. |
Bulaşıcı Hastalıklar
Bulaşıcı hastalık ya da Enfeksiyon hastalıkları, intaniye olarak da bilinir, hastalık yapıcı herhangi bir yolla insana geçme özelliğindeki mikropların veya parazitlerin vücuda girmesiyle ortaya çıkan hastalıklar.
Hastalığı yapan organizmalar, virüsler, bakteriler, riketsialar, mantarlar olabilir. Bütün bulaşıcı hastalıklar bir veya birkaç yolla insana geçebilme özelliğindedir. İnsandan insana, hayvandan insana olduğu gibi, topraktan insana da bulaşma husule gelebilir. Bulaşma şekillerinden başlıcaları şunlardır:
Aksırırken, öksürürken, konuşurken ağızdan çıkan damlacıkların başkası tarafından teneffüs edilmesiyle (verem, boğmaca ve çeşitli solunum yolu hastalıkları);
Doğrudan deri temasıyla ve cinsel temasla;
Hastanın kullandığı çamaşır, yatak eşyası ve yiyecek eşyaları gibi malzemeler vasıtasıyla;
Hayvanların insandan insana veya hayvanlardan insana hastalık taşımasıyla (Bunun en canlı örneği anofel cinsi sivrisineklerin taşıdığı sıtmadır. Yine aynı şekilde güvercinler "psittakoz" hastalığını taşırlar.);
Hastalandırıcı mikroplarla kirlenmiş yiyecekler ve içeceklerin alınmasıyla (Suyla bulaşan hastalıkların başlıcaları tifo, dizanteri, kolera, paratifo olarak sayılabilir. Yiyeceklerle de besin zehirlenmeleri ve gastroenteritler meydana gelebilir.);
Hastalıklı bir anneden hamilelik sırasında veya doğum esnasında bebeğe hastalık bulaşmasiyle (Frengi, kızamıkçık, gonore konjonktiviti, yani belsoğukluğu mikrobunun yaptığı göz iltihabı bu yolla bulaşabilir.).
Suni olarak meydana getirilen bağışıklıkta, kişiye zayıflatılmış, ölü mikroplar veya mikrop maddeleri verilir. Bunlara karşı hastalık belirtileri hasıl olmaksızın antikor teşekkül eder. Böylece kişinin hastalığa karşı korunması sağlanır. Birçok hastalığa karşı kullanılan aşılar böyledir. Aşılar her bulaşıcı hastalıkta tesirli olmayıp, ancak belli sayıda hastalıkta tesirlidir.
Hastalığa yakalanma açısından daha şanssız olanlar (daha çok yakalananlar) şunlardır:
Bulaşıcı hastalıklar salgın olduğu yerlere gidenler,
Üç aylıktan daha küçük bebekler,
Ailesinde bulaşıcı hastalık taşıyan kişi bulunanlar,
Yaşlı ve yatalak olanlar,
Kanser gibi bağışıklık sistemini felce uğratan bir hastalığı olanlar,
Bağışıklığı bastırıcı ilaçları kullananlar.
Bulaşıcı hastalıklarda bazı belirtiler vardır ki, hemen hemen bütün hastalarda bulunur. Bunlar; ateş, halsizlik, iştahsızlık, baş ağrısı, genel vücut ağrıları olarak sayılabilir. Bazı hastalıklarda döküntüler olabilir (kızıl, kızamık, çiçekte olduğu gibi). Hazım sistemini tutan hastalıklarda ise genellikle ishal vardır.
Her doğan çocuğa, zamanı geldiğinde aşı yaptırmalıdır. Vücudu devamlı kuvvetli tutmalı, yeme-içmeye çok dikkat etmelidir. Düzenli bir hayat sürmeli. Bulaşıcı hastalık salgını olan yerlere mecburen gitmek gerekiyorsa, alınacak tedbirler ve yapılacak aşılar konusunda bir hekime danışmalıdır. Temizlenmemiş kirli yiyecekler yememeli, vücut temizliğine gereken dikkati göstermelidir.
Bulaşıcı hastalıkların tedavisi çok çeşitli olup, hastalık yapıcı mikrobun cinsine göre değişir. Penisilin ve benzeri antibiyotikler bakterilere karşı tesirlidir. Sıtma gibi protozoon (tek hücreli canlı) cinsi mikroplarla meydana gelen hastalıklar da, çeşitli kimyevi maddelerden müteşekkil ilaçlarla iyileştirilir. Virüs hastalıkları ise antibiyotiklerden etkilenmezler.
Belli başlı bulaşıcı hastalıklar: Belsoğukluğu, Bruselloz, Çiçek hastalığı, Difteri, Dizanteri (amipli veya basilli), Grip, Hepatit, Kızamık, Kolera, Menenjit, Psittakoz, Sıtma, Suçiçeği, Tetanos, Tularemi, Tüberküloz, Uyku hastalığı, Zatürre, Tifo, Tifüs. |
Basit Guatr
Bu çeşit guatrda tiroid bezi balon gibi şişer. Nedeni alınan iyotun yetersiz olmasıdır. Dağlık bölgelerde oturanlarda, ergenlik yaşlarında ve hamilelerde çok görülür. |
Bulaşma
Bulaşıcı bir hastalığın hasta bir kişiden sağlıklı bir kişiye geçmesi. |
Basit Yanıklar
Bunlar, deride hafif bir kızarıklık meydana getiren yanıklardır. Bir süre sonra, içi su dolu kabarcıklar ortaya çıkar. Bunları, kesinlikle patlatmamak gerekir. Yapılacak şey gerekli ilacı sürüp iyileşmesini baklemektir. |
Bivalent
Sentromeri henüz bağlı iki homolog kromozomun kardeş kromatitler oluşturmak üzere kendilerini eşlemesi sonucu oluşan grup. |
Basur
Son bağırsakta bulunan siyah kan damarlarının genişleme, şişme ve kanamalarına; halk arasında basur, tıp dilinde hemoroid denir. Başka bir hastalığın da belirtisi olabilir. Kabızlık, hamilelik, şişmanlık, soğuk yerlerde fazla oturma, alkol alışkanlığı ve son bağırsaklardaki bazı hastalıklar, basura neden olur. Basurlar iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır. İç basur; makatın içinde meydana gelen basurlara verilen isimdir. Dış basur; makatın dışında, küçük, yuvarlak, eflatuni renkte tümörlerdir.Tedavide ilk şart, kabızlığı gidermektir. |
Bulbus (soğan)
Oval bir uzantı biçimindeki çeşitli oluşumlara verilen ad. |
Basur
Son bağırsakta bulunan siyah kan damarlarının genişleme, şişme ve kanamalarına; halk arasında basur, tıp dilinde hemoroid denir. Başka bir hastalığın da belirtisi olabilir.
Kabızlık, hamilelik, şişmanlık, soğuk yerlerde fazla oturma, alkol alışkanlığı ve son bağırsaklardaki bazı hastalıklar, basura neden olur. Basurlar iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılır.
İç basur; makatın içinde meydana gelen basurlara verilen isimdir. Dış basur; makatın dışında, küçük, yuvarlak, eflatuni renkte tümörlerdir.
Tedavide ilk şart, kabızlığı gidermektir. |
Bulimi (hiperfaji)
Aşırı iştah; aşırı açlık duyulması ve buna bağlı olarak aşırı miktarda besin alınması. |
Baş
Vücudun boyunla gövdeye bağlanan üst bölümü. |
Bulûğ çağı
İnsanın gelişme safhasında çocukluktan yetişkinliğe girdiği dönem. |
Baş ağrıları
Baş ağrıları çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Bunlar; şöyle sıralanabilir.
- Aşırı yemekten sonra görülen veya açlıktan kaynaklanan baş ağrıları.
- Göz, kulak veya burun hastalıklarından kaynaklanan baş ağrıları
- Ateşli hastalıkların neden olduğu baş ağrıları
- Alkol kullanmanın neden olduğu baş ağrıları
- Kafa bölgesinde meydana gelen, kırık, ezik, çatlak veya sarsıntılardan kaynaklanan baş ağrıları
- Beyin urlarının neden olduğu baş ağrıları
- Kahve tiryakilerinde kahvesizlikten doğan baş ağrıları
- Kabızlık çekenlerde görülen baş ağrıları
- Saralılarda görülen baş ağrıları
- Çikolata, sarımsak, lahana, yeşil biber, kuru yemiş yedikten sonra görülen, alerjik baş ağrıları
- Menenjit hastalığının neden olduğu baş ağrıları
- Fazla miktarda şekerli yiyecek yemekten doğan baş ağrıları
- Diş hastalıklarının neden olduğu baş ağrıları
- Fazla çalışma ve ruhi çöküntülerin neden olduğu baş ağrıları
Baş ağrılarının gerçek nedenini bulabilmek için mutlaka doktora başvurulmalıdır. |
Burdach demeti
Omuriliğin akmaddesinin arka bölümü boyunca uzanan lif demetleri. |
Baş ağrıları
Baş ağrıları çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Bunlar; şöyle sıralanabilir.- Aşırı yemekten sonra görülen veya açlıktan kaynaklanan baş ağrıları.- Göz, kulak veya burun hastalıklarından kaynaklanan baş ağrıları- Ateşli hastalıkların neden olduğu baş ağrıları- Alkol kullanmanın neden olduğu baş ağrıları- Kafa bölgesinde meydana gelen, kırık, ezik, çatlak veya sarsıntılardan kaynaklanan baş ağrıları- Beyin urlarının neden olduğu baş ağrıları- Kahve tiryakilerinde kahvesizlikten doğan baş ağrıları- Kabızlık çekenlerde görülen baş ağrıları- Saralılarda görülen baş ağrıları- Çikolata, sarımsak, lahana, yeşil biber, kuru yemiş yedikten sonra görülen, alerjik baş ağrıları- Menenjit hastalığının neden olduğu baş ağrıları- Fazla miktarda şekerli yiyecek yemekten doğan baş ağrıları- Diş hastalıklarının neden olduğu baş ağrıları- Fazla çalışma ve ruhi çöküntülerin neden olduğu baş ağrılarıBaş ağrılarının gerçek nedenini bulabilmek için mutlaka doktora başvurulmalıdır. |
Burkulmalar
El ve ayak bilekleri herhangi bir kaza sonucu burkulabilir. Bu gibi durumlarda, bilekte ağrı ve şişme görülür. Yapılacak ilk iş, burkulan yeri rahat bir duruma sokmaktır. |
Baş ağrısı
Nedeni, yoğunluğu ya da özellikleri ne olursa olsun başla ilgili her türlü ağrıyı belirtmek için kullanılan genel bir terim. |
Burkulmalar
El ve ayak bilekleri herhangi bir kaza sonucu burkulabilir. Bu gibi durumlarda, bilekte ağrı ve şişme görülür. Yapılacak ilk iş, burkulan yeri rahat bir duruma sokmaktır. |
Baş Ağrısı
Nedeni, yoğunluğu ya da özellikleri ne olursa olsun başla ilgili her türlü ağrıyı belirtmek için kullanılan genel bir terim. |
Bursa
Tıpkı eklemde olduğu gibi bir sinoviyal membran ile döşeli olan bir bağ dokusu kesesi. Bursalar sürtünmeyi azaltırlar, parçaların birbirine sürtündüğü yerlerde, örneğin tendonların ya da ligamentlerin kemiklerin üzerinden geçtiği yerlerde bulunurlar. Bununla birlikte, normal dışı bir basınç ya da sürtünmeye yanıt olarak da oluşabilirler. |
Baş dönmesi (vertigo)
Mekân algılamasıyla ilgili bir bozukluktan dolayı kişinin bulunduğu ortamın ya da kendi vücudunun döndüğü izlenimine kapıldığı anormal ve rahatsız edici hareket duygusu. |
Bursa (kese)
Farklı kaynaklan, özellikleri ve anlamlan olan kese biçiminde anatomik oluşumlar. |
Başat (dominant)
Aynı kalıtsal özellikten sorumlu bir gen çiftindeki (alel) genlerden, Öbürüne göre daha baskın olanı; karşıtı çekiniktir (resesif). |
Başdönmeleri
Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır:- Kulak ağrısı- Araç tutmaları- Ani hava değişimi- Bazı göz hastalıkları- İlaç zehirlenmeleri- Düşük veya yüksek tansiyon- Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları- Kansızlık ve kan hastalıkları- Mikrobik hastalıklar- Beyin hastalıkları- Sara ve bazı ruh hastalıklarıTedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş; hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir. |
Bursit (kesecik iltihabı)
Kirişler arasında, kemiklerin yüzeyinde ya da birbirleri üzerinde bulunan kasların arasındaki bir ya da daha çok seröz keseciğin iltihabı. |
Başdönmeleri
Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır
- Kulak ağrısı
- Araç tutmaları
- Ani hava değişimi
- Bazı göz hastalıkları
- İlaç zehirlenmeleri
- Düşük veya yüksek tansiyon
- Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları
- Kansızlık ve kan hastalıkları
- Mikrobik hastalıklar
- Beyin hastalıkları
- Sara ve bazı ruh hastalıkları
Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş; hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir. |
Biyoterapi
Bir hastalığı iyileştirmek amacıyla yoğurt, kefir, maya gibi canlı mikroorganizma kültürlerinden ya da süt, mide özsuyu ve safra gibi fizyolojik ürünlerden yararlanılan tedavi yöntemi. |
Başkalaşım
Bazı böcek ve kurbağa gibi canlıların, yumurtadan çıktıktan sonraki gelişme evrelerinde yapısal değişikliğe uğrayarak atalarına benzer hale gelmeleri. |
Biyotik potansiyel
Bir populasyonda ölümlerin en az, çoğalmaların en yüksek düzeyde olması sonucu populasyonun en çok artma oranı. |
Burun ahtapotu
Burunda et büyümesinden kaynaklanan bu hastalığa tıp dilinde adenoid ve polip denir. Hastanın burnundan soluması güçleşir. Daha çok ağzından nefes alıp verir. |
Batın
Gövdenin, göğüs ve pelvis bölgeleri arasındaki kısmıdır. Göğüsten, bir kas bölme teşkil eden diafragma ile ayrılmış olan batının, alt kısmında pelvis boşluğu ile devamlılığı vardır. |
Burun akıntısı
Burun akıntısının nedeni; nezle, saman nezlesi, sinüzit, müzmin nezle, alerjik burun iltihabı veya burna herhangi birşey kaçmış olmasıdır. Ayrıca kızamık başlangıcında da görülür. |
Batmotropizm
Kasılma uyarılarına karşı kalp liflerinin duyarlılığı ya da uyanlabilirliğİ. |
Burun akıntısı
Burun akıntısının nedeni; nezle, saman nezlesi, sinüzit, müzmin nezle, alerjik burun iltihabı veya burna herhangi birşey kaçmış olmasıdır. Ayrıca kızamık başlangıcında da görülür. |
Bayılma
Kan basıncında düşme, nabızda zayıflama ve hızlanma, solgunluk ve terlemenin eşlik ettiği geçici bilinç kaybı. |
Burun endeksi (nazal endeks)
Burnun uzunluğu ve genişliği arasındaki oran. |
Bayılmalar
Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır.
Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır.
Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür.
Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır. |
Blastomyces
Deride ve iç organlardan özellikle akciğerlerde yerleşen mantar cinsi. |
Burun kanaması
Burun kanamaları yaş ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın tüm insanlarda görülebilmektedir. Burun kanamaları genellikle olduğundan daha tehlikeli gibi görünür, nadir durumlarda da hayati tehlike yaratabilir.
Belirtiler
Ön burun kanamaları burun ön kısmından gelen kanamalardır. Ayakta duran yada oturan kişide burun deliğinden akan kanama şeklinde kendini gösterir. Arka kanama: Burun arkasından olan kanamadır. Kanama genize doğrudur. Otururken veya ayakta dururken bile kanama boğaza doğru olur. Hasta sırt üstü yattığında ön kanama bile olsa her iki yönde kanama olabilecektir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla ve tetkiklerle konur.
Tedavi
Siz ya da çocuğunuzda ön burun kanaması varsa şunları uygulayınız:
· |
Bayılmalar
Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır.Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür.Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır. |
Blastosel
Embriyonun gelişmesi sırasında, döllenmiş yumurtanın art arda bölünmesinden doğan hücrelerin sınırladığı boşluk. |
Burun kanaması (rinoraji)
Burundan kan gelmesi. Çok sık görülen bir durumdur. |
Baypas (by-pass)
Atardamarlann tıkayıcı hastahklannın cerrahi tedavi tekniği. |
Blastosist
Embriyonun kesecik halinde olduğu ilk gelişim evrelerinden biri. |
Bazal metabolizma
Vücut yüzeyi birimine göre hesap edilen, istirahat anında sarf edilen enerji miktarıdır.Vücut yüzeyi şahsın, boyu ve kilosundan hesap edilir.Troid bezinin fazla çalışmasında, bazal metabolizma yükselir. |
Blastula
Döllenmiş yumurtanın bölünmeler sonucu, ortası sıvıyla dolu olan bir hücre tabakasından oluşan yapı. |
Burun kökü (nazyon)
Alın kemiği ile iki burun kemiği arasındaki birleşme çizgisinin ortasında yer alan kranyometrik nokta. |
Bazal metabolizma hızı
Besin alınması ve hareketsiz durumda vücudu canlı tutmak için gerekli enerji tüketimi. |
Blefarit
göz kapağının inflamasyonu |
Burun tıkanıklığı
Saman nezlesi ve sinüzitte görüldüğü gibi, başka bir hastalığın da belirtisi olabilir. |
Bazal vücut sıcaklığı
Vücut sıcaklığını yükseltecek etkenler olmaksızın, sabah yataktan kalkmadan önce makattan ölçülen sıcaklık. |
Blefarofimoz
Alt ve üst gözkapağı arasındaki uzaklığın patolojik darlığı. |
Burun tıkanıklığı
Saman nezlesi ve sinüzitte görüldüğü gibi, başka bir hastalığın da belirtisi olabilir. |
Bazalyom
Bir çeşit deri tümörü. |
Blefaroplasti
Travma, tümör çıkarılması gibi nedenlerle oluşan gözkapağı dokusu kaybının ya da biçim bozukluğunun vücudun başka bir bölgesinden alınan deri parçasıyla onarılarak yeniden biçimlendirilmesi. |
Bazofil
Mast hücresine benzeyen, alerjide rol oynayan kan akyuvar hücreleri. |
Blefaroptosis
üst göz kapağının yeteri kadar kaldırılamaması nedeniyle kapak kenarının anormal olarak düşük bulunması |
Bcg (calmette-guerin basili)
Verem hastalığının etkeni olan bir tür basilin sığırlardan elde edilip zayıflatılmış kültürlerinden hazırlanmış aşı. |
Blefaroptoz
Üst gözkapaklarının birinin ya da her ikisinin kalıcı düşüklüğü ve buna bağlı olarak gözkapakları arasının kısmi kapanması. |
Blefarospazm
göz kapağı spazmı |
Behçet Hastalığı
Behçet hastalığı, vücudun belirli bölgelerinde tekrarlayan iltihaplanmalara neden olan, sebebini bilmediğimiz bir hastalıktır. İlk olarak ağızda ve kasıklarda (genital bölgede) tekrarlayan aft şeklinde yaralar ve gözde iltihaplanma yapan bir hastalık olarak tanımlanmıştır.
Yüzyıllar boyunca, Behçet hastalığının çeşitli belirtileri farklı hekimler tarafından gözlenmişse de, 'ağızda ve genital bölgede tekrarlayan aft şeklinde yaralar ile birlikte gözde iltihaplanmanın başlı başına bir hastalığın belirtileri olduğunu ilk kez ortaya atan Prof. Dr. Hulusi Behçet olmuştur. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Dermatoloji (Deri Hastalıkları) Kürsüsü'nün başkanı olan Prof. Dr. Hulusi Behçet bu hastalığı 1937 yılında tanımlamıştır ve hastalık bütün dünyada hocamızın adı ile anılmaktadır.
En sık görülen hastalık belirtileri şunlardır:
Ağız Yaraları (Aftlar)
Ağız yaralarına hemen hemen her hastada rastlanır. Bununla birlikte % 1-3 gibi az bir kısım hastanın ağızda yara şeklinde bir belirtiyi hiç göstermeksizin, sendromun diğer belirtilerini gösterdiği de bilinir. Bu yaralar genellikle sendromun ilk belirtisi olmaktadırlar. Diğer belirtiler ortaya çıkmadan yıllarca yalnız aft yakınması bulunan hastalar seyrek değildir. Behçet'te ağız yaralarının büyük çoğunluğu, sık gözlenen bir hastalık olan tekrarlayıcı aftlardan ayırt edilemez ise de, çok sayıda olmaları ve daha sık nüks etmeleri gibi farklılıklar vardır. Behçet'teki aftlar genellikle ayda bir veya birkaç kez tekrar eder ve birkaç gün ile bir hafta içinde iyileşirler. Sayıları birkaç tane olup, zaman zaman ağrı hissine yol açabildiklerinden hastanın beslenmesini zorlaştırabilirler.
Cinsel Bölge Yaraları (Genital ülserler)
Cinsel bölge yaraları küçük, deriden kabarık kırmızılık veya sivilce halinde başlar, ve bunu çabucak, zımbayla delinmiş gibi görünümde ve yavaş iyileşen yaranın gelişmesi izler (Soldaki resim). Bu yaralar hemen hemen her zaman yerlerinde iz barıkarak iyileşirler. Sağdaki resimde bir yara sonrası kalmış iz görülmektedir. Cinsel bölge yaraları aftlara kıyasla, sayıca daha azdır ve daha uzun sürede iyileşirler.
Behçet sendromunda cinsel bölge dışında da benzer yaralar gözlenebilir. Koltuk altları, kasıklar gibi büyük kıvrım yerlerinde, sivilce şeklindeki belirtilerin patlamasıyla ortaya çıkan bu tür yaralara hastalarda zaman zaman rastlanabilir.
Deriye Ait Belirtiler
Behçet sendromundaki deri belirtileri üç tipe ayrılabilir:
(i) kırmızı ve ağrılı yumrular şeklindeki belirtiler;
(ii) sivilce benzeri belirtiler;
(iii) deri damarlarının hastalanmasıyla ilgili belirtiler.
Paterji (Derinin Özgün Olmayan Reaksiyonu)
Bu test, Behçet sendromlu hastanın önkol derisine steril bir iğne batırılarak yapılır. Reaksiyonun oluşabilmesi için iğnenin dermis adı verilen katmana kadar girmesi gereklidir. 24 saatte belirginleşip 48 saatte maksimum olan reaksiyonda önce kırmızı bir halka ile çevrili, 1-2 mm'lik bir kabarıklık belirir. Öyle kalabildiği gibi çoğu kez 1-5 mm'lik bir steril cerahatli sivilce haline döner. Yandaki şekilde böyle bir reaksiyon görülmektedir. Türk Behçetlilerde özgüllüğü ve duyarlılığı oldukça yüksek bir test olarak kullanılabilmektedir. Türkiye, Japonya ve diğer Akdeniz ülkelerinde pozitiflik oranının % 50-80 olmasına karşın, İngiltere ve Amerika'da pozitifliğe pek rastlanmaz. Test erkeklerde kadınlara kıyasla daha şiddetlidir, ancak paterji pozitifliği ile hastalığın klinik şiddeti arasında bir ilişki yoktur.
Göz Belirtileri
En önemli organ tutulmalarından biri olan gözdeki iltihaplanma hastaların yarısında tespit edilir. Gözde kanlanma ve bulanık görme şeklinde kendini gösterir. Erkeklerde ve genç kişilerde göz hastalığı daha sık ve seyri daha ağırken, kadınlarda ve yaşlılarda ise daha seyrek ve daha hafiftir. Göz belirtileri, değişik şekillerde olabilmektedir. Yandaki resimde okla gösterilen, hastalığın ilk tanımlanan bulgularından biri olan hipopiyon'dur. Göz tutulması bulunan hastaların ancak % 10-20'sinde körlüğe kadar gidebilen ağır bir seyir söz konusudur.
Eklem Belirtileri
Hulusi Behçet, bu sendromu tanımladıktan bir sene sonra, 1938'de hastalarında romatoid ağrılardan bahsederek ilk kez eklem tutulmasını da bildirmiştir. Behçet hastalarının hemen hemen yarısında görülen eklem tutulması hastalığın ana yakınma ve bulgularından bir tanesidir. Bu tutulma eklem ağrısı şeklinde olabileceği gibi, daha sıklıkla eklem şişmesi şeklinde karşımıza çıkar. Bu durum ortaya çıktığı zaman eklemde ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı olmasına rağmen kızarıklığa pek rastlanmaz. Tutulan eklemler, en sık dizler olup onu sırasıyla ayak bileği, el bileği ve dirsek takip eder. Şekil bozukluğu pek yapmaz ve genellikle 1-2 hafta içinde kendiliğinden iyileşir.
Damar Belirtileri
Behçet sendromunda toplardamarların tutulması sık, atardamarların ise seyrektir. Tromboflebit genelde hastaların dörtte birinde ve hemen hemen her zaman erkeklerde görülürken kadınlarda çok seyrek gözlenir. Bacakta şişlik şeklinde kendini gösterir. En sık olarak yüzeyel veya derin tromboflebit şeklinde karşımıza çıkar. Özellikle bacaklardaki tromboflebit uzun sürdüğü zaman zor iyileşen bacak yaralarına neden olur.
Tedavi:
Behçet hastalığının şifa anlamında, yani hastalığı tamamen ortadan kaldırıcı bir tedavisi yoktur. Fakat kullandığımız pek çok ilaç sayesinde hastalığın belirtilerini tedavi etmek, vücuttaki iltihabi reaksiyonu baskılamak, belirtilerin tekrarlama sıklığını ve şiddetini azaltmak mümkün olmaktadır.
Bu amaçla sık kullandığımız ilaçların başlıcaları şunlardır:
Kolşisin, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar (Azatioprin-Imuran, siklosporin) |
Blefaroşalasis
nükseden gözkapağı ödemi ve bunun sonucunda kapak derisinin incelmesi, buruşması ve sarkmasıyla karakterize durum |
Bürker kamerası
Kandaki şekilli cisimlerin (alyuvarlar, akyuvarlar, trom-bositler) mikroskopla sayımında kullanılan aygıt. |
Behçet sendromu
Ağrılı oral ve genital ülserlerin (yaraların), inflamatuvar göz hastalığının ve cilt lezyonlarının bulunduğu bir hastalık. Avrupa ve Amerika'da nadir rastlanan, fakat Japonya, bazı Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye'de daha sık görülen bir hastalıktır. |
Büyük azı dişi
Alt ve üst çenelerin en gerisinde yer alan, besinleri çiğneyerek öğütmeye yarayan önden altıncı, yedinci ve sekizinci dişlerin ortak adı. |
Bekâret
Cinsel deneyimi olmama durumu. |
Boğaz
Hava ve sindirim yollarının bir bölümünü belirtmek için kullanılan terim. |
Boğaz ağrısı
Havasızlıktan, toz, sigara içmek, burun tıkanıklığı, dişeti iltihabı gibi nedenlerden kaynaklanır. |
Büyük tansiyon düşüklüğü
arteriyel hipotansiyon |
Bel ağrısı
Esaslı bir hastalıktan kaynaklanmayan bel ağrıları, çoğunlukla yorgunluk sonrası görülür. Dinlenmekle geçer. Uzun süren bel ağrılarında mutlaka doktora görünmek gerekir. |
Boğaz ağrısı
Havasızlıktan, toz, sigara içmek, burun tıkanıklığı, dişeti iltihabı gibi nedenlerden kaynaklanır. |
Büyük tansiyon yüksekliği
arteriyel hipertansiyon |
Bel ağrısı
Esaslı bir hastalıktan kaynaklanmayan bel ağrıları, çoğunlukla yorgunluk sonrası görülür. Dinlenmekle geçer. Uzun süren bel ağrılarında mutlaka doktora görünmek gerekir. |
Boğaz iltihabı
Tıp dilinde farenjit veya anjin adı verilen bu hastalığın nedenleri; nezle ve grip gibi ateşli hastalıklarla, havadaki zararlı maddeler, sinüzit, alkol veya sigaradır.Yapılacak ilk iş; istirahat etmektir. Mümkün olduğu kadar az konuşmak da yararlıdır. |
Büyüme ateşi
Çocukta vücut gelişmesinin özellikle çok yoğun olduğu dönemlerde ortaya çıkan ateş yükselmesi. |
Bel ağrısı
Esaslı bir hastalıktan kaynaklanmayan bel ağrıları, çoğunlukla yorgunluk sonrası görülür. Dinlenmekle geçer. Uzun süren bel ağrılarında mutlaka doktora görünmek gerekir. |
Boğaz iltihabı
Tıp dilinde farenjit veya anjin adı verilen bu hastalığın nedenleri; nezle ve grip gibi ateşli hastalıklarla, havadaki zararlı maddeler, sinüzit, alkol veya sigaradır.
Yapılacak ilk iş; istirahat etmektir. Mümkün olduğu kadar az konuşmak da yararlıdır. |
Boğmaca
Boğmaca nedir?
• Boğmaca, boğaza Bordetella pertussis adı verilen bakterilerin bulaşmasının
neden olduğu bir hastalıktır.
• Boğmaca her 3 ile 5 yılda bir salgınla meydana gelir. Aşı bulunmadan önce
birçok bebek ve çocuk boğmacadan ölmekteydi.
Belirtiler nelerdir?
• Boğmaca, burun akması, yorgunluk ve kimi zaman ortaşiddette bir ateş ile
Genellikle nezle gibi başlar.
• Daha sonra nöbetler halinde öksürük gelişir, bunu derin nefes kesilmeleri
(öksürmeler) izler. Bazen kişiler öksürükten sonra kusar.
• Boğmaca küçük çocuklarda çok ciddi olabilir. Öksürük nöbetleri sırasında
Renkleri morarabilir veya nefes almaları durabilir ve hastaneye gitmeleri
Gerekebilir.
• Daha büyük yaşlardaki çocuklar ve yetişkinlerde, tedaviye karşın haftalarca
süren öksürük nöbetleri ile daha hafif olabilir.
Nasıl yayılır?
• Boğmaca diğer insanlara (öksürük veya hapşırıktan saçılan) damlacıklar
aracılığıyla geçer. Tedavi edilmemesi durumunda boğmacalı bir kişi, öksürüğün
başlamasından sonra 3 hafta boyunca hastalığı başkalarına geçirebilir.
• Mikroba maruz kalmakla hasta olmak arasındaki süre genellikle 7 ile 10 gün
arasındadır ama, 3 hafta kadar da olabilir.
Kimler risk altındadır?
• Herkes boğmaca olabilir.
• Boğmacalı bir hasta ile aynı evde yaşayanların hastalığı kapma olasılığı
büyüktür.
• Aşı, enfeksiyon riskinizi büyük ölçüde azaltır.
• Yeniden hastalanma olabilir.
Nasıl önlenir?
Çocuğunuzu zamanında aşılatın
• Aşı, boğmacaya karşı yaşam boyu koruma sağlamaz ve koruma kimi zaman
eksik kalır.
• Çocukların 2, 4 ve 6 aylıkken aşılanmaları gerekir.
• Bağışıklığı artırıcı ek aşıların 4 yaşında ve yeniden 15-17 yaşlarında
yapılmaları gerekir.
• Aşılar pratisyen doktorlar ve kimi belediyeler aracılığıyla yapılır.
Bebeğinizi öksüren kişilerden uzak tutun
• Bebeklerin, korunabilmeleri için 2 veya 3 aşıya gereksinimleri vardır. Bu
durumda, öksürük hastası olan kişileri, boğmaca veya diğer mikropları
geçirmemeleri için, bebeğinizden uzak tutmak çok önemlidir.
Küçük çocuklarla yakın yakın teması olan bir yetişkinseniz aşı olun
Büyükler için de bir aşı vardır. Şu kişiler için önerilir:
• bir hamilelik planlanıyorsa veya bebek doğar doğmaz, hem anne hem de baba
için
• küçük çocuklarla çalışan yetişkinler, özellikle sağlık bakımı veya çocuk bakımı
çalışanları için.
Boğmaca hastası olan bir kişiyle yakın temasınız varsa:
• belirtilere dikkat edin
• belirtiler ortaya çıkarsa, doktorunuzu görün, bu Bilgilendirme Belgesi’ni götürün
ve boğmaca ile olan temasınızdan söz edin
• yüksek risk altında bulunan yakın temastaki kişilerin (örneğin 1 yaşından küçük
çocuklar, tüm aşılarını olmamış olan çocuklar ve gebeliklerinin sonundaki
kadınlar) ve yüksek tehlike altındaki kişilerle yaşayan veya çalışan kişilerin,
bulaşmayı önlemek için antibiyotik almaları gerekebilir.
Boğmaca hastası iseniz:
• başlarda tedavi olun
• bulaştırabilecek durumdaysanız, 7 günlük antibiyotik alma süresinin 5 gününü
tamamlayana kadar başkaları ile birlikte olmaktan kaçının ve (çocuk bakım
merkezlerinde, anaokullarında ve okullarda) küçük çocuklardan uzak durun
• evinizdekilere ve yakın ilginiz olan diğer kişilere enfeksiyon riski altında
olabileceklerini belirtin ve onlara bu Bilgilendirme Belgesi’ni verin.
Nasıl tanılanır?
• Doktor bir kişide boğmaca olduğunu düşünüyorsa, burnun gerisinden alınacak
bir örnek veya kan testi, tanılamayı doğrulamak için yardımcı olabilir.
Nasıl tedavi edilir?
• Boğmaca tedavisi için, 7 gün boyunca alınan özel antibiyotikler (genellikle
erythromycin veya clarithromycin) kullanılır. Bu antibiyotikler mikrobun
başkalarına bulaşmasını önleyebilir.
• Öksürük, tedaviye karşın haftalar boyu sürebilir. |
C vitamini
Meyve ve sebzelerde bulunan, eksikliğinde bağ dokusunda zayıflamara yol açan bir vitamin türü. |
Christmas faktörü
. antihemofilik B faktörü (FaktörIX) |
Corpus albîcans (beyazımsı cisim)
Yumurtalıkta görülen beyazımsı renkte, lifsi dokudan oluşmuş yapı; |
C vitamini (askorbik asid)
Suda eriyen vitamenlerden biri. (bkz. Vitaminler). Taze meyve ve sebzelerde bulunur. Bağdokusuna özelliğini kazandıran temel maddelerden biridir. Yokluğunda skorbüt (bkz.) adı verilen bir hastalık ortaya çıkar. C vitamini, yaraların iyileşmesi ve demirin barsaklardan emilmesi gibi olaylar üzerinde de önemli rollere sahiptir. |
Churg-strauss hastalığı/sendromu
Nadir rastlanan bir vaskülit formu. |
Corpus callosum (nasırsı cisim)
îki beyin yarıküresi arasında enine yer alan dört kenarlı, düzensiz biçimli akmaddeden oluşmuş anatomik yapı; enine sinirsel liflerden oluşmuştur. |
Ca 19-9
Pankreas, mide ve bağırsağın kötü huylu tümörleri tarafından salgılanan belirteç. |
Churg-strauss sendromu**
Nadir rastlanan bir vaskülit formu. |
Corpus geniculatum
Beynin alt yüzünde, beyin saplanna göre arka ve yan bölgelerde yerleşmiş bulunan oval biçimli küçük çıkıntıların ortak adı; iç yan diz cismi |
Ca-125
Kötü huylu yumurtalık tümörlerinde kanda görülen bir belirteç. |
Chvaostek belirtisi
Dışkulağın hemen Önünde, yüz sinirinin gövdesinin bulunduğu noktaya refleks çekiciyle vurulduğunda yanak kaslarında kasılmayla beliren klinik bulgu. |
Caduceus
Mitolojide Tanrı'nın habercisi olan Merkür'ün asasıdır. ABD ordusu tıp mensuplarının sembolü olup, tıp biliminin sembolü olan Eskülap asaından farklıdır. Merkür asaının çevresinde iki yılan vardır, Eskülap'ta ise, bir yılan bulunur. |
Cıtronella yağı
Sabun ve deodorantlarda yaygın olarak kullanılan bir antiseptik. Böcek savar etkisi de vardır. |
Corpus luteum (sarı cisim)
Yumurtalıkta yumurta folikülünün olgunlaşıp içindeki yumurtanın serbestleşmesinden sonra folikülün dönüştüğü yapı. |
Caısson hastalığı
Vurgun. Dalgıçlarda ve çok yükselen havacılarda atmosfer basıncının ani değişimlerine bağlı olarak meydana gelir. |
Cıva zehirlenmesi
Cıva, metal halinde emilime uğramadığı için zehirli değildir. |
Caisson hastalığı
Vurgun. Dalgıçlarda ve çok yükselen havacılarda atmosfer basıncının ani değişimlerine bağlı olarak meydana gelir. |
Cıvık mantarlar
Hem bitkisel hemde hayvansal özellik gösteren, gövdeleri ya tek yada çok çekirdek içeren, uygun olmayan şartlarda Sklerotyum "" adı verilen bir kist oluşturan canlılar. |
Corpus quadrigeminus (dördüz cisim)
Beyin gövdesinden çıkan üst beyincik saplarının üst yüzünde görülen yuvarlak çıkıntı. |
Corpus restiforme (alt beyincik sapı)
Dördüncü karıncık tabanının yanlarında yer alan, alt beyincik sapları da denen oluşumlardan her bîri; soğa-niliği beyincikle birleştirirler |
Calcıum ascorbate
C Vitamininin bir şekli; yüzeysel veya içilerek kullanımıyla ilgili çok az bilimsel araştırma vardır |
Corpus striatum (çizgili cisim)
Beyin yarıkürelerinin derin bölümündeki bozmadde çekirdeği; iki yapıdan oluşmuştur: |
Calcıum carbonate
Kozmetikte emici olarak kullanılır. Günlük kullanımda tebeşir olarak anılır. |
Corpus trapezoideum (yamuksu cisim)
Beyin, beyincik ve soğaniliği birbirine bağlayan Varol köprüsündeki anatomik yapı. |
Calcıum gluconate
Kalsiyum vücut için gerekli bir mineraldir. Az da olsa, yapılan araştırmalar yüzeysel uygulamalarda bu mineralin iyi bir iltihap giderici (anti-enflamatuar) ve tedavi edici olduğunu göstermiştir. |
Corpus vitreum (camsı cisim)
Göz küresi içinde ağtabaka ile merceğin arka yüzü ara-smdakİ boşluğu dolduran küresel biçimli, şeffaf, jelatinimsi madde. |
Calendula
İyileştirici, yatıştırıcı ve antiseptik etkileri olduğu bilinen bir yumuşatıcı. Kuru cildin tedavisinde kullanılır. |
Corti organı
İçkulakta yer alan temel işitme organı. |
Calnıette-guerin basili
BCG |
Corti'nin spiral gangliyonu
İşitme sinirinin koklear (salyangoz) dalının liflerinden kaynaklanan hücrelerden oluşmuş sinir gangliyonu (düğümü). |
Camsı cisim
Göz içinde bulunan pelte kıvamında saydam sıvı |
Candıda
Bir mantar çeşidi. |
Canlı doğum oranı
Canlı doğumların, ister canlı, ister ölü olsun, tüm doğumlara olan oranı. |
Cannabis ındica
Bkz. Hint keneveri. |
Cinsel taciz
İstek dışı cinsel ilişkide bulunmak ya da ilişkide bulunmaya zorlamak. |
Coxsackie virüsü
Enterovirüs ailesinden küçük boyutlu bir RNA virüsü; adını, ilk kez ayrıştınldığı yer olan New York eyaletinin bir kentinden almıştır. |
Capgras sendromu
Genellikle paranoid şizofrenilerde görülen bir durumdur. Hasta çevresindeki diğer hastaların ve hastane personelinin akrabaları ve kişisel dostları olduğu kanısındadır. Bir çeşit yanılgı sendromudur. |
Cpap(contınıous posıtıve aırway pressure)
Hava yoluna sürekli basınç anlamına gelir. CPAP ile akciğerlerin genişlemesi sağlanarak solunuma yardım edilebilmektedir. |
Cascara
?Cascara sagrada?, A.B.D. güneybölgelerinde bulunanve sapodilla familyasından bir cins ağacın kabuğudur. Sıvı veya katı şekilde, pürgatif (müshil) olarak kullanılır. İlacın aktif maddesi kanda eriyerek, yaklaşık on saat içinde kalınbarsağı etkiler. |
Cinsel Yaşam
Evlilik, kadının ve erkeğin beraber yaşamak üzere karşılıklı anlaşma ile oluşturdukları sosyal bir kurumdur. Bu kurum sevgiyi, saygıyı, cinselliği, mutluluğu ve üzüntüyü dahi paylaşmayı içerir. Evlilik kadının ve erkeğin sahip olduğu temel haklardan bir tanesidir. Evliliğin toplum tarafından kabul görmesi içinde yasalar çerçevesinde onaylanması gerekir. Gelenek ve göreneklerde evliliğin oluşmasını ve yapısını etkilemektedir.
Kadının ve erkeğin sosyal yaşamdaki rolleri daha doğar doğmaz yetiştirilme tarzları ile başlar. Bu roller toplumsal ve kültürel farklara göre bazı değişikliklere uğrasalar da temelde aynı esaslardadırlar. Kadının yapısı itibarı ile daha duygusal olması kolay incinip kolay sevinmesi hormonları ile ilgili olup bu onun annelik yapabilmesi için gereklidir. Kadın adet gördüğü zaman veya gebe kaldığı zaman veya doğum yaptıktan sonra fiziksel olarak eskisine nazaran daha güçsüz düşer. Bunun sonucunda da erkek koruyucu ve kollayıcı olmak zorundadır.
Kadın ve erkek ilişkisindeki en önemli şey kadını kadın ,erkeği erkek olarak kabul etmek ve karşı tarafın istek ve arzularına saygı duymaktır. Çünkü daha evvelde söylediğimiz gibi daha bebeklikten itibaren farklı yetiştirilir ve farklı hissetmeye başlarız. Bir kadının bir erkeğin nasıl düşündüğünü veya bir erkeğin bir kadının niçin farklı davrandığını anlamasına imkan yoktur.
Çünkü farklı hormonlar etkisi altında olunca karşı cinsin bilemediği ve anlayamadığı duygular gelişir. Mesela kadınlar erkeklerin niçin seks isteklerini kontrol edemediklerini ve devamlı seks istediklerini (daha doğrusu duygusuzca seks yapabilmelerini)pek anlayamazlar. Kısaca açıklayacak olursak erkeklerde devamlı sperm ( meni ) üretimi vardır ve bunun depolandığı kesenin kapasitesi eğer hiç boşalma olmazsa yaklaşık dördüncü günden sonra dolar ve sanki idrar torbanız dolduğunda nasıl işeme arzusu duyuyorsanız ve bu ilerledikçe rahatsızlık yaratıyorsa, erkekte eğer boşalmadığı süre dört gün veya daha fazla olursa devamlı kontrolsüzce seks arzusu duyacak sonuçta belki de saldırganlaşacak ve hatta istenmeyen olaylarla karşılaşılacaktır. Bazen ise doğanın bir savunma sistemi olarak ilişki kuramayan veya masturbasyon yapamayan erkek uykusunda boşalacaktır. Bu gerçeği göz önüne alarak hanımlarımızın eşlerine olan yaklaşımlarına daha iyi değerlendirmelerini istiyoruz ve aralarında olabilecek bazı problemleri cinsellikten uzak durarak onları istedikleri şekilde yönlendirebileceklerini düşünürlerse en yanlış şeyi yapmış olacaklardır.
Erkeklerde kadınları oldukları gibi kabul etmeli ,onların yaşam tarzlarına ve duygusallıklarına saygı göstermelidirler, çünkü bu kadının doğasının bir gereğidir ve duygusal olmayan bir kadın ne erkeğini mutlu edebilir ne de iyi bir anne olabilir.
O zaman karşılıklı sevgi ve saygı ,birbirinin isteklerini anlama ve destekleme evliliğin temel şartlarındadır. Farklı iki cinsin arasındaki diğer insanlardan farklı olan iletişim cinselliktir ve özel olmalıdır.
Cinsel İlişki Pozisyonları
En alışılmış pozisyon, erkeğin üstte, kadınla yüz yüze olduğu pozisyondur. Kadınların çoğu bu pozisyonu yeğler. Bir çift, birleşmeye bu pozisyonla başlayabilir; erkeğin orgazmını geciktirmek amacıyla, birleşme sırasında pozisyon değiştirebilir ve daha sonra birlikte orgazm için en uygun pozisyon olan misyoner pozisyona dönülerek birleşmeye son verilebilir.
Misyoner pozisyonu, öteki pozisyonların çoğundan daha elverişlidir. Birleşme daha az derin, uzun süreli ve duygusal ya da derin, kısa süreli ve sert olabilir.
Misyoner Pozisyonunun Temeli bu pozisyon kadını gevşetir, birleşmeyi kolaylaştırır ve erkeğin alt karın darbelerine yardım eder.
Aynı zamanda karşılıklı okşamaya ve öpüşmeye de uygundur. Bununla birlikte, derin birleşme, daha fazla hareket özgürlüğünden hoşlanan bazı kadınları rahatsız eder.
Erkek çok ağırsa ya da erken boşalma sorunu varsa ya da kadın ileri gebelik dönemindeyse, bu pozisyon uygun değildir.
KADININ ÜSTTE OLDUĞU POZİSYONLAR
Misyoner pozisyonunun karşıtı olan pozisyonda çift, yüz yüze ve kadın erkeğin üstünde ata biner gibidir.
Bu ona, cinsel ilişkinin şiddetini ve süresini denetleme olanağı sağlar. Diz çökmüş olarak başlayıp pozisyon da değiştirebilir.
Örneğin, teması kaybetmeden uzanabilir. Bazı seksologlar bu pozisyonun iki eşe de en çok haz veren pozisyon olduğunu ileri sürmektedirler.
Bu pozisyonda, kadın erkeğin ağırlığından kurtulmuş olduğundan pelvis darbeler yapabilir ve birleşmenin derrinliğini duyabilir. Erkek onu serbestçe okşar ve orrgazmı geciktirebilir. Bu pozisyon özellikle kadının kısa ve erkeğin uzun olduğu çiftler için uygundur.
Ancak kadın otururken yapılacak ters bir hareket acı verebilir, pasif rol erkeğin hoşuna gitmeyebilir. Bu pozisyon gebe kalmaya pek uygun değildir.
EŞLERİN YAN YANA OLDUĞU POZİSYONLAR
Eşlerin birbirlerinin ağırlığını taşımak zorunda kalmamaları ve kollarının serbest kalıp birbirlerine sarılabilmeleri, bu pozisyonun üstünlükleri arasında sayılabilir. Bunun yanı sıra, bazı çiftler yeterli uyarı olanağı vermediğini öne sürerek bu pozisyonu elverişsiz bulmaktadır.
AYAKTA POZİSYONLAR
Ayaktaki pozisyonlar genellikle aceleyle, gizli ve rahatsız koşullarda uygulanmaktadır. Bazı pozisyonlar erkeğin eşini yerden kaldırmasını gerektirir. Bu boy sorununu ortadan kaldırır. Ancak erkeğin yorulmasına neden olabilir. Daha kısa olan eş bir eşyanın, örneğin, kalın bir kitabın üstünde ayakta durabilir.
Bununla beraber, en iyi koşullarda bile eşlerin boyları farklı ise durum zorlaşır.
ARKADAN SARILARAK BİRLEŞME POZİSYONLARI
Çoğu kişiler arka yolla birleşmenin doğaya aykırı olduğunu savunurlar.
Oysa ki, hemen hemen tüm memeliler yalnızca bu şekli uygular.
Bu yeterli derecede derin birleşmeyi ve klitoris üzerinde hoşa giden bir baskı sağlar.
Uzanarak, diz çökerek, oturarak ve ayakta uygulanan değişik pozisyonlar vardır.
En azından bunlardan bazıları her yaşta çifti tatmin etmektedir.
Hatta bazı pozisyonlar, öteki birleşme şekillerinin çoğunu olanaksız kılan fiziksel koşullarda olan kişilere özellikle uygundur.
ÖZEL İSTEKLERE CEVAP VEREN POZİSYONLAR
Yeni duygular tatma isteği, insanların çoğunu cinsel birleşmede mümkün olan yüzlerce pozisyonu denemeye itmektedir. Daha az kullanılan pozisyonlardan bazıları ise yeniliğin ötesinde bazı fiziksel ve psikolojik sorunları çözümlemeye yarar. Gebe bir kadın için, şişman olan eşler, sırt ağrısı çekenler, penisi kısa olanlar için ve eşi kendisinden uzun ya da kısa olanlar için hiç denenmemiş hatta düşünülmemiş bir pozisyon en iyisi olabilir. Doğru pozisyonun seçimi, hiç orgazma varamayan bir kadının orgazma varmasına ya da iktidarsız bir erkeğin sorununun üstesinden gelmesine, hatta görünüşte kısır olan bir çiftin çocuklarının olmasına yardım edebilir.
BAKİRELERE UYGUN POZİSYONLAR
İlk kez ilişkide bulunanların çoğu “misyoner” pozisyonunu seçmektedir. Bakire kadın ve bakir erkekler için pozisyon ve şekli çok önemli değildir. Yaklaşım, yavaş ve düşünceli olmalıdır. Ön hazırlık vajinanın kaygınlığını sağlar ve özellikle geçmişteki “petting” deneyimleri, kadının kızlık zarını genişletmiş ya da yırtmışsa, kadının rahatsızlığı azalır.
GEBE KALMAK İÇİN UYGUN POZİSYONLAR
Kadın, dizleriyle erkeğin omuzlarına dayanır. Bu, kilolu kadınlarda tam birleşmeye ve spermlerin rahim ağzının yakınında birikmesine yardım eder.
Diz çökmüş olarak yapılan arka yolla birleşme, eğer rahim retrovers (arkaya dönük) ise spermlerin rahim kanalına ulaşmasını sağlar.
SORUNLU KİŞİLER İÇİN POZİSYONLAR
Kadın, erkeğin üzerinde doğrulur. Bu pozisyon kadının vajinası darsa tam birleşmeye ulaşılmasını sağlar.
Bu yan yana arka yolla birleşme pozisyonu zayıf ereksiyon sorunu olan erkeklere önerilir.
Kadının üstte olduğu bu pozisyon, erkek iktidarsızlığının ve erken boşalmanın tedavisi olarak önerilir. Ayrıca orgazm olmayan kadınların tedavisinde başlangıç pozisyonu olarak yararlanılır.
Bu yan yana pozisyon kadının istem dışı kalça hareketlerini daha kolaylaştırır ve orgazma ulaşmasında yardımcı olur. Bir önceki pozisyonun devamı olarak önerilir.
GEBELİK SIRASINDAKİ POZİSYONLAR
Geçmişteki kendiliğinden düşükler nedeniyle, doktor tarafından ilk üç ayda ilişki yasaklanmamışsa, gebelik süresince önerilir. Çift, normal ilişkide bulunabilir. Gebeliğin ilerlemesi ve karnın büyümesi ile klasik ilişkiler zor ya da olanaksız olmaya başlar. İleri gebelik dönemindeki bir kadın için karına doğrudan basınç yapılmasıından sakınan ya da en azından birleşmenin derinliğini denetlemeye izin veren pozisyonlar gereklidir.
Eşler, yatak üzerinde bir arka yolla birleşme pozisyonunda diz çökerler ve erkek, çok derine itmekten kaçınır.
Kadın, bacakları, vücudunu taşıyacak şekilde, açık olarak yatar. Karın üzerine basıncın olmaması bu pozisyonu gebeliğin son dönemlerine uygun kılar. Çift, arka yolla birleşmek için yan yatar. Burada da karına baskı yoktur.
Çift bir sandalye üzerinde birbirine sarılır. Kadın, erkeğin üzerine oturur. Böylece birleşmenin derinliği denetlenebilir.
SIRT AĞRISI ÇEKENLER İÇİN POZİSYONLAR
Sırt ağrısı çeken kişiler alışagelmiş pozisyonlarda çok rahatsız olabilirler. Oysa sıklıkla daha az kullanılan yöntemlerden yararlanabilirler ya da en azından onlara katlanabilirler. Şefkatli bir eş bu pozisyonları bulmaya çalışacaktır. İşte sırt ağrısı çeken kişilerin çoğuna uygun dört pozisyon.
Erkek yatağa yatar, kadın ata biner gibi oturur, öne eğilir. Sırt ağrısı çeken erkektir.
Erkek arka yolla birleşmek üzere ayakta durur, kadın aşağıda, yatağın üzerinde diz çöker. Sırt ağrısı olan erkektir.
Kadın yatağa yatar, erkek ise bacakları arasında ileriye doğru kendini kaldırır. Ağrısı olan kadındır.
Bir sandalye üzerinde yüz yüze, kadın erkeğin üzerine pelvik darbeler yapabilecek şekilde oturur. Ağrısı olan erkektir. |
Cpk (kreatinfosfokinaz)
Çizgili kaslarda ve kalp kasında bulunan bir enzimdir. Çeşitli kas hastalıklarında ve kalp krizinde kanda yüksek düzeyde görülür. |
Cdna
Tamamlayıcı DNA. Haberci RNA şablonundan sentezlenerek elde edilen DNA şeklinde de tanımlanabilir |
Cea (karsino-embriyonik-antijen)
Kısa adı İngilizce Carcino-Embryonic-Antigen sözcüklerinin başharflerinden oluşturulmuş akciğer, mide, kalınbağırsak gibi birçok değişik organın tümörlerinin ürettiği bir "belirteç" antijeni. |
Cinsiyet hormonları
Birincil ve ikincil cinsel özelliklerin gelişimini sağlayan, cinsel organların işlevlerini düzenleyen ve cinsiyetle ilgili davranışlarla ruhsal yönlenmenin tipini eril ya da di-şİI olarak belirleyen hormonlar. |
Cpr:kardio-pulmoner resüsitasyon
Kalp ve solunum durması halinde yapılan yeniden canlandırma işlemlerine verilen ad. |
Ceninim ovale (oval merkez)
Beyin yarıkürelerinin kabuğu İle tabanındaki çekirdekleri arasında yer alan ve akmaddeden oluşmuş orta bölüm; oval merkez. |
Clarke kolonu (clarke çekirdeği)
Omuriliğin ön ve arka boynuzlan arasındaki bozmad-dede yer alan sinir hücreleri sütunu. |
Cerahat
Alyuvarlar, bakteri ve yıkılmış doku kalıntıları gibi iltihap ürünlerini kapsayan doku sıvısıdır. |
Clavicula
Köprücük kemiği. |
Ceramıdes
Ciltte doğal olarak bulunan ve koruyucu bir set oluşturarak su kaybına mani olan madde. Bu madde sentetik olarak da üretilerek cilt bakım ürünlerine katılmaktadır. |
Clostridiıun tetani
Toksinleriyle tetanosa yol açan anaerob, spor oluşturan basil. |
Crohn Hastalığı
Crohn hastalığı sindirim sistemini oluşturan yemek borusu , mide , ince ve kalın barsaklardaki bir veya birkaç bölümünü tutabilen , tutulan bölümde kalınlaşma , ülserler oluşturan bir hastalıktır
Belirtiler
Crohn hastalığı sindirim sistemini oluşturan yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklardaki bir veya birkaç bölümünü tutabilen, tutulan bölümde kalınlaşma, ülserler oluşturan bir hastalıktır. Bağırsaktaki kalınlaşma bu bölgelerde darlıkların oluşmasına yol açabilir. Hastalıklı bölgeler birkaç santimetre uzunlukta olabileceği gibi bir metreyi aşan uzunlukta da olabilir. Hastalık en çok "ileum" denilen ince bağırsakların son kısmını tutmaktadır. Kalın barsak ve anüs bölgesini de sıklıkla tutabilmektedir. Anüs bölgesinde "fissür" denilen çatlaklar ve "fistül" olarak isimlendirilen iltihapın aktığı delikler bulunabilir.
Crohn hastalığı tutulan bölgeye göre değişik bulgulara yol açabilir.
En sık olarak karın ağrısı ve ishal olur. Bağırsakta ciddi derecede daralmanın oluştuğu hastalarda karında şişkinlik, ağrı, kusma, kabızlık görülebilir. Kalın barsağın tutulduğu hastalarda dışkı ile kan gelmesi de görülebilir. Crohn hastalığının aktif döneminde, hastalar yorgunluk, halsizlik hisseder ve ateşleri olabilir. Anüs çevresinde çatlak, iltihablı akıntı yapan fistüller, apseler hastalığın diğer bulgusudur.
Tanı
Çok sayıda ve yoğun araştırmalara karşın Crohn hastalığının nedeni halen bilinmemektedir. Bulaşıcı hastalık değildir, hastalıklı kişiden sağlıklı kişiye geçmemektedir. Ancak virüs veya bakteri türü bir infeksiyöz ajanın, kişinin savunma mekanizmalarındaki yatkınlık durumlarına bağlı olarak hastalık oluşumunda rol oynadığı düşünülmektedir.
Sıklıkla haftalar-aylar süren karın ağrısı , ishal , kilo kaybı yakınmaları olan genç hastada Crohn hastalığından şüphelenilir. Basit kan tetkikleri kansızlık ve iltihaplanmanın bazı bulgularını gösterebilir. Daha ileri tetkikler ağız yoluyla verilen ilacı (baryum) takiben mide, ince barsak filmlerinin çekilmesi ya da anüsten aynı ilacın verilerek kalın barsak filmlerinin çekilmesidir. Tanı açısından en önemli tetkiklerden birikolonoskop denilen bükülebilir cihazlarla kalın barsağın ve bazı durumlarda ince barsağın son bölümünün içeriden görülerek incelenmesidir. Bu inceleme sırasında tanıda önemli olabilecek biyopsiler alınarak patolojik inceleme için gönderilebilir.
Tedavi
Ülseratif kolitin tersine Crohn hastalarında mümkün olduğunca ameliyattan kaçınılır, zorunlu kalınmadıkça hastalara ameliyat önerilmez. Mutlak zorunlu olunmadıkça ameliyat yaptırılmamalıdır. Tedavide ağız yolu ile verilen haplar veya makattan barsak içine uygulanan lavman ve fitil şeklinde ilaçlar kullanılır.
Öneriler
Genel olarak özel bir diyet yapılması önerilmez, hastalar ne dokunuyorsa o gıdayı yememelidirler. Katı diyet yapılması ağızdan alımı azaltarak düşkünlüğe ve genel durum bozukluğuna neden olabilir. |
Cerrahi
Tıbbın en eski dallarından biridir. İlaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır. |
Cerrahi girişim
Cerrahi yöntemler kullanılarak yapılan tedavi amaçlı girişim |
Cerrahi komplikasyon
Cerrahi girişim uygulanan bir hastanın fizyolojik dengesini bozabilecek tüm durumları tanımlayan genel terim. |
Colliculus seminalis
Siyeğin prostat parçasının arka duvarındaki uzunlamasına çıkıntı. |
Crp (c-reaktif protein)
İltihabi hastalıklarda, çeşitli romatizmalarda, infeksiyonlarda ve multipl miyelom gibi bazı tümörlerde kanda artmış bulunan bir protein. CRP interlökin-6'nın etkisiyle karaciğerde sentez edilir. |
Cerrahi şant
Organik bir sıvının, bir tıkanıklığı aşması için uygulanan tüm cerrahi girişimlere verilen ortak ad. |
Concealer
Göz altı morluklarını, yüzdeki renk farklılıklarını, sivilce ve pürüzleri gizlemek için kapatıcı. |
Crush sendromu (ezilme sendromu)
Ağır travma nedeniyle kas kütleleri ezilen kişilerde ortaya çıkan klinik tabloyu tanımlayan İngilizce terim; |
Coombs testi
Alyuvar yıkımının (hemoliz) görüldüğü özbağışıkhk hastalıklarında pozitif sonuç veren, ama sık sık yalancı negatif sonuç da alınan bir kan testi. |
Cryptococcus neoformans
Kriptokokoz adlı ağır enfeksiyon hastalığına yol açan mikroskopik mantar türü. |
Cestodıasıs
Yassı solucan enfeksiyonudur. |
Cunnilingus
Ağızla vajinayı yalamak. |
Chassaignac tüberkülii (chassaignac tümseği)
Altıncı boyun omurunun enine çıkıntısının ön yüzündeki tümsek. |
Corda colica (kalınbağırsak kordonu)
Ağrılı ve gergin kalınbağırsağın aldığı görünüm; dokunmayla sert bir kordon gibi ele gelir. |
Cücelik (nanizm)
Gövdenin gelişmesinde bozukluk sonucu kişinin boyunun ırk, yaş grubu, cinsiyet vb ortalamalarından kısa, vücut ağırlığının da belirli sınırlar içinde geri kaldığı patolojik durum. |
Corda dorsalis (corda vertebralis)
Embriyonal gelişimin ilk evrelerinde ayrışan oluşum. |
Çamur tedavisi
Deriye çamur uygulanmasının vücut üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanmak amacıyla uygulanan tedavi biçimi. |
Çıbanlar
Derideki kıl keseleri veya bezlerinin hastalanması sonucu ortaya çıkan sızıntılı, ıslak kabarcıklara çıban denir. Katiyetle sıkılmamaları gerekir |
Çapak
Uyku sırasında gözkapağı kenarlarında biriken katı Özellikte bir salgı. |
Çıkık (lüksasyon)
Bîr eklemin parçalan arasındaki normal bağlantının bozulması. |
Çarpıntı
Tıp dilinde palpitasyon denilen çarpıntının nedenleri çeşitlidir. Bir kalp hastalığı söz konusu değilse; fazla sigara içmek, alkol, yorgunluk, sinirlenmek, kansızlık, hazımsızlık, çay, kahve veya zehirlenmelerden kaynaklanabilir. |
Çıkıklar
Kemiklerden herhangi birinin oynak yerinden kısmen veya tamamen ayrılmasına çıkık denir. Bu durumda yapılacak ilk iş doktora gitmektir. |
Çocuklar Dagastroenterit
Sindirim yolunun enfeksiyonu veya irritasyonudur. Bazı durumlarda bulaşıcıdır. Mide, incebarsaklar ve kalınbarsaklar etkilenir. Her yaşta çocuğu etkileyebilir.
Belirtiler
Kusma, bulantı ve ishal tipik belirtilerdir. Ayrıca karın ağrısı, ateş, iştahsızlık ve halsizlik görülebilir. Ufak bebekler sıklıkla huzursuzdurlar.
Tanı
Çocukta kusma ve ishal başladığında mutlaka hekiminize haber verin. Belirtiler hakkında kendi gözlemleriniz önemlidir. Doktorunuzun alacağı tıbbi öykü ve fizik muayeneye ek olarak labaratuvarda yapılacak kan ve dışkı testleri gerekli olabilir.
Tedavi
Şikayetleri hafif olan çocuklar, evde bol bol istirahat ve belirtiler ortadan kaybolana kadar sıvı içirilerek tedavi edilebilirler.
Biberonla veya anne sütü ile beslenen bebeklerde doktorunuz ile bebeğin diyetini konuşun.
Daha büyük çocuklarda su, meyva suları, ayran bitkisel çaylar verin.
Doktorunuz size eczanelerden temin edebileceğiniz toz halinde hazırlanmış tuz ve şeker karışımını önerebilir. Bu karışım tarife göre sulandırılarak kullanılabilir. ?İshal sayısı azaldığında şu gıdalardan herhangi biri verilebilir; elma püresi, muz, ekmek, havuç püresi, haşlanmış patates, yağsız et, pirinç, makarna, şeftali. ?Katı gıda verilmesini izleyen iki saat içinde ishal tekrarlanmıyorsa yirmi dört saat daha bu gıdalara devam edin. Daha sonra normal diyete kademeli bir şekilde geçin
Öneriler
Günde bir veya iki kez makattan ateşi ölçün. Çocukta sıvı kaybı belirtilerini gözleyin. Çocuğunuzun bakımından sonra veya yiyecek hazırlanmadan once ellerinizi yıkayın. İyileşene kadar çocuğunuzun aktivitelerini kısıtlayın. Kusmanın durmasını izleyen yirmidört saatten sonra çocuk normal aktivitesini genellikle yeniden kazanacaktır. |
Çarpıntı
Tıp dilinde palpitasyon denilen çarpıntının nedenleri çeşitlidir. Bir kalp hastalığı söz konusu değilse; fazla sigara içmek, alkol, yorgunluk, sinirlenmek, kansızlık, hazımsızlık, çay, kahve veya zehirlenmelerden kaynaklanabilir. |
Çıkıklar
Kemiklerden herhangi birinin oynak yerinden kısmen veya tamamen ayrılmasına çıkık denir. Bu durumda yapılacak ilk iş doktora gitmektir |
Çocuklar Dagastroenterit
Sindirim yolunun enfeksiyonu veya irritasyonudur. Bazı durumlarda bulaşıcıdır. Mide, incebarsaklar ve kalınbarsaklar etkilenir. Her yaşta çocuğu etkileyebilir.
Belirtiler
Kusma, bulantı ve ishal tipik belirtilerdir. Ayrıca karın ağrısı, ateş, iştahsızlık ve halsizlik görülebilir. Ufak bebekler sıklıkla huzursuzdurlar.
Tanı
Çocukta kusma ve ishal başladığında mutlaka hekiminize haber verin. Belirtiler hakkında kendi gözlemleriniz önemlidir. Doktorunuzun alacağı tıbbi öykü ve fizik muayeneye ek olarak labaratuvarda yapılacak kan ve dışkı testleri gerekli olabilir.
Tedavi
Şikayetleri hafif olan çocuklar, evde bol bol istirahat ve belirtiler ortadan kaybolana kadar sıvı içirilerek tedavi edilebilirler.
Biberonla veya anne sütü ile beslenen bebeklerde doktorunuz ile bebeğin diyetini konuşun.
Daha büyük çocuklarda su, meyva suları, ayran bitkisel çaylar verin.
Doktorunuz size eczanelerden temin edebileceğiniz toz halinde hazırlanmış tuz ve şeker karışımını önerebilir. Bu karışım tarife göre sulandırılarak kullanılabilir. ?İshal sayısı azaldığında şu gıdalardan herhangi biri verilebilir; elma püresi, muz, ekmek, havuç püresi, haşlanmış patates, yağsız et, pirinç, makarna, şeftali. ?Katı gıda verilmesini izleyen iki saat içinde ishal tekrarlanmıyorsa yirmi dört saat daha bu gıdalara devam edin. Daha sonra normal diyete kademeli bir şekilde geçin
Öneriler
Günde bir veya iki kez makattan ateşi ölçün. Çocukta sıvı kaybı belirtilerini gözleyin. Çocuğunuzun bakımından sonra veya yiyecek hazırlanmadan once ellerinizi yıkayın. İyileşene kadar çocuğunuzun aktivitelerini kısıtlayın. Kusmanın durmasını izleyen yirmidört saatten sonra çocuk normal aktivitesini genellikle yeniden kazanacaktır. |
Çatıda equina (at kuyruğu)
Omuriliğin sağrı ve kuyruksokumunda sonlanan bölümü; sinir köklerinin oluşturduğu bir demettir |
Çiçek
Akut, enfeksiyöz bir hastalıktır. Her yaşta ve her cinsten kişiler bu hastalığa yakalanabilir. İki tipi vardır: Variola major ve variola minor. |
Çocuklarda gelişme bozuklukları
Çocuklarda görülen gelişme bozukluklarının çoğu kötü beslenmeden kaynaklanır. Bunun yanı sıra; geçirilen bir hastalıktan kaynaklanan veya irsi olarak da gelişme bozukluğu görülebilir. Nedeni test etmek için doktora başvurmak gerekir. |
Çatışma
Aynı kişide iki karşıt eğilimin birlikte bulunmasını tanımlayan terim. |
Çiçek aşısı
Çiçek hastalığından korunma amacıyla uygulanan işlem. |
Çocuklarda gelişme bozuklukları
Çocuklarda görülen gelişme bozukluklarının çoğu kötü beslenmeden kaynaklanır. Bunun yanı sıra; geçirilen bir hastalıktan kaynaklanan veya irsi olarak da gelişme bozukluğu görülebilir. Nedeni test etmek için doktora başvurmak gerekir. |
Çiçek hastalığı
Tıp dilinde variola denilen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık şiddetli titreme ve 41 derece ateşle ortaya çıkar. Hastalık mikrobunun vücuda girmesiyle ortaya çıkması arasında geçen süre 10-14 gündür. Hasta istirahat ettirilir , başkaları ile görüşmesi yasaklanır. Doktorun tavsiyelerine uyulur. Bol su ve şerbet içirilir. |
Çiçek hastalığı
Tıp dilinde variola denilen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık şiddetli titreme ve 41 derece ateşle ortaya çıkar. Hastalık mikrobunun vücuda girmesiyle ortaya çıkması arasında geçen süre 10-14 gündür.
Hasta istirahat ettirilir , başkaları ile görüşmesi yasaklanır. Doktorun tavsiyelerine uyulur. Bol su ve şerbet içirilir |
Çok uyumak
1 ila 4 yaşları arasındaki çocukların; geceleri 13, öğleden sonra da 2 saat olmak üzere, günde 15 saat uyumaları, sıhhatli büyümelerini sağlar. 5 ile 7 yaşları arasındaki çocuklara ise, geceleri 11-13 saat uyku yeterlidir.8-14 yaşları arasında 9-11 saat; 15 yaşından sonra da 8 saat uyku yeterli gelir.20 yaşını geçenlere 6-8 saat gece uykusu yeterlidir. |
Çok uyumak
1 ila 4 yaşları arasındaki çocukların; geceleri 13, öğleden sonra da 2 saat olmak üzere, günde 15 saat uyumaları, sıhhatli büyümelerini sağlar.
5 ile 7 yaşları arasındaki çocuklara ise, geceleri 11-13 saat uyku yeterlidir.
8-14 yaşları arasında 9-11 saat; 15 yaşından sonra da 8 saat uyku yeterli gelir.
20 yaşını geçenlere 6-8 saat gece uykusu yeterlidir. |
Çekum ( caecum )
İncebarsakla kalınbarsağın birleştiği yerdeki kesedir. Bu bölgede, iltihaplanma, ülserasyon veya kanser görülebilir. Kör barsak da denir. |
Çolyak arter (karın anaatardaman)
Aorttan birinci bel omuru hizasında ayrılan ve hemen sonra karaciğer atardamarı, dalak atardamarı, sol mide atardamarı olmak üzere üç ayn dala ayrılan atardamar gövdesi. |
Çekum (caecum)
İncebarsakla kalınbarsağın birleştiği yerdeki kesedir. Bu bölgede, iltihaplanma, ülserasyon veya kanser görülebilir. |
Çiğneme
Alınan gıdanın ufak parçalara ayrılmasını ve tükürük salgısıyla birleşerek ilk sindirim işlemine tabi tutulmasını sağlayan fizyolojik olaya verilen ad. |
Çolyak pleksus (karın sinir ağı)
Çolyak atardamar çevresinde bulunan ve sempatik ve parasempatik lifler içeren bölge. |
Çolyak refleksi (solar refleks)
Karnın üst kısımlarına hızlı ve derin bir biçimde basınç uygulanması sonucu (karına rastlayan darbelerde olduğu gibi) ortaya çıkan iç organlara İlişkin refleks. |
Çölyak
Çölyak;
Bir ince barsak ailerjisidir. Bu allerji; buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahılların içinde bulunan gluten ismi verilen proteine karşı ince bağırsağın ömür boyu sürecek bir hassasiyet göstermesi olarak tanımlanır.
Belirtiler
Küçük çocuklarda kusma, ishal, karın şişliği, iştahsızlık, kilo alamama ve boy uzamasında yavaşlama gibi tipik belirtilerle ortaya çıkabileceği gibi daha ileri yaşlarda sadece kansızlık, boy kısalığı, kemik zayıflığı ve nedeni bilinemeyen karaciğer hastalığı gibi çok değişik belirtilerle de kendini gösterir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla ve kan tetkiklerle konur.Çölyakın kesin tanısı ancak deneyimli bir gastroenterolog tarafından yapılacak kan tahlilleri ve ince bağırsak biyopsisi ile tanımlanabilir.
Tedavi
Tanı konulduktan sonraki aşamada uyulması gereken tek tedavi yöntemi ise size uzman hekim tarafından önerilen gluten içermeyen besinlerle beslenmektir. Gluten buğday, arpa, çavdar ve yulafta bulunduğu için bu gıdalardan ömür boyu uzak durmak gereklidir. Çölyaklı kişiler normal ekmek, makarna, pasta, börek, bisküvi ve benzeri çok sayıda gıdayı yememek durumundadır. Mısır unu, pirinç unu, soya unu, patates unu gibi maddeler gluten içermediği için rahatça tüketilebilir.
Öneriler
Gluten bu hastalar için zehirdir; diyetten bu maddenin çıkartılması gerekmektedir. Glutensiz diyet ömür boyu sürmelidir.
Glutensiz diyete başlandıktan kısa bir süre sonra belirtiler ortadan kalkar.
Çölyak hastası kişilerin tüm hayatlarını etkileyecek tamamıyla yepyeni beslenme alışkanlığına ihtiyaçları vardır. Çölyaklı hastalar okullarda, iş yerinde toplantılarda, vb. yerlerde yemek alırlarken ne aldıklarına son derece dikkat etmek zorundadırlar. Eğer dışarıda yemek yenilecekse Çölyaklı hastaların yiyecekleri yemeklerdeki gluten olup olmadığını öğrenmeleri ve buna göre davranmaları gerekmektedir. Gerekirse garson, aşçı, yada yemeği yapan her kimse yemekte gluten olup olmadığı sorulmalıdır. Ev sahibinin ya da garson aşçının glutenin ne olduğunu bilmemesi halinde bu kişilere yemekte buğday, arpa, çavdar, yulaf unu olup olmadığı da sorulabilir. * Tüm bu sınırlamalara rağmen Çölyaklılar iyi ayarlanmış bir diyet ile çok çeşitli gıdalar yiyebilmektedir. (hatta pasta ve ekmek gibi) Örneğin; kişi buğday unu yerine mısır unu, patates unu, pirinç unu, soya unu kullanabilir ve bunlardan yapılan her türlü değişik yiyecekleri yiyebilirler. * Gıda maddelerinin ambalajları üzerinde yazılı olan bilgileri dikkatli olarak okuyalım, bizler için zararlı maddeleri içeren gıdalardan uzak duralım çünkü gluten çok sayıda besin maddesinin içinde koyulaştırıcı ve yapıştırıcı olarak kullanılmaktadır. * Kullanılan besinlerde gluteni araştırmak, hangi gıdalarda olduğunu öğrenmek Çölyak hastaları için doğal bir olay haline gelmelidir. Çölyaklıların hangi besin maddelerinin güvenli olduğunu, hangilerinin güvensiz olduğunu öğrenmeleri gerekmektedir. |
Çıban
Çıbanlar, derideki ter bezleri veya kıl keselerinin enfeksiyonlarıdır. |
Çıban (furonkül)
Bİr kıl kökünün ve bunun salgı bezinin akut irinli iltihabı. |
Çıbanlar
Derideki kıl keseleri veya bezlerinin hastalanması sonucu ortaya çıkan sızıntılı, ıslak kabarcıklara çıban denir. Katiyetle sıkılmamaları gerekir. |
D - amino asit
Bakteri hücre duvarlarının polipeptidlerinde bulunan, proteinlerde bulunmayan amino asit. |
Dermatomiyozit
Polimiyozit gibi, dermatomiyozit de bir bağ dokusu hastalığıdır ve kaslarda güçsüzlük, katılık ve ağrıya neden olur, fakat aynı zamanda cildin rengini kırmızıya ya da mora çeviren cilt döküntüleri vardır. |
D vitamini
Daha etkili olduğundan tedavide daha çok kullanılan D2 vitamini (ergokalsiferol) ve D3 vitamini (kolekalsiferol) olmak üzere iki tipi vardır.Molekül yapısı steroidlerle aynıdır.D2? nin kaynağı deridir; derideki 7- dehidrokolestrol, mor ötesi ışınların etkisiyle vitamin D2? ye dönüşür. D3 vitamininin kaynağı besinlerdir; daha çok et, süt ve yumurta sarısında bulunur. Normal olarak güneş ışığı alan insan vücudunda D vitamini yeterince üretilir. Ama yenidoğanlarda, büyüme çağındaki çocuklarda, gebelik ve süt emzirme dönemlerindeki kadınlarda besinlerle dışardan daha fazla miktarda alınması gerekir. D vitamini eksikliğinde çocuklarda raşitizm, yetişkinlerde osteomalazi (kemik yumuşaması) gelişir. |
Dermatoşalasis
gözkapağı derisibde sarkma ve bununla birlikte görülen orbita yağının herniasyonu |
Dahili kullanım
Bir ilacın ağız yolu, deri altı enjeksiyon, kas İçi, damar içi, dil altı, rektal yol gibi çeşitli kullanım biçimlerinin tümü. |
Dermatoz
Deri hastalıklarını genel olarak tanımlamak için kullanılan ve bunlar arasından da özellikle kronik gidişli hastalıkları belirten terim. |
Dakin-carrel çözeltisi
Dış kullanıma özgü ve yeterli bakteri öldürücü etkisi bulunan sodyum hipokloritin yüzde 0,45-0,50'lik sudaki çözeltisi. |
Diş kökü granülomu
Diş kökü ucunun çevresindeki dokuların iltihaplanması. |
Dakrioadenit
lakrimal bezin inflamasyonu |
Dakriosistit
lakrimal kesenin inflamasyonu |
Dermoabrazyon
Epidermiste yeni doku oluşumunu uyararak görünümünün düzeltilmesine yol açmak amacıyla, tıraşlayıcı bir aygıt ile derinin en yüzeydeki katmanlarının sıyrıldığı cerrahi girişim |
Diş plağı
Bakteriler, protein maddeleri, besin artıkları ile diş taşından (tartar) oluşan ve diş minesini örten katman (artık). |
Dakriyoadenit
Gözyaşı bezi iltihabı. |
Dermografizm
Bazı kişilerde mekanik uyanlar karşısında görülen olağandışı deri tepkimesi. |
Diş taşı (tartar)
Diş boyuncuğu çevresinde ya da diş kökü üzerinde gri-sarı çökeltiler halinde biriken, kalsiyum tuzlarıyla organik parçacıkların karışımından oluşan ve tartar olarak da bilinen madde. |
Dişeti (jînjiva)
Ağız boşluğu mukozasının, çenelerde dişlerin yerleştiği kovukları döşeyen ve diş boyuncuklarını çevreleyen bölümü. |
Dakriyosistektomi
Gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması. |
Desensibilizasyon (duyarsızlaştırma)
Kişinin belirli maddelerle karşılaştığında gösterdiği aşırı duyarlılık durumunun azaltılması ya da zayıflatılmasma yönelik süreçlerin bütünü. |
Dişözü odacığı
Dişin içinde, dişözünün bulunduğu oyuk. |
Dakriyosistit
Gözyaşı kesesi iltihabı. |
Deserebrasyon
Sinirsel merkezlerin daha altta bulunan merkezlerden ayrılması. |
Dakriyosistografi
Kontrast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi. |
Desidua (kadük)
Gebelik sırasında dölyatağı mukozasını belirtmek için kullanılan terim. |
Dakriyosistorinostomi
Gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna diranajını sağlayan ameliyat. |
Daktilofazi
Sağır ve dilsizlerin çeşitli parmak, el ve kol hareketleriyle harf ya da heceleri anlatma yöntemi; |
Dalak
Lenf bezleri gibi bakteri ve kanser hücrelerini süzgeç gibi toplayan bir karın organıdır. Lösemide büyüyebilir. |
Destekleyici tedavi (supportif)
Lösemi tedavisinin en önemli koludur. Kan ve kan ürünlerinin verilmesi, antibiotikler, el yıkama, özel temiz odalar, maske/galoş, önlük kullanımı bu tedavinin önemli öğeleridir. |
Dalak hastalıkları
Karın boşluğunun solunda, midenin arka tarafında bulunan dalak; eskimiş kırmızı kan hücrelerini yok eder, gerektiği zaman da yeni kırmızı kan hücreleri imal eder. Sıtma ve tifo gibi bulaşıcı hastalıklar veya kansızlık sonucu dalak hastalanabilir. |
Detoksifikasyon
Alkol gibi bir maddenin vücuttan temizlenme süreci. |
Dalak hastalıkları
Karın boşluğunun solunda, midenin arka tarafında bulunan dalak; eskimiş kırmızı kan hücrelerini yok eder, gerektiği zaman da yeni kırmızı kan hücreleri imal eder.
Sıtma ve tifo gibi bulaşıcı hastalıklar veya kansızlık sonucu dalak hastalanabilir. |
Dev hücreli arterit
temporal arterit. |
Diyabetes Mellitus ( Şeker Hastalığı)
Diabetes mellitus (DM) vücudun insülin üretmediği veya düzenli olarak insülin kullanamadığı durumla karakterize bir hastalıkdır. İnsülin günlük yaşam için gereken enerjiyi sağlamak amacıyla gıdalardan alınan şekeri, nişastayı enerjiye dönüştüren bir hormondur. Türkiye’de nüfusun %3.5’u diyabet hastası olup, 20 yaş üstü nüfusta bu oran % 7.2’dir. Hastanın diyabet mi, pre diyabet mi (diyabet öncesi dönem) ayırımı için Açlık Kan Şekeri veya Oral Glukoz Tolerans Testi yapılır. AKŞ ile 100-125 mg/dl seviyeleri pre-diabete, 125 mg/dl üzerindeki değerler ise diabeti işaret etmektedir. OGTT’de ise, 2. saatteki kan şekeri 140-199 mg/dl prediabeti, 200 mg/dl üzerindeki değerler ise diabeti gösterir.
DM’un 4 tipi vardır.
1. Tip 1 DM: Vücutta insülin üretiminde yetersizlik vardır. Tip 1 DM genellikle çocuklukta veya genç erişkin çağda ortaya çıkar. Bu tipte vücutta insülin üretilmemektedir. İnsülin vücudun şekeri kullanabilmesi için gerekli olup, şeker de vücuttaki hücreler için en basit- temel yakıttır ve insülin de şekeri kandan hücre içine almaya yarar. Hasta- hastalık ve doktor uyumu olduktan sonra hasta göz sağlığı, ayak ve cilt, kalp, ağız sağlığına dikkat ederse Tip 1’in oluşturabileceği komplikasyonlardan korunmuş olur. Aynı zamanda sigara ve alkolden de uzak durmak gerektiğini belirtelim. Tip 1 DM tanısı konan hastalarda gerekli takip ve tedaviye uydukları zaman yaşam kalitelerinde normal insanlara göre bir değişiklik olmamaktadır.
2. Tip 2 DM: İnsülin direnci ile birlikte insülin eksikliği söz konusudur. Bu tipte vücutta yeterli insülin üretimi yoktur yada hücreler insüline karşı duyarsızlaşmıştır. 40 yaş üstü ve fazla kilolularda ortaya çıkmaktadır. Tip 2 DM komplikasyonları: Kalp hastalığı, körlük, sinir hasarı, böbrek hasarı oluşturabilir. Bu komplikasyonlardan korunmak için yapılması gerekenler Tip 1 DM’dakilerle aynıdır.
3. Gestasyonel DM: Hamilelik esnasında tespit edilir. Amerika’da her yıl hamile kalanların %4’ünde ortaya çıkar. Gebeliği sırasında gestasyonel DM ortaya çıkan hastaların ileriki yaşamlarında Tip 2 DM tanısı almaları çok daha fazla olasıdır. Gebe kalmadan önce obez (şişman) olan kadınların %40’ında gestasyonel DM gelişir ve bu kadınlarda 4 yıl içinde Tip 2 DM tablosu gelişir. DM olmayan gebe kadınlarda 24.-28. hafta arasında gestasyonel DM açısından OGTT ile tarama yapılmaktadır.
4. Prediabet: Kan şekeri seviyeleri normalden yüksektir; ancak Tip 2 DM tanısı koyduracak kadar da yüksek değildir.
Diabetes Mellitus’ta ayrıca Bozulmuş Açlık Glukozu ve Bozulmuş Glukoz Toleransı adı altında iki kriterin de önemi vardır. Bu iki kriter diyabetin klinik tablosundan önceki evre olarak yer almaktadır.
Bozulmuş Açlık Glukozu:
Açlık plazma glukozu 110-126 mg/dl arasındadır.
Bozulmuş Glukoz Toleransı:
Oral glukoz tolerans testi yapılarak belirlenen bir durum olup klinik diabetin belirmesinden önceki evre olarak kabul edilmektedir.
Şeker hastalığı belirtileri:
• |
Devam tedavisi (idame)
Gerekli hücum ve sağlamlaştırma tedavilerini takiben 2-3 yıl süre ile sağlanan kemik iliği uyumasının (remisyon) şifaya dönüşmesi için yapılan tedavidir. |
Diyadokokinezi
Birbirini izleyen hareketlerin (örneğin ellerin sağa sola döndürülmesi ya da parmakların gerilip büzülmesi) hızla yapılabilmesi. |
Damak
Ağız boşluğunun üst duvan. |
Devitalizasyon
Dişözünün ölümünü sağlamak amacıyla yapılan girişim. |
Diyafanoskopi
Vücudun belirli bölgelerinin bir ışık kaynağı karşısındaki saydamlığı incelenerek yapılan muayene. |
Damak kemiği
Kafanın çift olarak bulunan kemiklerinden biri; üst çene kemiğinin arka iç yüzeyi ile kamamsı (sfenoit) kemiğin kanatsı (pterigoit) çıkıntısı arasında bulunan derin bölgede yerleşmiştir. |
Dexa
Dual Energy X-Ray Absorptiometry= Çifte enerjili X ışını absorpsiyometrisi. Şu anda kemik yoğunluğunu tarayarak kemik kitlesini değerlendirmenin ve böylece kırıklar oluşmadan osteoporoz riskini tahmin etmenin en güncel yoludur. DHA: Dokozahekzaenoik asid (esansiyel, yani vücutta üretilemediği için besinlerle alınması gereken bir yağ asidi). |
Diyaforez
Günde 300-500 ml'lik normal sınırların ötesinde aşın terleme; yaygın ya da vücudun bazı bölgeleriyle sınırlı olabilir. |
Damak yarığı
Damakta tek ya da çift yanlı bir yarık görülen doğumsal oluşum bozukluğu. |
Diyafram
Kase şeklinde olup vajina içine yerleştirilen ve spermlerin burada birikerek etkisiz hale gelmesini sağlayan yöntem. |
Daman dikeni (danvin tüberkülü)
İnsanda kulakkepçesinin serbest kenarında yer alan ufak bir çıkıntı; |
Dezenfestasyon
Dezenfeksiyona benzeyen, ama ondan farklı olarak hastalık yapıcı mikroplan değil, mikroplan taşıyan, çevreye zarar veren ya da hoşa gitmeyen hayvanları yok etmeye yönelik işlem. |
Diyafram siniri (frenik sinir)
Boyun sinir ağından çıkan ve diyafram kasının haıeta liliğinî sağlayan sinir. |
Damar
îçinde kan ve lenf gibi vücut sıvılarının dolaştığı boru biçimindeki yapılar. |
Dezintoksikasyon
Dışarıdan organizmaya giren ya da metabolizmanın çeşitli evrelerinde vücut içinde oluşan zehirli maddelerin etkisiz hale getirilerek vücuttan uzaklaştırılması süreci. |
Diyagnostik
Bir tanıyı gerçekleştirmek için uygulanan yöntemle tümüne verilen ad. |
Damar büzülmesi (vazokonstriksiyon)
Kan damarlan duvarında bulunan düz kasların kasılmasıyla damar boşluğunun daralması. |
Diyaliz
Böbreklerin süzme işlevinin bozulduğu durumlarda (böbrek yetmezliği, üremi) kanda biriken maddelerin temizlenmesi işlemi. |
Damar genişlemesi (vazodhatasyon)
Kan damarları duvarında bulunan düz kasların gevşemesi sonucu damar boşluğunun genişlemesi. |
Dezoksiribonükleaz
Hidrolaz sınıfına giren bir enzim. |
Diyapedez
Kanın şekilli öğelerinin küçük çaplı damarların duvarlarından geçerek dışarı çıkması. |
Damar iltihaplanması
Kan damarlarını tutar. Kan damarı duvarlarında inflamatuvar hücre toplanması ve nekroza neden olan ve nadir rastlanan heterojen bir hastalıklar grubunu ifade eder. Dev hücreli arterit (polimiyalji romatikada görülür) bu grupta yer alır, poliarteritis nodosa da (PAN) bu hastalık grubunun daha nadir görülen bir üyesidir. Romatoid artrit ya da sistemik lupusta da vaskülit görülebilir. |
Dezoksiribonükleik asit
DNA |
Diyaskopi
Deri Üzerine koyulan bir cam plak (diyaskop) aracılığıyla deri lezyonlannı inceleme tekniği. |
Damar sertliği
Vücuttaki kan damarlarının bir kısmının veya tamamının sertleşmesi sonucu, esnekliklerini keybetmesine; halk arasında damar kireçlenmesi tıp dilinde ise Arterio Skleroz veya Atheremo denir.
Nedeni, kan damarlarının iç kısımlardaki hücrelerin esnekliğini kaybedip, zayıflaması veya kandaki yağlı maddelerin birikinti yaparak, damarı darlaştırmasıdır.
Belirtileri baş dönmesi, baş ağrısı, titreme, yürürken sendeleme, düşünme ve öğrenme gücünde zayıflama, sinirlilik veya damarın sertleştiği bölgelerde ağrılar görülür.
İlk belirtiler görüldüğünde önlem alınacak olursa, korkulacak bir şey yoktur. Hastanın neşe ve cesaretini kaybetmemesi ve doktorun tavsiyelerini yerine getirmesi iyileşmede atılacak ilk önemli adımdır.
Damar sertliği teşhisi konan kimse, perhiz yapmalı, alkol ve sigara gibi keyif verici maddeleri bırakmalı, yumurta, tereyağı ve benzeri yiyecekleri terk etmeli, tuzu da azaltmalıdır.
Ayak damarlarında meydana gelebilecek herhangi bir hastalığı önlemek için de dar ayakkabı giymekten kaçınmalıdır. |
Dha
Dokozahekzaenoik asid (esansiyel, yani vücutta üretilemediği için besinlerle alınması gereken bir yağ asidi). |
Diyastaz
îki eklem yüzeyinin birbirlerinden kalıcı bir biçimde uzaklaşması. |
Damar sertliği
Vücuttaki kan damarlarının bir kısmının veya tamamının sertleşmesi sonucu, esnekliklerini keybetmesine; halk arasında damar kireçlenmesi tıp dilinde ise Arterio Skleroz veya Atheremo denir.Nedeni, kan damarlarının iç kısımlardaki hücrelerin esnekliğini kaybedip, zayıflaması veya kandaki yağlı maddelerin birikinti yaparak, damarı darlaştırmasıdır.Belirtileri baş dönmesi, baş ağrısı, titreme, yürürken sendeleme, düşünme ve öğrenme gücünde zayıflama, sinirlilik veya damarın sertleştiği bölgelerde ağrılar görülür.İlk belirtiler görüldüğünde önlem alınacak olursa, korkulacak bir şey yoktur. Hastanın neşe ve cesaretini kaybetmemesi ve doktorun tavsiyelerini yerine getirmesi iyileşmede atılacak ilk önemli adımdır.Damar sertliği teşhisi konan kimse, perhiz yapmalı, alkol ve sigara gibi keyif verici maddeleri bırakmalı, yumurta, tereyağı ve benzeri yiyecekleri terk etmeli, tuzu da azaltmalıdır. Ayak damarlarında meydana gelebilecek herhangi bir hastalığı önlemek için de dar ayakkabı giymekten kaçınmalıdır. |
Dhea
New England Tıp Gazetesi ?nin bir haber yayını olan HealthNews?a göre DHEA?nın ağızdan alınmasının faydası hakkında az da olsa araştırmaların bulunduğuna işaret edilse de, birçok nedenden dolayı yararından çok riskleri vardır. Büyük bir olasılıkla dehydroepiandrosterone"" adında kuvvetli bir steroid hormon, yani testesteron ve östrojenin kimyasal bir kuzenidir... DHEA testesterona dönüştürüldüğünden bunu kullanan bazı kadınlarda yüz veya vücut kıllanması olabilir ve eğer 50 yaşlarının altında iseler mensturasyonları durabilir. DHEA?nın ayrıca kalp hastalıkları riskini arttıran HDL (iyi kolesterol) oranını kadınlarda azalttığı da gösterilmiştir. Cilde yüzeysel uygulamada herhangi bir pozitif veya negatif etkisi bulunduğunu gösteren bir araştırma yoktur. " |
Diyastema
İki diş arasında bulunan boşluk. |
Damarlarda balonlaşma
anevrizma |
Dıhydroxyacetone (dha)
Kozmetikte kullanılan kendinden bronzlaştırıcı bir ajan. |
Diyastol
Kalbin gevşeme devresi |
Damping sendromu
Midesinin bir bölümü alınmış hastalarda görülen bir belirti. |
Diyatermi
Vücut dokularında yerel ısı yaratmak için tedavi ama-; ayla kısa süreli yüksek frekanslı elektrik akımı uygulanması. |
Dansimetre
Yoğunluk ölçen cihaz. |
Diyatermokoagülasyon (elektrokoagülasyon)
Tıpta ve cerrahide belirli bir noktaya yüksek frekanslı elektrik akımı vererek bu akımın ist etkisiyle hızlı bir hücre pıhtılaşması ve hücre yıkımı oluşturulması biçiminde uygulanan girişim. |
Dansimetre
Yoğunluk ölçen cihaz. |
Dış okülomotor sinir
abdüsens sinir |
Diyatez
Organizmanın aralarında yakınlık bulunan hastalıklara fazlaca yatkınlığı. |
Darlık (koarktasyon)
Doğumsal nedenlerle içi boş bir organın daralması. |
Dış salgıbezleri
Vücudun dışına ya da dışarıyla bağlantılı iç boşluklarına salgı yapan salgıbezleri. |
Davranış
Bir canlının dışarıdan fark edilen tüm hareketlerine, olaylara tepkisine, etkinlik ve girişimlerine verilen ad. |
Dışadönüklük
C. G. Jung'un bazı kişilerin dünya ve dış olaylar karşısında nesnel değerlere öznel değerlerden daha fazla önem verme eğilimlerini belirtmek için, içedönüklüğün karşıtı olarak kullandığı terim. |
Davranış bozukluktan
Davranışlarda ortaya çıkan sapma. |
Dışkıda asalak aranması
Dışkıda yumurta, tenya parçası ya da erişkin solucan belirlemeye yönelik inceleme. |
Dbt aşısı (karma aşı)
Difteri, boğmaca ve tetanos aşısının birlikte bulunduğu karma aşı. |
Dışkıda gizli kan
Çok az miktarda da olsa dışkıda kan aranması. |
Deaminasyon
Bir molekülden amino grubunun çıkarılması işlemi. |
Dışkıda oksiyür aranması
Genellikle çocukların bağırsaklarında bulunan oksiyür tanısı |
Dışkıda protozoon aranması
Mikroskop altında dışkının incelenmesi. |
Debridman
Ölü dokulan uzaklaştırmak ve canlı, yani iyi kan alan dokulan ortaya çıkarmak amacıyla uygulanan bir cerrahi teknik. |
Dışkılama
Bağırsak içeriğinin (dışkı) anüs (makat) yoluyla dış ortama atılması. |
Dizanteri
Bulaşıcı ve salgın bir hastalıktır. Hastada, ishal görülür. Dışkısı kanlı ve sümüklüdür. İştahsızlık karın ağrısı ve ateş de vardır Su veya besinlerle bulaşır. İki çeşit dizanteri vardır.
- Amipli Dizanteri Vücuda mikrop girmesinden 10-21 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Hastada kanlı ishal, ateş, karın krampları, kilo kaybı, ve halsizlik görülür.
- Basilli Dizanteri Mikrobun vücuda girmesinden 2-7 gün sonra belirtileri ortaya çıkar. Hastalığın salgın halini almasında kara sinekler başrolü oynar. Hastada; kanlı ve balgam kıvamında ishal, karın ağrısı, halsizlik ve ateş görülür.
Yapılacak ilk iş; hastayı, sağlamlardan ayırmaktır. |
Debritman
Ölü dokuları uzaklaştırmak ve canlı yani iyi kan alan (beslenen) dokuları ortaya çıkarmak amacıyla yapılan cerrahi işlem. |
Dışkılama zorluğu
Dışkılama eylemini gerçekleştirmedeki yetersizliğe bağlı olarak ortaya çıkan bir kabızlık biçimi. |
Dizanteri
Bulaşıcı ve salgın bir hastalıktır. Hastada, ishal görülür. Dışkısı kanlı ve sümüklüdür. İştahsızlık karın ağrısı ve ateş de vardır Su veya besinlerle bulaşır. İki çeşit dizanteri vardır. |
Decussatio (çapraz)
Anatomide sinir lifi demetlerinin ya da bunların daha ince birimlerinin merkez sinir sisteminin bir yarısından öbür yarısına geçmesi. |
Diabet
Diyabet, vücutta insülinin üretim ve kullanımına ilişkin gelişen problemlerin bir sonucu olarak meydana gelen bir hastalıktır.
Yediğimiz besinlerin çoğu, bir şeker formu olan glukoza dönüşür. Biz glukozu, adale ve diğer dokularımız için enerji sağlayan bir enerji kaynağı olarak kullanırız. Glukoz kanımızda dolaşır. Kaslarımız ve diğer dokularımız yağ ve karaciğer glukozunu kandan hücrelerin içine alabilmek için, insülin diye adlandırılan bir hormona ihtiyaç duyarlar. Vücudumuzun, yiyeceklerimizden gerekli enerjiyi elde edebilmesi için, insüline gerek vardır.
İnsülin, midenin gerisinde, pankreas denilen küçük bir salgı bezi tarafından yapılır. Beta hücreleri diye bilinen hücrelerden salgılanır. Bir kişi, diyabeti olduğunda, ya pankreası ihtiyaç duyduğu insülini üretemiyordur ya da vücudu salgılanan kendi insülinini etkin bir şekilde kullanamıyordur.
Sonuç olarak, diyabetli kişiler aldıkları besindeki şekeri (glukozu) yeterince kullanamazlar. Bu da, kanda şeker miktarının artmasına yol açar. Bu yüksek kan şekeri seviyeleri, hiperglisemi olarak adlandırılır. Diyabetin tıbbi komplikasyonlarına yol açan şey, kandaki yüksek glukoz seviyelerinin devamlı olmasıdır.
Günümüzde, diyabet için kesin tedavi yoktur.
Uluslararası Diyabet Federasyonu, tüm dünyada 230 milyondan fazla kişide diyabet olduğunu tespit etti. Bu miktarın 2025’den önce 350 milyona yükseleceği tahmin edilmektedir. Her yıl, bir 7 milyon kişi daha diyabet hastası olacaktır.
|
Dizartikülasyod
iki kemiğin eklem uçlarının birbirinden ayrılması. |
Defekasyon
Dışkının dışarı atılması. |
Diabetes mellitus
Yüksek kan glikoz düzeyiyle karakterize hastalık; şeker hastalığı. DM nin nedeni pankresın yeterince insülin etkisine direnç göstermemesi olabilir. |
Dizartri
Kelimelerin söylenmesi ve seslendirilmesi ile İlgili bozukluklar. |
Diabetes mellitus (dm)
Şeker hastalığı |
Dizkapağı refleksi
Dizkapağı kirişine vurulmasına yanıt olarak, uyluk dörtbaşlı kasının kasılmasıyla ortaya çıkan refleks. |
Deferansiyel arter (ersuyu kanalı atardamarı)
Aortun bel kası (psoas kası) kenarından aşağıya inip kasık kanalına girmesi sırasında oluşan iç spermatik atardamannın bir dalı. |
Diabetik Koma
Daha ziyade şeker hastalarında görülür. Nedeni, insülin verme zamanını geçirmek, gerektiğinden az miktarda insülin vermek, bağırsak iltihabı, bademcik iltihabı, grip veya iyileşmeyen yaralardır. |
Diafragma
Karın ile göğsü birbirinden ayırın kas. |
Dna
(Deoksi-ribo-nükleik asit) Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Defibrilasyon
Kalp kas tellerinin, art arda ve hızlı hızlı kasılmalar biçiminde görülen düzensiz titreşimlerini durdurmak amacıyla yapılan tedavi. Defibrilasyon, kalbe potasyum klorür şırınga edilerek ya da elektrik şoku sağlanarak gerçekleştirilir. Şok yöntemiyle gerçekleştirilen defibrilasyon daha etkili olduğundan, en çok bu yöntem uygulanır. Kapalı ya da açık kalp ameliyatlarını gerektiren hallerde de defibrilasyona başvurulur.
Kalp durduğu ya da kaslarının kasılmalarının yetersizleştiği zaman hasta bayıltılır. Elektrokardiyografi kontrolü yapıldıktan sonra göğsün iki yanına bağlanan elektrotlar arasından, kapalı kalp ameliyatlarında 4-8 amper şiddetinde ve 400-600 volt geriliminde, açık kalp ameliyatlarında 1,5 amper şiddetinde ve 100-150 volt geriliminde elektrik akımı geçirilir. Akımın geçişi saniyenin onda biri kadar bir süre içinde gerçekleşir. |
Dna (dezoksiribonükleik asit)
Canlılarda kalıtım yoluyla geçen özelliklerin korunmasından ve aynı zamanda protein bireşiminin düzenlenmesinden sorumlu büyük molekül. |
Defibrilator
Kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç. |
Defibrilatör
Kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç. |
Digastrik kas
Hiyoitüstü bölgede bulunan boyun kası. |
Doğum kontrol hapı
Yüksek dozda östrojen ve progesteron hormonu içerek, kadındaki yumurtlama (ovulasyon) sürecini geçici bir süre durdurmaya yarayan haplar. |
Defibrinasyon
Pıhtüaşmamış kanda uygulanacak incelemeleri gerçekleştirmek İçin kanı bazı yöntemlerle fibrinden arındırma İşlemi. |
Digoksin miktarının belirlenmesi
Kalp yetmezliğinin tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir ilaç olan digoksinin kandaki miktarının belirlenmesi; "en uygun" tedavi dozunun saptanmasında yararlıdır. |
Doğum sancıları
Doğum sancıları; doğumun habercisidir. Başlangıçta 20 dakikada bir gelen doğum sancıları, daha sonra sıklaşır ve her seferinde döl yatağı kasılıp, sertleşir.Sancılar sırasında kanama görülmezse korkulacak bir şey yoktur. |
Deflorasyon
Kızlık zarının yırtılması. |
Dikkat bozukluğu (hipoprozeksi)
Dikkatte bütünüyle bir azalmayı ya da dikkat kaymala-rındaki artışı tanımlayan terim. |
Doğum sancıları
Doğum sancıları; doğumun habercisidir. Başlangıçta 20 dakikada bir gelen doğum sancıları, daha sonra sıklaşır ve her seferinde döl yatağı kasılıp, sertleşir.
Sancılar sırasında kanama görülmezse korkulacak bir şey yoktur. |
Deformasyon
Şeklini bozma. |
Doğum sancısı
Dölyatağının doğum sırasındaki kasılmalarına bağlı olarak ortaya çıkan ağrı. |
Doğumsal
Doğuştan var olan herhangi bir bozukluk ya da hastalık durumunu niteleyen terim. |
Dehidratasyon
Vücuttan aşırı sıvı kaybı. |
Dil
Ağız boşluğunda, orta çizgide bulunan bir organ. |
Doğumsal kalça çıkığı
Kalça ekleminde doğuştan var olan ve kalçayı oluşturacak taslağın embriyon döneminde kusurlu gelişmesi ya da tam gelişmemesi sonucunda ortaya çıkan bozukluk. |
Dehidroepiandrosteron
Androjen hormonların karaciğerde geçirdiği dönüşümle ortaya hormon. |
Doğurganlık
Belirli bir zaman aralığı içinde gerçekleşen doğum sayısı, istatistikte doğurganlık indeksi adı verilen ve doğurganlık sürecinin çeşitli yönlerini niceliksel olarak belirleyen birtakım oranlar kullanılır. |
Deja-vu
Bilinçlilik durumunun ve gerçeği algılamanın bozulduğu, ilk kez görülen bir yerin sanki daha önce görülmüş gibi ya da ilk kez yaşanan bir olayın sanki daha önce yaşanmış gibi algılandığı patolojik durum. |
Doku grubu
Anne ve babadan yarı yarıya alınan ve insanın dokusal özelliklerini belirten işaretler (Kan grubu ile aynı değildir, HLA olarak da anılır). |
Dejenerasyon
Dokuların normal yapılarının bozulup normal fonksiyonlarını yapamıyacak hale gelmeleri. |
Dejeneratif artrit
Osteoartrit. |
Dil iltihabı
Tıp dilinde Glossit denilen bu iltihaplanmanın nedeni, çürük dişler, dişeti iltihabı, sigara, çok sıcak veya çok soğuk şeyler yemeyi alışkanlık haline getirmiş olmaktır.
İhmal etmemek gerekir. Çünkü dil kanseri veye dil ülseri belirtisi de olabilir. Mutlaka doktora başvurmak gerekir.
Yapılacak ilk iş, sigarayı bırakmak, çürük dişleri tedavi ettirmek, ve kötü alışkanlıkları terk etmektir. |
Dokunma
Vücut yüzeylerinin dış ortamdaki çeşitli etkenlerle ilişkisini sağlayan duyarlılık. |
Dejeneratif eklem hastalığı
Osteoartrit. |
Dil iltihabı
Tıp dilinde Glossit denilen bu iltihaplanmanın nedeni, çürük dişler, dişeti iltihabı, sigara, çok sıcak veya çok soğuk şeyler yemeyi alışkanlık haline getirmiş olmaktır.İhmal etmemek gerekir. Çünkü dil kanseri veye dil ülseri belirtisi de olabilir. Mutlaka doktora başvurmak gerekir.Yapılacak ilk iş, sigarayı bırakmak, çürük dişleri tedavi ettirmek, ve kötü alışkanlıkları terk etmektir. |
Dokunma
Vücut yüzeylerinin dış ortamdaki çeşitli etkenlerle ilişkisini sağlayan duyarlılık. |
Dejeneratif eklem hastalığı
Osteoartrit. |
Dil iltihabı
Tıp dilinde Glossit denilen bu iltihaplanmanın nedeni, çürük dişler, dişeti iltihabı, sigara, çok sıcak veya çok soğuk şeyler yemeyi alışkanlık haline getirmiş olmaktır.İhmal etmemek gerekir. Çünkü dil kanseri veye dil ülseri belirtisi de olabilir. Mutlaka doktora başvurmak gerekir.Yapılacak ilk iş, sigarayı bırakmak, çürük dişleri tedavi ettirmek, ve kötü alışkanlıkları terk etmektir. |
Dolama
Streptokok ya da stafilokok türü bakterilerin parmak uçlarında oluşturduğu akut, İrinli enfeksiyon. |
Dekalsîfîkasyon
Kemik dokusundan kalsiyum tuzlarının kaybedildiği patolojik durum. |
Dolama
Şeytan tırnağı veya parmağa iğne ya da kıymık batması sonucu, tırnak dibinde meydana gelen iltihaplanmaya; halk arasında dolama, tıp dilinde paronychia denir. Başlangıçta kırmızı bir benek halindeyken daha sonra içi dolu sivilceye dönüşür. Dolama, kan zehirlenmesine neden olabilir. Bu nedenle ihmal edilmeden doktora başvurmak gerekir. Alkol pansumanı veya sıcak su kompresi çok faydalıdır. |
Dekolman
Bir organın katmanlarında çeşitli hastalıklar nedeniyle gelişen ayrılma (örneğin ağtabaka, etene ya da epifiz dekolmanı). |
Dilatasyon
Bir atardamar ya da göz bebeği gibi bir organ ya da kanalın genişlemesi ya da açılması. |
Dolaşım sistemi (kardiyovasküler sistem)
içinde kan ve lenfin dolaştığı anatomik yapıların bütünü; bu dolaşımın amacı, tüm dokulara oksijen ve metabolizma etkinlikleri İçin gerekli maddelerin ulaştırılması ve hücre metabolizması artıklarının dokulardan uzaklaştırılmasıdır. |
Dolaşım şantı
iki kan damarının kılcal damar ağının aracılığı olmaksızın doğrudan birbirine bağlandığı durumlar İçin kullanılan genel terim. |
Dekonjessan
Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif. |
Dekortikasyon
Bir organı saran seröz kılıfın bâzı patolojik olaylara bağlı olarak büzülerek ya da çevredeki dokulara yapışarak ilgili organın işlevlerini engellemesi durumunda başvurulan cerrahi girişim. |
Dipeptidaz
Proteinleri yıkan ve bağırsak mukoza hücrelerinde bulunan enzim. |
Dolikosefali
Ön-arka yönde uzamış kafatası biçimi. |
Dekstrokardi
Normalde göğüs boşluğunun sol yarısında yer alan kalbin sağ göğüs kafesinde bulunması. |
Diphyllobothrium latum
insanda ağır kansızlığa yol açan yassı bağırsak asalağı. |
Domain
Bir protein içerisinde bulunan ve kendine ait bir fonksiyona sahip bölüm. Tek bir protein içindeki domain bölümleri, hep birlikte proteinin total fonksiyonunu belirler. |
Dekstroz
Altı karbon atomu içeren ve genel olarak glikoz olarak bilinen monosakkarit. |
Dong quaı
Düzensiz ay başı veya menopoz sorunlarını tedavi etmek için kullanılan geleneksel bir Çin bitkisi. |
Donma
Normalde vücudun iç sıcaklığını 37°C dolayında tutan ısı düzenleyici mekanizmaların işlevinin bozulmasına ve yetersizliğine bağlı, ölümcül olabilen sendrom. |
Donmalar
Üşümenin en ağır şekline donma denir. Donan kişiyi birdenbire ısıtmamak gerekir. Böyle durumlarda yapılacak ilk iş; vücuda bir battaniye sarıp, ılık bir yere taşımak; orada başı hafif geriye doğru olmak üzere sırtüstü yatırmak, kol ve bacaklarını soğuk su ile iyice ovmaktır. Limonsuyu ile masaj yapılabilir. |
Diploit sayı
Sperm ve yumurta hücresindeki (gametler) kromozom sayısının (haploit sayı) iki katı kromozom sayısını belirten terim; gametteki kromozom sayısı n ile gösterildiğinde, diploit sayı 2n'e eştir |
Donmalar
Üşümenin en ağır şekline donma denir. Donan kişiyi birdenbire ısıtmamak gerekir. Böyle durumlarda yapılacak ilk iş; vücuda bir battaniye sarıp, ılık bir yere taşımak; orada başı hafif geriye doğru olmak üzere sırtüstü yatırmak, kol ve bacaklarını soğuk su ile iyice ovmaktır. Limonsuyu ile masaj yapılabilir. |
Dipsomani
Düzenli aralıklarla ortaya çıkan karşı koyulamaz alkol İçme isteği. |
Dopa (3,4-dihidroksifenilalanin)
Tirozinaz enziminin etkisiyle fenilalaninin yükseltgen-mesi sonucu oluşan kimyasal madde. |
Delik (foramen)
Anatomide kemiklerin ya da yumuşak dokuların içinden geçen ve gerekli bağlantıyı sağlamaya yarayan açıklıklar. |
Dopamin
Dopadan karboksil grubunun ayrılmasıyla oluşan adrenaline benzer madde. |
Deltoit kas
Omza yuvarlak biçimini veren yüzeysel ve hacimli kas. |
Dorsal
Bir organizmanın sırt kısmı |
Demans
Kişide ilerleyen yaş ile , beyindeki bir takım değişmeler sonrası oluşan bellekte bozulma (yakın döneme ait hafızada güçlükler) yanı sıra, konuşma, söylenen şeyleri ya da daha önce bilinen şeyleri yapamama, çevresindeki eşya ve varlıkları tanıyamama; hesaplama, plan yapma, yürütme, sorunları çözme, davranışları yeri geldiğinde sonlandırabilme, uygun yargıda bulunma gibi daha çok beynin frontal bölgesine ait becerilerde kayıplar ile kendini gösteren ilerleyici bir rahatsızlıktır.
Güncel olarak 'bunama' dediğimiz durumdur.
65 yaş üzerindeki grubun % 2-4'ünde, 85 yaş üzerinde ise % 20 oranında görülmektedir
Bu duruma neden olan rahatsızlıklar:
Yaklaşık olarak % 60 kadarı Alzheimer dediğimiz rahatsızlıktan dolayı, %10-20'si beyin damar hastalıkları ve tıkanmaları, tekrarlayan felçlerden ötürü, % 10'u alkole bağlı, geri kalanı ise travma, ilaç zehirlenmeleri, kafa içindeki tümörler, abse ve diğer vücut hastalıkları (bazı vitamin eksiklikleri, tiroit, paratiroid ,böbrek üstü bezleri, karaciğer, böbrek, hipofiz hastalıkları gibi) sonrası oluşmaktadır.
Hafıza problemi olan kişiler aynı zamanda üzgün, keyifsiz veya kederli olabilirler. Hafızası bozulmuş bir kişinin böyle kederli olduğu hallerde dikkatli bir teşhis konularak, eğer varsa depresyonun tedavisi yoluna gidilmesi önemlidir. Hafıza problemi Alzheimer hastalığına bağlı olmayabilir veya hastada hem Alzheimer hem de tedaviye cevap verebilecek bir depresyon bulunabilir.
Eğer tedavi edilemez bir hastalığı olan kişinin morali bozuksa, bunun sebebi mantıksal olarak kronik hastalığa bağlı depresyon gibi görünmektedir. Ancak bütün Alzheimer veya başka kronik hastalıkları olan kişiler depresyon hali göstermezler. Bazı hastalar problemlerinin farkında değil gibi görünmektedirler. Kişinin durumuyla ilgili olarak anlayış gösterilebilir, ancak derin keder veya sürekli depresyon ne normaldir ne de gereklidir. Bu tip depresyonlar tedaviye iyi cevap verir, böylece kişi değişmez bir demans hastalığına sahip olsun ya da olmasın kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir.
Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır. Kişi aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır. Her şey hastayı dinlendirecek ve hoş bir şekilde dikkatini çekecek özellikte olmalıdır.
Ev eşyaları düşmeyi,kazaları ve yaralanmayı önleyecek özelliklerde olmalı, keskin şeylere dikkat edilmeli, yere sağlam oturan özelliklerde olmalı, zemini kayganlaştırıp, düşmelere yol açabilecek malzemelerden kaçınılmalı, eşyalar rahat hareket edecek, dolaşmaya engel olmayacak şekilde düzenlenmelidir. Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır.
Görme keskinliği azaldığı için kazaları ya da eşya ve gölgeleri yanlış değerlendirmeyi önlemek amacı ile oda iyi aydınlatılmalıdır. Kişinin daha önce severek kullandığı bir takım ufak eşyaları (saat, kalem, tespih, parfüm, çanta gibi) yanında olmalı, sevdiği ve anılarını tazeleyebileceği ,konuşma olanağı yaratabilecek albüm,resimlikler göz önünde bulunmalıdır. Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını ( bahçe ile uğraşma, çok yormayan sporlar, resim, elişi, koleksiyonculuk, ufak tefek tamiratlar, şarkı söyleme , film seyretme gibi) sürdürmeye özendirilmelidir. |
Dirsek kası (musculus anconeus)
Dirseğin arkasında bulunan kas. |
Demans (bunama)
Zihinsel işlevlerde görülen zayıflama. |
Dirsek kemiği (ulna)
Dirsekle el bileği arasında yer alan ve önkolu oluşturan iki uzun kemikten biri. |
Dosimazi
Adli tıpta ölümden önce solunum eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğini (doğumda bebeğin canlı olup olmadığını) saptamak amacıyla bir yenidoğanm kadavrasının değişik organlan üzerinde yapılan test. |
Demet (fasikül)
Sinir, kas ve kollajen lifler gibi uzun yapıların bir araya gelmesiyle oluşan ve çıplak gözle ya da mikroskopla görülebilen anatomik yapı. |
Disakkarit
İki mol monosakkaritin dehidrasyonu sonucu oluşan çift şeker. Maltoz, sakkaroz, laktoz gibi. |
Disakkaritler
Oksijen köprüsüyle bağlanmış iki monosakkarit molekülünden oluşan karbonhidrat ya da şekerler. |
Demir Eksikliği Anemisi
En sık görülen kansızlık tipidir, sideropenik anemi olarak da adlandırılır. Küçük alyuvarlarla karakterize Mikrositik Anemilerin en büyük sebebidir.
Demir Eksikliği Anemisi, demirin yiyeceklerle alımının ya da barsaklardan emiliminin az olması sonucu Hem yapısına fazla giremeyerek Hemoglobin yapımının azalmasına sebep olmasıyla karakterize bir kansızlık türüdür.
Tanım olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır. Demir eksikliğinin nedenleri :
Fizyolojik kan kayıpları
Patolojik kan kayıpları
Yetersiz kan alımı
Gıda demirinin yetersiz emilimi
Örneğin: burun kanamaları, hemoroid, mide yada barsak ülseri, polip, gastrointestinal kanser gibi Vücutta ve kemik iliğindeki demir depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş gelişir. Genellikle kadınlarda demir depoları daha azdır.
Yüksek risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve adet dönemi nedeniyle kan kaybı olan kadınlar, demir ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörü arasında peptik ülser, barsak kanseri, rahim kanseri, uzun dönem aspirin kullanımı sayılmaktadır.
Günlük demir gereksinimi 1-3 mgr. kadardır. Bunun % 5-10 duedenum ve proksimal ince barsaktan emilir. Günlük kayıp 1 mgr dır. Ter, dışkı, idrar, dökülen hücreler ile kaybedilir. Gereksinim bebeklik, hamilelik, ağır hastalık ve emzirme dönemlerinde artar.
Bulgular:
Halsizlik, iştahsızlık
Yiyecek dışındaki şeylere istek. Örneğin: toprak, buz, kireç taşı, nişasta gibi…
Ağız kenarında ve tırnaklarda çatlaklar
Tırnaklarda biçimsizlik: kaşık biçimi almaları gibi…
Kırmızı et, karaciğer, balık, kuru üzüm ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır. Un, ekmek ve tahıllar demir ile zenginleştirilmiş olabilir.
Tetkikler:
Tam kan sayımı, serum demiri, serum demiri bağlama kapasitesi, transferin saturasyonu, serum ferritin düzeyi, dışkıda gizli kan ve periferik yaymadır. Tam kan sayımında düşük hemoglobin ve hematokrit değeri, kanda düşük ferritin düzeyi, kanda total bağlama kapasitesi ve kan kaybını değerlendirmek açısından dışkıda gizli kan görülebilir.
Tedavi:
Açık bir demir eksikliği yada latent bir eksikliği saptandığı anda demir tedavisine başlamak önemlidir. Ana amaç öncelikle demir eksikliğini gidermek ve gelişmiş bir anemi varsa buna bağlı hematolojik değerler değişmiş ise bunları düzeltmektir. Sonuç olarak amaç hemoglobin miktarını ve eritrosit sayısını normal sınırlara çıkarmak,demir depolarının tümüyle ya da bir ölçüye kadar doldurulmasıdır. Uzun süreli bir tedavidir. Anemiye bağlı klinik belirtiler ve hematoloik değerler normale geldikten sonra da depoları doldurmak için belli bir süre daha tedaviye devam etmek gerekir. Tedavide önemli olan nokta elbette ki kişide anemiye neden olan esas nedeni bulup düzeltmektir. Anemi sindirim sisteminde oluşmuş bir tümör yada başka bir nedene bağlı olan bir kanama sonucunda ortaya çıkabilir. Kronik enfeksiyonlarda aynı şeklide neden olabilir bu durumda anemiyi tedavi ederken esas neden de tedavi edilmeli yoksa anemi belli bir süre sonra tekrar ortaya çıkar yada tedavide başarı düşük olabilir.
Tedavide ağız yoluyla alınan yada enjekte edilen demir preparatları kullanılır.
Tedaviye cevapsızlığın nedenleri:
Tanı yanlıştır
Kanama kaynağı vardır ve tespit edilememiştir.
Emilim ve sindirim bozukluğu dolayısıyla verilen demir emilememiştir. Ya da yetersiz oranda emilmiştir.
Gıdalar ile ya da bazı özel ilaçlar ile birlikte alınmıştır ve demir bağlanmıştır.
Hasta ilacı ya kullanmamış yada uygun şekilde almamıştır.
Tedavi süresi öncelikle demir açığının büyüklüğüne bağlıdır. Hastanın demir depolarının durumu , hemoglobin düzeyi ve altta yatan hastalık tedavi süresinde önemlidir. Optimal bir demir tedavisinde beklenen günlük hemoglobin artışı 0.1-0.2 gr civarındadır. Ancak hamile kadınlarda bu artış daha geç ve yavaş olur. Demir eksikliği anemisi görülen hastalarda depoların dolması için tedavi hastanın kan değerleri normale döndükten sonrada devam ettirilmelidir. Yine demir tedavisi başlandıktan sonraki 10. günde yapılacak periferik yaymada retikülosit sayısının artması ile tedavinin ve teşhisin doğruluğu saptanabilir.
|
Disfaji
Herhangi bîr nedenle ve herhangi bir düzeydeki engellenmeyle ortaya çıkan yutma güçlüğü. |
Döl yatağı
Uterus. Dişi üreme sisteminde, fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla görevli kas yapısında bir organdır. |
Demir miktarının belirlenmesi
Normal bir kişinin vücudundaki toplam demir miktarı yaklaşık3-5 gr'dir. |
Demiyelinizasyon
Sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı. |
Demonstrasyon
Göstererek öğretme. |
Demoralizasyon
Moral çöküntü. |
Dölyatağı
Kadınlarda orta çizgi üzerinde tek olarak yer alan üreme organı. |
Denervasyon
Sinirsel bağlantıların kesilmesi. Normalde bir kas, sinirsel uyanya yanıt olarak kasılır. |
Dölyatağı afonisi
Dölyatağındaki kaslann doğum sırasında kaşıtmaması ya da az kasılması. |
Dölyatağı ekleri iltihabı
adneksit |
Dölyatağı hiperkinezîsi
Doğum sırasında dölyatağı kasılmalarının şiddet ve sıklığının patolojik olarak artması. |
Deoksikolik asit
İnsan safrasında bulunan safra asiti. |
Diskeratoz
Epidermisteki hücrelerde keratinizasyon(*) sürecinde görülen bozuklukları tanımlayan genel terim. |
Dölyatağı retrofleksiyonu
Dölyatağının uzunlamasına ekseninin arkaya doğru bükülmesi. |
Deoksiribonukleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Diskopati
Omurlar arasındaki disklerin hastalığı. |
Dölyolu akıntısı
Halk arasında beyaz akıntı; tıp dilinde ise; Gleet denilir. Arasıra görülen beyaz akıntı pek önemli değildir. Çünkü üşütmek, ruhi bunalım, uzun süren bir hastalık veya yüksekçe bir yerden düşmekten kaynaklanabilir.
İç çamaşırında krem rengi beyazlıkta bir leke görülür. Kuruduğu zaman kahverengiye çalan sarı bir renk alır. Önce beyaz akıntının nedenini bulmak gerekir. |
Deoksiribonükleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Diskrazi
Vücutta dolaşan sıvılann, özellikle kanın bileşiminde bozukluklara yol açan çeşitli hastalıkları belirtmek için kullanılan terim. |
Dölyolu akıntısı
Halk arasında beyaz akıntı; tıp dilinde ise; Gleet denilir. Arasıra görülen beyaz akıntı pek önemli değildir. Çünkü üşütmek, ruhi bunalım, uzun süren bir hastalık veya yüksekçe bir yerden düşmekten kaynaklanabilir. İç çamaşırında krem rengi beyazlıkta bir leke görülür. Kuruduğu zaman kahverengiye çalan sarı bir renk alır. Önce beyaz akıntının nedenini bulmak gerekir. |
Diskromatopsi
Renklerin kusurlu görülmesi. |
Deontoloji
Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler. |
Dört başlı kas (kuadriseps kası)
Uyluk ön bölgesini bütünüyle kaplayan kas. |
Depersonalizasyon
Kişinin gerçekle ilişkisini yitirdiği ve kendi kişiliğine karşı yabancılık duyduğu durum. |
Dislali
Sözcüklerin oluşmasını sağlayan organların (dudak, dil, yutak, gırtlak, burun) yapılannda ya da işlevlerinde doğuştan gelen ya da sonradan oluşan bir eksikliğe bağlı olarak sözcüklerin söylenmesinde görülen bozukluk. |
Draje
Yutmayı kolaylaştırmak üzere özel maddelerle kaplanmış ilaç tableti. |
Depiıasyon
Estetik ya da koruyucu amaçla vücuttaki tüyleri temizleme |
Dramatizasyon
Düş oluşumunda yoğunlaştırma, yer değiştirme ve sim-geleştirmeyle birlikte rol oynayan psikolojik mekanizma. |
Depilasyon
Kılların çıkartılması işlemi. |
Drenaj
Çeşitli durumlarda, çeşitli mekanizmalarla organizmanın boşluklarında biriken istenmeyen sıvıların boşaltılması. |
Deplazmoliz
Plazmolize uğramış hücrenin tekrar su alarak eski haline dönmesi. |
Drepanosit
Orak hücreli anemi adı verilen doğumsal bir anemi türünün özelliği olan orak biçimli alyuvarlar. |
Depo hastalıktan
Doğumsal metabolizma hastalıkları grubu. |
Dismenore
Adetten önce ya da âdetle birlikte ağrı duyulması. |
Dromotropizra
Kalp kışı liflerinin sinüs-kulakçık düğümünden kaynaklanan kasılma uyarılarını İletme ve bütün miyokart dokusuna yayma özelliği. |
Dismenore
Adetten önce ya da âdetle birlikte ağrı duyulması. |
Dudak
Deri, bağ dokusu, kas tabakaları ve mukozadan oluşan, ağız boşluğunu önden kapatan oluşum. |
Depresyon (ruhsal çöküntü)
Kaygı, kendine güvensizlik, kararsızlık ve gelecekten korku gibi duyguların egemen olduğu özel psikolojik durum. |
Disodontiyaz
Yeterince yer olmaması nedeniyle dişin güçlükle çıkması. |
Dudak çatlaması
Dudaklar, güneş veya soğuk havanın tesiriyle çatlayabilir. Endişe edilecek bir durum yoktur. |
Derealizasyon
Dış gerçeklere ilişkin bilincin bozulması. |
Dudak çatlaması
Dudaklar, güneş veya soğuk havanın tesiriyle çatlayabilir. Endişe edilecek bir durum yoktur. |
Disortografi
Doğru yazma yeteneğinde bozukluk. |
Deri altı (sc=subkutan
Bazı kemoterapi ilaçları özellikle kolda deri altına injekte edilir. |
Deri çatlağı
Özellikle ergenlik ve gebelik dönemleriyle kilo kaybından sonra kadınlarda görülen, deride çizgiler biçiminde beliren atrofi. |
Disparöni
Cinsel birleşme sırasında kadında ortaya çıkan ve cinsel birleşmeyi olanaksızlaştıran ağrılı patolojik durum. |
Deri iltihabı
Çoğunlukla kullanılan sabun, deterjan, boyalar ve bazı bitkilerin neden olduğu bu hastalığa tıp dilinde Dermatit denir.Tedaviye deride iltihaplanmaya sebep olan şeyi belirleyip, onu terk etmekle başlanır. |
Dispepsi (hazımsızlık)
Midenin hareket ve salgı etkinliğindeki bozukluk. |
Dupuytren kontraktürü
Avuç içi ve parmakların ağrısız bir hastalığı. Sadece cilt nodüllerine neden olabileceği gibi parmakların avuç içine doğru kasılmış olarak kalmasına neden olacak kadar da ilerleyebilir. |
Deri iltihabı
Çoğunlukla kullanılan sabun, deterjan, boyalar ve bazı bitkilerin neden olduğu bu hastalığa tıp dilinde Dermatit denir.
Tedaviye deride iltihaplanmaya sebep olan şeyi belirleyip, onu terk etmekle başlanır. |
Displazi
Anormal doku gelişimi |
Dura mater (sertzar)
Sıkı bir bağdokudan oluşan, merkez sinir sistemindeki yapılan (beyin ve omurilik) örten zar. |
Deri kanseri
Deri üzerinde ufak bir şişlik veya bir türlü iyileşmeyen bir yara şeklinde başlayabilen bir çeşit kanserdir. Şişlik, başlangıçta ufak bir yumru şeklindedir.
Bir süre sonra aynı yer açılır ve yara haline dönüşür, sonra kabuk bağlar. Bu gibi durumlarda telaşlanmamak; ancak acele etmek gerekir. Erken tedavi edildiği takdirde iyileşir. |
Duramater
Omurilik ve beyni örten dış zar. |
Deri kanseri
Deri üzerinde ufak bir şişlik veya bir türlü iyileşmeyen bir yara şeklinde başlayabilen bir çeşit kanserdir. Şişlik, başlangıçta ufak bir yumru şeklindedir. Bir süre sonra aynı yer açılır ve yara haline dönüşür, sonra kabuk bağlar. Bu gibi durumlarda telaşlanmamak; ancak acele etmek gerekir. Erken tedavi edildiği takdirde iyileşir. |
Dispraksi
Felç ya da ataksi olmadığı halde basit hareketleri birleştirerek karmaşık hareketlerde bulunma yeteneğinin bozulması. |
Duyarhlaşma
Vücudun temas ettiği yabancı cisimlere karşı anormal tepki göstermesi. |
Duygulanım
Kişinin iç dünyasını belirleyen heyecanların tümü. |
Disraetri
Hareketlerin amaca ya da düşünceye uygun olmayan bir biçimde gerçekleşmesiyle ilgili hareket eşgüdüm kusuru. |
Duygulanım yoksunluğu
Kişinin ruhsal gelişim sürecinde yaşadığı reddedilme, onaylanmama ve dışlanma deneyimlerinin etkisiyle oluşan duygulanım bozukluğu. |
Dissimülasyon
İç dünyada yaşanan güçlükleri maskelemeyi sağlayan ruhsal süreç. |
Deri reaksiyonu
Vücudun çeşitli maddelere karşı (polen, çeşitli tozlar, bakteri ürünleri, ilaçlar) aşın duyarlılığım saptamak amacıyla uygulanan incelemeler. |
Distal (uzak)
Vücudun çeşitli bölgelerinin, merkez kabul edilen kalbe göre konumunu belirtmek için kullanılan ve proksimal (*) teriminin karşıtı olan terim. |
Distikyaz
Kirpiklerin bir gelişim bozukluğuna bağlı olarak gözkapağı kenarında iki sıra halinde yerleşmesi. |
Derialtı dokusu (subkütan doku)
Deri ile iskelet kasını örten fasyalar arasındaki doku. |
Distomatoz
Yassısolucanlarm Trematoda sınıfı ve Digenea takımından genel olarak çiftağızlılar (distoma) adı verilen asalaklarla oluşan hastalıkları belirten terim. |
Deriiçi reaksiyon
Ucunda çok ince bir iğne bulunan bir şırınga aracılığıyla derinin üst talikalarının içine küçük miktarlarda madde verilmesiyle uygulanan bir tam yöntemi. |
Derinlil sarhoşluğu
Sıkıştıılnıış basınçlı hava tüpleriyle derine dalan dalgıçlarda ortaya çıkan, alkol sarhoşluğuna benzer zihinsel bulamdık ve öfori (aşın keyifliük) durumu. |
Deripigmentasyonu
Demin renklenmesi. |
Dermabrazyon
Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi. |
Dermatıtıs
Cildin tahriş olması, iltihaplanması. |
Distraksiyon
Davranışları etkileyen kalıcı ya da geçici bir bozukluk. |
Dermatit
Cildin iltihabi durumu. |
Düz kas
İç organların hareketini sağlayan ve istemsiz çalışan, demetler alinde, uzun, iğ biçimli, tek çekirdekli kas hücrelerinin bağ dokusu içerisinde meydana getirdiği kas tipi. |
Dermatofibrom
İyi huylu bir deri tümörü. |
Düz kas karşıtı antikorlar
Vücudun düz kas hücrelerindeki normal yapıtaşlanna karşı oluşan özantikorlar. |
Dermatoglif
Parmak, el ayası ve ayak tabanı derisindeki girinti ve çıkıntıların oluşturduğu biçimler. |
Düzeltilmiş yaş
Prematüre bebeklerin büyüme ve gelişmelerinin değerlendirilmesi ile ek besinlerin başlanmasında ?düzeltilmiş yaş? kullanılır. Özellikle bebeğin gelişmesinin izlenmesinde ?düzeltilmiş yaş?, bebek 2-2.5 yaşına kadar kullanılmalıdır. ?Düzeltilmiş yaş? bebeğin doğumundan itibaren geçen süreden (takvim yaşından), beklenen doğum tarihinden (zamanından) ne kadar önce doğduğunu gösteren sürenin çıkarılmasıyla bulunur. Örneğin 34 haftalık doğan bir bebeğin doğumundan 2 ay (8 hafta) geçmişse (yani takvim yaşı 2 ay ise), ?düzeltilmiş yaşı? 8 hafta ? 6 hafta = 2 haftadır. |
Dermatoloji
Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı. |
Diş ağrısı
Diş ağrısı; dişin çürümesi, minesinin aşınması, dişetlerinin iltihaplanması veya bunlara benzer nedenlerden kaynaklanır. |
Dermatom
Yama (greft) olarak kullanmak üzere derinin belli bir kalınlıktaki katmanını düzgün bir biçimde kesmek için kullanılan cerrahi alet. |
Diş Ağrısı
Diş ağrısı; dişin çürümesi, minesinin aşınması, dişetlerinin iltihaplanması veya bunlara benzer nedenlerden kaynaklanır. |
Dxa
Dual Energy X-Ray Absorptiometry= Çifte enerjili X ışını absorpsiyometrisi. Şu anda kemik yoğunluğunu tarayarak kemik kitlesini değerlendirmenin ve böylece kırıklar oluşmadan osteoporoz riskini tahmin etmenin en güncel yoludur. DHA: Dokozahekzaenoik asid (esansiyel, yani vücutta üretilemediği için besinlerle alınması gereken bir yağ asidi). |
Elektronarkoz
Beyne 200-250 mA şiddetinde elektrik akımı verilerek ani bilinç kaybı ve kaslarda yaygın sertleşmeye yol açmak yoluyla uygulanan psikiyatrik tedavi yöntemi. |
E vitamini (alfa-tokoferol)
Başta tahıl olmak üzere ıspanak, kabak, lahana, marul gibi yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. İnsanda karaciğerin yanı sıra yağlı dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezi kabuğunda depolanır. Fazla olan bölümü idrar ve dışkıyla atılır. Antioksidan özellik gösterir. E vitamini eksikliği son derece ender görülür ve kansızlık biçiminde ortaya çıkar |
Elektronuyogram
Elektromİyograf adındaki alet yardımıyla kastaki elektrik potansiyellerinin kağıt üzerine kaydı. |
Elektroretinografi
Işık uyarısının retinada (ağtabaka) oluşturduğu elektrik potansiyellerinin kaydedilmesine dayanan inceleme yöntemi. |
Entübasyon
Cerrahi ve anestezi uygulamalarında solunum yolunu açık tutmak amacıyla soluk borusuna biçim, çap ve yapı açısından uygun bir tüpün sokulması. |
Enükleasyoo
Hastalıklı bir yapının çevredeki dokulardan uzaklaştırılması. |
Envazyon
Yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir. |
Eau de parfum
En yüksek konsantrasyonu olan koku. Bu nedenle diğerlerine göre daha pahalıdır. |
Eau de toılette
Konsantrasyonu daha düşük olan koku. |
Elektroterapi
Elektrik akımının kullanıldığı fiziksel tedavi yöntemi; belirli özellikteki elektrik akımının vücuta uygulanmasıyla gerçekleştirilir. |
Elevatör kas (yükseltici kas)
Belirli anatomik yapılan (örneğin anüs kası, üst gözkapağı, kürek kemiği, yumuşak damak) kaldırmakla görevli çeşitli kaslara verilen ad. |
Enzimopati
Gen değşinimine (mutasyon) bağlı olarak bir enzimin yapısal bozukluk göstererek etkin olmayan bir biçimde bireşimlendiği, kısmen ya da tümüyle bireşimlenemedi-ği kalıtsal hastalık. |
Eczema
Cildin kızarmasına, kaşınmasına ve kabuklanmasına neden olan bir cilt rahatsızlığı. Nedeni bilinmemektedir. Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Akut veya kronik olarak görülebilen bu rahatsızlık genellikle reçeteli olarak satılan ve harici olarak kullanılan iltihap giderici kremlerle tedavi edilir. |
Elısa
Kanda belirli bîr antikorun varlığını araştırmak ya da düzeyini ölçmek amacıyla uygulanan bir laboratuvar yöntemi. |
Eokontinans
Anüs ya da idrar kesesi büzgen kasının denetim bozukluğu; istemsiz olarak dışkı ya da idrar kaçırma ile kendini belli eder |
Edema
Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi. |
Elısa (enzyme-linked immunosorbent assay)
Enzime bağlı immünosorban yöntem. Özellikle kanda antikor tayinleri için kullanılan bir laboratuvar yöntemidir. |
Edrosel
Anüs ve rektumun dışarıya sarkmasının (ano-rektal pro-lapsus) özgül bir tipi. |
Ellsworth-howard testi
Yalancı hipoparatirioidizm ile hipoparatiroidizm arasında ayrımı yapmak için kullanılan test. |
Epa
Eikozapentaenoik asid (esansiyel, yani vücutta üretilemediği için besinlerle alınması gereken bir yağ asidi). |
Edta
Ethylenediaminetetraacetic asitin kısaltılmışı. Bu asit kozmetik ürünlerinde kullanılan bir sabitleyicidir. Belli bir formülün içindeki maddelerin bazı elementlerle (özellikle minerallerle) birleşmesine mani olarak ürünün su gibi maddelerle karşılaştığında doku, koku ve kıvam gibi istenmeyen değişikliklere uğramasını önler. |
Epandim
Beyin kanncıklannın duvannı ve omuriliğin orta kanalını döşeyen hücre katmanı. |
Epandimom
Beynin kanncık boşluklannı ve omuriliğin orta kanalını döşeyen epandim hücrelerinden türeyen merkez sinir sistemi tümörü. |
Efeminasyon (kadımılaşma)
Erkekte vücut görünümünün değiştiği patolojik durum. |
Efervesan
Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen. |
Embriyo transfer
İn Vitro Fertilizasyon sonucu oluşan embriyonun kadın rahminin içine verilmesidir. |
Embriyokardi
Erişkinde kalp seslerinin, dölütteki kalp seslerine benzemesi. |
Epidural
Bu terim sıklıkla vücudun alt yarısını uyuşturmak için omurilikteki sinirlerin etrafına yapılan enjeksiyon için kullanılır. Işlemin tam adı epidural blokajdır. |
Embriyonal karsinom
Embriyon hücrelerinden kaynaklanan kötü huylu tümör. |
Epifora
Gözyaşı kanallarında enfeksiyon veya anatomik darlık nedeniyle ortaya çıkan tıkanıklıklar göz yaşının sürekli dışarıya akması |
Egzama
Yaygın bir deri hastalığı. Derinin, fiziksel, kimyasal, zehirli, mikrobik ve asalak kökenli iç ve dış etkenlere karşı gösterdiği al lerjik tepki sonucunda oluşur. Bu etkenler herkeste hastalığa yol açmayıp, sadece bazı kimselerde egzamaya yol açtıkları için, egzamanın ancak elverişli bünyelerde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Mide rahatsızlıkları (sindirim bozukluğu, kabızlık) karaciğer hastalıkları, süreğen böbrek yangısı, şeker hastalığı, üremi, iç salgıbezleri, kan ve lenf damarları hastalıkları vücutta egzamaya uygun bir ortam hazırlar.
Egzamaya yol açan dış etkenlerin başında mikroplar, asalaklar, çarpmalar, kimyasal maddelerin deriyi zedelemesi, uzun süre alınan ilâçlar gelir. İç etkenlerin başında bağırsak hastalıklarına yol açar zehirli maddeler, şeker hastalığı ve şişmanlık yer alır.
Egzamanın dış görünüşü çok çeşitli olabilir; kırmızı lekelerden, kabarcıklı, kabuklu, pullu, ülserli yaralara kadar değişen türleri vardır. Klinik açıdan egzama kuru ve yaş olmak üzere iki türe ayrılır. Her iki tür de kaşıntı yapar, yanma Ve acı verir.
Egzama yüzde (ağız, dudak çevresi, kulak arkası), boyunda, meme ucunda, meme altında (şişmanlarda), koltuk altında, kasıklarda, dış üreme organlannda (daha çok kadınlarda), anus çevresinde, diz ve dirsekte, parmak aralarında görülür.
Egzama oluş nedenine göre, ivegen, yarı ivegen ya da süreğen olabilir. Yara, kaşınması halinde mikrop kapabilir. Değişik şekiller göstermesi nedeniyle teşhisi zordur. Tedavi için, her şeyden önce dış etkenler (mikroplar, asalaklar, çarpmalar) yok edilmeli ve egzamaya yol açan sindirim bozukluğu, karaciğer yetmezliği, süreğen böbrek yangısı, şişmanlık, üremi ve şeker hastalıkları tedavi edilmelidir.
Her tür egzamada biberli ve fazla tuzlu yemekler, yağlı etler ve balıklar, konserve etler ve balıklar yenilmemeli, alkol derecesi yüksek içkiler içilmemelidir. Bol sebze, meyve, karbon hidratlı (pirinç, sossuz makarna) besinler yemeli, proteinli (et, yumurta) ve özellikle li-pidli (tereyağı, zeytinyağı, yağlı et ve balık) besinler yenmemelidir.
Egzamanın kaşıntı ve yanmasına karşı kaşıntı giderici ilâçlar verilir; sulu egzamalarda kurutucu tozlar, pomatlar kullanılır. Vücudun alerjik kökenli duyarlığını gidermek için ağız yoluyla pepton ve efetonin, damar yoluyla kalsiyum, her iki yolla sodyum hiposülfit veya tiyosulfat verilir. Kortizonlu ilâçların ya da antihistaminiklerin kullanılması iyi sonuç verirse de bu sonuç çoğu kez geçicidir. Süreğen egzama için ayrıca özel kaplıcalar tavsiye edilir |
Embriyopati
Embriyon döneminde organizmayı etkileyen çeşitli patolojik durumlar. |
Epigastriyum
Karın duvarının üst bölümünde yer alan anatomik bölge. |
Egzama
Yaygın bir deri hastalığı. Derinin, fiziksel, kimyasal, zehirli, mikrobik ve asalak kökenli iç ve dış etkenlere karşı gösterdiği al lerjik tepki sonucunda oluşur. Bu etkenler herkeste hastalığa yol açmayıp, sadece bazı kimselerde egzamaya yol açtıkları için, egzamanın ancak elverişli bünyelerde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Mide rahatsızlıkları (sindirim bozukluğu, kabızlık) karaciğer hastalıkları, süreğen böbrek yangısı, şeker hastalığı, üremi, iç salgıbezleri, kan ve lenf damarları hastalıkları vücutta egzamaya uygun bir ortam hazırlar.
Egzamaya yol açan dış etkenlerin başında mikroplar, asalaklar, çarpmalar, kimyasal maddelerin deriyi zedelemesi, uzun süre alınan ilâçlar gelir. İç etkenlerin başında bağırsak hastalıklarına yol açar zehirli maddeler, şeker hastalığı ve şişmanlık yer alır.
Egzamanın dış görünüşü çok çeşitli olabilir; kırmızı lekelerden, kabarcıklı, kabuklu, pullu, ülserli yaralara kadar değişen türleri vardır. Klinik açıdan egzama kuru ve yaş olmak üzere iki türe ayrılır. Her iki tür de kaşıntı yapar, yanma Ve acı verir.
Egzama yüzde (ağız, dudak çevresi, kulak arkası), boyunda, meme ucunda, meme altında (şişmanlarda), koltuk altında, kasıklarda, dış üreme organlannda (daha çok kadınlarda), anus çevresinde, diz ve dirsekte, parmak aralarında görülür.
Egzama oluş nedenine göre, ivegen, yarı ivegen ya da süreğen olabilir. Yara, kaşınması halinde mikrop kapabilir. Değişik şekiller göstermesi nedeniyle teşhisi zordur. Tedavi için, her şeyden önce dış etkenler (mikroplar, asalaklar, çarpmalar) yok edilmeli ve egzamaya yol açan sindirim bozukluğu, karaciğer yetmezliği, süreğen böbrek yangısı, şişmanlık, üremi ve şeker hastalıkları tedavi edilmelidir.
Her tür egzamada biberli ve fazla tuzlu yemekler, yağlı etler ve balıklar, konserve etler ve balıklar yenilmemeli, alkol derecesi yüksek içkiler içilmemelidir. Bol sebze, meyve, karbon hidratlı (pirinç, sossuz makarna) besinler yemeli, proteinli (et, yumurta) ve özellikle li-pidli (tereyağı, zeytinyağı, yağlı et ve balık) besinler yenmemelidir.
Egzamanın kaşıntı ve yanmasına karşı kaşıntı giderici ilâçlar verilir; sulu egzamalarda kurutucu tozlar, pomatlar kullanılır. Vücudun alerjik kökenli duyarlığını gidermek için ağız yoluyla pepton ve efetonin, damar yoluyla kalsiyum, her iki yolla sodyum hiposülfit veya tiyosulfat verilir. Kortizonlu ilâçların ya da antihistaminiklerin kullanılması iyi sonuç verirse de bu sonuç çoğu kez geçicidir. Süreğen egzama için ayrıca özel kaplıcalar tavsiye edilir |
Egzamatit
Egzamayı andıran, ama egzamaya özgü kabarcıklar görülmeyen deri hastalığı. |
Emenagog
Âdet kanamasını uyaran ilaca verilen ad. |
Epikard
Kalp kasını koruyan ince dış zar. |
Egzema
Deride kaşıntı, kızarma, pullanma, sızıntı ve kabuklanma yapan alerjik iltihap. |
Epikart
Kalbin dış yüzünü saran perikartın iç yüzünü oluşturan seröz zar. |
Egzoftalmı
Gözyuvarının anormal oranda göz çukurlarından dışa doğru çıkması. |
Epikranyal aponevroz (galea aponeurotica)
Alın kaslarıyla artkafa kaslarını birleştiren ince, lifsi |
Epilasyon
Epilasyon,kelime anlamı ile istenmeyen tüylerden kurtulma olarak tanımlanır.
İstenmeyen tüylerden kurtulma çabası, geçmişi eski Mısır a kadar uzanan bir tarihe sahiptir.Bu tarihi süreç içersinde geleneksel ağdadan, son teknoloji ürünü lazer epilasyon a kadar çok çeşitli ürün ve yöntemler bulunmaktadır.Bu yöntemler içinde en güncel ve etkileyeci görünen lazer epilasyon,istenmeyen tüylerden kalıcı olarak kurtulmada büyük bir umut kaynağı olarak lanse edilmektedir
Lazer Epilasyon
Lazer Epilasyon İstenmeyen tüylerden kurtulmanın en hızlı ve en sağlıklı yoludur. Lazer epilasyon' da kullanılan lazer ışığının dalga boyu melanin pigmenti tarafından emilme özelliğine sahiptir. Soğutma sistemli lazer tekniği ile yapılan lazer epilasyon ile lazer ısısı cilde zarar vermeden doğrudan kıl kökünü yok eden ısıya dönüşür.
Lazer Epilasyon Cihazlarının farkları ve üstünlükleri nelerdir?
Alexandrite lazer: Türk insanı genellikle çok koyu olmayan ten rengine ve koyu renk kıl yapısına sahiptir, bu nedenle alexandrite lazer epilasyon için en uygun yapıdadır. Alexandrite lazer derindeki kıl köküne dek ulaşarak kalıcı sonuç sağlar ve bu başarıyı sağlarken kalıcı yanık sorununa yol açmaz. Cihaz cilde 3 santimden atış yaptığından hijyen açısından sorun yaşanmaz.
NdYag lazer: Bazı merkezlerin lazer epilasyon bronz ciltte yazın dahi uygulanabilir diye tanıtım yaptığı NdYag lazer yüzeysel etki yaptığından derindeki köklere etki etmemekte, seans sayısı çok artmakta, kalıcı epilasyon başarısı düşmektedir. NdYag lazer fazla acı hissi verdiğinden lazer epilasyon tedavisinin yarım kalma ihtimali yüksektir. NdYag kullanımında bir diğer risk ise bu lazer ile ciddi ve kalıcı iz bırakan yanık olma ihtimalinin mevcut olmasıdır.
Işık bazlı sistemler: (IPL, Mavi Işık, Fotoepilasyon vs.) Bunlar gerçek lazer epilasyon değillerdir, sadece yoğunlaştırılmış ışık sistemleridir. Bu yöntemler derindeki köklere ulaşıp kıl kökünü tahrip gücüne sahip olmadıklarından daha ziyade bir modern ağda yöntemi olarak kabul edilir ve geçici etki gösterirler. Uygulama sırasında cihaz cilde temas ettiğinden hijyen açısından sorun olabilir. Vücut kıllarından kalıcı olarak bu yöntemler ile kurtulamazsınız.
Diode lazer: Diyot lazerler sadece ince, zayıf kıllarda başarılıdır, yüz kıllarında olumlu sonuçlar verebilmektedir. Kalın ve kökleri daha derinde olan vücut kılları için Lazer Epilasyon 'da önerilmez, sadece yüzünüzde ince ve açık renkli tüyler için tercih edebilirsiniz. Lazer epilasyon Uygulamada cihaz cilde temas ettiğinden hijyen açısından sorun olabilir.
Radio Frequency (RF): Radyo frekans dalgalarıdır, lazer değildir. Açık renkli, beyaz, sarı kılları yok edeceği iddia edilmekteyse de tarafsız çalışmalarda sadece kıl köklerinde geçici nem azalması sağladığı, zamanla kılın tekrar eski haline geldiği saptanmıştır.
Bazı cihazlar bu RF’ye (Radyo Frekans) ek olarak IPL veya Diode lazer epilasyon sistemlerini de birlikte kullanır.
(Referans: Pers. Comm. Nov. 2006, Larry Kunze, M.E., President of Rocky Mountain Laser College, Inc, state certified medical laser professor)
Lazer epilasyon uygulamasında gerekenler
- Kıl oluşumunda gerekli olgunlaşma evresinin tamamlaması beklenmelidir.
- Vücut bölgeleri için ikişer ay ara ile ortalama 4-6 seans, yüz bölgesindeki daha ince kıllar için birer ay ara ile ortalama 6-12 seans gerekecektir. Bu seans sayıları kıl yapısına göre kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir.
- Alexandrite lazer epilasyon sisteminden etkilenerek haraplanan kıl köklerinin daha sonraki yıllarda kıl üretmesi mümkün değildir.
- Tıbbi gerçeklere göre ve etik lazer epilasyon uygulaması yapılmalıdır; ticari amaçlı kısa aralıklarla seans uygulaması yapılmamalı, gerçekleşmeyecek sonuçlar vaat edilerek ve sözde garantiler ile yanıltılmamalısınız...
- Etkin dozda epilasyon uygulaması yapılmalı, düşük lazer epilasyon dozları uygulanarak seans sayısının arttırılması gibi ticari yaklaşımlarda bulunulmamalıdır.
CYNOSURE Apogee 5500 Elite lazer epilasyon sistemi ile gelişmiş ayar mekanizmaları sayesinde
en etkili ve güvenli doz seçilebilir, havalı soğutma sistemi ile acısız, hızlı ve konforlu epilasyon sağlanır.
Lazer epilasyon sağlık açısından zarar verebilir mi?
Hayır. Çünkü Lazer non-iyonize (iyonize olmayan) enerjidir. Bu da hücre mutasyonunu etkilemediğinin göstergesidir. Lazer Epilasyon 'da kullanılan tüm lazer tipleri yalnızca kıl foliküllerini (kılın kök hücrelerini ) hedefler.
Kaç lazer epilasyon seansı uygulanması gerekir ?
Lazer ışığı anajen (aktif) aşamadaki kıl köklerini etkilemektedir. Bütün kökler aynı anda aktif olmazlar. Dolayısıyla telojen (pasif) kökler, aktif hale geldiklerinde bunlara da uygulama gerekecektir. Kalıcı bir çözüm, ancak birkaç lazer epilasyon seansından sonra elde edilir. Kılların kalınlığı ve yoğunluğu her vücutta farklı olduğu için kesin bir seans sayısı vermek mümkün değildir, kişiden kişiye ve bölgeden bölgeye değişmektedir. Ortalama olarak çoğunlukla 4-6 lazer epilasyon seansı yeterli olmaktadır. Lazer epilasyon uygulamasında cilt tipine göre doz seçimi yapılır. Bu sayede kıl köklerine etki edecek ama cilde zarar vermeyecek güçte çalışılarak en kısa sürede tedavinin bitirilmesi amaçlanır. Herkesin vücut yapısı ve hormonal seviyeleri, cilt tipi farklı olduğu için lazer epilasyonda sonuca ulaşmak için gereken süre kişiden kişiye değişir. Seanslar kılları anajen (büyüme) safhasında yakalamaya uygun sürelerde tekrarlanır.
|
Empati
Psikolojide başka bir kimsenin duygulannı, düşüncelerini ve hareketlerini anlamayı kolaylaştırmak amacıyla kendini onun yerine koyma eğilimi. |
Empotans
Penisin sertleşme özelliğinin kaybı |
Einhorn sondası
Onİkİparmakbağırsağı sondajı için kullanılan, ucunda oval biçimli melal bir delik bulunan, 80-100 cm uzunluğunda ve esnek laslikten yapılma sonda. |
Emülgatör
Besinlere katılan ve onların kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi. |
Ejakülasyon
Erkek siyeğinden spermin boşalması. |
Epinefrin
Adrenalin de denir. Böbreküstü bezlerinde yapılır. Sentetik şekli ilaç olarak anafilaksi ve astımda kullanılır. |
Ejekülasyon
Orgazm esnasında erkeğin menisinin boşalması |
Enantem
Ağız mukozası ve ağız boşluğunu yutağa bağlayan kanalda çeşitli tipte (leke, papül, kabarcık) lezyonlarla beliren patolojik durum. |
Enartroz
Yuvarlak başı bulunan bir kemiğin, bu başın girebileceği oyuğu olan başka bir kemikle yaptığı ekleme verilen ad. |
Endarterit
Atardamar duvarındaki iltihabı süreçleri ya da lezyo-nun damar iç gömleğinde (tonaca intima) bulunduğu arteritleri (atardamar iltihabı) belirtmek için kullanılan terim. |
Epispadias
İdrar yolu çıkışının, normalde olduğu gibi penisin ucuna değil, üst yüzeyine açılmasıyla belirlenen doğumsal oluşum bozukluğu. |
Ekinokok (echinococcus granulostıs)
Proglottisler cinsel organları ve olgun yumurtaları içerir. |
Endoarteriyektomi
Damar duvarındaki lezyonlar nedeniyle iç boşluğu daralmış atardamarların devamlılığım sağlamak amacıyla uygulanan cerrahi girişim, |
Epitimpao
Ortakulak boşluğunun en üst bölümü. |
Eklampsi
İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali. |
Epitroklea
Üstkol kemiğinin dirsek ucunun ortasında, trokleanın üzerinde bulunan kemik çıkıntısı. |
Endoftalmit
yaygın intraoküler infeksiyon |
Endokard
Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar. |
Endokardit
Kalp iç zannın (endokart) iltihabı. Kulakçık ve karıncığın yüzeyini Örten endokartta görülebiürse de, daha çok kapaklann yüzeyini kaplayan endotelde ortaya çıkar (kapakçık endokarditi) |
Epstein-barr virüsü
Herpes virüsüne benzer bir DNA virüsü. |
Eklem replasmanı cerrahisi
(Artroplasti olarak da bilinir - Kelime anlamı eklemi yeniden oluşturmak""tır) |
Endokrin sistem (iç salgı sistemi)
Belirli Özgül uyanların etkisiyle hormon üreten özelleşmiş hücrelerden oluşmuş anatomik yapılar bütünü. |
Ekocardiyogram
Ekokardiyografide(*) ultrason tekniğini kullanarak elde edilen kalp görüntüsü. |
Endokrinopati (iç salgı sistemi hastalıktan)
iç salgıbezlerinin işlevlerindeki bozulma sonucu gelişen hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Ekoensefalografi
Beyin yapılarından yansıyan sesüstü (ultrason) dalgalarının ekoensefalograf aygıtıyla kaydedilmesine dayanan nörolojik tanı tekniği. |
Ergocalcıferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekoensefalogram
Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi. |
Ergograf
Kas çalışmasını grafik olarak kaydetmeye yarayan aygıt. |
Ekokardiyogarfi
Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem. |
Ergogram
Kas çalışmasının ergograf(*) aygıtıyla grafik gösterimi. |
Ekokardiyografi
Ultrason dalgalarıyla kalp duvarlarının kalınlığını ve kapakçık parçalarının hareketlerini belirlemeyi sağlayan tanı yöntemi. |
Ergokalsıferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekokardiyogram
Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge. |
Ergokalsiferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekolali
Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması. |
Ergoterapi
Hastalıkların iş aracılığıyla tedavisi. |
Ekopraksi
Bîr başkasının hareketlerini taklit yoluyla yineleme. |
Eksfida
Bir iltihabı sürecin ardından dokuların içinde ya da vücudun doğal bir boşluğunda (Örneğin akciğer zan boşluğu, kafaiçi boşluğu, solunum yollan, sindirim yollan) biriken sıvı. |
Erifrofobî (kızarma korkusu)
Kızarma korkusu ile beliren saplantı. |
Erifropoez (alyuvar yapımı)
Kemik iliğinde gerçekleşen ve alyuvarların oluşumunu sağlayan hücrelerin farklılaşması ve çoğalması süreçlerinin bütünü. |
Eksipiyan (ilaç katkı maddesi)
İlaçların verilmesinde ya da uygulanmasında kullanılan ve ilaçlara biçim ve daha fazla dayamklık vermeye yarayan maddeler. |
Eriserasyon
Karın duvarında cerrahi ya da travmatik kesiler nedeniyle bir ya da daha fazla iç organın vücuttan dışarıya çıkması. |
Erişkinde Şaşılık
Erişkinde şaşılık
Erişkinlerin %1'inde şaşılık görülebilmektedir. Bunların çoğu çocukluktan beri bulunan şaşılık vakalarıdır. Eğer erişkin bir kişide şaşılık meydana geldiyse diyabet, tiroit hastalığı, myestania gravis, beyin tümörleri yada felçler araştırılmalıdır.
Belirtiler
Çocukluktan beri şaşılık bulunuyorsa çok az belirti bulunabilmektedir. Ancak ileri yaşlarda oluşursa şaşılık en sık görülen belirti çift görme olacaktır.Bazı erişkinlerde gözde ağrı, baş ağrısı, başı sürekli eğik tutmak gibi belirtiler bulunabilir. Dışa bakış bulunan çocuk ve erişkinler güneş ışığının altında tek gözlerini kapatmayı tercih ederler.
Çocukların aksine erişkinler yanlış yöne bakan gözden gelen görüntüyü yok sayamazlar ve bu çift görmeye neden olur. Bunun tedavisi tek gözün kapatılması yada gözlerin tekrar ameliyatla doğru pozisyona getirilmesiyle sağlanır.
Tedavi
Göz egzersizleri: Konverjans yetmezliği adı verilen okuma yada çalışırken gözün yeterli çalışmaması gibi özel durumların tedavisinde kullanılır.
Prizmalı gözlükler: Küçük kaymaların tedavisinde kullanılır. Çift görmenin azalmasını sağlar.
Enjeksiyon: Bir kaç ay boyunca enjekte edildiği kası felç eden bir ilacın kullanılması esasına dayanır. Seçilmiş vakalarda faydalı olan bir yöntemdir.
Ameliyat: Her yaşta en sık kullanılan tedavi yöntemidir. Uyumlu olan vakalarda lokal anesteziyle yapılabilmektedir. Ameliyat kozmetik nedenle, çift görmenin azaltılması, gözlerin birlikte kullanılmasının sağlanması, gözlerdeki ağrının azaltılması amacıyla yağılabilmektedir. Ancak her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatlarında riskleri mevcuttur.
|
Ekskavasyon
optik çukurda artış |
Ekskoriasyon
Deri ve mukozada yüzeysel lezyon. |
Eritrobfastoz
Dokularda ve kanda eritroblastların, yani olgunlaşmamış alyuvarların bulunmasıyla beliren patolojik durum. |
Eksoftalmus
(a.k.a proptozis) göz küresinin ileri doğru fırlaması |
Eritroblast
Kanda dolaşan alyuvarların kaynaklandığa kemik iliği hücresi. |
Eritropeııı (alyuvar azalması ya da yokluğu)
Alyuvarlann ya da henüz olgunlaşmamış alyuvar sayısının azalması ile beliren patolojik durum. |
Ekspektoran
Ekspektorasyonun (solunum yollan salgısı) ağız yoluyla atılmasını kolaylaştıran ilaçlar. |
Enfarkt
Dokuyu besleyen kan damarlarının tıkanması sonucu ölen doku bölgesi. |
Ekspiasyon
Dengeleyici etkileri olan ruhsal süreç. |
Enfarktüs
Ergenlik yaşındakilerin yüz, omuz, sırt ve karınlarında görülürler. Siyah noktalar, beyaz benekler, kırmızı veya mor lekeler halindedirler.
İçleri cerahat dolu bu sivilcelere; akne de denir. nedeni; yağ bezlerinin tıkanmış olmasıdır.
Ergenlik sivilceleri kendiliğinden kaybolur. Sıkmamak, oynamamak gerekir.
Tedavinin ilk şartı sabırdır. Yüzü günde 3-4 kere kükürtlü sabunla yıkamakta fayda vardır. Bu arada baharatlı yiyecekleri ve çikolatayı terketmek gerekir. |
Eksploratif ponksiyon
Vücudun doğal ya da yeni oluşmuş boşluklarında toplanan sıvıların uygun iğnelerle alınmasına ve incelenmesine dayanan tanı yöntemi. |
Enfarktüs
Kalbi besleyen büyük damarlardan birinin aniden tıkanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Enfarktüs krizi geçiren hasta; kalp bölgesinde ani bir ağrı hisseder. Bütün benliğini ölüm korkusu sarar. Nefes almakta zorluk çeker. Yapılacak ilk iş, hastanın 45 derece bir meyille oturmasını sağlamaktır. Sonra; vakit geçirmeden doktor çağrılır. Enfarktüs krizini atlattıktan sonra kesin istirahat ve doktorun dediklerine uymak şarttır. |
Eritrosit
Alyuvar. Elektronik kan sayımı cihazlarının çıktılarında RBC"" şeklinde belirtilir. Alyuvarların ana görevi akciğerlerden dokularımıza oksijen taşımaktır. |
Eksploratrif
Araştırma amaçlı , tanı koyma maksadıyla yapılan |
Eritroz (alyuvar fazlalığı)
Derinin yüzeysel damarlarının genişlemesine bağlı olarak belirli bir deri bölgesinin (Örneğin yüz) geçici ya da kalıcı olarak kızarması. |
Ekstansiyon (doğrultma, uzaklaştırma)
Epifizleri bir eklem oluşturan kemiklerin eksenlerini aynı düzleme getirme. |
Ekstansör kaslar (doğrultucu kaslar)
Bir eklemi oluşturan kemikler arasındaki açıyı genişleten kaslar. |
Enferokinaz
Bağırsak mukozasından salgılanan ve pankreas tripsi-nojem'ni tripsine dönüştüren enzim. |
Erken Boşalma
Kırk-kırk beş yaş altındaki erkeklerin en çok şikayetçi oldukları cinsel sorunu erken boşalmadır. Erkek cinsel sorunları içinde birinci sırada gelmektedir. Erken boşalma olayı, erkeğin ve eşinin boşalmayı arzuladığı andan daha önce boşalmasıdır. Aslında erken boşalma, bir bozukluk, bir patoloji olmaktan çok fizyolojik olayların göreceli olarak beklenenden daha hızlı seyretmesi ile olmaktadır. Bazı erkekler cinsel yaşamlarının ilk başlangıcında daha erken boşalırken gittikçe boşalmayı kontrol ettiklerini ve daha geç boşalmaya başladıklarını, ancak aniden erken boşalmanın bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtmektedir. Bir kısmı ise başlangıçtan beri hep çabuk boşalmaktan şikayet etmektedir. Sonuçta boşalma zamanı objektif zaman ölçüsü ile belirlenmekten çok, hastaların algılayış, ya da kabulleniş biçimi ile ilgilidir.
Erken Boşalmanın Tedavisi
Boşalmayı geciktirmek amacı ile çeşitli ilaçlar denenmiştir. Lokal uyuşturucu kremler veya spreyler bunların başında gelmektedir. Ancak sadece penisin üzerindeki sinir uçlarını uyuşturmak fazla yarar sağlamaz. Sertleşme ve boşalma tüm otonom sinir sistemini ilgilendirmektedir. Esas büyük cinsel organın iki bacak arasında değil, iki kulak arasında olduğunu söyleyenlerin iddiasını hafife almamak gerekir. Ayrıca bu tür ilaçlar, lokal uyuşturucu etkisi ile boşalmayı geciktirmekten çok penisin duyarlığını azalttığı için, temastan duyulan cinsel zevki azaltmaktadır. Bu lokal uyuşturucu maddeler cinsel birleşme esnasında vajen duvarından emilerek bu dokuların hassasiyetini azalttıklarından, kadının orgazm olmasında gecikmeye yol açmakta ve sorunu adeta pekiştirmektedir. Bu yüzden bu tür sprey ve kremler tıbbi pratikte terk edilmiştir.
Son zamanlarda depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların yan etki olarak boşalmayı geciktirdiği fark edilmiş ve bu ilaçlar tedavide kullanılmaya başlanmıştır. Bu ilaçlardan hastalar yarar görmektedir. Ancak boşalma kontrolünde sırf ilaca dayalı bir tedavi yararlı olsa da, ömür boyu ilaç kullanmanın zorluğu nedeniyle cazip görülmemektedir. Aslında boşalmayı kontrol edebilme bir öğrenme sorunudur. Hastanın bu öğrenimine yardımcı olmak amacıyla ilaçla tedavi edilmesi, veya daha doğru bir ifade ile, tedaviye ilaç eklenmesi doğru bir yaklaşımdır. Amcak esas olan, erkeğin kendini ve eşini memnun edecek şekilde boşalmasını kontrol edebilmeyi öğrenmesidir.
Prezervatif kullanılmasının boşalmayı geciktirmede yararlı olduğunu ifade edenler vardır. Doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmıyorsa, sırf boşalma kontrolü için prezervatif kullanılması çok cazip değildir.
Her erkeğin aynı duyarlıkta olmadığı, aynı cinsel tepkiyi vermediği bir gerçektir. Yukarıda belirtildiği gibi, fazla cinsel heyecan duyan ve psikolojik anksiyete içindeki erkekler daha erken boşalır. Öyleyse, boşalmayı kontrol etmek öğrenimi içinde öncelikle cinsel heyecanı yatıştırma ve sakinleşmek gelir. Hem zihnen hem bedenen gevşemek, sakinleşmek önemli oranda yardımcıdır. Sık cinsel birleşmede bulunmak boşalma aralarını ve dolayısı ile duyarlılığı azaltacaktır.
Cinsel birleşme anında erkeğin pozisyonunun boşalma üzerine etkisi vardır. Bu yüzden bazı pozisyonlarda boşalma daha hızlı olmaktadır. Erkeğin üstte olduğu klasik cinsel birleşme pozisyonu boşalmanın geciktirilmesi için elverişli bir pozisyon değildir. Daha rahat olduğu, kolay gevşeyebildiği ve efor harcamadığı bir pozisyonda erkek boşalmasını daha rahat kontrol edebilir.
Tedavi için önerilen en basit yöntem, sevişme esnasında erkeğin boşalma anına yaklaştığını hissettiği zaman, penisin ucunu iki parmağı arasında sıkarak vücuttaki cinsel heyecanın azalmasını bir süre beklemesi ve yeteri kadar gevşedikten sonra tekrar sevişmeye başlamasıdır. Bu yöntem uygulanırken bekleme anında derin derin nefes alınmasının da yararı olmaktadır. Ayrıca seks terapistleri tarafından bu tür şikayeti olan çiftlere bir takım öğrenme egzersizleri yaptırılmaktadır.
Erken boşalma sorunu yaşayan partnerinize yardım rehberi
Sevişme süreniz, partnerinizin erken boşalma problemi yüzünden çok mu kısa sürüyor ? Bu problem yüzünden sevişmeleriniz eski heyecanını yitirdi mi ? Oysa sevişme süresini uzatmak ve erken boşalmayı önlemek pekala mümkün!
Erken boşalma, sık rastlanan ama kolay tedavi edilebilen cinsel sorunlar arasında yer alıyor. Psikolojik tedavi ve birkaç basit teknikle erken boşalma endişesinden sıyrılıp, sevişmenin sizin için doğal bir zevk halini almasını sağlayabilirsiniz.
Bu konuda yapılan araştırmalar her iki erkekten birinin hayatının belli bir döneminde erken boşalma sorunu ile karşılaştığını gösteriyor.Aslında erken boşalma, kişiden kişiye değişen bir kavram. Bazıları 30 saniyede boşalırken, bazıları bunu daha uzun sürdürebiliyorlar. Uzmanlar ortalama sevişme süresinin evli erkekler için üç dakika civarında olduğunu söylüyor. Gerçekte partneriniz sevişmeyi, başlar başlamaz sonlandıramıyorsa, erken boşalma sorunu yok demektir.
Erken boşalma tıp literatürlerinde, sevişme esnasında varılan doruk noktasını, eşini tatmin etmeyi bekleyecek kadar uzatamama olarak tanımlıyor. Bazı erkekler, kadının orgazmı yaşayabilmesi için vajinal ilişkinin yanı sıra elle uyarımın da gerekli olduğu gerçeğini görmezlikten geliyor. Bu da cinsel iletişimsizliği başlatan süreçte yapılan en ciddi hatalar arasında yer alıyor. Sonuç olarak erkek kendini kontrol edemediği için büyük bir suçluluk duygusuna kapılıyor.
Sinir sistemine de bağlı
Batılı bilimadamları erken boşalmanın anormal bir durum olmadığını, bu karakterin bize atalarımızdan geçtiğini söylüyorlar. Erken boşalmanın merkezi sinir sistemiyle yakından ilgili olduğunu da…. Sinir sistemimiz iki kısımdan oluşur. İstemimiz dahilinde çalışan kısmı cinsel ilişki sırasında sertleşmeyi, istem dışı çalışanı ise boşalmayı yönetir. Sağlıklı bir erkekte her iki kısım uyumlu bir şekilde çalışır ve günlük davranışları yönetirler. Erken boşalan bir erkekte büyük bir olasılıkla istemdışı sinirler daha baskın, uzun süre ereksiyon halinde kalanlarda ise istem dahilindeki sinirler daha baskın çalışır. Ayrıca erkeğin kişilik özellikleri de cinsel hayatında önemli rol oynar. Örneğin romantik tipli ve cinsel içgüdüleri zayıf olanlarla, mantığıyla hareket eden erkekler, erken boşalma riskiyle daha fazla karşı karşıyadır.
Mastürbasyonun etkisi
Uzun süre ereksiyon halinde kalamamanın temel sebeplerinden biri de mastürbasyonu fazlaca deniyor olmak. Eğer bir erkek 13 yaşında kendi kendini tatmin etmeye başlıyor ve bunu sıkça yapıyorsa, 20′li yaşlara geldiğinde karşı cinsle girdiği cinsel ilişkilerde problemler yaşama olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü erkek küçük yaşlardan beri kendini bu şekilde boşalmaya şartlamıştır ve cinsel ilişkiye başladıktan sonra tek amacı bunu bir an önce sonlandırmaktır. Diğer bir neden de kadının cinsel isteksizliğidir.
Tedavi yöntemleri
Erken boşalma, tedavisi en kolay cinsel sorunlardan biri. Eşlerin beraberce katılacağı bir psikolojik terapide, tedavinin başarı ile sonuçlanma şansı yüzde 90 oranında artabiliyor. Bugün için bilinen tedavi yöntemleri ise şunlar:
Lokal uyuşturucular
Penis ucunun hassasiyeti lokal uyuşturucularla azaltılabilir. Bunları çok sık kullanmak da sakıncalıdır. Bu yüzden geciktiricileri nadiren kullanın ve kullandığınız zaman prezervatif takmayı ihmal etmeyin.
Lokal baskı uygulamak
Erkek doruğa yaklaştığını hissettiği anda kendini geri çeker ve penisin ucunu parmaklarıyla 3-5 saniye sıkarsa boşalma geciktirilebilir. Bu yöntem ereksiyonu yüzde 10 ile 30 oranında azaltır ve belli bir süre uygulandığında erkeğin kendini kontrol yeteneğini artırır.
Çin tekniği
Eski çağlarda Çinliler, boşalmayı geciktirmek için “Oynak Yol” adını verdikleri yöntemi uygularlardı: Erkek boşalacağını anladığı zaman sol elin baş ve orta parmaklarıyla, testis ve anüs arasında kalan bölgeyi derince bastırır. Bu arada nefesini ona kadar sayarak tutar ve verir. Bir-iki kez tekrarlandığında erteleme gerçekleşir.
Beyninizi kullanın
Zamansız bir boşalmayı engellemek istiyorsanız, o an başka şeyler düşünmeye çalışın. Örneğin 50′ye kadar sayın, o gün ne yediğinizi düşünün ya da günlerden hangisi olduğunu hatırlamaya çalışın.
Düzenli cinsel ilişkiler
Erkeğin penisi uyarılmaya karşı çok hassas olduğu için sık sık ilişkiye girmezse uyarılma eşiği azalıyor ve eski halini koruyamıyor ve doğal olarak daha erken boşalıyor. Eğer düzenli bir ilişki varsa, büyük bir ihtimalle bu sorun kendiliğinden ortadan kalkabilir.
Cinsel işlev bozukluklarını hazırlayan, ortaya çıkaran ve sürdüren bazı faktörler vardır:
1. HAZIRLAYAN FAKTÖRLER
a) Ailenin ve toplumun cinselliğe bakış tarzı
b) Aşırı tutucu, dindar yetiştirilme biçimi
c) Eksik ya da yanlış cinsel bilgi
d) Cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler
e) Anne baba arasındaki olumsuz ilişki biçimi
f) Erken travmatik yaşantılar
g) Eşler arasındaki iletişim biçimi
h) Uyarılma eşiğinin yüksek olması
j) Nevrotik kişilik özellikleri
k)Yakınlaşma sorunları
l) Ayrılık anksiyetesi
m) Cinsel istismara maruz kalma
2. ORTAYA ÇIKARAN FAKTÖRLER
a) Eşler arasındaki uyumsuzluk
b) Cinsel iletişim sorunları
c) Eşin cinsel bir sorununun olması
d) Performans anksiyetesi
e) Fiziksel ya da psikiyatrik hastalıklar
f) Yorgunluk ve stress
g) Aşırı alkol ve ilaç kullanımı
h) Hamile kalma korkusu
j) Evlenme
k) Evlilik öncesi ve dışı ilişkiler
l) Travmatik cinsel yaşantı
3. SÜRDÜREN FAKTÖRLER
a) Sorunun çözümüile ilgili yanlış uygulamalar
b) Çok sık cinsel ilişkide bulunma
c) Cinsel ilişkiden kaçınma
d) İlişkiye kendini verememe
e) Performans anksiyetesi
f) Suçluluk ve utanç duyguları
g) Eşin tepkileri
Bu bilgiler ve değerlendirmeler ışığında hastanın cinsel işlev bozukluğunun kaynağı doğru tespit edilerek en işlevsel tedavi metodu uygulanmaktadır. |
Eksteroseptör (dış alıcı)
Dış ortamdan gelen uyaranlara duyarlı alıcılar. |
Enfestasyon
İnsan organizmasında çokhücreli asalak mikroorganizmalarının oluşturduğu hastalıkları belirtmek için kullanılan terim. |
Ekstrapiramidal sistem
Merkez sinir sisteminde yer alan değişik çekirdekleri ve karşılıklı bağlantılarını içeren sinir yapılarının tümü. |
Enflamasyon
Enfeksiyon, darbe ya da tahriş sonucu vücutta oluşan reaksiyon; iltihap; yangi. Sonuçta şişme, ağrı, sıcaklık ve kızarıklık oluşur. |
Ekstrasistol
Kalbin normal atışlarına, fazladan atış eklenmesine Ekstrasistol bir başka deyişle fazladan atış denir. Kalbin bir atışı, vaktinden önce olur.
Sonra, bir süre atış olmaz. Bu atışlar, tek tek veya arka arkaya meydana gelir. Kalp hastalıklarında görüldüğü gibi; fazla sigara, içki içmek; heyecanlanmak ve hazmı güç yemeklerden sonra da görülebilir. |
Enflamasyon (iltihap, yangı)
dokularında çeşitli uyanlara yanıt olarak ortaya çıkabilen patolojik süreç; |
Ekstrasistol
Kalbin normal atışlarına, fazladan atış eklenmesine Ekstrasistol bir başka deyişle fazladan atış denir. Kalbin bir atışı, vaktinden önce olur. Sonra, bir süre atış olmaz. Bu atışlar, tek tek veya arka arkaya meydana gelir.Kalp hastalıklarında görüldüğü gibi; fazla sigara, içki içmek; heyecanlanmak ve hazmı güç yemeklerden sonra da görülebilir. |
Engellenme (früstrasyon)
İstek, gereksinme ya da bir davranışın sonuca ulaşmasının engellenmesi sonucunda ortaya çıkan ruhsal yaşantı. |
Ekstrasistol (ek atım)
Kalpte anormal atımların bulunduğu ritim bozukluğu. |
Erotomani
Kişinin düşüncelerine, sosyal ilişkilerine ve ruhsal yaşamına bütünüyle cinsel fantezilerin egemen olmasıyla belirlenen erotik hezeyan. |
Ektazi
Genişleme. Örn. Bronşektazi. |
Ertrospeksiyon (içe bakış)
Ego (benhk) tarafından iç "yaşantıların" gözlenmesi: |
Ektima
Daha çok bacak derisinde yerleşen, irin yapıcı bakterilerin yol açtığı iltihaplı durum. |
Enoftalmi
Gözküresinin anormal konumu; gözküreleri göz boşluğunda daha derinde yerleşmiştir. |
Eskar
Deride ya da mukozada oluşan kuru, siyahımsı ölü doku kabuğu. |
Enoftalmit
göz küresinin arkaya yer değiştirmesi |
Esotropia
(iç şaşılık) gözün içe kayması |
Ektopik
Anormal yerleşim, döllenmiş yumurtanın fallop tüpünde yerleşdiği gibi |
Ensefalit
Beynin iltihabi lezyonu. iki evresi vardır |
Ensefalit
Beynin iltihabi lezyonu. iki evresi vardır |
Esteraz
Bİr asit ile bir alkolün birleşmesiyle oluşan esterlerin hidroliz yoluyla parçalanmasını sağlayan enzim. |
Ektopik odak
Anormal sinir uyaranlarının kaynaklandığı odak. |
Ensefalit
Beynin iltihabi lezyonu. iki evresi vardır |
Ensefalografi (pnömoensefalografi)
Omurilik kanalına bir miktar filtre edilmiş ve steril (30-60 mi) havanın verilmesiyle gerçekleştirilen beyni radyolojik olarak inceleme tekniği. |
Ensefalomiyelif
Beyin ve omuriliğin eşzamanlı iltihabı. |
Ektropiyon
Alt gözkapağı kenannın dışarıya doğru dönmesi. |
Ekzema
Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır. |
Ensefalon (tiimbeyin)
Merkez sinir sisteminin kafatası boşluğunda yer alan bölümü. |
Ensefalopati
Beyin hastalıklarını, Özellikle de ensefalondaki yaygın hastalıkları belirten genel terim. |
El ve ayak titremeleri
Hafif el ve ayak titremeleri; daha ziyade nevroz, isteri ve nevrastenide görülür. |
Ensefalosej
Kafatası kemiğinde doğumsal oluşum bozukluğu sonucu gelişen boşluktan ensefalonun bir bölümünün dışan çıkması. |
El ve ayak titremeleri
Hafif el ve ayak titremeleri; daha ziyade nevroz, isteri ve nevrastenide görülür. |
Eşik sinyali
Bir sinir hücresinde uyarının zarda değişiklik yapması için gereken minimum potansiyel farkı. |
Elastin
Cilde esnekliğini veren ana bileşenidir. Güneşin zararları ciltteki elastinin bozulmasına neden olabilir. |
Entamoeba Hystolytica
Entamoeba hystolytica adlı parazitin neden olduğu bir hastalıktır. Gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla görülür. Su ve besinlerle bulaşır.
Belirtiler
Genellikle, sağlık tedbirlerinin yeterli olmadığı memleketlerde yaygındır. Hastalığı taşıyan bir insanın ya da bir böceğin dışkısıyla kirlenmiş suyla yıkanan sebzelerin yenmesi yoluyla bulaşır. Amipler çok kere vücuda sert, koruyucu bir kistle kaplı olarak alınırlar. Bu kistler bağırsaklarda eriyince amipler açığa çıkarlar.
Belirtiler parazit alındıktan sonra 1–4 hafta içinde ortaya çıkar.
-Sık dışkılama (günde 10-15 defa)
-Karın alt kadranda ağrı
-Dışkıda sümüksü salgı
-Dışkıda kan
-Bazen ateş
-Sulu dışkı
-Lökosit artabilir.
Tanı
Amebiazisin tanısı, dışkı örneklerinde kistlerin ve trofozoitlerin görülmesiyle konabilir. Tanı için ayrıca serolojik testlerle de yapılabilmektedir.
Tedavi
Dokrotunuzun vereceği ilaçları düzenli kullanımı ile tam şifa sağlanır.
Öneriler
Su güvenliğinin olmadığı yörelerde suyun kaynatılarak içilmesi, şişe suyu tüketilmesi ya da gazlı içecekler alınması önleyici olması bakımından gereklidir. Bulaşma bardak vs ile de olabileceğinden bu ürünlerin kendi ambalajında tüketilmesi yararlı olacaktır. Kişisel sağlık bilgisi kurallarına uyulması ve besinler için de aynı özenin gösterilmesi şarttır. |
Etene (plasenta)
Dölyatağmda gelişme halindeki dölütün anne vücuduyla bağlantısını, beslenmesini, solunum yapmasını ve metabolizma artıklarını dışan atmasını sağlayan embriyo-nal bağ. |
Elektrik çarpması
Elektrik akımının insan vücudundan geçmesi sonucu oluşan ve çoğu kez ölüme yol açan tehlikeli durum. |
Etene hormonları
Etenede üretilen protein ve steroit yapısında hormonlar. |
Enteroanastomoz
Bir bağırsak bölümünü sindirim kanalının bir başka bölümü ya da salgıbezleri ile birleştiren cerrahi girişimlerin genel adı. |
Etenenin ayrılması
Doğum sonucunda dölüte ait bağlantıların (etene, gö-bekbağı, amniyon kesesi) dışarıya çıkması. |
Enterogastron
Mide salgısını ve hareketlerini ketleyen ve incebağırsak mukozasında üretilen hormonların ortak adı. |
Elektroansefalografi
Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Enteroglükagon
ince ve kalın bağırsak mukozasında bulunan iç salgı hücrelerinin ürettiği bir grup polipetit hormon. |
Enterohepatik dolaşım
Bağırsaktaki bakterilerin safradaki pigmentler üzerindeki etkisiyle oluşan biIİnojenlerin kısmen bağırsak mu-kozasınca yeniden emildiği ve toplardamar dolaşımı ile karaciğere ulaştığı fizyolojik mekanizma. |
Etiyopatojenez
Hastalıkların nedenleri ve gelişme sürecinde yol açtığı çeşitli belirtiler. Bak. etiyoloji. |
Elektrodiyagnostik
Sinir-kas hastalıklarının tanısında kullanılan bir inceleme tekniği. |
Elektroensefalogram
Saçlı deri yüzeyine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla beyindeki elektriksel etkinliğin tanı amacıyla kaydı. Beyinden kaynaklanan elektrik akımı uygun bir biçimde güçlendirildikten sonra yazıcı uçlar aracılığıyla kâğıda aktarılır. |
Enteropatik artrit
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Etmoit kemik (kalburcu kemik)
Kafanın ortada, tek ve simetrik kemiği. |
Enteropatik artropati
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Etnopsikiyatri
Psikiyatrik hastalıklar ile çeşitli toplumların kültür ve gelenekleri arasındaki ilişkileri konu olan araştırma dalı. |
Enteroraji
Kanh dışkı çıkarılması ile kendim gösteren sindirim sistemi kanaması. |
Elektrokardiografi
Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Evaküasyon (boşaltım)
Dışkının anüs aracılığıyla dışan atılması. |
Elektrokardiyografi
Kalp kasının kasılmasını sağlayan elektriksel akımların kaydedilmesi temeline dayanan, tanıya yönelik inceleme yöntemi. |
Evantrasyon
Karın düz kaslarının karşılıklı gevşemesi ve birbirinden uzaklaşması nedeniyle karın iç organlarının dışarıya doğru çıkıntı yapması. |
Elektrokardiyogram
Kalbin etkinliği sırasında oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin milimetrik kâğıda grafik biçiminde kaydı. |
Evirasyon
Erkek cinsel organlarının (penis ve erbezleri) alınması. Bak. iğdiş etme. |
Elektrokardiyoskop
Kalp kasılması sırasında oluşan elektrik potansiyellerini bir osiloskopun ekranında görüntüleyen alet. |
Enterovaksin
Isıyla öldürülmüş tifo ve paratîfo basillerinden oluşmuş, kuru inek safrası ile karıştırılmış ve ağızdan verilmek üzere tablet haline getirilmiş antitifo-paratifo A ve B aşısı. |
Elektrokoagülasyon
diyatermokoagülasyon |
Exotropia
(dış şaşılık) gözlerin dış kayması |
Elektrokortikografi
Kafatasının delinip sertzarın (dura mater) açılmasından sonra beyin kabuğuna uygulanan elektrotların bu bölgede yol açtığı elektrik potansiyellerinin kaydedilmesi tekniği. |
Entezopati
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Eylem potansiyeli
Sinir ve kas hücrelerinde olduğu gibi, uyarılabilme özelliğine sahip hücre zanna değişik uyarılar (elektrik, kimyasal, mekanik uyanlar) verildiğinde ortaya çıkan elektriksel olaylar bütünü. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Entoksikasyod (zehirlenme)
Organizmaya yabancı, canlı olmayan, yaşamsal olayları etkileyecek güçte maddelerin yol açtığı belirtiler. |
Entolerans
Biyolojideki geniş anlamıyla, bireyin, başkalarında normal kabul gören dış etkenlere karşı gösterdiği tüm tepkileri tanımlamakta kullanılan terim. |
Elektromiyografi
Kaslarda kasılma sırasında üretilen elektriksel eylem potansiyelini (bak. eylem potansiyeli) incelemeye dayanan nörolojik tanı yöntemi. |
Fagosit
Çeşitli yapıdaki tanecikleri sitoplazmasında tutabilen ve sindirebilen hücrelerin genel adı (bak. fagositoz). |
Fagositoz
Hücre zarından geçemeyen büyük katı moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır. |
Fahişelik
Para karşılığı erkek veya kadının karşısındakine cinsel ilişkide veya cinsel lütufta bulunması. |
Fırsatçı eafefcsjyonlar
Dışarıdan gelen ya da vücutta saprofit (çürükçül) olarak bulunan ve bağışıklık sistemi hastalıkları, şeker gibi kronik hastalıklar, yorgunluk, yetersiz beslenme ya da iyileşme döneminde beden savunma |
Fleksör kaslar (bükücü kaslar)
Bir eklemi oluşturan kemikler arasındaki açıyı daraltan kaslar. |
Flokülasyon
Sıvı ortamda düşük yoğunluklu bir çökeltinin oluşması. |
Fakoemülsifikasyon
Fakoemülsifikatör adı verilen bir aygıtla göz merceğinin çok küçük parçalara ayrılması ve bir bölümünün alınması. |
Fıtık korsesi (fıtık bağı)
Kann bölgesindeki fıtıkları tespit etmek İçin kullanılan, bir kemer ve yastıkçıklardan oluşan aygıt. |
Flora
Belirli bir coğrafi alanda bulunan bitki türlerinin tümü. |
Floralozone
Birçok sentetik koku bileşeninden biri. |
Falanks
El ve ayak parmaklarındaki kemiklere verilen ad. |
Fibrilasyon
Kalp kasının tireşimler şeklinde ya da kontrolsüz kasılmaları, kalp atımının düzensiz olmasına yol açar. |
Falks serebri
Beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar. |
Flüor profîlaksisi
Koruyucu flüor tedavisi. |
Falks serebri (beyin orağı)
Beyinde sertzarın (dura mater) iki beyin yanküresİ arasına giren dikey, orağa benzer uzantısı. |
Fallik dönem
Çocukta oral ve anal dönemleri izleyen psikososyal gelişme evresi. |
Flüorizasyon
Kemik ve dişlerin normal gelişimi için gereken flüorun alınabilmesi amacıyla içme suyuna flüor eklenmesi. |
Fallop boruları (salpenks)
Dölyatağı tepesinin İki yanında simetrik olarak yerleş- "mis ve dölyatağı iç boşluğunun, periton (kann zan) içi boşlukla ilişkisini sağlayan boru biçimindeki yapılar. |
Flüorokardiyografi
Kalbin ve büyük damarlann incelenmesinde kullanılan bir radyolojik inceleme yöntemi. |
Fallop tüpleri
Her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. Tuba uterina veya uterus tüpleri de denir. |
Fallop tüpü
Yumurtayı yumurtalıktan rahime taşıyan, rahimin her iki tarafında bulunan iki tüpten herbiri |
Fibrinolizin (plazmin)
Fibrini parçalayarak etki gösteren protein eritici (prote-olitik) enzim. |
Fallot tetrolojisi
Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içinde en yaygun olanıdır. 4 major anomali mevcuttur. 1. Sağ vent çıkımında darlık 2. Ventrikuler septal defekt 3. Aortun dekstra pozisyonu 4. Sağ vent hipertrofisi |
Fallot's tetralogy
Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim. |
Fibroadenom
Fibröz (lifsi) bağdoku ve salgıbezi dokusundan gelişen iyi huylu tümör. |
Folik asit
B-vitamin kompleksinin parçasıdır. Ağız yoluyla alındığında iyi bir antioksidan olarak kabul edilir. Bu yararı henüz cilt üzerinde kanıtlanmamıştır. |
Fallus
Erkek cinsel organı. |
Fibroblast
Bağdoku temel maddesinin bireşimini sağlayan bağdoku hücresi. |
Familyal
Irsi, kalıtsal, herediter. |
Fibroelastoz
Vücudun belli bir bölgesinde esnek liflerinin artması ve yoğunlaşması biçimindeki hastalık süreci. |
Folikül stimulan hormon (fsh)
Bu hormon hipofizden üretilir ve salınır. Yumurtlama için ovaryumu uyararak follikül olgunlaşmasını sağlar. |
Fannakopi
Belirli bir dönem ve belirli bir bölgede kullanılması kabul edilen tüm ilaçların listesi. |
Folikül uyarıcı hormon (fsh)
Hipofizden salgılanan hormon. |
Fannakoterapi
ilaçlarla yapılan tedavi, İlaç dışında fizik, diyet, cerrahi ve psikolojik tedavi yöntemleri vardır. |
Fantazi
Herhangi bir isteğin veya psikolojik ihtiyacın karşılanabilmesi için kurulan düşler veya bir dizi zihinsel görüntülerin hayal edilmesi. |
Fantezi
Bir tür düşünce etkinliği. |
Fibromatoz
Herhangi bir yaşta ve vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilen çok sayıda bağdoku oluşumunun genel adı. |
Fantom kol - bacak
Kol ya da bacaklarının tümünü ya da bir bölümünü kaybedenlerde görülen bir olgu. |
Fibromiyalji
Kasları ve ligamentleri etkileyen, fakat eklemlere hasar vermeyen hastalık. Sık rastlanır ve şiddetli olabilir. Fibro-mi-yaljide fibröz dokular (fibro-) ve kaslarda (-mi) ağrı (-alji) ve hassasiyet söz konusudur. Halsizlik sıklıkla fibromiyaljinin en şiddetli bulgusudur. |
Fonasteni
Şarkı söyleme ve konuşma sesindeki bozukluk. |
Faradızasyon
Faraday akımıyla, yani 100-200 voltluk potansiyel farkının ürettiği ve saniyenin binde biri kadar süren elektriksel uyarılardan oluşmuş değişken akımla tedavi. |
Fonasyon
Özel anatomik yapılar aracılığıyla, işitilebilen seslerin çıkarılması. |
Fibrosarkom
Kollajen lifleri üreten bağdoku hücrelerinin (fibroblastlann) çoğalmasıyla ortaya çıkan kötü huylu tümör. |
Foniatri
Tıbbın ses ve konuşma bozukluklanyla ilgilenen uzmanlık dalı, |
Fibro-sarkom
Bağ dokusunun kötü huylu tümörü. |
Fonokardıoğrafi
Kalp atımında çıkan seslerin gragik olarak kaydedilmesi. |
Faringoskopi
Klinikte yapılan bir yutak muayenesi yöntemi. |
Fonokardiyografî
Kalp atımında çıkan seslerin grafik olarak kaydedilmesi. |
Farinjektomi
Yutağın vücuttan çıkarıldığı cerrahi işlem. |
Fibrotoraks
Akciğer zarlannın iç ve dış yapraklan arasında yaygın ve güçlü bağdoku y apışıktı klan. |
Fontanel
Bebeğin başının üzerindeki hünüz kemikleşmemiş yumuşak bölge; bıngıldak. |
Farmakofili (farmakomani)
Tedavi açısından gerekli olmayan ilaçlan alma eğilimi. |
Fosfataz
Bir molekülden su kullanraka fosfat grubunu ayıran enzim. |
Farmakoloji
İlaçları ve ilaçların canlı organizmalar üzerinde etkilerinhi inceleyen bilim dalı. |
Fosfatım
idrarla fosfat halinde atılan günlük fosfor miktarı. |
Farnesol
Bitkilerden elde edilen ve kozmetikte öncelikli olarak kokularda kullanılan bir öz. Hayvanlar üzerinde yapılan bazı araştırmaların sonucunda antibakteriyal özellikleri saptanmıştır |
Fibula
Bacaktaki iki kemikten dış kısımda olanıdır. Üstte Tibia ile eklem yapar diz eklemi yapısına girmez, altta ise ayak bileği eklemine iştirak eder. |
Fosfodiester bağı
DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ. |
Fasciculııs gracillis
Goll demeti |
Fibula (kamış kemiği)
Kaval kemiğinin (tibia) yanında yer alan ve onunla birlikte diz iskeletini oluşturan uzun kemik. |
Fasciola hepatica
İnsanda karaciğer ve özellikle safra yollarında gelişen distomatoza (fasyoliyaz ya da karaciğer kelebek hastalığı) yol açan asalak türü. |
Fasciolopsis buski
Yassısolucanlann Trematoda sınıfından bir tür asalak; insanda bağırsağa yerleşerek fasyolopsiyaz da denen bağırsak kelebek hastalığına yol açar. |
Fikir uçuşması
Düşüncelerin yüzeysel ve hızlı bir çağrışımla birbirini izlediği bozukluk. |
Fasial paralizi
Yüz siniri felci, bu sinirin felcinde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve Periferik olmak üzere iki türlü olur. |
Fiksasyon
Psikolojide, libido gelişiminin bir evrede takılması ve bu nedenle cinsel dürtünün başka nesnelere yönelmesi. |
Fasial sinir
Yüz siniri, yedinci kafa çifti. |
Fil Hastalığı
Özellikle bacakların şişip, genişlemesi şeklinde ortaya çıkan bu hastalığa halk arasında gelincik, tıp dilinde elefantiasis denir. Nedeni lenf kanamalarının iltihaplanıp, şişmesidir. |
Fasiit
Fasyanın inflamasyonu, infeksiyondan ya da Reiter sendromu veya ankilozan spondilit gibi romatizmal bir hastalıktan ileri gelebilir. |
Fil hastalığı
Özellikle bacakların şişip, genişlemesi şeklinde ortaya çıkan bu hastalığa halk arasında gelincik, tıp dilinde elefantiasis denir. Nedeni lenf kanamalarının iltihaplanıp, şişmesidir. |
Fosforilasyon
ATP üretimi. |
Filaria
Omurgalı canlıların kanında ve dokularında yaşayan kıl kurdu cinsi parazit. Elefantiazis denilen rahatsızlığa neden olur. |
Fosforilaz
Glikojen ile organik olmayan (inorganik) fosfattan glikoz I-fosfat oluşumunu sağlayan enzim. |
Fasya
Kasların ve daha yumuşak ve daha hassas organların çevresini saran zara benzeyen fibröz bağ dokusu, vücutta çeşitli kalınlıktaki tabakalar halinde bulunur. |
Filarya
Balıklar dışındaki bütün omurgalılarda asalak yaşayan Nemaîoda (ipliksolucanlar) sınıfının |
Fossa
Anatomide, kemik bir alanla ya da örtücü yumuşak dokularla sınırlanan çukur alan. |
Fatal
Öldürücü, ölümle sonuçlanan. |
Filogenetik sıflandırma
Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma. |
Fotodermatoz
Güneş ışınlarına maruz kalan bölgelerde görülen normal dışı deri değişimleri. |
Fauna
Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü. |
Filotaksis
Gövde ekseni üzerinde yaprakların diziliş şekli. |
Fazla Terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Filtre
Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı, çamursu ya da katı maddeleri ayırmaya yarar. |
Fotokoagülasyon
Ksenon ya da laser ışınlarının retina (ağtabaka) ve üzerindeki damartabakaya düşürülmesiyle damartabakada oluşan iltihabi uyan sonucunda pigmentlerin retinanın yırtık bölgesine göçerek burayı yapıştıran bir nedbe dokusu oluşturması. |
Fazla terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fimbria
Püskül biçimindeki anatomik oluşum. |
Fekalit
Barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı. |
Fototerapi
Bebeklerin kandaki bilirubin seviyesini düşürmek ve sarılıklarını azaltmak için mavi ışıkla tedavisi yöntemidir. Fototerapi ile kandaki bilirubin maddesi kimyasal olarak başka bir şekle dönüştürülür. Böylece karaciğer bu durumla başedebilir hale gelir. Bebeklerin teninde parlayan ışık, bebeğin sistemindeki bilirubin miktarını efektif olarak azaltır. Bebeğin karaciğeri olgunlaştıkça vücuttan bilirubini uzaklaştırması daha kolay olur ve ışık tedavisine artık gerek kalmaz. |
Fitığra boğulması
Fıtığın en tehlikeli konıplikasyonu. |
Fovea (çukur)
Gözün ağtabakasında sarı leke olarak tanımlanan bölgenin çukurlaşmış orta kesimi. |
Fraksiyon
Ortopedide bir kırığı ya da çıkığı yerleştirmek için kol ya da bacağı çekme manevrası. |
Felç Kaşıntısı
Kadınların üreme organlarının dış kısmının kaşınması; döl yolundan gelen akıntıdan kaynaklanabilir. Ayrıca, böyle bir neden olmadığı halde kullanılan sabun ve iç çamaşırın cinsi de kaşıntıya neden olabilir.
İç çamaşırı veya kullanılan sabundan kaynaklanan ferç kaşıntılarında; bunları kullanmamakla şikayet ortadan kalkar. |
Fitobezoar
Midede ya da daha ender olarak bağırsakta bitkisel liflerin çevresinde oluşan ve kalsiyum tuzlarının çökmesiyle sertleşen kütle. |
Fellatio
Penisi ağız ile yalamak. |
Fitoplankton
Çoğunlukla bir hücreli su yosunlarından oluşan, sularda yaşayan bitki topluluğu. |
Freiberg hastalığı
Ayağın avasküler nekrozdan (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü) ileri gelen ağrılı bir hastalığı. Çoğunlukla genç kızlarda gözlenir ve ağrı metatars başında lokalizedir. |
Fitoterapi
Bitkilerden elde edilen tedavi edici özellikteki maddelerin kullanılmasıyla yapılan tedavi. |
Freiberg infarktüsü
Ayağın avasküler nekrozdan (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü) ileri gelen ağrılı bir hastalığı. Çoğunlukla genç kızlarda gözlenir ve ağrı metatars başında lokalizedir |
Fizik muayene
Gözle muayene, elle muayene (pafpasyon ve perküs-yon) ve stetoskopla muayene (oskültasyon) ile hastalıkların belirtilerini saptamak ve tanıyı yönlendirmek için uygulanan incelemelerin tümü. |
Fenestrasyon
Otoskferoz olgularında ortakulak üzerinde yapılan cerrahi girişim. |
Fizik tedavi
Değişik fiziksel etkenlerin kullanıldığı tedavi teknikleri. |
Fenijhidantoin dozajı
Fenilhidantoinle tedavi edilen hastaların kanında, bu ilacın ulaştığı düzeyin belirlenmesi. |
Fiziksel harita
DNA'daki kalıtıma bağlı olmayan, yani her DNA'da bulunan tanımlanabilir nirengi noktalarını gösteren tablo. İnsan genleri için en ayrıntısız fiziksel harita 23 kromozomun eklemlenmelerini gösterir. En ayrıntılısıysa koromozomlardaki nükleotid dizilerini gösterir. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Fenobarbital dozajı
Fenobarbitalle tedavi edilen hastaların kanında, bu ilacın ulaştığı düzeyin belirlenmesi; tedavi dozunun düzenlenmesinde önem taşır. Normal değerleri 5-30 mg/It'dir. |
Frotman (sürtünme sesi)
Normalde birbiri üzerinde kayan iki seröz yüzey (örneğin plevra, perikart ya da periton zan) |
Frottage
Bir erkeğin, eşinin vücuduna karşın kendi vücudunu ovması. |
Flaskite
Bir organın tümünün ya da bir bölümünün gerginliğinin azaldığını belirten terim. |
Ferç kaşıntısı
Kadınların üreme organlarının dış kısmının kaşınması; döl yolundan gelen akıntıdan kaynaklanabilir. Ayrıca, böyle bir neden olmadığı halde kullanılan sabun ve iç çamaşırın cinsi de kaşıntıya neden olabilir.İç çamaşırı veya kullanılan sabundan kaynaklanan ferç kaşıntılarında; bunları kullanmamakla şikayet ortadan kalkar. |
Flater
Miyokartın çok sık kasılması ile beliren kalp ritim bozukluğu. |
Fermantasyon
Bazı mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı değişiklik. |
Flatter
Atriyumlardaki ektopik bir odaktan 220-350 dk hızında düzenli uyaran çıkmasıdır. Bu uyaranların hepsi vent geçmez EKG de testere dişi gibi P dalgasıdır. |
Flatülans
Düzbağırsaktan vücut dışına gaz çıkarılması. |
Früktozamîn
Serumdaki şekerli protein miktarını değerlendirme amacıyla ölçülen madde. |
Flavinadenindinükleotit
Flavoproteinler(*) grubundaki proteinlere verilen ad. |
Flavoprotein
Bir protit molekülü ve bir riboflavin ya da B12 vitaminine bağlı bir nükleotitten oluşan proteinlere verilen ad. |
Fta/abs testi
Frengi etkeni treponemaya karşı antikorlan ortaya koymak için uygulanan serolojik test. |
Flebografi
Toplardamarların kontrast bir maddenin yardımıyla görüntülenmesini sağlayan radyografi yöntemi. |
Fertilizasyon
Döllenme. Embriyo oluşumu için spermin yumurtayı delmesi ve genetik materyalin birleşmesidir. |
Fusiform anevrizma
Damar duvarının tüm çevresinde anevrizmatik genişleme. |
Fetopati
Dölütte çeşitli etkenler sonucunda gerçekleşen hastalık durumlarını belirten terim. |
Flegma (balgam)
Hippokrates'e göre vücuttaki dört temel sıvıdan biri; ötekileri san safra, kara safra ve kandır. |
Galaktemi
Kanda süt bulunması. |
Gerantofiliya
Bir erkeğin, yaşlı bir kadınla cinsel ilişkiye girmeyi tercih etmesi. |
Gonadotropin (gonadotropik hormonlar)
Eşey bezleri (gonat) üzerinde uyancı etki gösteren hormonlara verilen ad. |
Galaktofor kanallar (süt kanalları)
Memede salgı sisteminin son bölümü. |
Gonalji
Dizde bulunan bir ağrıyı belirten genel terim. |
Galaktore
Memeden kendiliğinden süt gelmesi. |
Gonartroz
Artroz hastalığının dizde yerleşmesi (bak. artroz). |
Galaktosel
Memede, içi süt dolu kist. |
Geriatri
Yaşlanmayla ilişkili sorunlar konusunda uzmanlaşmış tıp dalı |
Gonat
Eşey hücrelerini üreten organ (kadınlarda yumurtalık, erkeklerde erbezleri). |
Geriyatri
Yaşlılıkla ilgili hastahklan araştıran tıp dalı. |
Gonhidrartroz
Diz eklemi içine sıvı toplanması. |
Galaktozüri
Gebelerde idrarla galaktoz çıkması. |
Galaktüri
İdrarın süt görünümünde çıkması. |
Gonion
Altçene açısına karşılık düşen nokta |
Galoş
Ayakkabı üzerine giyilen naylon/lastik kılıf. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Gestasyon yaşı
Gestasyon (gebelik) yaşı, son adetin ilk gününden doğuma kadar geçen süredir. |
Gonofcok (neisseria gonorrhoeae)
Gram-negatif bir bakteri; insanda belsoğukluğu adlı hastalığın etkenidir. |
Galvanoterapi
Elektrikle uygulanan bir tedavi biçimi. Galvanoterapi-de sürekli doğru akım kullanılır. |
Gestoz (gebelik tokseraisi)
Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğe bağlı olarak gelişen patolojik belirtileri genel olarak tanımlayan terim. |
Gonoreaksiyon
Belsoğukluğu (gonokok) enfeksiyonu tanısında kullanılan serolojîk inceleme. |
Gamaglobülin
Enfeksiyonlarla savaşmaya yardımcı oan, kanda bulunan bir protein. |
Gamet
Erkek ve dişi üreme hücreleridir. Bunlar sırasıyla sperm ve yumurtadır. |
Gametogenez
Eşey bezlerinde gerçekleşen ve olgunlaşmamış tohum hücrelerinin çoğalma ve farklılaşma yoluyla gamet (kadında yumurta, erkekte sperm hücresi) biçimine dönüştüğü gelişim süreci. |
Gamma glütamil-transferaz (ganuna-gt)
Glütamik asilin bir peptitten öbürüne taşınmasını sağlayan enzim. |
Göğüs boşluğu (toraks)
Vücudun boyun ile karın arasında yer alan bölümü |
Gammaglobülin yokluğu
agammaglobülinemi |
Göğüs kafesi
Göğüs kemiği, kaburgalar ve omurların arka yüzlerinden oluşan ve göğüs boşluğunun ortaya çıkmasını sağlayan iskelet bölümü. |
Gammaglobülinler
Plazmanın proteinlerinden olan globülinlerin antikorları oluşturan grubu. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır.Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır.Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Ganglion
Lenf bezi, bazı ufak urlara verilen isim. |
Gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.
Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Gangliyon
Merkezi sinir sistemi dışında bulunan, sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü. |
Gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür.
Belirtileri Hasta solumakta, yutkunmakta güçlük çeker. Kaslarında ağrı ve kramplar vardır. Baş dönmesi, halsizlik, mide ağrısı ve bulanık gördüğünden şikayet eder.
Bazı hastalarda kabızlık, bazılarında da ishal görülür. Yapılacak ilk iş, hastayı kusturmaktır. Gerekiyorsa sunni solunum da yapılır. Vakit kaybetmeden hastaneye götürülür |
Gangliyonörom (gangliyositom)
Seyrek görülen, farklılaşmış, düzensiz sıralı gangliyon hücrelerinden oluşan, çevre dokuları istila ederek büyüme eğilimi olan iyi huylu tümör. |
Görme alanı
Belirli bir noktaya bakan bir gözün algıladığı alanın tümü. |
Gangren
Dokunun ölmesidir, ancak halk arasında daha çok bir uzvun vücuda bağlıyken ölmesi anlaşılır. |
Gırtlak (larinks)
Soluk borusunun baştaki bölümü. |
Gangüyektomi
Sempatik zincirin bîr ya da daha fazla gangliyonunun çıkartılması. |
Gırtlak felci
laringopleji |
Görme kusurları
Gözün kırma gücünün kusurlu olmasından kaynaklanan görme bozuklukları. |
Gargara
Bir sıvıyı ağız boşluğu mukozası, özellikle de ağzın arkasındaki (yutak bölgesinde) mukoza ile temas haline getirebilmek için yapılan uygulama. |
Gia (geçici iskemik atak)
Beyin düzeyinde kan akımının geçici olarak bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan nöbetleri belirten terim. |
Görme muayenesi
Görme muayenesi ya da görme keskinliğinin saptanmasında gözün cisimleri birbirinden ayırt edebilme yeteneği ölçülür ve gözün ayırt edebildiği en küçük açı belirlenir. |
Gasfroenterostomi
Mide bağırsak geçişini sağlamak amacıyla çoğunlukla İncebağırsaklann jejunum bölümünün mide ile ağızlaş-tınlması. |
Giardia
Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir. |
Gasfropati
Gerek organik, gerek işlevsel kökenli bütün mide hastalıklarını belirtmek için kullanılan genel terim. |
Giardiasis
Giardia İntestinalis adlı mikroorgnizmanın sebep olduğu hastalık. |
Göz Ağrısı
Göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir. Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Gasser gangliyonu
Yüzün duyusunu sağlayan lifleri de içeren trigeminus sinirinin yarımay biçimli duyusal düğümü. |
Göz ağrısı
Göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir.Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Gastralji
Mide ağnsı. Kramp tarzında ve kusmayla birlikte olabilir. |
Gingko biloba
Yelpaze biçiminde yaprakları olan bu süs ağacı, kozmetik kullanımda antioksidan, iltihap giderici ve kızarıklık önleyici özellikleriyle öne çıkar. |
Göz Bozuklukları
Göz kameraya benzeyen optik bir sistemdir. Dışarıdan gelen ışık ve görüntüler kornea (gözün en dış saydam tabakası) ve lens tabakasında kırılarak retina üzerindeki görme noktasına ulaşırlar.
Normal bir gözde dışarıdan gelen ışınlar kornea ve lenste kırılarak görme merkezine düşerek net görüntü oluştururlar. bazı durumlarda ise kornea, lens ve gözün yapısına bağlı olarak, görüntüler retina üzerinde net olarak oluşmayabilir.
Miyopi :
Dışarıdan gelen ışınların görme noktasına ulaşmadan odaklaşması sonucu gelişir. Gözün ön-arka ekseninin uzun olmasına bağlı olarak veya kornea ve lensin kırıcılığının değiştiği durumlarda ortaya çıkar. Miyop gözlerde uyum gücü çok az olduğu için kişi uzağı görebilmek için gözlük kullanmak durumundadır.
Astigmatizma :
Korneanın kırma gücünün biribirine dik iki eksende farklı oması sonucunda görüntünün farklı düzlemlerde kırılmasıyla meydana gelir. Kornea ve lensin yapısına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Astigmatizma, her mesafede yansıma ve bulanık görmeye neden olur.Astigmatik görme, sirklerdeki yamuk aynalarda oluşan görüntüye benzetilebilir.
Hipermetropi :
Dışarıdan gelen ışınların görme noktasının arkasında odaklanması sonucunda gelişir. Gözün ön-arka ekseninin kısa olmasına bağlı olarak veya kornea ve lensin kırıcılığının değiştiği durumlarda ortaya çıkar. Hipermetrop gözlerde uyum gücü yüksektir. Düşük dereceli hipermetrop kişiler uyum yaparak normal görebilirler, fakat göz çabuk yorulur. Yüksek hipermetropide ise hem uzak, hem de yakın görme bozuktur.
PRESBİYOPİ :
Yaşın ilerlemesine bağlı olarak lens tabakasının esnekliğini yitirmesi ve bunun sonucunda yakın görmenin bozulmasıdır. 35-40 yaşlarında başlar ve 60 yaşına dek sürekli ilerler.
KERATOKONÜS :
Kornea yüzeyinde bir bölümün incelerek öne doğru çıkmasıdır. Bu kişiler gözlükle net göremezler. Hastalığın derecesine göre özel olarak üretilen kontakt lensler kullanabilirler. Çok ileri derecelerde ise keratoplasti adı verilen kornea nakli ameliyatı gerekebilir.
UNUTMAYIN !
Miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi gözün genel kırma kusurlarıdır. Bu kırma kusurları gözde tek tek meydana gelebileceği gibi, birden fazla kırma kusuru birarada görülebilir. Kırma kusuru bir gözde veya her ikisinde birden olabilir. Bunların dışında korneanın bozukluklarına bağlı özel kırma kusurları meydana gelebilir. Bir gözde, kırma kusuru ile birlikte korneada, görme tabakasında veya görme sinirinde bozukluklar olabilir.
Bu nedenle, kırma kusuru olan kişiler her yıl düzenli göz ve göz dibi muayenesinden geçmelidirler.
Çocuklarda gözde herhangi bir kayma ve görme bozukluğu şüphesi varsa en kısa sürede göz kontrolü yapılmalıdır. Herhangi bir problem olmasa da 4 yaş civarındaki çocukların göz muayenelerinin yapılması gereklidir.
Kırma kusurları olan kişilerin net görebilmeleri için çeşitli alternatifler vardır.
Gözlük kullanabilirler, Kontakt lens kullanabilirler, Excimer laser tedavisiyle kırma kusurlarının tümünden veya bir kısmından tamamıyla kurtulabilirler |
Gastrektazi
Midenin anormal biçimde gaz ve sıvıyla dolarak aşırı gerilmesi ve genişlemesi. |
Göz damlası
Gözün tedavisi ve belirli incelemelere hazırlanması için kullanılan farmakolojik bileşimler. |
Gastrektomi
Midenin tümünün ya da bir bölümünün çıkarılması. |
Giordano belirtisi
El kenarıyla, bel bölgesine vurulduğunda ortaya çıkan ağn. |
Göz iltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. Göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür.Gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker. |
Gastrîk analizler
Mide hastalıklarının tanısında başvurulan incelemeler. |
Giraldes organı (paradidim)
Embriyondaki Wolff kanalının alt bölümünün bir artığı; epididim yakınında tohum kordununa bağlı tüp biçiminde küçük bir organdır. |
Göz İltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. Göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür. Gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker. |
Gastrin
Mide suyunun salgılanmasını uyaran ve mideden salgılanan bir peptit hormonu. |
Gla
Gama linolenik asit (bir esansiyel yağ asidi). |
Göz kamaşması
Gözün yoğun ışıkla karşılaşmasıyla ortaya çıkan ve geçici olarak uyumun bozulmasına neden olan tepki. |
Gastrit
Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir.
Hazırlayıcı nedenler Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır.
Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir.
Belirtileri Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar.
Tedavisi Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir. |
Göz Kanlanması
Göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir |
Gastrit-Ülser
Gastrit midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.
Kusmak
Midenin içindekilerini, elde olmayarak ağız yolu ile dışarı atmaya kusmak, kusulan şeye de kusmuk denir. Kusmanın bir çok nedeni vardır. Örneğin, zehirli, bozulmuş yiyecekler, içki, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, bazı besinlere karşı hassasiyet, bazı ilaçlar, kanser, mide kanaması, mide fıtığı, sinirlenme, migren, araç tutması, zehirlenme, kansızlık, sarılık, tiroid hastalıkları, hamilelik ve çocuklarda kabakulak, bademcik veya bağırsak hastalıkları sırasında kusma görülür. Tedavinin ilk şartı, kusmanın nedenini belirlemektir. Tedavi nedene göre yapılır. Hasta kustuktan sonra, sırt üstü yatırılır. Birşey yedirilmez. Bir bardak buzlu su, yudum yudum içirilir.
Mide Ülseri
Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. Mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir. - Tedavi süresince istirahat edin - Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin - Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın - Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın - Diş sağlığına önem verin - Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin.
Onikiparmak Bağırsağı Ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.
Öksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır. - Kuru öksürük Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür. - Nöbet şeklinde gelen öksürükBu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür. - Balgamlı öksürük Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir. Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır
|
Göz kanlanması
Göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir. |
Gastrodııodenostomi
Ülsere bağlı nedbe oluşumu sonucunda daralmış mide kapısının (pilor) aşılması amacıyla midenin onikipar-makbağırsağına ağızlaştırılması. |
Göz Kapağı Şişliği
Gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir. |
Gastroduodenit
Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı. |
Göz Kaşıntısı
Gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Gastroduodenoskopf
Midenin ve onikiparmakbağırsağının esnek bir endos-kop yardımıyla incelenmesi. |
Glikokortikoit hormonlar
Böbreküstü bezinde yapılan steroit hormonların üç grubundan biridir. |
Göz kaşıntısı
Gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Gastrodüodenit
Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı. |
Gastroenterelog
Mide, barsak hastalıkları mütehassısı. |
Göz odası
Gözün içinde bulunan ve içinde sıvı dolaşan bölüm. |
Gastroenterit
İshalle seyreden mide barsak iltihabı. |
Glikorakia
Beyin-omurilik sıvısının glikoz miktarı. |
Göz sulanması
Göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir. |
Gastroenteroloji
Mide, barsak hastalıkları bilgisi. |
Glikostaz
Çeşitli fizyolojik koşullarda kandaki glikoz düzeyinin duyarlı bir biçimde dengeli (70-90 mg/100 cc dolayında) kalmasını sağlayan süreç. |
Göz Sulanması
Göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir. |
Gastroentestinal hormonlar
Mide ve bağırsak mukozasında yaygın olarak bulunan iç salgı hücrelerinden salgılanan hormonlar. |
Gastrointestinal
Mide - barsak. |
Göz tiki
Aniden ortaya çıkan, fakat önemli olmayan bir durumdur. Alışkanlık spazmı da denir. nedeni, yorgunluk, üzüntü, heyecan ve yaşlılarda adale zafiyetidir.Yapılacak ilk iş, istirahat etmektir. |
Gastrointestinal yol
ağızdan başlayan Mide ve bağırsaklargeçerek anüste sonlanan yol |
Glikoz-6-fosfat-dehidrogenaz (g6pdh)
Karbonhidrat metabolizmasında önemli yeri olan pen-tozfosfat (heksozmonofosfat) çevriminin enzimi. |
Gastrojejunostonu
Mide ile jejunum arasında ağızlaştırma yapılarak doğrudan ilişki kurulmasını sağlayan cerrahi girişim. |
Gözbebekleri iltihabı
Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür.Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir.Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır. Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür. |
Gözbebekleri iltihabı
Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür.
Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir.
Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır.
Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür |
Gastromegali
Midenin genişlemesi. |
Gözi iltihabı
Göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir |
Gastronomi
İyi yemek yeme bilimi. |
Gözkapağı
Hareketli birer yaprak halinde gözyuvasının ön yüzeyini örterek dış etkenlerden koruyan ve gözyaşının yayılmasını sağlayan anatomik yapı. |
Gastropeksi
Midenin, diyafram kasındaki yemek borusu deliğinin yanından yukanya doğru göğüs boşluğuna çıktığı diyafram fıtıklarında uygulanan cerrahi yöntem: Mide aşağıya çekilerek karın zarının ön duvarına ve arka düzkas (rektus kası) kılıfına sabitlenir. |
Gliyadin
Bitkisel kökenli bir tür protein. |
Gözkapağı fîmozu
Gözün iç köşesinde, üst ve ait gözkapağının birleştiği yerde gergin bir deri kıvrımının bulunması. |
Gastroptoz
Midenin normal yerinden aşağıya doğru sarktığı patolojik durum. |
Gliyoblastom
Kötü huylu bir merkez sinir sistemi tümörü. |
Gözkapağı iltihabı
Göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir. |
Gastroptozis
Mide düşüklüğü. |
Gliyomatoz
Merkez sinir sistemi dokusunun (nöroglia hücrelerinin) tümör tipinde yaygın olarak çoğalması. |
Gözkapağı şişliği
Gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir. |
Gastrorafi
Cerrahi girişimle mideye dikiş atılması. |
Gözlem altına alma
Ağır ve bulaşıcı hastalıklara yakalananların dış ortamdan yalıtılması. |
Gastroskopi
Hastaya yutturulan bir kamera ile midenin görerek muayene edilmesi. |
Gözleri kısmak
Gözkapağı kasının istençli olarak kasılması |
Gastrostomi
Özellikle ameliyatla çıkarılma olanağı bulunmayan tümörlere bağlı yemek borusu tıkanmalarında, beslenmeyi sağlamak amacıyla mideyi vücut dışına açan bir kanal oluşturulması. |
Globus belirtisi
Aralıklı ya da sürekü olarak boğazda bir baskı hissi. |
Gözyaşı
Gözyaşı bezlerinde üretilen salgı. Bak. gözyaşı sistemi. |
Gastrosükore
Mide salgısının anormal Ölçüde arttığı patolojik durum. |
Globül değeri
Alyuvarın hemoglobin içeriğini gösteren endeks. |
Gözyaşı kemiği
Sert kemik dokusundan oluşan, gözyuvasının iç yüzeyinde üstçene, alın ve kalbursu kemiklerin arasında kalan bir kemik. |
Gastrotomi
Cerrahi bir girişimle midenin kesilerek açılması. |
Globülin
Antikorların yapıldığı, kanda bulunan bir protein grubu. |
Gözyaşı salgılanması
Gözyaşı bezlerinden gözyaşının salgılanması. |
Gastrula
Embriyonun blastuladan sonra oluşan, hücreleri içeri çökmesiyle ilk bağırsak boşluğunu meydana getiren erken embriyonik safha. |
Gözyaşı sistemi
Gözyaşının salgılanmasını ve bu sıvının dışarı atılmasını sağlayan yapıların tümü. |
Gazlar
Midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır |
Gazlar
Midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır. |
Grafomani
Herhangi bir yöntem ya da gereçle çizme ve yazmaya dayanılmaz bir istek duyma. |
Graftın alıcıyı reddi (graft versus host hastalığı-gvhd
Kemik iliği nakli sonrası görülen ve deri, karaciğer bulguları ve ishale giden bir yan etkidir. |
Gebeliğe Hazırlık
İyi bir gebelik dönemi geçirmek için iyi bir plan yapmak gerekir. Gebe kalma planınızı hayata geçirirken size düşen bazı görevler var. Aşağıdaki yazıda gebe kalmayı planladığınız andan itibaren dikkat etmeniz gereken noktalar özetlendi:
PREKONSEPSİYONEL VİZİT (gebelik öncesi muayene) KAVRAMI:
İlk yapmanız gereken, gebe kalmadan önce bir doktor kontrolünden geçmektir: bu kontrolün amacı gebelikte, doğumda ya da doğum sonrasında normaldışı durumların ortaya çıkma riskini artıracak "risk faktörlerinin" belirlenmesi ve gebe kalmadan önce tedavi gerektirenlerin tedavi edilmesi (kansızlık, enfeksiyon gibi), gebelik takibini değiştirebilecek özelliklerin belirlenerek gebelikte takip planının çizilmesidir (daha önceden düşük yapmış olmak, dış gebelik geçirmiş olmak, daha önceden ölüdoğum-erken doğum yapmış olmak gibi).
Sürekli olarak kullanmak durumunda olduğunuz ilaçların gebeliğe göre tekrar düzenlenmesi de bu kontrolde ele alınacaktır.
YAŞAM TARZININ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLMESİ VE GEREKLİ DÜZENLEMELERİN YAPILMASI:
Gebe kalmayı planladığınız andan itibaren sigarayı bırakmalı, sigara içilen ortamlardan uzak kalmalısınız.
Alkol kullanımını tümüyle bırakmalı ve eğer kullanıyorsanız uyuşturucu, sakinleştirici, uyarıcı ilaçlardan vazgeçmelisiniz.
Akne (sivilce) ilaçlarının bazıları (izotretinoin içerikli olanlar) erken gebelik döneminde kullanıldığında gelişmekte olan bebek için ileri derecede sakıncalı olabilir.
Ağrı kesici olarak mümkün olduğunca parasetamol içerikli ilaçları kullanmalısınız.
Düzenli beslenmeye hemen şimdi başlamalısınız.
Başka nedenlerle doktor kontrolüne gittiğiniz her durumda doktorunuzu gebe olabileceğiniz konusunda uyarmalısınız.
Evinizde kedi besliyorsanız ve toksoplazma tetkikleriniz bu hastalığı geçirmediğinizi gösteriyorsa kedinin bakımı esnasında kedinin dışkısıyla temas etmemeye özen göstermelisiniz. Yine ek bir önlem olarak toksoplazmadan korunmak için çiğ et tüketiminden vazgeçmelisiniz.
Toksoplazma enfeksiyonunun gebelik üzerindeki etkileri hakkında ayrıntılı bilgi almak için tıklayın
Sauna, tüplü dalma, bedeni aşırı zorlayıcı sporlar gebe kalmayı planlayanlar için uygun aktiviteler değildir.
İŞ YAŞAMI ŞARTLARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
İşyerinde ya da evde bilgisayar kullanan anne adaylarının bebeklerinde normaldışı bir durum ortaya çıkma riskinde bir artma saptanmış değildir. Dahası, bilgisayarlar iyonize edici özellikleri olan herhangi bir radyasyon yaymazlar. Yine de ekstra bir önlem olarak kendi bilgisayarınıza ve odanızdaki bilgisayarlara ekran filtresi taktırarak bilgisayarla çalışmaya devam edebilirsiniz.
Kimyasal maddelerin üretildiği ve/veya açığa çıktığı iş kollarında çalışanlar (boya sanayi gibi) muhtemel riskler için kurum doktorlarına başvurmalı ve gerekirse çalıştıkları bölümü geçici olarak değiştirmelidirler.
İşyerinde radyasyona maruz kalanlar (radyoloji veya radyoterapi kliniklerinde çalışanlar, günboyu güvenlik kontrolü için "x-ray cihazı" adı verilen dedektörlerin yakınında çalışan güvenlik görevlileri gibi) gebeliği planladıkları andan itibaren durumu bağlı bulundukları yetkili kişiye iletmeli ve kurum doktorunun önerisine göre radyasyon yayan ortamdan uzak durmalıdırlar.
|
Gram boyaması
Baz özellikte bir boya maddesiyle boyama yöntemi |
Gebelik (hamilelik)
Dişide yumurtanın döllenmesiyle başlayıp dölütün doğmasıyla sonuçlanan süreç. |
Glomerül filtrasyonu
Böbrek glomerüllerinden Bowman boşluğuna su ve çeşitli maddelerin süzülme işlemi. |
Grand Mal
Saranın ağır şekline grand mal denir. Hasta nöbet gelmeden önce aura denilen bir devre geçirir. Bu sırada da, nöbetin geleceğini anlar. Bu devrede, kulak çınlaması, belirli bir yerde ağrı, titreme vardır. Ne olduğunu anlayamadığı bir koku hisseder. Kısa bir süre sonra da, şuurunu kaybederek yere düşer. Vücudunda kuvvetli çırpınmalar başlar. Kol ve bacakları ritmik bir şekilde kasılıp, gevşer. Ağzı köpürür, dilini ısırabilir, farkında olmadan küçük ve büyük tuvaletini koyabilir. Bir süre sonra da kasılmalar azalır, derin bir soluk alarak sakinleşir ve kendine gelir. |
Grand mal
Bilinç kaybının eşlik ettiği genel konvülsiyon. |
Grandmal
Saranın klinik tablolarından biri. |
Glomus
Atardamarlann, arada kılcal damarlar bulunmaksızın doğrudan toplardamarlarla birleşmesiyle oluşan damarsal yapı. |
Granül
Stoplazmada bulunan küçük tanecikler. |
Glomus tümörü {glomanjiyom)
Dermisin(*) bağdoku içinde yer alan küçük çaplı atardamarlarla toplardamarlar arasındaki geçiş bölgesinden (glomus) kaynaklanan iyi huylu deri tümörü. |
Granülasyon
Birçok anlamı olan bir terim. |
Granülom
Fibroblastlar, histiyositler, lenfositler ve başka bağdoku hücrelerinin oluşturduğu, çevresi sınırlı nodüler bağdoku oluşumları. |
Gece körlüğü (niktalopi)
Güneş batarken olduğu gibi, ışığın azaldığı durumlarda görme güçlüğü ya da kaybıyla beliren patalojik durum. |
Glossofaringeal sinir (dil-yutak siniri)
IX. kafa çifti. |
Granülomatöz arterit
Temporal arterit. |
Geç boşalma
Psikolojik ya da fizyolojik kökenli sebeple cinsel ilişki sırasında normalden daha geç boşalmak. |
Glossolali
Herhangi bir anlamdan yoksun bir dizi heceyi bir arada söylemek. |
Granülosit
Eş anlam: nötrofil. Vücudumuza giren mikropları ve yabancı maddeleri yutarak yokeden lökosit (akyuvar). Kemoterapiden sonra geçici olarak sayıları azalır. Aşırı azalmalarda infeksiyon hastalığına bağlı ateş görülür. |
Granülositler
Sitoplazmasmda çok sayıda ve çeşitte granül bulunan akyuvar türü. |
Glossospazm (dil spazmı)
Dil kaslarının istemsiz kasılmalanyla beliren durum. |
Gelatin
Bitki veya hayvanlardan elde edilen ve kozmetikte kalınlaştırıcı ajan olarak kullanılan bir madde. |
Glukagon
Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon. |
Grup tedavisi
Ruhsal bozuklukların tedavisinde grup etkileşimi ve grup etkinliklerini temel alan yöntem. |
Glükagon
Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon. |
Gen ailesi
Benzer ürünler veren ve birbiriyle yakından ilintili genlerin meydana getirdiği grup. |
Guanin
DNA ve RNA nın yapısına katılan bir pürün bazı. |
Gen haritalaması
Bir DNA molekülündeki genlerin göreceli konumlarının belirlenmesi. Bu haritalamada hangi genin bir diğerine göre molekülün neresinde yar aldığı ve aralarında neler bulunduğu belirlenir. |
Guatr
Türkiye´de her üç kişiden birinde (%30) iyot eksikliği nedeni ile guatr görülmektedir. İyod eksikliği dünyada, korunulabilir zeka geriliğinin en sık nedenidir. Fetus, yenidoğan ve süt çocukluğu döneminde iyod eksikliği olur ise, eksikliğin derecesine göre zeka geriliği, büyümede duraklama, sağırlık oluşur. İyod yetersizliği olan kadınlarda düşük, ölü doğum görülmektedir. İyod yetersizliğinin olduğu bölgelerde yaşayan insanların öğrenmeleri yavaş ve iş verimleri düşüktür. İnsanlar gibi çiftlik hayvanları da iyod yetersizliğinden etkilenir ve süt, et ve yün verimleri azalır. Dolayısı ile iyod eksikliği sosyoekonomik geriliğe neden olur.
İyot eksikliği ülkemizde en fazla Bolu, Kastamonu, Malatya ve Rize illerinde görülmektedir. Bu sorunun yıllardır bilinen basit ve ucuz çözüm yolu yiyeceklerin iyot bakımından zenginleştirilmesidir. Bu amaçla tuz ve yağın iyotla zenginleştirilerek olumlu sonuçlar alındığı görülmüştür. Bununla birlikte ülkemizde hala iyotlu tuz kullanımı yaygınlaşmamıştır. Ailelerin iyotlu tuz kullanımı hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Tuz üreticilerinin iyotlu tuz imal etmesi için teşvik edilmesi gerekmektedir. |
Gen tedavisi
Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi. |
Glütamik asit
Sinir dokusunda bulunan bir madde. |
Guatr
Tiroid bezinin büyümesi sonucu ortaya çıkan ve boynun ortasında, yutkundukça aşağı yukarı hareket eden şişlikle kendini belli eden bu hastalığa guşa veya cedre de denir. Tıp dilindeki adı strumadır.Guatr, özellikle geceleri nefes darlığı yapar. Bazen de rahatsız edici öksürüklere neden olur. İki çeşit guatr vardır. |
Glütamik oksalâsetik transaminaz (got)
GOT kısaltmasıyla belirtilen enzim. |
Gutasyon
Bitkilerin yapraklarından damlalar halinde su atılması. |
Glütamik-pirüvik transaminaz (gpt)
Glütamik asitten pirüvik asite bir amin grubunun taşınmasında görev alan enzim. |
Glütatyon
Glütamik asit, sistein ve glisin adı verilen üç aminoasitin oluşturduğu bir tripeptit. |
Genital dönem
İnsanda libidonun gelişiminin beşinci ve son evresi. |
Genital organlar
Üreme organları |
Golgi kas-kiriş organı
Kas lifleriyle kiriş demetlerinin birleşme noktalannda bulunan ve ancak mikroskopla görülebilen küçük, oval biçimli oluşumlar. |
Gündüz körlüğü (hemeralopi)
Görme yeteneğinin zayıf ışıkta İyi olmasma karşın güçlü ışıkta zayıf olması. |
Goll çekirdeği (nucleus gracilis)
Soğanilikte Fasciculus gracilis denen sinir liflerinin son bulduğu sinir hücreleri topluluğu. |
Güneş çarpması
Uzun süre güneşte veya sıcakta kalmak sonucu; aşırı terleme, ağrılı kramplar ve kanın koyulaşması şeklinde kendini gösterir.Yapılacak ilk iş; hasta giyinikse, hemen elbiseleri gevşetilip, gölgeye taşınır. Yüzü, göğsü ve kolları soğuk su ile ıslatılır. Durumu ciddi ise, ıslak bir çarşafa sarılarak hastaneye götürülür. |
Goll demeti (fasciculus gracilis)
Omuriliğin arka kordonunun iç bölümünde yer alan sinir lifleri demeti. |
Güneş Çarpması
Uzun süre güneşte veya sıcakta kalmak sonucu; aşırı terleme, ağrılı kramplar ve kanın koyulaşması şeklinde kendini gösterir.
Yapılacak ilk iş; hasta giyinikse, hemen elbiseleri gevşetilip, gölgeye taşınır. Yüzü, göğsü ve kolları soğuk su ile ıslatılır. Durumu ciddi ise, ıslak bir çarşafa sarılarak hastaneye götürülür. |
Gommage
Vücudu ölü hücrelerden arındırma |
Güneş Yanığı
Vücudun güneşte kalan kısımlarında bir süre sonra yanma, kızarma ve kaşıntı başlar. Kısa bir süre sonra da su toplar. |
Gonad
Üreme hücrelerini meydana getiren üreme organları. |
Güneş yanığı
Vücudun güneşte kalan kısımlarında bir süre sonra yanma, kızarma ve kaşıntı başlar. Kısa bir süre sonra da su toplar. |
Gerantofili
Kendisinden yaşça büyük kişilerle cinsel ilişkiye girme eylemi. |
Gonadotropin
Testislerden sperm, overlerden yumurta üretmek için bu sistemleri uyarma kapasitesine sahip hormonlardır. |
Hiperplazi
Bir organ veya dokunun hücre sayınındaki artış nedeniyle büyümesi. |
Habitat
Bir organizmanın doğal olarak yaşadığı ve üreyebildiği yer. |
Habitus
Bir bitki yada hayvanın genel görünüşü. |
Hemosideroz
Alyuvar hemoglobininden açığa çıkan demiri içeren hemosiderin pigmentinin dokularda aşın miktarlarda birikmesi. |
Habitüel
İtiyadi, alışkanlığa bağlı. |
Hemositoblast
Çoğalma ve farklılaşma süreçleri sonucunda alyuvarları (eritropoez); nötrofil, bazofil ve eozinofil gibi granüllü akyuvarları (granülositopoez); trombositleri (trombosi-topoez) oluşturan kemik iliğinin kök hücresi. Bak. he-matopoez. |
Hafif zincir
Plazma hücreleri tarafından yapılan immünglobülin (Ig) molekülünün bir parçası. Kanserleşen plazma hücresi bazen sadece hafif zincir üretir. Kanda artan hafif zincirler böbrek süzgecinden geçecek denli küçüktürler. Bu nedenle idrarda bol miktarda bulunurlar (bkz. Bence Jones proteini). |
Halber steedler provezarkii cisimciği
trahom ayırıcı tanısında önemlidir. giemsa ile boyanmış konjonktival epitel kazıntılarında ince bazofilik sitoplazma inklüzyon cisimcikleridir. görülmesi trohomu akut konjonktivitten ayırır. |
Halisterez
Kemiklerdeki kalsiyum içeriğinin azalması. |
Hemostatikler
Kanamanın durdurulması için kullanılan çeşitli araçlara verilen ad. |
Halitozis
Nefesin kötü kokması |
Hemostaz
Kanamanın durması. |
Halk sağlığı
Tek başına bireyi değil, bireylerin oluşturduğu kitleyi kapsamı İçine alan koruyucu ve sosyal tıp uygulamaları. |
Hemoterapi
insan kanı kullanılarak uygulanan tedavi biçimi. |
Hipersürrenalizm
Böbreküstü bezi kabuğu hormonlarından birinin ya da birkaçının asm salgılandığı patolojik durum. |
Hipertansiyon
Yüksek kan basıncı. |
Halluks rijitus
Ayak başparmağı ekleminin osteoartriti, bu parmak sertleşir, katılaşır (sıklıkla ağrılıdır). |
Hemotoraks
Plevra boşluğunda kan birikmesi. |
Hipertansiyon
Yüksek kan basıncı. |
Halluks valgus
Ayak başparmağı ekleminin osteoartriti, bu parmak dışa doğru açı yapar. |
Hallüsinasyon
Gerçekte olmayan şeyleri algılamak. |
Henoch-schönlein purpurası
Çocukluk çağının en sık rastalanan vaskülit (damar iltihaplanması) tipi (erişkin yaşta da görülebilir), çoğunlukla geçici bir hastalıktır ve büyük eklemlerde artrit ve sindirim sistemine ait bulgularla seyreder, bacakların alt kısmında ve kalçalarda iltihaplı kapillerlerin (kılcal damar) cilt içine kanamasıyla oluşan mor renkli cilt döküntüleri vardır. |
Halotan
Anestezik bir madde. |
Hepataljî
Karaciğer ağrısı. |
Halsizlik
Bazı kimseler, aşırı yorgunluktan, çalışamamaktan, baş ağrısından, sırt ağrılarından, hazımsızlıktan veya huzursuzluktan şikayet ederler. Bu duruma tıp dilinde debilite veya asteni denir. |
Hepatektomi
Karaciğerin kısmen ya da tümüyle cerrahi olarak çıkarılması. |
Hipertimi
Aşırı duygusallıkla beliren duygulanım bozukluğu. |
Halsizlik
Bazı kimseler, aşırı yorgunluktan, çalışamamaktan, baş ağrısından, sırt ağrılarından, hazımsızlıktan veya huzursuzluktan şikayet ederler. Bu duruma tıp dilinde debilite veya asteni denir. |
Hepatik
Karaciğerlerle ilgili. |
Halüsinasyon
Gerçekte varolmayan bir şeyi görme, işitme veya kokusunu alma, yalancı algılama. |
Hepatik sarılık
Bir virüsün neden olduğu karaciğer iltihabıdır. Karaciğer hücreleri şişer ve safra yolları tıkanır. Belirtileri, yavaş yavaş görülür. Hastada ateş, iştahsızlık, ishal ve kusma vardır. En çok görülen sarılık çeşidi budur. |
Halüsinojen
İnsana verildiğinde genellikle geçici anormal psikolojik belirtilere yol açabilen maddeler |
Hepatikoduodenostomi
Om'kiparmakbağırsağı ile karaciğerin safra kanalının ağızlaştmlarak birleştirilmesinden oluşan cerrahi girişim. |
Halüsinozlar
Hastanın, algıladığı varsanı(*) uyanlarının gerçek olmadığının farkında olduğu patolojik durum; örneğin kronik alkoliklerde rastlanır. |
Hepatit
Karaciğerin iltihabi hastalığı. |
Hamarsi
Embriyonun gelişim döneminde beliren oluşum bozukluğu; en belirgin özelliği birkaç normal dışı dokunun bir araya gelmesidir |
Hepatit a antivirüs antikoru (total)
Hepatİt A virüsüne karşı antikorlar. |
Hamartom
Yeni oluşmuş kan damarlarında meydana gelen tümör. |
Hepatit a antivirüs ıgm antikoru
epatit A virüsü enfeksiyonunun başlamasından sonra bir hafta içinde ortaya çıkan ve düzeyi 60-80 gün sonra azalan antikor. |
Hipervitaminoz
Aşın vitamin alma sonucunda gelişen hastalık tablosu. |
Hamartroz
Eklem boşluğuna kan dolması. |
Hepatit b
Kan yoluyla bulaşan ve karaciğer rahatsızlıklarına yol açan bir tür virüs. |
Hamilelik maskesi
Alın, çene ve ağız çevresinde aşırı pigmentasyon nedeniyle oluşan kahverengi lekeler. Genellikle hamileliğin 4. ila 5.ayları arasında görüldüğü için bu adı almış. |
Hepatit b virüsünün "e" antijeni (hbeag)
|
Hansen basili
Cüzam hastalığının etkeni Mycobacterium leprae'nin yaygın olarak kullanılan adı. |
Hepatit b virüsünün yüzey antijeni (hbsag)
B tipi hepatit geçiren hastaların kanında görülen antijen. |
Hipnagojik evre
Uykudan hemen önceki uykuya dalma dönemi; kişi sanki gözleri açık uyumaktadır. |
Hap
Çiğnemeden yutulması gereken, genellikle katı, yuvarlak ve küçük boyutlu İlaç. |
Hepatizasyon (karaciğerleşme)
Akciğerlerin patolojik bîr süreç sonunda karaciğer dokusuna benzeyen bir görünüm kazanması. |
Hipnoanaliz
Psikoterapide hipnozun kullanılmasıyla uygulanan tedavi yöntemi. |
Haploid
Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom sayısı, vücut hücrelerinin sahip olduğu kromozom sayısının yarısına sahiptir. Kromozom sayısının yarıya inmesi sonucu oluşan "" sayıda kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir. " |
Hepatografi
Damar yoluyla verilen kontrast maddenin retiküloen-dotelyal sistem hücreleri tarafından tutulması |
Haploit
Tek bir kromozom takımı kapsayan hücre yada organizma (Örneğin insan gametlerinde bulunan toplam 23 adet kromozom bir haploit oluşturur). |
Hepatokolanjit
Karaciğer ve safra yollarına çeşitli yollarla ulaşan mik- roorganizmaların burada ve çevre dokularda yol açtığı akut iltihabi süreç. |
Hipo
Az ya da yetersiz anlamındaki ön ek |
Hapşırık
Kimyasal ya da mekanik uyarıların burun mukozasında ya da buraya yakın bölgelerdeki (burun derisi, konjunk-tiva) trigeminus sinirinin duyusal uç liflerini etkileme-siyle açığa çıkan refleks hareket. |
Hepatom
Karaciğer hücrelerinden kaynaklanan tümör |
Hipoakuzi
İşitme yeteneğinin azalması. |
Hapten
Bîr proteine bağlanmadan antikor oluşumuna yol aça-mayan eksik antijen(*). |
Hepatomegali
Karaciğerin büyümesi |
Hipoalerjenik
(Hypoallergenic) Kozmetik sanayiinde ürünün cilt reaksiyonu ve/veya hassasiyetine ve alerjiye neden olmayacağını göstermek için kullanılan bir terim. Ancak, üreticilerin bu iddialarını kanıtlamaları henüz bir standart veya yasaya bağlanmadığından bu tür ürünlerde çok dikkatli olunması gerekir. |
Haptoglobin
Kan dolaşımında serbest olarak bulunan hemoglobini taşımakla görevli alfa 2-globülin grubundan serum proteini. |
Hepatopati
Karaciğer hastalığını belirten genel terim. |
Hipoaljezi
Ağrılı uyaranları algılama yeteneğinde bir azalma ile beliren duyu bozukluğu; |
Hararet
Sıcak havada aşırı derecede veya ateşli hastalıklar sırasında vücut kaybettiği suyu karşılayamayacak olursa, hararet başlar. |
Hepatosentez
Mikroskopla incelemek üzere karaciğerden örnek alma tekniği. |
Hipobaropati
Basıncın ani ya da yavaş bir biçimde düşmesi sonucu gelişen patolojik tablo. |
Hararet
Sıcak havada aşırı derecede veya ateşli hastalıklar sırasında vücut kaybettiği suyu karşılayamayacak olursa, hararet başlar. |
Hepatosit
Karaciğer dokusunu oluşturan hücre tipi. |
Hareket sistemi
Hareketi sağlayan anatomik yapıların bütünü. |
Hepatosplenografî (splenoportografî)
Dalağa doğrudan İyot içeren suda çözünür bir kontrast madde verildikten sonra dalak ve karaciğerin radyolojik yöntemlerle incelenmesi. |
Haricen kullanım
Hekim reçetelerinde kullanılan bir terim |
Hepatosteatoz
Karaciğer yağlanması. |
Hipodermofclizi
Ağız ya da damar yoluyla vücuda sıvı ya da çözelti vermeyi olanaksız kılan durumlarda ya da verilecek sıvının yavaş emilmesi istendiğinde kullanılan bir sıvı verme yöntemi. |
Hassall cisimciği (timus cisimciği)
Timus bezinin iç bölgesinde, eşmerkezli dizilmiş epitel hücrelerinin oluşturduğu yapı. |
Hepatoterapî
Çiğ (ya da az pişmiş) hayvan karaciğeri ya da karaciğer özütleriyle uygulanan tedavi biçimi. |
Hassas Barsak
İrritabl kelimesi; hassas, kolay rahatsız olan anlamına gelir. Sendrom kelimesi de; bir durumla ilişkili belirtilerin bir arada olması anlamına gelir. İrritabl Barsak Sendromunda (İBS)barsak denince genellikle kalın barsaklar kastedilir. İBS karın ağrısı, gaz, dışkılama alışkanlıklarında değişikliklerin oluştuğu, geçmeyen veya aralıklarla tekrar eden (kronik) bir durumdur.
Belirtiler
İBS belirtileri, barsağın faaliyetleriyle ilgili bir bozukluktur. Barsağın kas ve sinirlerinin anormal çalışmasına bağlı olarak ortaya çıkar; barsak yapısıyla ilgili bir hastalık olduğuna dair kanıt bulunamamıştır. Beyin, barsak ve merkezi sinir sistemi arasındaki bir şeyin barsakların irrite (huzursuz)? edilmesine yol açtığı düşünülmektedir. Sıradan olaylara verilen yanıtlar bile hastalık belirtilerini ortaya çıkarabilir. Stres ve üzüntü, hastalığın belirtilerini kötüleştirebilir, hastalığın belirtilerinin kötü olması da stres, üzüntü kaynağı olabilir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla ve tetkiklerle konur.
Tedavi
İBS ile birlikte ishal şikayeti olan hastalar için yararlı olabilecek tedavi seçenekleri: diyet değişikliği ilaç tedavisi stresin azaltılması davranış tedavisi bazı alternatif tedaviler Bu tedavi seçeneklerinden biri veya birkaçı birlikte denenebilir. İBS karmaşık bir durumdur. Tedavinin amacı tüm yakınmaların ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Hangi kişi için hangi tedavinin uygun olduğuna hekim ve hasta beraberce karar vermelidir. Doktora danışmadan kendi kendinize tedavi yöntemleri denenmemelidir.
Öneriler
Rahatsızlığınızı Artırdığını Düşündüğünüz Yiyeceklerden Uzak Durun
IBS hastalarının kişiden kişiye değişmekle beraber bazı yiyeceklere hassasiyet gösterdiği gözlenmiştir. Bu nedenle rahatsızlığınızı arttırdığını düşündüğünüz yiyecekleri belirleyerek bu yiyeceklerden uzak durmaya çalışmak yarar getirecektir. Eğer henüz böyle bir tespitiniz yoksa rahatsızlığınızın başladığı zamanlarda hangi yiyecekleri tüketmiş olduğunuzu not ederek bir süre sonra, bu yiyecekleri belirleyebilirsiniz. Ancak doktorunuza danışmadan özellikle ana gıdaları kesmek vücudunuzu güçsüz bırakabileceğinden, elde ettiğiniz sonuçları doktorunuzla paylaşmakta fayda vardır.
Sık sık ama az yiyin
Sindirim sisteminizi büyük ana yemekler ile yormak yerine sık sık ama az yemeye gayret gösterebilirsiniz. Böylece 3 ana öğün ile çok yemek yerine, öğünleri bölerek tüm güne yayabilirsiniz. Bu öğünlerden sonuncusu olan akşam yemeği en hafif öğün olmalıdır. Ayrıca yemeği uyku saatinden birkaç saat önce yemek rahatlatıcı bir unsurdur.
Düzenli Yemek Yiyin
Yemek saatlerinin düzenlenmesi ve öğün atlamadan beslenmek barsakların düzenli çalışmasını sağlar. Özellikle kahvaltı, barsaklarınızı çalışmak üzere uyaran önemli bir öğündür. Bu nedenle bir meyva veya küçük bir sandviç ile bu öğünde mutlaka birşeyler yenmesi gerekir.
Bol Su İçin
Su, kabızlığı önlemede oldukça etkilidir. Ayrıca IBS’ li hastaların sık sık yaşadığı ishal de sıvı kaybını artırır. Bu nedenle günde en az 8-10 bardak su içerek sindirime yardımcı olabilirsiniz.
Bitki Çaylarını Tercih Edin
Özellikle papatya, nane ve rezene çayları şişkinlik ve gazı gidermede yardımcıdır. Bu nedenle gerek evde gerekse dışarıda siyah çay yerine bitki çaylarını tercih etmeniz sizi rahatlatacaktır.
Gaz Yapan Yiyecekleri Az Tüketin
Özellikle yoğun gaz şikayeti olan hastaların, baklagilleri, fasulye, bezelye, nohut, vb yiyecekleri daha az tüketmesi bu şikayetin azalmasını sağlayacaktır.
Daha Çok Egzersiz Yapın
Egzersiz yapmanın IBS belirtileri üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle mümkün olduğunca hareketi artırarak , yürüyüş, hafif koşular, yüzme gibi aktivitelere zaman ayırmanız hem belirtileri azaltacak hem de sağlıklı yaşam dengenizi korumanıza yardımcı olacaktır.
Sigarayı Bırakmaya Çalışın
Sigaranın, diğer pek çok zararları ile beraber sindirim sistemi üzerinde de olumsuz etkileri vardır. Bu nedenle eğer sigara kullanıyorsanız, en azından atak dönemlerinde azaltmak hayatınızı kolaylaştıracaktır.
Alkol alımında limitleri aşmamaya çalışın
Fazla alkol alımı barsakları olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle hafif alkollü içecekleri tercih etmek ve aşırıya kaçmamak gerekir.
Stresten uzak durmaya çalışın
Stres, artık yoğun günlük hayatın bir parçası haline geldiyse de küçük önlemler ile hayatımızdan uzaklaştırmamız gereken bir unsur olduğu tartışılmaz bir gerçek. Özellikle IBS’nin önemli tetikleyicileri arasında bulunan stresten uzak durmak için deneyebileceğiniz birkaç yöntem olabilir:
• Yemeklerinizi sakin ortamlarda, yavaş yavaş yiyin
• Stres ile başa çıkmanızı kolaylaştıracak yöntemler kullanın: Meditasyon, yoga veya en azından sevdiğiniz bir müzik eşliğinde aktivitelerinizi gerçekleştirme gibi...
• Masaj: Mümkünse tüm vücudunuza uygulanacak bir masaj ile rahatlayabilirsiniz. Ancak IBS ile ilgili belirtiler sırasında da karnınızı dairesel hareketler ile ovarak kendi kendinize masaj yapabilirsiniz. Belirtilerin azalması stresinizi de azaltacaktır.
Özellikle Tercih Edebileceğiniz Yiyecekler
• Meyve ve sebzeler (Narenciye hariç)
• Kepekli pirinç, pirinç unu
• Tahıllar
• Su
• Bitkisel çaylar
• Tavuk
• Balık
• Patates, patates unu
• Doğal yoğurt
• Ayçiçeği çekirdeği ve balkabağı çekirdeği, keten tohumu, susam
• Bol su
Kaçınmanız Gereken Yiyecek ve İçecekler
• Peynir
• Süt
• Kafein içeren içecekler ( Çay, kahve, kola)
• Çikolata
• Aşırı şekerli, çok yağlı, aşırı baharatlı ve mayalı yiyecekler
• Kırmızı et
• Kuru meyve
• Alkollü içecekler
• Suni tatlandırıcılı, diyet yiyecek ve içecekler
• Buğday ve elenmemiş buğday unundan yapılmış yiyecekler(beyaz ekmek, beyaz makarna, bisküviler, kurabiyeler, kekler, börekler) |
Hipofalamus
Talamusun altında yer alan ve üçüncü beyin karıncığının yan duvarlarını ve tabanını oluşturan yapı. |
Hastalığın ııı. evresi
Yunan ve Roma tıbbmda, hastalığın en üst düzeydeki gücüne ulaştığı ve belirtilerinin bütün şiddetiyle görüldüğü III. dönemi. |
Hastalık
Canlı bir organizmanın yapısal bütünlüğünü bozan ya da işlevlerinde olumsuz yönde sapmaya yol açan olayların bütünü. |
Hastalık yapıcı etken
ajan patojen |
Heredoataksi
Merkez sinir sisteminin kalıtım yoluyla geçen hastalıklarına verilen ad. |
Hipofiz hormonları
Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar. Ön, orta ve arka hipofiz hormonları olarak sınıflandırılır. |
Hastane
Hastaların yatırıldığı, hastalıkların tanısının koyulduğu ve tedavi edildiği kuruluş. |
Hermafroditizm
Her iki eşeyede sahip canlı |
Hermafroditizm (erdişilik)
Aynı kişide erkek ve kadın cinsel organlarının bir arada bulunması. |
Hav
İnsanda A tipi hepatite yol açan virüsün kısaltılmış adı. |
Hipogalaksi
Doğumdan sonra memedeki süt bezlerinden salgının yetersiz olması. |
Hava açlığı
Solunumun güçlükle yapıldığını belirten terim. |
Hipogastriyum
Ön karın duvarının orta-alt kısmına denk düşen anatomik bölge; |
Hipogenitalizm
Dış üreme organlannın kişinin yaşına göre yeterince gelişmemiş olması. |
Hava yutma
Tıp dilinde aerofaji diye bilinen bu hastalık, genellikle asabi mizaçlı kimselerde görülür. Bunlar yemek sırasında farkına varmadan hava yutarlar. Hava yutma, mide ve bağırsak gazlarının oluşmasına yardımcı olur |
Herpes simpleks
Aynı adı taşıyan virüsün sebep olduğu çeşitli deri ve mukoza bölgelerinde yaygın, küçük, içi sıvı dolu oluşumlar ile belirgin virütik enfeksiyon. |
Hava yutma
Tıp dilinde aerofaji diye bilinen bu hastalık, genellikle asabi mizaçlı kimselerde görülür. Bunlar yemek sırasında farkına varmadan hava yutarlar.Hava yutma, mide ve bağırsak gazlarının oluşmasına yardımcı olur. |
Hipoglossus siniri (dilaltı siniri)
XII. kafa çifti (dilaltı siniri) dilin iç ve dış kaslannı hareket ettiren sinirdir. |
Havale
Vücut kaslarının ani ve şiddetli olarak kasılması sonucu ortaya çıkan duruma havale denir. Büyüklerde havale çoğunlukla sara nöbetleri sırasında görülür.Küçük çocuklarda görülen havale, sinir sisteminin değişik nedenler karşısında göstermiş olduğu bir tepkidir. Bu tepkiler de; kemik hastalıkları, yüksek ateş, boğmaca, devamlı hazımsızlık, bağırsak şeritleri veya diş çıkarmalardan kaynaklanabilir. Ayrıca bu duruma sinir sistemi veya beyinde meydana gelen bir hastalık da neden olabilir.Havale geçiren çocuğun gözleri sabit bir noktaya çevrilir, çenesi de kenetlenir. Dudakları, yüz kasları, kol ve bacakları, önce şiddetli bir şekilde kasılır, sonra da çırpınmaya başlar. Ağzından da köpük gelir. Bütün bunlar bir iki dakika devam eder. Sonra bütün belirtiler kaybolup, uykuya dalar. Hastalığın bir nedenini bulmak için mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bu arada çocuğu sessiz, loş bir odaya yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmek faydalıdır. |
Hipogonadizm
Eşey bezlerinin (erbezi ve yumurtalıklar) iç salgı işlevlerinde yetersizlikle beliren durum. |
Havale
Vücut kaslarının ani ve şiddetli olarak kasılması sonucu ortaya çıkan duruma havale denir. Büyüklerde havale çoğunlukla sara nöbetleri sırasında görülür.
Küçük çocuklarda görülen havale, sinir sisteminin değişik nedenler karşısında göstermiş olduğu bir tepkidir.
Bu tepkiler de; kemik hastalıkları, yüksek ateş, boğmaca, devamlı hazımsızlık, bağırsak şeritleri veya diş çıkarmalardan kaynaklanabilir. Ayrıca bu duruma sinir sistemi veya beyinde meydana gelen bir hastalık da neden olabilir.
Havale geçiren çocuğun gözleri sabit bir noktaya çevrilir, çenesi de kenetlenir. Dudakları, yüz kasları, kol ve bacakları, önce şiddetli bir şekilde kasılır, sonra da çırpınmaya başlar. Ağzından da köpük gelir. Bütün bunlar bir iki dakika devam eder. Sonra bütün belirtiler kaybolup, uykuya dalar.
Hastalığın bir nedenini bulmak için mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bu arada çocuğu sessiz, loş bir odaya yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmek faydalıdır |
Havers kanalı
Kemik dokudaki, sinir ve kan damarlarının geçtiği kanal. |
Hipokalsemi
Kandaki kalsiyum düzeyinin düşmesi. |
Hayvan döküntüleri
Hayvanlardan dökülen küçük deri pullan. Alerjinin önemli nedenlerindendir |
Hipokampus
Beyin yarıkürelerinin yan karıncıklarından çıkarak gene aynı karıncıkların tabanını döşeyen sinirsel yapıya verilen ad. |
Heteroplazi
Embriyonun gerişimi sırasında bir dokunun farklılaşma sürecinde görülen anomali. |
Hîpokapni
Kısmi karbon dioksit basıncının düşük olmasına bağlı olarak kandaki karbonik asit düzeyinin azalması. |
Hazımsızlık
Sindirimin normal şekilde olmaması ve bağırsakların seyrek çalışmasına; halk arasında hazımsızlık, tıp dilinde ise dispepsi denir. Nedenleri çeşitlidir.
Ağır yemekler, yemekleri gereği gibi çiğnememe, diş veya dişeti iltihapları, içki veya sigara içmek, çok miktarda çay veya kahve içmek, fazla miktarda şekerli veya unlu şeyler yemek, kansızlık, yorgunluk, sinir bozukluğu ve üzüntü hazımsızlığı doğuran nedenler arasında sayılabilir.
Yemekten bir süre sonra; midede şişkinlik veya yanma hissi ortaya çıkar. Sık sık yemek ihtiyacı hissedilir. Kabızlıktan şikayet edilir. Bazı kimselerde halsizlik, uykusuzluk, unutkanlık veya çarpıntı görülür.
Tedavinin ilk şartı; sıkıntı ve üzüntülerden sıyrılmaktır. Zararlı şeyler terkedilir. Et yemekleri de mümkün olduğu kadar azaltılır. Haddinden fazla yemek yenmez. Yemeklerden sonra soğuk su içilmez. Yemek aralarında acıkınca süt ile birkaç galete yenir. |
Hazımsızlık
Sindirimin normal şekilde olmaması ve bağırsakların seyrek çalışmasına; halk arasında hazımsızlık, tıp dilinde ise dispepsi denir. Nedenleri çeşitlidir. Ağır yemekler, yemekleri gereği gibi çiğnememe, diş veya dişeti iltihapları, içki veya sigara içmek, çok miktarda çay veya kahve içmek, fazla miktarda şekerli veya unlu şeyler yemek, kansızlık, yorgunluk, sinir bozukluğu ve üzüntü hazımsızlığı doğuran nedenler arasında sayılabilir.Yemekten bir süre sonra; midede şişkinlik veya yanma hissi ortaya çıkar. Sık sık yemek ihtiyacı hissedilir. Kabızlıktan şikayet edilir. Bazı kimselerde halsizlik, uykusuzluk, unutkanlık veya çarpıntı görülür.Tedavinin ilk şartı; sıkıntı ve üzüntülerden sıyrılmaktır. Zararlı şeyler terkedilir. Et yemekleri de mümkün olduğu kadar azaltılır. Haddinden fazla yemek yenmez. Yemeklerden sonra soğuk su içilmez. Yemek aralarında acıkınca süt ile birkaç galete yenir. |
Hazırlayıcı nedenler
Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır.Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Heterotaksi
Vücudun sol yanında bulunması gereken organlann sağda yerleşmesiyle (ya da tersi) beliren ender doğumsal oluşum bozukluğu. |
Hipokromi
Alyuvarlardaki hemoglobin miktannın azalması. |
Hbeag
hepatit B virüsünün "e" antijeni |
Hipomani
Manideki boyutlara varmayan, ama onun tüm Özelliklerini şiddeti azalmış biçimde gösteren aşın uyarılma durumu. |
Hbsag
hepatit B virüsünün yüzey antijeni |
Hezeyan (delirium)
Kişinin gerçeklerle bağdaşmayan düşünce ve inançlara kapılmasıyla belirlenen zihinsel bozukluk. |
Hipomenore
Âdet kanamasının miktar ve süresinin azalması ile beliren âdet çevrimi bozukluğu. |
Hipoovarizm
Yumurtalıkların iç salgı etkinliğinin azalmasıyla beliren patolojik durum. |
Hipoparatiroidizm
Paratiroit bezlerinin yetersiz hormon üretmesine bağlı hastalık tablosu. |
Hipopituitarizm
Hipofiz bezinin salgılama etkinliğindeki yetersizlik sonucu gelişen patolojik durum. |
Hırıltılı solunum
Akciğerlerde duyulan gürültülü solunum. |
Hipoplazı
Bir doku ya da bir organın gelişiminin eksik kalması, farklılaşma düzeyine ya da boyutlara ulaşamaması. |
Head bölgeleri
İç organlardan kaynaklanan duyusal reflekslerin yansımayla ulaştığı deri bölgeleri. |
Hiatus
Anatomide bazı açıklık, boşluk ve delikleri belirtmek İçin kullanılan genel terim |
Heksoz
Altı karbonlu monosakkarit. |
Hibridizasyon
iki ayn saf ırka ait bireylerin çiftleşmesi; melezleştirme |
Helikaz
DNA nın kopyalanması sırasında DNA nın helik zincirini fermuar gibi açan enzim. |
Hibridizasyon (melezleme)
Birbirini bütünleyen iki DNA zincirinin biraraya gelerek ikili sarmal biçimindeki molekülü oluşturması. |
Hiportansiyon
Düşük kan basıncı |
Heliyoterapi (güneş tedavisi)
Güneş ışınlarının organizma üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanan tedavi tekniği. |
Hickman kateteri
Ameliyatla damara konan ve kan alma tedavi işlerinde kullanılan özel hortum. |
Hipospadias
Penisin doğumsal bir şekil bozukluğudur. İdrar yolunun son kısmı olan üretra'nın dışa açılan deliğinin normal yerinde değil, penisin alt yüzünde herhangi bir yerde olması halidir. |
Helmintiyaz
Organizmada asalakların yof açtığı hastalıkları tanımlayan genel terim. |
Hidramniyos (amniyon sıvısı fazlalığı)
Amniyon kesesinde aşın amniyon sıvısı birikmesi |
Hipospadya
Siyeğin penis ucu yerine penisin alt yüzüne açılmasıyla beliren doğumsal oluşum bozukluğu. |
Hidrartroz
Eklem boşluğunda sıvı birikmesiyle beliren patolojik durum |
Hemaglütinasyon
Kan yuvarlarının aglütinasyonu. |
Hidratasyon
Organizmaya aşın su alınmasını belirten terim. |
Hipostaz
Ölümden sonra kanın yerçekimi etkisiyle vücudun alt bölümlerinde göllenmesi. |
Hemanjiektazi
Kan damarlarının genişlemesi. |
Hidroadenom
Derideki ter bezi ya da apokrin bez (dış cinsel organlar çevresinde bulunan ter bezleri) hücrelerinden kaynaklanan iyi huylu tümör. |
Hemanjiom
Kan damarlarından dogan urlar. |
Hiposürrenalizm
Böbreküstü bezlerinin etkinliğinde azalmayla beliren patolojik durum; böbreküstü bezi yetmezliği |
Hemanjiyom
Genişlemiş kan damarlarının iyi huylu türmörü. |
Hemanjiyoperisitom
Kılcal damarların dış yüzeyindeki perisit adlı hücrelerden kaynaklanan ve ender görülen bir tümör. |
Hipotalamus
Ön beynin alt bölgesi olup bazı organ ve bezlerin çalışmasını düzenleyen kısmı. |
Hemartroz
Eklem boşluğuna kan dolması. |
Hipotansiyon
Düşük tansiyon ya da Hipotansiyon, düşük kan basıncı demektir; sistolik kan basıncının 90 mmHg'dan az olmasıdır.
Normal kan basıncının alt limitleri bireyden bireye değişmekle birlikte, sistolik 90, diastolik 60 mmHg kabul edilmektedir. Hipotansiyonun nedeni parasempatik sinir faaliyetinin artması ya da başka rahatsızlıklardır. ve genelde halsizlik sendromu göstermektedir.Vücuttaki sodyum ve iyonları dengesizliği ve yetersizliğinde de görülebilmektedir.
Tansiyon, ateşli hastalıklar sırasında, büyük kanamalardan sonra, iç salgı bezi bozukluklarında veya herhangi bir hastalıktan sonraki iyileşme döneminde düşer. Bazı kadınların aybaşı hallerinde, veya sıcakta fazla ter kaybından sonra veya sinirli kimselerde de tansiyon düştüğü görülür. Devamlı olarak tansiyon düşüklüğü önemli bir hastalığın işareti olabilir.
Tansiyon düşüklğünde sık görülen şikayetler; başdönmeleri, kulak çınlaması, ve bayılmadır.
Düşük Tansiyon Nedenleri
*Kalp hastalıkları
*Kanama
*Kansızlık
*Enfeksiyon.
*İlaçlar
Tansiyon Düşüren İlaçlar
*Tansiyon ilaçları
*Kalp ilaçları
*İdrar söktürücüler
*Psikolojik ilaçlar
Tedavi genellikle gerekmez. |
Hemartroz
Eklem boşluğuna kan dolması. |
Hidrolazlar
Bir kimyasal bileşiğin iki atomu arasındaki bağlan su molekülü yardımıyla çözen enzimler grubu. |
Hematim
idrarda kan çıkması. |
Hematofobi
Kan görmekten korkma. |
Hidroperikardiyum
Perikart (kalp zarı) boşluğu içine sıvı toplanması. |
Hematoidin
Kanın çeşitli nedenlerle (derialtı ve kas içindeki kanamalar, hemartroz vb) damar dışına çıkmasının ardından hemoglobinin parçalanmasıyla oluşan ve kanamanın olduğu dokuda biriken pigment. |
Hematokolpos
Himenin (kızlık zarı) doğumsal bir anomali nedeniyle delik olmamasına bağlı olarak görülen patolojik durum. |
Hidropnömotoraks
Hidrotoraks (akciğer zarı boşluğunda sıvı toplanması) ve pnömotoraksm (akciğer zan boşluğuna hava girmesi) birlikte görüldüğü ağır durum. |
Hipovitanunoz
Vitamin eksikliğine bağlı olarak beliren hastalık tablosu. |
Hematokrit
Kandaki eritrositlerin % olarak belirtilen toplam hacmi. |
Hematolog
Kan hastalıkları uzmanı. |
Hidrosalpenks
Fallop borusu(*) içinde sıvı birikimiyle beliren patolojik durum. |
Hematoloji
Kanın ve kan hücrelerini yapıcı organların (kemik iliği, lenf organları, dalak) hastalıkları ile uğraşan bilim dalı. |
Hidrosefali
Beyin kanncıklarındaki beyin-omurilik sıvısının (BOS) basıncının artmasıyla beliren patolojik durum. |
His tamın
Histİdin adındaki amİnoasitin dönüşüme uğramasıyla oluşan ve önemli biyolojik etkiler gösteren madde. |
Hematom
Organ içerisinde veya aralarında kan birikmesi. |
Histamin
Vücut dokularında bulunan kimyasal bir madde. Midedeki sindirim sıvılarını uyarır. Yabancı bir maddeye karşı vücudun gösterdiği allerjik reaksiyonlarda etkin bir rol oynar. Etkilenen bölge şişer ve sonuçta ürtiker, astım ve saman nezlesi oluşabilir. |
Hematomiyeli
Omurilikte kanama. |
Hidroterapi
Bir tür fizyoterapi. Normal yüzme havuzundan daha sıcak olan (genellikle 37-38°C) bir ılık su havuzunda bir uzman tarafından egzersiz yaptırılması. |
Hematopoez
Kan hücrelerinin (alyuvar, akyuvar) yapımı ve olgunlaşma süreci. |
Hidrotoraks
Akciğer zarı boşluğunda değişen miktarlarda sıvı birikmesi. |
Hematoraetra
Dölyatağı boşluğunda âdet kanının birikmesiyle beliren patolojik durum. |
Hematosalpenks
Bir ya da her iki Fallop borusunda (salpenks) kan birikmesiyle oluşan patolojik durum. |
Hidrozadenit
Derideki ter bezlerinin iltihabı. |
Hematosel
Testis torbalarında kan birikmesi. |
Hifema
ön kamarada kan çökelmesi |
Histerosafpingografi
Dölyatağı boşluğuna X ışınlarını geçirmeyen bir madde (radyoopak sıvı) verilerek uygulanan, dölyatağı ve Fal-lop borularının (salpenks) radyolojik incelemesi. |
Hematüri
İdrarda kan bulunması |
Hemianestezi
Vücudun sol ya da sağ yansıyla sınırlı duyu kaybı. |
Hemianopsi
Genellikle görme çaprazım (optik kiyazma) İlgilendiren çeşitli patolojik süreçlere bağlı olarak görme alanının yansının kaybı. |
Hemiatrofi
Bir anatomik yapının yansında küçülmeyle beliren pa- tolojik durum. |
Histokimya
Hazırlanmış doku kesitlerinin, kimyasal ve fiziksel analiz yöntemleri kullanılarak kimyasal özelliklerinin incelenmesi. |
Hemilaminektomi
Bİr omurun sol ya da sağ yapraksı çıkıntısının (lamina) cerrahi girişimle çıkanlması. |
Himen (kızlık zarı)
Cinsel ilişkide bulunmamış (bakire) kadınlarda dölyata-ğı ağzını büyük ölçüde kapatan deri-mukoza kıvrımı. |
Hemiparezi
Vücudun bir tarafının az hissetmesi |
Hiper
Aşırı ya da artmış anlamındaki ön ek. |
Histopatoloji
Histolojinin yöntemlerini kullanarak patolojik süreçlerin bir dokuda yol açtığı değişiklikleri inceleyen patoloji dalı. |
Hiperaldosteronizm
Böbreküstü bezleri tarafından aşın aldosteron salgılanması ile beliren patolojik durum. |
Histoplasma capsulatum
insanda histoplazmoz adı verilen hastalığa yol açan mantar türü, insana bulaşma, özellikle evcil ya da yabanıl hayvan (tavuk, yarasa ve öteki kuşlar) dışkısıyla kirlenmiş toprakta bulunan mantar sporları ve birlerinin solunmasıyla gerçekleşir. |
Hemipleji (hemiparezi)
Vücudun bir yansında istemli hareket etkinliğinin tümüyle kaybolmasıyla beliren patolojik durum; yarım felç. |
Hiperalimentasyon
Aşın besin alma; bunun sonucu olarak yağ dokusu ve vücut ağırlığı artar. |
Hiyalinoz
Organizmanın çeşitli yapılarında glikoproteinden oluşmuş hiyalin maddesinin (camsı madde) birikmesiyle beliren patolojik süreç. |
Hemisfer (yarıküre)
Anatomide merkezi sinir sisteminin bölümlerini, özellikle beynin (beyin yarıküreleri) ve beyinciğin (beyincik yarıküreleri) simetrik parçalarım tanımlamak için kullanılan terim. |
Hiperaljezi
Bir deri bölgesinde ağrı duyumuna neden olan uyaranlara yanıtın artmasıyla beliren duyu bozukluğu. |
Hiyaloplazma
Protoplazmanın akışkan bölümü. |
Hemoaglütinasyon
Özgül antikorların etkisi (bak. hemoaglütinin; kriyoag-lütinin) ya da başka mekanizmalarla kandaki alyuvarların kümeleşmesi. |
Hiperasidite
Mide salgısında asit fazlalığı; genellikle mide hücrelerinin aşırı hidroklorik asit salgılamasına bağlıdır. |
Hemoaglütinin
Alyuvarlar başta olmak üzere kanın biçimli öğelerinin kümeleşmesine ya da kümeleşerek çökmesine neden olan antikorlar. |
Hiperazotemi
Kandaki üre miktarının 0,40 gr/lt'nin üzerine çıkması. |
Hla
Human Leukocyte Antigens= İnsan lökosit antijenleri. Genetik bir doku marker'ı (belirteç). |
Hemoblastoz
Kan hücreleri ve kan yapımına katılan dokularda tümöre benzer biçimde hücre çoğalmasıyla beliren hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Hiperbaroterapi
Hastanın atmosfer basıncından daha yüksek basınçlı bir odaya (yüksek basınç odası) yerleştirilmesiyle uygulanan tedavi yöntemi. |
Hla-b27
HLA-B27 kalıtımla geçen bir antijendir, normalde beyaz ırktan olan insanlarda %8 civarında rastlanır ve taşıyanların % 20'sinde bir hastalık ile beraberdir. Ankilozan spondilit hastalarının yaklaşık olarak %90'ında HLA-B27 genetik marker'ı pozitiftir. |
Hla-dr4
Romatoid artrite yatkınlık olduğunu gösteren bir genetik belirteç. |
Hemodinamik
Kanın damarlardaki hareketini düzenleyen fiziksel ilke ve kuralları inceleyen fizyoloji dalı. |
Hemodiyaliz
Kandaki artık maddelerin mekanik yolla uzaklaştırılması |
Homeopati
1796'da S. C. F. Hahnemann'ın "İlaçların Erdemlerini Keşfetmede Kullanılacak Yeni Bir İlke Üzerine Deneme" adlı yapıtıyla tanıttığı öğreti. |
Homeostasi
Bir organizmanın içinde yaşadığı ortamla madde alış verişi yaparak, kendi iç ortamını belli sınırlar arasında dengede tutması. |
Hîperestıinizm
aşın östrojen salgılanması |
Homeostaz
Yaşamın devamı için düzenleyici sistemler yardımıyla organizmanın iç ortamının sabit tutulması. |
Hemoglobınopatı
Alyuvarlarda anormal hemoglobin bulunmasıyla beliren patolojik durum. |
Hiperfonezi
Akciğerlerde hava artışına bağlı olarak göğüs kafesi üzerinde yapılan perküsyonla (bir elin parmaklarıyla Öteki elin sırtına vurularak bu elin altındaki bölgeden gelen sesin dinlenmesi) alınan seste artış. |
Hipergenitalizm
Dış cinsel organlann yaşa göre anormal ölçüde fazla gelişmesi. |
Hemoglobin a2 (a2 hemoglobini)
Alyuvarın içerdiği normal bir hemoglobin türü. |
Hipergonadizm
Erbezi ve yumurtalıklardan aşırı miktarda cinsiyet hormonu salgılanmasıyla beliren durum. |
Homotransplantasyon (homolog transplantasyon)
Aynı türün bireyleri arasında uygulanan doku ya da organ nakli. |
Hemokaterez
alyuvar yıkımı |
Hiperhidratasyon
Organizmada aşırı sıvı birikmesiyle gelişen patolojik durum. |
Hemokromatoz
Demir elementinin aşirı miktarda emilmesi ve depolanmasının karaciğer gibi bir çok organda hasar oluşturduğu ve işlev bozukluğuna yol açtığı genetik bir hastalık. |
Hemokromositometrik inceleme (tam kan sayımı)
insan kanındaki hücrelerin İncelenmesi. |
Hiperkalsemi
Kanda kalsiyum miktarının artması. |
Horlama
Horlamanın nedenleri çeşitlidir. Derin bir uyku, sırt üstü yatmak horlamaya neden olabileceği gibi; burun polipleri, burnun çarpık olması, burun iltihabı, burunda ahtapot ve ağzı kapayamamak da neden olabilir.
Yan yatarak uyumak, belin tam ortasına küçük bir lastik top koyarak yatmak horlamayı önler. Bu tedbirlerle geçmeyen horlamalarda, gerçek neden bulunup ona göre bir tedavinin uygulanması gerekir |
Hiperkapni
Kandaki karbon dîoksit miktarının artması |
Horlama
Horlamanın nedenleri çeşitlidir. Derin bir uyku, sırt üstü yatmak horlamaya neden olabileceği gibi; burun polipleri, burnun çarpık olması, burun iltihabı, burunda ahtapot ve ağzı kapayamamak da neden olabilir.Yan yatarak uyumak, belin tam ortasına küçük bir lastik top koyarak yatmak horlamayı önler. Bu tedbirlerle geçmeyen horlamalarda, gerçek neden bulunup ona göre bir tedavinin uygulanması gerekir. |
Hemolitik sarılık
Kandaki alyuvarların tahrip olması sonucu safra, kana karışır. Hastanın idrar rengi normal, büyük tuvaleti ise koyudur. |
Hiperkeratoz
Üstderinin boynuzsu katmanındaki kalınlaşmaya bağlı olarak deri kalınlığının artması. |
Hemoliz
Alyuvarın parçalanarak hemoglobin içeriğinin açığa çıkması. |
Hormon tedavisi
Organizmadaki hormon eksikliğini gidermek için uygulanan tedavi. |
Hemolizanlar
Hangi yolla olursa olsun organizmaya girdiklerinde alyuvarların parçalanmasına, yani hemolize yol açan maddeler. |
Hormonlar
Belirli hücrelerde üretilerek salgılanan ve kan yoluyla organizmanın Öteki hücrelerine taşınarak bunların üzerinde özgül etkiler gösteren kimyasal maddeler. |
Hiperkortikosürrenalizm
Böbreküstü bezlerinin aşın çalışması. Bak. hipersürrenalizm. |
Hovvell zamanı
Pıhtılaşmanın genel olarak değerlendirilmesi amacıyla uygulanan bir laboratuvar incelemesi. |
Hemopati
Kan ve kan yapıcı organların (kemik iliği, dalak, lenf bezleri) hastalıklarını belirten genel terim. |
Hiperkromazi
Pigment fazlalığı gösteren. |
Hpl (insan plasenta! laktojen)
Meme bezlerini uyaran etene hormonu |
Hemoperikard
Kalp boşluğundan yada kalpten çıkan büyük damarların başlangıç noktasından kalp zarı boşluğuna kan geçmesi |
Human koryonik gonadotropin (hcg)
Gebelikte plasentadan salınan bir hormondur. Corpus luteum ve progesteron üretiminin ömrünü uzatarak gebeliği korur. Ayrıca gebelik testini pozitif kılar. |
Hemoperikart
Kalp boşluğundan ya da kalpten çıkan büyük damarların başlangıç noktasından kalp zan boşluğuna kan geçmesi. |
Humectant
Su birleştirici ajan. |
Hipermenore
Âdet kanamasının miktarının ve süresinin artmasıyla beliren âdet çevrimi bozukluğu. |
Hemoptizi
Akciğerler veya solunum yollarından öksürme ya da tükürmeyle kan gelmesi, Kan tükürme. |
Husye torbası şişliği
Husye torbası (erbezi) şişkinliklerinde; nedenin ne olduğunu araştırmak gerekir. Bazı şişliklerde, husye torbasının görünüşü ışık geçirecek kadar şeffaflaşır. Bazıları da ağrılı olur. Husyelerde, şişlik ile birlikte ağrı da hissedilirse, iltihaplanma veya kanama ihtimali vardır. |
Dokunma
Vücut yüzeylerinin dış ortamdaki çeşitli etkenlerle ilişkisini sağlayan duyarlılık. |
Dejeneratif eklem hastalığı
Osteoartrit. |
Dil iltihabı
Tıp dilinde Glossit denilen bu iltihaplanmanın nedeni, çürük dişler, dişeti iltihabı, sigara, çok sıcak veya çok soğuk şeyler yemeyi alışkanlık haline getirmiş olmaktır.İhmal etmemek gerekir. Çünkü dil kanseri veye dil ülseri belirtisi de olabilir. Mutlaka doktora başvurmak gerekir.Yapılacak ilk iş, sigarayı bırakmak, çürük dişleri tedavi ettirmek, ve kötü alışkanlıkları terk etmektir. |
Dolama
Streptokok ya da stafilokok türü bakterilerin parmak uçlarında oluşturduğu akut, İrinli enfeksiyon. |
Dekalsîfîkasyon
Kemik dokusundan kalsiyum tuzlarının kaybedildiği patolojik durum. |
Dolama
Şeytan tırnağı veya parmağa iğne ya da kıymık batması sonucu, tırnak dibinde meydana gelen iltihaplanmaya; halk arasında dolama, tıp dilinde paronychia denir. Başlangıçta kırmızı bir benek halindeyken daha sonra içi dolu sivilceye dönüşür. Dolama, kan zehirlenmesine neden olabilir. Bu nedenle ihmal edilmeden doktora başvurmak gerekir. Alkol pansumanı veya sıcak su kompresi çok faydalıdır. |
Dekolman
Bir organın katmanlarında çeşitli hastalıklar nedeniyle gelişen ayrılma (örneğin ağtabaka, etene ya da epifiz dekolmanı). |
Dilatasyon
Bir atardamar ya da göz bebeği gibi bir organ ya da kanalın genişlemesi ya da açılması. |
Dolaşım sistemi (kardiyovasküler sistem)
içinde kan ve lenfin dolaştığı anatomik yapıların bütünü; bu dolaşımın amacı, tüm dokulara oksijen ve metabolizma etkinlikleri İçin gerekli maddelerin ulaştırılması ve hücre metabolizması artıklarının dokulardan uzaklaştırılmasıdır. |
Dolaşım şantı
iki kan damarının kılcal damar ağının aracılığı olmaksızın doğrudan birbirine bağlandığı durumlar İçin kullanılan genel terim. |
Dekonjessan
Konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif. |
Dekortikasyon
Bir organı saran seröz kılıfın bâzı patolojik olaylara bağlı olarak büzülerek ya da çevredeki dokulara yapışarak ilgili organın işlevlerini engellemesi durumunda başvurulan cerrahi girişim. |
Dipeptidaz
Proteinleri yıkan ve bağırsak mukoza hücrelerinde bulunan enzim. |
Dolikosefali
Ön-arka yönde uzamış kafatası biçimi. |
Dekstrokardi
Normalde göğüs boşluğunun sol yarısında yer alan kalbin sağ göğüs kafesinde bulunması. |
Diphyllobothrium latum
insanda ağır kansızlığa yol açan yassı bağırsak asalağı. |
Domain
Bir protein içerisinde bulunan ve kendine ait bir fonksiyona sahip bölüm. Tek bir protein içindeki domain bölümleri, hep birlikte proteinin total fonksiyonunu belirler. |
Dekstroz
Altı karbon atomu içeren ve genel olarak glikoz olarak bilinen monosakkarit. |
Dong quaı
Düzensiz ay başı veya menopoz sorunlarını tedavi etmek için kullanılan geleneksel bir Çin bitkisi. |
Donma
Normalde vücudun iç sıcaklığını 37°C dolayında tutan ısı düzenleyici mekanizmaların işlevinin bozulmasına ve yetersizliğine bağlı, ölümcül olabilen sendrom. |
Donmalar
Üşümenin en ağır şekline donma denir. Donan kişiyi birdenbire ısıtmamak gerekir. Böyle durumlarda yapılacak ilk iş; vücuda bir battaniye sarıp, ılık bir yere taşımak; orada başı hafif geriye doğru olmak üzere sırtüstü yatırmak, kol ve bacaklarını soğuk su ile iyice ovmaktır. Limonsuyu ile masaj yapılabilir. |
Diploit sayı
Sperm ve yumurta hücresindeki (gametler) kromozom sayısının (haploit sayı) iki katı kromozom sayısını belirten terim; gametteki kromozom sayısı n ile gösterildiğinde, diploit sayı 2n'e eştir |
Donmalar
Üşümenin en ağır şekline donma denir. Donan kişiyi birdenbire ısıtmamak gerekir. Böyle durumlarda yapılacak ilk iş; vücuda bir battaniye sarıp, ılık bir yere taşımak; orada başı hafif geriye doğru olmak üzere sırtüstü yatırmak, kol ve bacaklarını soğuk su ile iyice ovmaktır. Limonsuyu ile masaj yapılabilir. |
Dipsomani
Düzenli aralıklarla ortaya çıkan karşı koyulamaz alkol İçme isteği. |
Dopa (3,4-dihidroksifenilalanin)
Tirozinaz enziminin etkisiyle fenilalaninin yükseltgen-mesi sonucu oluşan kimyasal madde. |
Delik (foramen)
Anatomide kemiklerin ya da yumuşak dokuların içinden geçen ve gerekli bağlantıyı sağlamaya yarayan açıklıklar. |
Dopamin
Dopadan karboksil grubunun ayrılmasıyla oluşan adrenaline benzer madde. |
Deltoit kas
Omza yuvarlak biçimini veren yüzeysel ve hacimli kas. |
Dorsal
Bir organizmanın sırt kısmı |
Demans
Kişide ilerleyen yaş ile , beyindeki bir takım değişmeler sonrası oluşan bellekte bozulma (yakın döneme ait hafızada güçlükler) yanı sıra, konuşma, söylenen şeyleri ya da daha önce bilinen şeyleri yapamama, çevresindeki eşya ve varlıkları tanıyamama; hesaplama, plan yapma, yürütme, sorunları çözme, davranışları yeri geldiğinde sonlandırabilme, uygun yargıda bulunma gibi daha çok beynin frontal bölgesine ait becerilerde kayıplar ile kendini gösteren ilerleyici bir rahatsızlıktır.
Güncel olarak 'bunama' dediğimiz durumdur.
65 yaş üzerindeki grubun % 2-4'ünde, 85 yaş üzerinde ise % 20 oranında görülmektedir
Bu duruma neden olan rahatsızlıklar:
Yaklaşık olarak % 60 kadarı Alzheimer dediğimiz rahatsızlıktan dolayı, %10-20'si beyin damar hastalıkları ve tıkanmaları, tekrarlayan felçlerden ötürü, % 10'u alkole bağlı, geri kalanı ise travma, ilaç zehirlenmeleri, kafa içindeki tümörler, abse ve diğer vücut hastalıkları (bazı vitamin eksiklikleri, tiroit, paratiroid ,böbrek üstü bezleri, karaciğer, böbrek, hipofiz hastalıkları gibi) sonrası oluşmaktadır.
Hafıza problemi olan kişiler aynı zamanda üzgün, keyifsiz veya kederli olabilirler. Hafızası bozulmuş bir kişinin böyle kederli olduğu hallerde dikkatli bir teşhis konularak, eğer varsa depresyonun tedavisi yoluna gidilmesi önemlidir. Hafıza problemi Alzheimer hastalığına bağlı olmayabilir veya hastada hem Alzheimer hem de tedaviye cevap verebilecek bir depresyon bulunabilir.
Eğer tedavi edilemez bir hastalığı olan kişinin morali bozuksa, bunun sebebi mantıksal olarak kronik hastalığa bağlı depresyon gibi görünmektedir. Ancak bütün Alzheimer veya başka kronik hastalıkları olan kişiler depresyon hali göstermezler. Bazı hastalar problemlerinin farkında değil gibi görünmektedirler. Kişinin durumuyla ilgili olarak anlayış gösterilebilir, ancak derin keder veya sürekli depresyon ne normaldir ne de gereklidir. Bu tip depresyonlar tedaviye iyi cevap verir, böylece kişi değişmez bir demans hastalığına sahip olsun ya da olmasın kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir.
Eve giren çıkan kişilerin çok sayıda olması hasta için zararlıdır. Kişi aşırı gürültü, çok parlak renkli ışıklardan korunmalıdır. Her şey hastayı dinlendirecek ve hoş bir şekilde dikkatini çekecek özellikte olmalıdır.
Ev eşyaları düşmeyi,kazaları ve yaralanmayı önleyecek özelliklerde olmalı, keskin şeylere dikkat edilmeli, yere sağlam oturan özelliklerde olmalı, zemini kayganlaştırıp, düşmelere yol açabilecek malzemelerden kaçınılmalı, eşyalar rahat hareket edecek, dolaşmaya engel olmayacak şekilde düzenlenmelidir. Evden tek başına dışarıya gitmeler, kaza ve kaybolmalara yol açabileceğinden bakım verenlerin dikkat etmesi sağlanmalıdır.
Görme keskinliği azaldığı için kazaları ya da eşya ve gölgeleri yanlış değerlendirmeyi önlemek amacı ile oda iyi aydınlatılmalıdır. Kişinin daha önce severek kullandığı bir takım ufak eşyaları (saat, kalem, tespih, parfüm, çanta gibi) yanında olmalı, sevdiği ve anılarını tazeleyebileceği ,konuşma olanağı yaratabilecek albüm,resimlikler göz önünde bulunmalıdır. Geçmişte yapıp zevk aldığı hobi ve alışkanlıklarını ( bahçe ile uğraşma, çok yormayan sporlar, resim, elişi, koleksiyonculuk, ufak tefek tamiratlar, şarkı söyleme , film seyretme gibi) sürdürmeye özendirilmelidir. |
Dirsek kası (musculus anconeus)
Dirseğin arkasında bulunan kas. |
Demans (bunama)
Zihinsel işlevlerde görülen zayıflama. |
Dirsek kemiği (ulna)
Dirsekle el bileği arasında yer alan ve önkolu oluşturan iki uzun kemikten biri. |
Dosimazi
Adli tıpta ölümden önce solunum eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediğini (doğumda bebeğin canlı olup olmadığını) saptamak amacıyla bir yenidoğanm kadavrasının değişik organlan üzerinde yapılan test. |
Demet (fasikül)
Sinir, kas ve kollajen lifler gibi uzun yapıların bir araya gelmesiyle oluşan ve çıplak gözle ya da mikroskopla görülebilen anatomik yapı. |
Disakkarit
İki mol monosakkaritin dehidrasyonu sonucu oluşan çift şeker. Maltoz, sakkaroz, laktoz gibi. |
Disakkaritler
Oksijen köprüsüyle bağlanmış iki monosakkarit molekülünden oluşan karbonhidrat ya da şekerler. |
Demir Eksikliği Anemisi
En sık görülen kansızlık tipidir, sideropenik anemi olarak da adlandırılır. Küçük alyuvarlarla karakterize Mikrositik Anemilerin en büyük sebebidir.
Demir Eksikliği Anemisi, demirin yiyeceklerle alımının ya da barsaklardan emiliminin az olması sonucu Hem yapısına fazla giremeyerek Hemoglobin yapımının azalmasına sebep olmasıyla karakterize bir kansızlık türüdür.
Tanım olarak düşük miktarda demire bağlı olarak kanın kırmızı hücrelerindeki azalmadır. Kansızlığın en sık görülen şekli budur. Demir, kanda oksijen taşıyan pigment olan hemoglobinin önemli bir parçasıdır. Demir eksikliğinin nedenleri :
Fizyolojik kan kayıpları
Patolojik kan kayıpları
Yetersiz kan alımı
Gıda demirinin yetersiz emilimi
Örneğin: burun kanamaları, hemoroid, mide yada barsak ülseri, polip, gastrointestinal kanser gibi Vücutta ve kemik iliğindeki demir depolarının harcanması sonucu kansızlık yavaş yavaş gelişir. Genellikle kadınlarda demir depoları daha azdır.
Yüksek risk grubu içerisinde doğurganlık çağında olan ve adet dönemi nedeniyle kan kaybı olan kadınlar, demir ihtiyacı artmış gebe veya emziren kadınlar, çocuklar ve diyetinde yeterli oranda demir bulunmayan kişiler bulunmaktadır. Kan kaybına bağlı risk faktörü arasında peptik ülser, barsak kanseri, rahim kanseri, uzun dönem aspirin kullanımı sayılmaktadır.
Günlük demir gereksinimi 1-3 mgr. kadardır. Bunun % 5-10 duedenum ve proksimal ince barsaktan emilir. Günlük kayıp 1 mgr dır. Ter, dışkı, idrar, dökülen hücreler ile kaybedilir. Gereksinim bebeklik, hamilelik, ağır hastalık ve emzirme dönemlerinde artar.
Bulgular:
Halsizlik, iştahsızlık
Yiyecek dışındaki şeylere istek. Örneğin: toprak, buz, kireç taşı, nişasta gibi…
Ağız kenarında ve tırnaklarda çatlaklar
Tırnaklarda biçimsizlik: kaşık biçimi almaları gibi…
Kırmızı et, karaciğer, balık, kuru üzüm ve yumurta sarısı demir açısından zengin gıdalardır. Un, ekmek ve tahıllar demir ile zenginleştirilmiş olabilir.
Tetkikler:
Tam kan sayımı, serum demiri, serum demiri bağlama kapasitesi, transferin saturasyonu, serum ferritin düzeyi, dışkıda gizli kan ve periferik yaymadır. Tam kan sayımında düşük hemoglobin ve hematokrit değeri, kanda düşük ferritin düzeyi, kanda total bağlama kapasitesi ve kan kaybını değerlendirmek açısından dışkıda gizli kan görülebilir.
Tedavi:
Açık bir demir eksikliği yada latent bir eksikliği saptandığı anda demir tedavisine başlamak önemlidir. Ana amaç öncelikle demir eksikliğini gidermek ve gelişmiş bir anemi varsa buna bağlı hematolojik değerler değişmiş ise bunları düzeltmektir. Sonuç olarak amaç hemoglobin miktarını ve eritrosit sayısını normal sınırlara çıkarmak,demir depolarının tümüyle ya da bir ölçüye kadar doldurulmasıdır. Uzun süreli bir tedavidir. Anemiye bağlı klinik belirtiler ve hematoloik değerler normale geldikten sonra da depoları doldurmak için belli bir süre daha tedaviye devam etmek gerekir. Tedavide önemli olan nokta elbette ki kişide anemiye neden olan esas nedeni bulup düzeltmektir. Anemi sindirim sisteminde oluşmuş bir tümör yada başka bir nedene bağlı olan bir kanama sonucunda ortaya çıkabilir. Kronik enfeksiyonlarda aynı şeklide neden olabilir bu durumda anemiyi tedavi ederken esas neden de tedavi edilmeli yoksa anemi belli bir süre sonra tekrar ortaya çıkar yada tedavide başarı düşük olabilir.
Tedavide ağız yoluyla alınan yada enjekte edilen demir preparatları kullanılır.
Tedaviye cevapsızlığın nedenleri:
Tanı yanlıştır
Kanama kaynağı vardır ve tespit edilememiştir.
Emilim ve sindirim bozukluğu dolayısıyla verilen demir emilememiştir. Ya da yetersiz oranda emilmiştir.
Gıdalar ile ya da bazı özel ilaçlar ile birlikte alınmıştır ve demir bağlanmıştır.
Hasta ilacı ya kullanmamış yada uygun şekilde almamıştır.
Tedavi süresi öncelikle demir açığının büyüklüğüne bağlıdır. Hastanın demir depolarının durumu , hemoglobin düzeyi ve altta yatan hastalık tedavi süresinde önemlidir. Optimal bir demir tedavisinde beklenen günlük hemoglobin artışı 0.1-0.2 gr civarındadır. Ancak hamile kadınlarda bu artış daha geç ve yavaş olur. Demir eksikliği anemisi görülen hastalarda depoların dolması için tedavi hastanın kan değerleri normale döndükten sonrada devam ettirilmelidir. Yine demir tedavisi başlandıktan sonraki 10. günde yapılacak periferik yaymada retikülosit sayısının artması ile tedavinin ve teşhisin doğruluğu saptanabilir.
|
Disfaji
Herhangi bîr nedenle ve herhangi bir düzeydeki engellenmeyle ortaya çıkan yutma güçlüğü. |
Döl yatağı
Uterus. Dişi üreme sisteminde, fetusu doğuma kadar beslemek ve barındırmakla görevli kas yapısında bir organdır. |
Demir miktarının belirlenmesi
Normal bir kişinin vücudundaki toplam demir miktarı yaklaşık3-5 gr'dir. |
Demiyelinizasyon
Sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı. |
Demonstrasyon
Göstererek öğretme. |
Demoralizasyon
Moral çöküntü. |
Dölyatağı
Kadınlarda orta çizgi üzerinde tek olarak yer alan üreme organı. |
Denervasyon
Sinirsel bağlantıların kesilmesi. Normalde bir kas, sinirsel uyanya yanıt olarak kasılır. |
Dölyatağı afonisi
Dölyatağındaki kaslann doğum sırasında kaşıtmaması ya da az kasılması. |
Dölyatağı ekleri iltihabı
adneksit |
Dölyatağı hiperkinezîsi
Doğum sırasında dölyatağı kasılmalarının şiddet ve sıklığının patolojik olarak artması. |
Deoksikolik asit
İnsan safrasında bulunan safra asiti. |
Diskeratoz
Epidermisteki hücrelerde keratinizasyon(*) sürecinde görülen bozuklukları tanımlayan genel terim. |
Dölyatağı retrofleksiyonu
Dölyatağının uzunlamasına ekseninin arkaya doğru bükülmesi. |
Deoksiribonukleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Diskopati
Omurlar arasındaki disklerin hastalığı. |
Dölyolu akıntısı
Halk arasında beyaz akıntı; tıp dilinde ise; Gleet denilir. Arasıra görülen beyaz akıntı pek önemli değildir. Çünkü üşütmek, ruhi bunalım, uzun süren bir hastalık veya yüksekçe bir yerden düşmekten kaynaklanabilir.
İç çamaşırında krem rengi beyazlıkta bir leke görülür. Kuruduğu zaman kahverengiye çalan sarı bir renk alır. Önce beyaz akıntının nedenini bulmak gerekir. |
Deoksiribonükleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Diskrazi
Vücutta dolaşan sıvılann, özellikle kanın bileşiminde bozukluklara yol açan çeşitli hastalıkları belirtmek için kullanılan terim. |
Dölyolu akıntısı
Halk arasında beyaz akıntı; tıp dilinde ise; Gleet denilir. Arasıra görülen beyaz akıntı pek önemli değildir. Çünkü üşütmek, ruhi bunalım, uzun süren bir hastalık veya yüksekçe bir yerden düşmekten kaynaklanabilir. İç çamaşırında krem rengi beyazlıkta bir leke görülür. Kuruduğu zaman kahverengiye çalan sarı bir renk alır. Önce beyaz akıntının nedenini bulmak gerekir. |
Diskromatopsi
Renklerin kusurlu görülmesi. |
Deontoloji
Aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler. |
Dört başlı kas (kuadriseps kası)
Uyluk ön bölgesini bütünüyle kaplayan kas. |
Depersonalizasyon
Kişinin gerçekle ilişkisini yitirdiği ve kendi kişiliğine karşı yabancılık duyduğu durum. |
Dislali
Sözcüklerin oluşmasını sağlayan organların (dudak, dil, yutak, gırtlak, burun) yapılannda ya da işlevlerinde doğuştan gelen ya da sonradan oluşan bir eksikliğe bağlı olarak sözcüklerin söylenmesinde görülen bozukluk. |
Draje
Yutmayı kolaylaştırmak üzere özel maddelerle kaplanmış ilaç tableti. |
Depiıasyon
Estetik ya da koruyucu amaçla vücuttaki tüyleri temizleme |
Dramatizasyon
Düş oluşumunda yoğunlaştırma, yer değiştirme ve sim-geleştirmeyle birlikte rol oynayan psikolojik mekanizma. |
Depilasyon
Kılların çıkartılması işlemi. |
Drenaj
Çeşitli durumlarda, çeşitli mekanizmalarla organizmanın boşluklarında biriken istenmeyen sıvıların boşaltılması. |
Deplazmoliz
Plazmolize uğramış hücrenin tekrar su alarak eski haline dönmesi. |
Drepanosit
Orak hücreli anemi adı verilen doğumsal bir anemi türünün özelliği olan orak biçimli alyuvarlar. |
Depo hastalıktan
Doğumsal metabolizma hastalıkları grubu. |
Dismenore
Adetten önce ya da âdetle birlikte ağrı duyulması. |
Dromotropizra
Kalp kışı liflerinin sinüs-kulakçık düğümünden kaynaklanan kasılma uyarılarını İletme ve bütün miyokart dokusuna yayma özelliği. |
Dismenore
Adetten önce ya da âdetle birlikte ağrı duyulması. |
Dudak
Deri, bağ dokusu, kas tabakaları ve mukozadan oluşan, ağız boşluğunu önden kapatan oluşum. |
Depresyon (ruhsal çöküntü)
Kaygı, kendine güvensizlik, kararsızlık ve gelecekten korku gibi duyguların egemen olduğu özel psikolojik durum. |
Disodontiyaz
Yeterince yer olmaması nedeniyle dişin güçlükle çıkması. |
Dudak çatlaması
Dudaklar, güneş veya soğuk havanın tesiriyle çatlayabilir. Endişe edilecek bir durum yoktur. |
Derealizasyon
Dış gerçeklere ilişkin bilincin bozulması. |
Dudak çatlaması
Dudaklar, güneş veya soğuk havanın tesiriyle çatlayabilir. Endişe edilecek bir durum yoktur. |
Disortografi
Doğru yazma yeteneğinde bozukluk. |
Deri altı (sc=subkutan
Bazı kemoterapi ilaçları özellikle kolda deri altına injekte edilir. |
Deri çatlağı
Özellikle ergenlik ve gebelik dönemleriyle kilo kaybından sonra kadınlarda görülen, deride çizgiler biçiminde beliren atrofi. |
Disparöni
Cinsel birleşme sırasında kadında ortaya çıkan ve cinsel birleşmeyi olanaksızlaştıran ağrılı patolojik durum. |
Deri iltihabı
Çoğunlukla kullanılan sabun, deterjan, boyalar ve bazı bitkilerin neden olduğu bu hastalığa tıp dilinde Dermatit denir.Tedaviye deride iltihaplanmaya sebep olan şeyi belirleyip, onu terk etmekle başlanır. |
Dispepsi (hazımsızlık)
Midenin hareket ve salgı etkinliğindeki bozukluk. |
Dupuytren kontraktürü
Avuç içi ve parmakların ağrısız bir hastalığı. Sadece cilt nodüllerine neden olabileceği gibi parmakların avuç içine doğru kasılmış olarak kalmasına neden olacak kadar da ilerleyebilir. |
Deri iltihabı
Çoğunlukla kullanılan sabun, deterjan, boyalar ve bazı bitkilerin neden olduğu bu hastalığa tıp dilinde Dermatit denir.
Tedaviye deride iltihaplanmaya sebep olan şeyi belirleyip, onu terk etmekle başlanır. |
Displazi
Anormal doku gelişimi |
Dura mater (sertzar)
Sıkı bir bağdokudan oluşan, merkez sinir sistemindeki yapılan (beyin ve omurilik) örten zar. |
Deri kanseri
Deri üzerinde ufak bir şişlik veya bir türlü iyileşmeyen bir yara şeklinde başlayabilen bir çeşit kanserdir. Şişlik, başlangıçta ufak bir yumru şeklindedir.
Bir süre sonra aynı yer açılır ve yara haline dönüşür, sonra kabuk bağlar. Bu gibi durumlarda telaşlanmamak; ancak acele etmek gerekir. Erken tedavi edildiği takdirde iyileşir. |
Duramater
Omurilik ve beyni örten dış zar. |
Deri kanseri
Deri üzerinde ufak bir şişlik veya bir türlü iyileşmeyen bir yara şeklinde başlayabilen bir çeşit kanserdir. Şişlik, başlangıçta ufak bir yumru şeklindedir. Bir süre sonra aynı yer açılır ve yara haline dönüşür, sonra kabuk bağlar. Bu gibi durumlarda telaşlanmamak; ancak acele etmek gerekir. Erken tedavi edildiği takdirde iyileşir. |
Dispraksi
Felç ya da ataksi olmadığı halde basit hareketleri birleştirerek karmaşık hareketlerde bulunma yeteneğinin bozulması. |
Duyarhlaşma
Vücudun temas ettiği yabancı cisimlere karşı anormal tepki göstermesi. |
Duygulanım
Kişinin iç dünyasını belirleyen heyecanların tümü. |
Disraetri
Hareketlerin amaca ya da düşünceye uygun olmayan bir biçimde gerçekleşmesiyle ilgili hareket eşgüdüm kusuru. |
Duygulanım yoksunluğu
Kişinin ruhsal gelişim sürecinde yaşadığı reddedilme, onaylanmama ve dışlanma deneyimlerinin etkisiyle oluşan duygulanım bozukluğu. |
Dissimülasyon
İç dünyada yaşanan güçlükleri maskelemeyi sağlayan ruhsal süreç. |
Deri reaksiyonu
Vücudun çeşitli maddelere karşı (polen, çeşitli tozlar, bakteri ürünleri, ilaçlar) aşın duyarlılığım saptamak amacıyla uygulanan incelemeler. |
Distal (uzak)
Vücudun çeşitli bölgelerinin, merkez kabul edilen kalbe göre konumunu belirtmek için kullanılan ve proksimal (*) teriminin karşıtı olan terim. |
Distikyaz
Kirpiklerin bir gelişim bozukluğuna bağlı olarak gözkapağı kenarında iki sıra halinde yerleşmesi. |
Derialtı dokusu (subkütan doku)
Deri ile iskelet kasını örten fasyalar arasındaki doku. |
Distomatoz
Yassısolucanlarm Trematoda sınıfı ve Digenea takımından genel olarak çiftağızlılar (distoma) adı verilen asalaklarla oluşan hastalıkları belirten terim. |
Deriiçi reaksiyon
Ucunda çok ince bir iğne bulunan bir şırınga aracılığıyla derinin üst talikalarının içine küçük miktarlarda madde verilmesiyle uygulanan bir tam yöntemi. |
Derinlil sarhoşluğu
Sıkıştıılnıış basınçlı hava tüpleriyle derine dalan dalgıçlarda ortaya çıkan, alkol sarhoşluğuna benzer zihinsel bulamdık ve öfori (aşın keyifliük) durumu. |
Deripigmentasyonu
Demin renklenmesi. |
Dermabrazyon
Deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi. |
Dermatıtıs
Cildin tahriş olması, iltihaplanması. |
Distraksiyon
Davranışları etkileyen kalıcı ya da geçici bir bozukluk. |
Dermatit
Cildin iltihabi durumu. |
Düz kas
İç organların hareketini sağlayan ve istemsiz çalışan, demetler alinde, uzun, iğ biçimli, tek çekirdekli kas hücrelerinin bağ dokusu içerisinde meydana getirdiği kas tipi. |
Dermatofibrom
İyi huylu bir deri tümörü. |
Düz kas karşıtı antikorlar
Vücudun düz kas hücrelerindeki normal yapıtaşlanna karşı oluşan özantikorlar. |
Dermatoglif
Parmak, el ayası ve ayak tabanı derisindeki girinti ve çıkıntıların oluşturduğu biçimler. |
Düzeltilmiş yaş
Prematüre bebeklerin büyüme ve gelişmelerinin değerlendirilmesi ile ek besinlerin başlanmasında ?düzeltilmiş yaş? kullanılır. Özellikle bebeğin gelişmesinin izlenmesinde ?düzeltilmiş yaş?, bebek 2-2.5 yaşına kadar kullanılmalıdır. ?Düzeltilmiş yaş? bebeğin doğumundan itibaren geçen süreden (takvim yaşından), beklenen doğum tarihinden (zamanından) ne kadar önce doğduğunu gösteren sürenin çıkarılmasıyla bulunur. Örneğin 34 haftalık doğan bir bebeğin doğumundan 2 ay (8 hafta) geçmişse (yani takvim yaşı 2 ay ise), ?düzeltilmiş yaşı? 8 hafta ? 6 hafta = 2 haftadır. |
Dermatoloji
Cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı. |
Diş ağrısı
Diş ağrısı; dişin çürümesi, minesinin aşınması, dişetlerinin iltihaplanması veya bunlara benzer nedenlerden kaynaklanır. |
Dermatom
Yama (greft) olarak kullanmak üzere derinin belli bir kalınlıktaki katmanını düzgün bir biçimde kesmek için kullanılan cerrahi alet. |
Diş Ağrısı
Diş ağrısı; dişin çürümesi, minesinin aşınması, dişetlerinin iltihaplanması veya bunlara benzer nedenlerden kaynaklanır. |
Dxa
Dual Energy X-Ray Absorptiometry= Çifte enerjili X ışını absorpsiyometrisi. Şu anda kemik yoğunluğunu tarayarak kemik kitlesini değerlendirmenin ve böylece kırıklar oluşmadan osteoporoz riskini tahmin etmenin en güncel yoludur. DHA: Dokozahekzaenoik asid (esansiyel, yani vücutta üretilemediği için besinlerle alınması gereken bir yağ asidi). |
Elektronarkoz
Beyne 200-250 mA şiddetinde elektrik akımı verilerek ani bilinç kaybı ve kaslarda yaygın sertleşmeye yol açmak yoluyla uygulanan psikiyatrik tedavi yöntemi. |
E vitamini (alfa-tokoferol)
Başta tahıl olmak üzere ıspanak, kabak, lahana, marul gibi yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. İnsanda karaciğerin yanı sıra yağlı dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezi kabuğunda depolanır. Fazla olan bölümü idrar ve dışkıyla atılır. Antioksidan özellik gösterir. E vitamini eksikliği son derece ender görülür ve kansızlık biçiminde ortaya çıkar |
Elektronuyogram
Elektromİyograf adındaki alet yardımıyla kastaki elektrik potansiyellerinin kağıt üzerine kaydı. |
Elektroretinografi
Işık uyarısının retinada (ağtabaka) oluşturduğu elektrik potansiyellerinin kaydedilmesine dayanan inceleme yöntemi. |
Entübasyon
Cerrahi ve anestezi uygulamalarında solunum yolunu açık tutmak amacıyla soluk borusuna biçim, çap ve yapı açısından uygun bir tüpün sokulması. |
Enükleasyoo
Hastalıklı bir yapının çevredeki dokulardan uzaklaştırılması. |
Envazyon
Yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir. |
Eau de parfum
En yüksek konsantrasyonu olan koku. Bu nedenle diğerlerine göre daha pahalıdır. |
Eau de toılette
Konsantrasyonu daha düşük olan koku. |
Elektroterapi
Elektrik akımının kullanıldığı fiziksel tedavi yöntemi; belirli özellikteki elektrik akımının vücuta uygulanmasıyla gerçekleştirilir. |
Elevatör kas (yükseltici kas)
Belirli anatomik yapılan (örneğin anüs kası, üst gözkapağı, kürek kemiği, yumuşak damak) kaldırmakla görevli çeşitli kaslara verilen ad. |
Enzimopati
Gen değşinimine (mutasyon) bağlı olarak bir enzimin yapısal bozukluk göstererek etkin olmayan bir biçimde bireşimlendiği, kısmen ya da tümüyle bireşimlenemedi-ği kalıtsal hastalık. |
Eczema
Cildin kızarmasına, kaşınmasına ve kabuklanmasına neden olan bir cilt rahatsızlığı. Nedeni bilinmemektedir. Vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Akut veya kronik olarak görülebilen bu rahatsızlık genellikle reçeteli olarak satılan ve harici olarak kullanılan iltihap giderici kremlerle tedavi edilir. |
Elısa
Kanda belirli bîr antikorun varlığını araştırmak ya da düzeyini ölçmek amacıyla uygulanan bir laboratuvar yöntemi. |
Eokontinans
Anüs ya da idrar kesesi büzgen kasının denetim bozukluğu; istemsiz olarak dışkı ya da idrar kaçırma ile kendini belli eder |
Edema
Ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi. |
Elısa (enzyme-linked immunosorbent assay)
Enzime bağlı immünosorban yöntem. Özellikle kanda antikor tayinleri için kullanılan bir laboratuvar yöntemidir. |
Edrosel
Anüs ve rektumun dışarıya sarkmasının (ano-rektal pro-lapsus) özgül bir tipi. |
Ellsworth-howard testi
Yalancı hipoparatirioidizm ile hipoparatiroidizm arasında ayrımı yapmak için kullanılan test. |
Epa
Eikozapentaenoik asid (esansiyel, yani vücutta üretilemediği için besinlerle alınması gereken bir yağ asidi). |
Edta
Ethylenediaminetetraacetic asitin kısaltılmışı. Bu asit kozmetik ürünlerinde kullanılan bir sabitleyicidir. Belli bir formülün içindeki maddelerin bazı elementlerle (özellikle minerallerle) birleşmesine mani olarak ürünün su gibi maddelerle karşılaştığında doku, koku ve kıvam gibi istenmeyen değişikliklere uğramasını önler. |
Epandim
Beyin kanncıklannın duvannı ve omuriliğin orta kanalını döşeyen hücre katmanı. |
Epandimom
Beynin kanncık boşluklannı ve omuriliğin orta kanalını döşeyen epandim hücrelerinden türeyen merkez sinir sistemi tümörü. |
Efeminasyon (kadımılaşma)
Erkekte vücut görünümünün değiştiği patolojik durum. |
Efervesan
Suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen. |
Embriyo transfer
İn Vitro Fertilizasyon sonucu oluşan embriyonun kadın rahminin içine verilmesidir. |
Embriyokardi
Erişkinde kalp seslerinin, dölütteki kalp seslerine benzemesi. |
Epidural
Bu terim sıklıkla vücudun alt yarısını uyuşturmak için omurilikteki sinirlerin etrafına yapılan enjeksiyon için kullanılır. Işlemin tam adı epidural blokajdır. |
Embriyonal karsinom
Embriyon hücrelerinden kaynaklanan kötü huylu tümör. |
Epifora
Gözyaşı kanallarında enfeksiyon veya anatomik darlık nedeniyle ortaya çıkan tıkanıklıklar göz yaşının sürekli dışarıya akması |
Egzama
Yaygın bir deri hastalığı. Derinin, fiziksel, kimyasal, zehirli, mikrobik ve asalak kökenli iç ve dış etkenlere karşı gösterdiği al lerjik tepki sonucunda oluşur. Bu etkenler herkeste hastalığa yol açmayıp, sadece bazı kimselerde egzamaya yol açtıkları için, egzamanın ancak elverişli bünyelerde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Mide rahatsızlıkları (sindirim bozukluğu, kabızlık) karaciğer hastalıkları, süreğen böbrek yangısı, şeker hastalığı, üremi, iç salgıbezleri, kan ve lenf damarları hastalıkları vücutta egzamaya uygun bir ortam hazırlar.
Egzamaya yol açan dış etkenlerin başında mikroplar, asalaklar, çarpmalar, kimyasal maddelerin deriyi zedelemesi, uzun süre alınan ilâçlar gelir. İç etkenlerin başında bağırsak hastalıklarına yol açar zehirli maddeler, şeker hastalığı ve şişmanlık yer alır.
Egzamanın dış görünüşü çok çeşitli olabilir; kırmızı lekelerden, kabarcıklı, kabuklu, pullu, ülserli yaralara kadar değişen türleri vardır. Klinik açıdan egzama kuru ve yaş olmak üzere iki türe ayrılır. Her iki tür de kaşıntı yapar, yanma Ve acı verir.
Egzama yüzde (ağız, dudak çevresi, kulak arkası), boyunda, meme ucunda, meme altında (şişmanlarda), koltuk altında, kasıklarda, dış üreme organlannda (daha çok kadınlarda), anus çevresinde, diz ve dirsekte, parmak aralarında görülür.
Egzama oluş nedenine göre, ivegen, yarı ivegen ya da süreğen olabilir. Yara, kaşınması halinde mikrop kapabilir. Değişik şekiller göstermesi nedeniyle teşhisi zordur. Tedavi için, her şeyden önce dış etkenler (mikroplar, asalaklar, çarpmalar) yok edilmeli ve egzamaya yol açan sindirim bozukluğu, karaciğer yetmezliği, süreğen böbrek yangısı, şişmanlık, üremi ve şeker hastalıkları tedavi edilmelidir.
Her tür egzamada biberli ve fazla tuzlu yemekler, yağlı etler ve balıklar, konserve etler ve balıklar yenilmemeli, alkol derecesi yüksek içkiler içilmemelidir. Bol sebze, meyve, karbon hidratlı (pirinç, sossuz makarna) besinler yemeli, proteinli (et, yumurta) ve özellikle li-pidli (tereyağı, zeytinyağı, yağlı et ve balık) besinler yenmemelidir.
Egzamanın kaşıntı ve yanmasına karşı kaşıntı giderici ilâçlar verilir; sulu egzamalarda kurutucu tozlar, pomatlar kullanılır. Vücudun alerjik kökenli duyarlığını gidermek için ağız yoluyla pepton ve efetonin, damar yoluyla kalsiyum, her iki yolla sodyum hiposülfit veya tiyosulfat verilir. Kortizonlu ilâçların ya da antihistaminiklerin kullanılması iyi sonuç verirse de bu sonuç çoğu kez geçicidir. Süreğen egzama için ayrıca özel kaplıcalar tavsiye edilir |
Embriyopati
Embriyon döneminde organizmayı etkileyen çeşitli patolojik durumlar. |
Epigastriyum
Karın duvarının üst bölümünde yer alan anatomik bölge. |
Egzama
Yaygın bir deri hastalığı. Derinin, fiziksel, kimyasal, zehirli, mikrobik ve asalak kökenli iç ve dış etkenlere karşı gösterdiği al lerjik tepki sonucunda oluşur. Bu etkenler herkeste hastalığa yol açmayıp, sadece bazı kimselerde egzamaya yol açtıkları için, egzamanın ancak elverişli bünyelerde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Mide rahatsızlıkları (sindirim bozukluğu, kabızlık) karaciğer hastalıkları, süreğen böbrek yangısı, şeker hastalığı, üremi, iç salgıbezleri, kan ve lenf damarları hastalıkları vücutta egzamaya uygun bir ortam hazırlar.
Egzamaya yol açan dış etkenlerin başında mikroplar, asalaklar, çarpmalar, kimyasal maddelerin deriyi zedelemesi, uzun süre alınan ilâçlar gelir. İç etkenlerin başında bağırsak hastalıklarına yol açar zehirli maddeler, şeker hastalığı ve şişmanlık yer alır.
Egzamanın dış görünüşü çok çeşitli olabilir; kırmızı lekelerden, kabarcıklı, kabuklu, pullu, ülserli yaralara kadar değişen türleri vardır. Klinik açıdan egzama kuru ve yaş olmak üzere iki türe ayrılır. Her iki tür de kaşıntı yapar, yanma Ve acı verir.
Egzama yüzde (ağız, dudak çevresi, kulak arkası), boyunda, meme ucunda, meme altında (şişmanlarda), koltuk altında, kasıklarda, dış üreme organlannda (daha çok kadınlarda), anus çevresinde, diz ve dirsekte, parmak aralarında görülür.
Egzama oluş nedenine göre, ivegen, yarı ivegen ya da süreğen olabilir. Yara, kaşınması halinde mikrop kapabilir. Değişik şekiller göstermesi nedeniyle teşhisi zordur. Tedavi için, her şeyden önce dış etkenler (mikroplar, asalaklar, çarpmalar) yok edilmeli ve egzamaya yol açan sindirim bozukluğu, karaciğer yetmezliği, süreğen böbrek yangısı, şişmanlık, üremi ve şeker hastalıkları tedavi edilmelidir.
Her tür egzamada biberli ve fazla tuzlu yemekler, yağlı etler ve balıklar, konserve etler ve balıklar yenilmemeli, alkol derecesi yüksek içkiler içilmemelidir. Bol sebze, meyve, karbon hidratlı (pirinç, sossuz makarna) besinler yemeli, proteinli (et, yumurta) ve özellikle li-pidli (tereyağı, zeytinyağı, yağlı et ve balık) besinler yenmemelidir.
Egzamanın kaşıntı ve yanmasına karşı kaşıntı giderici ilâçlar verilir; sulu egzamalarda kurutucu tozlar, pomatlar kullanılır. Vücudun alerjik kökenli duyarlığını gidermek için ağız yoluyla pepton ve efetonin, damar yoluyla kalsiyum, her iki yolla sodyum hiposülfit veya tiyosulfat verilir. Kortizonlu ilâçların ya da antihistaminiklerin kullanılması iyi sonuç verirse de bu sonuç çoğu kez geçicidir. Süreğen egzama için ayrıca özel kaplıcalar tavsiye edilir |
Egzamatit
Egzamayı andıran, ama egzamaya özgü kabarcıklar görülmeyen deri hastalığı. |
Emenagog
Âdet kanamasını uyaran ilaca verilen ad. |
Epikard
Kalp kasını koruyan ince dış zar. |
Egzema
Deride kaşıntı, kızarma, pullanma, sızıntı ve kabuklanma yapan alerjik iltihap. |
Epikart
Kalbin dış yüzünü saran perikartın iç yüzünü oluşturan seröz zar. |
Egzoftalmı
Gözyuvarının anormal oranda göz çukurlarından dışa doğru çıkması. |
Epikranyal aponevroz (galea aponeurotica)
Alın kaslarıyla artkafa kaslarını birleştiren ince, lifsi |
Epilasyon
Epilasyon,kelime anlamı ile istenmeyen tüylerden kurtulma olarak tanımlanır.
İstenmeyen tüylerden kurtulma çabası, geçmişi eski Mısır a kadar uzanan bir tarihe sahiptir.Bu tarihi süreç içersinde geleneksel ağdadan, son teknoloji ürünü lazer epilasyon a kadar çok çeşitli ürün ve yöntemler bulunmaktadır.Bu yöntemler içinde en güncel ve etkileyeci görünen lazer epilasyon,istenmeyen tüylerden kalıcı olarak kurtulmada büyük bir umut kaynağı olarak lanse edilmektedir
Lazer Epilasyon
Lazer Epilasyon İstenmeyen tüylerden kurtulmanın en hızlı ve en sağlıklı yoludur. Lazer epilasyon' da kullanılan lazer ışığının dalga boyu melanin pigmenti tarafından emilme özelliğine sahiptir. Soğutma sistemli lazer tekniği ile yapılan lazer epilasyon ile lazer ısısı cilde zarar vermeden doğrudan kıl kökünü yok eden ısıya dönüşür.
Lazer Epilasyon Cihazlarının farkları ve üstünlükleri nelerdir?
Alexandrite lazer: Türk insanı genellikle çok koyu olmayan ten rengine ve koyu renk kıl yapısına sahiptir, bu nedenle alexandrite lazer epilasyon için en uygun yapıdadır. Alexandrite lazer derindeki kıl köküne dek ulaşarak kalıcı sonuç sağlar ve bu başarıyı sağlarken kalıcı yanık sorununa yol açmaz. Cihaz cilde 3 santimden atış yaptığından hijyen açısından sorun yaşanmaz.
NdYag lazer: Bazı merkezlerin lazer epilasyon bronz ciltte yazın dahi uygulanabilir diye tanıtım yaptığı NdYag lazer yüzeysel etki yaptığından derindeki köklere etki etmemekte, seans sayısı çok artmakta, kalıcı epilasyon başarısı düşmektedir. NdYag lazer fazla acı hissi verdiğinden lazer epilasyon tedavisinin yarım kalma ihtimali yüksektir. NdYag kullanımında bir diğer risk ise bu lazer ile ciddi ve kalıcı iz bırakan yanık olma ihtimalinin mevcut olmasıdır.
Işık bazlı sistemler: (IPL, Mavi Işık, Fotoepilasyon vs.) Bunlar gerçek lazer epilasyon değillerdir, sadece yoğunlaştırılmış ışık sistemleridir. Bu yöntemler derindeki köklere ulaşıp kıl kökünü tahrip gücüne sahip olmadıklarından daha ziyade bir modern ağda yöntemi olarak kabul edilir ve geçici etki gösterirler. Uygulama sırasında cihaz cilde temas ettiğinden hijyen açısından sorun olabilir. Vücut kıllarından kalıcı olarak bu yöntemler ile kurtulamazsınız.
Diode lazer: Diyot lazerler sadece ince, zayıf kıllarda başarılıdır, yüz kıllarında olumlu sonuçlar verebilmektedir. Kalın ve kökleri daha derinde olan vücut kılları için Lazer Epilasyon 'da önerilmez, sadece yüzünüzde ince ve açık renkli tüyler için tercih edebilirsiniz. Lazer epilasyon Uygulamada cihaz cilde temas ettiğinden hijyen açısından sorun olabilir.
Radio Frequency (RF): Radyo frekans dalgalarıdır, lazer değildir. Açık renkli, beyaz, sarı kılları yok edeceği iddia edilmekteyse de tarafsız çalışmalarda sadece kıl köklerinde geçici nem azalması sağladığı, zamanla kılın tekrar eski haline geldiği saptanmıştır.
Bazı cihazlar bu RF’ye (Radyo Frekans) ek olarak IPL veya Diode lazer epilasyon sistemlerini de birlikte kullanır.
(Referans: Pers. Comm. Nov. 2006, Larry Kunze, M.E., President of Rocky Mountain Laser College, Inc, state certified medical laser professor)
Lazer epilasyon uygulamasında gerekenler
- Kıl oluşumunda gerekli olgunlaşma evresinin tamamlaması beklenmelidir.
- Vücut bölgeleri için ikişer ay ara ile ortalama 4-6 seans, yüz bölgesindeki daha ince kıllar için birer ay ara ile ortalama 6-12 seans gerekecektir. Bu seans sayıları kıl yapısına göre kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir.
- Alexandrite lazer epilasyon sisteminden etkilenerek haraplanan kıl köklerinin daha sonraki yıllarda kıl üretmesi mümkün değildir.
- Tıbbi gerçeklere göre ve etik lazer epilasyon uygulaması yapılmalıdır; ticari amaçlı kısa aralıklarla seans uygulaması yapılmamalı, gerçekleşmeyecek sonuçlar vaat edilerek ve sözde garantiler ile yanıltılmamalısınız...
- Etkin dozda epilasyon uygulaması yapılmalı, düşük lazer epilasyon dozları uygulanarak seans sayısının arttırılması gibi ticari yaklaşımlarda bulunulmamalıdır.
CYNOSURE Apogee 5500 Elite lazer epilasyon sistemi ile gelişmiş ayar mekanizmaları sayesinde
en etkili ve güvenli doz seçilebilir, havalı soğutma sistemi ile acısız, hızlı ve konforlu epilasyon sağlanır.
Lazer epilasyon sağlık açısından zarar verebilir mi?
Hayır. Çünkü Lazer non-iyonize (iyonize olmayan) enerjidir. Bu da hücre mutasyonunu etkilemediğinin göstergesidir. Lazer Epilasyon 'da kullanılan tüm lazer tipleri yalnızca kıl foliküllerini (kılın kök hücrelerini ) hedefler.
Kaç lazer epilasyon seansı uygulanması gerekir ?
Lazer ışığı anajen (aktif) aşamadaki kıl köklerini etkilemektedir. Bütün kökler aynı anda aktif olmazlar. Dolayısıyla telojen (pasif) kökler, aktif hale geldiklerinde bunlara da uygulama gerekecektir. Kalıcı bir çözüm, ancak birkaç lazer epilasyon seansından sonra elde edilir. Kılların kalınlığı ve yoğunluğu her vücutta farklı olduğu için kesin bir seans sayısı vermek mümkün değildir, kişiden kişiye ve bölgeden bölgeye değişmektedir. Ortalama olarak çoğunlukla 4-6 lazer epilasyon seansı yeterli olmaktadır. Lazer epilasyon uygulamasında cilt tipine göre doz seçimi yapılır. Bu sayede kıl köklerine etki edecek ama cilde zarar vermeyecek güçte çalışılarak en kısa sürede tedavinin bitirilmesi amaçlanır. Herkesin vücut yapısı ve hormonal seviyeleri, cilt tipi farklı olduğu için lazer epilasyonda sonuca ulaşmak için gereken süre kişiden kişiye değişir. Seanslar kılları anajen (büyüme) safhasında yakalamaya uygun sürelerde tekrarlanır.
|
Empati
Psikolojide başka bir kimsenin duygulannı, düşüncelerini ve hareketlerini anlamayı kolaylaştırmak amacıyla kendini onun yerine koyma eğilimi. |
Empotans
Penisin sertleşme özelliğinin kaybı |
Einhorn sondası
Onİkİparmakbağırsağı sondajı için kullanılan, ucunda oval biçimli melal bir delik bulunan, 80-100 cm uzunluğunda ve esnek laslikten yapılma sonda. |
Emülgatör
Besinlere katılan ve onların kararlı emülsüyon haline gelmesini sağlayan katkı maddesi. |
Ejakülasyon
Erkek siyeğinden spermin boşalması. |
Epinefrin
Adrenalin de denir. Böbreküstü bezlerinde yapılır. Sentetik şekli ilaç olarak anafilaksi ve astımda kullanılır. |
Ejekülasyon
Orgazm esnasında erkeğin menisinin boşalması |
Enantem
Ağız mukozası ve ağız boşluğunu yutağa bağlayan kanalda çeşitli tipte (leke, papül, kabarcık) lezyonlarla beliren patolojik durum. |
Enartroz
Yuvarlak başı bulunan bir kemiğin, bu başın girebileceği oyuğu olan başka bir kemikle yaptığı ekleme verilen ad. |
Endarterit
Atardamar duvarındaki iltihabı süreçleri ya da lezyo-nun damar iç gömleğinde (tonaca intima) bulunduğu arteritleri (atardamar iltihabı) belirtmek için kullanılan terim. |
Epispadias
İdrar yolu çıkışının, normalde olduğu gibi penisin ucuna değil, üst yüzeyine açılmasıyla belirlenen doğumsal oluşum bozukluğu. |
Ekinokok (echinococcus granulostıs)
Proglottisler cinsel organları ve olgun yumurtaları içerir. |
Endoarteriyektomi
Damar duvarındaki lezyonlar nedeniyle iç boşluğu daralmış atardamarların devamlılığım sağlamak amacıyla uygulanan cerrahi girişim, |
Epitimpao
Ortakulak boşluğunun en üst bölümü. |
Eklampsi
İlerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali. |
Epitroklea
Üstkol kemiğinin dirsek ucunun ortasında, trokleanın üzerinde bulunan kemik çıkıntısı. |
Endoftalmit
yaygın intraoküler infeksiyon |
Endokard
Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar. |
Endokardit
Kalp iç zannın (endokart) iltihabı. Kulakçık ve karıncığın yüzeyini Örten endokartta görülebiürse de, daha çok kapaklann yüzeyini kaplayan endotelde ortaya çıkar (kapakçık endokarditi) |
Epstein-barr virüsü
Herpes virüsüne benzer bir DNA virüsü. |
Eklem replasmanı cerrahisi
(Artroplasti olarak da bilinir - Kelime anlamı eklemi yeniden oluşturmak""tır) |
Endokrin sistem (iç salgı sistemi)
Belirli Özgül uyanların etkisiyle hormon üreten özelleşmiş hücrelerden oluşmuş anatomik yapılar bütünü. |
Ekocardiyogram
Ekokardiyografide(*) ultrason tekniğini kullanarak elde edilen kalp görüntüsü. |
Endokrinopati (iç salgı sistemi hastalıktan)
iç salgıbezlerinin işlevlerindeki bozulma sonucu gelişen hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Ekoensefalografi
Beyin yapılarından yansıyan sesüstü (ultrason) dalgalarının ekoensefalograf aygıtıyla kaydedilmesine dayanan nörolojik tanı tekniği. |
Ergocalcıferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekoensefalogram
Beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi. |
Ergograf
Kas çalışmasını grafik olarak kaydetmeye yarayan aygıt. |
Ekokardiyogarfi
Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem. |
Ergogram
Kas çalışmasının ergograf(*) aygıtıyla grafik gösterimi. |
Ekokardiyografi
Ultrason dalgalarıyla kalp duvarlarının kalınlığını ve kapakçık parçalarının hareketlerini belirlemeyi sağlayan tanı yöntemi. |
Ergokalsıferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekokardiyogram
Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge. |
Ergokalsiferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekolali
Hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması. |
Ergoterapi
Hastalıkların iş aracılığıyla tedavisi. |
Ekopraksi
Bîr başkasının hareketlerini taklit yoluyla yineleme. |
Eksfida
Bir iltihabı sürecin ardından dokuların içinde ya da vücudun doğal bir boşluğunda (Örneğin akciğer zan boşluğu, kafaiçi boşluğu, solunum yollan, sindirim yollan) biriken sıvı. |
Erifrofobî (kızarma korkusu)
Kızarma korkusu ile beliren saplantı. |
Erifropoez (alyuvar yapımı)
Kemik iliğinde gerçekleşen ve alyuvarların oluşumunu sağlayan hücrelerin farklılaşması ve çoğalması süreçlerinin bütünü. |
Eksipiyan (ilaç katkı maddesi)
İlaçların verilmesinde ya da uygulanmasında kullanılan ve ilaçlara biçim ve daha fazla dayamklık vermeye yarayan maddeler. |
Eriserasyon
Karın duvarında cerrahi ya da travmatik kesiler nedeniyle bir ya da daha fazla iç organın vücuttan dışarıya çıkması. |
Erişkinde Şaşılık
Erişkinde şaşılık
Erişkinlerin %1'inde şaşılık görülebilmektedir. Bunların çoğu çocukluktan beri bulunan şaşılık vakalarıdır. Eğer erişkin bir kişide şaşılık meydana geldiyse diyabet, tiroit hastalığı, myestania gravis, beyin tümörleri yada felçler araştırılmalıdır.
Belirtiler
Çocukluktan beri şaşılık bulunuyorsa çok az belirti bulunabilmektedir. Ancak ileri yaşlarda oluşursa şaşılık en sık görülen belirti çift görme olacaktır.Bazı erişkinlerde gözde ağrı, baş ağrısı, başı sürekli eğik tutmak gibi belirtiler bulunabilir. Dışa bakış bulunan çocuk ve erişkinler güneş ışığının altında tek gözlerini kapatmayı tercih ederler.
Çocukların aksine erişkinler yanlış yöne bakan gözden gelen görüntüyü yok sayamazlar ve bu çift görmeye neden olur. Bunun tedavisi tek gözün kapatılması yada gözlerin tekrar ameliyatla doğru pozisyona getirilmesiyle sağlanır.
Tedavi
Göz egzersizleri: Konverjans yetmezliği adı verilen okuma yada çalışırken gözün yeterli çalışmaması gibi özel durumların tedavisinde kullanılır.
Prizmalı gözlükler: Küçük kaymaların tedavisinde kullanılır. Çift görmenin azalmasını sağlar.
Enjeksiyon: Bir kaç ay boyunca enjekte edildiği kası felç eden bir ilacın kullanılması esasına dayanır. Seçilmiş vakalarda faydalı olan bir yöntemdir.
Ameliyat: Her yaşta en sık kullanılan tedavi yöntemidir. Uyumlu olan vakalarda lokal anesteziyle yapılabilmektedir. Ameliyat kozmetik nedenle, çift görmenin azaltılması, gözlerin birlikte kullanılmasının sağlanması, gözlerdeki ağrının azaltılması amacıyla yağılabilmektedir. Ancak her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatlarında riskleri mevcuttur.
|
Ekskavasyon
optik çukurda artış |
Ekskoriasyon
Deri ve mukozada yüzeysel lezyon. |
Eritrobfastoz
Dokularda ve kanda eritroblastların, yani olgunlaşmamış alyuvarların bulunmasıyla beliren patolojik durum. |
Eksoftalmus
(a.k.a proptozis) göz küresinin ileri doğru fırlaması |
Eritroblast
Kanda dolaşan alyuvarların kaynaklandığa kemik iliği hücresi. |
Eritropeııı (alyuvar azalması ya da yokluğu)
Alyuvarlann ya da henüz olgunlaşmamış alyuvar sayısının azalması ile beliren patolojik durum. |
Ekspektoran
Ekspektorasyonun (solunum yollan salgısı) ağız yoluyla atılmasını kolaylaştıran ilaçlar. |
Enfarkt
Dokuyu besleyen kan damarlarının tıkanması sonucu ölen doku bölgesi. |
Ekspiasyon
Dengeleyici etkileri olan ruhsal süreç. |
Enfarktüs
Ergenlik yaşındakilerin yüz, omuz, sırt ve karınlarında görülürler. Siyah noktalar, beyaz benekler, kırmızı veya mor lekeler halindedirler.
İçleri cerahat dolu bu sivilcelere; akne de denir. nedeni; yağ bezlerinin tıkanmış olmasıdır.
Ergenlik sivilceleri kendiliğinden kaybolur. Sıkmamak, oynamamak gerekir.
Tedavinin ilk şartı sabırdır. Yüzü günde 3-4 kere kükürtlü sabunla yıkamakta fayda vardır. Bu arada baharatlı yiyecekleri ve çikolatayı terketmek gerekir. |
Eksploratif ponksiyon
Vücudun doğal ya da yeni oluşmuş boşluklarında toplanan sıvıların uygun iğnelerle alınmasına ve incelenmesine dayanan tanı yöntemi. |
Enfarktüs
Kalbi besleyen büyük damarlardan birinin aniden tıkanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Enfarktüs krizi geçiren hasta; kalp bölgesinde ani bir ağrı hisseder. Bütün benliğini ölüm korkusu sarar. Nefes almakta zorluk çeker. Yapılacak ilk iş, hastanın 45 derece bir meyille oturmasını sağlamaktır. Sonra; vakit geçirmeden doktor çağrılır. Enfarktüs krizini atlattıktan sonra kesin istirahat ve doktorun dediklerine uymak şarttır. |
Eritrosit
Alyuvar. Elektronik kan sayımı cihazlarının çıktılarında RBC"" şeklinde belirtilir. Alyuvarların ana görevi akciğerlerden dokularımıza oksijen taşımaktır. |
Eksploratrif
Araştırma amaçlı , tanı koyma maksadıyla yapılan |
Eritroz (alyuvar fazlalığı)
Derinin yüzeysel damarlarının genişlemesine bağlı olarak belirli bir deri bölgesinin (Örneğin yüz) geçici ya da kalıcı olarak kızarması. |
Ekstansiyon (doğrultma, uzaklaştırma)
Epifizleri bir eklem oluşturan kemiklerin eksenlerini aynı düzleme getirme. |
Ekstansör kaslar (doğrultucu kaslar)
Bir eklemi oluşturan kemikler arasındaki açıyı genişleten kaslar. |
Enferokinaz
Bağırsak mukozasından salgılanan ve pankreas tripsi-nojem'ni tripsine dönüştüren enzim. |
Erken Boşalma
Kırk-kırk beş yaş altındaki erkeklerin en çok şikayetçi oldukları cinsel sorunu erken boşalmadır. Erkek cinsel sorunları içinde birinci sırada gelmektedir. Erken boşalma olayı, erkeğin ve eşinin boşalmayı arzuladığı andan daha önce boşalmasıdır. Aslında erken boşalma, bir bozukluk, bir patoloji olmaktan çok fizyolojik olayların göreceli olarak beklenenden daha hızlı seyretmesi ile olmaktadır. Bazı erkekler cinsel yaşamlarının ilk başlangıcında daha erken boşalırken gittikçe boşalmayı kontrol ettiklerini ve daha geç boşalmaya başladıklarını, ancak aniden erken boşalmanın bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtmektedir. Bir kısmı ise başlangıçtan beri hep çabuk boşalmaktan şikayet etmektedir. Sonuçta boşalma zamanı objektif zaman ölçüsü ile belirlenmekten çok, hastaların algılayış, ya da kabulleniş biçimi ile ilgilidir.
Erken Boşalmanın Tedavisi
Boşalmayı geciktirmek amacı ile çeşitli ilaçlar denenmiştir. Lokal uyuşturucu kremler veya spreyler bunların başında gelmektedir. Ancak sadece penisin üzerindeki sinir uçlarını uyuşturmak fazla yarar sağlamaz. Sertleşme ve boşalma tüm otonom sinir sistemini ilgilendirmektedir. Esas büyük cinsel organın iki bacak arasında değil, iki kulak arasında olduğunu söyleyenlerin iddiasını hafife almamak gerekir. Ayrıca bu tür ilaçlar, lokal uyuşturucu etkisi ile boşalmayı geciktirmekten çok penisin duyarlığını azalttığı için, temastan duyulan cinsel zevki azaltmaktadır. Bu lokal uyuşturucu maddeler cinsel birleşme esnasında vajen duvarından emilerek bu dokuların hassasiyetini azalttıklarından, kadının orgazm olmasında gecikmeye yol açmakta ve sorunu adeta pekiştirmektedir. Bu yüzden bu tür sprey ve kremler tıbbi pratikte terk edilmiştir.
Son zamanlarda depresyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların yan etki olarak boşalmayı geciktirdiği fark edilmiş ve bu ilaçlar tedavide kullanılmaya başlanmıştır. Bu ilaçlardan hastalar yarar görmektedir. Ancak boşalma kontrolünde sırf ilaca dayalı bir tedavi yararlı olsa da, ömür boyu ilaç kullanmanın zorluğu nedeniyle cazip görülmemektedir. Aslında boşalmayı kontrol edebilme bir öğrenme sorunudur. Hastanın bu öğrenimine yardımcı olmak amacıyla ilaçla tedavi edilmesi, veya daha doğru bir ifade ile, tedaviye ilaç eklenmesi doğru bir yaklaşımdır. Amcak esas olan, erkeğin kendini ve eşini memnun edecek şekilde boşalmasını kontrol edebilmeyi öğrenmesidir.
Prezervatif kullanılmasının boşalmayı geciktirmede yararlı olduğunu ifade edenler vardır. Doğum kontrol yöntemi olarak kullanılmıyorsa, sırf boşalma kontrolü için prezervatif kullanılması çok cazip değildir.
Her erkeğin aynı duyarlıkta olmadığı, aynı cinsel tepkiyi vermediği bir gerçektir. Yukarıda belirtildiği gibi, fazla cinsel heyecan duyan ve psikolojik anksiyete içindeki erkekler daha erken boşalır. Öyleyse, boşalmayı kontrol etmek öğrenimi içinde öncelikle cinsel heyecanı yatıştırma ve sakinleşmek gelir. Hem zihnen hem bedenen gevşemek, sakinleşmek önemli oranda yardımcıdır. Sık cinsel birleşmede bulunmak boşalma aralarını ve dolayısı ile duyarlılığı azaltacaktır.
Cinsel birleşme anında erkeğin pozisyonunun boşalma üzerine etkisi vardır. Bu yüzden bazı pozisyonlarda boşalma daha hızlı olmaktadır. Erkeğin üstte olduğu klasik cinsel birleşme pozisyonu boşalmanın geciktirilmesi için elverişli bir pozisyon değildir. Daha rahat olduğu, kolay gevşeyebildiği ve efor harcamadığı bir pozisyonda erkek boşalmasını daha rahat kontrol edebilir.
Tedavi için önerilen en basit yöntem, sevişme esnasında erkeğin boşalma anına yaklaştığını hissettiği zaman, penisin ucunu iki parmağı arasında sıkarak vücuttaki cinsel heyecanın azalmasını bir süre beklemesi ve yeteri kadar gevşedikten sonra tekrar sevişmeye başlamasıdır. Bu yöntem uygulanırken bekleme anında derin derin nefes alınmasının da yararı olmaktadır. Ayrıca seks terapistleri tarafından bu tür şikayeti olan çiftlere bir takım öğrenme egzersizleri yaptırılmaktadır.
Erken boşalma sorunu yaşayan partnerinize yardım rehberi
Sevişme süreniz, partnerinizin erken boşalma problemi yüzünden çok mu kısa sürüyor ? Bu problem yüzünden sevişmeleriniz eski heyecanını yitirdi mi ? Oysa sevişme süresini uzatmak ve erken boşalmayı önlemek pekala mümkün!
Erken boşalma, sık rastlanan ama kolay tedavi edilebilen cinsel sorunlar arasında yer alıyor. Psikolojik tedavi ve birkaç basit teknikle erken boşalma endişesinden sıyrılıp, sevişmenin sizin için doğal bir zevk halini almasını sağlayabilirsiniz.
Bu konuda yapılan araştırmalar her iki erkekten birinin hayatının belli bir döneminde erken boşalma sorunu ile karşılaştığını gösteriyor.Aslında erken boşalma, kişiden kişiye değişen bir kavram. Bazıları 30 saniyede boşalırken, bazıları bunu daha uzun sürdürebiliyorlar. Uzmanlar ortalama sevişme süresinin evli erkekler için üç dakika civarında olduğunu söylüyor. Gerçekte partneriniz sevişmeyi, başlar başlamaz sonlandıramıyorsa, erken boşalma sorunu yok demektir.
Erken boşalma tıp literatürlerinde, sevişme esnasında varılan doruk noktasını, eşini tatmin etmeyi bekleyecek kadar uzatamama olarak tanımlıyor. Bazı erkekler, kadının orgazmı yaşayabilmesi için vajinal ilişkinin yanı sıra elle uyarımın da gerekli olduğu gerçeğini görmezlikten geliyor. Bu da cinsel iletişimsizliği başlatan süreçte yapılan en ciddi hatalar arasında yer alıyor. Sonuç olarak erkek kendini kontrol edemediği için büyük bir suçluluk duygusuna kapılıyor.
Sinir sistemine de bağlı
Batılı bilimadamları erken boşalmanın anormal bir durum olmadığını, bu karakterin bize atalarımızdan geçtiğini söylüyorlar. Erken boşalmanın merkezi sinir sistemiyle yakından ilgili olduğunu da…. Sinir sistemimiz iki kısımdan oluşur. İstemimiz dahilinde çalışan kısmı cinsel ilişki sırasında sertleşmeyi, istem dışı çalışanı ise boşalmayı yönetir. Sağlıklı bir erkekte her iki kısım uyumlu bir şekilde çalışır ve günlük davranışları yönetirler. Erken boşalan bir erkekte büyük bir olasılıkla istemdışı sinirler daha baskın, uzun süre ereksiyon halinde kalanlarda ise istem dahilindeki sinirler daha baskın çalışır. Ayrıca erkeğin kişilik özellikleri de cinsel hayatında önemli rol oynar. Örneğin romantik tipli ve cinsel içgüdüleri zayıf olanlarla, mantığıyla hareket eden erkekler, erken boşalma riskiyle daha fazla karşı karşıyadır.
Mastürbasyonun etkisi
Uzun süre ereksiyon halinde kalamamanın temel sebeplerinden biri de mastürbasyonu fazlaca deniyor olmak. Eğer bir erkek 13 yaşında kendi kendini tatmin etmeye başlıyor ve bunu sıkça yapıyorsa, 20′li yaşlara geldiğinde karşı cinsle girdiği cinsel ilişkilerde problemler yaşama olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü erkek küçük yaşlardan beri kendini bu şekilde boşalmaya şartlamıştır ve cinsel ilişkiye başladıktan sonra tek amacı bunu bir an önce sonlandırmaktır. Diğer bir neden de kadının cinsel isteksizliğidir.
Tedavi yöntemleri
Erken boşalma, tedavisi en kolay cinsel sorunlardan biri. Eşlerin beraberce katılacağı bir psikolojik terapide, tedavinin başarı ile sonuçlanma şansı yüzde 90 oranında artabiliyor. Bugün için bilinen tedavi yöntemleri ise şunlar:
Lokal uyuşturucular
Penis ucunun hassasiyeti lokal uyuşturucularla azaltılabilir. Bunları çok sık kullanmak da sakıncalıdır. Bu yüzden geciktiricileri nadiren kullanın ve kullandığınız zaman prezervatif takmayı ihmal etmeyin.
Lokal baskı uygulamak
Erkek doruğa yaklaştığını hissettiği anda kendini geri çeker ve penisin ucunu parmaklarıyla 3-5 saniye sıkarsa boşalma geciktirilebilir. Bu yöntem ereksiyonu yüzde 10 ile 30 oranında azaltır ve belli bir süre uygulandığında erkeğin kendini kontrol yeteneğini artırır.
Çin tekniği
Eski çağlarda Çinliler, boşalmayı geciktirmek için “Oynak Yol” adını verdikleri yöntemi uygularlardı: Erkek boşalacağını anladığı zaman sol elin baş ve orta parmaklarıyla, testis ve anüs arasında kalan bölgeyi derince bastırır. Bu arada nefesini ona kadar sayarak tutar ve verir. Bir-iki kez tekrarlandığında erteleme gerçekleşir.
Beyninizi kullanın
Zamansız bir boşalmayı engellemek istiyorsanız, o an başka şeyler düşünmeye çalışın. Örneğin 50′ye kadar sayın, o gün ne yediğinizi düşünün ya da günlerden hangisi olduğunu hatırlamaya çalışın.
Düzenli cinsel ilişkiler
Erkeğin penisi uyarılmaya karşı çok hassas olduğu için sık sık ilişkiye girmezse uyarılma eşiği azalıyor ve eski halini koruyamıyor ve doğal olarak daha erken boşalıyor. Eğer düzenli bir ilişki varsa, büyük bir ihtimalle bu sorun kendiliğinden ortadan kalkabilir.
Cinsel işlev bozukluklarını hazırlayan, ortaya çıkaran ve sürdüren bazı faktörler vardır:
1. HAZIRLAYAN FAKTÖRLER
a) Ailenin ve toplumun cinselliğe bakış tarzı
b) Aşırı tutucu, dindar yetiştirilme biçimi
c) Eksik ya da yanlış cinsel bilgi
d) Cinsellikle ilgili gerçek dışı beklentiler
e) Anne baba arasındaki olumsuz ilişki biçimi
f) Erken travmatik yaşantılar
g) Eşler arasındaki iletişim biçimi
h) Uyarılma eşiğinin yüksek olması
j) Nevrotik kişilik özellikleri
k)Yakınlaşma sorunları
l) Ayrılık anksiyetesi
m) Cinsel istismara maruz kalma
2. ORTAYA ÇIKARAN FAKTÖRLER
a) Eşler arasındaki uyumsuzluk
b) Cinsel iletişim sorunları
c) Eşin cinsel bir sorununun olması
d) Performans anksiyetesi
e) Fiziksel ya da psikiyatrik hastalıklar
f) Yorgunluk ve stress
g) Aşırı alkol ve ilaç kullanımı
h) Hamile kalma korkusu
j) Evlenme
k) Evlilik öncesi ve dışı ilişkiler
l) Travmatik cinsel yaşantı
3. SÜRDÜREN FAKTÖRLER
a) Sorunun çözümüile ilgili yanlış uygulamalar
b) Çok sık cinsel ilişkide bulunma
c) Cinsel ilişkiden kaçınma
d) İlişkiye kendini verememe
e) Performans anksiyetesi
f) Suçluluk ve utanç duyguları
g) Eşin tepkileri
Bu bilgiler ve değerlendirmeler ışığında hastanın cinsel işlev bozukluğunun kaynağı doğru tespit edilerek en işlevsel tedavi metodu uygulanmaktadır. |
Eksteroseptör (dış alıcı)
Dış ortamdan gelen uyaranlara duyarlı alıcılar. |
Enfestasyon
İnsan organizmasında çokhücreli asalak mikroorganizmalarının oluşturduğu hastalıkları belirtmek için kullanılan terim. |
Ekstrapiramidal sistem
Merkez sinir sisteminde yer alan değişik çekirdekleri ve karşılıklı bağlantılarını içeren sinir yapılarının tümü. |
Enflamasyon
Enfeksiyon, darbe ya da tahriş sonucu vücutta oluşan reaksiyon; iltihap; yangi. Sonuçta şişme, ağrı, sıcaklık ve kızarıklık oluşur. |
Ekstrasistol
Kalbin normal atışlarına, fazladan atış eklenmesine Ekstrasistol bir başka deyişle fazladan atış denir. Kalbin bir atışı, vaktinden önce olur.
Sonra, bir süre atış olmaz. Bu atışlar, tek tek veya arka arkaya meydana gelir. Kalp hastalıklarında görüldüğü gibi; fazla sigara, içki içmek; heyecanlanmak ve hazmı güç yemeklerden sonra da görülebilir. |
Enflamasyon (iltihap, yangı)
dokularında çeşitli uyanlara yanıt olarak ortaya çıkabilen patolojik süreç; |
Ekstrasistol
Kalbin normal atışlarına, fazladan atış eklenmesine Ekstrasistol bir başka deyişle fazladan atış denir. Kalbin bir atışı, vaktinden önce olur. Sonra, bir süre atış olmaz. Bu atışlar, tek tek veya arka arkaya meydana gelir.Kalp hastalıklarında görüldüğü gibi; fazla sigara, içki içmek; heyecanlanmak ve hazmı güç yemeklerden sonra da görülebilir. |
Engellenme (früstrasyon)
İstek, gereksinme ya da bir davranışın sonuca ulaşmasının engellenmesi sonucunda ortaya çıkan ruhsal yaşantı. |
Ekstrasistol (ek atım)
Kalpte anormal atımların bulunduğu ritim bozukluğu. |
Erotomani
Kişinin düşüncelerine, sosyal ilişkilerine ve ruhsal yaşamına bütünüyle cinsel fantezilerin egemen olmasıyla belirlenen erotik hezeyan. |
Ektazi
Genişleme. Örn. Bronşektazi. |
Ertrospeksiyon (içe bakış)
Ego (benhk) tarafından iç "yaşantıların" gözlenmesi: |
Ektima
Daha çok bacak derisinde yerleşen, irin yapıcı bakterilerin yol açtığı iltihaplı durum. |
Enoftalmi
Gözküresinin anormal konumu; gözküreleri göz boşluğunda daha derinde yerleşmiştir. |
Eskar
Deride ya da mukozada oluşan kuru, siyahımsı ölü doku kabuğu. |
Enoftalmit
göz küresinin arkaya yer değiştirmesi |
Esotropia
(iç şaşılık) gözün içe kayması |
Ektopik
Anormal yerleşim, döllenmiş yumurtanın fallop tüpünde yerleşdiği gibi |
Ensefalit
Beynin iltihabi lezyonu. iki evresi vardır |
Ensefalit
Beynin iltihabi lezyonu. iki evresi vardır |
Esteraz
Bİr asit ile bir alkolün birleşmesiyle oluşan esterlerin hidroliz yoluyla parçalanmasını sağlayan enzim. |
Ektopik odak
Anormal sinir uyaranlarının kaynaklandığı odak. |
Ensefalit
Beynin iltihabi lezyonu. iki evresi vardır |
Ensefalografi (pnömoensefalografi)
Omurilik kanalına bir miktar filtre edilmiş ve steril (30-60 mi) havanın verilmesiyle gerçekleştirilen beyni radyolojik olarak inceleme tekniği. |
Ensefalomiyelif
Beyin ve omuriliğin eşzamanlı iltihabı. |
Ektropiyon
Alt gözkapağı kenannın dışarıya doğru dönmesi. |
Ekzema
Deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. Akut ve Kronik diye ayrıldığı gibi Yaş ve Kuru ekzema cinsleri de vardır. |
Ensefalon (tiimbeyin)
Merkez sinir sisteminin kafatası boşluğunda yer alan bölümü. |
Ensefalopati
Beyin hastalıklarını, Özellikle de ensefalondaki yaygın hastalıkları belirten genel terim. |
El ve ayak titremeleri
Hafif el ve ayak titremeleri; daha ziyade nevroz, isteri ve nevrastenide görülür. |
Ensefalosej
Kafatası kemiğinde doğumsal oluşum bozukluğu sonucu gelişen boşluktan ensefalonun bir bölümünün dışan çıkması. |
El ve ayak titremeleri
Hafif el ve ayak titremeleri; daha ziyade nevroz, isteri ve nevrastenide görülür. |
Eşik sinyali
Bir sinir hücresinde uyarının zarda değişiklik yapması için gereken minimum potansiyel farkı. |
Elastin
Cilde esnekliğini veren ana bileşenidir. Güneşin zararları ciltteki elastinin bozulmasına neden olabilir. |
Entamoeba Hystolytica
Entamoeba hystolytica adlı parazitin neden olduğu bir hastalıktır. Gelişmekte olan ülkelerde sıklıkla görülür. Su ve besinlerle bulaşır.
Belirtiler
Genellikle, sağlık tedbirlerinin yeterli olmadığı memleketlerde yaygındır. Hastalığı taşıyan bir insanın ya da bir böceğin dışkısıyla kirlenmiş suyla yıkanan sebzelerin yenmesi yoluyla bulaşır. Amipler çok kere vücuda sert, koruyucu bir kistle kaplı olarak alınırlar. Bu kistler bağırsaklarda eriyince amipler açığa çıkarlar.
Belirtiler parazit alındıktan sonra 1–4 hafta içinde ortaya çıkar.
-Sık dışkılama (günde 10-15 defa)
-Karın alt kadranda ağrı
-Dışkıda sümüksü salgı
-Dışkıda kan
-Bazen ateş
-Sulu dışkı
-Lökosit artabilir.
Tanı
Amebiazisin tanısı, dışkı örneklerinde kistlerin ve trofozoitlerin görülmesiyle konabilir. Tanı için ayrıca serolojik testlerle de yapılabilmektedir.
Tedavi
Dokrotunuzun vereceği ilaçları düzenli kullanımı ile tam şifa sağlanır.
Öneriler
Su güvenliğinin olmadığı yörelerde suyun kaynatılarak içilmesi, şişe suyu tüketilmesi ya da gazlı içecekler alınması önleyici olması bakımından gereklidir. Bulaşma bardak vs ile de olabileceğinden bu ürünlerin kendi ambalajında tüketilmesi yararlı olacaktır. Kişisel sağlık bilgisi kurallarına uyulması ve besinler için de aynı özenin gösterilmesi şarttır. |
Etene (plasenta)
Dölyatağmda gelişme halindeki dölütün anne vücuduyla bağlantısını, beslenmesini, solunum yapmasını ve metabolizma artıklarını dışan atmasını sağlayan embriyo-nal bağ. |
Elektrik çarpması
Elektrik akımının insan vücudundan geçmesi sonucu oluşan ve çoğu kez ölüme yol açan tehlikeli durum. |
Etene hormonları
Etenede üretilen protein ve steroit yapısında hormonlar. |
Enteroanastomoz
Bir bağırsak bölümünü sindirim kanalının bir başka bölümü ya da salgıbezleri ile birleştiren cerrahi girişimlerin genel adı. |
Etenenin ayrılması
Doğum sonucunda dölüte ait bağlantıların (etene, gö-bekbağı, amniyon kesesi) dışarıya çıkması. |
Enterogastron
Mide salgısını ve hareketlerini ketleyen ve incebağırsak mukozasında üretilen hormonların ortak adı. |
Elektroansefalografi
Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Enteroglükagon
ince ve kalın bağırsak mukozasında bulunan iç salgı hücrelerinin ürettiği bir grup polipetit hormon. |
Enterohepatik dolaşım
Bağırsaktaki bakterilerin safradaki pigmentler üzerindeki etkisiyle oluşan biIİnojenlerin kısmen bağırsak mu-kozasınca yeniden emildiği ve toplardamar dolaşımı ile karaciğere ulaştığı fizyolojik mekanizma. |
Etiyopatojenez
Hastalıkların nedenleri ve gelişme sürecinde yol açtığı çeşitli belirtiler. Bak. etiyoloji. |
Elektrodiyagnostik
Sinir-kas hastalıklarının tanısında kullanılan bir inceleme tekniği. |
Elektroensefalogram
Saçlı deri yüzeyine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla beyindeki elektriksel etkinliğin tanı amacıyla kaydı. Beyinden kaynaklanan elektrik akımı uygun bir biçimde güçlendirildikten sonra yazıcı uçlar aracılığıyla kâğıda aktarılır. |
Enteropatik artrit
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Etmoit kemik (kalburcu kemik)
Kafanın ortada, tek ve simetrik kemiği. |
Enteropatik artropati
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Etnopsikiyatri
Psikiyatrik hastalıklar ile çeşitli toplumların kültür ve gelenekleri arasındaki ilişkileri konu olan araştırma dalı. |
Enteroraji
Kanh dışkı çıkarılması ile kendim gösteren sindirim sistemi kanaması. |
Elektrokardiografi
Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Evaküasyon (boşaltım)
Dışkının anüs aracılığıyla dışan atılması. |
Elektrokardiyografi
Kalp kasının kasılmasını sağlayan elektriksel akımların kaydedilmesi temeline dayanan, tanıya yönelik inceleme yöntemi. |
Evantrasyon
Karın düz kaslarının karşılıklı gevşemesi ve birbirinden uzaklaşması nedeniyle karın iç organlarının dışarıya doğru çıkıntı yapması. |
Elektrokardiyogram
Kalbin etkinliği sırasında oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin milimetrik kâğıda grafik biçiminde kaydı. |
Evirasyon
Erkek cinsel organlarının (penis ve erbezleri) alınması. Bak. iğdiş etme. |
Elektrokardiyoskop
Kalp kasılması sırasında oluşan elektrik potansiyellerini bir osiloskopun ekranında görüntüleyen alet. |
Enterovaksin
Isıyla öldürülmüş tifo ve paratîfo basillerinden oluşmuş, kuru inek safrası ile karıştırılmış ve ağızdan verilmek üzere tablet haline getirilmiş antitifo-paratifo A ve B aşısı. |
Elektrokoagülasyon
diyatermokoagülasyon |
Exotropia
(dış şaşılık) gözlerin dış kayması |
Elektrokortikografi
Kafatasının delinip sertzarın (dura mater) açılmasından sonra beyin kabuğuna uygulanan elektrotların bu bölgede yol açtığı elektrik potansiyellerinin kaydedilmesi tekniği. |
Entezopati
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Eylem potansiyeli
Sinir ve kas hücrelerinde olduğu gibi, uyarılabilme özelliğine sahip hücre zanna değişik uyarılar (elektrik, kimyasal, mekanik uyanlar) verildiğinde ortaya çıkan elektriksel olaylar bütünü. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Entoksikasyod (zehirlenme)
Organizmaya yabancı, canlı olmayan, yaşamsal olayları etkileyecek güçte maddelerin yol açtığı belirtiler. |
Entolerans
Biyolojideki geniş anlamıyla, bireyin, başkalarında normal kabul gören dış etkenlere karşı gösterdiği tüm tepkileri tanımlamakta kullanılan terim. |
Elektromiyografi
Kaslarda kasılma sırasında üretilen elektriksel eylem potansiyelini (bak. eylem potansiyeli) incelemeye dayanan nörolojik tanı yöntemi. |
Fagosit
Çeşitli yapıdaki tanecikleri sitoplazmasında tutabilen ve sindirebilen hücrelerin genel adı (bak. fagositoz). |
Fagositoz
Hücre zarından geçemeyen büyük katı moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır. |
Fahişelik
Para karşılığı erkek veya kadının karşısındakine cinsel ilişkide veya cinsel lütufta bulunması. |
Fırsatçı eafefcsjyonlar
Dışarıdan gelen ya da vücutta saprofit (çürükçül) olarak bulunan ve bağışıklık sistemi hastalıkları, şeker gibi kronik hastalıklar, yorgunluk, yetersiz beslenme ya da iyileşme döneminde beden savunma |
Fleksör kaslar (bükücü kaslar)
Bir eklemi oluşturan kemikler arasındaki açıyı daraltan kaslar. |
Flokülasyon
Sıvı ortamda düşük yoğunluklu bir çökeltinin oluşması. |
Fakoemülsifikasyon
Fakoemülsifikatör adı verilen bir aygıtla göz merceğinin çok küçük parçalara ayrılması ve bir bölümünün alınması. |
Fıtık korsesi (fıtık bağı)
Kann bölgesindeki fıtıkları tespit etmek İçin kullanılan, bir kemer ve yastıkçıklardan oluşan aygıt. |
Flora
Belirli bir coğrafi alanda bulunan bitki türlerinin tümü. |
Floralozone
Birçok sentetik koku bileşeninden biri. |
Falanks
El ve ayak parmaklarındaki kemiklere verilen ad. |
Fibrilasyon
Kalp kasının tireşimler şeklinde ya da kontrolsüz kasılmaları, kalp atımının düzensiz olmasına yol açar. |
Falks serebri
Beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar. |
Flüor profîlaksisi
Koruyucu flüor tedavisi. |
Falks serebri (beyin orağı)
Beyinde sertzarın (dura mater) iki beyin yanküresİ arasına giren dikey, orağa benzer uzantısı. |
Fallik dönem
Çocukta oral ve anal dönemleri izleyen psikososyal gelişme evresi. |
Flüorizasyon
Kemik ve dişlerin normal gelişimi için gereken flüorun alınabilmesi amacıyla içme suyuna flüor eklenmesi. |
Fallop boruları (salpenks)
Dölyatağı tepesinin İki yanında simetrik olarak yerleş- "mis ve dölyatağı iç boşluğunun, periton (kann zan) içi boşlukla ilişkisini sağlayan boru biçimindeki yapılar. |
Flüorokardiyografi
Kalbin ve büyük damarlann incelenmesinde kullanılan bir radyolojik inceleme yöntemi. |
Fallop tüpleri
Her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. Tuba uterina veya uterus tüpleri de denir. |
Fallop tüpü
Yumurtayı yumurtalıktan rahime taşıyan, rahimin her iki tarafında bulunan iki tüpten herbiri |
Fibrinolizin (plazmin)
Fibrini parçalayarak etki gösteren protein eritici (prote-olitik) enzim. |
Fallot tetrolojisi
Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içinde en yaygun olanıdır. 4 major anomali mevcuttur. 1. Sağ vent çıkımında darlık 2. Ventrikuler septal defekt 3. Aortun dekstra pozisyonu 4. Sağ vent hipertrofisi |
Fallot's tetralogy
Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim. |
Fibroadenom
Fibröz (lifsi) bağdoku ve salgıbezi dokusundan gelişen iyi huylu tümör. |
Folik asit
B-vitamin kompleksinin parçasıdır. Ağız yoluyla alındığında iyi bir antioksidan olarak kabul edilir. Bu yararı henüz cilt üzerinde kanıtlanmamıştır. |
Fallus
Erkek cinsel organı. |
Fibroblast
Bağdoku temel maddesinin bireşimini sağlayan bağdoku hücresi. |
Familyal
Irsi, kalıtsal, herediter. |
Fibroelastoz
Vücudun belli bir bölgesinde esnek liflerinin artması ve yoğunlaşması biçimindeki hastalık süreci. |
Folikül stimulan hormon (fsh)
Bu hormon hipofizden üretilir ve salınır. Yumurtlama için ovaryumu uyararak follikül olgunlaşmasını sağlar. |
Fannakopi
Belirli bir dönem ve belirli bir bölgede kullanılması kabul edilen tüm ilaçların listesi. |
Folikül uyarıcı hormon (fsh)
Hipofizden salgılanan hormon. |
Fannakoterapi
ilaçlarla yapılan tedavi, İlaç dışında fizik, diyet, cerrahi ve psikolojik tedavi yöntemleri vardır. |
Fantazi
Herhangi bir isteğin veya psikolojik ihtiyacın karşılanabilmesi için kurulan düşler veya bir dizi zihinsel görüntülerin hayal edilmesi. |
Fantezi
Bir tür düşünce etkinliği. |
Fibromatoz
Herhangi bir yaşta ve vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilen çok sayıda bağdoku oluşumunun genel adı. |
Fantom kol - bacak
Kol ya da bacaklarının tümünü ya da bir bölümünü kaybedenlerde görülen bir olgu. |
Fibromiyalji
Kasları ve ligamentleri etkileyen, fakat eklemlere hasar vermeyen hastalık. Sık rastlanır ve şiddetli olabilir. Fibro-mi-yaljide fibröz dokular (fibro-) ve kaslarda (-mi) ağrı (-alji) ve hassasiyet söz konusudur. Halsizlik sıklıkla fibromiyaljinin en şiddetli bulgusudur. |
Fonasteni
Şarkı söyleme ve konuşma sesindeki bozukluk. |
Faradızasyon
Faraday akımıyla, yani 100-200 voltluk potansiyel farkının ürettiği ve saniyenin binde biri kadar süren elektriksel uyarılardan oluşmuş değişken akımla tedavi. |
Fonasyon
Özel anatomik yapılar aracılığıyla, işitilebilen seslerin çıkarılması. |
Fibrosarkom
Kollajen lifleri üreten bağdoku hücrelerinin (fibroblastlann) çoğalmasıyla ortaya çıkan kötü huylu tümör. |
Foniatri
Tıbbın ses ve konuşma bozukluklanyla ilgilenen uzmanlık dalı, |
Fibro-sarkom
Bağ dokusunun kötü huylu tümörü. |
Fonokardıoğrafi
Kalp atımında çıkan seslerin gragik olarak kaydedilmesi. |
Faringoskopi
Klinikte yapılan bir yutak muayenesi yöntemi. |
Fonokardiyografî
Kalp atımında çıkan seslerin grafik olarak kaydedilmesi. |
Farinjektomi
Yutağın vücuttan çıkarıldığı cerrahi işlem. |
Fibrotoraks
Akciğer zarlannın iç ve dış yapraklan arasında yaygın ve güçlü bağdoku y apışıktı klan. |
Fontanel
Bebeğin başının üzerindeki hünüz kemikleşmemiş yumuşak bölge; bıngıldak. |
Farmakofili (farmakomani)
Tedavi açısından gerekli olmayan ilaçlan alma eğilimi. |
Fosfataz
Bir molekülden su kullanraka fosfat grubunu ayıran enzim. |
Farmakoloji
İlaçları ve ilaçların canlı organizmalar üzerinde etkilerinhi inceleyen bilim dalı. |
Fosfatım
idrarla fosfat halinde atılan günlük fosfor miktarı. |
Farnesol
Bitkilerden elde edilen ve kozmetikte öncelikli olarak kokularda kullanılan bir öz. Hayvanlar üzerinde yapılan bazı araştırmaların sonucunda antibakteriyal özellikleri saptanmıştır |
Fibula
Bacaktaki iki kemikten dış kısımda olanıdır. Üstte Tibia ile eklem yapar diz eklemi yapısına girmez, altta ise ayak bileği eklemine iştirak eder. |
Fosfodiester bağı
DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ. |
Fasciculııs gracillis
Goll demeti |
Fibula (kamış kemiği)
Kaval kemiğinin (tibia) yanında yer alan ve onunla birlikte diz iskeletini oluşturan uzun kemik. |
Fasciola hepatica
İnsanda karaciğer ve özellikle safra yollarında gelişen distomatoza (fasyoliyaz ya da karaciğer kelebek hastalığı) yol açan asalak türü. |
Fasciolopsis buski
Yassısolucanlann Trematoda sınıfından bir tür asalak; insanda bağırsağa yerleşerek fasyolopsiyaz da denen bağırsak kelebek hastalığına yol açar. |
Fikir uçuşması
Düşüncelerin yüzeysel ve hızlı bir çağrışımla birbirini izlediği bozukluk. |
Fasial paralizi
Yüz siniri felci, bu sinirin felcinde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve Periferik olmak üzere iki türlü olur. |
Fiksasyon
Psikolojide, libido gelişiminin bir evrede takılması ve bu nedenle cinsel dürtünün başka nesnelere yönelmesi. |
Fasial sinir
Yüz siniri, yedinci kafa çifti. |
Fil Hastalığı
Özellikle bacakların şişip, genişlemesi şeklinde ortaya çıkan bu hastalığa halk arasında gelincik, tıp dilinde elefantiasis denir. Nedeni lenf kanamalarının iltihaplanıp, şişmesidir. |
Fasiit
Fasyanın inflamasyonu, infeksiyondan ya da Reiter sendromu veya ankilozan spondilit gibi romatizmal bir hastalıktan ileri gelebilir. |
Fil hastalığı
Özellikle bacakların şişip, genişlemesi şeklinde ortaya çıkan bu hastalığa halk arasında gelincik, tıp dilinde elefantiasis denir. Nedeni lenf kanamalarının iltihaplanıp, şişmesidir. |
Fosforilasyon
ATP üretimi. |
Filaria
Omurgalı canlıların kanında ve dokularında yaşayan kıl kurdu cinsi parazit. Elefantiazis denilen rahatsızlığa neden olur. |
Fosforilaz
Glikojen ile organik olmayan (inorganik) fosfattan glikoz I-fosfat oluşumunu sağlayan enzim. |
Fasya
Kasların ve daha yumuşak ve daha hassas organların çevresini saran zara benzeyen fibröz bağ dokusu, vücutta çeşitli kalınlıktaki tabakalar halinde bulunur. |
Filarya
Balıklar dışındaki bütün omurgalılarda asalak yaşayan Nemaîoda (ipliksolucanlar) sınıfının |
Fossa
Anatomide, kemik bir alanla ya da örtücü yumuşak dokularla sınırlanan çukur alan. |
Fatal
Öldürücü, ölümle sonuçlanan. |
Filogenetik sıflandırma
Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma. |
Fotodermatoz
Güneş ışınlarına maruz kalan bölgelerde görülen normal dışı deri değişimleri. |
Fauna
Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü. |
Filotaksis
Gövde ekseni üzerinde yaprakların diziliş şekli. |
Fazla Terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Filtre
Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı, çamursu ya da katı maddeleri ayırmaya yarar. |
Fotokoagülasyon
Ksenon ya da laser ışınlarının retina (ağtabaka) ve üzerindeki damartabakaya düşürülmesiyle damartabakada oluşan iltihabi uyan sonucunda pigmentlerin retinanın yırtık bölgesine göçerek burayı yapıştıran bir nedbe dokusu oluşturması. |
Fazla terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fimbria
Püskül biçimindeki anatomik oluşum. |
Fekalit
Barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı. |
Fototerapi
Bebeklerin kandaki bilirubin seviyesini düşürmek ve sarılıklarını azaltmak için mavi ışıkla tedavisi yöntemidir. Fototerapi ile kandaki bilirubin maddesi kimyasal olarak başka bir şekle dönüştürülür. Böylece karaciğer bu durumla başedebilir hale gelir. Bebeklerin teninde parlayan ışık, bebeğin sistemindeki bilirubin miktarını efektif olarak azaltır. Bebeğin karaciğeri olgunlaştıkça vücuttan bilirubini uzaklaştırması daha kolay olur ve ışık tedavisine artık gerek kalmaz. |
Fitığra boğulması
Fıtığın en tehlikeli konıplikasyonu. |
Fovea (çukur)
Gözün ağtabakasında sarı leke olarak tanımlanan bölgenin çukurlaşmış orta kesimi. |
Fraksiyon
Ortopedide bir kırığı ya da çıkığı yerleştirmek için kol ya da bacağı çekme manevrası. |
Felç Kaşıntısı
Kadınların üreme organlarının dış kısmının kaşınması; döl yolundan gelen akıntıdan kaynaklanabilir. Ayrıca, böyle bir neden olmadığı halde kullanılan sabun ve iç çamaşırın cinsi de kaşıntıya neden olabilir.
İç çamaşırı veya kullanılan sabundan kaynaklanan ferç kaşıntılarında; bunları kullanmamakla şikayet ortadan kalkar. |
Fitobezoar
Midede ya da daha ender olarak bağırsakta bitkisel liflerin çevresinde oluşan ve kalsiyum tuzlarının çökmesiyle sertleşen kütle. |
Fellatio
Penisi ağız ile yalamak. |
Fitoplankton
Çoğunlukla bir hücreli su yosunlarından oluşan, sularda yaşayan bitki topluluğu. |
Freiberg hastalığı
Ayağın avasküler nekrozdan (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü) ileri gelen ağrılı bir hastalığı. Çoğunlukla genç kızlarda gözlenir ve ağrı metatars başında lokalizedir. |
Fitoterapi
Bitkilerden elde edilen tedavi edici özellikteki maddelerin kullanılmasıyla yapılan tedavi. |
Freiberg infarktüsü
Ayağın avasküler nekrozdan (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü) ileri gelen ağrılı bir hastalığı. Çoğunlukla genç kızlarda gözlenir ve ağrı metatars başında lokalizedir |
Fizik muayene
Gözle muayene, elle muayene (pafpasyon ve perküs-yon) ve stetoskopla muayene (oskültasyon) ile hastalıkların belirtilerini saptamak ve tanıyı yönlendirmek için uygulanan incelemelerin tümü. |
Fenestrasyon
Otoskferoz olgularında ortakulak üzerinde yapılan cerrahi girişim. |
Fizik tedavi
Değişik fiziksel etkenlerin kullanıldığı tedavi teknikleri. |
Fenijhidantoin dozajı
Fenilhidantoinle tedavi edilen hastaların kanında, bu ilacın ulaştığı düzeyin belirlenmesi. |
Fiziksel harita
DNA'daki kalıtıma bağlı olmayan, yani her DNA'da bulunan tanımlanabilir nirengi noktalarını gösteren tablo. İnsan genleri için en ayrıntısız fiziksel harita 23 kromozomun eklemlenmelerini gösterir. En ayrıntılısıysa koromozomlardaki nükleotid dizilerini gösterir. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Fenobarbital dozajı
Fenobarbitalle tedavi edilen hastaların kanında, bu ilacın ulaştığı düzeyin belirlenmesi; tedavi dozunun düzenlenmesinde önem taşır. Normal değerleri 5-30 mg/It'dir. |
Frotman (sürtünme sesi)
Normalde birbiri üzerinde kayan iki seröz yüzey (örneğin plevra, perikart ya da periton zan) |
Frottage
Bir erkeğin, eşinin vücuduna karşın kendi vücudunu ovması. |
Flaskite
Bir organın tümünün ya da bir bölümünün gerginliğinin azaldığını belirten terim. |
Ferç kaşıntısı
Kadınların üreme organlarının dış kısmının kaşınması; döl yolundan gelen akıntıdan kaynaklanabilir. Ayrıca, böyle bir neden olmadığı halde kullanılan sabun ve iç çamaşırın cinsi de kaşıntıya neden olabilir.İç çamaşırı veya kullanılan sabundan kaynaklanan ferç kaşıntılarında; bunları kullanmamakla şikayet ortadan kalkar. |
Flater
Miyokartın çok sık kasılması ile beliren kalp ritim bozukluğu. |
Fermantasyon
Bazı mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı değişiklik. |
Flatter
Atriyumlardaki ektopik bir odaktan 220-350 dk hızında düzenli uyaran çıkmasıdır. Bu uyaranların hepsi vent geçmez EKG de testere dişi gibi P dalgasıdır. |
Flatülans
Düzbağırsaktan vücut dışına gaz çıkarılması. |
Früktozamîn
Serumdaki şekerli protein miktarını değerlendirme amacıyla ölçülen madde. |
Flavinadenindinükleotit
Flavoproteinler(*) grubundaki proteinlere verilen ad. |
Flavoprotein
Bir protit molekülü ve bir riboflavin ya da B12 vitaminine bağlı bir nükleotitten oluşan proteinlere verilen ad. |
Fta/abs testi
Frengi etkeni treponemaya karşı antikorlan ortaya koymak için uygulanan serolojik test. |
Flebografi
Toplardamarların kontrast bir maddenin yardımıyla görüntülenmesini sağlayan radyografi yöntemi. |
Fertilizasyon
Döllenme. Embriyo oluşumu için spermin yumurtayı delmesi ve genetik materyalin birleşmesidir. |
Fusiform anevrizma
Damar duvarının tüm çevresinde anevrizmatik genişleme. |
Fetopati
Dölütte çeşitli etkenler sonucunda gerçekleşen hastalık durumlarını belirten terim. |
Flegma (balgam)
Hippokrates'e göre vücuttaki dört temel sıvıdan biri; ötekileri san safra, kara safra ve kandır. |
Galaktemi
Kanda süt bulunması. |
Gerantofiliya
Bir erkeğin, yaşlı bir kadınla cinsel ilişkiye girmeyi tercih etmesi. |
Gonadotropin (gonadotropik hormonlar)
Eşey bezleri (gonat) üzerinde uyancı etki gösteren hormonlara verilen ad. |
Galaktofor kanallar (süt kanalları)
Memede salgı sisteminin son bölümü. |
Gonalji
Dizde bulunan bir ağrıyı belirten genel terim. |
Galaktore
Memeden kendiliğinden süt gelmesi. |
Gonartroz
Artroz hastalığının dizde yerleşmesi (bak. artroz). |
Galaktosel
Memede, içi süt dolu kist. |
Geriatri
Yaşlanmayla ilişkili sorunlar konusunda uzmanlaşmış tıp dalı |
Gonat
Eşey hücrelerini üreten organ (kadınlarda yumurtalık, erkeklerde erbezleri). |
Geriyatri
Yaşlılıkla ilgili hastahklan araştıran tıp dalı. |
Gonhidrartroz
Diz eklemi içine sıvı toplanması. |
Galaktozüri
Gebelerde idrarla galaktoz çıkması. |
Galaktüri
İdrarın süt görünümünde çıkması. |
Gonion
Altçene açısına karşılık düşen nokta |
Galoş
Ayakkabı üzerine giyilen naylon/lastik kılıf. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Gestasyon yaşı
Gestasyon (gebelik) yaşı, son adetin ilk gününden doğuma kadar geçen süredir. |
Gonofcok (neisseria gonorrhoeae)
Gram-negatif bir bakteri; insanda belsoğukluğu adlı hastalığın etkenidir. |
Galvanoterapi
Elektrikle uygulanan bir tedavi biçimi. Galvanoterapi-de sürekli doğru akım kullanılır. |
Gestoz (gebelik tokseraisi)
Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğe bağlı olarak gelişen patolojik belirtileri genel olarak tanımlayan terim. |
Gonoreaksiyon
Belsoğukluğu (gonokok) enfeksiyonu tanısında kullanılan serolojîk inceleme. |
Gamaglobülin
Enfeksiyonlarla savaşmaya yardımcı oan, kanda bulunan bir protein. |
Gamet
Erkek ve dişi üreme hücreleridir. Bunlar sırasıyla sperm ve yumurtadır. |
Gametogenez
Eşey bezlerinde gerçekleşen ve olgunlaşmamış tohum hücrelerinin çoğalma ve farklılaşma yoluyla gamet (kadında yumurta, erkekte sperm hücresi) biçimine dönüştüğü gelişim süreci. |
Gamma glütamil-transferaz (ganuna-gt)
Glütamik asilin bir peptitten öbürüne taşınmasını sağlayan enzim. |
Göğüs boşluğu (toraks)
Vücudun boyun ile karın arasında yer alan bölümü |
Gammaglobülin yokluğu
agammaglobülinemi |
Göğüs kafesi
Göğüs kemiği, kaburgalar ve omurların arka yüzlerinden oluşan ve göğüs boşluğunun ortaya çıkmasını sağlayan iskelet bölümü. |
Gammaglobülinler
Plazmanın proteinlerinden olan globülinlerin antikorları oluşturan grubu. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır.Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır.Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Ganglion
Lenf bezi, bazı ufak urlara verilen isim. |
Gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.
Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Gangliyon
Merkezi sinir sistemi dışında bulunan, sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü. |
Gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür.
Belirtileri Hasta solumakta, yutkunmakta güçlük çeker. Kaslarında ağrı ve kramplar vardır. Baş dönmesi, halsizlik, mide ağrısı ve bulanık gördüğünden şikayet eder.
Bazı hastalarda kabızlık, bazılarında da ishal görülür. Yapılacak ilk iş, hastayı kusturmaktır. Gerekiyorsa sunni solunum da yapılır. Vakit kaybetmeden hastaneye götürülür |
Gangliyonörom (gangliyositom)
Seyrek görülen, farklılaşmış, düzensiz sıralı gangliyon hücrelerinden oluşan, çevre dokuları istila ederek büyüme eğilimi olan iyi huylu tümör. |
Görme alanı
Belirli bir noktaya bakan bir gözün algıladığı alanın tümü. |
Gangren
Dokunun ölmesidir, ancak halk arasında daha çok bir uzvun vücuda bağlıyken ölmesi anlaşılır. |
Gırtlak (larinks)
Soluk borusunun baştaki bölümü. |
Gangüyektomi
Sempatik zincirin bîr ya da daha fazla gangliyonunun çıkartılması. |
Gırtlak felci
laringopleji |
Görme kusurları
Gözün kırma gücünün kusurlu olmasından kaynaklanan görme bozuklukları. |
Gargara
Bir sıvıyı ağız boşluğu mukozası, özellikle de ağzın arkasındaki (yutak bölgesinde) mukoza ile temas haline getirebilmek için yapılan uygulama. |
Gia (geçici iskemik atak)
Beyin düzeyinde kan akımının geçici olarak bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan nöbetleri belirten terim. |
Görme muayenesi
Görme muayenesi ya da görme keskinliğinin saptanmasında gözün cisimleri birbirinden ayırt edebilme yeteneği ölçülür ve gözün ayırt edebildiği en küçük açı belirlenir. |
Gasfroenterostomi
Mide bağırsak geçişini sağlamak amacıyla çoğunlukla İncebağırsaklann jejunum bölümünün mide ile ağızlaş-tınlması. |
Giardia
Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir. |
Gasfropati
Gerek organik, gerek işlevsel kökenli bütün mide hastalıklarını belirtmek için kullanılan genel terim. |
Giardiasis
Giardia İntestinalis adlı mikroorgnizmanın sebep olduğu hastalık. |
Göz Ağrısı
Göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir. Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Gasser gangliyonu
Yüzün duyusunu sağlayan lifleri de içeren trigeminus sinirinin yarımay biçimli duyusal düğümü. |
Göz ağrısı
Göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir.Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Gastralji
Mide ağnsı. Kramp tarzında ve kusmayla birlikte olabilir. |
Gingko biloba
Yelpaze biçiminde yaprakları olan bu süs ağacı, kozmetik kullanımda antioksidan, iltihap giderici ve kızarıklık önleyici özellikleriyle öne çıkar. |
Göz Bozuklukları
Göz kameraya benzeyen optik bir sistemdir. Dışarıdan gelen ışık ve görüntüler kornea (gözün en dış saydam tabakası) ve lens tabakasında kırılarak retina üzerindeki görme noktasına ulaşırlar.
Normal bir gözde dışarıdan gelen ışınlar kornea ve lenste kırılarak görme merkezine düşerek net görüntü oluştururlar. bazı durumlarda ise kornea, lens ve gözün yapısına bağlı olarak, görüntüler retina üzerinde net olarak oluşmayabilir.
Miyopi :
Dışarıdan gelen ışınların görme noktasına ulaşmadan odaklaşması sonucu gelişir. Gözün ön-arka ekseninin uzun olmasına bağlı olarak veya kornea ve lensin kırıcılığının değiştiği durumlarda ortaya çıkar. Miyop gözlerde uyum gücü çok az olduğu için kişi uzağı görebilmek için gözlük kullanmak durumundadır.
Astigmatizma :
Korneanın kırma gücünün biribirine dik iki eksende farklı oması sonucunda görüntünün farklı düzlemlerde kırılmasıyla meydana gelir. Kornea ve lensin yapısına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Astigmatizma, her mesafede yansıma ve bulanık görmeye neden olur.Astigmatik görme, sirklerdeki yamuk aynalarda oluşan görüntüye benzetilebilir.
Hipermetropi :
Dışarıdan gelen ışınların görme noktasının arkasında odaklanması sonucunda gelişir. Gözün ön-arka ekseninin kısa olmasına bağlı olarak veya kornea ve lensin kırıcılığının değiştiği durumlarda ortaya çıkar. Hipermetrop gözlerde uyum gücü yüksektir. Düşük dereceli hipermetrop kişiler uyum yaparak normal görebilirler, fakat göz çabuk yorulur. Yüksek hipermetropide ise hem uzak, hem de yakın görme bozuktur.
PRESBİYOPİ :
Yaşın ilerlemesine bağlı olarak lens tabakasının esnekliğini yitirmesi ve bunun sonucunda yakın görmenin bozulmasıdır. 35-40 yaşlarında başlar ve 60 yaşına dek sürekli ilerler.
KERATOKONÜS :
Kornea yüzeyinde bir bölümün incelerek öne doğru çıkmasıdır. Bu kişiler gözlükle net göremezler. Hastalığın derecesine göre özel olarak üretilen kontakt lensler kullanabilirler. Çok ileri derecelerde ise keratoplasti adı verilen kornea nakli ameliyatı gerekebilir.
UNUTMAYIN !
Miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi gözün genel kırma kusurlarıdır. Bu kırma kusurları gözde tek tek meydana gelebileceği gibi, birden fazla kırma kusuru birarada görülebilir. Kırma kusuru bir gözde veya her ikisinde birden olabilir. Bunların dışında korneanın bozukluklarına bağlı özel kırma kusurları meydana gelebilir. Bir gözde, kırma kusuru ile birlikte korneada, görme tabakasında veya görme sinirinde bozukluklar olabilir.
Bu nedenle, kırma kusuru olan kişiler her yıl düzenli göz ve göz dibi muayenesinden geçmelidirler.
Çocuklarda gözde herhangi bir kayma ve görme bozukluğu şüphesi varsa en kısa sürede göz kontrolü yapılmalıdır. Herhangi bir problem olmasa da 4 yaş civarındaki çocukların göz muayenelerinin yapılması gereklidir.
Kırma kusurları olan kişilerin net görebilmeleri için çeşitli alternatifler vardır.
Gözlük kullanabilirler, Kontakt lens kullanabilirler, Excimer laser tedavisiyle kırma kusurlarının tümünden veya bir kısmından tamamıyla kurtulabilirler |
Gastrektazi
Midenin anormal biçimde gaz ve sıvıyla dolarak aşırı gerilmesi ve genişlemesi. |
Göz damlası
Gözün tedavisi ve belirli incelemelere hazırlanması için kullanılan farmakolojik bileşimler. |
Gastrektomi
Midenin tümünün ya da bir bölümünün çıkarılması. |
Giordano belirtisi
El kenarıyla, bel bölgesine vurulduğunda ortaya çıkan ağn. |
Göz iltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. Göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür.Gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker. |
Gastrîk analizler
Mide hastalıklarının tanısında başvurulan incelemeler. |
Giraldes organı (paradidim)
Embriyondaki Wolff kanalının alt bölümünün bir artığı; epididim yakınında tohum kordununa bağlı tüp biçiminde küçük bir organdır. |
Göz İltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. Göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür. Gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker. |
Gastrin
Mide suyunun salgılanmasını uyaran ve mideden salgılanan bir peptit hormonu. |
Gla
Gama linolenik asit (bir esansiyel yağ asidi). |
Göz kamaşması
Gözün yoğun ışıkla karşılaşmasıyla ortaya çıkan ve geçici olarak uyumun bozulmasına neden olan tepki. |
Gastrit
Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir.
Hazırlayıcı nedenler Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır.
Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir.
Belirtileri Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar.
Tedavisi Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir. |
Göz Kanlanması
Göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir |
Gastrit-Ülser
Gastrit midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.
Kusmak
Midenin içindekilerini, elde olmayarak ağız yolu ile dışarı atmaya kusmak, kusulan şeye de kusmuk denir. Kusmanın bir çok nedeni vardır. Örneğin, zehirli, bozulmuş yiyecekler, içki, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, bazı besinlere karşı hassasiyet, bazı ilaçlar, kanser, mide kanaması, mide fıtığı, sinirlenme, migren, araç tutması, zehirlenme, kansızlık, sarılık, tiroid hastalıkları, hamilelik ve çocuklarda kabakulak, bademcik veya bağırsak hastalıkları sırasında kusma görülür. Tedavinin ilk şartı, kusmanın nedenini belirlemektir. Tedavi nedene göre yapılır. Hasta kustuktan sonra, sırt üstü yatırılır. Birşey yedirilmez. Bir bardak buzlu su, yudum yudum içirilir.
Mide Ülseri
Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. Mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir. - Tedavi süresince istirahat edin - Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin - Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın - Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın - Diş sağlığına önem verin - Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin.
Onikiparmak Bağırsağı Ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.
Öksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır. - Kuru öksürük Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür. - Nöbet şeklinde gelen öksürükBu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür. - Balgamlı öksürük Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir. Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır
|
Göz kanlanması
Göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir. |
Gastrodııodenostomi
Ülsere bağlı nedbe oluşumu sonucunda daralmış mide kapısının (pilor) aşılması amacıyla midenin onikipar-makbağırsağına ağızlaştırılması. |
Göz Kapağı Şişliği
Gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir. |
Gastroduodenit
Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı. |
Göz Kaşıntısı
Gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Gastroduodenoskopf
Midenin ve onikiparmakbağırsağının esnek bir endos-kop yardımıyla incelenmesi. |
Glikokortikoit hormonlar
Böbreküstü bezinde yapılan steroit hormonların üç grubundan biridir. |
Göz kaşıntısı
Gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Gastrodüodenit
Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı. |
Gastroenterelog
Mide, barsak hastalıkları mütehassısı. |
Göz odası
Gözün içinde bulunan ve içinde sıvı dolaşan bölüm. |
Gastroenterit
İshalle seyreden mide barsak iltihabı. |
Glikorakia
Beyin-omurilik sıvısının glikoz miktarı. |
Göz sulanması
Göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir. |
Gastroenteroloji
Mide, barsak hastalıkları bilgisi. |
Glikostaz
Çeşitli fizyolojik koşullarda kandaki glikoz düzeyinin duyarlı bir biçimde dengeli (70-90 mg/100 cc dolayında) kalmasını sağlayan süreç. |
Göz Sulanması
Göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir. |
Gastroentestinal hormonlar
Mide ve bağırsak mukozasında yaygın olarak bulunan iç salgı hücrelerinden salgılanan hormonlar. |
Gastrointestinal
Mide - barsak. |
Göz tiki
Aniden ortaya çıkan, fakat önemli olmayan bir durumdur. Alışkanlık spazmı da denir. nedeni, yorgunluk, üzüntü, heyecan ve yaşlılarda adale zafiyetidir.Yapılacak ilk iş, istirahat etmektir. |
Gastrointestinal yol
ağızdan başlayan Mide ve bağırsaklargeçerek anüste sonlanan yol |
Glikoz-6-fosfat-dehidrogenaz (g6pdh)
|
Gözi iltihabı
Göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir |
Gastronomi
İyi yemek yeme bilimi. |
Gözkapağı
Hareketli birer yaprak halinde gözyuvasının ön yüzeyini örterek dış etkenlerden koruyan ve gözyaşının yayılmasını sağlayan anatomik yapı. |
Gastropeksi
Midenin, diyafram kasındaki yemek borusu deliğinin yanından yukanya doğru göğüs boşluğuna çıktığı diyafram fıtıklarında uygulanan cerrahi yöntem: Mide aşağıya çekilerek karın zarının ön duvarına ve arka düzkas (rektus kası) kılıfına sabitlenir. |
Gliyadin
Bitkisel kökenli bir tür protein. |
Gözkapağı fîmozu
Gözün iç köşesinde, üst ve ait gözkapağının birleştiği yerde gergin bir deri kıvrımının bulunması. |
Gastroptoz
Midenin normal yerinden aşağıya doğru sarktığı patolojik durum. |
Gliyoblastom
Kötü huylu bir merkez sinir sistemi tümörü. |
Gözkapağı iltihabı
Göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir. |
Gastroptozis
Mide düşüklüğü. |
Gliyomatoz
Merkez sinir sistemi dokusunun (nöroglia hücrelerinin) tümör tipinde yaygın olarak çoğalması. |
Gözkapağı şişliği
Gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir. |
Gastrorafi
Cerrahi girişimle mideye dikiş atılması. |
Gözlem altına alma
Ağır ve bulaşıcı hastalıklara yakalananların dış ortamdan yalıtılması. |
Gastroskopi
Hastaya yutturulan bir kamera ile midenin görerek muayene edilmesi. |
Gözleri kısmak
Gözkapağı kasının istençli olarak kasılması |
Gastrostomi
Özellikle ameliyatla çıkarılma olanağı bulunmayan tümörlere bağlı yemek borusu tıkanmalarında, beslenmeyi sağlamak amacıyla mideyi vücut dışına açan bir kanal oluşturulması. |
Globus belirtisi
Aralıklı ya da sürekü olarak boğazda bir baskı hissi. |
Gözyaşı
Gözyaşı bezlerinde üretilen salgı. Bak. gözyaşı sistemi. |
Gastrosükore
Mide salgısının anormal Ölçüde arttığı patolojik durum. |
Globül değeri
Alyuvarın hemoglobin içeriğini gösteren endeks. |
Gözyaşı kemiği
Sert kemik dokusundan oluşan, gözyuvasının iç yüzeyinde üstçene, alın ve kalbursu kemiklerin arasında kalan bir kemik. |
Gastrotomi
Cerrahi bir girişimle midenin kesilerek açılması. |
Globülin
Antikorların yapıldığı, kanda bulunan bir protein grubu. |
Gözyaşı salgılanması
Gözyaşı bezlerinden gözyaşının salgılanması. |
Gastrula
Embriyonun blastuladan sonra oluşan, hücreleri içeri çökmesiyle ilk bağırsak boşluğunu meydana getiren erken embriyonik safha. |
Gözyaşı sistemi
Gözyaşının salgılanmasını ve bu sıvının dışarı atılmasını sağlayan yapıların tümü. |
Gazlar
Midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır |
Gazlar
Midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır. |
Grafomani
Herhangi bir yöntem ya da gereçle çizme ve yazmaya dayanılmaz bir istek duyma. |
Graftın alıcıyı reddi (graft versus host hastalığı-gvhd
Kemik iliği nakli sonrası görülen ve deri, karaciğer bulguları ve ishale giden bir yan etkidir. |
Gebeliğe Hazırlık
İyi bir gebelik dönemi geçirmek için iyi bir plan yapmak gerekir. Gebe kalma planınızı hayata geçirirken size düşen bazı görevler var. Aşağıdaki yazıda gebe kalmayı planladığınız andan itibaren dikkat etmeniz gereken noktalar özetlendi:
PREKONSEPSİYONEL VİZİT (gebelik öncesi muayene) KAVRAMI:
İlk yapmanız gereken, gebe kalmadan önce bir doktor kontrolünden geçmektir: bu kontrolün amacı gebelikte, doğumda ya da doğum sonrasında normaldışı durumların ortaya çıkma riskini artıracak "risk faktörlerinin" belirlenmesi ve gebe kalmadan önce tedavi gerektirenlerin tedavi edilmesi (kansızlık, enfeksiyon gibi), gebelik takibini değiştirebilecek özelliklerin belirlenerek gebelikte takip planının çizilmesidir (daha önceden düşük yapmış olmak, dış gebelik geçirmiş olmak, daha önceden ölüdoğum-erken doğum yapmış olmak gibi).
Sürekli olarak kullanmak durumunda olduğunuz ilaçların gebeliğe göre tekrar düzenlenmesi de bu kontrolde ele alınacaktır.
YAŞAM TARZININ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLMESİ VE GEREKLİ DÜZENLEMELERİN YAPILMASI:
Gebe kalmayı planladığınız andan itibaren sigarayı bırakmalı, sigara içilen ortamlardan uzak kalmalısınız.
Alkol kullanımını tümüyle bırakmalı ve eğer kullanıyorsanız uyuşturucu, sakinleştirici, uyarıcı ilaçlardan vazgeçmelisiniz.
Akne (sivilce) ilaçlarının bazıları (izotretinoin içerikli olanlar) erken gebelik döneminde kullanıldığında gelişmekte olan bebek için ileri derecede sakıncalı olabilir.
Ağrı kesici olarak mümkün olduğunca parasetamol içerikli ilaçları kullanmalısınız.
Düzenli beslenmeye hemen şimdi başlamalısınız.
Başka nedenlerle doktor kontrolüne gittiğiniz her durumda doktorunuzu gebe olabileceğiniz konusunda uyarmalısınız.
Evinizde kedi besliyorsanız ve toksoplazma tetkikleriniz bu hastalığı geçirmediğinizi gösteriyorsa kedinin bakımı esnasında kedinin dışkısıyla temas etmemeye özen göstermelisiniz. Yine ek bir önlem olarak toksoplazmadan korunmak için çiğ et tüketiminden vazgeçmelisiniz.
Toksoplazma enfeksiyonunun gebelik üzerindeki etkileri hakkında ayrıntılı bilgi almak için tıklayın
Sauna, tüplü dalma, bedeni aşırı zorlayıcı sporlar gebe kalmayı planlayanlar için uygun aktiviteler değildir.
İŞ YAŞAMI ŞARTLARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
İşyerinde ya da evde bilgisayar kullanan anne adaylarının bebeklerinde normaldışı bir durum ortaya çıkma riskinde bir artma saptanmış değildir. Dahası, bilgisayarlar iyonize edici özellikleri olan herhangi bir radyasyon yaymazlar. Yine de ekstra bir önlem olarak kendi bilgisayarınıza ve odanızdaki bilgisayarlara ekran filtresi taktırarak bilgisayarla çalışmaya devam edebilirsiniz.
Kimyasal maddelerin üretildiği ve/veya açığa çıktığı iş kollarında çalışanlar (boya sanayi gibi) muhtemel riskler için kurum doktorlarına başvurmalı ve gerekirse çalıştıkları bölümü geçici olarak değiştirmelidirler.
İşyerinde radyasyona maruz kalanlar (radyoloji veya radyoterapi kliniklerinde çalışanlar, günboyu güvenlik kontrolü için "x-ray cihazı" adı verilen dedektörlerin yakınında çalışan güvenlik görevlileri gibi) gebeliği planladıkları andan itibaren durumu bağlı bulundukları yetkili kişiye iletmeli ve kurum doktorunun önerisine göre radyasyon yayan ortamdan uzak durmalıdırlar.
|
Gram boyaması
Baz özellikte bir boya maddesiyle boyama yöntemi |
Gebelik (hamilelik)
Dişide yumurtanın döllenmesiyle başlayıp dölütün doğmasıyla sonuçlanan süreç. |
Glomerül filtrasyonu
Böbrek glomerüllerinden Bowman boşluğuna su ve çeşitli maddelerin süzülme işlemi. |
Grand Mal
Saranın ağır şekline grand mal denir. Hasta nöbet gelmeden önce aura denilen bir devre geçirir. Bu sırada da, nöbetin geleceğini anlar. Bu devrede, kulak çınlaması, belirli bir yerde ağrı, titreme vardır. Ne olduğunu anlayamadığı bir koku hisseder. Kısa bir süre sonra da, şuurunu kaybederek yere düşer. Vücudunda kuvvetli çırpınmalar başlar. Kol ve bacakları ritmik bir şekilde kasılıp, gevşer. Ağzı köpürür, dilini ısırabilir, farkında olmadan küçük ve büyük tuvaletini koyabilir. Bir süre sonra da kasılmalar azalır, derin bir soluk alarak sakinleşir ve kendine gelir. |
Grand mal
Bilinç kaybının eşlik ettiği genel konvülsiyon. |
Grandmal
Saranın klinik tablolarından biri. |
Glomus
Atardamarlann, arada kılcal damarlar bulunmaksızın doğrudan toplardamarlarla birleşmesiyle oluşan damarsal yapı. |
Granül
Stoplazmada bulunan küçük tanecikler. |
Glomus tümörü {glomanjiyom)
Dermisin(*) bağdoku içinde yer alan küçük çaplı atardamarlarla toplardamarlar arasındaki geçiş bölgesinden (glomus) kaynaklanan iyi huylu deri tümörü. |
Granülasyon
Birçok anlamı olan bir terim. |
Granülom
Fibroblastlar, histiyositler, lenfositler ve başka bağdoku hücrelerinin oluşturduğu, çevresi sınırlı nodüler bağdoku oluşumları. |
Elektroansefalografi
Beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Enteroglükagon
ince ve kalın bağırsak mukozasında bulunan iç salgı hücrelerinin ürettiği bir grup polipetit hormon. |
Enterohepatik dolaşım
Bağırsaktaki bakterilerin safradaki pigmentler üzerindeki etkisiyle oluşan biIİnojenlerin kısmen bağırsak mu-kozasınca yeniden emildiği ve toplardamar dolaşımı ile karaciğere ulaştığı fizyolojik mekanizma. |
Etiyopatojenez
Hastalıkların nedenleri ve gelişme sürecinde yol açtığı çeşitli belirtiler. Bak. etiyoloji. |
Elektrodiyagnostik
Sinir-kas hastalıklarının tanısında kullanılan bir inceleme tekniği. |
Elektroensefalogram
Saçlı deri yüzeyine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla beyindeki elektriksel etkinliğin tanı amacıyla kaydı. Beyinden kaynaklanan elektrik akımı uygun bir biçimde güçlendirildikten sonra yazıcı uçlar aracılığıyla kâğıda aktarılır. |
Enteropatik artrit
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Etmoit kemik (kalburcu kemik)
Kafanın ortada, tek ve simetrik kemiği. |
Enteropatik artropati
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Etnopsikiyatri
Psikiyatrik hastalıklar ile çeşitli toplumların kültür ve gelenekleri arasındaki ilişkileri konu olan araştırma dalı. |
Enteroraji
Kanh dışkı çıkarılması ile kendim gösteren sindirim sistemi kanaması. |
Elektrokardiografi
Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Evaküasyon (boşaltım)
Dışkının anüs aracılığıyla dışan atılması. |
Elektrokardiyografi
Kalp kasının kasılmasını sağlayan elektriksel akımların kaydedilmesi temeline dayanan, tanıya yönelik inceleme yöntemi. |
Evantrasyon
Karın düz kaslarının karşılıklı gevşemesi ve birbirinden uzaklaşması nedeniyle karın iç organlarının dışarıya doğru çıkıntı yapması. |
Elektrokardiyogram
Kalbin etkinliği sırasında oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin milimetrik kâğıda grafik biçiminde kaydı. |
Evirasyon
Erkek cinsel organlarının (penis ve erbezleri) alınması. Bak. iğdiş etme. |
Elektrokardiyoskop
Kalp kasılması sırasında oluşan elektrik potansiyellerini bir osiloskopun ekranında görüntüleyen alet. |
Enterovaksin
Isıyla öldürülmüş tifo ve paratîfo basillerinden oluşmuş, kuru inek safrası ile karıştırılmış ve ağızdan verilmek üzere tablet haline getirilmiş antitifo-paratifo A ve B aşısı. |
Elektrokoagülasyon
diyatermokoagülasyon |
Exotropia
(dış şaşılık) gözlerin dış kayması |
Elektrokortikografi
Kafatasının delinip sertzarın (dura mater) açılmasından sonra beyin kabuğuna uygulanan elektrotların bu bölgede yol açtığı elektrik potansiyellerinin kaydedilmesi tekniği. |
Entezopati
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Eylem potansiyeli
Sinir ve kas hücrelerinde olduğu gibi, uyarılabilme özelliğine sahip hücre zanna değişik uyarılar (elektrik, kimyasal, mekanik uyanlar) verildiğinde ortaya çıkan elektriksel olaylar bütünü. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Entoksikasyod (zehirlenme)
Organizmaya yabancı, canlı olmayan, yaşamsal olayları etkileyecek güçte maddelerin yol açtığı belirtiler. |
Entolerans
Biyolojideki geniş anlamıyla, bireyin, başkalarında normal kabul gören dış etkenlere karşı gösterdiği tüm tepkileri tanımlamakta kullanılan terim. |
Elektromiyografi
Kaslarda kasılma sırasında üretilen elektriksel eylem potansiyelini (bak. eylem potansiyeli) incelemeye dayanan nörolojik tanı yöntemi. |
Fagosit
Çeşitli yapıdaki tanecikleri sitoplazmasında tutabilen ve sindirebilen hücrelerin genel adı (bak. fagositoz). |
Fagositoz
Hücre zarından geçemeyen büyük katı moleküllerin yalancı ayaklarla hücre içine alınmasıdır. |
Fahişelik
Para karşılığı erkek veya kadının karşısındakine cinsel ilişkide veya cinsel lütufta bulunması. |
Fırsatçı eafefcsjyonlar
Dışarıdan gelen ya da vücutta saprofit (çürükçül) olarak bulunan ve bağışıklık sistemi hastalıkları, şeker gibi kronik hastalıklar, yorgunluk, yetersiz beslenme ya da iyileşme döneminde beden savunma |
Fleksör kaslar (bükücü kaslar)
Bir eklemi oluşturan kemikler arasındaki açıyı daraltan kaslar. |
Flokülasyon
Sıvı ortamda düşük yoğunluklu bir çökeltinin oluşması. |
Fakoemülsifikasyon
Fakoemülsifikatör adı verilen bir aygıtla göz merceğinin çok küçük parçalara ayrılması ve bir bölümünün alınması. |
Fıtık korsesi (fıtık bağı)
Kann bölgesindeki fıtıkları tespit etmek İçin kullanılan, bir kemer ve yastıkçıklardan oluşan aygıt. |
Flora
Belirli bir coğrafi alanda bulunan bitki türlerinin tümü. |
Floralozone
Birçok sentetik koku bileşeninden biri. |
Falanks
El ve ayak parmaklarındaki kemiklere verilen ad. |
Fibrilasyon
Kalp kasının tireşimler şeklinde ya da kontrolsüz kasılmaları, kalp atımının düzensiz olmasına yol açar. |
Falks serebri
Beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar. |
Flüor profîlaksisi
Koruyucu flüor tedavisi. |
Falks serebri (beyin orağı)
Beyinde sertzarın (dura mater) iki beyin yanküresİ arasına giren dikey, orağa benzer uzantısı. |
Fallik dönem
Çocukta oral ve anal dönemleri izleyen psikososyal gelişme evresi. |
Flüorizasyon
Kemik ve dişlerin normal gelişimi için gereken flüorun alınabilmesi amacıyla içme suyuna flüor eklenmesi. |
Fallop boruları (salpenks)
Dölyatağı tepesinin İki yanında simetrik olarak yerleş- "mis ve dölyatağı iç boşluğunun, periton (kann zan) içi boşlukla ilişkisini sağlayan boru biçimindeki yapılar. |
Flüorokardiyografi
Kalbin ve büyük damarlann incelenmesinde kullanılan bir radyolojik inceleme yöntemi. |
Fallop tüpleri
Her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. Tuba uterina veya uterus tüpleri de denir. |
Fallop tüpü
Yumurtayı yumurtalıktan rahime taşıyan, rahimin her iki tarafında bulunan iki tüpten herbiri |
Fibrinolizin (plazmin)
Fibrini parçalayarak etki gösteren protein eritici (prote-olitik) enzim. |
Fallot tetrolojisi
Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içinde en yaygun olanıdır. 4 major anomali mevcuttur. 1. Sağ vent çıkımında darlık 2. Ventrikuler septal defekt 3. Aortun dekstra pozisyonu 4. Sağ vent hipertrofisi |
Fallot's tetralogy
Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim. |
Fibroadenom
Fibröz (lifsi) bağdoku ve salgıbezi dokusundan gelişen iyi huylu tümör. |
Folik asit
B-vitamin kompleksinin parçasıdır. Ağız yoluyla alındığında iyi bir antioksidan olarak kabul edilir. Bu yararı henüz cilt üzerinde kanıtlanmamıştır. |
Fallus
Erkek cinsel organı. |
Fibroblast
Bağdoku temel maddesinin bireşimini sağlayan bağdoku hücresi. |
Familyal
Irsi, kalıtsal, herediter. |
Fibroelastoz
Vücudun belli bir bölgesinde esnek liflerinin artması ve yoğunlaşması biçimindeki hastalık süreci. |
Folikül stimulan hormon (fsh)
Bu hormon hipofizden üretilir ve salınır. Yumurtlama için ovaryumu uyararak follikül olgunlaşmasını sağlar. |
Fannakopi
Belirli bir dönem ve belirli bir bölgede kullanılması kabul edilen tüm ilaçların listesi. |
Folikül uyarıcı hormon (fsh)
Hipofizden salgılanan hormon. |
Fannakoterapi
ilaçlarla yapılan tedavi, İlaç dışında fizik, diyet, cerrahi ve psikolojik tedavi yöntemleri vardır. |
Fantazi
Herhangi bir isteğin veya psikolojik ihtiyacın karşılanabilmesi için kurulan düşler veya bir dizi zihinsel görüntülerin hayal edilmesi. |
Fantezi
Bir tür düşünce etkinliği. |
Fibromatoz
Herhangi bir yaşta ve vücudun herhangi bir yerinde ortaya çıkabilen çok sayıda bağdoku oluşumunun genel adı. |
Fantom kol - bacak
Kol ya da bacaklarının tümünü ya da bir bölümünü kaybedenlerde görülen bir olgu. |
Fibromiyalji
Kasları ve ligamentleri etkileyen, fakat eklemlere hasar vermeyen hastalık. Sık rastlanır ve şiddetli olabilir. Fibro-mi-yaljide fibröz dokular (fibro-) ve kaslarda (-mi) ağrı (-alji) ve hassasiyet söz konusudur. Halsizlik sıklıkla fibromiyaljinin en şiddetli bulgusudur. |
Fonasteni
Şarkı söyleme ve konuşma sesindeki bozukluk. |
Faradızasyon
Faraday akımıyla, yani 100-200 voltluk potansiyel farkının ürettiği ve saniyenin binde biri kadar süren elektriksel uyarılardan oluşmuş değişken akımla tedavi. |
Fonasyon
Özel anatomik yapılar aracılığıyla, işitilebilen seslerin çıkarılması. |
Fibrosarkom
Kollajen lifleri üreten bağdoku hücrelerinin (fibroblastlann) çoğalmasıyla ortaya çıkan kötü huylu tümör. |
Foniatri
Tıbbın ses ve konuşma bozukluklanyla ilgilenen uzmanlık dalı, |
Fibro-sarkom
Bağ dokusunun kötü huylu tümörü. |
Fonokardıoğrafi
Kalp atımında çıkan seslerin gragik olarak kaydedilmesi. |
Faringoskopi
Klinikte yapılan bir yutak muayenesi yöntemi. |
Fonokardiyografî
Kalp atımında çıkan seslerin grafik olarak kaydedilmesi. |
Farinjektomi
Yutağın vücuttan çıkarıldığı cerrahi işlem. |
Fibrotoraks
Akciğer zarlannın iç ve dış yapraklan arasında yaygın ve güçlü bağdoku y apışıktı klan. |
Fontanel
Bebeğin başının üzerindeki hünüz kemikleşmemiş yumuşak bölge; bıngıldak. |
Farmakofili (farmakomani)
Tedavi açısından gerekli olmayan ilaçlan alma eğilimi. |
Fosfataz
Bir molekülden su kullanraka fosfat grubunu ayıran enzim. |
Farmakoloji
İlaçları ve ilaçların canlı organizmalar üzerinde etkilerinhi inceleyen bilim dalı. |
Fosfatım
idrarla fosfat halinde atılan günlük fosfor miktarı. |
Farnesol
Bitkilerden elde edilen ve kozmetikte öncelikli olarak kokularda kullanılan bir öz. Hayvanlar üzerinde yapılan bazı araştırmaların sonucunda antibakteriyal özellikleri saptanmıştır |
Fibula
Bacaktaki iki kemikten dış kısımda olanıdır. Üstte Tibia ile eklem yapar diz eklemi yapısına girmez, altta ise ayak bileği eklemine iştirak eder. |
Fosfodiester bağı
DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ. |
Fasciculııs gracillis
Goll demeti |
Fibula (kamış kemiği)
Kaval kemiğinin (tibia) yanında yer alan ve onunla birlikte diz iskeletini oluşturan uzun kemik. |
Fasciola hepatica
İnsanda karaciğer ve özellikle safra yollarında gelişen distomatoza (fasyoliyaz ya da karaciğer kelebek hastalığı) yol açan asalak türü. |
Fasciolopsis buski
Yassısolucanlann Trematoda sınıfından bir tür asalak; insanda bağırsağa yerleşerek fasyolopsiyaz da denen bağırsak kelebek hastalığına yol açar. |
Fikir uçuşması
Düşüncelerin yüzeysel ve hızlı bir çağrışımla birbirini izlediği bozukluk. |
Fasial paralizi
Yüz siniri felci, bu sinirin felcinde yüzün yarısı kısmen hareketsiz ve ifadesiz kalır. Santral ve Periferik olmak üzere iki türlü olur. |
Fiksasyon
Psikolojide, libido gelişiminin bir evrede takılması ve bu nedenle cinsel dürtünün başka nesnelere yönelmesi. |
Fasial sinir
Yüz siniri, yedinci kafa çifti. |
Fil Hastalığı
Özellikle bacakların şişip, genişlemesi şeklinde ortaya çıkan bu hastalığa halk arasında gelincik, tıp dilinde elefantiasis denir. Nedeni lenf kanamalarının iltihaplanıp, şişmesidir. |
Fasiit
Fasyanın inflamasyonu, infeksiyondan ya da Reiter sendromu veya ankilozan spondilit gibi romatizmal bir hastalıktan ileri gelebilir. |
Fil hastalığı
Özellikle bacakların şişip, genişlemesi şeklinde ortaya çıkan bu hastalığa halk arasında gelincik, tıp dilinde elefantiasis denir. Nedeni lenf kanamalarının iltihaplanıp, şişmesidir. |
Fosforilasyon
ATP üretimi. |
Filaria
Omurgalı canlıların kanında ve dokularında yaşayan kıl kurdu cinsi parazit. Elefantiazis denilen rahatsızlığa neden olur. |
Fosforilaz
Glikojen ile organik olmayan (inorganik) fosfattan glikoz I-fosfat oluşumunu sağlayan enzim. |
Fasya
Kasların ve daha yumuşak ve daha hassas organların çevresini saran zara benzeyen fibröz bağ dokusu, vücutta çeşitli kalınlıktaki tabakalar halinde bulunur. |
Filarya
Balıklar dışındaki bütün omurgalılarda asalak yaşayan Nemaîoda (ipliksolucanlar) sınıfının |
Fossa
Anatomide, kemik bir alanla ya da örtücü yumuşak dokularla sınırlanan çukur alan. |
Fatal
Öldürücü, ölümle sonuçlanan. |
Filogenetik sıflandırma
Canlıların akrabalık derecelerine göre sınıflandırılması. Doğal sınıflandırma. |
Fotodermatoz
Güneş ışınlarına maruz kalan bölgelerde görülen normal dışı deri değişimleri. |
Fauna
Belirli bir coğrafi alanda bulunan hayvan türlerinin tümü. |
Filotaksis
Gövde ekseni üzerinde yaprakların diziliş şekli. |
Fazla Terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Filtre
Akışkan olan sıvı yada gazı süzmeye yarayan gözenekli madde. Akışkandaki asıltı, çamursu ya da katı maddeleri ayırmaya yarar. |
Fotokoagülasyon
Ksenon ya da laser ışınlarının retina (ağtabaka) ve üzerindeki damartabakaya düşürülmesiyle damartabakada oluşan iltihabi uyan sonucunda pigmentlerin retinanın yırtık bölgesine göçerek burayı yapıştıran bir nedbe dokusu oluşturması. |
Fazla terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fimbria
Püskül biçimindeki anatomik oluşum. |
Fekalit
Barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı. |
Fototerapi
Bebeklerin kandaki bilirubin seviyesini düşürmek ve sarılıklarını azaltmak için mavi ışıkla tedavisi yöntemidir. Fototerapi ile kandaki bilirubin maddesi kimyasal olarak başka bir şekle dönüştürülür. Böylece karaciğer bu durumla başedebilir hale gelir. Bebeklerin teninde parlayan ışık, bebeğin sistemindeki bilirubin miktarını efektif olarak azaltır. Bebeğin karaciğeri olgunlaştıkça vücuttan bilirubini uzaklaştırması daha kolay olur ve ışık tedavisine artık gerek kalmaz. |
Fitığra boğulması
Fıtığın en tehlikeli konıplikasyonu. |
Fovea (çukur)
Gözün ağtabakasında sarı leke olarak tanımlanan bölgenin çukurlaşmış orta kesimi. |
Fraksiyon
Ortopedide bir kırığı ya da çıkığı yerleştirmek için kol ya da bacağı çekme manevrası. |
Felç Kaşıntısı
Kadınların üreme organlarının dış kısmının kaşınması; döl yolundan gelen akıntıdan kaynaklanabilir. Ayrıca, böyle bir neden olmadığı halde kullanılan sabun ve iç çamaşırın cinsi de kaşıntıya neden olabilir.
İç çamaşırı veya kullanılan sabundan kaynaklanan ferç kaşıntılarında; bunları kullanmamakla şikayet ortadan kalkar. |
Fitobezoar
Midede ya da daha ender olarak bağırsakta bitkisel liflerin çevresinde oluşan ve kalsiyum tuzlarının çökmesiyle sertleşen kütle. |
Fellatio
Penisi ağız ile yalamak. |
Fitoplankton
Çoğunlukla bir hücreli su yosunlarından oluşan, sularda yaşayan bitki topluluğu. |
Freiberg hastalığı
Ayağın avasküler nekrozdan (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü) ileri gelen ağrılı bir hastalığı. Çoğunlukla genç kızlarda gözlenir ve ağrı metatars başında lokalizedir. |
Fitoterapi
Bitkilerden elde edilen tedavi edici özellikteki maddelerin kullanılmasıyla yapılan tedavi. |
Freiberg infarktüsü
Ayağın avasküler nekrozdan (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü) ileri gelen ağrılı bir hastalığı. Çoğunlukla genç kızlarda gözlenir ve ağrı metatars başında lokalizedir |
Fizik muayene
Gözle muayene, elle muayene (pafpasyon ve perküs-yon) ve stetoskopla muayene (oskültasyon) ile hastalıkların belirtilerini saptamak ve tanıyı yönlendirmek için uygulanan incelemelerin tümü. |
Fenestrasyon
Otoskferoz olgularında ortakulak üzerinde yapılan cerrahi girişim. |
Fizik tedavi
Değişik fiziksel etkenlerin kullanıldığı tedavi teknikleri. |
Fenijhidantoin dozajı
Fenilhidantoinle tedavi edilen hastaların kanında, bu ilacın ulaştığı düzeyin belirlenmesi. |
Fiziksel harita
DNA'daki kalıtıma bağlı olmayan, yani her DNA'da bulunan tanımlanabilir nirengi noktalarını gösteren tablo. İnsan genleri için en ayrıntısız fiziksel harita 23 kromozomun eklemlenmelerini gösterir. En ayrıntılısıysa koromozomlardaki nükleotid dizilerini gösterir. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Fenobarbital dozajı
Fenobarbitalle tedavi edilen hastaların kanında, bu ilacın ulaştığı düzeyin belirlenmesi; tedavi dozunun düzenlenmesinde önem taşır. Normal değerleri 5-30 mg/It'dir. |
Frotman (sürtünme sesi)
Normalde birbiri üzerinde kayan iki seröz yüzey (örneğin plevra, perikart ya da periton zan) |
Frottage
Bir erkeğin, eşinin vücuduna karşın kendi vücudunu ovması. |
Flaskite
Bir organın tümünün ya da bir bölümünün gerginliğinin azaldığını belirten terim. |
Ferç kaşıntısı
Kadınların üreme organlarının dış kısmının kaşınması; döl yolundan gelen akıntıdan kaynaklanabilir. Ayrıca, böyle bir neden olmadığı halde kullanılan sabun ve iç çamaşırın cinsi de kaşıntıya neden olabilir.İç çamaşırı veya kullanılan sabundan kaynaklanan ferç kaşıntılarında; bunları kullanmamakla şikayet ortadan kalkar. |
Flater
Miyokartın çok sık kasılması ile beliren kalp ritim bozukluğu. |
Fermantasyon
Bazı mikroorganizmaların ürettiği enzimlerin etkisiyle organik maddelerin uğradığı değişiklik. |
Flatter
Atriyumlardaki ektopik bir odaktan 220-350 dk hızında düzenli uyaran çıkmasıdır. Bu uyaranların hepsi vent geçmez EKG de testere dişi gibi P dalgasıdır. |
Flatülans
Düzbağırsaktan vücut dışına gaz çıkarılması. |
Früktozamîn
Serumdaki şekerli protein miktarını değerlendirme amacıyla ölçülen madde. |
Flavinadenindinükleotit
Flavoproteinler(*) grubundaki proteinlere verilen ad. |
Flavoprotein
Bir protit molekülü ve bir riboflavin ya da B12 vitaminine bağlı bir nükleotitten oluşan proteinlere verilen ad. |
Fta/abs testi
Frengi etkeni treponemaya karşı antikorlan ortaya koymak için uygulanan serolojik test. |
Flebografi
Toplardamarların kontrast bir maddenin yardımıyla görüntülenmesini sağlayan radyografi yöntemi. |
Fertilizasyon
Döllenme. Embriyo oluşumu için spermin yumurtayı delmesi ve genetik materyalin birleşmesidir. |
Fusiform anevrizma
Damar duvarının tüm çevresinde anevrizmatik genişleme. |
Fetopati
Dölütte çeşitli etkenler sonucunda gerçekleşen hastalık durumlarını belirten terim. |
Flegma (balgam)
Hippokrates'e göre vücuttaki dört temel sıvıdan biri; ötekileri san safra, kara safra ve kandır. |
Galaktemi
Kanda süt bulunması. |
Gerantofiliya
Bir erkeğin, yaşlı bir kadınla cinsel ilişkiye girmeyi tercih etmesi. |
Gonadotropin (gonadotropik hormonlar)
Eşey bezleri (gonat) üzerinde uyancı etki gösteren hormonlara verilen ad. |
Galaktofor kanallar (süt kanalları)
Memede salgı sisteminin son bölümü. |
Gonalji
Dizde bulunan bir ağrıyı belirten genel terim. |
Galaktore
Memeden kendiliğinden süt gelmesi. |
Gonartroz
Artroz hastalığının dizde yerleşmesi (bak. artroz). |
Galaktosel
Memede, içi süt dolu kist. |
Geriatri
Yaşlanmayla ilişkili sorunlar konusunda uzmanlaşmış tıp dalı |
Gonat
Eşey hücrelerini üreten organ (kadınlarda yumurtalık, erkeklerde erbezleri). |
Geriyatri
Yaşlılıkla ilgili hastahklan araştıran tıp dalı. |
Gonhidrartroz
Diz eklemi içine sıvı toplanması. |
Galaktozüri
Gebelerde idrarla galaktoz çıkması. |
Galaktüri
İdrarın süt görünümünde çıkması. |
Gonion
Altçene açısına karşılık düşen nokta |
Galoş
Ayakkabı üzerine giyilen naylon/lastik kılıf. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Gestasyon yaşı
Gestasyon (gebelik) yaşı, son adetin ilk gününden doğuma kadar geçen süredir. |
Gonofcok (neisseria gonorrhoeae)
Gram-negatif bir bakteri; insanda belsoğukluğu adlı hastalığın etkenidir. |
Galvanoterapi
Elektrikle uygulanan bir tedavi biçimi. Galvanoterapi-de sürekli doğru akım kullanılır. |
Gestoz (gebelik tokseraisi)
Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğe bağlı olarak gelişen patolojik belirtileri genel olarak tanımlayan terim. |
Gonoreaksiyon
Belsoğukluğu (gonokok) enfeksiyonu tanısında kullanılan serolojîk inceleme. |
Gamaglobülin
Enfeksiyonlarla savaşmaya yardımcı oan, kanda bulunan bir protein. |
Gamet
Erkek ve dişi üreme hücreleridir. Bunlar sırasıyla sperm ve yumurtadır. |
Gametogenez
Eşey bezlerinde gerçekleşen ve olgunlaşmamış tohum hücrelerinin çoğalma ve farklılaşma yoluyla gamet (kadında yumurta, erkekte sperm hücresi) biçimine dönüştüğü gelişim süreci. |
Gamma glütamil-transferaz (ganuna-gt)
Glütamik asilin bir peptitten öbürüne taşınmasını sağlayan enzim. |
Göğüs boşluğu (toraks)
Vücudun boyun ile karın arasında yer alan bölümü |
Gammaglobülin yokluğu
agammaglobülinemi |
Göğüs kafesi
Göğüs kemiği, kaburgalar ve omurların arka yüzlerinden oluşan ve göğüs boşluğunun ortaya çıkmasını sağlayan iskelet bölümü. |
Gammaglobülinler
Plazmanın proteinlerinden olan globülinlerin antikorları oluşturan grubu. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır.Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır.Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Ganglion
Lenf bezi, bazı ufak urlara verilen isim. |
Gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.
Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Gangliyon
Merkezi sinir sistemi dışında bulunan, sinir hücrelerinin gövdelerinden oluşan sinir düğümü. |
Gıda zehirlenmeleri
Gıda zehirlenmeleri; çoğunlukla bayatlamış ve bozuk yiyecekler veya bayat balık yedikten sonra görülür.
Belirtileri Hasta solumakta, yutkunmakta güçlük çeker. Kaslarında ağrı ve kramplar vardır. Baş dönmesi, halsizlik, mide ağrısı ve bulanık gördüğünden şikayet eder.
Bazı hastalarda kabızlık, bazılarında da ishal görülür. Yapılacak ilk iş, hastayı kusturmaktır. Gerekiyorsa sunni solunum da yapılır. Vakit kaybetmeden hastaneye götürülür |
Gangliyonörom (gangliyositom)
Seyrek görülen, farklılaşmış, düzensiz sıralı gangliyon hücrelerinden oluşan, çevre dokuları istila ederek büyüme eğilimi olan iyi huylu tümör. |
Görme alanı
Belirli bir noktaya bakan bir gözün algıladığı alanın tümü. |
Gangren
Dokunun ölmesidir, ancak halk arasında daha çok bir uzvun vücuda bağlıyken ölmesi anlaşılır. |
Gırtlak (larinks)
Soluk borusunun baştaki bölümü. |
Gangüyektomi
Sempatik zincirin bîr ya da daha fazla gangliyonunun çıkartılması. |
Gırtlak felci
laringopleji |
Görme kusurları
Gözün kırma gücünün kusurlu olmasından kaynaklanan görme bozuklukları. |
Gargara
Bir sıvıyı ağız boşluğu mukozası, özellikle de ağzın arkasındaki (yutak bölgesinde) mukoza ile temas haline getirebilmek için yapılan uygulama. |
Gia (geçici iskemik atak)
Beyin düzeyinde kan akımının geçici olarak bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan nöbetleri belirten terim. |
Görme muayenesi
Görme muayenesi ya da görme keskinliğinin saptanmasında gözün cisimleri birbirinden ayırt edebilme yeteneği ölçülür ve gözün ayırt edebildiği en küçük açı belirlenir. |
Gasfroenterostomi
Mide bağırsak geçişini sağlamak amacıyla çoğunlukla İncebağırsaklann jejunum bölümünün mide ile ağızlaş-tınlması. |
Giardia
Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir. |
Gasfropati
Gerek organik, gerek işlevsel kökenli bütün mide hastalıklarını belirtmek için kullanılan genel terim. |
Giardiasis
Giardia İntestinalis adlı mikroorgnizmanın sebep olduğu hastalık. |
Göz Ağrısı
Göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir. Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Gasser gangliyonu
Yüzün duyusunu sağlayan lifleri de içeren trigeminus sinirinin yarımay biçimli duyusal düğümü. |
Göz ağrısı
Göz ağrısının nedenleri çeşitlidir. Az ışıkta çalışmak sonucu gözlerin yorulması, gözdeki herhangi bir kısmın iltihaplanmış olması, göze yabancı bir cisim kaçmış olması, sinüzit, yarım başağrısı, grip, nezle ve ateşli hastalıklar göz ağrısına neden olabilir.Önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Gastralji
Mide ağnsı. Kramp tarzında ve kusmayla birlikte olabilir. |
Gingko biloba
Yelpaze biçiminde yaprakları olan bu süs ağacı, kozmetik kullanımda antioksidan, iltihap giderici ve kızarıklık önleyici özellikleriyle öne çıkar. |
Göz Bozuklukları
Göz kameraya benzeyen optik bir sistemdir. Dışarıdan gelen ışık ve görüntüler kornea (gözün en dış saydam tabakası) ve lens tabakasında kırılarak retina üzerindeki görme noktasına ulaşırlar.
Normal bir gözde dışarıdan gelen ışınlar kornea ve lenste kırılarak görme merkezine düşerek net görüntü oluştururlar. bazı durumlarda ise kornea, lens ve gözün yapısına bağlı olarak, görüntüler retina üzerinde net olarak oluşmayabilir.
Miyopi :
Dışarıdan gelen ışınların görme noktasına ulaşmadan odaklaşması sonucu gelişir. Gözün ön-arka ekseninin uzun olmasına bağlı olarak veya kornea ve lensin kırıcılığının değiştiği durumlarda ortaya çıkar. Miyop gözlerde uyum gücü çok az olduğu için kişi uzağı görebilmek için gözlük kullanmak durumundadır.
Astigmatizma :
Korneanın kırma gücünün biribirine dik iki eksende farklı oması sonucunda görüntünün farklı düzlemlerde kırılmasıyla meydana gelir. Kornea ve lensin yapısına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Astigmatizma, her mesafede yansıma ve bulanık görmeye neden olur.Astigmatik görme, sirklerdeki yamuk aynalarda oluşan görüntüye benzetilebilir.
Hipermetropi :
Dışarıdan gelen ışınların görme noktasının arkasında odaklanması sonucunda gelişir. Gözün ön-arka ekseninin kısa olmasına bağlı olarak veya kornea ve lensin kırıcılığının değiştiği durumlarda ortaya çıkar. Hipermetrop gözlerde uyum gücü yüksektir. Düşük dereceli hipermetrop kişiler uyum yaparak normal görebilirler, fakat göz çabuk yorulur. Yüksek hipermetropide ise hem uzak, hem de yakın görme bozuktur.
PRESBİYOPİ :
Yaşın ilerlemesine bağlı olarak lens tabakasının esnekliğini yitirmesi ve bunun sonucunda yakın görmenin bozulmasıdır. 35-40 yaşlarında başlar ve 60 yaşına dek sürekli ilerler.
KERATOKONÜS :
Kornea yüzeyinde bir bölümün incelerek öne doğru çıkmasıdır. Bu kişiler gözlükle net göremezler. Hastalığın derecesine göre özel olarak üretilen kontakt lensler kullanabilirler. Çok ileri derecelerde ise keratoplasti adı verilen kornea nakli ameliyatı gerekebilir.
UNUTMAYIN !
Miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi gözün genel kırma kusurlarıdır. Bu kırma kusurları gözde tek tek meydana gelebileceği gibi, birden fazla kırma kusuru birarada görülebilir. Kırma kusuru bir gözde veya her ikisinde birden olabilir. Bunların dışında korneanın bozukluklarına bağlı özel kırma kusurları meydana gelebilir. Bir gözde, kırma kusuru ile birlikte korneada, görme tabakasında veya görme sinirinde bozukluklar olabilir.
Bu nedenle, kırma kusuru olan kişiler her yıl düzenli göz ve göz dibi muayenesinden geçmelidirler.
Çocuklarda gözde herhangi bir kayma ve görme bozukluğu şüphesi varsa en kısa sürede göz kontrolü yapılmalıdır. Herhangi bir problem olmasa da 4 yaş civarındaki çocukların göz muayenelerinin yapılması gereklidir.
Kırma kusurları olan kişilerin net görebilmeleri için çeşitli alternatifler vardır.
Gözlük kullanabilirler, Kontakt lens kullanabilirler, Excimer laser tedavisiyle kırma kusurlarının tümünden veya bir kısmından tamamıyla kurtulabilirler |
Gastrektazi
Midenin anormal biçimde gaz ve sıvıyla dolarak aşırı gerilmesi ve genişlemesi. |
Göz damlası
Gözün tedavisi ve belirli incelemelere hazırlanması için kullanılan farmakolojik bileşimler. |
Gastrektomi
Midenin tümünün ya da bir bölümünün çıkarılması. |
Giordano belirtisi
El kenarıyla, bel bölgesine vurulduğunda ortaya çıkan ağn. |
Göz iltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. Göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür.Gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker. |
Gastrîk analizler
Mide hastalıklarının tanısında başvurulan incelemeler. |
Giraldes organı (paradidim)
Embriyondaki Wolff kanalının alt bölümünün bir artığı; epididim yakınında tohum kordununa bağlı tüp biçiminde küçük bir organdır. |
Göz İltihabı
Halk arasında göz nezlesi veya pembe göz denir. Göz yuvarlağının üstünü örten ince zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde konjonktivit denir. Çoğunlukla ilk bahar aylarında görülür. Gözde sulanma; kanlanma, batma hissi veya ağrı vardır. Hasta ışığa bakmakta güçlük çeker. |
Gastrin
Mide suyunun salgılanmasını uyaran ve mideden salgılanan bir peptit hormonu. |
Gla
Gama linolenik asit (bir esansiyel yağ asidi). |
Göz kamaşması
Gözün yoğun ışıkla karşılaşmasıyla ortaya çıkan ve geçici olarak uyumun bozulmasına neden olan tepki. |
Gastrit
Midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir.
Hazırlayıcı nedenler Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır.
Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir.
Belirtileri Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar.
Tedavisi Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir. |
Göz Kanlanması
Göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir |
Gastrit-Ülser
Gastrit midenin iç yüzündeki zarın iltihaplanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Mide iltihabı veya mide nezlesi de denir. Hazırlayıcı nedenler : Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır. Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. Belirtileri : Mide ağrısı, bulantı veya kusma, baş ağrısı, iştahsızlık, aniden çıkan ateş, baş dönmesi, dilde beyaz pas, yorgunluk görülür. Midenin üzerine bastırlınca da ağrı hissedilir. Bu belirtiler özellikle ilk bahar ve son bahar aylarında artar. Tedavisi : Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir.
Kusmak
Midenin içindekilerini, elde olmayarak ağız yolu ile dışarı atmaya kusmak, kusulan şeye de kusmuk denir. Kusmanın bir çok nedeni vardır. Örneğin, zehirli, bozulmuş yiyecekler, içki, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, bazı besinlere karşı hassasiyet, bazı ilaçlar, kanser, mide kanaması, mide fıtığı, sinirlenme, migren, araç tutması, zehirlenme, kansızlık, sarılık, tiroid hastalıkları, hamilelik ve çocuklarda kabakulak, bademcik veya bağırsak hastalıkları sırasında kusma görülür. Tedavinin ilk şartı, kusmanın nedenini belirlemektir. Tedavi nedene göre yapılır. Hasta kustuktan sonra, sırt üstü yatırılır. Birşey yedirilmez. Bir bardak buzlu su, yudum yudum içirilir.
Mide Ülseri
Midenin iç yüzündeki belirli bir kısmın aşınması sonucu meydana gelen yaraya mide ülseri denir. Sinir bozukluğu, midede asit fazlalığı, zamanında ve iyi tedavi edilmeyen gastrit, mide zafiyeti, karaciğer yetersizliği veya safra azlığı, kalp hastalıkları, sindirilmesi güç yiyeceklerin aşırı derecede kullanılması, haddinden fazla sigara, çay, kahve veya asit yapıcı meşrubat içmek, alkol kullanmak veya bazı ilaçların uzun süre kullanılması mide ülserini doğuran nedenler arasındadır. Hastalığın başlangıcında mide ekşimesi ve ağırlık hissi vardır. Hastanın ağzına, sık sık ekşi su gelir. Tat alma duygusu hafiflemiştir, dil paslıdır, hastanın rengi solmuştur. Karnın üst kısmına bastırılınca, acıma hissedilir. Bu belirtiler ortaya çıktıktan sonra; en kısa zamanda tedaviye geçilmezse; yemeklerden 2-3 saat sonra sırta doğru yayılan şiddetli mide ağrıları başgösterir. Baş dönmesi ve terleme de görülür. Bu devrede, kusma ile bir miktar kan da görülebilir. Bazı kimselerin büyük abdestleri katran gibi olur. Bu işaretler, ülserin ilerlemiş olduğunu gösterir. Mide ülseri, bilhassa ilk bahar ve son bahar aylarında, çok rahatsız edici bir hal alır. Ağrı ve kanamalar artar. Mide ülseri, başlangıcında teşhis edilip de tedaviye başlanılacak olursa, telaşlanmaya ve korkmaya gerek yoktur. Bu durumda yapılacak ilk iş, üzüntüye kapılmamak, aksine bütün üzüntülerden sıyrılmaya gayret sarfetmektir. Sonra tedaviye yardımcı olmak amacıyla aşağıdaki hususlara kesinlikle uymak gerekir. - Tedavi süresince istirahat edin - Yemeklerinizi, her gün belirli saatlerde yiyin - Bağırsaklarınızın düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayın - Sigara, çay, kahve ve alkolü bırakın - Diş sağlığına önem verin - Süt ve sütlü yiyecekler, yumurta, kızarmış ekmek, tereyağı, pelte ve haşlanmış balık, sebze püreleri ve patates yemeğini sofranızdan eksik etmeyin.
Onikiparmak Bağırsağı Ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir. Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur. Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir.
Öksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır. - Kuru öksürük Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür. - Nöbet şeklinde gelen öksürükBu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür. - Balgamlı öksürük Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir. Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır
|
Göz kanlanması
Göz kanlanması ile birlikte ağrı yoksa aşağıdaki reçeteler uygulanır. Kanlanma ile birlikte ağrı varsa; mutlaka göz doktoruna gitmek gerekir. |
Gastrodııodenostomi
Ülsere bağlı nedbe oluşumu sonucunda daralmış mide kapısının (pilor) aşılması amacıyla midenin onikipar-makbağırsağına ağızlaştırılması. |
Göz Kapağı Şişliği
Gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir. |
Gastroduodenit
Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı. |
Göz Kaşıntısı
Gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Gastroduodenoskopf
Midenin ve onikiparmakbağırsağının esnek bir endos-kop yardımıyla incelenmesi. |
Glikokortikoit hormonlar
Böbreküstü bezinde yapılan steroit hormonların üç grubundan biridir. |
Göz kaşıntısı
Gözlerin kaşınması, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Gastrodüodenit
Mide ve onikiparmak barsağının iltihabı. |
Gastroenterelog
Mide, barsak hastalıkları mütehassısı. |
Göz odası
Gözün içinde bulunan ve içinde sıvı dolaşan bölüm. |
Gastroenterit
İshalle seyreden mide barsak iltihabı. |
Glikorakia
Beyin-omurilik sıvısının glikoz miktarı. |
Göz sulanması
Göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir. |
Gastroenteroloji
Mide, barsak hastalıkları bilgisi. |
Glikostaz
Çeşitli fizyolojik koşullarda kandaki glikoz düzeyinin duyarlı bir biçimde dengeli (70-90 mg/100 cc dolayında) kalmasını sağlayan süreç. |
Göz Sulanması
Göze toz kaçması, çapaklanma, göz iltihabı, nezle veya bazı alerjik hastalıklar göz yaşının fazlalaşmasına neden olur. Şikayetler soğuk havalarda daha da artar. Doktora başvurmak gerekir. |
Gastroentestinal hormonlar
Mide ve bağırsak mukozasında yaygın olarak bulunan iç salgı hücrelerinden salgılanan hormonlar. |
Gastrointestinal
Mide - barsak. |
Göz tiki
Aniden ortaya çıkan, fakat önemli olmayan bir durumdur. Alışkanlık spazmı da denir. nedeni, yorgunluk, üzüntü, heyecan ve yaşlılarda adale zafiyetidir.Yapılacak ilk iş, istirahat etmektir. |
Gastrointestinal yol
ağızdan başlayan Mide ve bağırsaklargeçerek anüste sonlanan yol |
Glikoz-6-fosfat-dehidrogenaz (g6pdh)
Karbonhidrat metabolizmasında önemli yeri olan pen-tozfosfat (heksozmonofosfat) çevriminin enzimi. |
Gastrojejunostonu
Mide ile jejunum arasında ağızlaştırma yapılarak doğrudan ilişki kurulmasını sağlayan cerrahi girişim. |
Gözbebekleri iltihabı
Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür.Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir.Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır. Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür. |
Gözbebekleri iltihabı
Gözün bir kazayla yaralanması veya romatizmalı hastalarda üşütme sonucu ortaya çıkar. Bazen; şeker hastalığı, burun hastalıkları, ve frengili hastalarda da görülür.
Tıp dilinde iritis denilen bu hastalık vakit kaybedilmeden tedavi edilmesi gerekir.
Hasta, ışığa fazla bakamaz. Gözlerinde veya gözlerinin üst kısmına gelen bölgede şiddetli ağrılar vardır.
Gözlerde; sulanma ve kızarıklık da görülür. Göze dikkatle bakıldığında; renkli kısmın etrafındaki rengin de koyulaştığı görülür |
Gastromegali
Midenin genişlemesi. |
Gözi iltihabı
Göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir |
Gastronomi
İyi yemek yeme bilimi. |
Gözkapağı
Hareketli birer yaprak halinde gözyuvasının ön yüzeyini örterek dış etkenlerden koruyan ve gözyaşının yayılmasını sağlayan anatomik yapı. |
Gastropeksi
Midenin, diyafram kasındaki yemek borusu deliğinin yanından yukanya doğru göğüs boşluğuna çıktığı diyafram fıtıklarında uygulanan cerrahi yöntem: Mide aşağıya çekilerek karın zarının ön duvarına ve arka düzkas (rektus kası) kılıfına sabitlenir. |
Gliyadin
Bitkisel kökenli bir tür protein. |
Gözkapağı fîmozu
Gözün iç köşesinde, üst ve ait gözkapağının birleştiği yerde gergin bir deri kıvrımının bulunması. |
Gastroptoz
Midenin normal yerinden aşağıya doğru sarktığı patolojik durum. |
Gliyoblastom
Kötü huylu bir merkez sinir sistemi tümörü. |
Gözkapağı iltihabı
Göz kapağı kenarlarının iltihaplanıp, kızarma, kabuklanma ve ağrı yapmasıyla ortaya çıkar. Tıp dilinde blefarit denir. |
Gastroptozis
Mide düşüklüğü. |
Gliyomatoz
Merkez sinir sistemi dokusunun (nöroglia hücrelerinin) tümör tipinde yaygın olarak çoğalması. |
Gözkapağı şişliği
Gözkapakları, çoğunlukla fazla ağlama sonucu şişer. Nezle veya kızamık sırasında da görülür. Bunlardan başka, kalp, böbrek, hastalıkları veya beze iltihaplanmasının da bir işareti olabilir. Bazı kimselerde de alerjiktir. |
Gastrorafi
Cerrahi girişimle mideye dikiş atılması. |
Gözlem altına alma
Ağır ve bulaşıcı hastalıklara yakalananların dış ortamdan yalıtılması. |
Gastroskopi
Hastaya yutturulan bir kamera ile midenin görerek muayene edilmesi. |
Gözleri kısmak
Gözkapağı kasının istençli olarak kasılması |
Gastrostomi
Özellikle ameliyatla çıkarılma olanağı bulunmayan tümörlere bağlı yemek borusu tıkanmalarında, beslenmeyi sağlamak amacıyla mideyi vücut dışına açan bir kanal oluşturulması. |
Globus belirtisi
Aralıklı ya da sürekü olarak boğazda bir baskı hissi. |
Gözyaşı
Gözyaşı bezlerinde üretilen salgı. Bak. gözyaşı sistemi. |
Gastrosükore
Mide salgısının anormal Ölçüde arttığı patolojik durum. |
Globül değeri
Alyuvarın hemoglobin içeriğini gösteren endeks. |
Gözyaşı kemiği
Sert kemik dokusundan oluşan, gözyuvasının iç yüzeyinde üstçene, alın ve kalbursu kemiklerin arasında kalan bir kemik. |
Gastrotomi
Cerrahi bir girişimle midenin kesilerek açılması. |
Globülin
Antikorların yapıldığı, kanda bulunan bir protein grubu. |
Gözyaşı salgılanması
Gözyaşı bezlerinden gözyaşının salgılanması. |
Gastrula
Embriyonun blastuladan sonra oluşan, hücreleri içeri çökmesiyle ilk bağırsak boşluğunu meydana getiren erken embriyonik safha. |
Gözyaşı sistemi
Gözyaşının salgılanmasını ve bu sıvının dışarı atılmasını sağlayan yapıların tümü. |
Gazlar
Midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır |
Gazlar
Midede veya bağırsaklarda gaz birikebilir. Nedeni; hava yutmak veya mide hastalıklarıdır. |
Grafomani
Herhangi bir yöntem ya da gereçle çizme ve yazmaya dayanılmaz bir istek duyma. |
Graftın alıcıyı reddi (graft versus host hastalığı-gvhd
Kemik iliği nakli sonrası görülen ve deri, karaciğer bulguları ve ishale giden bir yan etkidir. |
Gebeliğe Hazırlık
İyi bir gebelik dönemi geçirmek için iyi bir plan yapmak gerekir. Gebe kalma planınızı hayata geçirirken size düşen bazı görevler var. Aşağıdaki yazıda gebe kalmayı planladığınız andan itibaren dikkat etmeniz gereken noktalar özetlendi:
PREKONSEPSİYONEL VİZİT (gebelik öncesi muayene) KAVRAMI:
İlk yapmanız gereken, gebe kalmadan önce bir doktor kontrolünden geçmektir: bu kontrolün amacı gebelikte, doğumda ya da doğum sonrasında normaldışı durumların ortaya çıkma riskini artıracak "risk faktörlerinin" belirlenmesi ve gebe kalmadan önce tedavi gerektirenlerin tedavi edilmesi (kansızlık, enfeksiyon gibi), gebelik takibini değiştirebilecek özelliklerin belirlenerek gebelikte takip planının çizilmesidir (daha önceden düşük yapmış olmak, dış gebelik geçirmiş olmak, daha önceden ölüdoğum-erken doğum yapmış olmak gibi).
Sürekli olarak kullanmak durumunda olduğunuz ilaçların gebeliğe göre tekrar düzenlenmesi de bu kontrolde ele alınacaktır.
YAŞAM TARZININ TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLMESİ VE GEREKLİ DÜZENLEMELERİN YAPILMASI:
Gebe kalmayı planladığınız andan itibaren sigarayı bırakmalı, sigara içilen ortamlardan uzak kalmalısınız.
Alkol kullanımını tümüyle bırakmalı ve eğer kullanıyorsanız uyuşturucu, sakinleştirici, uyarıcı ilaçlardan vazgeçmelisiniz.
Akne (sivilce) ilaçlarının bazıları (izotretinoin içerikli olanlar) erken gebelik döneminde kullanıldığında gelişmekte olan bebek için ileri derecede sakıncalı olabilir.
Ağrı kesici olarak mümkün olduğunca parasetamol içerikli ilaçları kullanmalısınız.
Düzenli beslenmeye hemen şimdi başlamalısınız.
Başka nedenlerle doktor kontrolüne gittiğiniz her durumda doktorunuzu gebe olabileceğiniz konusunda uyarmalısınız.
Evinizde kedi besliyorsanız ve toksoplazma tetkikleriniz bu hastalığı geçirmediğinizi gösteriyorsa kedinin bakımı esnasında kedinin dışkısıyla temas etmemeye özen göstermelisiniz. Yine ek bir önlem olarak toksoplazmadan korunmak için çiğ et tüketiminden vazgeçmelisiniz.
Toksoplazma enfeksiyonunun gebelik üzerindeki etkileri hakkında ayrıntılı bilgi almak için tıklayın
Sauna, tüplü dalma, bedeni aşırı zorlayıcı sporlar gebe kalmayı planlayanlar için uygun aktiviteler değildir.
İŞ YAŞAMI ŞARTLARININ GÖZDEN GEÇİRİLMESİ
İşyerinde ya da evde bilgisayar kullanan anne adaylarının bebeklerinde normaldışı bir durum ortaya çıkma riskinde bir artma saptanmış değildir. Dahası, bilgisayarlar iyonize edici özellikleri olan herhangi bir radyasyon yaymazlar. Yine de ekstra bir önlem olarak kendi bilgisayarınıza ve odanızdaki bilgisayarlara ekran filtresi taktırarak bilgisayarla çalışmaya devam edebilirsiniz.
Kimyasal maddelerin üretildiği ve/veya açığa çıktığı iş kollarında çalışanlar (boya sanayi gibi) muhtemel riskler için kurum doktorlarına başvurmalı ve gerekirse çalıştıkları bölümü geçici olarak değiştirmelidirler.
İşyerinde radyasyona maruz kalanlar (radyoloji veya radyoterapi kliniklerinde çalışanlar, günboyu güvenlik kontrolü için "x-ray cihazı" adı verilen dedektörlerin yakınında çalışan güvenlik görevlileri gibi) gebeliği planladıkları andan itibaren durumu bağlı bulundukları yetkili kişiye iletmeli ve kurum doktorunun önerisine göre radyasyon yayan ortamdan uzak durmalıdırlar.
|
Gram boyaması
Baz özellikte bir boya maddesiyle boyama yöntemi |
Gebelik (hamilelik)
Dişide yumurtanın döllenmesiyle başlayıp dölütün doğmasıyla sonuçlanan süreç. |
Glomerül filtrasyonu
Böbrek glomerüllerinden Bowman boşluğuna su ve çeşitli maddelerin süzülme işlemi. |
Grand Mal
Saranın ağır şekline grand mal denir. Hasta nöbet gelmeden önce aura denilen bir devre geçirir. Bu sırada da, nöbetin geleceğini anlar. Bu devrede, kulak çınlaması, belirli bir yerde ağrı, titreme vardır. Ne olduğunu anlayamadığı bir koku hisseder. Kısa bir süre sonra da, şuurunu kaybederek yere düşer. Vücudunda kuvvetli çırpınmalar başlar. Kol ve bacakları ritmik bir şekilde kasılıp, gevşer. Ağzı köpürür, dilini ısırabilir, farkında olmadan küçük ve büyük tuvaletini koyabilir. Bir süre sonra da kasılmalar azalır, derin bir soluk alarak sakinleşir ve kendine gelir. |
Grand mal
Bilinç kaybının eşlik ettiği genel konvülsiyon. |
Grandmal
Saranın klinik tablolarından biri. |
Glomus
Atardamarlann, arada kılcal damarlar bulunmaksızın doğrudan toplardamarlarla birleşmesiyle oluşan damarsal yapı. |
Granül
Stoplazmada bulunan küçük tanecikler. |
Glomus tümörü {glomanjiyom)
Dermisin(*) bağdoku içinde yer alan küçük çaplı atardamarlarla toplardamarlar arasındaki geçiş bölgesinden (glomus) kaynaklanan iyi huylu deri tümörü. |
Granülasyon
Birçok anlamı olan bir terim. |
Granülom
Fibroblastlar, histiyositler, lenfositler ve başka bağdoku hücrelerinin oluşturduğu, çevresi sınırlı nodüler bağdoku oluşumları. |
Gece körlüğü (niktalopi)
Güneş batarken olduğu gibi, ışığın azaldığı durumlarda görme güçlüğü ya da kaybıyla beliren patalojik durum. |
Glossofaringeal sinir (dil-yutak siniri)
IX. kafa çifti. |
Granülomatöz arterit
Temporal arterit. |
Geç boşalma
Psikolojik ya da fizyolojik kökenli sebeple cinsel ilişki sırasında normalden daha geç boşalmak. |
Glossolali
Herhangi bir anlamdan yoksun bir dizi heceyi bir arada söylemek. |
Granülosit
Eş anlam: nötrofil. Vücudumuza giren mikropları ve yabancı maddeleri yutarak yokeden lökosit (akyuvar). Kemoterapiden sonra geçici olarak sayıları azalır. Aşırı azalmalarda infeksiyon hastalığına bağlı ateş görülür. |
Granülositler
Sitoplazmasmda çok sayıda ve çeşitte granül bulunan akyuvar türü. |
Glossospazm (dil spazmı)
Dil kaslarının istemsiz kasılmalanyla beliren durum. |
Gelatin
Bitki veya hayvanlardan elde edilen ve kozmetikte kalınlaştırıcı ajan olarak kullanılan bir madde. |
Glukagon
Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon. |
Grup tedavisi
Ruhsal bozuklukların tedavisinde grup etkileşimi ve grup etkinliklerini temel alan yöntem. |
Glükagon
Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon. |
Gen ailesi
Benzer ürünler veren ve birbiriyle yakından ilintili genlerin meydana getirdiği grup. |
Guanin
DNA ve RNA nın yapısına katılan bir pürün bazı. |
Gen haritalaması
Bir DNA molekülündeki genlerin göreceli konumlarının belirlenmesi. Bu haritalamada hangi genin bir diğerine göre molekülün neresinde yar aldığı ve aralarında neler bulunduğu belirlenir. |
Guatr
Türkiye´de her üç kişiden birinde (%30) iyot eksikliği nedeni ile guatr görülmektedir. İyod eksikliği dünyada, korunulabilir zeka geriliğinin en sık nedenidir. Fetus, yenidoğan ve süt çocukluğu döneminde iyod eksikliği olur ise, eksikliğin derecesine göre zeka geriliği, büyümede duraklama, sağırlık oluşur. İyod yetersizliği olan kadınlarda düşük, ölü doğum görülmektedir. İyod yetersizliğinin olduğu bölgelerde yaşayan insanların öğrenmeleri yavaş ve iş verimleri düşüktür. İnsanlar gibi çiftlik hayvanları da iyod yetersizliğinden etkilenir ve süt, et ve yün verimleri azalır. Dolayısı ile iyod eksikliği sosyoekonomik geriliğe neden olur.
İyot eksikliği ülkemizde en fazla Bolu, Kastamonu, Malatya ve Rize illerinde görülmektedir. Bu sorunun yıllardır bilinen basit ve ucuz çözüm yolu yiyeceklerin iyot bakımından zenginleştirilmesidir. Bu amaçla tuz ve yağın iyotla zenginleştirilerek olumlu sonuçlar alındığı görülmüştür. Bununla birlikte ülkemizde hala iyotlu tuz kullanımı yaygınlaşmamıştır. Ailelerin iyotlu tuz kullanımı hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Tuz üreticilerinin iyotlu tuz imal etmesi için teşvik edilmesi gerekmektedir. |
Gen tedavisi
Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi. |
Glütamik asit
Sinir dokusunda bulunan bir madde. |
Guatr
Tiroid bezinin büyümesi sonucu ortaya çıkan ve boynun ortasında, yutkundukça aşağı yukarı hareket eden şişlikle kendini belli eden bu hastalığa guşa veya cedre de denir. Tıp dilindeki adı strumadır.Guatr, özellikle geceleri nefes darlığı yapar. Bazen de rahatsız edici öksürüklere neden olur. İki çeşit guatr vardır. |
Glütamik oksalâsetik transaminaz (got)
GOT kısaltmasıyla belirtilen enzim. |
Gutasyon
Bitkilerin yapraklarından damlalar halinde su atılması. |
Glütamik-pirüvik transaminaz (gpt)
Glütamik asitten pirüvik asite bir amin grubunun taşınmasında görev alan enzim. |
Glütatyon
Glütamik asit, sistein ve glisin adı verilen üç aminoasitin oluşturduğu bir tripeptit. |
Genital dönem
İnsanda libidonun gelişiminin beşinci ve son evresi. |
Genital organlar
Üreme organları |
Golgi kas-kiriş organı
Kas lifleriyle kiriş demetlerinin birleşme noktalannda bulunan ve ancak mikroskopla görülebilen küçük, oval biçimli oluşumlar. |
Gündüz körlüğü (hemeralopi)
Görme yeteneğinin zayıf ışıkta İyi olmasma karşın güçlü ışıkta zayıf olması. |
Goll çekirdeği (nucleus gracilis)
Soğanilikte Fasciculus gracilis denen sinir liflerinin son bulduğu sinir hücreleri topluluğu. |
Güneş çarpması
Uzun süre güneşte veya sıcakta kalmak sonucu; aşırı terleme, ağrılı kramplar ve kanın koyulaşması şeklinde kendini gösterir.Yapılacak ilk iş; hasta giyinikse, hemen elbiseleri gevşetilip, gölgeye taşınır. Yüzü, göğsü ve kolları soğuk su ile ıslatılır. Durumu ciddi ise, ıslak bir çarşafa sarılarak hastaneye götürülür. |
Goll demeti (fasciculus gracilis)
Omuriliğin arka kordonunun iç bölümünde yer alan sinir lifleri demeti. |
Güneş Çarpması
Uzun süre güneşte veya sıcakta kalmak sonucu; aşırı terleme, ağrılı kramplar ve kanın koyulaşması şeklinde kendini gösterir.
Yapılacak ilk iş; hasta giyinikse, hemen elbiseleri gevşetilip, gölgeye taşınır. Yüzü, göğsü ve kolları soğuk su ile ıslatılır. Durumu ciddi ise, ıslak bir çarşafa sarılarak hastaneye götürülür. |
Gommage
Vücudu ölü hücrelerden arındırma |
Güneş Yanığı
Vücudun güneşte kalan kısımlarında bir süre sonra yanma, kızarma ve kaşıntı başlar. Kısa bir süre sonra da su toplar. |
Gonad
Üreme hücrelerini meydana getiren üreme organları. |
Güneş yanığı
Vücudun güneşte kalan kısımlarında bir süre sonra yanma, kızarma ve kaşıntı başlar. Kısa bir süre sonra da su toplar. |
Gerantofili
Kendisinden yaşça büyük kişilerle cinsel ilişkiye girme eylemi. |
Gonadotropin
Testislerden sperm, overlerden yumurta üretmek için bu sistemleri uyarma kapasitesine sahip hormonlardır. |
Hiperplazi
Bir organ veya dokunun hücre sayınındaki artış nedeniyle büyümesi. |
Habitat
Bir organizmanın doğal olarak yaşadığı ve üreyebildiği yer. |
Habitus
Bir bitki yada hayvanın genel görünüşü. |
Hemosideroz
Alyuvar hemoglobininden açığa çıkan demiri içeren hemosiderin pigmentinin dokularda aşın miktarlarda birikmesi. |
Habitüel
İtiyadi, alışkanlığa bağlı. |
Hemositoblast
Çoğalma ve farklılaşma süreçleri sonucunda alyuvarları (eritropoez); nötrofil, bazofil ve eozinofil gibi granüllü akyuvarları (granülositopoez); trombositleri (trombosi-topoez) oluşturan kemik iliğinin kök hücresi. Bak. he-matopoez. |
Hafif zincir
Plazma hücreleri tarafından yapılan immünglobülin (Ig) molekülünün bir parçası. Kanserleşen plazma hücresi bazen sadece hafif zincir üretir. Kanda artan hafif zincirler böbrek süzgecinden geçecek denli küçüktürler. Bu nedenle idrarda bol miktarda bulunurlar (bkz. Bence Jones proteini). |
Halber steedler provezarkii cisimciği
trahom ayırıcı tanısında önemlidir. giemsa ile boyanmış konjonktival epitel kazıntılarında ince bazofilik sitoplazma inklüzyon cisimcikleridir. görülmesi trohomu akut konjonktivitten ayırır. |
Geç boşalma
Psikolojik ya da fizyolojik kökenli sebeple cinsel ilişki sırasında normalden daha geç boşalmak. |
Glossolali
Herhangi bir anlamdan yoksun bir dizi heceyi bir arada söylemek. |
Granülosit
Eş anlam: nötrofil. Vücudumuza giren mikropları ve yabancı maddeleri yutarak yokeden lökosit (akyuvar). Kemoterapiden sonra geçici olarak sayıları azalır. Aşırı azalmalarda infeksiyon hastalığına bağlı ateş görülür. |
Granülositler
Sitoplazmasmda çok sayıda ve çeşitte granül bulunan akyuvar türü. |
Glossospazm (dil spazmı)
Dil kaslarının istemsiz kasılmalanyla beliren durum. |
Gelatin
Bitki veya hayvanlardan elde edilen ve kozmetikte kalınlaştırıcı ajan olarak kullanılan bir madde. |
Glukagon
Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon. |
Grup tedavisi
Ruhsal bozuklukların tedavisinde grup etkileşimi ve grup etkinliklerini temel alan yöntem. |
Glükagon
Pankreas tarafından üretilerek kana verilen, kan şekerini artırıcı etki yapan hormon. |
Gen ailesi
Benzer ürünler veren ve birbiriyle yakından ilintili genlerin meydana getirdiği grup. |
Guanin
DNA ve RNA nın yapısına katılan bir pürün bazı. |
Gen haritalaması
Bir DNA molekülündeki genlerin göreceli konumlarının belirlenmesi. Bu haritalamada hangi genin bir diğerine göre molekülün neresinde yar aldığı ve aralarında neler bulunduğu belirlenir. |
Guatr
Türkiye´de her üç kişiden birinde (%30) iyot eksikliği nedeni ile guatr görülmektedir. İyod eksikliği dünyada, korunulabilir zeka geriliğinin en sık nedenidir. Fetus, yenidoğan ve süt çocukluğu döneminde iyod eksikliği olur ise, eksikliğin derecesine göre zeka geriliği, büyümede duraklama, sağırlık oluşur. İyod yetersizliği olan kadınlarda düşük, ölü doğum görülmektedir. İyod yetersizliğinin olduğu bölgelerde yaşayan insanların öğrenmeleri yavaş ve iş verimleri düşüktür. İnsanlar gibi çiftlik hayvanları da iyod yetersizliğinden etkilenir ve süt, et ve yün verimleri azalır. Dolayısı ile iyod eksikliği sosyoekonomik geriliğe neden olur.
İyot eksikliği ülkemizde en fazla Bolu, Kastamonu, Malatya ve Rize illerinde görülmektedir. Bu sorunun yıllardır bilinen basit ve ucuz çözüm yolu yiyeceklerin iyot bakımından zenginleştirilmesidir. Bu amaçla tuz ve yağın iyotla zenginleştirilerek olumlu sonuçlar alındığı görülmüştür. Bununla birlikte ülkemizde hala iyotlu tuz kullanımı yaygınlaşmamıştır. Ailelerin iyotlu tuz kullanımı hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Tuz üreticilerinin iyotlu tuz imal etmesi için teşvik edilmesi gerekmektedir. |
Gen tedavisi
Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi. |
Glütamik asit
Sinir dokusunda bulunan bir madde. |
Guatr
Tiroid bezinin büyümesi sonucu ortaya çıkan ve boynun ortasında, yutkundukça aşağı yukarı hareket eden şişlikle kendini belli eden bu hastalığa guşa veya cedre de denir. Tıp dilindeki adı strumadır.Guatr, özellikle geceleri nefes darlığı yapar. Bazen de rahatsız edici öksürüklere neden olur. İki çeşit guatr vardır. |
Glütamik oksalâsetik transaminaz (got)
GOT kısaltmasıyla belirtilen enzim. |
Gutasyon
Bitkilerin yapraklarından damlalar halinde su atılması. |
Glütamik-pirüvik transaminaz (gpt)
Glütamik asitten pirüvik asite bir amin grubunun taşınmasında görev alan enzim. |
Glütatyon
Glütamik asit, sistein ve glisin adı verilen üç aminoasitin oluşturduğu bir tripeptit. |
Genital dönem
İnsanda libidonun gelişiminin beşinci ve son evresi. |
Genital organlar
Üreme organları |
Golgi kas-kiriş organı
Kas lifleriyle kiriş demetlerinin birleşme noktalannda bulunan ve ancak mikroskopla görülebilen küçük, oval biçimli oluşumlar. |
Gündüz körlüğü (hemeralopi)
Görme yeteneğinin zayıf ışıkta İyi olmasma karşın güçlü ışıkta zayıf olması. |
Goll çekirdeği (nucleus gracilis)
Soğanilikte Fasciculus gracilis denen sinir liflerinin son bulduğu sinir hücreleri topluluğu. |
Güneş çarpması
Uzun süre güneşte veya sıcakta kalmak sonucu; aşırı terleme, ağrılı kramplar ve kanın koyulaşması şeklinde kendini gösterir.Yapılacak ilk iş; hasta giyinikse, hemen elbiseleri gevşetilip, gölgeye taşınır. Yüzü, göğsü ve kolları soğuk su ile ıslatılır. Durumu ciddi ise, ıslak bir çarşafa sarılarak hastaneye götürülür. |
Goll demeti (fasciculus gracilis)
Omuriliğin arka kordonunun iç bölümünde yer alan sinir lifleri demeti. |
Güneş Çarpması
Uzun süre güneşte veya sıcakta kalmak sonucu; aşırı terleme, ağrılı kramplar ve kanın koyulaşması şeklinde kendini gösterir.
Yapılacak ilk iş; hasta giyinikse, hemen elbiseleri gevşetilip, gölgeye taşınır. Yüzü, göğsü ve kolları soğuk su ile ıslatılır. Durumu ciddi ise, ıslak bir çarşafa sarılarak hastaneye götürülür. |
Gommage
Vücudu ölü hücrelerden arındırma |
Güneş Yanığı
Vücudun güneşte kalan kısımlarında bir süre sonra yanma, kızarma ve kaşıntı başlar. Kısa bir süre sonra da su toplar. |
Gonad
Üreme hücrelerini meydana getiren üreme organları. |
Güneş yanığı
Vücudun güneşte kalan kısımlarında bir süre sonra yanma, kızarma ve kaşıntı başlar. Kısa bir süre sonra da su toplar. |
Gerantofili
Kendisinden yaşça büyük kişilerle cinsel ilişkiye girme eylemi. |
Gonadotropin
Testislerden sperm, overlerden yumurta üretmek için bu sistemleri uyarma kapasitesine sahip hormonlardır. |
Hiperplazi
Bir organ veya dokunun hücre sayınındaki artış nedeniyle büyümesi. |
Habitat
Bir organizmanın doğal olarak yaşadığı ve üreyebildiği yer. |
Habitus
Bir bitki yada hayvanın genel görünüşü. |
Hemosideroz
Alyuvar hemoglobininden açığa çıkan demiri içeren hemosiderin pigmentinin dokularda aşın miktarlarda birikmesi. |
Habitüel
İtiyadi, alışkanlığa bağlı. |
Hemositoblast
Çoğalma ve farklılaşma süreçleri sonucunda alyuvarları (eritropoez); nötrofil, bazofil ve eozinofil gibi granüllü akyuvarları (granülositopoez); trombositleri (trombosi-topoez) oluşturan kemik iliğinin kök hücresi. Bak. he-matopoez. |
Hafif zincir
Plazma hücreleri tarafından yapılan immünglobülin (Ig) molekülünün bir parçası. Kanserleşen plazma hücresi bazen sadece hafif zincir üretir. Kanda artan hafif zincirler böbrek süzgecinden geçecek denli küçüktürler. Bu nedenle idrarda bol miktarda bulunurlar (bkz. Bence Jones proteini). |
Halber steedler provezarkii cisimciği
trahom ayırıcı tanısında önemlidir. giemsa ile boyanmış konjonktival epitel kazıntılarında ince bazofilik sitoplazma inklüzyon cisimcikleridir. görülmesi trohomu akut konjonktivitten ayırır. |
Halisterez
Kemiklerdeki kalsiyum içeriğinin azalması. |
Hemostatikler
Kanamanın durdurulması için kullanılan çeşitli araçlara verilen ad. |
Halitozis
Nefesin kötü kokması |
Hemostaz
Kanamanın durması. |
Halk sağlığı
Tek başına bireyi değil, bireylerin oluşturduğu kitleyi kapsamı İçine alan koruyucu ve sosyal tıp uygulamaları. |
Hemoterapi
insan kanı kullanılarak uygulanan tedavi biçimi. |
Hipersürrenalizm
Böbreküstü bezi kabuğu hormonlarından birinin ya da birkaçının asm salgılandığı patolojik durum. |
Hipertansiyon
Yüksek kan basıncı. |
Halluks rijitus
Ayak başparmağı ekleminin osteoartriti, bu parmak sertleşir, katılaşır (sıklıkla ağrılıdır). |
Hemotoraks
Plevra boşluğunda kan birikmesi. |
Hipertansiyon
Yüksek kan basıncı. |
Halluks valgus
Ayak başparmağı ekleminin osteoartriti, bu parmak dışa doğru açı yapar. |
Hallüsinasyon
Gerçekte olmayan şeyleri algılamak. |
Henoch-schönlein purpurası
Çocukluk çağının en sık rastalanan vaskülit (damar iltihaplanması) tipi (erişkin yaşta da görülebilir), çoğunlukla geçici bir hastalıktır ve büyük eklemlerde artrit ve sindirim sistemine ait bulgularla seyreder, bacakların alt kısmında ve kalçalarda iltihaplı kapillerlerin (kılcal damar) cilt içine kanamasıyla oluşan mor renkli cilt döküntüleri vardır. |
Halotan
Anestezik bir madde. |
Hepataljî
Karaciğer ağrısı. |
Halsizlik
Bazı kimseler, aşırı yorgunluktan, çalışamamaktan, baş ağrısından, sırt ağrılarından, hazımsızlıktan veya huzursuzluktan şikayet ederler. Bu duruma tıp dilinde debilite veya asteni denir. |
Hepatektomi
Karaciğerin kısmen ya da tümüyle cerrahi olarak çıkarılması. |
Hipertimi
Aşırı duygusallıkla beliren duygulanım bozukluğu. |
Halsizlik
Bazı kimseler, aşırı yorgunluktan, çalışamamaktan, baş ağrısından, sırt ağrılarından, hazımsızlıktan veya huzursuzluktan şikayet ederler. Bu duruma tıp dilinde debilite veya asteni denir. |
Hepatik
Karaciğerlerle ilgili. |
Halüsinasyon
Gerçekte varolmayan bir şeyi görme, işitme veya kokusunu alma, yalancı algılama. |
Hepatik sarılık
Bir virüsün neden olduğu karaciğer iltihabıdır. Karaciğer hücreleri şişer ve safra yolları tıkanır. Belirtileri, yavaş yavaş görülür. Hastada ateş, iştahsızlık, ishal ve kusma vardır. En çok görülen sarılık çeşidi budur. |
Halüsinojen
İnsana verildiğinde genellikle geçici anormal psikolojik belirtilere yol açabilen maddeler |
Hepatikoduodenostomi
Om'kiparmakbağırsağı ile karaciğerin safra kanalının ağızlaştmlarak birleştirilmesinden oluşan cerrahi girişim. |
Halüsinozlar
Hastanın, algıladığı varsanı(*) uyanlarının gerçek olmadığının farkında olduğu patolojik durum; örneğin kronik alkoliklerde rastlanır. |
Hepatit
Karaciğerin iltihabi hastalığı. |
Hamarsi
Embriyonun gelişim döneminde beliren oluşum bozukluğu; en belirgin özelliği birkaç normal dışı dokunun bir araya gelmesidir |
Hepatit a antivirüs antikoru (total)
Hepatİt A virüsüne karşı antikorlar. |
Hamartom
Yeni oluşmuş kan damarlarında meydana gelen tümör. |
Hepatit a antivirüs ıgm antikoru
epatit A virüsü enfeksiyonunun başlamasından sonra bir hafta içinde ortaya çıkan ve düzeyi 60-80 gün sonra azalan antikor. |
Hipervitaminoz
Aşın vitamin alma sonucunda gelişen hastalık tablosu. |
Hamartroz
Eklem boşluğuna kan dolması. |
Hepatit b
Kan yoluyla bulaşan ve karaciğer rahatsızlıklarına yol açan bir tür virüs. |
Hamilelik maskesi
Alın, çene ve ağız çevresinde aşırı pigmentasyon nedeniyle oluşan kahverengi lekeler. Genellikle hamileliğin 4. ila 5.ayları arasında görüldüğü için bu adı almış. |
Hepatit b virüsünün "e" antijeni (hbeag)
|
Hansen basili
Cüzam hastalığının etkeni Mycobacterium leprae'nin yaygın olarak kullanılan adı. |
Hepatit b virüsünün yüzey antijeni (hbsag)
B tipi hepatit geçiren hastaların kanında görülen antijen. |
Hipnagojik evre
Uykudan hemen önceki uykuya dalma dönemi; kişi sanki gözleri açık uyumaktadır. |
Hap
Çiğnemeden yutulması gereken, genellikle katı, yuvarlak ve küçük boyutlu İlaç. |
Hepatizasyon (karaciğerleşme)
Akciğerlerin patolojik bîr süreç sonunda karaciğer dokusuna benzeyen bir görünüm kazanması. |
Hipnoanaliz
Psikoterapide hipnozun kullanılmasıyla uygulanan tedavi yöntemi. |
Haploid
Olgun bir üreme hücresinde bulunan kromozom sayısı, vücut hücrelerinin sahip olduğu kromozom sayısının yarısına sahiptir. Kromozom sayısının yarıya inmesi sonucu oluşan "" sayıda kromozom taşıyan hücrelere haploid hücre denir. " |
Hepatografi
Damar yoluyla verilen kontrast maddenin retiküloen-dotelyal sistem hücreleri tarafından tutulması |
Haploit
Tek bir kromozom takımı kapsayan hücre yada organizma (Örneğin insan gametlerinde bulunan toplam 23 adet kromozom bir haploit oluşturur). |
Hepatokolanjit
Karaciğer ve safra yollarına çeşitli yollarla ulaşan mik- roorganizmaların burada ve çevre dokularda yol açtığı akut iltihabi süreç. |
Hipo
Az ya da yetersiz anlamındaki ön ek |
Hapşırık
Kimyasal ya da mekanik uyarıların burun mukozasında ya da buraya yakın bölgelerdeki (burun derisi, konjunk-tiva) trigeminus sinirinin duyusal uç liflerini etkileme-siyle açığa çıkan refleks hareket. |
Hepatom
Karaciğer hücrelerinden kaynaklanan tümör |
Hipoakuzi
İşitme yeteneğinin azalması. |
Hapten
Bîr proteine bağlanmadan antikor oluşumuna yol aça-mayan eksik antijen(*). |
Hepatomegali
Karaciğerin büyümesi |
Hipoalerjenik
(Hypoallergenic) Kozmetik sanayiinde ürünün cilt reaksiyonu ve/veya hassasiyetine ve alerjiye neden olmayacağını göstermek için kullanılan bir terim. Ancak, üreticilerin bu iddialarını kanıtlamaları henüz bir standart veya yasaya bağlanmadığından bu tür ürünlerde çok dikkatli olunması gerekir. |
Haptoglobin
Kan dolaşımında serbest olarak bulunan hemoglobini taşımakla görevli alfa 2-globülin grubundan serum proteini. |
Hepatopati
Karaciğer hastalığını belirten genel terim. |
Hipoaljezi
Ağrılı uyaranları algılama yeteneğinde bir azalma ile beliren duyu bozukluğu; |
Hararet
Sıcak havada aşırı derecede veya ateşli hastalıklar sırasında vücut kaybettiği suyu karşılayamayacak olursa, hararet başlar. |
Hepatosentez
Mikroskopla incelemek üzere karaciğerden örnek alma tekniği. |
Hipobaropati
Basıncın ani ya da yavaş bir biçimde düşmesi sonucu gelişen patolojik tablo. |
Hararet
Sıcak havada aşırı derecede veya ateşli hastalıklar sırasında vücut kaybettiği suyu karşılayamayacak olursa, hararet başlar. |
Hepatosit
Karaciğer dokusunu oluşturan hücre tipi. |
Hareket sistemi
Hareketi sağlayan anatomik yapıların bütünü. |
Hepatosplenografî (splenoportografî)
Dalağa doğrudan İyot içeren suda çözünür bir kontrast madde verildikten sonra dalak ve karaciğerin radyolojik yöntemlerle incelenmesi. |
Haricen kullanım
Hekim reçetelerinde kullanılan bir terim |
Hepatosteatoz
Karaciğer yağlanması. |
Hipodermofclizi
Ağız ya da damar yoluyla vücuda sıvı ya da çözelti vermeyi olanaksız kılan durumlarda ya da verilecek sıvının yavaş emilmesi istendiğinde kullanılan bir sıvı verme yöntemi. |
Hassall cisimciği (timus cisimciği)
Timus bezinin iç bölgesinde, eşmerkezli dizilmiş epitel hücrelerinin oluşturduğu yapı. |
Hepatoterapî
Çiğ (ya da az pişmiş) hayvan karaciğeri ya da karaciğer özütleriyle uygulanan tedavi biçimi. |
Hassas Barsak
İrritabl kelimesi; hassas, kolay rahatsız olan anlamına gelir. Sendrom kelimesi de; bir durumla ilişkili belirtilerin bir arada olması anlamına gelir. İrritabl Barsak Sendromunda (İBS)barsak denince genellikle kalın barsaklar kastedilir. İBS karın ağrısı, gaz, dışkılama alışkanlıklarında değişikliklerin oluştuğu, geçmeyen veya aralıklarla tekrar eden (kronik) bir durumdur.
Belirtiler
İBS belirtileri, barsağın faaliyetleriyle ilgili bir bozukluktur. Barsağın kas ve sinirlerinin anormal çalışmasına bağlı olarak ortaya çıkar; barsak yapısıyla ilgili bir hastalık olduğuna dair kanıt bulunamamıştır. Beyin, barsak ve merkezi sinir sistemi arasındaki bir şeyin barsakların irrite (huzursuz)? edilmesine yol açtığı düşünülmektedir. Sıradan olaylara verilen yanıtlar bile hastalık belirtilerini ortaya çıkarabilir. Stres ve üzüntü, hastalığın belirtilerini kötüleştirebilir, hastalığın belirtilerinin kötü olması da stres, üzüntü kaynağı olabilir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla ve tetkiklerle konur.
Tedavi
İBS ile birlikte ishal şikayeti olan hastalar için yararlı olabilecek tedavi seçenekleri: diyet değişikliği ilaç tedavisi stresin azaltılması davranış tedavisi bazı alternatif tedaviler Bu tedavi seçeneklerinden biri veya birkaçı birlikte denenebilir. İBS karmaşık bir durumdur. Tedavinin amacı tüm yakınmaların ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Hangi kişi için hangi tedavinin uygun olduğuna hekim ve hasta beraberce karar vermelidir. Doktora danışmadan kendi kendinize tedavi yöntemleri denenmemelidir.
Öneriler
Rahatsızlığınızı Artırdığını Düşündüğünüz Yiyeceklerden Uzak Durun
IBS hastalarının kişiden kişiye değişmekle beraber bazı yiyeceklere hassasiyet gösterdiği gözlenmiştir. Bu nedenle rahatsızlığınızı arttırdığını düşündüğünüz yiyecekleri belirleyerek bu yiyeceklerden uzak durmaya çalışmak yarar getirecektir. Eğer henüz böyle bir tespitiniz yoksa rahatsızlığınızın başladığı zamanlarda hangi yiyecekleri tüketmiş olduğunuzu not ederek bir süre sonra, bu yiyecekleri belirleyebilirsiniz. Ancak doktorunuza danışmadan özellikle ana gıdaları kesmek vücudunuzu güçsüz bırakabileceğinden, elde ettiğiniz sonuçları doktorunuzla paylaşmakta fayda vardır.
Sık sık ama az yiyin
Sindirim sisteminizi büyük ana yemekler ile yormak yerine sık sık ama az yemeye gayret gösterebilirsiniz. Böylece 3 ana öğün ile çok yemek yerine, öğünleri bölerek tüm güne yayabilirsiniz. Bu öğünlerden sonuncusu olan akşam yemeği en hafif öğün olmalıdır. Ayrıca yemeği uyku saatinden birkaç saat önce yemek rahatlatıcı bir unsurdur.
Düzenli Yemek Yiyin
Yemek saatlerinin düzenlenmesi ve öğün atlamadan beslenmek barsakların düzenli çalışmasını sağlar. Özellikle kahvaltı, barsaklarınızı çalışmak üzere uyaran önemli bir öğündür. Bu nedenle bir meyva veya küçük bir sandviç ile bu öğünde mutlaka birşeyler yenmesi gerekir.
Bol Su İçin
Su, kabızlığı önlemede oldukça etkilidir. Ayrıca IBS’ li hastaların sık sık yaşadığı ishal de sıvı kaybını artırır. Bu nedenle günde en az 8-10 bardak su içerek sindirime yardımcı olabilirsiniz.
Bitki Çaylarını Tercih Edin
Özellikle papatya, nane ve rezene çayları şişkinlik ve gazı gidermede yardımcıdır. Bu nedenle gerek evde gerekse dışarıda siyah çay yerine bitki çaylarını tercih etmeniz sizi rahatlatacaktır.
Gaz Yapan Yiyecekleri Az Tüketin
Özellikle yoğun gaz şikayeti olan hastaların, baklagilleri, fasulye, bezelye, nohut, vb yiyecekleri daha az tüketmesi bu şikayetin azalmasını sağlayacaktır.
Daha Çok Egzersiz Yapın
Egzersiz yapmanın IBS belirtileri üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle mümkün olduğunca hareketi artırarak , yürüyüş, hafif koşular, yüzme gibi aktivitelere zaman ayırmanız hem belirtileri azaltacak hem de sağlıklı yaşam dengenizi korumanıza yardımcı olacaktır.
Sigarayı Bırakmaya Çalışın
Sigaranın, diğer pek çok zararları ile beraber sindirim sistemi üzerinde de olumsuz etkileri vardır. Bu nedenle eğer sigara kullanıyorsanız, en azından atak dönemlerinde azaltmak hayatınızı kolaylaştıracaktır.
Alkol alımında limitleri aşmamaya çalışın
Fazla alkol alımı barsakları olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle hafif alkollü içecekleri tercih etmek ve aşırıya kaçmamak gerekir.
Stresten uzak durmaya çalışın
Stres, artık yoğun günlük hayatın bir parçası haline geldiyse de küçük önlemler ile hayatımızdan uzaklaştırmamız gereken bir unsur olduğu tartışılmaz bir gerçek. Özellikle IBS’nin önemli tetikleyicileri arasında bulunan stresten uzak durmak için deneyebileceğiniz birkaç yöntem olabilir:
• Yemeklerinizi sakin ortamlarda, yavaş yavaş yiyin
• Stres ile başa çıkmanızı kolaylaştıracak yöntemler kullanın: Meditasyon, yoga veya en azından sevdiğiniz bir müzik eşliğinde aktivitelerinizi gerçekleştirme gibi...
• Masaj: Mümkünse tüm vücudunuza uygulanacak bir masaj ile rahatlayabilirsiniz. Ancak IBS ile ilgili belirtiler sırasında da karnınızı dairesel hareketler ile ovarak kendi kendinize masaj yapabilirsiniz. Belirtilerin azalması stresinizi de azaltacaktır.
Özellikle Tercih Edebileceğiniz Yiyecekler
• Meyve ve sebzeler (Narenciye hariç)
• Kepekli pirinç, pirinç unu
• Tahıllar
• Su
• Bitkisel çaylar
• Tavuk
• Balık
• Patates, patates unu
• Doğal yoğurt
• Ayçiçeği çekirdeği ve balkabağı çekirdeği, keten tohumu, susam
• Bol su
Kaçınmanız Gereken Yiyecek ve İçecekler
• Peynir
• Süt
• Kafein içeren içecekler ( Çay, kahve, kola)
• Çikolata
• Aşırı şekerli, çok yağlı, aşırı baharatlı ve mayalı yiyecekler
• Kırmızı et
• Kuru meyve
• Alkollü içecekler
• Suni tatlandırıcılı, diyet yiyecek ve içecekler
• Buğday ve elenmemiş buğday unundan yapılmış yiyecekler(beyaz ekmek, beyaz makarna, bisküviler, kurabiyeler, kekler, börekler) |
Hipofalamus
Talamusun altında yer alan ve üçüncü beyin karıncığının yan duvarlarını ve tabanını oluşturan yapı. |
Hastalığın ııı. evresi
Yunan ve Roma tıbbmda, hastalığın en üst düzeydeki gücüne ulaştığı ve belirtilerinin bütün şiddetiyle görüldüğü III. dönemi. |
Hastalık
Canlı bir organizmanın yapısal bütünlüğünü bozan ya da işlevlerinde olumsuz yönde sapmaya yol açan olayların bütünü. |
Hastalık yapıcı etken
ajan patojen |
Heredoataksi
Merkez sinir sisteminin kalıtım yoluyla geçen hastalıklarına verilen ad. |
Hipofiz hormonları
Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar. Ön, orta ve arka hipofiz hormonları olarak sınıflandırılır. |
Hastane
Hastaların yatırıldığı, hastalıkların tanısının koyulduğu ve tedavi edildiği kuruluş. |
Hermafroditizm
Her iki eşeyede sahip canlı |
Hermafroditizm (erdişilik)
Aynı kişide erkek ve kadın cinsel organlarının bir arada bulunması. |
Hav
İnsanda A tipi hepatite yol açan virüsün kısaltılmış adı. |
Hipogalaksi
Doğumdan sonra memedeki süt bezlerinden salgının yetersiz olması. |
Hava açlığı
Solunumun güçlükle yapıldığını belirten terim. |
Hipogastriyum
Ön karın duvarının orta-alt kısmına denk düşen anatomik bölge; |
Hipogenitalizm
Dış üreme organlannın kişinin yaşına göre yeterince gelişmemiş olması. |
Hava yutma
Tıp dilinde aerofaji diye bilinen bu hastalık, genellikle asabi mizaçlı kimselerde görülür. Bunlar yemek sırasında farkına varmadan hava yutarlar. Hava yutma, mide ve bağırsak gazlarının oluşmasına yardımcı olur |
Herpes simpleks
Aynı adı taşıyan virüsün sebep olduğu çeşitli deri ve mukoza bölgelerinde yaygın, küçük, içi sıvı dolu oluşumlar ile belirgin virütik enfeksiyon. |
Hava yutma
Tıp dilinde aerofaji diye bilinen bu hastalık, genellikle asabi mizaçlı kimselerde görülür. Bunlar yemek sırasında farkına varmadan hava yutarlar.Hava yutma, mide ve bağırsak gazlarının oluşmasına yardımcı olur. |
Hipoglossus siniri (dilaltı siniri)
XII. kafa çifti (dilaltı siniri) dilin iç ve dış kaslannı hareket ettiren sinirdir. |
Havale
Vücut kaslarının ani ve şiddetli olarak kasılması sonucu ortaya çıkan duruma havale denir. Büyüklerde havale çoğunlukla sara nöbetleri sırasında görülür.Küçük çocuklarda görülen havale, sinir sisteminin değişik nedenler karşısında göstermiş olduğu bir tepkidir. Bu tepkiler de; kemik hastalıkları, yüksek ateş, boğmaca, devamlı hazımsızlık, bağırsak şeritleri veya diş çıkarmalardan kaynaklanabilir. Ayrıca bu duruma sinir sistemi veya beyinde meydana gelen bir hastalık da neden olabilir.Havale geçiren çocuğun gözleri sabit bir noktaya çevrilir, çenesi de kenetlenir. Dudakları, yüz kasları, kol ve bacakları, önce şiddetli bir şekilde kasılır, sonra da çırpınmaya başlar. Ağzından da köpük gelir. Bütün bunlar bir iki dakika devam eder. Sonra bütün belirtiler kaybolup, uykuya dalar. Hastalığın bir nedenini bulmak için mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bu arada çocuğu sessiz, loş bir odaya yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmek faydalıdır. |
Hipogonadizm
Eşey bezlerinin (erbezi ve yumurtalıklar) iç salgı işlevlerinde yetersizlikle beliren durum. |
Havale
Vücut kaslarının ani ve şiddetli olarak kasılması sonucu ortaya çıkan duruma havale denir. Büyüklerde havale çoğunlukla sara nöbetleri sırasında görülür.
Küçük çocuklarda görülen havale, sinir sisteminin değişik nedenler karşısında göstermiş olduğu bir tepkidir.
Bu tepkiler de; kemik hastalıkları, yüksek ateş, boğmaca, devamlı hazımsızlık, bağırsak şeritleri veya diş çıkarmalardan kaynaklanabilir. Ayrıca bu duruma sinir sistemi veya beyinde meydana gelen bir hastalık da neden olabilir.
Havale geçiren çocuğun gözleri sabit bir noktaya çevrilir, çenesi de kenetlenir. Dudakları, yüz kasları, kol ve bacakları, önce şiddetli bir şekilde kasılır, sonra da çırpınmaya başlar. Ağzından da köpük gelir. Bütün bunlar bir iki dakika devam eder. Sonra bütün belirtiler kaybolup, uykuya dalar.
Hastalığın bir nedenini bulmak için mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Bu arada çocuğu sessiz, loş bir odaya yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmek faydalıdır |
Havers kanalı
Kemik dokudaki, sinir ve kan damarlarının geçtiği kanal. |
Hipokalsemi
Kandaki kalsiyum düzeyinin düşmesi. |
Hayvan döküntüleri
Hayvanlardan dökülen küçük deri pullan. Alerjinin önemli nedenlerindendir |
Hipokampus
Beyin yarıkürelerinin yan karıncıklarından çıkarak gene aynı karıncıkların tabanını döşeyen sinirsel yapıya verilen ad. |
Heteroplazi
Embriyonun gerişimi sırasında bir dokunun farklılaşma sürecinde görülen anomali. |
Hîpokapni
Kısmi karbon dioksit basıncının düşük olmasına bağlı olarak kandaki karbonik asit düzeyinin azalması. |
Hazımsızlık
Sindirimin normal şekilde olmaması ve bağırsakların seyrek çalışmasına; halk arasında hazımsızlık, tıp dilinde ise dispepsi denir. Nedenleri çeşitlidir.
Ağır yemekler, yemekleri gereği gibi çiğnememe, diş veya dişeti iltihapları, içki veya sigara içmek, çok miktarda çay veya kahve içmek, fazla miktarda şekerli veya unlu şeyler yemek, kansızlık, yorgunluk, sinir bozukluğu ve üzüntü hazımsızlığı doğuran nedenler arasında sayılabilir.
Yemekten bir süre sonra; midede şişkinlik veya yanma hissi ortaya çıkar. Sık sık yemek ihtiyacı hissedilir. Kabızlıktan şikayet edilir. Bazı kimselerde halsizlik, uykusuzluk, unutkanlık veya çarpıntı görülür.
Tedavinin ilk şartı; sıkıntı ve üzüntülerden sıyrılmaktır. Zararlı şeyler terkedilir. Et yemekleri de mümkün olduğu kadar azaltılır. Haddinden fazla yemek yenmez. Yemeklerden sonra soğuk su içilmez. Yemek aralarında acıkınca süt ile birkaç galete yenir. |
Hazımsızlık
Sindirimin normal şekilde olmaması ve bağırsakların seyrek çalışmasına; halk arasında hazımsızlık, tıp dilinde ise dispepsi denir. Nedenleri çeşitlidir. Ağır yemekler, yemekleri gereği gibi çiğnememe, diş veya dişeti iltihapları, içki veya sigara içmek, çok miktarda çay veya kahve içmek, fazla miktarda şekerli veya unlu şeyler yemek, kansızlık, yorgunluk, sinir bozukluğu ve üzüntü hazımsızlığı doğuran nedenler arasında sayılabilir.Yemekten bir süre sonra; midede şişkinlik veya yanma hissi ortaya çıkar. Sık sık yemek ihtiyacı hissedilir. Kabızlıktan şikayet edilir. Bazı kimselerde halsizlik, uykusuzluk, unutkanlık veya çarpıntı görülür.Tedavinin ilk şartı; sıkıntı ve üzüntülerden sıyrılmaktır. Zararlı şeyler terkedilir. Et yemekleri de mümkün olduğu kadar azaltılır. Haddinden fazla yemek yenmez. Yemeklerden sonra soğuk su içilmez. Yemek aralarında acıkınca süt ile birkaç galete yenir. |
Hazırlayıcı nedenler
Ağır yemekler, fazla kuru veya sert yiyecekler, hamur işleri, tatlılar, acı ve baharatlı yiyecekler, alkol, fazla miktarda çay, kahve veya sigara içmek, yemek saatlerinin düzensiz olması, çabuk çabuk ve çiğnemeden yemek, fazla ilaç kullanmak, ateşli hastalıklar, karaciğer veya safra kesesi hastalıkları, kalp hastalıkları veya romatizmadır.Tedaviye başlamadan önce hastalığın nedenini tespit etmek gerekir. |
Heterotaksi
Vücudun sol yanında bulunması gereken organlann sağda yerleşmesiyle (ya da tersi) beliren ender doğumsal oluşum bozukluğu. |
Hipokromi
Alyuvarlardaki hemoglobin miktannın azalması. |
Hbeag
hepatit B virüsünün "e" antijeni |
Hipomani
Manideki boyutlara varmayan, ama onun tüm Özelliklerini şiddeti azalmış biçimde gösteren aşın uyarılma durumu. |
Hbsag
hepatit B virüsünün yüzey antijeni |
Hezeyan (delirium)
Kişinin gerçeklerle bağdaşmayan düşünce ve inançlara kapılmasıyla belirlenen zihinsel bozukluk. |
Hipomenore
Âdet kanamasının miktar ve süresinin azalması ile beliren âdet çevrimi bozukluğu. |
Hipoovarizm
Yumurtalıkların iç salgı etkinliğinin azalmasıyla beliren patolojik durum. |
Hipoparatiroidizm
Paratiroit bezlerinin yetersiz hormon üretmesine bağlı hastalık tablosu. |
Hipopituitarizm
Hipofiz bezinin salgılama etkinliğindeki yetersizlik sonucu gelişen patolojik durum. |
Hırıltılı solunum
Akciğerlerde duyulan gürültülü solunum. |
Hipoplazı
Bir doku ya da bir organın gelişiminin eksik kalması, farklılaşma düzeyine ya da boyutlara ulaşamaması. |
Head bölgeleri
İç organlardan kaynaklanan duyusal reflekslerin yansımayla ulaştığı deri bölgeleri. |
Hiatus
Anatomide bazı açıklık, boşluk ve delikleri belirtmek İçin kullanılan genel terim |
Heksoz
Altı karbonlu monosakkarit. |
Hibridizasyon
iki ayn saf ırka ait bireylerin çiftleşmesi; melezleştirme |
Helikaz
DNA nın kopyalanması sırasında DNA nın helik zincirini fermuar gibi açan enzim. |
Hibridizasyon (melezleme)
Birbirini bütünleyen iki DNA zincirinin biraraya gelerek ikili sarmal biçimindeki molekülü oluşturması. |
Hiportansiyon
Düşük kan basıncı |
Heliyoterapi (güneş tedavisi)
Güneş ışınlarının organizma üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanan tedavi tekniği. |
Hickman kateteri
Ameliyatla damara konan ve kan alma tedavi işlerinde kullanılan özel hortum. |
Hipospadias
Penisin doğumsal bir şekil bozukluğudur. İdrar yolunun son kısmı olan üretra'nın dışa açılan deliğinin normal yerinde değil, penisin alt yüzünde herhangi bir yerde olması halidir. |
Helmintiyaz
Organizmada asalakların yof açtığı hastalıkları tanımlayan genel terim. |
Hidramniyos (amniyon sıvısı fazlalığı)
Amniyon kesesinde aşın amniyon sıvısı birikmesi |
Hipospadya
Siyeğin penis ucu yerine penisin alt yüzüne açılmasıyla beliren doğumsal oluşum bozukluğu. |
Hidrartroz
Eklem boşluğunda sıvı birikmesiyle beliren patolojik durum |
Hemaglütinasyon
Kan yuvarlarının aglütinasyonu. |
Hidratasyon
Organizmaya aşın su alınmasını belirten terim. |
Hipostaz
Ölümden sonra kanın yerçekimi etkisiyle vücudun alt bölümlerinde göllenmesi. |
Hemanjiektazi
Kan damarlarının genişlemesi. |
Hidroadenom
Derideki ter bezi ya da apokrin bez (dış cinsel organlar çevresinde bulunan ter bezleri) hücrelerinden kaynaklanan iyi huylu tümör. |
Hemanjiom
Kan damarlarından dogan urlar. |
Hiposürrenalizm
Böbreküstü bezlerinin etkinliğinde azalmayla beliren patolojik durum; böbreküstü bezi yetmezliği |
Hemanjiyom
Genişlemiş kan damarlarının iyi huylu türmörü. |
Hemanjiyoperisitom
Kılcal damarların dış yüzeyindeki perisit adlı hücrelerden kaynaklanan ve ender görülen bir tümör. |
Hipotalamus
Ön beynin alt bölgesi olup bazı organ ve bezlerin çalışmasını düzenleyen kısmı. |
Hemartroz
Eklem boşluğuna kan dolması. |
Hipotansiyon
Düşük tansiyon ya da Hipotansiyon, düşük kan basıncı demektir; sistolik kan basıncının 90 mmHg'dan az olmasıdır.
Normal kan basıncının alt limitleri bireyden bireye değişmekle birlikte, sistolik 90, diastolik 60 mmHg kabul edilmektedir. Hipotansiyonun nedeni parasempatik sinir faaliyetinin artması ya da başka rahatsızlıklardır. ve genelde halsizlik sendromu göstermektedir.Vücuttaki sodyum ve iyonları dengesizliği ve yetersizliğinde de görülebilmektedir.
Tansiyon, ateşli hastalıklar sırasında, büyük kanamalardan sonra, iç salgı bezi bozukluklarında veya herhangi bir hastalıktan sonraki iyileşme döneminde düşer. Bazı kadınların aybaşı hallerinde, veya sıcakta fazla ter kaybından sonra veya sinirli kimselerde de tansiyon düştüğü görülür. Devamlı olarak tansiyon düşüklüğü önemli bir hastalığın işareti olabilir.
Tansiyon düşüklğünde sık görülen şikayetler; başdönmeleri, kulak çınlaması, ve bayılmadır.
Düşük Tansiyon Nedenleri
*Kalp hastalıkları
*Kanama
*Kansızlık
*Enfeksiyon.
*İlaçlar
Tansiyon Düşüren İlaçlar
*Tansiyon ilaçları
*Kalp ilaçları
*İdrar söktürücüler
*Psikolojik ilaçlar
Tedavi genellikle gerekmez. |
Hemartroz
Eklem boşluğuna kan dolması. |
Hidrolazlar
Bir kimyasal bileşiğin iki atomu arasındaki bağlan su molekülü yardımıyla çözen enzimler grubu. |
Hematim
idrarda kan çıkması. |
Hematofobi
Kan görmekten korkma. |
Hidroperikardiyum
Perikart (kalp zarı) boşluğu içine sıvı toplanması. |
Hematoidin
Kanın çeşitli nedenlerle (derialtı ve kas içindeki kanamalar, hemartroz vb) damar dışına çıkmasının ardından hemoglobinin parçalanmasıyla oluşan ve kanamanın olduğu dokuda biriken pigment. |
Hematokolpos
Himenin (kızlık zarı) doğumsal bir anomali nedeniyle delik olmamasına bağlı olarak görülen patolojik durum. |
Hidropnömotoraks
Hidrotoraks (akciğer zarı boşluğunda sıvı toplanması) ve pnömotoraksm (akciğer zan boşluğuna hava girmesi) birlikte görüldüğü ağır durum. |
Hipovitanunoz
Vitamin eksikliğine bağlı olarak beliren hastalık tablosu. |
Hematokrit
Kandaki eritrositlerin % olarak belirtilen toplam hacmi. |
Hematolog
Kan hastalıkları uzmanı. |
Hidrosalpenks
Fallop borusu(*) içinde sıvı birikimiyle beliren patolojik durum. |
Hematoloji
Kanın ve kan hücrelerini yapıcı organların (kemik iliği, lenf organları, dalak) hastalıkları ile uğraşan bilim dalı. |
Hidrosefali
Beyin kanncıklarındaki beyin-omurilik sıvısının (BOS) basıncının artmasıyla beliren patolojik durum. |
His tamın
Histİdin adındaki amİnoasitin dönüşüme uğramasıyla oluşan ve önemli biyolojik etkiler gösteren madde. |
Hematom
Organ içerisinde veya aralarında kan birikmesi. |
Histamin
Vücut dokularında bulunan kimyasal bir madde. Midedeki sindirim sıvılarını uyarır. Yabancı bir maddeye karşı vücudun gösterdiği allerjik reaksiyonlarda etkin bir rol oynar. Etkilenen bölge şişer ve sonuçta ürtiker, astım ve saman nezlesi oluşabilir. |
Hematomiyeli
Omurilikte kanama. |
Hidroterapi
Bir tür fizyoterapi. Normal yüzme havuzundan daha sıcak olan (genellikle 37-38°C) bir ılık su havuzunda bir uzman tarafından egzersiz yaptırılması. |
Hematopoez
Kan hücrelerinin (alyuvar, akyuvar) yapımı ve olgunlaşma süreci. |
Hidrotoraks
Akciğer zarı boşluğunda değişen miktarlarda sıvı birikmesi. |
Hematoraetra
Dölyatağı boşluğunda âdet kanının birikmesiyle beliren patolojik durum. |
Hematosalpenks
Bir ya da her iki Fallop borusunda (salpenks) kan birikmesiyle oluşan patolojik durum. |
Hidrozadenit
Derideki ter bezlerinin iltihabı. |
Hematosel
Testis torbalarında kan birikmesi. |
Hifema
ön kamarada kan çökelmesi |
Histerosafpingografi
Dölyatağı boşluğuna X ışınlarını geçirmeyen bir madde (radyoopak sıvı) verilerek uygulanan, dölyatağı ve Fal-lop borularının (salpenks) radyolojik incelemesi. |
Hematüri
İdrarda kan bulunması |
Hemianestezi
Vücudun sol ya da sağ yansıyla sınırlı duyu kaybı. |
Hemianopsi
Genellikle görme çaprazım (optik kiyazma) İlgilendiren çeşitli patolojik süreçlere bağlı olarak görme alanının yansının kaybı. |
Hemiatrofi
Bir anatomik yapının yansında küçülmeyle beliren pa- tolojik durum. |
Histokimya
Hazırlanmış doku kesitlerinin, kimyasal ve fiziksel analiz yöntemleri kullanılarak kimyasal özelliklerinin incelenmesi. |
Hemilaminektomi
Bİr omurun sol ya da sağ yapraksı çıkıntısının (lamina) cerrahi girişimle çıkanlması. |
Himen (kızlık zarı)
Cinsel ilişkide bulunmamış (bakire) kadınlarda dölyata-ğı ağzını büyük ölçüde kapatan deri-mukoza kıvrımı. |
Hemiparezi
Vücudun bir tarafının az hissetmesi |
Hiper
Aşırı ya da artmış anlamındaki ön ek. |
Histopatoloji
Histolojinin yöntemlerini kullanarak patolojik süreçlerin bir dokuda yol açtığı değişiklikleri inceleyen patoloji dalı. |
Hiperaldosteronizm
Böbreküstü bezleri tarafından aşın aldosteron salgılanması ile beliren patolojik durum. |
Histoplasma capsulatum
insanda histoplazmoz adı verilen hastalığa yol açan mantar türü, insana bulaşma, özellikle evcil ya da yabanıl hayvan (tavuk, yarasa ve öteki kuşlar) dışkısıyla kirlenmiş toprakta bulunan mantar sporları ve birlerinin solunmasıyla gerçekleşir. |
Hemipleji (hemiparezi)
Vücudun bir yansında istemli hareket etkinliğinin tümüyle kaybolmasıyla beliren patolojik durum; yarım felç. |
Hiperalimentasyon
Aşın besin alma; bunun sonucu olarak yağ dokusu ve vücut ağırlığı artar. |
Hiyalinoz
Organizmanın çeşitli yapılarında glikoproteinden oluşmuş hiyalin maddesinin (camsı madde) birikmesiyle beliren patolojik süreç. |
Hemisfer (yarıküre)
Anatomide merkezi sinir sisteminin bölümlerini, özellikle beynin (beyin yarıküreleri) ve beyinciğin (beyincik yarıküreleri) simetrik parçalarım tanımlamak için kullanılan terim. |
Hiperaljezi
Bir deri bölgesinde ağrı duyumuna neden olan uyaranlara yanıtın artmasıyla beliren duyu bozukluğu. |
Hiyaloplazma
Protoplazmanın akışkan bölümü. |
Hemoaglütinasyon
Özgül antikorların etkisi (bak. hemoaglütinin; kriyoag-lütinin) ya da başka mekanizmalarla kandaki alyuvarların kümeleşmesi. |
Hiperasidite
Mide salgısında asit fazlalığı; genellikle mide hücrelerinin aşırı hidroklorik asit salgılamasına bağlıdır. |
Hemoaglütinin
Alyuvarlar başta olmak üzere kanın biçimli öğelerinin kümeleşmesine ya da kümeleşerek çökmesine neden olan antikorlar. |
Hiperazotemi
Kandaki üre miktarının 0,40 gr/lt'nin üzerine çıkması. |
Hla
Human Leukocyte Antigens= İnsan lökosit antijenleri. Genetik bir doku marker'ı (belirteç). |
Hemoblastoz
Kan hücreleri ve kan yapımına katılan dokularda tümöre benzer biçimde hücre çoğalmasıyla beliren hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Hiperbaroterapi
Hastanın atmosfer basıncından daha yüksek basınçlı bir odaya (yüksek basınç odası) yerleştirilmesiyle uygulanan tedavi yöntemi. |
Hla-b27
HLA-B27 kalıtımla geçen bir antijendir, normalde beyaz ırktan olan insanlarda %8 civarında rastlanır ve taşıyanların % 20'sinde bir hastalık ile beraberdir. Ankilozan spondilit hastalarının yaklaşık olarak %90'ında HLA-B27 genetik marker'ı pozitiftir. |
Hla-dr4
Romatoid artrite yatkınlık olduğunu gösteren bir genetik belirteç. |
Hemodinamik
Kanın damarlardaki hareketini düzenleyen fiziksel ilke ve kuralları inceleyen fizyoloji dalı. |
Hemodiyaliz
Kandaki artık maddelerin mekanik yolla uzaklaştırılması |
Homeopati
1796'da S. C. F. Hahnemann'ın "İlaçların Erdemlerini Keşfetmede Kullanılacak Yeni Bir İlke Üzerine Deneme" adlı yapıtıyla tanıttığı öğreti. |
Homeostasi
Bir organizmanın içinde yaşadığı ortamla madde alış verişi yaparak, kendi iç ortamını belli sınırlar arasında dengede tutması. |
Hîperestıinizm
aşın östrojen salgılanması |
Homeostaz
Yaşamın devamı için düzenleyici sistemler yardımıyla organizmanın iç ortamının sabit tutulması. |
Hemoglobınopatı
Alyuvarlarda anormal hemoglobin bulunmasıyla beliren patolojik durum. |
Hiperfonezi
Akciğerlerde hava artışına bağlı olarak göğüs kafesi üzerinde yapılan perküsyonla (bir elin parmaklarıyla Öteki elin sırtına vurularak bu elin altındaki bölgeden gelen sesin dinlenmesi) alınan seste artış. |
Hipergenitalizm
Dış cinsel organlann yaşa göre anormal ölçüde fazla gelişmesi. |
Hemoglobin a2 (a2 hemoglobini)
Alyuvarın içerdiği normal bir hemoglobin türü. |
Hipergonadizm
Erbezi ve yumurtalıklardan aşırı miktarda cinsiyet hormonu salgılanmasıyla beliren durum. |
Homotransplantasyon (homolog transplantasyon)
Aynı türün bireyleri arasında uygulanan doku ya da organ nakli. |
Hemokaterez
alyuvar yıkımı |
Hiperhidratasyon
Organizmada aşırı sıvı birikmesiyle gelişen patolojik durum. |
Hemokromatoz
Demir elementinin aşirı miktarda emilmesi ve depolanmasının karaciğer gibi bir çok organda hasar oluşturduğu ve işlev bozukluğuna yol açtığı genetik bir hastalık. |
Hemokromositometrik inceleme (tam kan sayımı)
insan kanındaki hücrelerin İncelenmesi. |
Hiperkalsemi
Kanda kalsiyum miktarının artması. |
Horlama
Horlamanın nedenleri çeşitlidir. Derin bir uyku, sırt üstü yatmak horlamaya neden olabileceği gibi; burun polipleri, burnun çarpık olması, burun iltihabı, burunda ahtapot ve ağzı kapayamamak da neden olabilir.
Yan yatarak uyumak, belin tam ortasına küçük bir lastik top koyarak yatmak horlamayı önler. Bu tedbirlerle geçmeyen horlamalarda, gerçek neden bulunup ona göre bir tedavinin uygulanması gerekir |
Hiperkapni
Kandaki karbon dîoksit miktarının artması |
Horlama
Horlamanın nedenleri çeşitlidir. Derin bir uyku, sırt üstü yatmak horlamaya neden olabileceği gibi; burun polipleri, burnun çarpık olması, burun iltihabı, burunda ahtapot ve ağzı kapayamamak da neden olabilir.Yan yatarak uyumak, belin tam ortasına küçük bir lastik top koyarak yatmak horlamayı önler. Bu tedbirlerle geçmeyen horlamalarda, gerçek neden bulunup ona göre bir tedavinin uygulanması gerekir. |
Hemolitik sarılık
Kandaki alyuvarların tahrip olması sonucu safra, kana karışır. Hastanın idrar rengi normal, büyük tuvaleti ise koyudur. |
Hiperkeratoz
Üstderinin boynuzsu katmanındaki kalınlaşmaya bağlı olarak deri kalınlığının artması. |
Hemoliz
Alyuvarın parçalanarak hemoglobin içeriğinin açığa çıkması. |
Hormon tedavisi
Organizmadaki hormon eksikliğini gidermek için uygulanan tedavi. |
Hemolizanlar
Hangi yolla olursa olsun organizmaya girdiklerinde alyuvarların parçalanmasına, yani hemolize yol açan maddeler. |
Hormonlar
Belirli hücrelerde üretilerek salgılanan ve kan yoluyla organizmanın Öteki hücrelerine taşınarak bunların üzerinde özgül etkiler gösteren kimyasal maddeler. |
Hiperkortikosürrenalizm
Böbreküstü bezlerinin aşın çalışması. Bak. hipersürrenalizm. |
Hovvell zamanı
Pıhtılaşmanın genel olarak değerlendirilmesi amacıyla uygulanan bir laboratuvar incelemesi. |
Hemopati
Kan ve kan yapıcı organların (kemik iliği, dalak, lenf bezleri) hastalıklarını belirten genel terim. |
Hiperkromazi
Pigment fazlalığı gösteren. |
Hpl (insan plasenta! laktojen)
Meme bezlerini uyaran etene hormonu |
Hemoperikard
Kalp boşluğundan yada kalpten çıkan büyük damarların başlangıç noktasından kalp zarı boşluğuna kan geçmesi |
Human koryonik gonadotropin (hcg)
Gebelikte plasentadan salınan bir hormondur. Corpus luteum ve progesteron üretiminin ömrünü uzatarak gebeliği korur. Ayrıca gebelik testini pozitif kılar. |
Hemoperikart
Kalp boşluğundan ya da kalpten çıkan büyük damarların başlangıç noktasından kalp zan boşluğuna kan geçmesi. |
Humectant
Su birleştirici ajan. |
Hipermenore
Âdet kanamasının miktarının ve süresinin artmasıyla beliren âdet çevrimi bozukluğu. |
Hemoptizi
Akciğerler veya solunum yollarından öksürme ya da tükürmeyle kan gelmesi, Kan tükürme. |
Husye torbası şişliği
Husye torbası (erbezi) şişkinliklerinde; nedenin ne olduğunu araştırmak gerekir. Bazı şişliklerde, husye torbasının görünüşü ışık geçirecek kadar şeffaflaşır. Bazıları da ağrılı olur. Husyelerde, şişlik ile birlikte ağrı da hissedilirse, iltihaplanma veya kanama ihtimali vardır. |
Husye torbası şişliği
Husye torbası (erbezi) şişkinliklerinde; nedenin ne olduğunu araştırmak gerekir. Bazı şişliklerde, husye torbasının görünüşü ışık geçirecek kadar şeffaflaşır.
Bazıları da ağrılı olur. Husyelerde, şişlik ile birlikte ağrı da hissedilirse, iltihaplanma veya kanama ihtimali vardır. |
Hemorajik metropati
Dölyatağında işlev bozukluğuna yol açabilecek kanamalarla beliren sendrom. |
Hücresel bağışıklık
T hücreleriyle ilgili bağışıklık. |
Hemoroidektonü
Anüs bölgesinde iltihap, ağn ve kanamaya yol açan he-moroit toplardamarlanndaki genişlemelerin cerrahi girişimle çıkanlması. |
Hiperostoz
Aşırı kemik dokusu artışı. |
Hücum tedavisi (indüksiyon)
Lösemide kemik iliğini işgal eden ve blastların yok edilmesi ve kemik iliğinin uykuya sokulması (remisyon) için yapılan tedavi bölümü. |
Hemoroît atardamarları
Aralarında çok sık ağızlaşma gösteren ve düzbağırsağın ampulla bölgesini kanlandıran damarlar. |
Hiperparatiroidizm
Paratiroİt bezlerin aşın hormon (parathormon) salgılaması ile ayırt edilen patolojik durum. |
Hyaluronıc asit
Cilt bakımı ürünlerinde iyi bir su birleştirici olarak kullanılan cilt dokulsu bileşeni. |
Hemoroit toplardamarları
Düzbağırsaktan gelen kanı toplayan damarlar. |
Hemoroithalkası
Düzbağırsağın anüs büzgenine yakan bölümündeki duvarım bir halka gibi çevreleyen küçük ampul biçimindeki toplardamar genişlemeleridir. |
Hiperpituitarizm
Hipofizdeki bir ya da daha fazla hormon üretiminin aşt-rı artmasıyla ortaya çıkan patolojik durum. |
Islah
Bitki yada hayvanlarda türün iyileştirilmesi işlemi. |
Ikınmak
Kann kaslarının ve diyaframın kann içi basıncım artıra- cak biçimde kasılması. |
Isopropyl lanolate
Lanolinden elde edilen ve kozmetikte kıvam verici ve yumuşatıcı olarak kullanılan bir madde. |
İatrojenik hastalık
Doktor tedavisinin yan etkisi olarak ortaya çıkan hastalık. |
İç boğulma
Solunum yollarının vücudun İçinden gelen sıvı maddelerle bütünüyle dolmasına bağlı olarak gelişen bîr boğulma biçimi. |
İntihar
İstemli olarak kendini öldürme davranışı. |
İntraepitelial
Epital hücreleri içerisinde. |
İntrakranial
Kafatasının içinde. |
İçilebilir kılma işlemleri
Sağlanan suyun içilebilir hale gelmesi İçin yapılması gereken işlerin tümü. |
İntramüsküler (im)
İlacın kas dokusu içine yapılması. |
İd (altben)
Psişik etkinliklerin itici merkezi ya da insan ruhunun, bilinçaltındaki bastırılmış, mantık dışı, içgüdüsel ve gizli dürtüler ile gereksinimlerinin, haz ilkesine göre hemen doyurulmasına yanıt veren bütünüyle bilinçdışı bölümü. |
İmmünizasyon
Bağışıklık oluşturmak için vücuda çok az miktarda antijen verilmesi,bağışıklama. |
İntratekal (it)
İlacın direkt olarak belden özel iğnelerle bel suyuna verilmesi. |
İdiopatik
Oluşumunda bir sebeb gösterilemeyen. |
İntravenöz
Bir toplardamarın içinde ya da içine |
İntravenöz (iv)
İlacın damara direkt verilmesi. |
İdiyopatik
Bilinen ya da gözlenebilen herhangi bir neden olmaksızın, birincil biçimde yerleşen patolojik süreçler ya da hastalıkları ifade etmek için kullanılan terim. |
İmmünoblast
Mikroorganizmalarla ya da antijen Özelliği taşıyan yabancı maddelerle karşılaşan lenf dokularında görülen hücre tipi. |
İntravenöz girişim
Kan örneği alma ya da ilaç verme amacıyla kolaylıkla ulaşılabilen yüzeysel bir toplardamara iğne ile girilmesi. |
İdrar
Böbreklerin çalışmasıyla ortaya çıkan, idrar kesesinde toplandıktan sonra düzenli aralıklarla idrar yollarından dışan atılan sıvı. |
İmmünoglobülin
Antikor olarak işlev görebilen bir protein. |
İdrar birikimi
İdrar çıkarmanın olanaksız hale gelmesi. |
İntrensek faktör
Mide sıvısında bulunan ve B12 vitaminin emilmesini sağlaşan madde. |
İdrar çıkışının durması
anüri |
İntrojeksiyon (içe yansıtma)
İnsanın evrimsel yaşamında başvurduğu en eski ruhsal savunma mekanizmalarından biri. |
İdrar kesesi
Böbreklerden gelen idrann işeme yoluyla siyekten dışarıya atılmadan önce biriktiği organ. |
İmmünolojik tolerans
Vücudun antijen etkisi olan maddelerle karşılaştığı zaman bağışıklık tepkisi geliştirememe durumu. |
İdrar kültürü
idrarda bulunan mikropların besiyerinde çoğaltılarak tanınmasını sağlayan inceleme yöntemi. |
İmmünopatoloji
Bağışıklık tepkimeleri ile hastalıklar arasındaki ilişkileri inceleyen tıp dalı. |
İdrar sedimenti (idrar çökeltisi)
İdrarda erimemiş halde bulunan maddeler. Normal koşullarda çok azdır. |
İmmünoprofilaksi
Bağışıklarım yoluyla vücudu enfeksiyon hastalıklarından koruma tekniği. |
İdrar torbası iltihabı
İdrar torbasının (mesanenin) bakteri ve virüsler tarafından iltihaplandırılması sonucu ortaya çıkan bu hastalığa, tıp dilinde sistit denir. Hastanın karın bölgesinin alt kısmında ve bacak aralarında ağrı vardır. Sık sık idrar yapmak ihtiyacı hisseder. İdrar yaptıktan sonra da mesanede veya penisin ucunda şiddetli ağrı hissedilir. Bazı durumlarda idrar yollarında yanma ve kanlı idrar da görülür.Ağrıları dindirmek için, karına sıcak su torbası konur. |
İmperforasyon
Vücuttaki bir açıklık ya da kanalın doğumsal olarak bulunmaması. |
İnvajinasyon
İçi boş bir iç organın bir bölümünün geri kalan bölümü içine girmesi. |
İdrar Torbası İltihabı
İdrar torbasının (mesanenin) bakteri ve virüsler tarafından iltihaplandırılması sonucu ortaya çıkan bu hastalığa, tıp dilinde sistit denir. Hastanın karın bölgesinin alt kısmında ve bacak aralarında ağrı vardır.
Sık sık idrar yapmak ihtiyacı hisseder. İdrar yaptıktan sonra da mesanede veya penisin ucunda şiddetli ağrı hissedilir. Bazı durumlarda idrar yollarında yanma ve kanlı idrar da görülür. Ağrıları dindirmek için, karına sıcak su torbası konur. |
İmplantasyon
Uterusta endometrium içinde döllenmiş yumurtanın yataklanmasıdır. |
İdrar Tutamamak
Bazı kimseler, öksürme, aksırma, gülme, ağlama, hallerinde veya heyecanlandıkları zaman idrarlarını tutamayıp kaçırırlar. Bu durum bilhassa çok doğum yapmış kadınlarda sık görülür.
Nedeni ön ve arka boşaltım kanallarındaki kasların zayıflamış olmasıdır. Ayrıca böbrek veya idrar yollrındaki taş veya tümör, omuriliğin hastalanması da idrar tutamamaya neden olabilir. Küçük çocuklarda ise, bağırsak solucanları idrar kaçırmaya neden olabilir. |
İmplantoloji
Dİş hekimliğinin bir dalı; eksik dişlerin yerini yapay dişlerle doldurmaya yönelik protez ve cerrahi yöntemleri içerir. |
İnvivo
Ait olduğu hücre veya organizma içerisinde yapılan deney. |
İdrar tutamamak
Bazı kimseler, öksürme, aksırma, gülme, ağlama, hallerinde veya heyecanlandıkları zaman idrarlarını tutamayıp kaçırırlar. Bu durum bilhassa çok doğum yapmış kadınlarda sık görülür. Nedeni ön ve arka boşaltım kanallarındaki kasların zayıflamış olmasıdır. Ayrıca böbrek veya idrar yollrındaki taş veya tümör, omuriliğin hastalanması da idrar tutamamaya neden olabilir.Küçük çocuklarda ise, bağırsak solucanları idrar kaçırmaya neden olabilir. |
İn vitro fertilizasyon ? embriyo transferi
Yumurta ve spermin insan vücudu dışarısında laboratuar ortamında bir araya getirilmesi ve döllenme sağlanması, daha sonrada fertilize olup gelişen embriyoların rahime yerleştirilmesi işlemidir. |
İdrar tutukluğu
Mesane (idrar torbası) dolu olduğu halde idrar yapılamaz. Karnın alt bölgesi gerginleşmiştir. Bastırılınca ağrı hissedilir. Tıp dilinde akut retansiyon adı verilen bu durumun nedenleri çeşitlidir. Örneğin, böbreklerde taş, prostat büyümesi, idrar yollarının doğuştan kusurlu olması, fazla miktarda alkol içmek, mesane felci, belsoğukluğu, sinir hastalıkları veya üşütmek idrar tutukluğuna neden olabilir.İlk tedbir olarak hastanın karnına içinde sıcak su olan bir şişe konur. Sıcak su ile banyo yapılırken, idrar çıkarmaya çalışılır. |
İnatçılık
Bir amaç ya da tutum konusunda katı davranma; bazen olumlu anlamda, kararlılık karşılığı olarak da kullanılır. |
İpliksolucanlan
Yuvarlaksolucanlar ulumundan omurgasızlar sınıfı. |
İdrar Tutukluğu
Mesane (idrar torbası) dolu olduğu halde idrar yapılamaz. Karnın alt bölgesi gerginleşmiştir. Bastırılınca ağrı hissedilir. Tıp dilinde akut retansiyon adı verilen bu durumun nedenleri çeşitlidir.
Örneğin, böbreklerde taş, prostat büyümesi, idrar yollarının doğuştan kusurlu olması, fazla miktarda alkol içmek, mesane felci, belsoğukluğu, sinir hastalıkları veya üşütmek idrar tutukluğuna neden olabilir.
İlk tedbir olarak hastanın karnına içinde sıcak su olan bir şişe konur. Sıcak su ile banyo yapılırken, idrar çıkarmaya çalışılır. |
İncebağırsak
Mide kapısı- kapakçığından, körbağırsağın başlangıcındaki kapakçığına (ileo-çekal kapakçık) kadar uzanan ve daha sonra da kalınbağırsakla süren bağırsak bölümü. |
İrade
İnsanın "isteme" gücü. |
İdrar Yolları İltihabı
İdrar torbası iltihabı; idrar yolları taşı, belsoğukluğu veya eklem hastalıklarının neden olduğu bir hastalıktır. Çok içki içenlerde görülür.
İdrar yollarında acıma hissedilir. Tedaviye yardımcı olmak için bol miktarda su içilir, sıcak banyolar yapılır. |
İrade yitimi (abuli)
Herhangi bir karar alma ve bunu eyleme dönüştürmedeki irade kusuruyla beliren ruhsal bozukluk. |
İdrar Yolları İltihabı
İdrar torbası iltihabı; idrar yolları taşı, belsoğukluğu veya eklem hastalıklarının neden olduğu bir hastalıktır. Çok içki içenlerde görülür.
İdrar yollarında acıma hissedilir. Tedaviye yardımcı olmak için bol miktarda su içilir, sıcak banyolar yapılır. |
İdrar Yolları Yanması
İdrar yollarında veya idrar yaparken yanma çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Belsoğukluğu, ülser, mesane iltihabı, prostat iltihabı, mesane uru, yumurtalık iltihabı, apandisit düşünülebilir.
Bu nedenle tedaviye geçmeden önce, hastalığı doğuran nedeni tespit etmek gerekir. Tedavi, hastalığı doğuran nedene göre yapılır. |
İndakanemi
Kanda indakan bulunması. |
İdrar yollarında yanma
İdrar yollarında veya idrar yaparken yanma çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Belsoğukluğu, ülser, mesane iltihabı, prostat iltihabı, mesane uru, yumurtalık iltihabı, apandisit düşünülebilir. Bu nedenle tedaviye geçmeden önce, hastalığı doğuran nedeni tespit etmek gerekir. Tedavi, hastalığı doğuran nedene göre yapılır. |
İndakanüri
İdrarla indakan çıkarılması, îndakanın kandaki düzeyiyle doğrudan orantılıdır (bak. indakanemi). |
İrigasyon (yıkama)
Organizmanın dışarıyla bağlantılı herhangi bir boşluğuna özel aygıtlarla su ya da ilaçlı sıvı vermeye dayanan tedavi yöntemi. |
İdrar zorluğu
Hastanın günlerce idrara çıkmaması şeklinde kendini gösteren bu hastalığa; tıp dilinde Anüri adı verilir. Mesane (idrar torbası) boştur. Hastada uyuklama, baş ağrısı, adalelerinde oynama ve kusma görülebilir. Nedeni böbrek hastalıkları, mesane, veya rahim hastalıkları, yaralanma ve idrar yollarında taş bulunmasıdır. Tedavi için doktora başvurmak gerekir. |
İdrar Zorluğu
Hastanın günlerce idrara çıkmaması şeklinde kendini gösteren bu hastalığa; tıp dilinde Anüri adı verilir. Mesane (idrar torbası) boştur. Hastada uyuklama, baş ağrısı, adalelerinde oynama ve kusma görülebilir.
Nedeni böbrek hastalıkları, mesane, veya rahim hastalıkları, yaralanma ve idrar yollarında taş bulunmasıdır. Tedavi için doktora başvurmak gerekir. |
İdrarda kan görülmesi
İdrarda kan görülmesine tıp dilinde hematuri denir. İdrar renginin kanlı olması; yenilen şeylerdeki boyalardan olabileceği gibi, herhangi bir hastalığın işareti de olabilir. Bu nedenle bir doktora gitmekte fayda vardır |
İritabilite
Karakterin kararsız, dayanıksız, değişken olması durumu. |
İdrarda kan görülmesi
İdrarda kan görülmesine tıp dilinde hematuri denir. İdrar renginin kanlı olması; yenilen şeylerdeki boyalardan olabileceği gibi, herhangi bir hastalığın işareti de olabilir. Bu nedenle bir doktora gitmekte fayda vardır. |
İndol asetik asit
Bitkilerde büyümeyi teşvik eden bir çeşit hormon. |
İritabl kolon
Kamın sol bölgesinde daha fazla olmak üzere kramp tarzı ağrılarla beliren sendrom. |
İdrarda verem basili aranması
|
İnervasyon
Sinir liflerinin belli bir organ, sistem ya da anatomik bölgedeki dağılımı. |
İrradyasyon
Vücuda ışınım uygulanması. |
İdraryolları iltihabı
İdrar torbası iltihabı; idrar yolları taşı, belsoğukluğu veya eklem hastalıklarının neden olduğu bir hastalıktır. Çok içki içenlerde görülür. İdrar yollarında acıma hissedilir.Tedaviye yardımcı olmak için bol miktarda su içilir, sıcak banyolar yapılır. |
İnfantilizm
Bedensel büyüme ve ruhsal gelişme açısından geri kalmanın yol açtığı patolojik durum. |
İshal
İshal; normal katılıktaki dışkının sulu veya yumuşak; sümüklü, kanlı veya yağlı bir şekil alıp, sık sık tuvalete çıkmak ihtiyacını doğurmasıdır. Bazen de ağrı yapar.İshal ve kabızlığın birbiri ardınca sık sık görülmesi kesinlikle ihmal edilmemesi gereken bir durumdur. İshale halk arasında amel ve sürgün; tıp dilinde ise diare denir. İshalin nedenleri arasında; yiyeceklerin bozuk olması, veya yiyecek çeşitlerinin değişikliği, üşütme, isteri, bağırsak hastalıkları, kolera, dizanteri, tifo, nefrit, kalp, karaciğer veya akciğer hastalıkları sayılabilir. Bu nedenle kısa sürede geçmeyen ishallerde mutlaka doktora başvurmak gerekir. Neden ne olursa olsun tedavinin ilk şartı sıkı bir perhizdir. Hastaya açık çay, maden suyu içirilir, yoğurt yedirilir. Sütlü ve yağlı yiyecekler verilmez, peynir yedirilmez. Bol limonlu pirinç çorbası ve patates püresi yedirilir. Her saat başı bir elmayı yemesi tavsiye edilir. |
İdyopatik
Açıklanamayan bir hastalık ya da durumla ilgili. |
İshal
İshal kısaca sulu dışkı yapmak demektir. İshal genellikle aniden başlar ve dışkı sayısında artma ( günde 3 kezden fazla ) ile kendini gösterir. Çocukluk çağında en sık 0-5 yaş döneminde ishal görülür.
Çünkü Kusma ve ishal Akut Gastroenterit adı verilen aynı hastalığın bulgularıdır. İshali olan çocukların hemen hepsinde kusmada olur ve bazen Akut Gastroenterit’in tek bulgusu olabilir.
Çocukluk çağında ishal yaz aylarında daha sık görülür ve genellikle mide ve barsakları etkileyen enfeksiyöz ajanlar (mikroplar) ile meydana gelir. İshal vakalarının çoğundan virus adını verdiğimiz mikroplar sorumludur. Viruslara bağlı ishal ani başlar, ishalle birlikte kramp şeklinde karın ağrısı, iştahsızlık kusma ve hafif ateş görülür. Bu tür ishaller 3-6 gün içinde kendiliğinden düzelirler ve ishal süresince çocuklar kendilerini kötü hissederler.
Genel olarak şiddetli ishali olan, kanlı ishal yapan ve yüksek ateşi olan çocukların ishalleri daha önemlidir. Bu gibi ishaller E. Coli, Salmonella, Şigella gibi antibiotik tedavisi gerektiren ishallerdir ve bu durumda hasta en kısa zamanda bir çocuk hekimi tarafından görülmesi gereklidir. 6 aydan küçük çocuklarda görülen her türlü ishal önemlidir ve bu çocuk en kısa sürede hekim tarafından görülmelidir.
İshalli çocuklar dışkı yoluyla su ve elektrolit kaybederler. Eğer ağızdan verilen sıvılarla çocuğun kayıpları karşılanamazsa ‘kırık testi’ misali çocuğun vucudundaki sıvı boşalır. Bu duruma dehidratasyon adı verilir. İshaldeki en büyük tehlike sıvı kaybıdır. İshal olan çocuğun gözleri ve bıngıldağı çöker, dudakları ve ağzı kurur, daha seyrek ve koyu idrar yapmaya başlar, ağlarken gözyaşı akmaz ve uykuya eğilimi olmaya başlarsa önemli derecede sıvı açığı var demektir. Bu durumdaki çocukların acilen hekime götürülmesi gerekir. Bunların dışında dışkısında kan olan, sık kusan, karın ağrısı ve yüksek ateşi olan çocukların da kısa sürede hekime götürülmeleri gerekir.
Tedavi
İshal tedavisinde üç önemli ilke vardır: Birincisi , ishalle kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin mümkünse ağız yoluyla geri konması, ikincisi, beslenmenin sürdürülmesi, üçüncüsü ise zamanında hekime götürülmesidir. Çocuklarda görülen ishal vakalarının büyük çoğunluğu hafif – orta derecede ishal vakalarıdır ve bu çocuklar evde tedavi edilebilir. Hafif ishal vakalarında ishale rağmen çocuk iyi görünür, inatçı kusma ve ateş yoktur. Bu durumda daha sık normal su verilmesi, anne sütü veya mamaya devam edilmesi ve çocuğun susuzluk bulguları bakımından izlenmesi yeterlidir. Orta derecedeki ishal vakalarında çocuklar huzursuzdur ve çok susarlar. Bu durumdaki 6 aylıktan büyükse evde ishal paketleri kullanılarak tedavi edilebilirler. Daha önce bahsedilen susuzluk belirtileri olan çocukların ise doktora götürülmesi gerekir.
Çocukluk çağında görülen ishal vakalarının büyük çoğunluğu viruslara bağlıdır ve 3-6 gün içinde kendiliğinden düzelir. Antibiyotikler virusları öldürmediğinden ishal vakalarının çoğunda antibiotik kullanmaya ihtiyaç yotur. İçinde kan ve mukus olan, yüksek ateş ve şiddetli karın ağrısı ile giden ishal vakalarında antibiyotik gerekebilir. Doktora danışmadan antibiyotik kullanılmamalıdır.
Genel olarak ishalli çocuklara herhangi bir ishal kesici ilacın verilmesine gerek yoktur. Bu ilaçların ishalin kesilmesine katkısı olmadığı gibi, bazen ciddi zararlara yol açmaktadır. Benzer gerekçelerle kusma önleyici ilaçlar da kullanılmamalıdır.
Evde Sıvı Tedavisi
Son 20 yılda ishal tedavisindeki en önemli ilerleme şeker ve tuz içeren sıvılar ile evde ishal tedavisinin mümkün olmasıdır. Bunun için eczanelerden ve sağlık ocaklarından “ishal için şeker – tuz paketi “ alınmalıdır. Bu paketlerden bir tanesi 1 litre temiz suya eklenmeli ve karıştırılmalıdır. Bu şekilde ishalle kaybedilen sıvıları yerine koymak için uygun bir sıvı elde edilmiş olur. Genel olarak sıvı kaybı olmayan ishalli çocuklara her dışkı başına 10 ml /kg bu sıvıdan verilebilir. Hafif derecede sıvı kaybı varsa 50 ml / kg sıvı 4 saatte verilir. Gözlerde çöküklük, ağız kuruluğu olan orta derecede sıvı kaybı olan çocukların tedavi planının bir sağlık merkezinde yapılması daha uygundur.
Evde ishal tedasi için sıvı hazırlanırken hazır paketlerin kullanılmasına dikkat edilmelidir. Bu şekilde hazırlanan sıvıları çocukların bazısı sevmeyebilir. Bununla birlikte sıvı kaybı olan çocukların tatsız olmasına rağmen ishal sıvılarını içtiği gözlenmiştir. Sık kusan çocuklara her 1-2 dakikada 1 çay kaşığı (5 ml. ) olacak şekilde sıvı verilebilir. Genellikle sıvı ve elektrolit ihtiyacı karşılanan çocukların kusması bir süre sonra düzelir.
Diyet
Daha önce belirtildiği gibi ishal tedavisinde en önemli ilke beslenmenin sürdürülmesidir. İdeali çocuk ishal olmadan önceki beslenme düzeninin sürdürülmesidir. Bu nedenle anne sütü alanlar anne sütüne, inek sütü veya mama alanların bu besinler verilmeye devam edilmelidir. Bununla birlikte ishal sırasında verilebilecek en uygun besinler pirinç, patetes, ekmek, yağsız et, yoğurt, sebze ve meyveardır. Yağlı besinler, çay, meyve suyu, kola gibi çok şeker içeren içeceklerden sakınılmalıdır. Eski inanışın tersine ishal sırasında çocukları aç bırakmak yanlış ve zararlı bir uygulama olduğu unutulmamalıdır |
İnfeksiyon (infeksiyon hastalıkları)
Çeşitli mikroplarla (bakteri, virüs, mantar, parazit) oluşan ateşli hastalıklar. |
İhtiyarlama
Vücutta gelişim tamamlandıktan sonra, yıllar geçtikçe ortaya çıkan olaylar ve değişimlerin bütünü. |
İnfertüite (gebekalmazlık, verimsizlik)
Kadınlarda üreme işlevlerindeki bir bozukluk sonucu, döllenme yeteneği tam olmasına karşın canh doğumu sağlayacak gebeliğin sürdürülememesi durumu, |
İnfiltrasyon
Patoloji biliminde bir dokuda ya da organda normal koşullarda bulunmaması gereken hücrelere rastlanması. |
İnflamasyon
Çeşitli mikrobik ajanlar veya toksinlerine karşı vücudun göstermiş olduğu; hararet artması, kızarıklık ile karakterize iltihabi reaksiyon. |
İnflamasyon (iltihap)
Canlı dokunun hasara verdiği yanıt; inflamasyonlu bir alanda kan akımı artar, bunun sonucunda ısı artışı ve kızarıklık oluşur; doku içine sıvı ve hücre sızması şişmeye neden olur. İnflamatuvar reaksiyonların çoğu hasara karşı verilen kısa süreli yanıtlardır, fakat bazı hastalıklarda inflamasyon kalıcıdır (kronik) ve anormaldir. |
İktidarsız
Cinsel ilişkide bulunamama. Çoğu zaman ereksiyona ulaşılamamasından doğan bir durum. |
İnflamatuvar artrit
Bu hastalıklar grubunda, tamamen lokal (yerel) inflamatuvar hastalıkların (örneğin, septik artrit) yanısıra, eklemleri hedef alan sistemik hastalıklar da (diğer bir deyişle, vücudun belli bir bölgesiyle sınırlı kalmayan hastalıklar; örneğin romatoid artrit) bulunmaktadır. Bir çoğu çocukluk ya da gençlik çağında başlayan bazı çok şiddetli, ağrılı ve sakat bırakan hastalıklar da bu gruba dahildir. İnflamatuvar artropatide eklemi döşeyen doku inflamedir, bu durum eklem yüzeyine ve altındaki kemiğe hasar verebilir. |
İktidarsızlık
Erkeklik organının (penisin) yeteri kadar sertleşmemesi sonucu, cinsel ilişkide bulunamamaya; halk arasında iktidarsızlık, tıp dilinde ise empotans denir.
Kendine güvenememek, yorgunluk, tiksinti, sinir bozukluğu, alkolizm, şeker hastalığı, doğum kontrolü için uygulanan metotlar veya aşırı şişmanlıktan kaynaklanır. Ilık banyolar, açık havada dolaşmak ve dinlenmek başvurulacak ilk çarelerdir. |
İnflamatuvar artropati
Bu hastalıklar grubunda, tamamen lokal (yerel) inflamatuvar hastalıkların (örneğin, septik artrit) yanısıra, eklemleri hedef alan sistemik hastalıklar da (diğer bir deyişle, vücudun belli bir bölgesiyle sınırlı kalmayan hastalıklar; örneğin romatoid artrit) bulunmaktadır. Bir çoğu çocukluk ya da gençlik çağında başlayan bazı çok şiddetli, ağrılı ve sakat bırakan hastalıklar da bu gruba dahildir. İnflamatuvar artropatide eklemi döşeyen doku inflamedir, bu durum eklem yüzeyine ve altındaki kemiğe hasar verebilir. |
İktidarsızlık
Erkeklik organının (penisin) yeteri kadar sertleşmemesi sonucu, cinsel ilişkide bulunamamaya; halk arasında iktidarsızlık, tıp dilinde ise empotans denir. Kendine güvenememek, yorgunluk, tiksinti, sinir bozukluğu, alkolizm, şeker hastalığı, doğum kontrolü için uygulanan metotlar veya aşırı şişmanlıktan kaynaklanır.Ilık banyolar, açık havada dolaşmak ve dinlenmek başvurulacak ilk çarelerdir. |
İstmus (kıstak)
Anatomide bir organın iki geniş bölgesi arasında kalan dar bölümünü tanımlamak için kullanılan terim (Örneğin dölyatağı İstmusu, aort istmusu) |
İktidarsızlık (empotans)
Bİr kişinin ya da bir vücut bölümünün belirli bir hareketi ya da İşlevi yerine getirememesi. |
İşaretparmağı
Elin ikinci parmağıdır. |
İnguinal bölge (kasık)
Uyluk ile karın arasındaki anatomik bölge. |
İlaç sinerjizmi
Birlikte kullanılma durumunda, bazı İlaçların etkilerinin güçlenmesi. |
İnhalasyon
Gaz, buhar ya da uçucu özellikte maddelerin, sıvı yapılı maddelerin ya da çok ince bir toz haline getirilerek çözündürülmüş katı yapılı maddelerin tedavi için solunum yollan aracılığıyla vücuda verilmesi. , |
İlaçlar
Canlının kimyasal, fiziksel ya da fizikofcimyasal özellikleri temelinde işlevsel değişiklikler yapabilen doğal ya da yapay maddeler. |
İşitme aygıtları
Sesleri güçlendirme ve bazen de seçme yoluyla İşitme güçlüğünü gideren aygıtlar. |
İşitme kapasitesi
Kişinin sesleri algılayabilme kapasitesi. |
İnkontinans
İdrarı tutamama, kaçırma durumu |
İnkorporasyon
Kişinin bir nesneyi kendi vücudunun içine alması. |
İşlevsel normallik
Eğilimleri, fiziksel ve toplumsal koşullan ve özellikleri göz önüne alınarak bir kişi için en "uygun" görülen davranış ve tutumlar. |
İnokülasyon
Bir organizmaya tedavi, tanı ya da deneysel amaçlarla ilaçların ya da başka maddelerin verilmesi. |
İnorganik fosfor
En fazla iskelet dokusunda bulunur. |
İştah
Daha önceki deneyimlerde çok hoşa giden bir yiyeceğe yönelik istekle birlikte gelişen ve yoğun bir ruhsal öğesi de bulunan açlık duygusu. |
İnorganik madde
Canlılardan elde edilmeyen ve canlıların yaşadığı çevrede bulunan maddeler(karbondioksit, su, tuz vs.) |
İştahsızlık
Soğuk algınlığı, mide rahatsızlıkları, bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, böbrek veya kalp hastalıkları, kadınlarda aybaşı halleri, isteri, yorgunluk, can sıkıntısı, iştahsızlık gibi nedenlerden kaynaklanabilir.Tedaviye yemekleri belirli saatlerde yemeye alışmakla başlanabilir. Üzücü ve sıkıcı olaylardan uzak durmaya çalışılır. Nedeni bulmak için doktora başvurulur. |
İştahsızlık
Soğuk algınlığı, mide rahatsızlıkları, bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalıkları, safra kesesi hastalıkları, böbrek veya kalp hastalıkları, kadınlarda aybaşı halleri, isteri, yorgunluk, can sıkıntısı, iştahsızlık gibi nedenlerden kaynaklanabilir.
Tedaviye yemekleri belirli saatlerde yemeye alışmakla başlanabilir. Üzücü ve sıkıcı olaylardan uzak durmaya çalışılır. Nedeni bulmak için doktora başvurulur. |
İleus (bağırsak tıkanması)
Bağırsak içeriğinin sindirim kanalı boyunca hareketinin tam ve sürekli olarak durması. |
İnsan koryonik gonadotropini (hcg)
Gebeliğin İlk evrelerinde eteneden salgılanan hormon. |
İtici kas
İdrar kesesi duvarının en dıştaki katmanında yer alan ve idrarın kese dışına atılmasını sağlayan kas demetleri. |
İliyopsoas kası
Kann boşluğunda, bel-böğür bölgesinde yer alan kas. İki bölümden oluşur. |
İnseminasyon
Spermlerin kadın rahmi içine verilerek gebe kalınmasını sağlamak için uygulanan bir yöntemdir. |
İlk Yardım
Hasta yada yaralı kişiye, hastalanması veya yaralanmasından hemen sonra doktor gelinceye kadar hayatını kurtarmak için zamanında ve yerinde yapılan yardıma denir.
Önemi : Yaşamı boyunca insan ilk yardımı gerektiren durumlarla her zaman karşılaşabilir. Zamanında yapılacak basit ve etkili bir ilk yardımla hasta veya yarılının hayatı kurtarılabilir.
Kaza ve ani hastalıklarda, hasta yada yaralının doktora veya hastaneye sağ olarak götürülebilmesi, bilinçli ilk yardımın anında yapılmış olmasına bağlıdır.
Bilinci kapalı olan kişiye ilk yardım
Altın Kural : Koma pozisyonu yapılabilmesi için kazazedenin ; NABIZI OLMALIDIR , SOLUNUMU OLMALIDIR .
Sesli ve ağrılı uyaranla bilincin kapalı olduğuna karar verilmeli
Kendi kendine solunum yaptığı gözlenmeli
Nabız kontrolu ile kalbin çalıştığı belirlenmeli
Ortam koşulları dikkate alınarak kazazedenin hangi tarafa döndürüleceğine karar verilmeli ve o tarafa geçerek diz çökülmeli
Kazazedenin karşı taraftaki kolu gövdesinin üzerine konulmalı
Kazazedenin yakın tarafındaki kolu gövdesinin altına yerleştirilmeli
Kazazedenin karşı taraftaki bacağı yakın taraftaki bacağının üzerine konulmalı
Bir el ile kazazedenin karşı omuzundan diğer el ile de karşı kalçasından kavrayarak yavaşça tek hareketle kendine doğru çevirmeli
Kazazede yan yatar pozisyonda iken üstteki bacağını kalça ve dizden bükerek öne doğru destek yapmalı
Üsteki kolu öne getirerek elini kazazedenin yanağının altına yerleştirmeli
Alttaki kol arkaya doğru çıkarılarak destek yapılmalı
Kazazedenin başı hafifçe aşağıya doğru eğilmeli
Tıbbi yardım gelinceye kadar yan pozisyonu korunmalı
Aralıklarla (3-5 dakika bir) solunum ve nabız kontrol edilmeli
Burun Kanamasının Durdurulması
Telaş ve endişe etmemesi söylenerek hasta sakinleştirilmeli
İki taraftan burun kanatlarına baskı yapılmalı ya da hastanın kendisinin yapması sağlanmalı
Hasta oturtulup öne doğru hafif eğilmiş pozisyonda tutulmalı
Beş dakika sonunda kanama durmamışsa tıbbi yardım istenmeli
Dış Kalp Masajı ve Suni Solunumu Birlikte Uygulama
Bu uygulamayı hem bir kişi , hem de iki kişi ile uygulayınız ;
Bir kişi ile uygulama ; 1 İLK YARDIMCI - 2 SOLUNUM - 15 KALP MASAJI
Solunum ve kalp atımı yoksa ilk önce iki defa arka arkaya nefes verilmeli ve kalp masajı ile devam edilmeli
2 solunum ve 15 kalp masajı uygulaması ile devam edilmeli
Özet olarak ; ilk yardımcı her seferinde 2 solunum vermeli, 15 dış kalp masajı yapmalıdır
İki kişi ile uygulama; 2 İLK YARDIMCI - 1 SOLUNUM - 5 KALP MASAJI
Solunum ve kalp atımı yoksa ilk önce iki defa arka arkaya nefes verilmeli
1 solunum 5 kalp masajı ile uygulama sürdürülmeli
Kalp masajını yapan kişinin yorulması halinde; işleme ara verilmeksizin suni solunum yapan kişi ile kalp masajını yapan kişi yer değiştirmeli
Özet olarak ; solunumu veren 1. ilk yardımcı her seferinde 1 solunum verirken, dış kalp masajını yapan 2. ilk yardımcı her seferinde 5 kalp masajı yapmalıdır
Dış Kanama Kontrolü (küçük kanama)
Kanayan yer üzerine (parmakla temiz bir bez kullanılarak) baskı yapılmalı
Kanama durmuyorsa el ayası kullanılarak baskı artırılmalı
Kanama duruncaya kadar baskı uygulamaya devam edilmeli
Birinci bez, kanla ıslanırsa üzerine ikinci bir bez koyarak ( Altın kural : ilk bezi kaldırmadan) baskı yapmaya devam edilmeli
Yaranın uç tarafındaki renk değişikliği ve nabız, kontrol edilmeli
Kaza Ortamını Değerlendirme
Kişi kazazedeler arasında ise öncelikle kendi durumunu gözden geçirmeli,
Kişi kendi can güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri almalı,
Kişi sakin olmalı, telaşa kapılmamalı,
Kaza yerinde sağlık personeli varsa onun talimatlarına uymalı ve ona yardımcı olmalı
Ortamda sağlık personeli yoksa etkinliği ele alıp çevredeki sağlıklı kişileri organize etmeli
Çevrede etkisini sürdüren bir tehlike kaynağı olup olmadığını değerlendirmeli,
Trafik kazası ortamında yol güvenliğini sağlayacak işaretlemelerin yapılmasını sağlamalı,
Sağlık kuruluşu, itfaiye ve polise haber verilmeli,
Kazazedeler ile sakin yumuşak bir şekilde konuşmalı, onları yatıştırmalı ve şikayetlerini sormalı,
Trafik kazası ortamında sigara içilmesini önlemeli,
Patlama ve zehirlenme tehlikesi olan kaza ortamından herkesin uzaklaşmasını sağlamalı
Patlama ve zehirlenme tehlikesi yoksa kazazedeyi yerinden kıpırdatmamalı
Kazazedelerin başındaki meraklı toplanmaları önlemeli
Kaza ortamındaki tüm kazazedelerin durumu hızla değerlendirilmeli ve kazazedeler için öncelik sıralaması belirlenmeli
Nakli gereken kazazedeler için nakil organizasyonu sağlanmalı
Kaza ve kazazedeler hakkındaki bilgileri kaydetmeli
Yardım ekibi gelene kadar olay yerini terk etmemeli ve gelen yardım ekiplerine olay ve kazazedeler hakkındaki bilgiler aktarılmalı.
Kazazedeyi Kaza Ortamından Çıkarma
Boyun tespiti yapılmalı
Sıkışmanın kaldırılması için araç gereç kullanılmalı
Kazazedenin arkasına geçmeli
Kollarını kazazedenin kollarının altından geçirmeli
Kazazedeyi kolundan tutarak çekmeli
Vücuda saplanmış cisim varsa çıkarılmamalı.
Kırıklarda İlk Yardım
GENEL PRENSİPLER
Eklem veya kırık bölgenin hareketini engellemek için TESPİT (sabitlenmeli) edilmeli
Kırık bölgeye soğuk uygulama yapılmalı (buz uygulaması)
Kol ve bacaklardaki kırıklar sabitlendikten sonra kalp seviyesinden yükseğe kaldırılmalı
BACAK
Diz ve ayak bileği eklemini içine alacak şekilde ve eşit uzunlukta iki atel seçilmeli (uzun bir tahta kullanılabilir)
Atel bacağın iki tarafına uygun şekilde yerleştirilmeli ve geniş sargı ile bağlanmalı.
UYLUK
Kalça ve diz eklemini içine alacak şekilde, biri koltuk altına uzanacak uzunlukta iki atel seçilmeli
Atel bacağın iki tarafına uygun şekilde yerleştirilmeli
İki atel gövde düzeyinde ve bacak hizasında iki veya üç geniş sargı kullanarak, diz seviyesinde geniş bir sargı, ayak bileğinde 8 şekli oluşturan bir sargı ile bağlanmalı
OMURGA TESPİTİ
Esnemeyecek kalınlıkta 1.8-2 m. uzunlukta ve en az 70 cm genişliğinde sert materyal seçilmeli (tahta, kapı veya merdiven)
Tahta, katlanmış bir battaniye ile kaplanmalı
Boyun, bel ve dizlerin arkası yumuşak materyalle desteklenmeli
Başı desteklemek için, baş altına bir kumaş halkası yerleştirilmeli
Baş bir bandajla tahtaya bağlanmalı
Vücut, yanlarda rulo haline getirilmiş battaniyelerle desteklenmeli
Ayak bileği, bacak, uyluk ve kalça sargılarla tahtaya bağlanmalı
Göğüs çapraz sargılarla tahtaya bağlanmalı
Şokta İlk Yardım
Kazazede sırt üstü yatırılmalı
Kanama ve şok ile ilgili bulgular kontrol edilmeli;
Görünür kanama
Soluk cilt
Uzuvlarda soğukluk
Hızlı nabız
Ayakların altına destek koyarak 20 -30 cm kadar kaldırılmalı
Yaralı (varsa pansuman ve turnike görülecek şekilde) battaniye ile sarılmalı
Tıbbi yardım gelene kadar bu pozisyon korunmalı
Solunum ve nabız 3-5 dakika aralıklarla kontrol edilmeli
Turnike (Boğucu Sargı) Uygulaması
Altın Kural : Ne zaman turnike uygulanmalıdır ?
4 koşulda uygulanmalıdır :
İlgilenecek başka yaralı varsa,
Engebeli uzun yol gidilecekse,
Uzak noktada basınç etkisizse
Ya da uzuv kopmuşsa turnike uygulanır.
Turnikeler bazen yaralı ekstremiteye yaralanmanın yaptığından fazla zarar verebileceğinden önerilmez . Altlarındaki dokuyu ezer, sinir ve damarlarda kalıcı hasara yol açabilir. Eğer uzun süre yerinde bırakılırsa, distaldeki (turnikenin altındaki) bütün dokular ölür.
Vücutta, dirsek ve dizin altındaki yaralarda asla turnike kullanılmaz,
8-10 cm genişliğindeki sargı yaralı uzvun kalbe yakın tarafına, fakat uzvun mümkün olduğu kadar ucuna 2 kez dolanır.
Bir düğüm atılır ve üzerine bir çubuk veya kalem konup tekrar düğümlenir, çubuk veya kalem kanama duruncaya kadar döndürülür, kanama durduktan sonra çubuk sargının bir yerine sıkıştırılarak sabitlenir.
Turnike görülebilir durumda olmalı
Yaralının elbisesine üzerinde yaralının adı ve turnikenin uygulandığı zaman (saat ve dakika) yazılı bir kart iğnelenmeli
Çok sayıda yaralı olduğunda, yaralının alnına rujla veya sabit kalemle Turnike veya T harfi yazılmalı
Yaralı pansuman ve turnike görülecek şekilde battaniye ile sarılmalı
Uygulamanın uzun sürmesi durumunda, turnike 30 dakika aralıklarla gevşetilmeli, sonra tekrar sıkılmalı
Uzuv Kopması Durumunda İlk Yardım
Kazazede sırt üstü yatırılmalı
Kazazedenin bacakları 20-30 cm kadar yükseltilmeli
Turnike uygulamalı (kopan uzvun 3-4 parmak üzerine)
Kopan parça temiz, su geçirmez ağzı kapalı plastik bir torbaya yerleştirilmeli
Altın kural : Kopan parçanın konduğu torba, buz içeren ikinci bir torbanın içine konmalı (kopan parça direkt buz veya su içine konmaz)
Torba temiz bir bez ile sarılıp yaralı ile aynı vasıtaya konmalı, üzerine hastanın ad ve soyadı yazılmalı
Tıbbi birimler müdahalenin hızlandırılması için transport esnasında haberdar edilmeli
Yanık Durumunda Yapılacaklar
Yanan bölge üzerine bol su dökülmeli
Yanan bölge üzerindeki elbiseler (giysiler) keserek, sıyırmadan çıkarılmalı
Yanan bölge üzerindeki içi su dolu kabarcıklar patlatılmamalı
Yanan bölge üzerine, su dışında (salça, diş macunu, yoğurt, patates vb. ) herhangi madde sürülmemeli |
İnsersiyon
Anatomide bir kasın ya da kirişin bir kemiğe ya da kıkırdağa tutunması. |
İyatrojen
İlaçların kullanımından kaynaklanan ya da bir tıbbi girişimin yol açtığı hastalığı tanımlayan terim. |
İnsomnia
Uyuyamama durumu. |
İyon pompası
Hücre zarında bulunan ve iyon akışını düzenleyen kompleks protein molekülü |
İnstilasyon
ilaçlı bir çözeltinin bir mukoza yüzeyiyle temasa getirilmesi İçin uygulanan girişim. |
İmmatürite
Pediyatride dölütün tam olgunlaşmadan doğması. |
İnsüflasyon
Gaz, buhar ya da dumanın vücuttaki doğal bir boşluğun içine verilmesi. |
İzlenme hezeyanları (düşmanlık hezeyanları)
Kişinin düşmanca amaçlarla izlendiğini sandığı düşünce bozukluğu. |
İmminent abortus
Düşük tehdidi altındaki gebelik. |
İzoaglütinasyon
Antikorlar nedeniyle ya da başka mekanizmalar sonucunda alyuvarların çökmesi (bak. hemoaglütinasyon). |
İmminent abortus
Düşük tehdidi altındaki gebelik. abortus imminens / abortus iminens |
İzodinamizm
Çeşitli sınıflardaki besinlerin kalori-enerji eşdeğerlilik-leri. |
İnterkostal
Kaburgalar arası (interkostal) bölgedeki oluşumları belirten anatomi terimi. |
İzoimmünizasyon
Bireyin, ait olduğu türün öteki üyelerinde bulunabilen bir antijene karşı bağışıklık yanıtı geliştirmesi. |
İzolasyon
Ayrılma, yalıtım. Biyolojide herhangi bir sebeple populasyondaki fertlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin kesilmesi. |
İntermedier
Arada oluşan, meydana gelen. |
İzomeraz
Molekül içerisinde atomların yerlerini değiştiren enzim |
İnterseksüalite
Cinsel kimliği ayırt etmede yetersizlik durumu. |
İmmünfiksasyon
Ayni amaçla kullanılan, ancak immünelektroforezden daha duyarlı bir laboratuvar yöntemi. Artmış olan immünglobülinin miktarını da ölçer |
Jargon
Kelimeleri yerinde kullanamama ile karekterize anlamsız ve anlaşılmaz konuşma. |
Jigantizm
Ergenlik çağından önce oluşan hipofiz bezi tümörlerinde büyüme olayının kontrolden çıkması sonucu oluşan dev görünüm. |
Jigantizm (devlik)
Vücudun olağandışı büyümesiyle ortaya çıkan hastalık. |
Jinandri
Kadınlarda özel bir vücut yapısı. |
Jojoba yağı
Uçucu olmayan tüm bitki yağlarına benzer bir yumuşatıcıdır. |
Jinatrezi
Kadın cinsel yollarının herhangi bir noktada (tüpler, dölyatağı, dölyolu) tıkalı olmasıyla ortaya çıkan hastalık. |
Jugüler
Anatomide kullanılan ve boyunla ya da boyun toplar-damarıyla İlgili çeşitli yapılan tanımlayan terim (göğüs kemiğinin jugüler çentiği, artkafa kemiğinin jugüler apofizİ, kafatası tabanının jugüler deliği gibi). |
Jukstaglomerüler organ
Böbreklerdeki kılcal damar yumaklarının (glomerüi) bitişiğinde yer alan mikroskopik yapılara verilen ad. |
Jel elektroforez tekniği
Aynı elektrik yüklü moleküllerin jel matriks içerisinde büyüklüklerine göre ayrılması tekniği. |
Jinekomasti
Erkeklerde memenin anormal ölçüde büyümesi. |
Juvenil kronik artrit
Her 1,000 çocuktan birinde görülen nadir bir iltihaplı romatizmal hastalık. Juvenil romatoid artrit olarak da adlandırılır. Eklemlerde kişinin alışık olduğundan (zorlayıcı egzersizler, stes, viral rahatsızlıklar ve hatta soğuğun neden olduğu) daha fazla bir ağrı ve acı vardır. Eklemlerden herhangi biri aylarca inflame kaldığı ve başka bir neden bulunamadığı zaman, kronik artritten şüphe edilebilir. |
Jelatin
Açık sarı, suda çözünebilen ve hayvanlardan elde edilen pelte kıvamında, suda kaynatıldığı zaman çözünen, oda sıcaklığında katı hale geçen bir protein |
K vitamini
Sebzelerin yeşil bölümünde, ıspanakta, kabakta, marulda, yeşil domateste, çam ignesinde, yeşil biberde bol bulunur. K vitamini insan bağırsağındaki bir grup bakteri tarafındanda üretilir. K vitamininin tamamına yakını kullanılır, yanlızca küçük bir bölümü karaciğerde depolanır. K vitamini eksikliği son derece nadirdir ve kafada, sindirim sisteminde, idrar yollarında, akciğerlerde ve deride kanamalara yol açar. K vitamini yanlızca kanamalı hastalarda eksikliğini gidermek için kullanılır. |
Kompleman
Kanda bulunan bir enzim sistemidir. Enzim, biyolojik bir reaksiyonu hızlandıran maddedir (katalizör olarak etki eder). Kompleman bir ardışık çalışan enzimler sistemi""dir, yani içinde birbiri ardına oluşan ya da tetiklenen enzimler vardır ve böylece bir çok reaksiyon oluşur. En az 19 ayrı proteinden oluşan kompleman sistemi, vücudun bağışıklık sisteminin önemli bir parçasını oluşturur, yabancı tanecikleri ya da mikroorganizmaları zararsız hale getirir, ama aynı zamanda inflamasyon oluşmasına da yol açar. Kanda komplemanın belli başlı elemanlarından her birinden ne kadar bulunduğunu test etmek mümkündür. Hastalıklar (örn. Lupus) sırasında değişen bazı kompleman düzeyleri (C3,C4) hastalık şiddetini değerlendirmede kullanılır. |
K vitamini testi (koller testi)
Pıhtılaşma faktörlerinin eksikliğine yol açan nedenin belirlenmesi amacıyla uygulanan test |
Kompleman (c3 ve c4 komponentlerî)
Kompleman sistemi, vücutta yabancı cisim etkisi gösteren virüs ve bakterilerin yok edilmesi için gerekli olağan bağışıklık yanıtının temel bölümlerinden biridir. |
Kabakulak
Daha çok çocuklarda görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastanın ağzından çıkan tükürük damlacıklarıyla bulaşır. Tıp dilinde parotitis epidemica denilen bu hastalık; genellikle kulak altında bulunan tükürük bezlerinin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Kuluçka devresi, 18 gündür.Hastanın ateşi birdenbire yükselir, genel bir halsizlik görülür. Çok defa kulağın ön ve altında bulunan tükürük bezleri şişer ve acıma hissi duyulur. Yanak ve kulağın altı kabarır, kulak memesi de hafifçe yukarı doğru kalkar. Ağızda kuruluk, dilde pas vardır. İştah da azalmıştır. Bu durum birkaç gün devam ettikten sonra tükürük bezlerindeki şişlik yavaş yavaş kaybolmaya ve hasta iyileşmeye başlar.Hastalığın kendisi çok tehlikeli bir hastalık olmadığı halde; başka hastalıklara zemin hazırlar. Bu hastalıklar arasında; pankreas, gözyaşı keseleri, böbreküstü bezleri, erkeklerde husyeler, kadınlarda yumurtalıkların etkilenmesi önemli sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle en iyi şekilde tedavi edilmesi gerekir. Hastanın sağlıklı kimselerle konuşması, görüşmesi önlenir. Sulu yiyecekler verilir. Kabız olmaması sağlanır. |
Kemik dansitometrisi
Romatizmal hastalık, özellikle de osteoporoz riskini tahmin etmek amacıyla kemik kitlesini ölçmek için kullanılan bir tarama (film çekme) türü. |
Komplikasyon
Bir hastalığın gidişi sırasında, hastalığa eklenen ve hastalığı ağırlaştıran tablo. |
Kabakulak
Daha çok çocuklarda görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastanın ağzından çıkan tükürük damlacıklarıyla bulaşır.
Tıp dilinde parotitis epidemica denilen bu hastalık; genellikle kulak altında bulunan tükürük bezlerinin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Kuluçka devresi, 18 gündür.
Hastanın ateşi birdenbire yükselir, genel bir halsizlik görülür. Çok defa kulağın ön ve altında bulunan tükürük bezleri şişer ve acıma hissi duyulur.
Yanak ve kulağın altı kabarır, kulak memesi de hafifçe yukarı doğru kalkar. Ağızda kuruluk, dilde pas vardır.
İştah da azalmıştır. Bu durum birkaç gün devam ettikten sonra tükürük bezlerindeki şişlik yavaş yavaş kaybolmaya ve hasta iyileşmeye başlar.
Hastalığın kendisi çok tehlikeli bir hastalık olmadığı halde; başka hastalıklara zemin hazırlar.
Bu hastalıklar arasında; pankreas, gözyaşı keseleri, böbreküstü bezleri, erkeklerde husyeler, kadınlarda yumurtalıkların etkilenmesi önemli sonuçlar doğurabilir.
Bu nedenle en iyi şekilde tedavi edilmesi gerekir.
Hastanın sağlıklı kimselerle konuşması, görüşmesi önlenir. Sulu yiyecekler verilir. Kabız olmaması sağlanır |
Kompresyon
Anatomik yapının ya da vücudun bir bölümünün baskıya uğrama ya da sıkışma biçimindeki patolojik durumu belirten terim. |
Kabızlık
Tuvalete hiç çıkmama veya çok seyrek çıkmaya kabızlık, peklik ya da inkıbaz denir. Tıp dilinde ise konstipasyon adı verilir.
Yeterince sulu şeyler yememe, sinir bozukluğu, bağırsak tıkanıklığı, sindirim sistemi bozuklukları, hormon dengesizliği, basur, fıtık boğulması, kabızlığı doğuran nedenler arasındadır.
Ayrıca günlerinin büyük bir kısmını oturarak geçirmek zorunda olanlarla, hamilelerde ve yaşlılarda görülür.
Öncelikle kabızlığa neden olan hastalığı tespit etmek gerekir. Esas nedeni tespit etmeden alınacak müsil ilaçları kötü sonuçlar doğurabilir.
Kabız omayı önlemek için, sebze çorbaları ve yemekleri, mercimek, ıspanak, salata, balık ve çavdar ekmeği yemek çok faydalıdır. Ayrıca erik reçeli, bal, üzüm, kayısı veya elma yemek; bol su veya şerbet içmek de yararlıdır.
Müzmin kabızlıktan şikayet edenlerin de; fazla et, yumurta, peynir, beyaz ekmek, muz gibi yiyecekleri azaltmaları, kahve çay ve sigarayı en az miktara indirmeleri, alkolü bırakmaları gerekir.
Kabızlığı gideren ilaçların fazla miktarda ve uzun süre kullanılması kötü sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle ilaçları kullanırken tavsiye edilen miktarları aşmamak gerekir |
Kabızlık
Tuvalete hiç çıkmama veya çok seyrek çıkmaya kabızlık, peklik ya da inkıbaz denir. Tıp dilinde ise konstipasyon adı verilir.Yeterince sulu şeyler yememe, sinir bozukluğu, bağırsak tıkanıklığı, sindirim sistemi bozuklukları, hormon dengesizliği, basur, fıtık boğulması, kabızlığı doğuran nedenler arasındadır. Ayrıca günlerinin büyük bir kısmını oturarak geçirmek zorunda olanlarla, hamilelerde ve yaşlılarda görülür.Öncelikle kabızlığa neden olan hastalığı tespit etmek gerekir. Esas nedeni tespit etmeden alınacak müsil ilaçları kötü sonuçlar doğurabilir. Kabız omayı önlemek için, sebze çorbaları ve yemekleri, mercimek, ıspanak, salata, balık ve çavdar ekmeği yemek çok faydalıdır. Ayrıca erik reçeli, bal, üzüm, kayısı veya elma yemek; bol su veya şerbet içmek de yararlıdır.Müzmin kabızlıktan şikayet edenlerin de; fazla et, yumurta, peynir, beyaz ekmek, muz gibi yiyecekleri azaltmaları, kahve çay ve sigarayı en az miktara indirmeleri, alkolü bırakmaları gerekir. Kabızlığı gideren ilaçların fazla miktarda ve uzun süre kullanılması kötü sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle ilaçları kullanırken tavsiye edilen miktarları aşmamak gerekir. |
Kemik iliği aspirasyonu
Göğüsteki iman tahtası ya da kalça kemiğine ince bir iğne batırılarak enjektörle ilik örneği alınması. Örnek kan gibi cama yayıldıktan ve boyandıktan sonra ilikteki hücreler mikroskop altında hematolog tarafından incelenir |
Kompüterize tomografi
Bilgisayarlı tomografi (BT). X ışınlarını kullanarak vücudunu bölümlerinin ya da kesitlerinin"" görünümlerini kaydeden bir tarama (film çekme) türü. |
Kabuk
Çeşitli deri lezyonlannın üzerinde oluşan, sınırlan belirli yapı. |
Konak
Tıpta, bir asalağın üzerinde yaşadığı ve enfekte ettiği bireyi tanımlayan terim. |
Kaburga
Omurganın iki tarafından başlayarak önce yanlara, sonra da öne doğru İlerleyen ve göğüs kemiğine doğru dönerek bir yay çizen yassı kemiklerin her biri. |
Kemik iliği nakli (transplantasyonu)
(bkz. kök hücre nakli) |
Kâbus
Çoğu kez bunaltıcı ve boğucu duygular sonucunda gelişen, son derece sıkıntı verici düş. |
Kemik İltihabı
Kemiğin ve iliğin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde osteomyelit denir. Nedeni, cerahat yapan mikropların kana karışması veya derideki herhangi bir yaradan dağılan mikroplardır.
Hastalanan kemik, dokunulmayacak kadar hassastır. Hastada, terleme ve titreme görülür. Ağrılar aniden başlar. Vakit geçirmeden tedavi ettirmek gerekir |
Kadavra
Tıp öğreniminde üzerinde çalışmak için hazırlanmış ölü insan ya da hayvan vücudu. |
Kemik iltihabı
Kemiğin ve iliğin iltihaplanması sonucu ortaya çıkar. Tıp dilinde osteomyelit denir.Nedeni, cerahat yapan mikropların kana karışması veya derideki herhangi bir yaradan dağılan mikroplardır. Hastalanan kemik, dokunulmayacak kadar hassastır. Hastada, terleme ve titreme görülür. Ağrılar aniden başlar. Vakit geçirmeden tedavi ettirmek gerekir. |
Kadınlarda Kısırlık
Cinsi münasebetlerin, hamile kalma ihtimalinin çok az olduğu zamanlarda yapılması, fallop borularının tıkalı olması, döl yatağında görülen hastalıklar, hormon salgılarının yetersiz olması, rahim veya dış üretim organlarında görülen şekil bozuklukları, şeker hastalığı veya tiroid bozuklukları, beden yorgunluğu, sinir bozukluğu en başta gelen nedenlerdendir.Çocuk sahibi olmayan eşlerin, tepeden tırnağa kadar muayene olup, gerçek nedenleri, tespit ettirmeleri gerekir. |
Kemik kallus
Vücudun kınk kemiği onarmak için oluşturduğu kemiksi doku. |
Kadmiyum zehirlenmesi
Kadmiyum ve bileşiklerinin yol açtığı kronik ya da akut zehirlenme. |
Kondroblastom
Özellikle uzun kemiklerin uç bölümlerinde gelişen (epi-fiz kondroblastomu) görece ender bir kemik tümörü. |
Kafaiçi basınç artışı (kiba)
Kafaiçi boşluğunda bulunan sıvı içeriğinin basıncında artış. |
Kafatası (kranyum)
Beyni koruyan kemikler bütünü. |
Kemik Yumuşaması
Kemiklerin zamanla yumuşayıp, kırılabilir hale gelmesiyle ortaya çıkan bu hastalığa tıp dilinde osteomalasi denir. Nedeni, kalsiyum veya D vitamini eksikliğidir. |
Kondroitin sülfat
Organizmada çok yaygın olan, mukopolisakkarit yapısında kimyasal madde. |
Kafatası trepanasyonu
Bir matkap aracılığıyla, kafatasım oluşturan kemik yapı üzerinde bir delik açma işlemini sağlayan cerrahi işlem |
Kemik yumuşaması
Kemiklerin zamanla yumuşayıp, kırılabilir hale gelmesiyle ortaya çıkan bu hastalığa tıp dilinde osteomalasi denir. Nedeni, kalsiyum veya D vitamini eksikliğidir. |
Kondrokalsinoz
Yumuşak dokularda kalsiyum kristallerinin birikmesi; kıkırdağın kalsifikasyonu. |
Kafein
Kahve taneleri ve çay yapraklarında bulunan, merkezi sinir sistemi üzerinde uyarıcı etkisi olan, fosfodiesteraz aktivitesini engelleyen bir pürin alkaloit |
Kafeizm
Yüksek miktarlarda düzenli olarak kahve (bir fincan kahve 50-150 mg kafein içerir) içilmesine bağlı olarak ortaya çıkan, değişken ağırlıklı kronik zehirlenme. |
Kemikleşme (ossifikasyon)
Kemik dokusunun oluşum süreci. |
Kondrosarkom
iskelette, çok ender olarak da iskelet dışındaki yumuşak dokularda gelişebilen kötü huylu tümör. |
Kakosmi
Nesnel ya da öznel olabilen kötü koku duygusu. |
Kemoprofîlaksi
Sağlıklı bireylere belirli farmakolojik özellikleri olan maddeler vererek belirli hastalık etkenlerinin etki göstermesini, hastalığın ilerlemesini ya da istenmeyen sonuçlar doğmasını önlemek. |
Konfabulasyon
Bellek kaybının görüldüğü bazı psikiyatrik sendromlara (Örneğin presbiyofreni, Korsakov psikozu) eşlik eden tipik ruhsal bozukluk. |
Kemotaksi
Kimyasal uyarıların etkisiyle kandaki akyuvarların özel bir hareketi. |
Konizasyon
Genel olarak, koni biçiminde olmayan bir anatomik yapıya bu şeklin verilmesine yönelik cerrahi yöntemler. |
Kalay zehirlenmesi
Metal haldeyken zehirli olmayan kalayın bazı bileşiklerinin (örneğin kalay klorür) yol açtığı zehirlenme. |
Kemoterapı
Kanserin ilaçlarla tedavisi. Genellikle birden fazla sayıda ilaç birlikte kullanılır. İlaçlar ağızdan veya serumla damardan verilir. Genelde bu ilaçlardan kötü hücrelerin yanında vücudün normal hücreleri de etkilendiğinden tedavinin aralıklı olarak (örneğin 4-6 haftada bir) uygulanması kuraldır. Yüksek doz kemoterapi dendiğinde daha çok kanser hücresi öldürebilmek amacıyla ilaçların normal (sağlıklı) kemik iliği kök hücrelerini de yok edebilecek derecede yüksek dozlarda kullanılması anlaşılır. Hastaları kemik iliği yetersizliğinden kurtarabilmek için böylesine yoğun bir kemoterapinin ardından mutlaka kök hücre nakli yapılmalıdır. |
Konjenital
Doğduğunda bebekte varolan bir durumu, özellikle bir anormalliği, tarif etmek için kullanılan terim, doğuştan |
Kalaza
Kuş yumurtalarında vitellusu (yumurta sarısı) karşılıklı iki taraftan zara bağlayan iki sarmal banttan her biri. |
Kemoterapi
Kanserin ilaçlarla tedavisi. Genellikle birden fazla sayıda ilaç birlikte kullanılır. İlaçlar ağızdan veya serumla damardan verilir. Genelde bu ilaçlardan kötü hücrelerin yanında vücudün normal hücreleri de etkilendiğinden tedavinin aralıklı olarak (örneğin 4-6 haftada bir) uygulanması kuraldır. Yüksek doz kemoterapi dendiğinde daha çok kanser hücresi öldürebilmek amacıyla ilaçların normal (sağlıklı) kemik iliği kök hücrelerini de yok edebilecek derecede yüksek dozlarda kullanılması anlaşılır. Hastaları kemik iliği yetersizliğinden kurtarabilmek için böylesine yoğun bir kemoterapinin ardından mutlaka kök hücre nakli yapılmalıdır. |
Kalbin Hızlı Atması
Kalbin; dakikada 90´dan fazla atmasına, tıp dilinde taşikardi denir. Ancak bu sayı, yaş gruplarına göre değişir.
Normal Kalp Atışları
0 - 1 yaşları arasında; dakikada 120-140
1 - 3 yaşları arasında; dakikada 90-120
3 - 7 yaşları arasında; dakikada 90- 100
7 - 20 yaşları arasında; dakikada 80 - 90
20 yaşından sonra; dakikada 60-80
arasında değişir.
Her yaş grubunda; normal atışın 1 fazlası; kalbin hızlı attığını gösterir. Kalbin atışları, göğüsten, köprücük kemiği üzerindeki nabızdan veya el bileğinin dış kısmında, kemikle kiriş arasındaki yerden sayılabilir.
Taşikardi; her zaman kalp hastalığının belirtisi değildir. Çünkü koşmak, sindirilmesi güç şeyler yemek, heyecanlanmak, sigara, içki, çay, kahve içmek, zehirlenmek, bazı ilaçlar ve kadınların aybaşı halleri taşikardiye neden olabilir. Bu çeşit taşikardi, nedenin ortadan kalkmasıyla geçer.
Ancak kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, ateşli hastalıklar ve zehirlenmeler de taşikardi yapar. Bu nedenle, doktora başvurmak gerekir |
Kemoterapî (ilaç tedavisi)
Belirli kimyasal maddelerin kullanıldığı tedavi yöntemi. |
Kalbin hızlı atması
Kalbin; dakikada 90'dan fazla atmasına, tıp dilinde taşikardi denir. Ancak bu sayı, yaş gruplarına göre değişir.Normal Kalp Atışları : 0 - 1 yaşları arasında; dakikada 120-1401 - 3 yaşları arasında; dakikada 90-1203 - 7 yaşları arasında; dakikada 90- 1007 - 20 yaşları arasında; dakikada 80 - 9020 yaşından sonra; dakikada 60-80arasında değişir.Her yaş grubunda; normal atışın 1 fazlası; kalbin hızlı attığını gösterir. Kalbin atışları, göğüsten, köprücük kemiği üzerindeki nabızdan veya el bileğinin dış kısmında, kemikle kiriş arasındaki yerden sayılabilir.Taşikardi; her zaman kalp hastalığının belirtisi değildir. Çünkü koşmak, sindirilmesi güç şeyler yemek, heyecanlanmak, sigara, içki, çay, kahve içmek, zehirlenmek, bazı ilaçlar ve kadınların aybaşı halleri taşikardiye neden olabilir. Bu çeşit taşikardi, nedenin ortadan kalkmasıyla geçer.Ancak kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, ateşli hastalıklar ve zehirlenmeler de taşikardi yapar. Bu nedenle, doktora başvurmak gerekir. |
Konjımktiva
Gözküresinin ön yüzünü ve gözkapaklanmn arka yüzünü örten ince, düz, parlak, saydam zar. |
Kalça ağrısı (koksalji)
Uyluk kemiği ile leğen kemiği arasında bulunan eklemden doğan ağrı. |
Konjugasyon
İki hücrenin geçici olarak gen alış-verişi yapmak için birleşmeleri. |
Kalça eklemi kireçlenmesi (koksartroz)
Kalça eklemini tümüyle işlevsiz kılan yıkıcı (dejenera-tif) süreçler sonucunda gelişen hastalık. |
Keratin
Tırnak ve boynuzun ana maddesi. |
Kaldiyopulmoner resüsitasyon
Bilincini kaybetmişm, kalbi ve solunumu durmuş bir kişiye uygulanan canlandırma tekniği. |
Keratinizasyon
Boynuzlaşma. |
Konjügasyon
İki hücrenin geçici olarak gen alış-verişi yapmak için birleşmeleri. |
Kalın Bağırsak İltihabı
Daha ziyade bağırsakları zayıf olanlarda görülen bir hastalıktır. Bazen iltihapla birlikte ülser de görülür. Buna tıp dilinde ülserli kolit denir. Hastalık aniden başlayıp, hiç beklenmedik bir anda kaybolabilir.
Hastada aniden veya yavaş yavaş gelen ishal görülür. Dışkısı kanlıdır. Hasta, karın ağrılarından şikayet eder, ateşi de yüksektir. Doktora başvurmak şarttır.
Bu arada istirahat etmek ve bol vitaminli gıdalar almak gerekir. Alkol, fazla miktarda meşrubat ve süt içilmez. Çekirdek gibi kabuklu şeyler yenmez. |
Keratinizasyon (kornifikasyon)
Üstderi epitelinde keratin(*) oluşumunu sağlayan süreç. |
Konjügat (konjügat çap)
Kadında leğen kemiğinin belirli çaplannı tanımlayan terim. |
Kalınbağırsak
Bağırsağın son bölümünü oluşturan sindirim kanalı bölümü |
Konka
Anatomide, kulak kepçesinin orta bölümünün çukurluğu. |
Kalınbağırsak iltihabı
Daha ziyade bağırsakları zayıf olanlarda görülen bir hastalıktır. Bazen iltihapla birlikte ülser de görülür. Buna tıp dilinde ülserli kolit denir. Hastalık aniden başlayıp, hiç beklenmedik bir anda kaybolabilir.Hastada aniden veya yavaş yavaş gelen ishal görülür. Dışkısı kanlıdır. Hasta, karın ağrılarından şikayet eder, ateşi de yüksektir. Doktora başvurmak şarttır. Bu arada istirahat etmek ve bol vitaminli gıdalar almak gerekir. Alkol, fazla miktarda meşrubat ve süt içilmez. Çekirdek gibi kabuklu şeyler yenmez. |
Keratoakantom
Sık görülen, özellikle de erişkin erkeklerde ortaya çıkan iyi huylu tümör. |
Kalıtım
Canlının genetik şifresinin kendisinden sonra gelen nesle/yavrulara aktarılması. |
Keratodermi
Üstderinin boynuzsu katmanının yaygın ya da sınırlı kalınlaşması. |
Konnektif doku hastalıkları
Vücudun bir çok bölgesini etkileyebilen daha nadir hastalıklardır. Sistemik lupus eritematosus (SLE), skleroderma, polimiyozit ve mikst konnektif doku hastalığı (MCTD) gibi tipleri vardır. Bazı yazarlar Sjogren sendromunu, hatta romatoid artriti de bu gruba katarlar. |
Kalıtsal özellikler
Genetik yasalarına göre kuşaktan kuşağa kalıtsal olarak geçebilen, türe ve kişiye özgü biçimsel ve fizyolojik özellikler. |
Keratokonj unktivit
Aynı anda hem kornea, hem de konjunktiva İltihabının görüldüğü göz hastalığı. |
Konsantrasyon
birim hacimde bulunan madde miktarı. |
Kaliks
Makroskopik ya da mikroskopik olarak huni biçiminde görülen anatomik oluşumlara genel olarak verilen ad. |
Kalkülüs
Dişler üzerinde ya da vücudun çeşitli bölgelerinde biriken, taşa benziyen mineral tuzları. |
Keratomalasi
Kornea ve konjunktiva bozuklukları. |
Kallidin
Bradİkinİn(*) ile birlikte, plazma kininleri grubunun bir bileşiği. |
Keratomalazi
korneada yumuşama |
Kontakt dermatit
Bazı maddelerle temas sonucu oluşan alerjik deri iltihabı. Dokunulan şey sabun, deterjan, kozmetikler, giysiler, ilaçlar, meslekte kullanılan maddeler metaller vb. olabilir. |
Kalori
1 gram suyun sıcaklığını 1 C artırmak için gerekli olan ısı miktar |
Keratometre
Kornea kavislerini ölçmekte kullanılan alet. |
Kontakt lens
Kornea (saydamtabaka) üzerine yerleştirilen, genellikle akrilik maddeden yapılan özel mercek. |
Kalori eşdeğeri
Besinlerin içindeki maddelerin yanması sonucunda ortaya çıkan enerji miktarı, l gr karbonhidratın kalori eşdeğeri 4,1 kalori, l gr yağın kalori eşdeğeri 9,3 kalori, l gr proteinin kalori eşdeğeri 4,1 kaloridir. |
Keratoplasti
Matlaşmış korneanın yerine başkasından alınan korneanın konulması ameliyatı. |
Kontraktür
Bir ya da daha fazla kas grubunun kalıcı ve sürekli kasılmasıyla nitelenen patolojik durum; kas sertliği. |
Kalori gereksinimi
Diyetle alınması gereken kalori miktan. |
Keratoplasti (kornea nakli)
Herhangi bir hastalık sonucunda bozulmuş olan gözün kornea (saydamtabaka) bölümünün çıkarılmasını ve yerine bîr vericiden alınmış sağlıklı korneanın konmasını sağlayan cerrahi girişim. |
Kontrast madde
X ışınlarını geçirmeyen sıvı bir madde(boya). Normal röntgende görülmeyen vücut yapılarını görüntülemek için sindirim sistemi, damar içi ya da omuriliğin çevresini saran sıvı dolu boşluğu verilir. |
Kalp
Dolaşım sistemine kan pompalayan, kulakçık ve karıncıklardan oluşmuş organ |
Keratoskop
Korneayı muayene aleti. |
Kontrast maddeler
Doğrudan yapılan radyolojik çekimlerle elde edilen gözlem sonuçlannı bütünleştirebilmek ya da genişletebilmek için X ışınlarına karşı geçirgenlik ve matlık farklılıklarım yapay olarak yaratabilen maddeler. |
Kalp ağrısı
Kalp üzerinde hissedilen ağrıya tıp dilinde prekardiyal ağrı denir. Kalp ağrısı nefes darlığı ve şok ile görülürse; enfarktüs krizinden şüphe edilir. Bu gibi durumlarda hastayı fazla hareket ettirmemek, istirahat etmesini sağlamak ve doktora başvurmak gerekir.Kalbin ön kısmında devamlı olarak ağrı varsa; nedeni psikolojik olabilir. |
Keratoz
Üstderİdeki keratinizasyon bozukluğu nedeniyle derinin boynuzsu katmanının düzensiz olarak kalınlaşması. |
Kontroendikasyon
Belirli bir hastalığın tedavisinde, belirli tıbbi ya da cerrahi yöntemlerin uygulanmasını engelleyen durum. |
Kalp Ağrısı
Kalp üzerinde hissedilen ağrıya tıp dilinde prekardiyal ağrı denir. Kalp ağrısı nefes darlığı ve şok ile görülürse; enfarktüs krizinden şüphe edilir.
Bu gibi durumlarda hastayı fazla hareket ettirmemek, istirahat etmesini sağlamak ve doktora başvurmak gerekir. Kalbin ön kısmında devamlı olarak ağrı varsa; nedeni psikolojik olabilir |
Kalp atımı
Kalbin dakikada 70-80'e varan ritmik kasılmalarına verilen ad. |
Kalp çevrimi
Sistol(*) ve diyastolün(*) ritmik bir biçimde birbirini izlediği kasılma-gevşeme çevrimi. |
Kontüzyon (kunt travma)
Derinin bütünlüğünü bozmayan darbelerle oluşan yaralanma. |
Kalp durması
Kalbin kasılma etkinliğinin durması. |
Kesecik (sakkulus)
1,5-2 mm çapında, yuvarlağımsı küçük bir kese. |
Kalp frekansı
Bir dakikadaki kalp kasılmalarının sayısı |
Kalp Hastalıkları
Düzensiz bir hayat, yorgunluk, sinir bozuluğu, şiddetli romatizma veya doğuştan meydana gelen kalp hastalıklarında; daha geniş bir ifadeyle bütün kalp hastalıklarında aşağıdaki maddelere dikkat etmek gerekir.
- Sinirlenmeyin
- Sigarayı bırakın
- Şişmanlamamaya ve kilonuzu muhafaza etmeye çalışın
- Fazla yorucu işler yapmayın
- Uyku ve dinlenmenizi ihmal etmeyin
- Koşmayın, acele etmeyin.
- Her gün bir öncekinden daha iyi olduğunuza inanın
- Kabız olmamaya dikkat edin
- Çürük dişleriniz varsa, tedavi ettirin
- Fazla miktarda yağlı sığır veya koyun eti, sütlü şeyler yemeyin. Konserve, pastırma, salam, peynir, turşu, balık ve çikolata gibi şeyleri mümkün olduğunca azaltın
- Yemeklere tuz koymayın. Yemeklerinizi mısırözü, ayçiçeği veya haşhaşyağı ile hazırlayın
- Bol bol taze sebze ve meyve yiyin
- Bol bol yoğurt yiyin |
Kalp hastalıkları
Düzensiz bir hayat, yorgunluk, sinir bozuluğu, şiddetli romatizma veya doğuştan meydana gelen kalp hastalıklarında; daha geniş bir ifadeyle bütün kalp hastalıklarında aşağıdaki maddelere dikkat etmek gerekir.- Sinirlenmeyin- Sigarayı bırakın- Şişmanlamamaya ve kilonuzu muhafaza etmeye çalışın- Fazla yorucu işler yapmayın- Uyku ve dinlenmenizi ihmal etmeyin- Koşmayın, acele etmeyin.- Her gün bir öncekinden daha iyi olduğunuza inanın- Kabız olmamaya dikkat edin- Çürük dişleriniz varsa, tedavi ettirin- Fazla miktarda yağlı sığır veya koyun eti, sütlü şeyler yemeyin. Konserve, pastırma, salam, peynir, turşu, balık ve çikolata gibi şeyleri mümkün olduğunca azaltın- Yemeklere tuz koymayın. Yemeklerinizi mısırözü, ayçiçeği veya haşhaşyağı ile hazırlayın- Bol bol taze sebze ve meyve yiyin - Bol bol yoğurt yiyin |
Koprofaji
Dışkı yemeyle ortaya çıkan ruhsal rahatsızlık belirtisi. |
Kalp Krizi
ABD'de her yıl yaklaşık 1.5 milyon kişi kalp krizi geçirmektedir. Kalp krizi geçirenlerin üçte bir kadarı ilk 20 günde, %3-%12'si de bir yıl içinde yaşamlarını yitirmektedir. Enfarktüsün nedeni kısaca kolesterolle ve yağla dolu plak tarzında lezyonların damarı tıkamasıdır.
Belirtiler
Kalp krizi ya da enfarktüs; kalbin koroner arterlerinde gerçekleşen bir bozukluk sonrası meydana gelen yetersizlik sonucu şiddetli göğüs ağrısıyla ortaya çıkan ve ölümle sonuçlanması olası fizyolojik durum. Dünyada en başta gelen ölüm sebeplerindendir.
Bazı belirtileri bulunmakta ve dikkat edildiğinde hayat kurtarıcı olabilmektedir. Bunlardan başlıcaları;
· Göğüs kafesinin orta bölgesinde birkaç dakikadan uzun süren baskı, sıkışma, ağırlık, huzursuzluk, Adrenalin deşarjı ve ölüm hissi.
· Omuzlara, boyuna veya kollara yayılan göğüs ağrısı;
· Aritmiler
· Baş dönmesi, baygınlık, bayılma, bulantı, [[soğuk terlemeyle beraber göğüs kafesi şikayetleridir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla konur.
Tedavi
İlk tedavi önlemleri oksijen, nitrogliserin, düşük doz aspirin ya da ağrı tedavisi olabilir. Kalpteki ritim bozukluklarını giderici antiaritmik ilaçlar ve kalp kasındaki hasarın ilerlemesini önlemek için beta-blokerler verilebilir. Hasta krizden sonraki ilk birkaç saat içinde hastaneye yatırılırsa pıhtıları eritmek için trombolitik ilaçlar verilebilir. Ayrıca anjiyoplasti (daralan kalp damarlarının genişletilmesi) ya da koroner arter köprüleme (bypass) ameliyatı yapılabilir.
Öneriler
Unutmadan ilave edelim; düzenli egzersiz yapmak, ayda bir defa halı sahada arkadaşlarla buluşup maç yapmak değildir. Böylesi düzensizce yapılan sporlar antremana hazır olmayan kalbi yorar. Bir uzmandan yardım alarak düzenli spor yapmanızı tavsiye ederiz.
Kalp krizi riskini azaltmak için bazı öneriler; sigara içmemek, varsa yüksek tansiyonu kontrol altında tutmak, yağ, tuz ve kolesterolden uzak kalmak, genellikle sebze ve meyve yemek, düzenli egzersiz yapmak, kiloyu normal sınırlarda tutmak, diyabet varsa diyete uygun kalmak, ve ailede kalp hastalığı hikayesi varsa düzenli kontrol altında bulunmaktır. |
Keşi fıtığı (insizyonel hemi)
Ameliyat kesişinden ya da yaralanmaya bağlı bir keşiden kaynaklanan fıîık(*). |
Koprofili (skatofili)
Kişinin kendisinin, başkalarının ya da hayvanların dışkılarını bir kap içinde ya da açıkta biriktirmesiyle ortaya çıkan psikopatolojik olgu. |
Kalp masajı
Durmuş kalbi normal etkinliğine döndürmek amacıyla uygulanan ve elle yapılan masaj. |
Ketoasidoz
İnsüline bağımlı şeker hastalığının bazen öldürücü olabilen komplikasyonu; İnsülin çok az olmasından kanaklanır ve bilinç kaybına neden olabilir. |
Kalp romatizması
Romatizma, iyi tedavi edilmeyecek olursa; kalbin içindeki kapakçıklara yerleşir. Bu kapakçıklardan; en fazla mitral kapakçık etkilenir ve daralıp, sertleşir, büzülür.Daha çok kadınlarda görülen kalp romatizması sonucu ortaya çıkan hastalığa mitral darlığı veya mitral stenoz denir. Hastada nefes darlığı, kuru öksürük, sık sık soğuk alma, morarma, el ve ayaklarda üşüme ve yorgunluk görülür.Tedavinin ilk şartı üzülmemek, her gün bir öncekki günden daha iyi olduğuna inanmak ve doktorun tavsiyelerine uymaktır. |
Koprolali
Çevrenin onaylamadığı ve ortamın uygun olmadığı koşullarda müstehcen sözcüklerin kullanılması için duyulan karşı koyulmaz dürtü. |
Kalp Romatizması
Romatizma, iyi tedavi edilmeyecek olursa; kalbin içindeki kapakçıklara yerleşir. Bu kapakçıklardan; en fazla mitral kapakçık etkilenir ve daralıp, sertleşir, büzülür.
Daha çok kadınlarda görülen kalp romatizması sonucu ortaya çıkan hastalığa mitral darlığı veya mitral stenoz denir. Hastada nefes darlığı, kuru öksürük, sık sık soğuk alma, morarma, el ve ayaklarda üşüme ve yorgunluk görülür.
Tedavinin ilk şartı üzülmemek, her gün bir öncekki günden daha iyi olduğuna inanmak ve doktorun tavsiyelerine uymaktır |
Koprolani
Kişinin kendisinin ya da başkasının dışkısıyla oynayarak ya da dışkılayarak patolojik bir erotik uyan araması. |
Kalp sesleri
Kalbin çalışmasıyla ortaya çıkan ve dinlemeyle saptana-bilen sesler. |
Kalp sıkışması
Kalpteki koroner dolaşım bozukluğuna bağlı olarak kalp kasının yetersiz oksijenlenmesi sonucu beliren ağrılı tablo. |
Kalp üfürümü
Normal kalp seslerine ek olarak duyulan bir ses. Bu ses önemsiz olabileceği gibi, bir kalp hastalığının da belirtisi olabilir. |
Keyser-fleisher halkası
Wilson hastalığı olanlarda bakır birikimini gösterir |
Kalp Yetmezliği
Kalp yetmezliği; altta yatan bir hastalığa bağlı olarak kalbin bozulması ve perifere yeterli kan pompalama kapasitesinin düşmesidir. Kalp yetmezliğine en sık sebep olan iki hastalık hipertansiyon ve koroner arter hastalığıdır.
Belirtiler
Kalp yetersizliği çoğunlukla zaman içerisinde yavaş yavaş gelişiyor. Bu nedenle hastalar şikayetler belirginleşmeden doktora başvurmuyor.
Kalp yetersizliğinin belirti ve Bulguları:
Nefes Darlığı: Eforla, yatar durumda veya gece uykudan uyandıran nefes darlığı şeklinde görülüyor.
Öksürük, pembe renkli köpüklü balgam
Halsizlik Yorgunluk
Bacaklarda, ayak bileklerinde, ayak sırtında şişlik (ödem)
Kalp atımlarında düzensizlik veya hızlanma
Boyun toplar damarlarında belirginleşme
Karaciğerde büyüme, gerilme, karın boşluğunda sıvı birikimi (Asit)
İştahsızlık, bulantı
Konsantrasyon güçlüğü
Bu belirti ve bulgular sadece kalp yetersizliğine spesifik olmayıp başka hastalıklarda da görülebiliyor. Bu nedenle doktor muayenesini takiben kesin tanı için birtakım tetkiklerin yapılması gerekiyor.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla konur.
Tedavi
Kalp yetmezliği olgularında kullanılan oldukça etkili ilaçlar vardır. Bu ilaçlar birçok insanın yaşamım kurtarmıştır. Bunların en önemlisi dijitaldir.
Kalp yetmezliği hastaları için beslenmenin büyük önemi vardır. Öncelikle alınan besin miktarı az olmalıdır. Hekimler ilk günlerde daha çok şekerli su, portakal suyu, açık çay, sebze sulan gibi sulu besinler önerir. Alınan besinler daha sonra aşamalı olarak artırılır ve günlük besinler birkaç öğüne bölünerek verilir. Sindirim işlevi, kalbin yükünü önemli ölçüde artırdığından besinlerin iyice çiğnenerek ve az miktarda alınma-sı gerekir. Öncelikle yağlar önemli ölçüde kısıtlanmalıdır ve hekim gerekli görürse ödemli olgularda tuz sınırlama-sı uygulanır. Beslenmede tuz sınırlama-sı uygulandığında idrarla atılan su miktarı artar, ödemler kaybolur ve kalbin yükü azalır. Kalp kası dokusunun oksijenlenmesini engelleyen sigara bütünüyle kesilmelidir; kahveye izin verilebilir.
Hekimin önerilerin! Düzenli olarak uygulayan ve ilaçlarını alan bir hasta başarıyla tedavi edilebilir. Tedavi başarılı ise kalpte hastalık olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla kalp yetmezliğim ağırlaştıracak ağır bedensel güç harcamaktan kaçınmak gerekir. Gerekli önlemleri alan hasta uzun yıllar yaşayabilir.
Öneriler
Sigara bırakılmalı özellikle koroner arter hastalığı ve kalp krizine bağlı kalp yetmezliği gelişmiş olan hastalarda sigara yeni bir kalp krizine zemin hazırladığı gibi kalp hızını artırıp tansiyonu yükselterek kalp yetersizliğini kötü yönde etkiliyor.
Alkol azaltılmalı eğer Alkolik Kardiyomiyopatiye bağlı kalp yetersizliği varsa alkol tamamen kesilmeli. Alkolün kalp kası üzerine bilinen toksik etkisinin dışında aritmi yapıcı ve tansiyon yükseltici etkileri kalp yetersizliğini olumsuz etkiliyor.
Tuz kısıtlanmalı Konjestif Kalp Yetmezliği olan hastalarda tuzun günde 2Gr ( Bir çay kaşığı ) ile kısıtlanması öneriliyor. Aşırı tuz alımı veya tuzdan zengin gıdalarla beslenme vücutta sıvı tutulumun artırıp kalp yetmezliğine bağlı nefes darlığı, bacak ve karın şişliği gibi belirtilerin artmasına neden oluyor.
Sıvı alımı kısıtlanmalı vücutta yoğun sıvı birikimi ( ödem ) olan ve yüksek doz idrar söktürücü kullanma ihtiyacı olan hastalarda günlük sıvı alımının 1,5-2Lt. ile kısıtlanması öneriliyor.
Fazla kilo verilmeli fazla kilo kalbin iş yükünü artırdığından kalp yetersizliğini olumsuz yönde etkiliyor. Aşırı sıkı olmayan, uzun vadeli, dengeli bir diyetle kilo verilmesi sağlanmalı
Günlük kilo ölçümü yapılmalı. Vücutta sıvı birikimi en erken günlük kilo takibi ile farkediliyor. Eğer 1-3 gün içerisinde vücut ağırlığından 2kg’dan fazla artış oluyorsa bunun sıvı birikiminden olduğu düşünülüp sıvı, tuz kısıtlaması veya idrar söktürücü ilaç dozunun artırılması gibi tedbirler şikayetler artmadan alınıyor.
Grip ve Pnömokok aşısı yapılmalı. Solunum yolu infeksiyonları kalp yetersizliğini artırdıklarından bu tip önleyici tedbirlerin alınmasının faydalı olduğu bildiriliyor.
Düzenli egzersiz yapılmalı. Kalp yetersizliğinde; düzenli egzersizin fonksiyonel kapasiteyi artırdığı, hastalığa ait şikayetleri azalttığı, iskelet kasının tonusunu artırdığı, hipertansiyonun kontrolünü kolaylaştırdığı ve hastanın moralini iyi yönde etkilediği biliniyor. Bu nedenle şikayte neden olacak sınırı aşmadan yürüyüş, bisiklet yüzme gibi sporların düzenli olarak yapılması öneriliyor. |
Kıkırdak
Sert ve kaygan bir doku, eklem içindeki kemik uçlarının üstünü kaplar. Kemiklerin birbiri üzerinde kaymasını sağlar ve aynı zamanda bir darbe azaltıcı olarak iş görür. Kifoz: Omurganın dışbükey ya da yay şeklinde eğrilmesi. |
Kalp-akciğer makinesi
Önemli kalp-damar cerrahi girişimleri sırasında geçici olarak dolaşım ve solunum işlevlerinin yerini tutmak üzere kullanılan araçlar. |
Kıkırdak (kartilaj)
Kıkırdak dokusundan oluşan çeşitli anatomik oluşumların ortak adı. |
Kalsemi
Kandaki kalsiyum miktarı. |
Kıkırdak doku
Kondrosit adlı hücreler içeren bağdoku tipi. |
Kalsifikasyon
Yumuşak dokularda kalsiyum kristallerinin birikmesi. |
Kalsinoz
Kalsiyum tuzlarının deride, derialtı dokularda, daha seyrek olarak kas kirişlerinde, eklem çevresi dokularında ve kaslarda depolanmasıyla belirlenen hastalık. |
Kalsitonin
Tiroid bezi tarafından salgılanan, kemiklerde kalsiyum depolanmasını hızlandıran bir hormon. |
Kılcal damar
Kan ya da lenf damarlarında görülen ince dallanmalara |
Kornea
Gözün ön tarafında sert tabakanın saydam kısmı. |
Kalsiyum
Başlıca kemiklerde bulunan bir mineral. |
Kırbacık (utrikutus)
Yaklaşık 2 mm çapında, yuvarlağımsı küçük kabarcık. |
Kornea (saydamtabaka)
Gözün ön bölümünde yer alan saydam katman. |
Kalsiyüri
İdrarla günlük olarak atılan kalsiyum miktarı. |
Kırıklar
Çarpma, vurma, düşme veya bunlara benzer bir kaza sonucu meydana gelen kırıklar, kapalı ve açık kırıklar olmak üzere ikiye ayrılır. Kemikler ya bir yerinden basit bir şekilde ya da birkaç yerinden kırılıp, parçalanırlar. Kemik kırılan yerde, şiddetli ve şişkinlik meydana gelir.Kırılan yer, elle yoklandığı zaman birtakım tıkırtılar duyulur. Bazen de, kırılan kemikler, kasları, etleri ve deriyi delerek dışarı fırlayabilir.Kemik kırıklarında yapılacak ilk iş, kemik uçlarını karşı karşıya getirerek, kıpırdamayacak şekilde sıkıca sarmaktır. |
Kırıklar
Çarpma, vurma, düşme veya bunlara benzer bir kaza sonucu meydana gelen kırıklar, kapalı ve açık kırıklar olmak üzere ikiye ayrılır.
Kemikler ya bir yerinden basit bir şekilde ya da birkaç yerinden kırılıp, parçalanırlar. Kemik kırılan yerde, şiddetli ve şişkinlik meydana gelir.
Kırılan yer, elle yoklandığı zaman birtakım tıkırtılar duyulur. Bazen de, kırılan kemikler, kasları, etleri ve deriyi delerek dışarı fırlayabilir.
Kemik kırıklarında yapılacak ilk iş, kemik uçlarını karşı karşıya getirerek, kıpırdamayacak şekilde sıkıca sarmaktır |
Kamamsı (kuneiform) kemikler
Ayağın arka bölümünün Önünde kama biçiminde ve yan yana sıralanmış üç kemik. |
Kırıklar
Çarpma, vurma, düşme veya bunlara benzer bir kaza sonucu meydana gelen kırıklar, kapalı ve açık kırıklar olmak üzere ikiye ayrılır.
Kemikler ya bir yerinden basit bir şekilde ya da birkaç yerinden kırılıp, parçalanırlar. Kemik kırılan yerde, şiddetli ve şişkinlik meydana gelir.
Kırılan yer, elle yoklandığı zaman birtakım tıkırtılar duyulur. Bazen de, kırılan kemikler, kasları, etleri ve deriyi delerek dışarı fırlayabilir.
Kemik kırıklarında yapılacak ilk iş, kemik uçlarını karşı karşıya getirerek, kıpırdamayacak şekilde sıkıca sarmaktır |
Kampimetri
Retinanın (ağtabaka) işlevsel durumunu ve retinadan kaynaklanan sinir yollarının bütünlüğünü değerlendirmek için kullanılan muayene tekniği. |
Kırım Kongo K.A.
KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİ |
Koroit (damartabaka)
Gözyuvanmn orta katmanı olan uveanın arka bölümü. |
Kan
Atardamar, toplardamar ve kılcal damarların oluşturduğu bir kanal sistemi İçinde kalbin hareketlerine dayalı itme gücünün etkisiyle dolaşan sıvı. |
Korona (taç)
Belirli bir yapının çevresinde halka halinde sıralanan oluşumları belirtmek için kullanılan terim. |
Kan bağı
Aynı soydan gelen kişiler arasındaki ailevi bağ. |
Kan bankası (hemotek)
Kanın alınarak incelendiği ve işlendiği yer ya da uygun kaplar içinde saklandığı özel soğuk hava dolabı. |
Koroner atardamarlar
Miyokarta gerekli kanı götüren damarlar. |
Kıskançlık
Sevgi nesnesini yitirme korkusundan kaynaklanan bir tür kaygı. |
Koroner bağ
Karınzannın iki kıvrımından oluşan karaciğer bağı. |
Kan çıbanı
Kılların dibinde başlayıp süratle büyüyen bir iltihaptır. Özellikle sırt, ense ve yüzde meydana gelir. Nedeni stafilokok cinsi mikroptur. Tıp dilinde füronkül denir.
Kan çıbanı küçük kırmızı ve sert bir şişliktir. Büyüdükçe ağrısı ve gerginliği artar. En sonunda baş verir. Bir süre sonra da orta kısmı yumuşar, sarılaşır ve içindeki cerahat boşalır.
Kabuk döküldükten sonra da yerinde ufak bir iz kalır. Kan çıbanlarını, kesinlikle sıkmamak ve hatta dokunmamak gerekir. |
Kıskançlık hezeyanı
Aldatılmış olma inancıyla birlikte gelişen düşünce bozukluğu. |
Koroner damarlar
Kalbi besleyen ince atardamarlar. |
Kan çıbanı
Kılların dibinde başlayıp süratle büyüyen bir iltihaptır. Özellikle sırt, ense ve yüzde meydana gelir. Nedeni stafilokok cinsi mikroptur. Tıp dilinde füronkül denir. Kan çıbanı küçük kırmızı ve sert bir şişliktir. Büyüdükçe ağrısı ve gerginliği artar. En sonunda baş verir. Bir süre sonra da orta kısmı yumuşar, sarılaşır ve içindeki cerahat boşalır. Kabuk döküldükten sonra da yerinde ufak bir iz kalır.Kan çıbanlarını, kesinlikle sıkmamak ve hatta dokunmamak gerekir. |
Kızamık
Daha ziyade 3-10 yaşları arasında görülen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde morbilli denilen bu hastalığın nedeni, bir çeşit virüstür. Kızamıklı hastanın tükürük damlacıkları aracılığı ile sağlamlara da bulaşır. Bu nedenle, kızamık lekeleri kaybolduktan sonraki 10 gün içinde de hastayı, sağlıklı kimselerle görüştürmemek gerekir.Hastalık mikrop alındıktan sonra 10 gün içinde orataya çıkar. Hastanın gözleri kızarır, burnu akar, hapşırır, öksürür. Ateş yükselir. Baş ağrılarından şikayet eder. Kuvvetli ışıktan rahatsız olur. Bu belirtilerden aşağı yukarı 4 gün sonra küçük kırmızı ufak lekeler görülmeye başlar. Bunlar grup halindedir. Bu dönemde dudaklarda kuruluk ve dilde paslanma dikkati çeker. Bir süre sonra da kızamık lekeleri yüzün her tarafına, boyuna, göğse, kollara, karına, ve bacaklara yayılır. Bu dönem 3-4 gün devam eder. Sonra ateş yavaş yavaş ya da birdenbire düşerek belirtiler kaybolur.Hastanın odası güneş görmeli ve çok temiz olmalıdır. Oda ısısı 18-20 derece arasında tutulmalı, günde en az iki kere havalandırılmalı ve hastanın üşütmemesi için azami dikkat gösterilmelidir. Ayrıca, hastanın ağız, burun ve beden temizliğine özen gösterilmelidir.Bunlara dikkat edilmediği takdirde hastalık, zatürree, bronkopnömoni, zatülcenp, ortakulak iltihabı veya ensafalit gibi tehlikeli hastalıklara neden olabilir. Kızamık geçirenler, bağışıklık kazanıp bir daha kızamık olmazlar. Ayrıca çocuklara 2 yaşında yaptırılacak kızamık aşısı da bağışıklık sağlar. |
Koroner dolaşım
Miyokarta gerekli kam taşıyan atardamar ve toplardamar ağı. Bak. koroner atardamarlar; koroner toplardamarlar. |
Kan damla testi
Kılcal damar düzeyinde kanamanın durmasıyla ilgili etmenlerin bütünlüğünü değerlendirmeyi sağlayan test. |
Kızamık
Kızamık, virüslerin etken olduğu, 2- 5 yılda bir artışlar gösteren, tüm dünyada görülebilen, aşılanmamış toplumlarda tüm topluma yayılabilecek kadar bulaşıcı, döküntülü bir enfeksiyon hastalığıdır.
Belirtiler
Kızamık virüsü vücuda alındıktan 10–14 gün sonra yoğun yaşanan nezle belirtileri şeklindeki ilk belirtiler başlar. Yüksek ateş, mide bulantısı, burun akıntısı, gözlerde kızarma ve sulanma, ışığa karşı hassasiyet, kaslarda yaygın ağrı, boğaz ağrısı ve kuru öksürük başlıca belirtilerdir.
Tanı
Kızamık hastalığı, tipik seyir gösterdiği durumlarda, kendine özgü olan ağız içi oluşumlarının ve döküntüsünün görülmesiyle rahatlıkla tanınabilir.
Tedavi
Kızamığın özel bir tedavisi yoktur. Hastalık sırasında destekleyici olarak ateş düşürücüler, bol sıvı, balgam söktürücüler, A vitamini içeren ilaçlar kullanılabilir. Çevrenin nemlendirilmesi yararlı olabilir. Sonradan bakteriyel bir hastalık ilave olmazsa antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur.
Öneriler
Dünyada her yıl yaklaşık 30 milyon kızamık vakası ve kızamığa bağlı yaklaşık 800 bin ölüm olduğu tahmin edilmektedir. Şu anda dünyadaki çocuk ölümlerinde, aşıyla önlenebilen hastalıklar arasında kızamık ilk sıralarda yer almaktadır. Bunun nedeni, kızamık aşısının yeterince yapılamaması olarak açıklanmaktadır. Hastalıktan korunmanın tek yolu AŞILANMAKTIR !!! |
Kan dolaşımı
Kanın dolaşım sistemindeki hareketi. |
Kızamıkçık
Deri döküntüleri, hafif ateş ve hafif nezle ile ortaya çıkan Alman kızamığı da denilen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde, rubella denir. Daha ziyade çocuklarda görülür. Ancak, hamile kadınların da, gebeliğin ilk üç ayı içinde kızamıkçık olma ihtimali vardır.
Bu durumda, ana rahmindeki cenin de etkilenir.
Hastalık, havadaki zerreciklerle bulaşır. Kuluçka devresi, çoğunlukla 17 gündür. Hastanın vücudunda pembe, düz lekeler görülür. Bazen boynun arka tarafındaki bezler de şişer.
Tedavi için kullanılacak özel bir ilaç yoktur. Hastalık genellikle 4 gün içinde geçer. Bu süre içinde hastanın odasını ayırmak ve sağlam kimselerle görüştürmek gerekir. Kesin istirahat da şarttır |
Kan gazları
Kan gazları ölçümü, yenidoğan yoğun bakım ünitesinde yatmakta olan bebekler için vazgeçilmez bir tanı yöntemidir. Kan gazları ölçümü ile arteryel kandaki oksijen basıncı (PAO2), kandaki karbondioksit basıncı (PaCo2), Ph, hemoglobin, bikarbonat (HCO3) ve baz fazlası (BE) gibi temel parametreler hakkında bilgi sahibi olunur. |
Kızamıkçık
Deri döküntüleri, hafif ateş ve hafif nezle ile ortaya çıkan Alman kızamığı da denilen bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde, rubella denir. Daha ziyade çocuklarda görülür. Ancak, hamile kadınların da, gebeliğin ilk üç ayı içinde kızamıkçık olma ihtimali vardır. Bu durumda, ana rahmindeki cenin de etkilenir.Hastalık, havadaki zerreciklerle bulaşır. Kuluçka devresi, çoğunlukla 17 gündür. Hastanın vücudunda pembe, düz lekeler görülür. Bazen boynun arka tarafındaki bezler de şişer.Tedavi için kullanılacak özel bir ilaç yoktur. Hastalık genellikle 4 gün içinde geçer. Bu süre içinde hastanın odasını ayırmak ve sağlam kimselerle görüştürmek gerekir. Kesin istirahat da şarttır. |
Koroner sütiir
Alın kemiği ile İki yankafa kemiği arasında yer alan yanmay biçimli sütür. |
Kan grubu
Kan hücreleri insandan insana değişen ve özel yöntemlerle gösterilebilen işaretleyiciler taşır. Kan naklinden önce alıcı ve vericide aynı olmaları şarttır. Başlıcaları A, B, O, AB ve Rh (+) / (-)'dir. |
Koroner toplardamar
Miyokarttan çıkan toplardamar kanını taşıyan damarlar. |
Kan hücreleri
Kemik iliğinde her gün milyonlarcası yapılan ve kanda dolaşan hücreler: eritrositler, lökositler ve trombositler. Kemik iliğinden kan dolaşımına çıkan eritrositler yaklaşık 4 ay, trombositler 10 gün yaşarlar. Nötrofil lökositler dolaşımda birkaç saat kaldıktan sonra dokulara geçerler. Buna karşılık bağışıklığı sağlamakla görevlı lenfositler çok uzun ömürlüdür. |
Koroner yoğun bakım ünitesi
Miyokart enfarktüsünde ortaya çıkabilecek ve acil yardım gerektiren kalp ve dolaşım sorunlarının (örneğin ritm bozuklukfan, kalp durması) anında tedavisi için uygun araç ve gereçlerle donatılmış tedavi bölümü. |
Kan işemek
Kılların dibinde başlayıp süratle büyüyen bir iltihaptır. Özellikle sırt, ense ve yüzde meydana gelir. Nedeni stafilokok cinsi mikroptur. Tıp dilinde füronkül denir.
Kan çıbanı küçük kırmızı ve sert bir şişliktir. Büyüdükçe ağrısı ve gerginliği artar. En sonunda baş verir. Bir süre sonra da orta kısmı yumuşar, sarılaşır ve içindeki cerahat boşalır.
Kabuk döküldükten sonra da yerinde ufak bir iz kalır. Kan çıbanlarını, kesinlikle sıkmamak ve hatta dokunmamak gerekir. |
Kızılötesi ışınlar
Dalga uzunluğu 8.000 Â'nın üzerinde olan, insan gözünün göremediği elektromagnetik ışınlar. |
Koronerografi
Koroner damarların yapı ve işlevlerinin radyolojik tekniklerle incelenmesi. |
Kan işemek
Tıp dilinde hematüri adı verilen bu durum, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir doktora başvurmak gerekir.İdrarda kan görülmesi; idraryolu iltihabı, prostat iltihabı, mesane taşı, böbrek kanaması, böbrekte taş veya kum, kan hastalıkları veya bir başka hastalığın belirtisi olabilir. Ayrıca bazı ilaçlar ve gıdalar da idrarda kan görülmesine neden olabilir. Örneğin çilek, domates, ıspanak veya ağrı kesici ilaçlar kan işemeye neden olabilir. |
Koroneropati
Koroner damarları etkileyen hastalıkların ortak adı. |
Kan pıhtılaşması
Fibrin ağı arasında alyuvar, akyuvar ve trombositlerin tutularak pıhtı kütlesinin oluşması süreci. |
Kilobase
1000 nükleotidlik DNA parçalarını esas alan ölçü birimi. |
Kan tükürmek
Tıp dilinde hemoptizi denilen kan tükürmek, önemli bir hastalığın habercisidir. Akciğer kanseri, verem, bronşit, mitral darlığı veya zatürreeden şüphelenilir. Ancak dişeti kanaması gibi pek önemli olmayan bir durumda olabilir. Bu nedenle, hastanın sırtına bir yastık konup, oturtulur. Vakit kaybetmeden doktor çağrılır. |
Kan Tükürmek
Tıp dilinde hemoptizi denilen kan tükürmek, önemli bir hastalığın habercisidir. Akciğer kanseri, verem, bronşit, mitral darlığı veya zatürreeden şüphelenilir.
Ancak dişeti kanaması gibi pek önemli olmayan bir durumda olabilir. Bu nedenle, hastanın sırtına bir yastık konup, oturtulur. Vakit kaybetmeden doktor çağrılır |
Korteks (kabuk)
Bir organın yüzeysel bölümlerini belirtmek İçin kullanılan anatomi terimi. |
Kanal (iletim yolu)
Dar anlamda, kendine ait bîr duvarla çevrili, az çok düzenli, silindirimsi ve oyuk biçimli yapı. |
Kimografi
Fizyolojik olayları kimograf adlı alet yardımıyla çizerek göstermeye yarayan teknik. |
Kortikal bölgeler
Beyin korteksinin (kabuk) farklı yapı ve işlevdeki hücrelerden oluşan bölgeleri. |
Kanama zamanı
Trombosit işlevlerini ve kanın kendi kendine durma düzeyini ölçmeye yönelik inceleme yöntemi. |
Kanatlı kürek kemiği
Kürek kemiğinin anormal ve özel bir biçimi. |
Kortikosteroid ilaçlar
Adrenal bezlerinin yaptığı doğal kortikosteroid hormonlara benzer sentetik, iltihap karşıtı (anti-erıflamatuar) ilaçlar. Prednisone, dexamethasone, betamethasone, triamcinolone vb. |
Kanda kolestrol yüksekliği
Kolestrol, kanda, sinirlerde, beyinde, karaciğerde, dalakta, böbrek üstü bezlerinde ve safrada bulunan, yağ yapısında, kristal gibi beyaz görünümde bir maddedir.
Görevi dokulardaki su dengesini sağlamak, alyuvarları zehirlere karşı korumak, sinir dokularının dayanıklığını sağlamak ve deri altında, dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyuculuk yapmaktır.
100 gram kanda; 180-230 miligram kolestrol bulunur. Bu miktar normaldir. 230 miligram kolestrol miktarı, kanda kolestrolün yükselmiş olduğuna işarettir. Tedavi edilmezse; damarsertliği, beyin ve kalpteki ince damarların tıkanmasına neden olur.
Meydana Gelişi Böbrek üstü bezleri, husyeler, yumurtalıklar bünyenin ihtiyacı olan kolestrolü imal ederler. Ayrıca hayvansal yağlar, süt, yumurta ve bitkisel hormonlarla da kolestrol alınır.
Kanda, kolestrolün yükseldiğini anlamak için bir seri test yapmak gerekir. Ayrıca, hastanın cildinde oluşan sarı lekeler, göz altlarında beliren siyah halkalar, göz akında görülen sarı lekecikler, genel yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, baş dönmesi, baş ağrısı, görme zayıflığı, ağız acılığı, nefes ve ter kokusu kolestrolün yükselmiş olduğuna işaret olabilir |
Kinetoz (taşıt tutması)
Taşıtla yolculuk sırasında düzensiz hareketlerin vücut dengesiyle ilgili organlarda geçici işlev bozukluğuna yol açması. |
Kanda kolestrol yüksekliği
Kolestrol, kanda, sinirlerde, beyinde, karaciğerde, dalakta, böbrek üstü bezlerinde ve safrada bulunan, yağ yapısında, kristal gibi beyaz görünümde bir maddedir.Görevi dokulardaki su dengesini sağlamak, alyuvarları zehirlere karşı korumak, sinir dokularının dayanıklığını sağlamak ve deri altında, dışarıdan gelecek mikroplara karşı koruyuculuk yapmaktır.100 gram kanda; 180-230 miligram kolestrol bulunur. Bu miktar normaldir. 230 miligram kolestrol miktarı, kanda kolestrolün yükselmiş olduğuna işarettir. Tedavi edilmezse; damarsertliği, beyin ve kalpteki ince damarların tıkanmasına neden olur. |
Kortikosürrenal hormonlar
Böbreküstü bezinin korteksinden salgılanan, 19 ve 21 karbon atomlu, steroit yapısındaki hormonlar. |
Kandida
Candida cinsi mantarlar |
Kirişsî uzantılar (chordae tendineae)
Kalp karıncıklannın içindeki papiller kasların kirişleri ve birincil etsi sütunlann uzantısı olan lifsi oluşumlar. |
Kortikoterapi
Böbreküstü bezinden elde edilen özütlerle uygulanan tedavi. |
Kangren
Vücut dokusunun ölmesi. Genellikle bölgeye kan gelmemesi sonucu oluşur. Doku büzüşür ve siyahlaşır. |
Kiropraksi
Bazı hastalıklarda uygulanan deneysel tedavi yöntemi; osteopatik lezyonlarda (omurlann yerinden kayması) A. T. SİH'in elle tedavisinden esinlenen ABD'li D. D. Palmer tarafından 1895'te önerilmiştir. |
Kanın ağdalılığı
Kanın iç sürtünme gücü. |
Kiroterapi
Kiropraksiden türeyen tedavi uygulaması; ağırlıklı olarak omurga ve leğen bölgesinin manipülasyonuna dayanır. |
Kanın tampon sistemleri
Az miktarda asit ya da baz eklendiğinde, kandaki hidrojen iyonlarının pH değeriyle belirlenen yoğunluğunu sabit düzeyde tutan çözeltiler. |
Kortizon türü ilaçlar
Prednizon türevleri (örneğin Prednol), deksametazon (örneğin Dekort). |
Kanlı akıntı
Vücudun burun, boğaz, makat ya da kadın cinsel organı gibi doğal bir deliğinden fizyolojik ya da patolojik nedenlerle kan gelmesi. |
Koryoamniyotik zar
Dolütü Örten, amniyonf*) ve koryon(*) zarlarının birleşmesinden oluşan zar. |
Kannabizm
Hint kenevirinden elde edilen ilacın sürekli kullanımına bağlı kronik zehirlenme. |
Kist hidatik
Bazı organlarda (daha çok karaciger, akciğer , beyin) ekinokok adı verilen parazitlerin neden olduğu içi berrak su görünümünde kistler. |
Koryokarsinotn (koryonepitelyom)
Etenenin dölütle ilgili bölümünü oluşturan yapılar olan koryon villüslerinin epitel hücrelerinden kaynaklanan kötü huylu tümör. |
Kanser
Kanser, kötücül (habis) urların anormal bir şekilde çoğalmasına verilen addır. Klinik özellikleri ve tedaviye gösterdikleri tepki açısından birbirinden son derece farklı çeşitli durumlara verilen genel addır.
Bütün kanserlerde ortak olan özellik, bir hücre tipinin denetimsiz biçimde çoğalması ve normal dokuları kaplamasıdır. Bunun nedeni, hücre DNAsında iki aşamada gerçekleştiği sanılan değişikliklerdir.
19. yüzyıl'da "beyaz ölüm" diye nitelendirilen verem, Ortaçağ'da "kara ölüm" diye nitelendirilen veba, ondan önce de cüzzam gibi, günümüzün toplumunda da kanser, insanların çoğunluğu tarafından en çok korkulan hastalıklar öbeğidir. Teşhis ve tedavi yollarının araştırılması, "kanserbilim" (onkoloji) diye adlandırılan tıp dalının alanıdır.
1980 yıllarının ortalarında dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon yeni kişinin çeşitli kanserlere yakalandığı ve 4 milyondan çok kişinin kanserden öldüğü bildirilmiştir. Söz konusu verilerle, en yaygın öldürücü kanser biçimi mide kanseriyken (özellikle Asya'da), günümüzde, gelişmekte olan ülkelerde sigara içmenin yaygınlaşması dolayısıyla, akciğer kanseri hızla tırmanmış ve en çok ölüme yol açan kanser biçimi haline gelmiştir. Özellikle Çin'de ve Japonya'da hızla artış gösteren üçüncü en büyük öldürücü kanser türü, meme kanseridir. Listede dördüncü sırada yeralan kanser çeşidi de, daha çok yaşlılarda görülen kalınbağırsak kanseridir.
Hem erkeklerde, hem kadınlarda en çok görülen kanser çeşidi, deri kanseridir; onu erkeklerde prostat kanseri, kadınlarda meme kanseri izlemektedir. Buna karşılık, gerek erkeklerde, gerek kadınlarda, ölümlerin çoğunluğuna akciğer kanseri neden olmaktadır. Kan kanseriyse, çocuklarda en yaygın kanser tipidir.
Son yirmi-otuz yıl içinde, ortalama ömrün uzamasıyla nüfusun içindeki yaşlı sayısının artmasına, aynı zamanda da sigara içenlerin çok büyük sayıda artmış olmasına (özellikle kadınlar arasında) bağlı olarak, kanser hastalıklarının sayısında gözle görülür bir artma olmuştur. Bazı uzmanlar, sigara kullanımına toptan son verilmesi durumunda, akciğer kanserinden ölümlerin 20 yıl içinde ortadan kaldırılabileceğini ileri sürmektedirler.
Kanser tıpta aynı enfeksiyon gibi büyük bir hastalık grubunun adıdır. Yüzden fazla kanser türü bulunmaktadır. Her doku ya da organın enfeksiyonunun farklı bir hastalığı tanımladığı gibi kanser de her doku ve organda farklı bir hastalık olarak karşımıza çıkar. Üst solunum yolları enfeksiyonu, üriner enfeksiyon, yumuşak doku enfeksiyonu ve sepsis gibi kanserde farklı yerleşim yerlerinde farklı hastalıklar olarak karşımıza çıkar.
Cildin bazal hücreli kanseri, rahim ağzının insitu kanseri gibi kanserler hasta açısından çok kolay atlatabilecek hastalıklar olmasına karşın pankreas kanseri ve karaciğer kanseri gibi hastalıklar hasta açısından ciddi problem oluşturabilirler.
Bir ur ya da neoplazma tek tek hücrelerin büyümesini ve metabolizmasını yöneten biyolojik mekanizmalara ve canlı organizmanın bütününü kapsayan hücre etkileşimlerine tam olarak uymadığı için,nispeten özerk diye tanımlanır. Ur kelime anlamı olarak sertleşen oluşum anlamına gelir. Bazı urlar türemiş oldukları dokudan daha hızlı biçimde büyürler, bazılarıysa bir kitle haline gelmektedir.Hücrelerdeki urlar yeni hücrelere aktarılırlar bu yüzden kalıtımsaldırlar. Urlar yalnız çok hücreli organizmalarda görülürler bakteriler gibi tek hücreli organizmalarda görülmezler.
Urlar iki çeşittir:
İyi Huylu (Selim) Urlar
Bunlar tehlike oluşturmayan hücrelerdir genellikle damar şişkinliği kas şişkinliği şeklinde görülürler.Ancak bazen aşırı şekilde büyüdüğünde diğer organları sıkıştırabilir ve alınması gerekebilir.
Kötü Huylu (Habis) Urlar
İ.Karsinom : Bunlar yabancılaşan deri hücreleri, mukoza hücreleri ve beze hücrelerinde oluşur.
ii.Sarkom : Bunlar yabancılaşan aradoku hücrelerinden fibrosarkom, kemik hücrelerinden osteosarkom, kas hücrelerinden miyosarkom ve yağ hücrelerinden liposarkomları oluştururlar. Lösemi yani kankanserinin oluşu.
Nedenleri
Kanser yapıcı maddeler kanserojen madde olarak adlandırılmaktadır. Genel sebepler;
- Beslenme bozuklukları %35
- Sigara %30
- Enfeksiyon hastalıkları %10
- Mesleki nedenler %4
- Alkol %18
- Çalışma yerinin tozlu ve pis olması %2
- Gıdalara konan katkı maddeleri %1
Aşamalar
Kanser apansız gelişerek hastanın durumunun hızla bozulmasına neden olabilir ya da yıllarca yavaş yavaş ilerleyebilir.Yavaş ilerleyen kanserde kişi durumunun farkında olmayabilir bu yüzden tedavide geç olur.
Amerikan kanser derneği kanserin 7 temel uyarı işaretini belirtmiştir:
- Bağırsak ve idrar kesesi işleyişinde değişiklik
- Olağan dışı kanama ya da akıntı
- Memede veya başka bir yerde kalınlaşma ya da şişme
- Sindirim bozukluğu ya da yutkunma güçlüğü
- İnatçı ses kısıklığı ve ya kalınlaşması
- Sindirim ya da yutkunma güçlüğü
- Bir siğil ya da et beninde gözle görülür değişiklik
Başlaması ve İlerlemesi:
Kanserin gelişmesinde genel özelliklerden biri, kansere yol açıcı etkenin ilk etkisinde kalış ile kanserin ortaya çıkışı arasında geçen uzun süredir. Hemen her kansere yol açıcı etmen çeşidinde, kanserin belirti vermediği bir dönem vardır.
1940 yıllarının sonlarından başlayarak, bazı araştırmacılar, kanserin gelişmesindeki ilk aşamaları ya da doğal tarihçesini tanımlamışlardır. Fare derisi üstünde yapılan klasik bir deneyde, bir etkenin bir kez uygulanması, kötücül ur oluşmasına yol açmış, buna karşılık ardından ikinci bir etkenin birkaç kez uygulanması, urların gelişmesine yol açmıştır.
İlk etkenin yol açtığı başlama, geri dönüşsüz bir olgudur ve bir hücrenin içine bir kez girmesini aylar ya da yıllar sonra yükselme izleyebilir. Yükseltici etkenlerin kendileri kötücül ur oluşmasını uyarmaz ve ilk etmenin yol açtığı başlangıcın tersine, yükselme geriye dön-dürülebilen bir olgudur: Yükseltici bir etkenin uygulanması kısa .aralarla değil de, uzun aralarla tekrarlanırsa, her iki olguda toplam aynı yükseltici etken kullanılmış olduğu halde, hiçbir kötücül ura yol açmaz.
Ayrıca, yükselme, beslenme rejimi, hormonlar, çevre etkenleri ve hücre yaşlanması gibi etkenlerle değişikliğe uğratılabilir. Başlama ve yükselmeden oluşan bu iki aşama, birçok dokulardaki kanser gelişmesinin doğal gelişmesinde genel olgudur. Yalnızca karaciğer kanserini yükselten fenobarbital ve idrar kesesi kanseri için özgül gibi görünen sakarin gibi bazı yükseltici etkenler, doku özgüllüğü gösterirler.İnsanda, alkollü içkiler, bedendeki katı yağlar ve sigara dumanındaki bileşik, yükseltici etkenlerdir.
İlerleme: Bir urun başlaması ve yükselmesi oluştuktan sonra, iyicil biçimden kötücül biçime, düşük derecede kötücül bir urdan, hızla büyüyen, son derece kötücül bir ura doğru ilerleyebilir. Bir kanserin ilerlemesi, bir hücrede, bir ya da daha çok sayıda kromozomda önem taşıyan bir ya da daha çok anormallik Orta'ya çıktığı, ardından hücre aşırı ölçüde büyüdüğü ve çoğaldığı zaman oluşur.
C-onkogenlerin etkinleşmesinin en kolay biçimde gösterilebileceği aşama, ilerleme aşamasıdır. Ayrıca, uru baskılayıcı genlerin yok edilmesi ve/ya da etkisizleştirilmesi, bu ilerleme evresinde, ya kromozomların ya da kromozom kesimlerinin özel yitimi ya da değişmesi sağlanarak, ya da genetik çokbiçimliliğinin rekombinant DNA teknolojisiyle incelenmesiyle gösterilebilir.
Kanser ilerlemesinin başlıca bölümü, metastazdır. Metastazda, ilk kötücül urda oluşan hücreler, kan dolaşımı ya da lenf sistemi aracılığıyla ya da cerrahi girişim gibi bazı yollarla yayılabilir ve böylece ikincil ur büyümeleri oluşturur. Bu metastaz urları, aşağı yukarı istisnasız biçimde, kromozom anormallikleri sergilerler ve genellikle hastanın ölümüne yol açarlar. Bir ilk kötücül urdan milyonlarca hücrenin metastaz yapmasına karşılık, ancak birkaçı, bedenin çeşitli yerlerinde metastaz bozunları oluşturur.
Bazı urlar "duraklar" ve kötücül olma yönünde ilerlemeye koyulmadan önce, yıllarca belirti vermez durumda kalabilirler. Bazılarıysa, iyice ilerleme aşamasına girmeleri ve metastaz göstermeleri durumunda bile, büyümeleri durabilir ve hastanın geri kalan ömrü boyunca belirtisiz kalabilir. İnsanda bu tür bir ur örneği, genellikle çocukluk sırasında ortaya çıkan bir ur olan böbreküstü bezi nöroblastomudur.
Korunma:
Kanserden korunma, herhangi bir başka hastalıktan korunma gibi, nedenleri ve doğal gelişmesi konusunda edinilmiş bilgiye dayanır. İnsanlardaki kanserlerin büyük çoğunluğu (belki de % 80 ya da 90'ı) çevreyle bağlantılıdır; bu yüzden, söz konusu çevre etkenlerinin ortaya çıkarılması ve ortadan kaldırılması ya da denetim altına alınması, kanserin önlenmesine en mantıklı yaklaşım olarak görülmektedir.
Kansere yol açan etkilerin ortaya çıkarılması için iki yöntem, geniş çapta kullanılmaktadır. Etkenin bakterilerde değşinime yolaçma yeteneğini hızla ölçen Ames testi, % 90'dan fazla etkilidir ve kansere yol açabilecek etmenlerin (gerekirse bu etmenler daha sonra denek hayvanları üstünde denenir) ortaya çıkarılmasında geniş çapta kullanılmaktadır. Kanser yapıcı kimyasal maddelerin hayvan testleriyle ortaya çıkarılması, masraflı olmasına karşılık, belirli bir etmenin kansere yol açıp açmadığından emin olmanın tek yoludur.
Virüs enfeksiyonlarıyla birlikte görülen insan kanserlerinin (özellikle de Epstein-Barr ve hepatit-B virüsleriyle birlikte görülen kanserlerin) aşıyla önlenmesi, kuramsal açıdan olasıdır; ama henüz önemli sayılabilecek ölçüde geliştirilmemiştir. Güneş ışığının, deri kanserinin en büyük nedeni olması düşünülmekle birlikte, bu kanser çeşidinin yüksek oranda tedavi edilebilmesi nedeniyle, ciddi koruyucu çabalar, oldukça yakın bir tarihte gösterilmiştir. Bu tür çabalar, özellikle, güneş ışığının yol açtığı tedavisi güç ve ender bir deri kanseri biçimi olan kötücül ur tedavisi yönünde yoğunlaştırılmıştır. X ışınları, gamma ışınları, vb. yüksek enerjili ışınım etkisinde kalmayla bağlantılı insan kanserleri, ışın tedavisi sırasında alınan önlemler nedeniyle, çok daha az yaygındır.
Kansere yol açan çevre etmenlerinin kanserin doğal gelişme sürecinin yükselme aşamasıyla çok sıkı biçimde ilişkili olduğu sanılmaktadır. Sözgelimi, kadınlardaki meme kanserinin, beslenme rejiminde yağ alımıyla ilgisi olduğu ve akciğer kanserine sürekli olarak uzun süre sigara içmenin neden olduğu açıktır. Sigara dumanı, başlatıcı birçok etken içermekle birlikte, sigarayı bırakmak, bir yıl kadar sonra, kansere yakalanma olasılığının düşmesine yol açmaktadır.
Hastalığın görülme sıklığı,yükseltici etkenlerin sürekli etkisi nedeniyle sürekli biçimde sigara dumanı almakla doğrudan doğruya ilişkilidir.Özet olarak akciğer kanseri sigarayı bırakmakla meme kanseri de beslenme rejiminde yağ ve kalorileri azaltmakla önlenebilir.
Teşhisi ve Tedavisi:
Kanser tedavisinin başarılı olması için, teşhisin, çoğunlukla, hastalığın doğal gelişmesinin erken bir evresinde, özellikle de kanserin metastaza doğru ilerlemesinden önce konulması gerekir. Bütün insan kanserlerini birbi-çimli olarak saptayabilen bir test bulunmamasına karşın, çeşitli kanserleri erken teşhis etmek için bazı yöntemler geliştirilmiştir. Bunlar içinde en üstün olanı, teşhis amaçlı hücrebilimin, özellikle de dölyatağı boynu kanserinin varlığını belirlemek için 50 yıl kadar önce Yunanlı hekim Georghios Papanicolau'nun geliştirdiği PAP TESTİ'dir. Bu tarama işleminin yerleşmesinden bu yana, dölyatağı boynu kanserleri ile endometriyum kanserlerinden ölüm oranı önemli ölçüde azalmıştır.
İdrar kesesi, meme, akciğer, mide ve yemek borusu kanserleri de çeşitli hücrebilim yöntemleriyle erken teşhis edilebilir. Kanser "markerleri" (yani serum, idrar; vb. beden maddelerinin örneklerinde laboratuar yöntemleriyle kolayca saptanan biyaokimyasal etkenler) de kullanılmıştır. Prostat kanserinde asit fosfataz gibi bazı enzim etkinlikleri de, erken teşhis olanağı sağlamıştır.
Kadınlarda erken meme kanseri taramasında, röntgen taraması eskiden göğüs röntgeniyle yapılırken, günümüzde meme röntgeniyle (mamografi) yapılmaktadır. Kalın bağırsak kanserinin erken teşhisi için dışkıdan kan arama testleri de hızla yaygınlaşmaktadır.
Cerrahi Tedavi:
Bütün tarama tekniklerinde, varılan "kanserli" sonuçlarının, kabul edilmiş teşhis ölçütleriyle doğrulanması gerekir; en yaygın kullanılan teşhis ölçütü, kanserin bir patoloji uzmanı tarafından mikroskop aracılığıyla teşhisidir. Bu teşhiste kullanılacak örneğin elde edilebilmesi, genellikle cerrahi girişim gerektirir. Şüpheli bir kötücül urun ya da bir.parçasının teşhis amacıyla alınmasına, "biyopsi" adı verilir. Bir biyopside urun kötücüllüğünün anlaşılmasıyla, kesin tedavi yöntemi hemen saptanabilir.
Kanserin cerrahi girişimle (ameliyat) alınması, en eski, en klasik tedavi yöntemidir. Tedavi amaçlı cerrahi girişim, ister iyicil, ister kötücül olsun, hiçbir metastaz belirtisi bulunmayan ilk urlara uygulanır.
Metastaz bozun-ları varsa, bedendeki kanserli doku kitlesinin miktarını azaltmak amacıyla, ilk uru ve bazı metastaz urlarını çıkarmak için de cerrahi girişim uygulanabilir. Bu ikinci cerrahi uygulama, başka tedavi çeşitlerinin hazırlığı niteliğindedir ya da kan dolaşımının engellenmesi, bağırsakların tıkanması, kanserin sinir gövdelerine yayılması nedeniyle şiddetle ağrı gibi özel bozuklukları hafifletmek amacıyla yapılır.
Işın Tedavisi (Radyoterapi)
İyonlaştırıcı radyasyon kullanılarak kanserin tedavisini amaçlar. Kobalt-60'ın yaydığı gamma ışınları ya da lineer hızlandırıcılardan elde edilen X-ışınları en sık kullanılan iyonlaştırıcı radyasyonlardır. Işın tedavisinin amacı hastalıklı dokuya en yüksek dozu verirken hastalıklı dokuyu çevreleyen sağlam dokuya en az radyasyon vermektir.
Işın tedavisinin (röntgen tedavisi) başarısı, ışınım kaynağına ve kötücül urun, ışınımın öldürücü etkisine duyarlılığına bağlıdır. Kötücül lenfomalar, kan kanserleri ve karsinomların çoğunluğu, göreceli olarak, en azından bu tür tedavilerin ilkinde, ışınıma duyarlıdır.
Kimyasal tedavi (Kemoterapi, İlaç tedavisi)
Kötücül urların çoğunda, metastaz yapmaları durumunda, cerrahi tedavi ve çoğunlukla da, ışın tedavisi, iyileşmeyi sağlayamamaktadır. Enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi, olanak varsa, hastanın hastalıktan bütünüyle kurtarılması gerekir. Söz konusu kötücül urların çoğunda, tam anlamıyla iyileşme çok ender olmakla birlikte, kimyasal tedavi (kemoterapi de denir) yani kimyasal maddelerle tedavi, birçok hastada, özellikle çeşitli kanser biçimlerine tutulmuş çocuklarda, etkin yaşam süresini uzatmaya yardımcı olmaktadır.
.
İlaçlara yanıt veren ilerlemiş kanserler arasında, çocuklarda ivegen lenfositli kan kanseri, birtür kötücül lenfoma olan Hodgkin hastalığı, Ewing kemik sarkomu ve VVilliam böbrek uru sayılabilir.. Bütün bu kanserlerde ortaközellik, hızlı büyümedir. Genellikle, bir kanserin ilaç tedavisine yanıt vermesi, urun büyüyen kesimine, yani herhangi bir zamanda bölünme süreci içinde olan hücrelerin yüzdesine bağlıdır.
Hızla büyüyen kanserlerin, büyüyen kesimleri büyüktür; dolayısıyla, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların hücre öldürücü (sitosidal) ve hücre bölünmesini durdurucu (sitostatik) etkilerine, hücre topluluğunun büyük bir yüzdesi duyarlıdır.
Kanser tedavisinde yeni ilaçların araştırılması ve geliştirilmesi uzun ve sıkıntılı olmuştur. Kansere karşı ilaçların geliştirilmesi, araştırılmakta olan ilacın seçilmesi, etkililiğinin hayvan sistemlerinde taranması, ilacın bedendeki etkilerinin incelenmesi ve hastalarda kapsamlı denemeler gibi aşamaları kapsar.
Bazı hormonlar, özellikle de steroyit cinsellik hormonları ile böbreküstü kabuğu hormonları, çeşitli mikroorganizmalar tarafından doğal olarak üretilen antibiyotikler, cezayirmenek-şesi çiçeğinden çıkarılan vinblastin ve vinkristin de dahil bitki alkaloyitleri, alkilleyici etkenler (yani doğrudan DNA'yla tepkimeye giren kimyasal maddeler) ve yapı bakımından normal metabolizma bileşenlerine benzeyen, onlarla bazı metabolizma işlevlerinde rekabet eden (böylece normal metabolizma yollarının daha çok kullanılmasını engelleyen) metabolizma bileşenleri karşıtları, insan kanserinin ilaçla tedavisinde etkisi görülmüş başlıca bileşiklerdir.
Farklı ilaçlar, farklı mekanizmalar aracılığıyla iş görür ve hücreleri farklı zamanlarda farklı biçimlerde etkilerler; ayrıca, bu ilaçlardan bazıları, birlikte kullanıldıklarında, birbirlerinin etkisini artırdıkları için, daha iyi sonuçlar verirler. Bu nedenle, kanserin ilaçla tedavisinde, günümüzde çoğunlukla, aynı anda birçok ilaç birden kullanılmaktadır. Bu birçok ilaçla tedavi, karmaşık olmakla birlikte, çeşitli kanserlerin, özellikle de kan kanserinin, Hodgkin hastalığının, erbezi ve yumurtalık kanserlerinin tedavisinde başarılı olmuştur. Ek üstünlüklerinden biri de, kanserin çeşitli ilaçların birarada kullanımına dirençli duruma gelmesinin, daha yavaş olmasıdır. Oysa belirli bir kanseri tedavi etmek için tek bir ilaç kullanıldığında, kanserin tedaviye dirençli duruma gelmesi çok daha çabuk olur.
Kanser hastalığının tedavisi konusunda bazı alternatif tıp yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yöntemler kanser ilaçlarının ve tedavilerinin hammadesini oluşturan bitki ve hayvan ekstraktlarıdır. Bu yöntemle kürabıl olarak nitelendirilemeyen birçok kanser tedavisine yardımcı olarak alınan bu ürünler immün sisteminin kuvvetlendirilmesine yardımcı olmaktadır. Köpekbalığı yağı, lesitin, C vitamini bunlara örnek olarak verilebilir. |
Kist sebase
Yağ bezlerinin büyümesi sonucu deri altında oluşan kistler. |
Kanser oluşumu
Bir ya da daha fazla dokuda tümöre doğru dönüşüme yol açan biyolojik süreçlerin tümü. |
Kistadenom
Salgıbezi epitelinden türeyen ve değişik boyutlarda kis-tik boşluklar oluşturarak çoğalan tümör. |
Kanser yapıcı
Vücudun bir dokusunda tümöral bir çoğalmayı başlatabilecek güçteki herhangi bir etkene verilen ad. |
Kanserojen
Kansere neden olan madde |
Kostîkasyon
Kostik olarak bilinen örseleyici sıvı ya da katı maddelerin etkisiyle dokularda oluşan lezyonlar. |
Kansızlık
Tıp dilinde anemi denilen kansızlık, kandaki kırmızı hücrelerin veya hemoglobin denilen kırmızı maddelerin ya da her ikisinin de azalmasıdır.
En önemli nedeni yeteri kadar beslenememektir. Ayrıca, müzmin basur kanamaları, aybaşı kanamalarının haddinden fazla olması, doğuştan olan bazı hastalıklar, romatizma, lösemi ve kanserde de görülür.
Kansızlığın tipik belirtileri şöyle özetlenebilir. Yüzde solgunluk, nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik, ve ayak bileklerinde şişkinlik görülür. Hastanın burnu sık sık kanar, dilinde acılık vardır. İştahsızlık ishal ve bazen de kusma görülür.
Tedavinin ilk şartı, istirahat, temiz hava ve kan yapıcı gıdalar yemektir |
Koşullanma
Ortam koşullarının neden olduğu herhangi bir davranışın öğrenilmesi. |
Kansızlık
Tıp dilinde anemi denilen kansızlık, kandaki kırmızı hücrelerin veya hemoglobin denilen kırmızı maddelerin ya da her ikisinin de azalmasıdır.En önemli nedeni yeteri kadar beslenememektir. Ayrıca, müzmin basur kanamaları, aybaşı kanamalarının haddinden fazla olması, doğuştan olan bazı hastalıklar, romatizma, lösemi ve kanserde de görülür.Kansızlığın tipik belirtileri şöyle özetlenebilir. Yüzde solgunluk, nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik, ve ayak bileklerinde şişkinlik görülür. Hastanın burnu sık sık kanar, dilinde acılık vardır. İştahsızlık ishal ve bazen de kusma görülür.Tedavinin ilk şartı, istirahat, temiz hava ve kan yapıcı gıdalar yemektir. |
Kladikasyon
Egzersiz sırasında yetersiz kan gelemesi sonucu daldırda ortaya çıkan spazm. |
Kansızlık (anemi)
Genel dolaşımdaki kanda hemoglobin miktarının düşmesi (normalde erkekte 13-17 gr/100 mi, kadında 11-16 gr/100 mi); alyuvarların sayısında ya da içerdikleri hemoglobin miktarındaki azalmaya bağlıdır. |
Klamidya
Cinsel organlarda ciddi enfeksiyonlara yol açabilen klamidya, bir bakteriden kaynaklanmaktadır. Klamidya 25 yaşın altındaki kadın ve erkeklerde en sık görülen cinsel hastalıklardan biridir. Ayrıca 5.000-6.000 kişinin daha klamidya olduğu, ancak hastaların bundan haberi olmadığı tahmin ediliyor.
Klamidya cinsel ilişki sırasında bulaşır.
Klamidyanin belirtileri;
Bakteriler aktif olarak ürüyor. Bulaşma tarihinden 3-20 gün sonra akıntı ve işeme sırasında acı gibi rahatsızlıklar başgösteriyor.
Bakteriler üreyerek artıyor ancak önemli bir rahatsızlığa neden olmuyor. Klamidyalı insanların yüzde ellisi, bu hastalıktan, doktora gitmeye gereksinme duymayacak kadar az etkilenmektedir. Ancak herhangi bir rahatsızlığınız olmasa bile bakteriyi başkalarına bulaştırabilirsiniz.
Bakteriler yavaş yavaş ürüyor ve hiç bir rahatsızlığa yol açmıyor. Bu bakteri bazen tahlilde bile görünmeyebilir ve yıllarca pasif olarak yaşayabilir. Ancak çeşitli nedenlerle birdenbire daha hızlı üremeye ve rahatsızlıklara yol açmaya başlar.
Tanı
Doktor, bir kişinin klamidya olup olmadığını saptamak için idrar borusu, rahim ağzı ve bazen de rektumdan ucu pamuklu bir çubukla örnek alır. Tahlilin sonucu birkaç gün sonra hastaya bildirilir.
Tedavi
Klamidya antibiyotik ilaçlarla tedavi edilir. Doktor bazen hastalığın geçip geçmediğini denetlemek için hastayı yeniden muayeneye çağırır.
Klamidya tedavi edilmeyecek olursa fallop borusu iltihabına yol açar. Fallop borusu iltihabının başta gelen nedeni tedavi edilmemiş klamidyadir. Fallop borularındaki iltihap bazı durumlarda kısırlığa neden olabilir. Bazen de fallop borusu aşırı derecede hasara uğradığından dış gebelik tehlikesi artar. Klamidya enfeksiyonu olan gebe bir kadın bu bakteriyi doğum sırasında çocuğuna bulaştırabilir. Bakteri çocukta göz iltihabı ya da pnömoniye yol açar. Pnömoni de çocuğun, büyüdüğü zaman astıma yakalanma tehlikesini artırır.
Bu hastalık erkeklerde epididim iltihabına neden olabilir. Epididim iltihabının belirtileri hastalığın etkilediği erbezinde hassasiyet veya aşırı ağrı ve şişkinliktir. Seyrek olmakla birlikte bazen cinsel organlar çevresinde basınç hissedilebilir. Ayrıca hastanın ateşlenmesi de mümkündür.
Klamidya genellikle çok az rahatsızlık yaratır. Bazen hiç bir rahatsızlığa yol açmaz. Bu bakteriye karşı korunmanın en etkin yolu kondom (prezervatif) kullanmaktır. |
Koterizasyon
Koter adlı aygıtın yardımıyla tedavi amacıyla dokuların parçalanması. |
Kansızlık**
Tıp dilinde anemi denilen kansızlık, kandaki kırmızı hücrelerin veya hemoglobin denilen kırmızı maddelerin ya da her ikisinin de azalmasıdır.
En önemli nedeni yeteri kadar beslenememektir. Ayrıca, müzmin basur kanamaları, aybaşı kanamalarının haddinden fazla olması, doğuştan olan bazı hastalıklar, romatizma, lösemi ve kanserde de görülür.
Kansızlığın tipik belirtileri şöyle özetlenebilir. Yüzde solgunluk, nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik, ve ayak bileklerinde şişkinlik görülür. Hastanın burnu sık sık kanar, dilinde acılık vardır. İştahsızlık ishal ve bazen de kusma görülür.
Tedavinin ilk şartı, istirahat, temiz hava ve kan yapıcı gıdalar yemektir |
Kozalji
Derinin sınırlı bir bölgesinde ani ve yakıcı bir ağn duygusuyla birlikte kızarma, parlaklık, saydamlaşma ve terleme gibi belirtilerin ortaya çıkması. |
Kaolin
Kozmetikte emici özellikleri nedeniyle kullanılan kile benzer doğal bir mineral (alüminyum silikat). |
Klebsiella
Enterobacteriaceae familyasından bakteri cinsi- Kapsül-lü, çomak biçimli, Gram-negatif bakterilerdir. |
Kapalı dolaşım
Kanın kalp ve damarlardan oluşan kapalı bir sistem içerisinde dolaşmasıdır. |
Kleptomani
İhtiyacı olmaksızın patalojik çalma dürtüsüne verilen addır. |
Kozmik madde
Evreni meydana getiren madde. |
Kapatıcı
Göz altı morluklarını, yüzdeki renk farklılıklarını, sivilce ve pürüzleri gizlemek için kapatıcı. |
Klimakteryum (yaşdönümü)
Eşey bezlerinin (erbezi ve yumurtalıklar) işlevsel etkinliklerinin durduğu yaşam dilimi. |
Kök (radiks)
Yapıların kaynağını belirten terim {Örneğin diş kökü, omurilik sinirlerinin kökü). |
Kapı toplardamarı (portal toplardamar)
Karın organlanndan gelen kanı toplayan önemli bir toplardamar. |
Klimatoterapi
Hastanın başka bir yere giderek yeni çevre koşullarından yararlanmasını amaçlayan ve genellikle öbür tedavileri (tıbbi, cerrahi vb) tamamlamak için uygulanan tedavi yöntemi. |
Köpek kası
Üst dudakta yer alan küçük, dörtgen biçimli kas. |
Kapsit
Virüslerin nükleik asitinin dışında bulunan, bazı virüslerde tek tip, diğerlerinde birkaç tip proteinden oluşan protein kılıf. |
Klinik izleme kartı
Hastanın sağlığıyla İlgili özgeçmişinin, hastanede yattığı sürece yapılan inceleme sonuçlarının ve uygulanan tıbbi ve cerrahi girişimlere ait bilgilerin kaydedildiği belge. |
Kapsül
Bir eklemin sert, fibröz kılıfı; iç tabakası sinoviyumdur. |
Karaciğer
Hayatın devamı için gerekli birçok karmaşık işi yapan (sindirim, kan proteinleri yapımı, artıkların yok edilmesi) bir karın içi organıdır. |
Köprücük kemiği (klavikula)
Sağ ve sol omuzda yer alan uzun kemiklerin ortak adı. |
Karaciğer Hastalıkları
Karaciğer, diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan bir çok kimyasal olay burada meydana gelir. |
Kör Çıban
Özellikle sırt, ense veya yüzde meydana gelip, kıl diplerinin iltihaplanmasıyla beliren bir çeşit çıbandır. Küçük, kırmızı ve sert bir şişliktir. Büyüdükçe, ağrı artar, fakat çoğu zaman baş verme görülmez. Kör çıbanları kesinlikle sıkmamak ve kurcalamamak gerekir. |
Karaciğer hastalıkları
Karaciğer, diyaframın hemen altında, sağ tarafta, yaklaşık olarak 2 kilogram ağırlığında koyu kırmızı renkte yumuşak bir organdır. Yaşamak için gerekli olan bir çok kimyasal olay burada meydana gelir. |
Kör çıban
Özellikle sırt, ense veya yüzde meydana gelip, kıl diplerinin iltihaplanmasıyla beliren bir çeşit çıbandır. Küçük, kırmızı ve sert bir şişliktir. Büyüdükçe, ağrı artar, fakat çoğu zaman baş verme görülmez.Kör çıbanları kesinlikle sıkmamak ve kurcalamamak gerekir. |
Karaciğer şişmesi
Herhangi bir karaciğer hastalığı sırasında, karaciğer hücrelerinin şişip, safra yollarını tıkanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıkktır. Tıp dilinde hepatit sarılık denir.Hastanın bütün dokuları, hatta gözlerinin akı bile sarıya boyanır. İdrarı esmerleşir. Deride kaşıntılar görülür. |
Kloaka
Embriyonda, arka bağırsağın genişlemiş olan son bölümüne verilen ad. |
Körbağırsak
Kalınbağırsağın ilk bölümü; incebağırsak ve çıkan kalınbağırsak ile temas halindedir. |
Karaciğer şişmesi
Herhangi bir karaciğer hastalığı sırasında, karaciğer hücrelerinin şişip, safra yollarını tıkanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıkktır. Tıp dilinde hepatit sarılık denir.
Hastanın bütün dokuları, hatta gözlerinin akı bile sarıya boyanır. İdrarı esmerleşir. Deride kaşıntılar görülür. |
Kloazma
Yüzde ortaya çıkan sarı-kahverengi leke. |
Körbağırsak apandisi
Körbağırsağın uzun, silindir biçimli ve kıvrımlı bir bölümüdür. |
Karaciğer Yetersizliği
Karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür.
İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır. Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir |
Karaciğer yetersizliği
Karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür. İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır.Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir. |
Kötü huyluluk (habaset)
Kısa sürede ölüme yol açabilen ve çok ağır bir tabloyla seyreden hastalıkları tanımlayan özellik. |
Karaciğerin görevi
- Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1 litre) safra salgılar.- Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler.- Vücudun ısısını ayarlar.- Vücudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar.- Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar. Kan miktarını ayarlar.- Hormonların görevleri üzerinde etkili olur.Karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozu, safra kesesi iltihabı ve safra kesesi taşıdır.Karaciğer Hastalıklarının Ortak Belirtileri :Hasta, sağ böğründe ağrı hisseder. Bağırsaklarında fazla miktarda gaz vardır. Karnı şişer, anüsten çıkan gaz pis kokar. Cilt rengi ve bazen de göz akı sararır. Yüzünde ve ellerinde çil gibi lekeler görülür. Hazımsızlıktan şikayet eder. Sabahları dilinde pas ve ağzında acılık hisseder. Nefesi de kokar. Sabah saatlerinde ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır. Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez. Görme ve işitme duyguları da zayıflar. |
Kramp
Kaslarda, şiddetli bir ağrı ile beraber istek dışı meydana gelen kasılmalara kramp denir. Çoğunlukla yorgunluk, fazla terleme ve ishalden sonra görülür. Atardamar hastalıkarından kaynaklanan kramplarda mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. |
Karaciğerin Görevi
Günde yaklaşık olarak 4 su bardağı (1 litre) safra salgılar.
- Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenler.
- Vücudun ısısını ayarlar.
- Vücudun ihtiyacı olan su ve vitaminleri yapar.
- Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolar. Kan miktarını ayarlar.
- Hormonların görevleri üzerinde etkili olur.
Karaciğer yukarıda belirtilen görevlerinden herhangi birini yapamaz hale gelecek olursa, çeşitli hastalıklar ortaya çıkar.
Bunların en önemlileri, karaciğer yetersizliği, karaciğer iltihaplanması, karaciğer sirozu, safra kesesi iltihabı ve safra kesesi taşıdır.
Karaciğer Hastalıklarının Ortak Belirtileri
Hasta, sağ böğründe ağrı hisseder.
Bağırsaklarında fazla miktarda gaz vardır. Karnı şişer, anüsten çıkan gaz pis kokar. Cilt rengi ve bazen de göz akı sararır. Yüzünde ve ellerinde çil gibi lekeler görülür. Hazımsızlıktan şikayet eder.
Sabahları dilinde pas ve ağzında acılık hisseder. Nefesi de kokar. Sabah saatlerinde ensede ağrı hisseder. Çarpıntı, iştahsızlık vardır. İdrarın rengi sabahları sarı ve koyu, daha sonraki saatlerde ise, duru ve açıktır.
Sık sık idrara gider. Baldır kasları ağrır. El ve ayaklarında şişlik görülür. Geceleri uyumak istemez. Görme ve işitme duyguları da zayıflar.
|
Klon bankası (genom arşivi)
Bir canlının tüm genomunu temsil eden DNA parçacıklarının klonları. |
Kramp
Kaslarda, şiddetli bir ağrı ile beraber istek dışı meydana gelen kasılmalara kramp denir. Çoğunlukla yorgunluk, fazla terleme ve ishalden sonra görülür. Atardamar hastalıkarından kaynaklanan kramplarda mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. |
Karakter
Genetikte, bir kişinin belirgin ya da belirlenebilen her türlü özelliğini ifade eden terim. |
Klonlama
Tek bir öncül hücreden kaynaklanan hücrelerin çoğalma süreci. |
Kranyektomi
Kafatasında kınlan bir kemik parçasının çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim. |
Karakteroloji
Belirlenmiş karakter tipleriyle ilişkili olarak insanların sınıflandırılmasını, karakter kuramını ve bazı özel ölçütlere göre sıralanmış farklı karakter tiplerinin betimsel analizini konu alan psikoloji dalı. |
Karantina
Ağır ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığına yakalanmış bir kişinin ya da grubun belirli bir süre toplumdan yalıtılmasına dayanan bir hijyen önlemi. |
Klorakne
Klorlu hidrokarbonların yol açtığı ve deride akneye benzer döküntülerle beliren hastalık. |
Kranyometrik noktalar
Kafatası üzerinde nesnel olarak saptanabilen noktalar. |
Karbamazepin dozajı
Karbamazepin sarada kullanılan bir ilaçtır. |
Klordan arındırma
Suyun klor ve klorlu bileşiklerden arındırılması işlemi. |
Kranyoplasti
Yaralanmalar, kemik enfeksiyonlan, cerrahi girişimler, tümörler gibi durumlar sonucunda kafatasında ortaya çıkan kemik yitimlerinin onarımında uygulanan cerrahi girişim. |
Karboksihemoglobin (hbco)
Karbon monoksit ile hemoglobinin birleşmesi sonucunda oluşan toksik (zehirli) ürün. |
Klorlama
Klorun dezenfektan etkisinden yararlanarak suyu içilebilir hale getirilme İşlemi. |
Kranyostenoz
Kafatası kemikleri arasındaki sütürlerin erken kaynamasından ileri gelen kafatasının oluşum bozukluğu. |
Karbon
Oksijen, hidrojen ve azotla birlikte vücut için temel önem taşıyan dört biyoelementten biri. |
Kranyoşizis
Kafatasının doğumsal çatlağı. |
Karbon ucu
Polipeptid zincirinin (protein)serbest COO (-) grubunu kapsayan ucu. |
Kloroplast
Yeşil rekli klorofil pigmentini taşıyan plastid. |
Kranyotomi
Kafatası kemiklerinin kesilerek beyni açığa çıkarma işlemi. |
Karbonhidrat
Karbonhidrat vücudun glikoza dönüştürebildiği her türlü maddedir. Glikoz hücrelerin enerji olarak kullandığı en önemli maddelerden biridir. Karbonhidratlar glikoza yıkılma özeliklerine göre basit ya da karmaşık olabilirler. Saf buğday ekmeği, şeker ve alkol kalori fazlalığı olduğunda kolaylıkla yağa dönüşebilen basit karbonhidratlara örnek olarak verilebilir. Yapraklı sebzeler, patates ve hububat ürünleri karmaşık karbonhidratlara örnektir. Bu grup yiyecekler sağlıklı olmanız için gereken bütün besinlere sahiptir ve beslenme programınızın temelini oluşturmalıdır. |
Kraurosis (gevreme)
45-55 yaşlan arasında, genellikle menopoz sonrasında ortaya çıkan, vulvanın (kadın cinsellik organının dış kısmı) özgül hastalığı. |
Karbonhidratlar
Karbon, hidrojen ve oksijen içeren organik bileşikleri tanımlayan terim. |
Krause cisimcikleri
Deride yer alan sinir uçları. |
Karbonik anhidraz
Alyuvar, böbrek borusu hücresi ve mide mukozasındaki hidroklorik asit salgılayan hücrelerde bulunan enzim. |
Kreatin
Kaslarda özellikle bol bulunan bir madde. |
Kreatinin
Kan ve idrarın protein olmayan bileşenlerinden biri Böbrek yetmezliği olan hastaların kanında yüksek miktarda bulunur. |
Kardiya (mide ağzı)
Yemek borusunun mideyle ilişkisini sağlayan bölüm. |
Koaksiyon
Düşünceleri ya da hareketleri yineleme dürtüsü. |
Koana
Oval biçiminde iki taraflı, yaklaşık 2 cm eninde ve 34 cm yüksekliğindeki açıklıklar. |
Kremaster
Spermatik kordonun yapısındaki kas oluşumu. |
Kardiyak atım
Kalbin iki karıncığından birinin bir dakika içinde attığı kan miktan. |
Kobalamin
B12 vitamininin adı. Bak. vitaminler. |
Kremaster refleksi
Uyluğun iç bölgesinin erbezine sürtünmesi sonucunda kremaster kasının kasılarak erbezini yükseltmesi. |
Kardiyak impuls
Ayakta ya da yatar durumda çıplak göğüs kafesinin muayenesi sırasında, kalp atışlarının ya da çarpıntılarının yol açtığı mekanik vuruların gözle görülmesi. |
Kobalt
Radyoaktif izotopu (kobalt 60) tıpta tedavi amacıyla kullanılan kimyasal element. |
Krenoterapi
Madensularının vücutta yaptığı etkilerden yararlanan tedavi yöntemi. |
Kardiyak ponksiyon
Bir iğnenin yardımıyla dışarıdan kalbin boşluklarına girilmesine dayanan cerrahi teknik. |
Kobalt bombası
Kobalt radyoterapisinde kullanılan ve kobalt 60 ışınımları yayan aygıt. |
akrep sokması
Akrep; sıcak ve nemli yerlerde yaşayan, kıvrık ve kalkık kuyruğuyla zehirli bir iğnesi olan böcektir. Akrep soktuğunda yapılacak ilk iş; soktuğu yerin altını ve üstünü sıkıca bağlamaktır. Sonra; iğnenin bulunduğu yer, iki parmak arasına alınıp, kan akıncaya kadar sıkılır ve üzerine amonyak sürülür. |
Kardiyoanjiyografi
İyot bazında suda eriyebilen bir kontrast maddenin doğrudan kalp boşluklarına verilmesinin ardından, kalbin ve büyük damarların radyolojik olarak incelenmesi. |
Kobalt tedavisi
Kobaltın radyoaktif bir izotopu olan kobalt 60'tan yayılan ışınlardan yararlanılarak kötü huylu tümörlerin tedavisinde kullanılan bir radyoterapi yöntemi. |
Kriptomenore
Adet kanının dışarıya akma olanağı bulamadığı durumlarda gelişen tablo. |
Kardiyografi
Göğüs duvarına uygulanan bir iletici aracılığıyla kalp hareketlerinin kaydedilmesine ve bunlann bazı yöntemlerle kâğıda aktarılmasına dayanan inceleme yöntemi. |
Kobanamit
B12 vitamininden türeyen koenzim, |
Kardiyoloji
Kalbi inceleyen tıp dalı. |
Koch basili
Tüberküloz basiline, bulanın adına izafeten verilen ad. |
Krisia
Bir organ ya da kemiğin dış ya da İç yüzeyinde bulunan, ince kenarlı uzunca oluşumları nitelemek için kullanılan terim. |
Kardiyomegali
Kalp hacminin artması. |
Kristal artropatisi
Psödogut (yalancı gut) ya da pirofosfat birikimi hastalığı olarak da bilinir. Bkz. Psödogut. |
Kardiyomiyotomi
Mide ağzı (kardiya) hastalıklarının (bak. kardiyo-spazm) tedavisinde uygulanan cerrahi girişim. |
Kristal hastalığı
Psödogut (yalancı gut) ya da pirofosfat birikimi hastalığı olarak da bilinir. Bkz. Psödogut. |
Kardiyopati
Genel olarak kalp hastalıklarını belirten terim. |
Kriyoaglütinin
Bazı kişilerin serumunda bulunan ve alyuvarların düşük sıcaklıkta kümeleşme ya da yapışmalarına yol açan antikorlar. |
Kardiyoptoz
Büyük damarların gerginliğinin azalmasına bağlı olarak desteksiz kalan kalbin aşağıya doğru yer değiştirmesi. |
Kriyoglobulin
Antikor olarak hareket eden ve bazı hastalıklarda kanda bulunabilen bir protein tipi. Kriyoglobulinler soğukta katılaşabilir ve küçük damarları tıkayabilir, bunun sonucunda ciltte döküntüler oluşur. |
Kardiyopulmoner
Kalp ve akciğerle ilgili. |
Kohezyon
Aynı cins moleküller arasındaki çekim kuvveti. |
Kardiyorafi
Kalbin kas katmanının dikilmesi. |
Kohlea
İç kulakta salyongozda bulunan yapı. |
Kardiyosfigmograf
ön göğüs duvan ile en yakın kalp bölümlerinde oluşan hacim değişikliklerinin grafik olarak kaydedilmesine olanak veren aygıt. |
Kohler hastalığı
4-6 yaş arasındaki çocuklarda görülebilen ağrılı bir durum, nedeni ayakta avasküler nekrozdur (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü). |
Kriyoterapi
Tedaviye yönelik bütün soğuk uygulamalarını ifade eden terim. |
Kardiyospazm
Yemek borusunun son bölümündeki işlevsel bir bozukluk |
Kardiyoşirürji
Başka bir yöntemle tedavisi olanaksız kalp ve büyük damar hastalıklannın cenahi olarak tedavi edilmesiyle uğraşan tıp dalı. |
Kardîyotîreoz
Hipertiroidizm(*) sırasında ortaya çıkan kalp-dolaşım sistemi hastalıkları. |
Kokainomani
Burun yoluyla ve genellikle hidroklorür biçiminde alınan kokainin sürekli kullanılmasının neden olduğu toksikomani. |
Kromatin
Hücre çekirdeğinin tipik yapıtaşı. |
Kardiyotonikler
Kalp kasının kasılma gücünü ve verimini artıran ilaçlar. |
Koklea
İç kulakta duyma repeptörlerinin bulunduğu salyangoz şeklindeki tüp, kulak salyangozu. |
Kardiyovasküler
Kalp ve kan damarlarıyla ilgili. |
Koklea (kulak salyangozu)
Corti organı denen işitme organının bulunduğu içkulak bölümü. |
Kardiyoversiyon
Kalp ritmindekî çeşitli bozuklukların tedavisinde kullanılan bir yöntem. |
Koksa
Kalça eklemini tanımlamak için kullanılan terim |
Karfoloji
Ellerin ve parmakların sürekli ve kendiliğinden hareketi. |
Karın (abdomen)
Göğüs kafesi ve leğen bölgesi arasında kalan vücut bölümü; ön, yan ve arka duvarları kaslardan oluşan geniş bir boşluktur. |
Kromozom bozuklukları
Kromozomlardaki nitel ya da nicel değişikliklere bağlı bozukluklar. |
Karın Ağrısı
Karın boşluğunda bulunan mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, idrar torbası ve kadınlarda yumurtalık veya rahimde görülen herhangi bir rahatsızlık, karnın çeşitli yerlerinde ağrılara yol açar.
Bu nedenle karın ağrılarının nedenleri pek çoktur. Karın ağrıları, hastalığın yerine ve özelliğine göre ya aniden ya da yavaş yavaş başlar. Ağrı ile birlikte bulantı, kusma, ishal, ve ateş de görülebilir.
Kısa sürede geçmeyen karın ağrılarında, mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Doktora danışmadan ilaç, müshil almak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. |
Kronaksi
Elektrik akımıyla sürekli uyarılan bir dokunun uyanla-bilirlik ölçüsü (saniyenin binde biri cinsinden ifade edilir). |
Karın ağrısı
Karın boşluğunda bulunan mide, bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, idrar torbası ve kadınlarda yumurtalık veya rahimde görülen herhangi bir rahatsızlık, karnın çeşitli yerlerinde ağrılara yol açar. Bu nedenle karın ağrılarının nedenleri pek çoktur.Karın ağrıları, hastalığın yerine ve özelliğine göre ya aniden ya da yavaş yavaş başlar. Ağrı ile birlikte bulantı, kusma, ishal, ve ateş de görülebilir.Kısa sürede geçmeyen karın ağrılarında, mutlaka bir doktora başvurmak gerekir. Doktora danışmadan ilaç, müshil almak çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. |
Karın zan boşluğunda sıvı toplanması
assit |
Kol
Anatomide genellikle vücudun omuz ile dirsek arasındaki bölümünü anlatan terim; |
Kronik Böbrek İltihabı
Akut böbrek iltihabının gereği gibi tedavi edilmemiş olması, kronik böbrek iltihabının başlıca nedenidir. Hastada iştahsızlık, ateş, halsizlik, baş ağrısı, ağrılı idrar etme ve bel ağrıları görülür. Yapılacak ilk iş, bol bol meyva suları içmek ve aşağıdaki reçetelerden birini uygulamaktır. Ayrıca tuz ve hayvani gıdalar azaltılmalıdır. |
Karıncık
Anatomide bir organın İçinde bulunan boşluk ya da oyuk. |
Kolajen
Doku hücrelerinin aralarındaki boşlukları dolduran, son derece esnek yapıdaki lifsi protein. Fibroblast denilen özel hücreler tarafından üretilen kolajen, yaşın ilerlemesiyle birlikte esnekliğini kaybetmeye başlıyor. |
Karina
Trakeanın (nefes borusu), sağ ve sol akciğerlere girmeden önce ikiye ayrıldığı kısıma verilen ad. |
Kolanjiyografî
Safra yollarının biçim ve işlevinin İncelendiği radyolojik yöntem. |
Karminatifler
Mide ve bağırsaklardan gaz çıkışım kolaylaştıran ilaçlar. |
Kolanjiyom
Karaciğerde safra yollarını döşeyen hücrelerden kaynaklanan tümör. |
Karnifîkasyon
Akciğerin bazı bölümlerinde havanın azalması sonucu buranın bir et parçası gibi görünmesi ve yoğunluğunun artması |
Kol-baş atardamarı
Aorttan çıkan bir atardamar kolu. |
Karotidografi
Şahdaman içine kontrast madde vererek bu atardamar ile dallarının görüntülenmesi. |
Kol-baş toplardamarı
Göğsün en Üst ve ön bölümünde bulunan, sağda ve solda yerleşmiş, büyük toplardamar gövdeleri. |
Kryo (prezervasyon)
Embriyoyu dondurarak depolamak için kullanılan bir yöntemtir. |
Karp (el bileği kemikleri)
El iskeletinin metakarp (el tarağı kemikleri) ile el bileği arasında bulunan bölümü. |
Koledok (ana safra kanalı)
Uzunluğu yaklaşık 4 cm, çapı da 5-6 mm olan ve karaciğerden gelerek safrakesesinde toplanan safranın taşınmasını sağlayan kanal. |
Ksantelazma
Gözkapaklarımn derisinde ortaya çıkan hafif kabank ya da düz, koyu san renkli leke. |
Karpal tünel sendromu
Karpal"" bilek anlamına gelmektedir, ""karpal tünel"", bilekte bulunur ve içinden parmakları hareket ettirmekle görevli önkol kaslarının tendonları geçer. Bu tendonların arasında mediyan sinir adı verilen önemli bir sinir vardır. Karpal tünel sendromunda mediyan sinir sıkışır, bunun nedeni sıklıkla tendonların şişmesi ve tünelde yer kalmamasıdır. Elde ağrı, karıncalanma, uyuşma gibi çeşitli bulgular oluşur. |
Koledokografî
Ana safra kanalını (koledok) incelemek için uygulanan radyolojik teknik. |
Ksantogranülom
Granülomatoz nitelikte kronik bir iltihabi infiltrasyon İle ortaya çıkan hastalık. |
Karsinoit
Mikroskopik görünümü karsinoma, yani epitel dokusundan gelişen kansere benzeyen tümör. |
Ksantom
Lipitle dolmuş histiyositlerden(*) oluşan değişik boyutlardaki kütle. |
Karsinojen
Kansere neden olan madde |
Kolekalsiferol
D vitaminleri |
Ksantomatoz
Çeşitli yerlerde (Özellikle deri ve kirişlerde) ksantom(*) adı verilen oluşumların ortaya çıkmasını niteleyen genel terim |
Karsinom
Salgı epiteli ya da deri dışı bir örtü epitelinden gelişen kötü huylu tümör. |
Koleksiyonomani
Çeşitli nesneleri arayıp bulma ve titizlikle toplayıp saklamaya dayanan çok yaygın bir mani biçimi. |
Ksantopsi
Cisimlerin sarı bir camdan bakıldığında olduğu gibi, sarı renkte görülmesiyle kendini belli eden görme bozukluğu. |
Karsinoz
Kötü huylu bir tümörün vücuda yayılması. |
Ksenodiyagnoz
Hastalık etkeni olan bir mikroorganizmanın uygun bir eklembacaklı aracılığıyla etkene duyarlı bir laboratuvar hayvanına aktarılması yöntemi. |
Kseroradyografi
Işınlara geçirgen olan dokuların görüntüsünü elde etmede kullanılan, kuru fotokopiye benzer radyografi yöntemi. |
Karünkül
Ufak et şeklinde büyümeler gösteren anatomik oluşumları tanımlayan terim. |
Koleperiton (bilyer peritonit, safra peritoniti)
Safranın kann zarı boşluğuna yayılmasıyla ortaya çıkan iltihaplanma. |
Kserostomi
Ağız boşluğu mukozasının anormal kuruluğu. |
Karyogram (kromozom haritası)
Bir hücrenin ve dolayısıyla da bir bireyin kromozom düzenin grafik gösterimi. |
Kolera
Kolera vibriyonu denilen mikropların meydana getirdiği en tehlikeli bulaşıcı hastalıklardan biridir. Daha ziyade, su, kanalizasyon ve tuvalet durumu elverişli olmayan çevrelerde görülür.Kolera mikrobu içme sularına karışan sularla yayılıp, salgın haline gelir. Ayrıca hastaların dışkısı, kusmuğu ile bulaşır. Kolera mikrobu bulaşmış yiyecek maddeleri de hastalığın yayılmasına neden olur. Korunmak için, meyve ve sebze bahçeleri hiç bir zaman lağım suları ile sulanmamalıdır. Lağım sularının, içme sularına karışması engellenmelidir. Yiyecek ve içecekler sinek, böcek ve fare giremeyecek yerlerde saklanmalıdır. Yemeklerden önce ve tuvaletten çıktıktan sonra eller mutlaka sabunlu suyla yıkanmalıdır. |
Karyotip
Canlı türlerinden her birinin taşıdığı kendine özgü sayı ve yapıdaki kromozom kümesi. |
Kolera
Bağırsaklarda görülen akut bir enfeksiyon hastalığıdır. Vibrio cholerae adlı bir bakterinin yol açtığı bu hastalık
Belirtiler
Bu hastalık ağrısız sulu bir ishal, bulantı ve kusmayla başlar. Beslenme bozukluğu olan kişilerde belirtiler çok daha ağır seyreder. Hızla dehidrasyon ve tedavi edilmezse yüzde 50 oranında ölüm görülür.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla ve kan tetkiklerle konur.
Tedavi
Ölüm riski bu kadar yüksek olan ve bugün hâlâ binlerce insanın ölümüne yol açan koleranın tedavisi aslında fazlasıyla basittir. "Oral rehidrasyon tedavisi" (ağızdan sıvı tedavisi) olarak da adlandırılan tedavi ile kolera hastaları kısa sürede sağlıklarına kavuşabililer. Bu tedavide, kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek ve normal beslenemeyen hastaya enerji sağlayabilmek amacıyla, hastaya vücudun normal sıvı-elektrolit dengesine eşdeğer (izotonik) bir tür tuz ve glikoz karışımı içirilir. Herhangi bir şey içemeyecek durumda olan daha ağır hastalara (toplam hastaların yaklaşık %10-20'si) ise karışım damardan verilir. Durumu çok ağır ve acil olan hastalara ise tetrasiklin vb. antibiyotiklerle antibakteriyel tedavi uygulanır.
Öneriler
Her şeyden önce su kaynaklarının ve içme suyunun temiz olması çok önemlidir. Eğer kullanılacak suyun temizliğinden şüphe varsa, suyun önce kaynatılıp sonra kullanılması daha sağlıklı olacaktır. Dışkıların hijyenik bir biçimde yaşama ortamından uzaklaştırılması, düzgün bir kanalizasyon sistemi çok önemli bir faktördür. Pişmemiş yiyeceklerin yenmemesi, çiğ gıdalardan uzak durmak ve özellikle çiğ balık ve kabuklu deniz ürünlerinin tüketilmemesi koleraya karşı korunmak için önemlidir.
Her ne kadar bazı ülkelerde kolera aşıları mevcut olsa ve uygulansa da (Dukoral, Mutacol vs.), bu aşıların hastalığa karşı güçlü bir bağışıklık geliştirdikleri söylenemez. Geçmişteki kolera aşılarından daha iyi bir bağışıklığa neden olsalar ve daha az yan etki barındırsalar da, bu aşılar hâlâ ideal seviyeye ulaşamamıştır ve bu yüzden de birçok ülkede kullanılmamaktadır. İdeal bir kolera aşısı için yapılan araştırmalar hâlâ devam etmektedir. |
Ksiloz yükleme testi (ağızdan)
Bağırsak emilim yetersizliklerinin ayırıcı tanısında yararlanılan bir test. |
Karyotip*
Canlı türlerinden her birinin taşıdığı kendine özgü sayı ve yapıdaki kromozom kümesi. |
Kuadripleji
Her iki kol ve bacağı tutan felç. |
Kas
Gözkapaklannın yukarısında yer ala ve kılla kaplı ke-merimsi çıkıntı. |
Kuartan sıtma
Plasmodium malariae ile oluşan ve 72 saatte bir gelen ateş nöbetlerinin görüldüğü sıtma türü. |
Kas dokusu
En belirgin Özelliği kasılabilme olan bazı hücre topluluklarının yarattığı doku tipi. |
Kolesistit
Akut ya da kronik safrakesesi iltihabı. |
Kas sistemi
İskelet ve deri kaslarının oluşturduğu sistem. |
Kolesistografi
Safrakesesinin biçimini ve işlevsel durumunu saptamak amacıyla yapılan radyolojik inceleme. |
Kas tonusu
İskelet kaslarının, dinlenme durumundaki kasılı hali. |
Kulak
İşitme ve denge organı. |
Kas tonüsü
İskelet kaslarının, dinlenme durumundaki kasılı hali. |
Kolesistokinin-pankreozimin
CCK-PZ kısaltılmasıyla gösterilen hormon. |
Kulak Ağrısı
Kulak ağrısı başka bir hastalığın belirtisidir. Kulak borusu zarı iltihabı, kulak nezlesi, ortakulak iltihabı, kulak yolundaki çıban, boyun bezeleri, yüz nevraljisi, bademcik iltihabı veya çene mafsalındaki hastalık, kulak ağrısına neden olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Kas yorgunluğu
Belirgin ölçüde zor bir işi yapmak üzere, yineleyici ve zorunlu biçimde kasılan bir kas grubunda, özellikle oksijen yetersizliğinden dolayı ortaya çıkan durum. |
Kolesistokolanjiyografi
Safra yollannı İnceleme yöntemi. |
Kulak ağrısı
Kulak ağrısı başka bir hastalığın belirtisidir. Kulak borusu zarı iltihabı, kulak nezlesi, ortakulak iltihabı, kulak yolundaki çıban, boyun bezeleri, yüz nevraljisi, bademcik iltihabı veya çene mafsalındaki hastalık, kulak ağrısına neden olabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Kasık biti
Küçük boyutlarda (yaklaşık l mm boyunda), özellikle kanla beslenen bir asalak. |
Kulak akıntısı
Dış veya ortakulak iltihabından kaynaklanır. Akıntı azsa, dışkulak iltihabı, koyu sarıysa ortakulak iltihabı düşünülür. Mastoid iltihabının neden olduğu akıntı ise, krem kıvamında olup, çoktur. Kulaktan kanlı akıntı gelmesi, kulak zarının delinmiş olması veya kafatası kırığından kaynaklanabilir. Doktora başvurmak gerekir. |
Kas-iskelet sistemi
Kemikler, kaslar, eklemler ve onlara eşlik eden periartiküler yapılar |
Kolestaz (safra göllenmesı)
Onikiparmakbağırsağına yetersiz miktarda safra ulaşmasıyla ilişkili belirti (eşanlamlı olmamakla birlikte tıkanma sanlığını da içerir). |
Kulak Akıntısı
Dış veya ortakulak iltihabından kaynaklanır. Akıntı azsa, dışkulak iltihabı, koyu sarıysa ortakulak iltihabı düşünülür.
Mastoid iltihabının neden olduğu akıntı ise, krem kıvamında olup, çoktur. Kulaktan kanlı akıntı gelmesi, kulak zarının delinmiş olması veya kafatası kırığından kaynaklanabilir. Doktora başvurmak gerekir. |
Kaş
Gözkapaklannın yukarısında yer ala ve kılla kaplı ke-merimsi çıkıntı. |
Kolesteatom
Ortakulak boşluğunda, daha ender olarak şakak kemiği boşluğunda ya da öteki kafa kemikleri boşluğunda ortaya çıkan hastalık |
Kulak Arkasındaki Kemiğin İltihabı
Nedeni, genellikle ortakulaktaki iltihabın, kulak arkasındaki kemiğe doğru yayılmış olmasıdır. Hastada ateş, kulak ağrısı, koyu kulak akıntısı, halsizlik görülür. İşitme azalır. Çaresi ameliyattır. |
Kaşe
Nişastadan hazırlanmış ince bir kapsülün içine toz haldeki ilaç maddesi koyularak yapılan ilaç hazırlama biçimi. |
Kulak bölgesi
Başın her iki yanında yer alan ve kulak kepçesi İle çevresindeki yapıları içeren anatomik bölge. |
Kaşeksi
Genel sağlık durumunun bozukluğu ile ilgili ileri derecede zayıflama hali. |
Kulak çınlaması
Kulak çınlaması, kulak uğultusu veya kulak vızıltısına, tıp dilinde tinnitus denir. Çok çeşitli nedenleri vardır. Bunlar arasında, kulak kiri, içkulak iltihabı, ortakulak iltihabı, menier hastalığı, ateşli hastalıklar, yorgunluk, zafiyet, bazı ilaçlar, yüksek veya düşük tansiyon sayılabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Kaşıntı
Vücudun herhangi bir yerinde hissedilen ve böcek dolaşıyormuş hissi, hafif yanma ve batma gibi rahatsızlıklarla ortaya çıkan kaşıntıya, tıp dilinde pruritus veya kaşeski denir.Kaşıntıyı doğuran nedenler çok çeşitlidir. Bunlar şöyle sıralanabilir:- Sabun, çamaşır tozları ve bazı boyaların neden olduğu kaşıntılar- Yün veya naylon iyeceklerin neden olduğu kaşıntılar- Bazı kimyasal maddelerin neden olduğu kaşıntılar- İstiridye, yumurta, süt, çilek, soğan gibi bazı besinlerin neden olduğu kaşıntılar- Bazı ilaçların neden olduğu kaşıntılar- Şeker, karaciğer, böbrek hastalıkları veya löseminin neden olduğu kaşıntılar- Kurdeşen, egzama, su çiçeği, kızamık, kızıl, kızamıkçık veya deri iltihabının neden olduğu kaşıntılar- Mantarın neden olduğu kaşıntılar- Kıl kurdunun neden olduğu kaşıntılar- İshal veya kabızlığın neden olduğu kaşıntılar- Sinirlilik ve ruhi sıkıntıların neden olduğu kaşıntılarTedavinin ilk şartı, kaşıntıyı doğuran sebebi bulmaktır. Bu arada mümkün olduğu kadar kaşımamaya gayret edilir. |
Kulak Çınlaması
Kulak çınlaması, kulak uğultusu veya kulak vızıltısına, tıp dilinde tinnitus denir. Çok çeşitli nedenleri vardır. Bunlar arasında, kulak kiri, içkulak iltihabı, ortakulak iltihabı, menier hastalığı, ateşli hastalıklar, yorgunluk, zafiyet, bazı ilaçlar, yüksek veya düşük tansiyon sayılabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir. |
Kaşıntı
Vücudun herhangi bir yerinde hissedilen ve böcek dolaşıyormuş hissi, hafif yanma ve batma gibi rahatsızlıklarla ortaya çıkan kaşıntıya, tıp dilinde pruritus veya kaşeski denir.
Kaşıntıyı doğuran nedenler çok çeşitlidir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
- Sabun, çamaşır tozları ve bazı boyaların neden olduğu kaşıntılar
- Yün veya naylon iyeceklerin neden olduğu kaşıntılar
- Bazı kimyasal maddelerin neden olduğu kaşıntılar
- İstiridye, yumurta, süt, çilek, soğan gibi bazı besinlerin neden olduğu kaşıntılar
- Bazı ilaçların neden olduğu kaşıntılar
- Şeker, karaciğer, böbrek hastalıkları veya löseminin neden olduğu kaşıntılar
- Kurdeşen, egzama, su çiçeği, kızamık, kızıl, kızamıkçık veya deri iltihabının neden olduğu kaşıntılar
- Mantarın neden olduğu kaşıntılar
- Kıl kurdunun neden olduğu kaşıntılar
- İshal veya kabızlığın neden olduğu kaşıntılar
- Sinirlilik ve ruhi sıkıntıların neden olduğu kaşıntılar
Tedavinin ilk şartı, kaşıntıyı doğuran sebebi bulmaktır. Bu arada mümkün olduğu kadar kaşımamaya gayret edilir.
|
Koli basili
Escherichia coli |
Kulak iltihabı
Ortakulakta veya kulak arkası kemikte görülür. Vakit geçirilmeden doktora başvurmak gerekir. |
Kat amnezi
Bilgi ve verilerin, tanı sonrasında, tedavi ve girişim döneminde toplanması. |
Kulak kepçesi
Dışkulağın başın dışında yer alan bölümü. |
Katabolizma
Maddelerin yüksek terkiplerinin, dokularda yakılarak daha basit terkipte maddeler meydana gelmesi. |
Kulak kiri
Dışkulak yolundaki özel deri bezlerinin salgıladığı yağlı, yan katı, rengi sarıdan kahverengiye değişen, suda erimiş inorganik tuzlardan, yağlardan ve proteinlerden oluşan madde. |
Katalepsi
Kas gerginliğini etkileyen ve bir hareketi başlatmayı engelleyen ruhsal-devimsel (psikomotor) bozukluk. |
Kolinerjik lifler
Asetilkolin(*) adlı maddeyi salgılayarak uyarıyı sinir uçlarına ileten sinir lifleri. |
Kulak kiri
Dışkulak borusundaki ufacık bezler; kulak kiri adı verilen hafif sarımtırak yağlı bir madde salgılarlar. Bu salgı fazla olduğu zaman, dışarıya atılamayıp kulak içinde kuruyacak olursa, bir tıkaç meydana getirir ve kulak zarını etkileyerek rahatsızlık verir. Dışkulak borusu, kulak kiri ile tamamen kapanacak olursa, uğultu, çınlama gibi arızalara neden olur. Tamamen tıkanmış boru, ancak doktor tarafından açılabilir. |
Katalizör
Kimyasal tepkimeye katılmadan tepkimenin hızını artıran madde |
Kolinesteraz
Serumda (yalancı kolinesteraz), alyuvarlarda ve sinir dokusunda bulunan bir enzim. |
Kulak yorgunluğu
Uzun süre yüksek sesle uyarılan kulakta işitme duyusunun geçici olarak birkaç saniye boyunca azalması. |
Kataplazma
Bitkisel unlarla hazırlanan lapaların gazlı beze sarılarak vücut üzerine uygulandığı bir yakı türü. |
Kulakçık (atriyum)
Kalp kanncıklarının üstünde yer alan iki adet kalp boşluğu. |
Katapleksi
İskelet kaslarının ani ve İstemsiz bir biçimde gevşemesi. |
Kollajen
Kemiğin, kıkırdağın ve bağ dokusunun içinde oluşan fibröz bir protein. Vücudun çok önemli bir yapı taşıdır. İçinde kollajen olmayan organ ya da doku yoktur. Dokular için önemli bir destek yapısıdır, çevresinde hücreler yaşar ve fonksiyon görürler. Kollajen hastalığı, eskiden bağ dokusu hastalığı için kullanılan bir terimdir. |
Kulakçık-kanacık uyumsuzluğu
Kalp kasının kasılması için uyanlann doğduğu iki ayrı merkezin aynı andaki etkinliğiyle oluşan kalp ritmi bozukluğu. |
Katar
Akut ya da kronik iltihaplarda mukozaların üstünde oluşan ağdalı sıvı. |
Kollajenozlar (kollajen doku hastalıktan)
Birbirinden çok farklı belirtilerle ortaya çıkmasına karşın tümünde lifsi bağdoku lezyonları görülen hastalıkların ortak adı. |
Kuluçka dönemi
Mikrobik hastalıklarda, hastalık yapıcı mikrobun vücuda girdiği an ile hastalığın ilk belirtilerinin ortaya çıktığı an arasında geçen dönem. |
Katarakt
Katarakt gözün şeffaf lensinin buğulanmış cam misali saydamlığını kaybetmesidir
Sebep
En çok katarakta gözün yaşlanması neden olur
Aile hikayesi.
Şeker hastalığı gibi hastalıklar.
Gözün travmaya maruz kalması.
Steroidler gibi ilaçlar.
Güneş ışığına uzun süre korumasız şekilde maruz kalma.
Daha önce göz ameliyatı geçirmiş olma.
Tanı
Göz doktorunuzun yapacağı muayene sonunda tanı konabilmektedir. Görmedeki bozulmaya neden olabilecek diğer hastalıklarda ayırt edilebilir. Retina yada optik sinirde olabilecek diğer bozukluklarda katarakt ile beraber görmeyi azaltabilmektedir. Eğer böyle hastalıklar varsa katarakt ameliyatı sonrası görmede istenen iyileşme sağlanamayacaktır.
Tedavi
Kataraktın tek tedavisi cerrahidir. Ancak katarakt hafif derecede ise sadece gözlüğünüzün değişmesi de yeterli olabilmektedir. Herhangi bir ilaçla, diyetle, egzersizle, çeşitli cihazlarla katarakt tedavi edilememektedir. Güneş ışığından korunmak için ültraviyole fitreli gözlük kullanılmasının faydası vardır.
Katarakt cerrahisi görme bulanıklığının artık günlük aktiviteleri engellemeye başladığı zamanda yapılmaktadır. Güvenli bir şekilde araba kullanabildiğinizden, okurken, televizyon seyrederken zorluk çektiğinizden emin olmalısınızdır. Katarakt tanısı konulduysa göz doktorunuz tarafından düzenli aralıklarla kontrole gitmeniz gerekmektedir.
Katarakt ameliyatı için hastanede yatmanıza gerek yoktur Ameliyat lokal anestezi ile mikroskop altında yapılmaktadır. Fakoemülsifikasyon tekniği halk arasında dikişsiz yöntem , lazer olarak bilinmektedir.Yanlış bir inanış olmasına rağmen ameliyat lazer ile yapılmamaktadır. Aletler yüksek frekanstaki ses dalgalarını kullanmaktadır. Klasik yöntem ve fakoemülsifikasyon arasındaki tercih hastanın durumuna göre göz doktorunuz tarafından yapılmaktadır.
Ameliyattan sonra günlük aktivitelerinizin çoğunu yapabilmektesinizdir. Bazı damlaların kullanılması ve çeşitli kontrol vizitelerinin yapılması gerekmektedir. % 90 vakada görme tatmin edici bir şekilde artacaktır. Her ameliyatta olduğu gibi düşük bir oranda olsa da komplikasyon gelişme ihtimali vardır. |
Kollar ve bacaklar
Gövde iskeletine bağlanan vücut uzantıları. |
Kulunç ağrısı
Şiddetli ağrılara ve özellikle kalınbağırsak kaslarının kasılması sonucu meydana gelen ve omuz başlarında hissedilen ağrılara, halk arasında kulunç denir.Bu çeşit ağrıların bazıları sabit, bazıları da gezici ağrı şeklindedir. Kalınbağırsağın kasılmasından kaynaklanan bu çeşit ağrılara, tıp dilinde kolik denir. |
Katatoni
Devinim inisiyatifinin yitirilmesi ve hareketsizlikle belirlenen ağır psikiyatrik sendrom. |
Kulunç Ağrısı
Şiddetli ağrılara ve özellikle kalınbağırsak kaslarının kasılması sonucu meydana gelen ve omuz başlarında hissedilen ağrılara, halk arasında kulunç denir.
Bu çeşit ağrıların bazıları sabit, bazıları da gezici ağrı şeklindedir. Kalınbağırsağın kasılmasından kaynaklanan bu çeşit ağrılara, tıp dilinde kolik denir. |
Katekolamin
Sinir uyarılarının iletilmesinde görev alan, adrenerjik alıcıları uyardıklarında sempatik sistemin uyarılmasına bağlı etkilere benzer etkilerin oluşmasını sağlayan ve biyolojik etkinliği olan maddeler. |
Katekolamin dozajı
Kan ya da idrarda adrenalin ve noradrenalin düzeyinin Ölçülmesi. |
Kum Sancıları
Böbrek kumlarını dökmek ve onların neden olduğu sancıları gidermek için, perhiz yapmak ve bol bol su içmek çok faydalıdır. |
Kateter
Sonda; bir vücut bölgesine ulaşmak için kullanılan çeşitli çap ve uzunluktaki boru |
Kum sancıları
Böbrek kumlarını dökmek ve onların neden olduğu sancıları gidermek için, perhiz yapmak ve bol bol su içmek çok faydalıdır. |
Kateterîzosyon
Kateter adlı aletlerle uygulanan karmaşık cerrahi girişim. |
Kolon Kanseri
Kolo - Rektal kanserler A.B.D. de her iki cinsde en sık görülen 2. kanser türüdür. Yılda ortalama 140.000 kişi hastalığa yakalanmakta ve yılda ortalama 60.000 kişide bu hastalıktan kaybedilmektedir.
Belirtiler
Genelde olguların büyük çoğunluğu 45–50 yaş üzerindeki kişilerde görülmektedir. Bu Nedenle; 45–50 yaş üzerindeki kişiler Anne, baba, kardeş gibi yakın aile bireylerinde kolorektal kanseri veya polipleri olanlar, Uterus ( rahim ), over ( yumurtalık ) veya meme kanseri olan kadınlar, Ülseratif Kolit veya Crohn gibi hastalıkları olanlar. Rektumdan kan gelmesi ( rektal kanama ), gaitanın kanla bulaşık olması, Tuvalete çıkma alışkanlığında değişiklik Gaitanın eskiye oranla incelmesi, Kabızlık İshal durumlarının ortaya çıkması, Sık sık tuvalete çıkma isteği, buna rağmen tam boşalamama hissi, Karında gaz ağrıları, Kansızlık (anemi), İzah edilemeyen zayıflama Bu belirtilerin herhangi birinin 1 - 2 hafta devam etmesi veya aralıklarla tekrarlaması durumunda mutlaka hekime başvurulmalıdır.
Tanı
Tarama amaçlı kolonoskopi uygulamalarına risk nedeni olan ilk kanser olgusunun başladığı yaştan beş yıl önce veya 50 yaşında başlamalıdır. Kişiler uygulanacak tarama programına hekimleriyle birlikte karar verebilir, kendilerine uygun bir tarama programını benimseyebilirler. Her yıl gaitada gizli kan testi yapılabilir. Bunun için 3 adet gaita örneğinde gizli kan aranır. Bir tanesinde gizli kan bulunması kişinin tüm kalın barsağının değerlendirilmesini gerektirir. Her 5 yılda bir 60 santimetrelik kolonoskopi ve her yıl gaitada gizli kan testi Kolo -Rektal kanserlerde kesin teşhis barsak içerisindeki tümörden endoskopik yöntemlerden ( Rektoskopi, Fleksibl Sigmoidoskopi, KOLONOSKOPİ ) biriyle yapılacak tetkik ve alınacak parçanın patolog tarafından mikroskobik tanısı ile konur.
Tedavi
Kolo-Rektal kanserlerin esas tedavisi tümörlü kısmın ameliyatla çıkarılması ve barsak pasajının sağlanması için çıkarılan kısmın alt ve üst uclarının tekrar karşılıklı ağızlaştırılmalarıdır.Kolonlar uzun olduğu için bu işlem kolaylıkla uygulanabilir. Ancak REKTUM kanserlerinin tedavisinde bu durum biraz farklıdır. Rektum kısa bir organ (15 cm) olması nedeni ile özellikle anüse yakın yerleşim gösteren tümörlerde ( anüs girişinden 5-6 cm yukarıda) , hastalıklı kısımın çıkarılmasını temin için anüsün tamamen çıkarılıp, iptal edilerek kolon, karın duvarına ağızlaştırılır ( KOLOSTOMİ ). Daha önceleri çok daha sıklıkla uygulanan bu yöntem, günümüzde gerek teknolojik gelişmeler ( Stappler aleti vs.) ve gerekse bu konuda eğitilmiş ve deneyim kazanmış özellikle Kolo - Rektal cerrahi ile uğraşan cerrahlar tarafından yapılan ameliyatlarda çok az sayıda hastaya uygulanmaktadır.Bazen kolostomi rektumda yapılan ameliyatın iyileşmesini sağlamak için geçici olarak ( birkaç ay ) yapılabilir. Daha sonra bu kolostomi kapatılır. Ameliyata ek olarak, rektum tümörlerinde bazen ameliyattan önce, bazen ameliyattan sonra gerek olursa RADYOTERAPİ de yapılabilir . Kolon tümörlerinde radyoterapinin yeri yoktur. Her iki organın tümörlerinde ameliyattan sonra duruma göre KEMOTERAPİ yapılabilir. Anüs kanserlerinde genellikle radyoterapi tercih edilmektedir. Bazı durumlarda Cerrahi tedavide yapılabilir.
Öneriler
Son laboratuar, epidemiyolojik ve klinik çalışmalar doğrultusunda kanser gelişiminin önlenmesinde etkili bulunan bazı diyet önerileri ileri sürülmüştür Meyve sebze tüketimi günde 5 veya üzeri porsiyona çıkarılmalıdır. Diyette posa alımı günde 30 gr. üzerinde olmalıdır. Yağ tüketimi alınan total kalorinin % 30?undan daha aşagıda olmalıdır. Gıda hazırlama ve yüksek derecede pişirme metotları değiştirilmelidir. Pişirme dereceleri düşürülmeli ve suda pişirme tekniği ile yemekler yapılmalıdır. Vitamin takviyesinden ziyade çeşitli gıdalar almaya çalışılmalıdır. Alkol tüketimini yılda 8 litre altına indirilmelidir. Tahıl ürünleri günde 6 porsiyon veya daha fazla alınmalıdır. İdeal vucut ağırlığı korunmalıdır. Baharatlı, salamura, turşu, tuzlanmış veya tütsülenmiş gıdaların alımı en aza indirilmelidir. Besin katkı maddeleri iyi kontrol edilmeli ve gıdaların kontaminasyonu önlenmelidir. |
Katgüt
İnek ya da genç manda bağırsaklarının ince iplikler biçiminde kesildikten sonra kurutularak bazı işlemlerden geçirilmesiyle elde edilen ve cerrahi dikişte kullanılan çeşitli çap ve uzunluktaki malzeme. |
Koloni
Aralarında işbölümü yapan tek hücreli organizmaların bir araya gelerek topluluk oluşturmaları. |
Katrafay yağı
Tahriş giderici özellikleri olduğu söylenen yumuşatıcı bitkisel bir yağ. |
Katz indeksi
Alyuvarların çöjefne (sedimantasyon) hızının sayısal ifadesi. |
Kolonoskopi
Anüs (makat) kanalından optik lifli esneyebilir bir aletle girilerek tüm kalınbağırsağın görülmesini sağlayan inceleme yöntemi. |
Kavern
Yıkıcı özellikteki bir hastalık sürecinin etkisiyle bir organın içinde oluşan oyuk. |
Kolorektal
Kolon ve rektumla ilgili. |
Kurşun zehirlenmesi (satümizm)
Daha çok mesleki nedenlerden kaynaklanan bir tür zehirlenme. |
Kavernöz (gözenekli)
Geniş damarsal alanlardan ve bunların İlişkide olduğu öbür damarlardan oluşan, sünger görünümlü, düzensiz biçimli, normal ya da patolojik dokuların genel adı. |
Kavernöz cisim (süngersi cisim)
Peniste bulunan ve kan damarları bakımından zengin bir dokudan oluşan anatomik oluşum. |
Kavile
Bir cisim ya da organın kapalı ya da dışarıyla bağlantılı oyuk bölgelerine verilen genel ad. |
Kolpoperineoplasti
Dölyolu duvarlan ve apış arası kaslanna eski sağlamlığını kazandırmak amacıyla yapılan jinekolojik cerrahi girişim. |
Kuruma
Vücudun önemli miktarda sıvı yitirdiği hastalık durumu. |
Kavografi
Anatoplardamarlardaki kan dolaşımım İzlemek amacıyla damarlann içine X ışınlarını geçirmeyen bir kontrast maddenin verilmesiyle yapılan radyolojik inceleme tekniği, |
Kusma
Midede biriken besin ve öbür maddelerin birdenbire yemek borusuna geçerek ağızdan atılması. |
Kavran
Ayak tabanındaki kaviste artışla beliren biçim bozukluğu. |
Kusmak
Midenin içindekilerini, elde olmayarak ağız yolu ile dışarı atmaya kusmak, kusulan şeye de kusmuk denir. Kusmanın bir çok nedeni vardır. Örneğin, zehirli, bozulmuş yiyecekler, içki, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, bazı besinlere karşı hassasiyet, bazı ilaçlar, kanser, mide kanaması, mide fıtığı, sinirlenme, migren, araç tutması, zehirlenme, kansızlık, sarılık, tiroid hastalıkları, hamilelik ve çocuklarda kabakulak, bademcik veya bağırsak hastalıkları sırasında kusma görülür.
Tedavinin ilk şartı, kusmanın nedenini belirlemektir. Tedavi nedene göre yapılır. Hasta kustuktan sonra, sırt üstü yatırılır. Birşey yedirilmez. Bir bardak buzlu su, yudum yudum içirilir. |
Kaygı (bunaltı, anksiyete)
Çok hafif belirtiler verse de, oldukça yaygın görülen bir duygulanım ve heyecan hali. |
Kusmak
Midenin içindekilerini, elde olmayarak ağız yolu ile dışarı atmaya kusmak, kusulan şeye de kusmuk denir.Kusmanın bir çok nedeni vardır. Örneğin, zehirli, bozulmuş yiyecekler, içki, gastrit ve ülser gibi mide hastalıkları, bazı besinlere karşı hassasiyet, bazı ilaçlar, kanser, mide kanaması, mide fıtığı, sinirlenme, migren, araç tutması, zehirlenme, kansızlık, sarılık, tiroid hastalıkları, hamilelik ve çocuklarda kabakulak, bademcik veya bağırsak hastalıkları sırasında kusma görülür.Tedavinin ilk şartı, kusmanın nedenini belirlemektir. Tedavi nedene göre yapılır. Hasta kustuktan sonra, sırt üstü yatırılır. Birşey yedirilmez. Bir bardak buzlu su, yudum yudum içirilir. |
Kayıtsızlık
Kişinin kendi kimliğini tanımadığı, çevresindeki kişilere ve nesnelere karşı duygusal uzaklık içinde olduğu kişilik çözülmesi sürecinin başlangıcı. |
Kusturucular (emetikler)
Organizmaya zarar vermeden kusmayı uyaran ilaçlara verilen ad. |
Kazein
Sütte bulunan bir çeşit protein. |
Koltukaltı
Kol ile gövde arasında yer alan anatomik boşluk. |
Kuşpalazı
Difteri de denilen bu hastalığa tutulanlarda yutkunma zorluğu, ses kısıklığı, nefes darlığı, kuru öksürük, yüzde morarma, bademcikler üzerinde kurşuni beyaz renkte bir zar, boğaz ağrısı, boyun bezlerinde şişlik, iştahsızlık, kol ve bacaklarda ağrılar görülür. Ateş 38-40 derece arasındadır. Nabız süratlidir.Hastalık başlangıcında teşhis edilip, hastanın nefesi tamamen kesilmeden müdahale edilmezse, ölümle sonuçlanır. Bulaşıcı bir hastalıktır. Hastanın bulunduğu yerdeki havaya yayılan mikroplarla bulaşır.Korunmak için en iyi çare difteri aşısı yaptırmaktır. Vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. |
kciğer kanseri
Erkeklerde en sık görülen kanser çeşidi olan akciğer kanseri, kadınlarda da sigara kullanımının artmasıyla beraber giderek daha sık görülmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerindeki tüm kanser olguları içerisinde %21´lik paya sahip olan akciğer kanseri, aynı zamanda hastalığa bağlı yüksek ölüm oranı nedeniyle kansere bağlı ölümlerin %29´undan sorumludur. Amerika Birleşik Devletleri´nde 1991 yılı verilerine göre, kadın ve erkeklerde kansere bağlı ölümler arasında 1. sırada yer alan bu hastalık, kanser tedavisinde kaydedilen bütün gelişmelere rağmen önemini ve yerini korumaktadır. En sık görülen kanser türlerinden biri olan akciğer kanseri, büyük oranda sigara kullanımına bağlı olarak geliştiğinden aynı zamanda önlenebilir tek kanser türü olarak tanımlanabilir. Yapılan bir çok araştırmada sigara kullanımındaki artışa paralel olarak sıklığını arttıran bu hastalığın, sigara karşıtı kampanyaların başarılı olduğu ülkelerde sigara kullanımındaki azalma ile birlikte insidansının azaldığı saptanmıştır.
Akciğer kanseri gelişimi için risk faktörleri
Akciğer kanseri ile ilişkili birçok risk faktörü tanımlanmış olmakla birlikte bunların en önemlisi sigara kullanımıdır. Akciğer kanseri olgularının yaklaşık %80-85´inde sigara hastalıktan sorumlu tutulmaktadır. Özellikle squamous hücreli akciğer kanseri ve küçük hücreli akciğer kanseri ile sigara kullanımı arasındaki sebep - sonuç ilişkisi çok iyi tanımlanmıştır. Günlük tüketilen sigara miktarı ve tiryakilik süresi ile akciğer kanseri olasılığı arasında doğrusal ilişki bulunmaktadır. Yani daha fazla sigara içenlerde akciğer kanseri riski sigara içmeyenlere veya az sigara içenlere göre artmaktadır.
Sigara kullanımının dışında bazı metal ve kimyasal maddelere mesleksel maruziyet, asbest teması, radon gazı, genetik bazı faktörler, radyasyon, önceden geçirilmiş bazı akciğer hastalıkları ve beslenme alışkanlıkları da akciğer kanseri için risk faktörleri olarak sayılabilir. Örneğin ailesinde akciğer kanseri olan bireylerde akciğer kanseri görülme olasılığı biraz daha fazladır. Özellikle ailede akciğer kanseri öyküsü ile birlikte sigara kullanımı, riski daha da arttırmaktadır. Yine akciğer tüberkülozu, interstisyel fibrozis, büllöz amfizem ve doku harabiyeti ile seyreden diğer bazı akciğer hastalıklarında ortaya çıkan nedbe dokusu akciğer kanseri gelişimi için bir zemin oluşturabilir. için bilinen en önemli risk faktörü olan asbest maruziyeti, aynı zamanda akciğer kanseri riskini de arttırmaktadır.
Akciğer kanserinin hücre tipine göre sınıflandırılması
Akciğer kanseri, hücre tipine göre küçük hücreli akciğer kanseri (small cell) ve küçük hücreli dışı akciğer kanseri (non-small cell) olmak üzere 2 temel grupta ele alınır. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri, squamous, adeno ve büyük hücreli kanser alt gruplarından oluşur. Küçük hücreli ve küçük hücreli dışı akciğer kanserinin seyri ve tedavi yaklaşımı bazı farklılıklar gösterir (bkz. tedavi). Küçük hücreli akciğer kanserinin tüm akciğer kanserleri içindeki sıklığı yaklaşık %15-20 oranındadır. Küçük hücreli dışı akciğer kanserleri arasında yer alan squamous hücreli kanser ülkemizde en sık görülen tiptir ve büyük ölçüde sigara kullanımına bağlı olarak gelişir. Yine aynı grupta yer alan adeno kanser ise bizde daha seyrek görülmekle birlikte örneğin ABD´de en fazla görülen akciğer kanseri türüdür. Squamous hücreli kanser ve küçük hücreli kanser daha çok akciğerin santral bölümlerinde yani ana bronşlar ve lob bronşlarında yer alırken, adeno kanser çoğu kez periferik akciğer alanlarından başlar.
Akciğer kanseri belirtileri nelerdir ?
Akciğer kanseri belirtileri lokal belirtiler ve akciğer dışı belirtiler olmak üzere 2 grupta incelenebilir :
Lokal belirtiler doğrudan akciğere yerleşen tümörün ve onun bölgesel lenf bezlerine metastazlarının ortaya çıkardığı öksürük, balgam çıkarma, nefes darlığı, göğüs, omuz, kol veya sırt ağrısı, kan tükürme, ses kısıklığı, yüz ve boyunda şişme, hışıltılı solunum gibi belirtilerdir. Ancak hastalığın başlangıç döneminde olguların büyük çoğunluğunda belirti yoktur. Birçok olguda ise öksürük erken bir belirti olmakla birlikte hastaların büyük çoğunluğu sigara kullandığından öksürüklerinin sigaraya bağlı olduğunu düşünerek hekime başvurmazlar. Bu nedenle uzun süren (3 haftadan uzun) öksürük varlığında veya önceden varolan öksürüğün karakterinde bir değişme ortaya çıktığında, örneğin öksürükle birlikte balgamla karışık kan gelmesi gibi durumlarda mutlaka kontrolden geçmek gerekir.
Akciğer kanserinin akciğer dışı belirtileri, tümörün diğer organlara metastazlarına bağlı olabildiği gibi tümörden salınan bazı immünolojik ve hormonal maddelere bağlı da olabilir.
Metastaz belirtileri organa özgü olup örneğin kemik metastazlarında ağrı, beyin metastazında bilinç bozukluğu, kasılmalarla seyreden nöbet, görme bozuklukları olabilir.
Metastaz belirtilerinin dışında iştahsızlık, kilo kaybı, kuvvet kaybı, halsizlik, ateş gibi şikayetler olguların birçoğunda görülebilir. Ayrıca özellikle küçük hücreli akciğer kanserinde tümörden salınan bazı hormonal maddelere bağlı olarak parmaklarda çomaklaşma, deri lezyonları, nörolojik tablolar, kan tablosunda bozulma gibi bulgular olabilir.
Akciğer kanserinde tanı ve evreleme
Yukarıdaki belirti ve bulgularla hekime başvuran hastalarda ayrıntılı bir öykü ve fizik muayenenin ardından tanı için atılacak ilk adım standart akciğer grafisi (2 yönlü) çekilmesidir. Birçok olguda bu görüntüleme yöntemi ile tümör ya da tümörün oluşturduğu enfeksiyon, plörezi, atelektazi (akciğerin çökmesi) gibi tablolar saptanabilir. Akciğer grafisinde tümör ya da tümör ile ilişkili olabilecek diğer görünümlerin saptanması halinde atılacak 2. adım genellikle akciğerin bilgisayarlı tomografisinin çekilmesidir. Bilgisayarlı tomografi görülen lezyon hakkında detaylı bilgi verdiği gibi standart akciğer grafisinde görülemeyecek kadar küçük olan diğer lezyonların görülmesine de olanak sağlar. Standart akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografilerin incelenmesinden sonra hastalığın bölgesel yayılımı ve lokalizasyonu ortaya çıkar. Hekim bu noktada artık kesin tanı için gerekli olacak biyopsi yönteminin ne olacağına karar verebilir. Örneğin cerrahi müdahale düşünülen olgularda ve santral bölgede yer alan tümörlerde bronkoskopi yapılması hem evreleme hem de tanı için gerekli iken, bronkoskopi ile ulaşılamayacak periferik bölgelerde yer alan tümörlerde bilgisayarlı tomografi rehberliğinde iğne biyopsisi tercih edilebilir. Yine bu ilk incelemelerin sonucunda tümöre cerrahi bir girişim düşünülmüyorsa tanı için ilk aşamada balgam muayenesi istenebilir. Bu tür hastalarda balgamın sitolojik incelemesi sonucunda tanıya ulaşılamaz ise diğer yöntemlere başvurulur.
Akciğer grafisi ve bilgisayarlı tomografi ile görüntülenen tümörde balgam, plevra sıvısı sitolojisi, bronkoskopi veya iğne biyopsisi gibi yöntemlerle hücre tipi tanısı da konulduktan sonra elde edilen sonuca göre evreleme çalışmalarına başlanmalıdır. Kanserde evreleme hastalığın seyri ve uygulanacak tedavi yönteminin belirlenmesi açısından son derece önemlidir ve mutlaka yapılması gerekir.
Küçük hücreli akciğer kanseri sınırlı ve yaygın evre olmak üzere 2 evrede incelenir. Sınırlı evrede hastalık göğsün tek bir tarafı ile sınırlıdır, karşı akciğere veya diğer oraganlara yayılım yoktur. Yaygın evre küçük hücreli akciğer kanserinde hastalık, akciğer dışı diğer organlara ya da karşı akciğere metastaz yapmıştır. Sınırlı ve yaygın evrelerde tedavi farklılık gösterdiğinden küçük hücreli akciğer kanseri tanısı konulan olgularda en azından beyin tomografisi ya da MR´ı, kemik sintigrafisi ve üst batın tomografisi veya ultrasonografisi ile uzak organ metastazları araştırılmalıdır.
Küçük hücreli dışı akciğer kanserinin erken evrelerinde cerrahi tedavi sağkalım üzerine en etkili tedavi modalitesi olduğundan bu hastalıkta evreleme çalışmaları küçük hücreli akciğer kanserine göre daha detaylı incelemeleri gerektirir. Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde evreleme TNM sistemine göre yapılır. Bu sistemde T ile tümör boyutu, tümörün komşu doku ve organlarla ilişkisi, tümörün bronkoskopik görünümü gibi birçok özelliği tanımlanırken, N tümöre ait bölgesel veya uzak lenf bezlerindeki metastaz varlığını yada yokluğunu tanımlar. M uzak organ metastazları ile ilişkili olup, M1 olarak tanımlanan olgular yani uzak organ metastazı saptanan olgular doğrudan başka bir incelemeye gerek olmaksızın evre IV olarak sınıflandırılır. TNM sistemine göre akciğer kanseri olguları evre I, evre II, evre III ve evre IV olarak dört grupta ele alınır. Evre I ve II, erken evre akciğer kanseri olarak tanımlanır ve bu tür olgularda mutlaka cerrahi tedavi olanakları araştırılmalıdır.
Akciğer kanseri tedavisi
Akciğer kanseri tedavisi multidispliner bir yaklaşım gerektirir. Yani akciğer kanserinin tedavisi ve takibi Göğüs Hastalıkları, Onkoloji ve Göğüs Cerrahisi uzmanlarının işbirliği ile kararlaştırılmalı ve yapılmalıdır.
Küçük hücreli akciğer kanserinde tedavi
Küçük hücreli akciğer kanserinde seçilecek tedavi yöntemi cerrahi dışı yaklaşımlar yani kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarıdır. Bu tür kanserin kombine kemoterapi ve radyoterapiye yanıtı genellikle çok iyidir ve kısa sürede tümör ve metastazlarının boyutlarında gerileme ya da radyolojik olarak silinme olduğu görülür. Sınırlı evre küçük hücreli akciğer kanseri olgularında kemoterapi ile birlikte uygulanan radyoterapi, sadece kemoterapi uygulanmasına göre daha iyi sonuç vermektedir. Yine sınırlı evredeki hastalıkta beyne koruyucu radyoterapi uygulanması da tedavi yöntemleri arasında yer alır. Yaygın evrede ise seçilecek tedavi yöntemi kombine kemoterapidir ancak beyin metastazı varlığında buraya radyoterapi uygulanmalır.
Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde tedavi
Küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı konulan ve evre I, II ve bazı seçilmiş evre III olgularda tercih edilecek tedavi yöntemi cerrahi girişim olmalıdır. Bu tür olgularda cerrahi sonrası gerekli görülürse kemoterapi yada radyoterapi uygulamaları da yapılabilir. İleri evre küçük hücreli dışı akciğer kanserinde ise kemoterapi ve akciğer dışı beyin, kemik gibi organ metastazları varlığında buraya yönelik radyoterapi uygulanılır.
Akciğer kanserinden korunma ve erken tanı
Akciğer kanserinden korunmanın en etkin yolu sigarayı bırakmaktır. Bunun dışında endüstride kullanılan bazı metal ve kimyasal maddelere karşı tedbir alınması, hava kirliliği ile mücadele, radyasyon maruziyetinden kaçınma, korunma önlemleri olarak sayılabilir.
Akciğer kanserinde erken tanının önemine ilişkin çok büyük hasta gruplarını içeren çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalarda balgam sitolojisi, akciğer grafisi gibi tanı yöntemleri tarama testi olarak kullanılmıştır. Bu çalışmaların sonuçları incelendiğinde ne yazık ki kansere bağlı ölüm oranlarında tarama testi uygulanan hasta grupları ile uygulanmayan gruplar arasında önemli bir farklılık görülmediği saptanmıştır. Bununla birlikte sigara içen 40 yaş üzerindeki bireylerde en azından yılda 1 kez akciğer grafisi çekilmesi erken tanı için önerilebilir. |
Koltukaltı bölgesi
Göğüsle üstkol arasında yer alan, koltukaltının(*) tabanını oluşturan anatomik bölge. |
Kuşpalazı(Difteri)
Difteri de denilen bu hastalığa tutulanlarda yutkunma zorluğu, ses kısıklığı, nefes darlığı, kuru öksürük, yüzde morarma, bademcikler üzerinde kurşuni beyaz renkte bir zar, boğaz ağrısı, boyun bezlerinde şişlik, iştahsızlık, kol ve bacaklarda ağrılar görülür. Ateş 38-40 derece arasındadır. Nabız süratlidir.
Hastalık başlangıcında teşhis edilip, hastanın nefesi tamamen kesilmeden müdahale edilmezse, ölümle sonuçlanır. Bulaşıcı bir hastalıktır. Hastanın bulunduğu yerdeki havaya yayılan mikroplarla bulaşır.
Korunmak için en iyi çare difteri aşısı yaptırmaktır. Vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. |
Kolumella
İçkulakta bulunan koni biçiminde kemiksi yapı. |
Kolun kas-deri siniri (nervus musculocutaneous)
Kol sinir ağının (brakiyal pleksüs) son dalından kaynaklanan ve kol kasları İle kol derisinin uyarılarım sağlayan sinir. |
Küçük azıdişi
Tacı Ön-arka yönde yassılaşmış Ve iki çıkıntılı olan diş. |
Kültür
Ateş/infeksiyon anında neden olan mikroorganizmanın (bakteri) tespiti için alınan kan, boğaz, idrar, dışkı örneklerinde yapılan ve etkili antibiotikleri de (infeksiyonlara karşı kullanılan ilaçlar) gösteren testler. |
Koma
Bir hastalık ya da kaza sonucu ortaya çıkan derin bilinçsizlik durumu. |
Küpsü kemik
Ayak bileğinde ön dış yanda yer alan kemik. |
Kürek kemiği (skapula)
Göğüs kafesinin arkasında, omurların sağ va sol dış yanlarında yer alan çok yassı bir kemik. |
Küretaj
Yaraların cerrahi olarak temizleme yöntemi. |
Kellik (alopesi)
Doğumsal ya da edinilmiş nedenlerle saçların ya da kılların olmaması (dökülmesi) hali. |
Küriterapi
Günümüzde az kullanılan radyum ile tedavi yöntemi (bak. radyoterapi). |
Kompleks bölgesel ağrı sendromu
Başlıca özelliği yanıcı nitelikte ısrarlı ağrıdır; hafif şekilleri oldukça sıktır - daha şiddetli formları sakatlayıcı olabilir ve tedavisi daha zordur |
Kürtaj
Küretajın kelime anlamı kazımaktır. Ama burada adı geçen Kürtaj halk arasında, küçük hamileliklerde rahim içerisindeki ceninin tıbbi müdahele ile alınması kastedilmektedir. Kürtaj ayrıca teşhis amaçlı da yapılabilir. Yani rahim iç duvarından kazınarak örnek alınıp incelenmeside kürtaj olarak adlandırılır. |
Lab-ferment
Mide salgılannda bulunan bir enzim. |
Lenf bezi büyümesi
adenopati |
Liposarkom
Az ya da çok farklılaşmış ve atipik yağ dokusu hücrelerinden oluşan kötü huylu tümör. |
Labia
Kadının tenasül uzvunda dudak şeklinde kısım, dudak. |
Labil
Kararsız, çabuk değişen. |
Lenf dokusu
Ağsı ve kollajenimsi liflerden örülmüş ve lenfositleri içeren doku. |
Labirent
İç kulağın dengeden sorumlu bölümü |
Labirent refleksi
İçkulağın duyu organı olan labirentten kaynaklanan refleksler |
Listeria monocytogenes
Evcil ve vahşi hayvanlarda, doğal olarak oldukça yaygın biçimde bulunan Gram-pozitif mikroorganizma; listeri-yoz olarak bilinen enfeksiyon hastalığının etkenidir, în-sanın nasıl enfekte olduğu tam olarak aydınlatılmış değildir. |
Labirentit
İçkulağa enfeksiyon etkenleri (bakteri ya da virüs) ya da toksinlerinin girmesine bağlı olarak labirentte oluşan iltihap. |
Lenfadenit
Bir ya da birden çok lenf düğümünün akut ya da kronik iltihabı. |
Litiyaz
Bir organın içinde ya da bir kanalda, bir ya da daha fazla taşın bulunmasıyla ortaya çıkan hastalık belirtilerinin tümü. |
Laboratuvar analizleri
Biyokimya, hücrebilim, histoloji, bakteriyoloji alanında serumla ilgili olarak yapılan incelemeler. |
Lenfanjektazî
Bir ya da birden çok lenf damarının, aynı damarlardaki tıkayıcı olaylara bağlı olarak genişlemesi. |
Lagoftalmi
Göz kapaklarındaki bozukluk nedeniyle gözlerin tam kapanmaması hali. |
Lenfanjit
Lenf damarlannın akut ya da kronik iltihabı. |
Lagoftalmus
göz kapaklarının defektif kapanması |
Lenfanjiyom
Bağdoku stromasıyla çevrili ve endotelle düzgün biçimde örtülü, çeşitli çaplardaki lenf damarlanndan çıkan iyi huylu tümör. |
Lityazis
Herhangi bir organ veya kanalda taş oluşması( safra yada böbrek taşları gibi). |
Lenfanjiyoplasti
Çeşitli hastalıklardan Ötürü sürekliliğini yitirmiş lenf damarlanna sürekliliği yeniden kazandırmak amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Lityum dozajı
Ruhsal çöküntü (depresyon) tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir ilaç olan lityum karbonatla tedavi edilen bireylerde uygulanan bir İnceleme. |
Lakrimal bez
Gözyaşı bezi. |
Lenfatik
Akkan damarlarına ait |
Laktasyon
Annenin süt verme devresi. |
Lenfatik sistem
Vücutta lenf sıvısını dokulardan kan akımına taşıyan bir damar ağı. Vücudun immün sisteminde önemli rol oynar ve yabancı maddeleri (antijenler) süzen lenf nodları da (bezleri de) bu sisteme dahildir. |
Liyaz
Bir molekülün parçalanmasını yada bir grubun molekülden uzaklaştırılmasını sağlayan enzimler. |
Laktat
Kozmetikte yumuşatıcı, kalınlaştırıcı ajan veya yağ olarak kullanılan doğal veya sentetik maddeler. |
Lenfatizm (lenfatik diyatez)
Lenf dokularının yaygın büyümesiyle ortaya çıkan, özellikle çocuklarda sık görülen özel yatkınlık. |
Laktatdehidrojenaz (ldh)
Kalp, karaciğer, böbrek ve kaslar gibi birçok organda laktattan pirüvik asİte geçişi katalize eden enzim. |
Lenfoblast
Lenfositlerin öncülü olan, henüz olgunlaşmamış kök hücre. |
Laktatdehidrojenaz izoenzünler
LDH enziminin elektroforezi ile elde edilen enzimler. |
Laktaz
Bağırsak sıvısında bulunan ve süt şekerinin (laktoz) ga-laktoz ve glikoza parçalanmasını katalizleyen enzim. |
Lenfografi
Damar boşluğuna kontrast madde verilerek lenf düğümleri ve lenf damarlarının görüntülenmesi ilkesine dayalı araştırma yöntemi. |
Laktik asit
Belirli bakterilerin etkisiyle, bazı şekerlerin fermantasyonu sonucu oluşan madde. |
Lenfogranülom
Lenf düğümleri içinde granülomatoz doku varlığıyla ortaya çıkan hastalık sureci. |
Laktodiyagnoz
Mikropların memedeki salgı bezlerine yerleştiği bazı enfeksiyonlarda (örneğin Malta humması) tanının kesinleşmesi için kullanılan yöntem. |
Laktojenez
Meme bezlerinde süt yapımı. |
Laktopoez
Emzirme dönemi boyunca meme bezinde süt salgısının sürmesi. |
Lenfoma
Lenf sisteminden köken alan habis bir hastalıktır. Lenfomalar öncelikle 2 gruba ayrılır. Hastaların az bir kısmı Hodgkin Hastalığı denilen lenfoma türüne sahiptir. Çoğunluk, Hodgkin dışı (Nonhodgkin) denilen lenfoma grubunda yer alır ve hastaya sadece lenfoma deniliyorsa genellikle bu grup kastedilmektedir.
Belirtiler
En sık görülen belirti boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız şişerek ele gelmesidir. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise söyledir; sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntı.... Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak doktor koyabilir.
Tanı
Lenfoma olasılığı düşünülen hastada kesin tanı konulabilmesi için büyüyen lenf bezinin tümünün çıkartılması ya da her hangi bir organda yerleşmiş ise parça alınması ilk işlemdir. Yapılan bu işleme biyopsi denir. Elde edilen dokuların patolog tarafından çeşitli işlemlere tabi tutularak mikroskop altında incelenmesiyle tanı konur. Hodgkin dışı lenfoma için çok farklı sınıflamalar vardır. Patolog tarafından hangi tipi olduğu tanı raporunda verilir. Bu tiplerin önemi; hangi tedavi seçeneğinin hasta için uygun olacağını göstermesidir. Doktor hangi tedavi seçeneğini uygulayacağına patoloji raporunda belirtilen tiplemeye göre karar verir.
Tedavi
Her lenfoma hastası için tedavi kendine özgündür. Çünkü hastalığın evresine, hücre tipine, hastanın yaşına, hastanın tedaviyi kaldırıp kaldıramayacağına ve lenfoma tipinin hızlı yada yavaş seyirli oluşuna göre doktor tedavinin şeklini ve verilecek ilaçları belirler. Hodgkin dışı lenfomanın tedavisi ilaçlarla (kemoterapi), ışın tedavisiyle (radyoterapi) veya ikisi birlikte olarak yapılmaktadır. Ayrıca hastadan kök hücre toplanarak yüksek doz kemoterapi sonrası bu kök hücreleri tekrar hastaya verme işlemi (yüksek doz kemoterapi ve otolog periferik kök hücre transplantasyonu), biyolojik ilaçlarlai ve cerrahi olarak da tedavi edilebilmektedir. Bazen yavaş seyirli lenfomalarda hastaya tedavi verilmez ve hasta belli aralarla doktor tarafından kontrol edilerek izlenir. Hastanın tedavisine karar veren uzmanlar tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğu olmaktadır.
Öneriler
Lenfoma ,diğer grup onkolojik hastalıklar içinde yaşamın uzatılması ve daha kaliteli yaşam sağlanması ve hastaların kurtarılmaları açısından daha fazla başarı elde edilmiş bir hastalıktır.Erken tanı hayat kurtarır. |
Laktoz
Sütte bulunan ve sütün buharlaşmasıyla kristal halde toplanan bir disakkarit.Süt şekeri. |
Laktozun
İdrarda anormal miktarda laktoz bulunması. |
Lenforaji
Lenf sıvısının, lenf kanalı sisteminden dışan çıkması. |
Lakün
Küçük boşluk, delik. |
Lenfosarkom
Az farklılaşmış ve atİpik hücrelerden oluşmuş tümörleri tanımlayan, ama günümüzde pek kullanılmayan terim (bak. lenfom). |
Laküner bağ (gimbernat bağı)
Pubisin(*) taraksı çıkıntısı üzerine tutunan, kann büyük yamuk kası aponevrozunun(*) bir bölümü. |
Loğusa humması
Bazı loğusalarda görülen ciddi bir hastalıktır. Halk arasında albastı denir. Nedeni, üreme organı yollarında iltihaplanma, doğum esnasında temizliğe yeteri kadar önem verilmemesi veya idrar yollarının iltihaplanması olabilir.Doğumdan 3 veya 7 gün sonra ateş yükselir. Karnın alt bölümünde yumuşaklık hissedilir. Akıntı fazlalaşır ve loğusa genel bitkinlikten şikayet eder. Doktora başvurmak gerekir. |
Lambda
İki yankafa kemiğiyle (paryetal kemik) artkafa kemiğinin birleştiği nokta; kafatası ölçümlerinde başvuru noktası olarak kullanılır. |
Loğusa Humması
Bazı loğusalarda görülen ciddi bir hastalıktır. Halk arasında albastı denir. Nedeni, üreme organı yollarında iltihaplanma, doğum esnasında temizliğe yeteri kadar önem verilmemesi veya idrar yollarının iltihaplanması olabilir.
Doğumdan 3 veya 7 gün sonra ateş yükselir. Karnın alt bölümünde yumuşaklık hissedilir. Akıntı fazlalaşır ve loğusa genel bitkinlikten şikayet eder. Doktora başvurmak gerekir. |
Lamblia
Giardia lamblia adlı patojen organizma |
Lenfositlere karşı serum
antilenfositer serum |
Loğusalık
Doğumdan sonraki 30-40 günlük zaman dilimini belirten terim; âdet kanamalarının başlamasıyla sona erer |
Lamel
Çeşitli yapılarda görülen düz ve yapraksı İnce katman. |
Lamina
İnce bir katman halindeki yapılann ortak adı (örneğin omurların laminaları, kalbursu kemikte laminalar, orta beyindeki lamına). |
Laminektomi
Omurlann arka laminalarının cerrahi girişimle çıkarılması. |
Lokalize
Belirli bir alanla sınırlı. |
Langer çizgileri
Yüzeysel kas demetlerindeki liflerin çizgileri. |
Langerhans adacıktan
Pankreasta yer alan iç salgı hücresi topluluktan. |
Lanolin
Koyunların yağ bezlerinden elde edilen bir maddedir. Bazı bünyelerde alerji yaratabilir ancak kuru cilt için çok iyi bir yumuşatıcı olarak kabul edilir. |
Lanolin alkol
Alerjiye saf lanolinden daha az neden olduğu sanılan ve lanolinden elde edilen bir yumuşatıcı. |
Lanse
Küçük, keskin, üçgen biçimli kesici alet. |
Lap
Lenfadenopati'nin kısaltılmış şeklidir. Lenfadenopati, lenf bezlerinde büyüme anlamına gelir. |
Laparatomi
Teşhis amaçlı veya ameliyat için karın boşluğunun açılması. |
Leptospira
Treponemataceae familyasından mikroorganizma cinsi. 5-15 p, uzunluğunda, ince ve çok sayıda sarmallı, hareketli bakterilerdir. |
Laparoplasti
Karın duvarının çeşitli hastalıkları sonucunda (fıtık, karnın boydan boya kesilmesi, yaralanmalar, iltihaplanma, tümör vb) yıkıma uğraması durumunda kann duvarının anatomik bütünlüğünün yeniden sağlanması amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Laparoskopi
Ucunda kamera olan, laparoskop denilen aletle karın boşluğunun endoskopik incelenmesi. |
Leratoloji
Oluşum bozukluklarının nedenlerini ve ortaya çıkma mekanizmaları araştıran tıp dalı. |
Laparotomi
Kann içinde yer alan organlara ulaşmak amacıyla karnın cerrahi olarak açılması. |
Leratom
Kaynaklandığı dokudan farklı yapıdaki çeşitli doku tiplerinin (örtücü ya da salgıbezi epiteli, kas, kemik, kıkırdak dokusu) karışımından oluşmuş, sınırlan düzensiz tümör. |
Lapsus
Unutkanlık ya da dikkatsizliğe bağlı yanlış. |
Lökodistrofi
Akmaddede dejeneratif değişikliklerle beliren bazı merkez sinir sistemi hastalıklarını belirten terim. |
Larengoskop
Bogazın muayenesine yarayan aynalı ışıklı alet. |
Larengoskopi
Gırtlağın içinin larengoskop ile muayenesi. |
Letalite
Belirli bir hastalıktan ölenlerin sayısı ile o hastalık için kesin tanı koyulan olgu sayısı arasındaki oran. |
Larenjektomi
Gırtlağın bütünüyle çıkanldığı cerrahi girişim. |
Letarji
Kaslarda tam gevşeme ve duyunun ortadan kalkması ile ortaya çıkan derin uyuşukluk durumu. |
Lökoplast
Bitki hücrelerinde yada bazı kamçılı tek hücrelilerde bulunan renksiz plastitler. |
Larenjit
Larenks iltihabı. |
Lökoplazi
Bir mukoza örtüsünde hastalığa bağlı değişiklik; pür-tüklü yüzeyli, iyice sınırlanmış ve düzensiz biçimli, beyaz renkli, bir ya da daha çok kabarık plağın mukozada ortaya çıkması ile ayırt edilir. |
Laringeal stridor (gırtlak hırıltısı)
özellikle soluk alma sırasında gürültülü (hırıltılı) solunumla nitelenen, Özel gırtlak hastalığı. |
Leyomiyosarkom
Kötü huylu düz kas tümörü. |
Laringofissür
Gırtlak boşluğuna girişi sağlayan cerrahi girişim. |
Laringomalazi
Gırtlağın yumuşamasına yol açan kıkırdak dokusu bozukluğu. |
Lökosit formülü
Akyuvarları oluşturan nötrofil (organizmayı yabancı maddelere ve özellikle bakteri enfeksiyonlarına karşı koruyan kan hücreleri), |
Laringopleji (gırtlak felci)
Gırtlak kaslarının felci. |
Lökositopoez (lökopoez)
Akyuvarların (lökosit) oluşumunu sağlayan hücresel çoğalma ve ayrışma süreçlerinin bütünü. |
Laringosel
Gırtlak mukozasının iç ya da boynun yan dokulanna doğru kıvnlarak içi hava dolu bir cep oluşturması. |
Laringoskopi
Gırtlak boşluğunun gözlenmesini sağlayan tanıya yönelik araştırma yöntemi. |
Laringospazm
Gırtlak kaslannda çoğalan kasılmanın görüldüğü gırtlak hareketleri bozukluğu. |
Lif kopması
Kas liflerinde bîr zorlamadan sonra ortaya çıkarak ani ve şiddetli ağnya yol açan kopma. |
Laringostenoz
Ses ve solunum bozukluğuyla birlikte, gırtlağın daralması. |
Larinks
Gırtlar, ses telleri, bunları çevreleyen kıkırdak yapılar ve sesin oluşumuna yardımcı olan kas ve bağlardan oluyan bölge. |
Ligament
Vücudun muhtelif eklemlerinde, organlarında bulunan bağlara verilen isimdir. |
Las (lenfadenopati sendromu)
AİDS bağlantılı kompleks öncesinde görülen yaygın lenf bezi büyümesi. |
Ligatür
Cerrahide, sürekliliği bozulmak istenen kan daman, lenf daman ya da kanal gibi bir yapıyı bağlama işlemi. |
Lasegue belirtisi
Siya talj isi (*) bulunan hastalarda bacağı kırmaksızın leğen üzerine bükerek araştırılan belirti. |
Lth (luteotropin, luteotrop hormon, prolaktin)
Ön hipofizden salınan hormon; süt bezlerinin süt salgısını düzenler. |
Laser
Çok güçlü ve tek renkli bir ışık demeti oluşturan aygıt. |
Likenifikasyon
Üstderinin yerel olarak kalmlaşmasıyla beliren patolojik süreç. |
ltını ıslatmak
Tıp dilinde Enuresis denir. Altına ve yatağına işeyen çocuklar; genellikle anne ve babasından yeteri kadar sevgi ve ilgi görmeyen çocuklardır.
Hastalık, belli bir nedenden kaynaklanmıyorsa; yapılacak iş, çocuğa ihtiyacı olan sevgiyi vermektir; ancak altını ıslatmak, herhangi bir böbrek rahatsızlığı veya şeker hastalığından da kaynaklanabilir. Bu nedenle doktora gitmek gerekir. |
Laser tedavisi
Laserle üretilen ışık demetinin tedavi amacıyla kullanılması. |
Lingula (dikîk)
Dile benzeyen dar ve uzun yapı ya da ekleri (örneğin beyinciğin, akciğerin, kamamsı kemiğin lingulası) belirten anatomi terimi. |
Laserasyon
Yırtılma, doku yırtılması. |
Lumbago
Sırtın aşağı kısmında hissedilen çok şiddetli ağrıya lumbago denir. Belirtileri çeşitlidir. Mesela, hasta otururken, bir yerden kalkarken, eğilerek bir iş yaparken sırt bölgesinde şiddetli ağrılar hisseder. Ağrı belirtili bir noktadan başlayıp, kasıklara ve kalçaya doğru yayılır.Hastalığın belirli bir nedeni olmamakla beraber, bağların ve kasların fazla gerilmesi, disk kayması veya bel kemiği ile kalça kemiği arasındaki eklemlerin fazla zorlanması nedenler arasında sayılabilir.Tedavinin ilk şartı istirahat etmektir. Ayrıca sırta sıcak su torbası koymak ve masaj yapmak da çok faydalıdır. |
L-askorbik asit
İyi bir antioksidan. |
Linoleik asit
Değişik yağ tiplerinde bulunan yağ asiti. |
Lumbago
Sırtın aşağı kısmında hissedilen çok şiddetli ağrıya lumbago denir. Belirtileri çeşitlidir. Mesela, hasta otururken, bir yerden kalkarken, eğilerek bir iş yaparken sırt bölgesinde şiddetli ağrılar hisseder.
Ağrı belirtili bir noktadan başlayıp, kasıklara ve kalçaya doğru yayılır. Hastalığın belirli bir nedeni olmamakla beraber, bağların ve kasların fazla gerilmesi, disk kayması veya bel kemiği ile kalça kemiği arasındaki eklemlerin fazla zorlanması nedenler arasında sayılabilir.
Tedavinin ilk şartı istirahat etmektir. Ayrıca sırta sıcak su torbası koymak ve masaj yapmak da çok faydalıdır. |
Lavman
Tam ya da tedavi amacıyla kalınbağırsağın son bölümünden sıvı ya da yan sıvı maddelerin verilmesi. |
Lipaz
Triglİseritlerin gliserol ve yağ asitlerine parçalanmasını sağlayan ve pankreasta üretilen enzim. |
Lumbago (bel ağrısı)
Ortaya çıkmasına yol açan nedenden bağımsız olarak bel bölgesine yerleşen ağrıları belirten genel terim. |
Lavman opak
Bir tüp aracılığıyla kalınbağırsağa sulu baryum sülfat süspansiyonu vererek yapılan radyolojik görüntüleme yöntemi. |
Lumbalizasyon
Son göğüs omuru ya da ilk sağrı omurunda doğumsal oluşum bozukluğu. |
Lazer Epilasyon
Lazer epilasyon uygulamasının güvenilirliği ve tesiri, Amerikan gıda ve ilaç dairesi FDA (Food and Drug Association) tarafından 1997 yılında onaylanmıştır.
Lazer, kabaca tek dalga boyunda yoğunlaştırılmış ışık demektir. Belirli dalga boylarındaki lazer ışınları koyu renkli maddeler tarafından tutulmak suretiyle enerjilerini bu maddelere aktararak ısı enerjisine dönüşürler.Bu özellikten yararlanarak lazer ışığı tıpta 40 yıldır çeşitli alanlarda kullanılmaktadır. Lazer epilasyonda prensip, kıl folikülünde yerleşmiş bulunan melanin adı verilen renk maddesinin lazer ışığı tarafından tutularak ısıya dönüşmesini sağlamak daha sonra da ortaya çıkan bu ısı enerjisi ile kıl folikülünü tahrip etmektir. (Bu sırada ortaya çıkan ısı kıl kökü hücresini tahrip eder. Tüylerdeki melanin cilttekine göre daha konsantredir. Bu da cildin zarar görmesini önler. )
nbsp;
Lazer Epilasyonun Avantajları
nbsp; |
Lumbartroz
Omurganın bel-sağrı bölgesinde görülen artroza(*) verilen ad. |
Lipoaspirasyon
Vücudun belirli bölgelerinde derialtına sokulan bir ka-nül aracılığıyla fazla yağ dokusunun emilerek çıkarıldığı plastik cerrahi girişim. |
Lutein yapıcı hormon (lh)
Hipofizden salınan ve cinsiyete göre farklı etki gösteren hormon. |
Leishmania
Kamçılılar grubundan tekhücreli asalak cinsi. |
Luteinizan hormon
Hipofiz bezin ön lobundan sentezlenir. LH artması adet dönemi ortasında yumurtanın serbest kalmasını sağlamaktadır. |
Luteinizasyon
Olgun yumurta serbest kaldıktan sonra yumurtalıktaki folikülde ortaya çıkan değişiklikler. |
Lenf
Akyuvar içeren, kan plazmasına benzeyen renksiz sıvı. |
Lyme hastalığı
Spiroket adlı bir bakteri cinsi tarafından oluşturulur. Vahşi hayvanlar üzerinde bulunan bir kene ile taşınır ve genellikle antibiyotikle tedavi edilen geçici bir artrite neden olabilir. İlk defa ABD'deki Lyme kasabasında tanımlanmıştır. |
Mikrosapor
Bazı deniz bitkilerinde erkek üreme bölgeleri tarafından üretilen küçük eşey hücreleri.Mikrospor. |
Mela ikter
Derinin siyah-san renk aldığı bir sanlık türü. |
Mikrosefali
Kafatasının boyutlarının normalden küçük olduğu olusum bozukluğu. |
Melamin
Saç, deri ve gözün damar tabakasının rengini veren pigment |
Magnezyum
Vücudun temel bileşenlerinden biri. |
Melanin
Melanosİt adı verilen ve özellikle üstdendeki özel hücrelerden salgılanan koyu kahverengi pigment. |
Mikrositom
Akciğerin son derece hızlı ilerleyen kötü huylu bir tümörü. |
Magnezyum alüminyum silikat
Kozmetikte kalınlaştırıcı bir ajan ve toz olarak kullanılabilen kuru, beyaz bir madde. |
Melankoli
Ağır depresyon durumu. |
Magnezyum askorbil palmitat
C Vitamininden elde edilir ve kuvvetli bir antioksidandır. |
Melanodertni
Deride melanin artışına bağh yaygın renk koyulaşması. |
Melanofaj
Sitoplazmasmda melanin bulunan histiyosit kökenli bağdoku hücresi. |
Makat gelişi
Doğum sırasında bebeğin önce başının değil, kalçalan-nın göründüğü geliş biçimi. |
Melanom
Melanositlerin atipik çoğalmalanyla gelişen kötü huylu tümör. |
Melanosit
melanin içeren hücre |
Makrodaktili
Parmakların aşın büyük olduğu doğumsal oluşum bozukluğu. |
Melanotropin
melanosit uyarıcı hormon |
Mikst bağ dokusu hastalığı
Mixed connective tissue disease (MCTD): Otoimmün hastalıkların birden fazlasının özelliklerini taşıyan ve çakışma sendromları"" olarak da bilinen tipleri. |
Makrodonti
Dişlerin aşın ölçüde büyük olması. |
Melanoz
Bİr dokuda genellikle sınırlı bir bölgede aşın.miktarda melanin birikmesine bağlı anormal renk artışı. |
Milya
1-2 mm çapında, beyaz-san renkli, küçük bir yumru bi-Çİminde ve üstderinin (epidermis) hemen altında yer alan deri lezyonu. |
Makrofaj
Kan dokusundaki monositlerden farklılaşarak oluşan, bağ dokusunda makrofaj, akciğerlerde alveolar makrofaj, merkezi sinir sisteminde mikroglia ve kemik dokusundaki osteoklastlarla aynı olduğu düşünülen, mikroorganizmaları fagosite edip yok eden bağ dokusu hücresi. |
Melatonin
Beyinde bulunan epifiz adlı küçük bir bezden salgılanan hormon. |
Mimik kasları
Yüz ya da boyun bölgesinde derinin hemen altında yer alan kaslar. |
Makrogenitozomi
Vücudun ve ikincil eşey özelliklerinin erken gelişmesiyle birlikte cinsel organlann anormal gelişmesi. |
Melena
Kahve telvesi gibi koyu renkli, kötü kokulu ve yapışkan kıvamlı dışkı. |
Makroglobülinemi
Başta IgM (bak. immünoglobülinler) olmak üzere serumda yüksek molekül ağırlıklı protein miktannın anormal ölçüde artması. |
Mineraller
Kalsiyum, demir, çinko, iyot ve flor gibi maddeler. Diğer mineraller selenyum, mangan, molibden, krom, kobalt, silikon, vanadyum ve nikeldir ve iz elementler adıyla bilinirler. Miyozit: Kasın inflamasyonu. Bkz. Polimiyozit. |
Makroglosi
Dilin patolojik sayılabilecek biçimde büyümesi; genellikle dudaklar da birlikte büyür. |
Membran
Organ yada dokuları örten veya ayıran ince yumuşak tabaka. |
Mineralokortikoit hormon
Böbreküstü bezinin kabuk kısmından salgılanan ve öncelikle elektrolit metabolizmasını etkileyerek sodyumun vücutta tutulmasını, potasyumun da dışan atılmasını sağlayan steroit hormon |
Makropsi
Nesnelerin olduklanndan daha büyük boyutta algılandığı görme kusuru. |
Minimal letal doz
Belirli ağırlıktaki bir hayvana derialtı yoluyla uygulandığında belirli bir süre içinde ölüme yol açan en az zehir dozu. |
Makrosefali
Başın (beynin) normalden büyük olması. |
Meme aylası
Meme başını çevreleyen ve memenin tepe bölümünde bulunan pigmentli halka. |
Mirengotomi (timpanotomi)
Ortakulak boşluğunda irinlenmeye yol açan ortakulak iltihapları sırasında biriken sıvının dışan akmasını sağlamak amacıyla kulak zanna ufak bir keşi yapılarak (timpan zan parasentezi) uygulanan küçük cerrahi girişim. |
Makrosit
Çapı 10-11 mikronu bulabilen alyuvarlar. |
Meme başı
Memenin kabank uç bölümü |
Makroşeli
Bir ya da her iki dudağın bir bölümünün ya da tümtt-nün anormal biçimde büyümesi. |
Meme Kanseri
MEME KANSERİ NEDİR ?
Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.
MEME KANSERİ RİSK FAKTÖRLERİ NEDİR ?
Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.
Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;
Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.
Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.
Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.
Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir
Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.
Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.
Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.
Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
Kanserden ne zaman şüphelenmelisiniz?
MEME KANSERİ RİSKİ AZALTILABİLİR Mİ ?
Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
Kısaca,
şişmanlığın azaltılması,
alkol alınıyorsa bırakılması.
Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş),
Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,
gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.
MEME KANSERİ ÖNLENEBİLİR Mİ ?
Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.
Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.
MEME KANSERİ NASIL ERKEN TESPİT EDİLEBİLİR ?
Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.
Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.
Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.
Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.
KADINLAR KENDİLERİNİ NASIL MUAYENE ETMELİDİR ?
Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.
Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.
MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?
Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,
Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,
Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,
Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,
Memenin şeklinde değişiklik,
Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,
Meme başında ortaya çıkan akıntı.
MAMOGRAFİ NEDİR ?
Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.
MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?
Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.
MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEYE GİDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ ?
Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.
MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?
Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.
MEME KANSERİ NASIL TEDAVİ EDİLİR ?
Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.
Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.
MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır
KEMOTERAPİ NEDİR ?
Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.
Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.
HORMON TEDAVİSİ NEDİR ?
Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.
IŞIN TEDAVİSİ (RADYOTERAPİ) NEDİR?
Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.
ERKEKLERDE DE MEME KANSERİ GÖRÜLÜR MÜ ?
Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.
DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;
1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.
TÜRKİYEDE MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.
Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.
DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?
Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.
MEME KANSERİNDEN ÖLÜM ORANI YÜKSELİYOR MU?
Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.
Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.
MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?
Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.
Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.
MEME KANSERİ TEDAVİSİNİ KİM YAPAR?
Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır. Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.
MEME PROTEZİ NEDİR?
Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.
|
Makrotia
Kulak kepçesinin önemli ölçüde büyük olduğu doğumsal biçim bozukluğu |
Meme termografisi
Memenin termograf denen son derece duyarlı bir aygıtla incelenmesi. |
Mitomani
Bazı kişilerde gerçeği değiştirmek, uydurmak, aldatmak biçiminde ortaya çıkan kalıcı hastalık. |
Makrozomi
Vücudun anormal gelişimi. |
Menadion
K vitamini bireşiminin bir türevi. Bak. vitaminler. |
Mitoz (karyokinez)
Hücrenin iki yavru hücreye dönüştüğü bölünme süreci. |
Maksilla (üstçene kemiği)
Yüzün orta bölümünde yer alan bir çift kemik. |
Menarş
Ergenlikte kadın üreme organlarının tam olarak gelişmesiyle ortaya çıkan ilk âdet kanaması. |
Maksillektomi
üst çene kemiğinin cerahi yolla çıkartılması |
Mendel yasaları
Avusturyalı rahip ve botanik bilgini Gregor Mendel'in. (1822-84) ortaya attığı kalıtım ilkeleri. |
Mitral kapak
Sol kulakçıktan gelen temiz karı sol karıncığa geçiren ve geri dönmesini önleyen kalp kapağı. |
Makûl
Deri hastalıkları biliminde derinin ya da mukozanın gözle görülebilen, oldukça küçük (çapı birkaç milimetreden fazla olmayan), sağlam çevre dokudan yalnızca farklı rengiyle ayırt edilebilen lezyonlannı belirtmek için kullanılan terim. |
Mitridatizm
Bazı zehirlere ya da zehirli maddelere karşı özel bir direnç bulunması. |
Maküla lulea (san leke)
Gözün arka kutbu hizasında, retina (ağtabaka) üzerinde yer alan, çapı 1-3 mm, sarımsı küçük bir lekedir. |
Miyalji (kas ağnsı)
Bir ya da birden çok kas grubunun yerel ağrısını tanımlayan terim. |
Malabsorbsiyon
Emilimin bozuk oluşu. |
Miyasteni
Kolay yorulmayla ortaya çıkan kas zayıflığı. |
Malabsorpsiyon
Sağlıksız beslenme ya da besinlerin sindirim ve dağılmında bozukluk sonucu ortaya çıkan yetersiz beslenme. |
Miyelensefalon
Dölyatağındaki yaşamın beşinci haftasında ortaya çıkan beyin bölümü. |
Malakoplaki
Mukoza yüzeylerini, özellikle de idrar kesesi ve idrar yolları mukozasını ilgilendiren ender bir iltihap çeşidi. |
Miyeloblast
Dolaşan kanda bulunan tanecikli akyuvarların (granü-lositler) geliştiği öncül hücreler. |
Malasi
Keyifsizlik, kırıklık. |
Miyelografi
Radyolojik olarak görünüm veren sıvı ya da gazın örümceksizar altı (subaraknoit) aralığa verilmesiyle uygulanan omurilik görüntüleme yöntemi. |
Malazi
Günümüzde pek kullanılmayan, patolojide bir doku ya da anatomik yapının yumuşama, direnç kaybı ya da duvarlarının esnekliğinin azalması gibi dejeneratif Özellikteki değişikliklerini belirtmek İçin kullanılan terim. |
Miyelogram
Kemik iliğinde bulunan çeşitli kan yapıcı hücrelerin birbirlerine olan oranlarının yüzde olarak belirtildiği formül. |
Menometroraji
Kadın üreme organlarındaki kanama. |
Malfonksiyon
Her hangi bir organın yetersiz veya dengesiz görev yapması. |
Malformasyon
Kusurlu oluş, sakatlık. |
Menoraji
Âdet kanamasının anormal ölçüde artması. |
Miyelopati
Kan yapıcı kemik iliğinin normal İşlevlerinin bozulduğunu belirtmek için kullanılan genel terim. |
Malformasyon (oluşum bozukluğu)
Vücudun bir bölümünün dölyatağı içinde gelişen oluşum bozukluğu. |
Menstrual
Menstruasyonla ile ilgili, adet görme ile ilgili. |
Malign
Öldürücü, kötü huylu, habis; bu terim, büyümesi ve yayılması(metastaz) kontrol eddilmeyen kanserli tümörleri tanımlamak için kullanılmaktıdır. |
Menstrual siklus
Adet görme dönemleri, iki adet arası. |
Miyoatoni
Kasın gerginliğini yitirerek bütünüyle gevşek hale gelmesi. |
Menstruasyon
Adet görme, ay başı. (bayanlarda periodik kanama) |
Miyoblast
Düz ve çizgili kas hücrelerinin kaynaklandığı mezoderm kökenli dölütsel hücre. |
Malleol
Ayak ekleminin her iki tarafındaki kemik çıkıntılarına verilen isim. |
Mental reterdatıon
Zeka gelişiminde gerilik. |
Miyoblastom
Çizgili kaslar, derialtı yağ dokusu, solunum ya da sindirim sistemi mukozası gibi çeşitli bölgelere yerleşebilen, ender görülen, iyi huylu tümör. |
Malleus
Orta kulaktaki çekiç kemik. |
Malnutrisyon
Sağlık için şart olan, vitamin, mineral, protein ve benzeri maddelerin yetersiz alınmasından doğan hastalıkları tanımlayan bir terimdir. |
Mentruasyon
Adet görme, ay başı. (bayanlarda periodik kanama) |
Malnütrisyon
Sağlık için şart olan, vitamin, mineral, protein ve benzeri maddelerin yetersiz alınmasından doğan hastalıkları tanımlayan bir terimdir. |
Meraljia parestetika
Kalçanın dış yüzünde duyarlılık bozukluğuyla ortaya çıkan ve görece sık görülen bir rahatsızlık. |
Maloklüzyon
Çene kapatıldığında üst ve alt çene dişleri arasındaki normal ilişkinin kaybolmasıyla beliren bozukluk |
Merisizm (ruminasyon)
Yutulan besin parçalarının bilinçli olarak mideden ağza geri getirilmesi ve yeniden çiğnenerek yutulması. |
Miyokardit
Kalp kası iltihabı. |
Malpighi cisimcikleri (böbrek glomerüleri)
Böbrek kabuğundaki özel bir yapı. |
Miyokardiyopati
Genel olarak kalp kası hastalığını tanımlayan terim. |
Malpraktis
Tıpta yanlış, özensiz tedavi. |
Mesane
Boşaltım sisteminin idrar toplanan torbası. |
Miyokardiyoz
Kas hücresi liflerinde azalmanın öne çıktığı miyokart hastalıklarını belirtmek için kullanılan terim. |
Maltaz
Maltozu parçalayan enzim. |
Mesane kateter
İdrar yoluna takılan sonda. |
Miyokart
Kalbin kas katmanı. |
Maltoz
İki adet basit şekerden oluşan disakkarit. |
Meslek hastalıkları
Sanayide ve tarımda bazı özel mesleklerde çalışanlarda ortaya çıkan hastalıklar. |
Metabolik denge
İnsan vücudu dış ortamla sürekli alışveriş içindedir; bu ortamdaki maddeleri alarak kimyasal enerjiden Öteki enerji biçimlerine dönüştürür ve artıkları dışarı atar. |
Miyoloji (kas bilimi)
Çizgili kaslardan ve bunların eklerinden oluşan kas sistemini inceleyen anatomi dah. |
Metabolit
Canlılarda çeşitli tepkimeler sırasında ortaya çıkan ve normal olarak vücutta birikmeyerek başka bileşiklere dönüşen kimyasal bileşikler. |
Metabolizma
Canlı organizmanın hücreleri içinde meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir. ATP üretimi ve protein sentezi iki önemli metabolik reaksiyondur. |
Mamotermi
Derideki sıcaklık değişikliklerine son derece duyarlı olan ve bu değişiklikleri fotoğraflayabilen bir alet aracılığıyla uygulanan meme inceleme yöntemi. |
Metafaz
Mitoz(*) bölünmenin ikinci evresi. |
Mandibtüa (altçene kemiği)
Yüz iskeletinde yer alan hareketli tek kemik. |
Miyopati
Kas sistemi hastalıklarının tümü için kullanılan genel terim |
Mandibula
Alt çene kemiği. |
Metakarp (el tarağı kemikleri)
Elde, üst uçları el bileği kemikleriyle, alt uçlan el parmak kemikleriyle eklemleşen beş kemiğe verilen ortak ad |
Manganez
Başta dölyatağı, karaciğer ve böbrek olmak üzere tüm dokularda küçük miktarlarda bulunan kimyasal element. |
Metal eklem
Her iki tarafın da ya da her iki yüzeyin de metal olduğu kalça eklemi replasmanı. |
Mani
Aşırı neşe şeklinde beliren psişik hastalık. |
Metal üzengi
Kırıkların tedavisi ve yerleştirilmesi için kullanılan özel bir düzenek. |
Manifest
Aşikar, gizli olmayan. |
Metaliz
Uzun kemiklerde epifiz (kemik ucu) ile diyafiz (kemik gövdesi) arasında yer alan parça. |
Manifest
Aşikar, gizli olmayan. |
Metamortopsi
cisimlerin normalden büyük ya da küçük görülmesi |
Maniyerizm (yapmacıklık)
Psikiyatride, aşın ve anlaşılmaz anlatım araçlanna, doğal ya da yalın olmaktan uzak mimik, davranış ya da sözcüklere başvurmayı ifade eden terim. |
Metaplazi
Olgunlaşmış ve tümüyle farklılaşmış bir dokunun, anormal uyan ve koşullara yanıt olarak başka bir farklılaşmış dokuya dönüşmesi. |
Mannitol
Polisakkarit yapısında bir madde; vücutta emilmez ve metabolize edilmez. |
Metastatik
Metastaz yapmış lezyona verilen isim. (Başka bir organdan atlamış tümöral oluşum) |
Mantar
Tüm vücutta infeksiyon yapabilecek bir çeşit hastalık erkeni. |
Metastaz
Herhangi bir organdaki kanser hücrelerinin, vücudun başka bir bölümüne atlamasıdır. |
Mantoıuc testi
Daha önceden verem enfeksiyonuna yakalanmış ya da enfeksiyon kuşkusu olan kişileri ortaya çıkarmak amacıyla tüberkülin alerjisi incelemesine dayanan tanı tekniği. |
Metatars (ayak tarağı kemikleri)
Ayakta, üst uçları ayak bileği kemikleriyle, alt uçlan ayak parmak kemikleriyle (falanks) eklemleşen beş kemiğe verilen ortak ad. |
Mizantropi
Bireyin, kin ve saldırganlık duyguları beslediği toplumsal ortamdan uzak durması. |
Manyetik rezonansla görüntüleme
Magnetic resonance imaging (MRI): Vücudun içinin resmini çizmek için yüksek frekanslı radyo dalgalarını kullanan bir görüntüleme türü. Vücut dokuları içindeki su moleküllerini saptayarak çalışır |
Metatarsalji
Ayağın tarak kemiklerinden kaynaklanan ve genelde söz konusu kemiklerin doku yıkımı tipindeki değişikliklerine bağlı hastalık süreçleri sırasında ortaya çıkan ağrı. |
Mao (monoamin oksidaz)
Adrenalin, triptamin, serotonin, gamma-aminobütirik asit gibi biyolojik aminlerin, yani doku kaynaklı olan ve kan basıncı, sinir |
Metensefalon
Beynin doğumdan önceki yaşamın 5. haftasında ortaya çıkan bölümü. |
Marasmus
Çocuklukta, genellikle yetersiz enerji alınması sonucu ortaya çıkan ağır beslenme bozukluğu belirtileri. |
Modifikasyon
Çevre etkileriyle canlıların fenotiplerinde meydana gelen değişiklikler. |
Marfan sendromu
Sebebi bilinmeyen herediter genetik bir hastalık. |
Meteoropati
Genel olarak, meteorolojik koşullardaki değişikliklere bağlı gelişen her tür hastalığa verilen ad. |
Marfan sendromu
Sebebi bilinmeyen herediter genetik bir hastalık. |
Markoniterapi (mikrodalga tedavisi)
insan vücudunun bir bölümüne yüksek frekanslı ve çok kısa dalgalı elektromagnetik akım uygulanan tedavi yöntemi. |
Metroraji
Dölyatağından âdet kanaması dışında kan gelmesi. |
Monoartrit
Tek bir eklemi etkileyen artrit. |
Markus gunn fenomeni
çiğneme kaslarıyla m. orbicularis oculi arasındaki anormal bağlantı sebebiyle çiğneme olayı sırasında gözde ptozis oluşması |
Meydana Gelişi
Böbrek üstü bezleri, husyeler, yumurtalıklar bünyenin ihtiyacı olan kolestrolü imal ederler. Ayrıca hayvansal yağlar, süt, yumurta ve bitkisel hormonlarla da kolestrol alınır.Kanda, kolestrolün yükseldiğini anlamak için bir seri test yapmak gerekir. Ayrıca, hastanın cildinde oluşan sarı lekeler, göz altlarında beliren siyah halkalar, göz akında görülen sarı lekecikler, genel yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, baş dönmesi, baş ağrısı, görme zayıflığı, ağız acılığı, nefes ve ter kokusu kolestrolün yükselmiş olduğuna işaret olabilir. |
Martin-pettit tepkimesi
Leptospiroz (bak. leptospira) tanısı koymak için kullanılan bir hemoaglütinasyon(*) testi. |
Monoklonal antikorlar
Doku kültüründe yapay olarak oluşturulan antikorlar, hastalıkla savaşmak için çok özgün olabilirler. |
Masseter kası (çiğacme kası)
Elmacık kemiği yayıyla altçene kemiğinin dış köşesi arasında uzanan dikdörtgen biçimli kas. |
Monomani
Tek bir düşüncenin, tüm zihinsel yetenekleri etkiliyor gibi gözüktüğü akıl hastalığı. |
Massoterapi
Masaj uygulamalarına dayalı fizik tedavi yöntemi. |
Mezenkinıopati
Mezenkimden türeyen dokulara, genellikle de bağ dokularına İlişkin hastalıkları belirtmek için kullanılan genel terim. |
Mast hücreleri
Bütün vücutta, fakat en çok bağ dokuda bulunan yerleşik akyuvarlar. IgE ve antijen etkisiyle histamin ve alerjiye yol açan diğer maddeleri yaparlar. |
Mezensefalon
Beyin kökünün kafatası içindeki bölümü. |
Mastalji (meme ağnsı)
Meme bezini ilgilendiren çeşitli patolojik ya da fizyolojik nedenlere bağlı olarak gelişen ağrı. |
Mastektomi
Ameliyatla memenin alınması. |
Mezenter (bağırsak askısı)
İncebağırsağı karın duvarının arka bölümüne tutturan kann zan (periton) kıvrımı. |
Mezenterit
Akut ya da kronik mezenter (bağırsak askısı) iltihabı. |
Monosakkarit
Karbonhidrat(*) sınıfından basit şeker. |
Mastitis
Memenin iltihabıdır, emziren annelerde sütün birikmesi nedeniyle veya meme başındaki çatlak nedeniyle sık rastlanan bir durumdur. |
Mezenterîyol (bağırsak askıcığı)
KÖrbağırsak apandisini bütünüyle örten kann zan kıvrımı. |
Mastodini
Genç kadınlarda âdet kanamasından Önceki hafta ortaya çıkabilen meme ağnsı. |
Mastoid
Kulak kepçesinin arkasında ve altında elle fark edilebilen kemik çıkıntısı. |
Mastoidektomi
Mastoid hücrelerin iltihaplanması nedeniyle mastoid kemiğin çıkartılması ameliyatıdır. |
Mezogastriyum
Karnın bölümlerinden biri. |
Monozigot (monokoryal)
Döllenen tek bir yumurtanın (zigot) bölünmesiyle oluşan iki organizma. |
Mastoidit
Kulak arkasında bulunan mastoid kemikteki,mastoid hücrelerinin iltihabıdır. Genellikle orta kulak iltihaplarını takip eder. |
Mezokardiyak
Kalbin bulunduğu bölgenin orta bölümü. |
Mastopeksi
Aşırı derecede sarkmış memeyi, göğüs duvarına tutunmasını sağlayan dokuları düzelterek normal yerine getirmek için yapılan cerrahi girişim. |
Morarma (siyanoz)
Kılcal damarlarda oksijensiz hemoglobin (indirgenmiş hemoglobin) ya da hemoglobin türevleri (methemoglo-bin ya da sulfhemoglobin) yoğunluğunun artmasına bağlı olarak derinin, mukozaların ve bazen iç organların mavimsi ya da morumsu bir renk alması. |
Mastopeni
Embriyon gelişimindeki bir bozukluğa bağlı olarak meme bezlerinin gelişmemesiyle ortaya çıkan ve ender görülen bir oluşum bozukluğu |
Mezosefalî
Brakisefali ile dolikosefali arasında yer alan kafatası yapısı. |
Mastoplasti (mamoplasti)
Genel olarak memede yapılan plastik cerrahi girişimlere verilen ad. |
Mastosit (mast hücresi)
Bağdokuda, özellikle deride kan damarlarının çevresinde ve genel olarak gevşek bağdokuda bulunan bir hücre türü. |
Morfinizm (morfinomani)
Kronik morfin zehirlenmesi durumu. |
Mastositom
Mast hücrelerinin (bak. mastosit) yerel olarak çoğalmasıyla oluşan tümör. |
Mastositoz
Mastositlerin vücudun çeşitli bölgelerinde anormal ölçüde çoğalması sonucunda ortaya çıkan hastalıkları belirtmek İçin kullanılan terim. |
Moro yakı tepkimesi
Verem tanısında tüberküline tepkiyi ve tüberküloza karşı alerjik durumu ortaya koyan test. |
Mastozis
Memenin iltihap ya da tümör dışındaki hastalıklarını belirtmek için kullanılan terim. |
Morötesi ışınlar (nltraviyole ışınlan)
Dalga uzunluğu 0,40-0,18 mikron arasında değişen ve gözle görülebilir mor ışık sınırından başlayan elektro-magnetik ışınlar. |
Mastürbasyon
Kişinin kendi kendini elle uyararak cinsel yönden tatmin etmesi. |
Mortalite (ölüm oranı)
Belirli bir bölgede, belirli bir nüfus ve zaman süresiyle ilişkili olarak Ölüm yüzdesini gösteren İstatistik terimi |
Matriks
İçinde biyolojik olayların oluştuğu cansız, sıvı ortam. |
Matronizm
Orta boylu, geniş omuzlu, özellikle yüz, boyun, göğüs, kalça ve kann bölgesinde belirgin yağ dokusu olan toplu, dolgun kadın yapısı. |
Mide Kanseri
Midenin en fazla rastlanan urları mide epitel hücrelerinde ortaya çıkan kanserdir. Daha çok orta yaşlılarla yaşlıları etkileyen bu hastalık erkeklerde yaygındır. Çocuklarda ve gençlerde az görülen bir hastalıktır.
Mide kanseri olaylarının coğrafi dağılımı ilginç farklılıklar göstermektedir. Bu hastalık Japonya'da, Finlandiya'da, İzlanda’da ve Şili'de son derece yaygındır. Dağılımdaki bu farklılık bazı çevresel etkenlerin önemli rol oynadığını akla getirmekteyse, de, bunların ne olabileceği konusunda fazla bilgi yoktur. Aşırı alkol alınması, topraktaki organik maddelerin çeşitliliği, çok kızgın yağda pişmiş yiyecekler, dumanda kurutulmuş alabalığın aşırı miktarlarda yenmesi hastalığın İzlanda’daki yaygınlığına neden olarak gösterilen etkenlerdir.
Mide kanserinin bazı türlerinde kimi bünyesel etkenlerin de rol oynadığı bilinmektedir. Bunlar, aşırı kansızlık, süreğen mide ülseri gibi hastalıklardır. Ancak bu hastalıklar mide kanseri olaylarının çok azı üzerinde etkili olmaktadır. Ayrıca mide kanserine, kan grubu A olan insanlarda, 0 grubundan olan insanlara göre daha çok rastlandığı dikkati çekmekteyse de, kan grubu ile mide karoseri arasında bir ilişki olup olmadığı henüz açıklığa kavuşmuş değildir. Bugün en önemli konu bu öldürücü hastalığa yo! açan etkenlerin saptanmasıdır. Bu konuda gerekli bilgi edinilmedikçe etkili önleyici tedbirlerin alınması olanaksızdır.
Midenin herhangi bir bölümü kanserden etkilenebilir. Bununla birlikte mide kapısı kanserin en fazla görüldüğü yerdir. Mukozada beliren basit bir yumru ya da ülser olarak başlayan ur, mide çeperinden lenf damarlarıyla çevredeki lenf düğümlerine ve kan dolaşımıyla karaciğere ve vücudun öbür organlarına yayılır.
Mide kanserinin belirtileri üç kategoride toplanır. Bunlardan birincisi urun sebep olduğu belirtiler olup, hafif rahatsızlıklardan, ülsere benzeyen belirgin ağrılara kadar değişen sindirim bozukluklarıdır. Mide kapısında ya da mide kapısına yakın yerlerdeki urlar mide çıkışını tıkadıkları için kusmaya, mide ağzında beliren urlar ise yutma güçlüklerine sebep olurlar, ikinci gruba giren belirtiler bünyesel olup bunların başlıcaları kansızlık, kilo kaybı, iştahsızlıktır. Üçüncü gruptaki belirtiler de karaciğerde ya da başka bir yerde toplanan ikincil birikimlerin oluşturduğu belirtilerdir. Bu belirtiler muayene İle anlaşılmayabilir. Buna karşılık bazı durumlarda ur ya da urun ikincil birikimleri karın bölgesine dokunulduğunda hemen hissedilebilir. Ayrıca kilo kaybı ve kansızlık gibi açık belirtiler de olabilir. |
Maya
Ekmek mayalanmasında kullanılan canlı yada ölü, tek hücreli mantar yada bakteriler. |
Motivasyon (güdülenme)
Kişinin davranışını yönlendiren etkinlik. |
Mazohist
İşkenceden zevk alan, işkence tarzı hareketlerden cinsel haz duyan. |
Mide spazmı
Çoğunlukla kusmanın eşlik ettiği şiddetli mide ağrısı. |
Mozaik*
Bir bireyin genetik olarak iki veya daha fazla hücre dizisine sahip olması. |
Mazoşizm
Cinsel ilişki sırasında acı çekerek zevk almak. |
Mcburney noktası
Ön üst böğür dikenini göbeğe birleştiren çizginin 1/3 sağ dışında bulunan nokta. |
Mr (magnetik rezonans)
Hücrelerin elektromagnetik potansiyelini değerlendirerek anatomik yapılan görüntüleme yöntemi. |
Meatus
Bir kanalın dışarıya ya da organizmanın bir boşluğuna açılmasını belirtmek için kullanılan anatomi terimi (örneğin siyek meatusu, dış ve iç akustik meatus). |
Mide yanması
Göğüs kemiğinin arka tarafında hissedilen yanma ile kendini gösterir. Nedeni midede fazla miktarda asit bulunmasıdır. |
Mide Yanması
Göğüs kemiğinin arka tarafında hissedilen yanma ile kendini gösterir. Nedeni midede fazla miktarda asit bulunmasıdır |
Medikasyon
Yaranın iyileşmesini kolaylaştırmak amacım taşıyan, tedavisine ve korunmasına yönelik girişim ve işlemlerin tümü. |
Mukopolisakkaridoz
Kalıtsal nitelikli ve ender görülen bir hastalık grubu. |
Mediyal epikondilit
Mediyal kelimesi, dirseğin iç kısmını işaret etmektedir. Bu durum, ağrı ve hassasiyetle karakterizedir. |
Midriazis
Gözbebeğinin çapının 5 mnı'nin üstüne çıkması. |
Mukopolisakkarit
Özel bir polisakkarit türü. |
Mediyastin
Göğüs boşluğunun ortasında, göğüs kemiğiyle omurga arasında bulunan alan. |
Mediyastinit
Mediyastinin gevşek bağdokusunda ortaya çıkan iltihap süreci. |
Mukoza
Bazı organların iç yüzlerini kaplayan ve salgı üreten doku tabakası. |
Mediyatör
Bağışıklık sisteminin çeşitli bölümlerini etkinleştiren veya yönlendiren maddeler. |
Migren (yarım baş ağrısı)
Damarsal bozukluklara (damar genişlemesini izleyen damar büzülmesi) bağlı olarak başın belirli bir bölgesinde aniden ve şiddetli bir biçimde ortaya çıkan ve belirli bir süre sonra bütünüyle ortadan kalkan ağrılı belirti. |
Medulla
Bir organ, bez ya da kemiğin merkezi. |
Mikoplazma (pplo)
Serbest yaşayabilen en küçük canlı. |
Mutajen
Nükleik asitlerin yapısını bozabilen, yani bunlarda bulunan kalıtsal bilgileri değiştirebilen ve böylece mutas-yona(*) neden olabilen fiziksel ya da kimyasal etken. |
Medusa başı
Kann duvarında bulunan ve göbeği çevreleyen yüzeysel toplardamarların oluşturduğu görüntü. |
Mutant
DNA sında değişiklik (mutasyon) meydana gelmiş olan canlı. |
Medülloblastom
Merkez sinir sisteminden kaynaklanan kötü huylu bir tümör; daha çok gençlerde ve çocuklarda görülür. |
Mikroalbüminürinin saptanması
idrarda, reaktif çubuk testi gibi klasik yöntemlerle belirlenemeyecek kadar az miktarda bulunan albüminin varlığının saptanması işlemi. |
Mutaston
Canlılarda çevre şartlarıyla meydana gelen ve kalıtsal olan DNA dizisinde ortaya çıkan ve kalıtımla aktarılabilen değişiklik. |
Medyal
Anatomide çeşitli oluşumların göreli konumunu belirtmek için "orta" anlamında ve lateral ("yan") teriminin karşıtı olarak kullanılan terim. |
Mutasyon
Bir genin DNA yapısı veya dizilişinde değişiklik meydana gelmesi. |
Megakaryosit
Kemik iliğinde, ender olarak da kanın yapıldığı öbür organlarda bulunan dev hücre. |
Mikrodaktili
El ve ayak parmaklarının normalden küçük olduğu doğumsal oluşum bozukluğu. |
Mutasyon (değşinim)
DNA yapısında görülen ve taşınabilen bozukluk. |
Megakaryositoz
Kanda megakaryositlerin bulunması. |
Megakolon
Kalınbağırsağın tümünün ya da bir bölümünün anormal olarak genişlemesiyle ortaya çıkan patolojik durum. |
Mikroftalmi
Gözün aşın küçük olduğu doğumsal oluşum bozukluğu. |
Mutualizm
İki canlının birbirlerinden faydalanarak birlikte yaşamaları |
Megaloblast
Kandaki alyuvar serisinin öncül hücresi. |
Müköz membran
Vücudun ağız, burnun içi, mide, barsak, vajina, akciğerler gibi alanlarını döşeyen membran (zar) tipi. Bazı vaskülit tiplerinde etkilenebilir. |
Megalokornea
kornae çapının > 13 mm |
Mikrogliya
Merkez sinir sisteminde bulunan ve genellikle kan da-marlannın çevresine yerleşmiş olan hücre topluluğu. |
Megalomani
Kişinin kendi gücü, yetenekleri ve toplumsal konumuna ilişkin olarak taşıdığı abartılı ya da yanlış inanış. |
Megalosit
Oval biçimli, büyük, bol miktarda hemoglobin içeren ve megaloblastlardan gelişen alyuvarlar. |
Mikrognatizm
Altçenenin az gelişerek küçük kaldığı doğumsal oluşum bozukluğu. |
Müzmin safra kesesi iltihabı
Safra kesesi büzülür, gereği gibi çalışamaz hale gelir. Hastanın karnında, özellikle yemeklerden sonra gaz ve gerginlik vardır. Ayrıca; sağ taraftan başlayıp, kaburgaların altına kadar yayılan geçici bir ağrı ve sarılık nöbetleri de görülür. Tıp dilinde kronik kolestit denir. Bu hastalık genellikle 40 yaşını geçmiş şişman kadınlarda görülür. |
Megaözofagus
Yemek borusunun anormal olarak genişlemesiyle ortaya çıkan patolojik durum. |
Mikrokornea
kornea çapının < 10 mm |
Myalji
Kas ağrısı ya da hassasiyet. |
Megaspor
Bazı deniz bitkilerinin üreme bölgelerinde meydana gelen, büyük sporlara verilen genel ad.Sporangiyum. |
Mikrolavman
Rektum (düzbağırsak) içine su ya da ilaçlı bir sıvı verilerek yapılan girişim. |
Mycobacterium
Micobacteriaceae familyasında yer alan bir mikroorganizma. |
Megaüreter
Bir ya da her İki idrar borusunun anormal ölçüde genişlemesiyle ortaya çıkan patolojik durum |
Mikroorganizma
Mikroskopik boyutlardaki canlıları belirtmek için kullanılan genel terim. |
Myokard enfarktüsü
Kalp kirizi |
Meissner ağı
Bağırsak mukozasının altındaki sinir hücreleri ile bunların arasında bir ağ oluşturan sinir liflerinden oluşan yapı. |
Mikropoliadeni
Lenf bezlerinde hafif ve ağnsız bir büyüme biçiminde ortaya çıkan lenf sistemi tepkisi. |
Mekanoseptörler
Mekanik kökenli uyanlara duyarlı olan sinirsel alıcılan belirtmek için kullanılan terim. |
Nabız
Kalbin ritmik kasılma-gevşeme hareketlerine bağlı olarak aort kapağının açılıp kapanmasıyla atardamarlarda oluşan basınç dalgası. |
Nefroraji
Böbrekten gelen kanama. |
Naboth kisti
Kronik İltihaplar sonrasında dölyatağı boynu mukozasında oluşabilen sarı-beyaz renkli, yuvarlak küçük oluşumlar. |
Nozoloji (nozografi)
Hastalıkların sistematik sınıflandırılması. |
Nad
Nikotinamit-adenindinükleotit adlı bileşiğin kısa yazılışı. |
Narkoanaliz
Psikanalize yardımcı olmak amacıyla, bir narkotik ilacın kullanılmasıdır. |
Narkolepsi
Önüne geçilemiyecek kadar şiddetli uyuma eğilimi. |
Nöral krista
Dölyatağı içi yaşamın dördüncü haftasında, embriyonun sırt bölümünde ve nöral tüpün(*) her iki yanında şerit biçiminde dizilmiş hücrelerden oluşan yapı. |
Narkomani
Hipnotik etkili ilaçların, gerçek bir gereksinme dışında uzun süreli alımına bağlı hafif toksikomani(*) tablosu. |
Negativizm
Başkalarının isteklerine İnatla karşı koyma biçiminde ortaya çıkan davranış türü. |
Nöral tüp (sinir borusu)
Dölütsel yaşamın dördüncü haftasında, nöral oluk (sinir oluğu) adı verilen ektoderm yarığının kapanarak oluşturduğu, kafatası-kuyruksokumu doğrultusunda uzanan boru biçimli yapı. |
Narkotik
Uyutucu, uyuşturucu. |
Neisseria gonorrhea
gonokok |
Narkoz
Ameliyat yapmak için duyu, hareket ve bilincin damar yolu veya solunum yolu ile narkotik madde verilerek uyuşturulmasıdır. |
Nekahet
Hastalık geçiren bir organizmanın, hastalık geçtikten sonraki iyileşme dönemi. |
Nörilemma
Çevrel sinirlerin liflerini örten ince kılıf. |
Narsisizm
Psikanalizde, bir kişinin cinsel isteğinin (libido) kendine yönelmesi; kişinin kendini aşın ölçüde sevmesi. |
Narsizm
Kendi kendini sevmek anlamına gelir.Aslında gelişimin normal bir safhasını teşkil eder,ancak hayatın ileri devrelerinde varlığı anormal sayılır. |
Nekrofaji
Öİü etini yeme dürtüsü ile ortaya çıkan cinsel sapıklık |
Nöroartritizm
Sinir ve eklem sistemlerine ilişkin belirtilerin bir arada görüldüğü hastalıkları tanımlayan terim. |
Nasır
Daha ziyade el ve ayağın sürekli olarak sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesi ile meydana gelen ve basılınca ağrı veren sertleşmiş deri tümseğine nasır denir.
Nedeni, nasırlaşan bölgeye yapılan basınç ve sürtmedir. Ayakta görülen nasırlara çoğunlukla sıkı ayakkabılar neden olur. |
Nöroblast
Sinir sistemi gelişiminin ilk evrelerinde farklılaşan ektoderm kökenli embriyon hücresi. |
Nasır
Daha ziyade el ve ayağın sürekli olarak sürtünmelere uğrayan noktalarında üst derinin kalınlaşması ve sertleşmesi ile meydana gelen ve basılınca ağrı veren sertleşmiş deri tümseğine nasır denir. Nedeni, nasırlaşan bölgeye yapılan basınç ve sürtmedir. Ayakta görülen nasırlara çoğunlukla sıkı ayakkabılar neden olur. |
Nöroblastom
Sinir hücrelerinden çıkan tümör. |
Nasır (tilom)
Epidermisin boynuzsu katmanının büyümesine bağlı olarak derinin sertleşmesi ve kalınlaşması. |
Nekrofiliya
Ölüm ve cesetlere saplantı halinde ilgisi olan. Cesetlerle cinsel ilişkide bulunmak. |
Nasogastrik tüp (nasogastrıc tube-ng tube
Burundan sokulan, yemek borusundan aşağıya mideye kadar inen, dar, esnek bir tüp. Yenidoğanı beslemek veya hava ya da sıvıyı mideden çıkarmak için kullanılır. Bebekler bazen fazla hava yutarlar veya sindirim sistemlerinde taşıyabileceklerinden daha çok sıvı birikebilir. Bu durumda hava ya da sıvı biriktikçe mide veya barsaklarda genişleyerek ağrıya (gaz sancısı) neden olur. Hava ya da sıvıyı mideden çıkartmak bebekleri rahatlatır. |
Natremi
Plazmada bulunan sodyum miktarı. |
Nöroglia
Sinir dokuda nöronlara desteklik yapan yardımcı hücreler, ara nöronlar. |
Nemathelminthes
yuvarlaksolucanlar |
Natriyüri
İdrarla dışarı atılan günlük sodyum miktan. |
Neopallium
Beyin kabuğunun, evrimi en son gerçekleşen bölümü. |
Nörokranyum
Kafatasının beyni içeren bölümü. |
Neopentanate
Kozmetikte kalınlaştırıcı ajan ve yumuşatıcı olarak kullanılır. |
Nöroleptoanaljezi
Birinin ağrı kesici, ötekisinin sakinleştirici etkisi olan iki İlacın bir arada verilmesi yoluyla yaratılan, ağnya karşı duyarsızlık hali. |
Nazofarinks
Burnun arka kısmı ile yutağın komşuluk yaptığı bölge. |
Neoplazi
Patalojik anlamda yeni doku oluşumu. |
Nebula
(a.k.a nefelyon) korneada hafif opasite |
Nöroloji
Asabiye, sinir hastalıkları. |
Nebulizasyon
Çeşitli aletlerin kullanılmasıyla madensuyundan su buharı oluşturarak uygulanan tedavi yöntemi. |
Nebülizatör
Astımda ilacı çok küçük su damlacıkları (aerosol veya sis) şeklinde akciğerlere püskürten cihaz. İnhaler, atomizör ve pülverizatör vb. adlarıyla da anılır. |
Nöronofaji
Zedelenmiş ya da hastalıklı sinir hücrelerinin fagosito-za(*) uğraması süreci |
Nevralji
Sinir seyri boyunca hissedilen şiddetli ağrı. |
Nevrasteni
Zihin ve vücudun aşırı derecede yorgun düşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Üzüntü, sıkıntı, endişe, yeteri kadar dinlenmeye vakit ayırmadan uzun süre çalışmak, bazı mikrobik hastalıklar ve sinirleri uyarıcı ilaçları uzun süre kullanmak nevrasteni için gerekli olan zemini hazırlar.Kişi gerçekte hasta olmadığı halde bazı organlarının hastalığından yakınır. Çabuk yorulur, çabuk sinirlenir, huzursuzdur, baş ağrıları vardır. Bazen de gözlerinin iyi görmediğini söyler. Dikkatini toplayamaz, uykuları da normal değildir. Cinsel ilişkide başarılı olamadığını, hazımsızlık çektiğini, vücudunun her yerinin ağrıdığını söyler.Tedavi amacıyla, ılık duş almak, istirahat etmek, vakit buldukça açık havada dolaşmak, günlük sıkıntılardan uzaklaşmaya çalışmak, hazmı güç şeyler yememek, kahve ve sigarayı terketmek gerekir. |
Nöroradyoloji
Radyolojinin, beyin ve omuriliğin radyolojik gözlemiyle ilgilenen dalı. |
Nevrastini
Zihin ve vücudun aşırı derecede yorgun düşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Üzüntü, sıkıntı, endişe, yeteri kadar dinlenmeye vakit ayırmadan uzun süre çalışmak, bazı mikrobik hastalıklar ve sinirleri uyarıcı ilaçları uzun süre kullanmak nevrasteni için gerekli olan zemini hazırlar.
Kişi gerçekte hasta olmadığı halde bazı organlarının hastalığından yakınır. Çabuk yorulur, çabuk sinirlenir, huzursuzdur, baş ağrıları vardır. Bazen de gözlerinin iyi görmediğini söyler.
Dikkatini toplayamaz, uykuları da normal değildir. Cinsel ilişkide başarılı olamadığını, hazımsızlık çektiğini, vücudunun her yerinin ağrıdığını söyler.
Tedavi amacıyla, ılık duş almak, istirahat etmek, vakit buldukça açık havada dolaşmak, günlük sıkıntılardan uzaklaşmaya çalışmak, hazmı güç şeyler yememek, kahve ve sigarayı terketmek gerekir |
Nörorafi
Kesilmiş bir sinir gövdesinin iki ucunun dikilerek birleştirildiği cerrahi girişim. |
Nefes darlığı
Tıp dilinde dispne denilen nefes darlığı önemli bir hastalığın belirtisi olabilir. Spor yaptıktan, koştuktan veya yorucu bir iş yaptıktan sonra nefes darlığı normal sayılabilir.
Ancak ortada neden yokken nefes darlığından şikayet etmek mutlaka üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü kansızlık, kalp hastalıkları, mide hastalıkları, bronşit, tiroid bezinin büyümesi, akciğer hastalıkları, zatürree, astım, zehirlenme, şişmanlık, nefes darlığına neden olabilir.
Nefes darlığından şikayet edenlerin sigarayı kesinlikle bırakmaları, ağır yemekleri de terk etmeleri gerekir. |
Nefes darlığı
Tıp dilinde dispne denilen nefes darlığı önemli bir hastalığın belirtisi olabilir. Spor yaptıktan, koştuktan veya yorucu bir iş yaptıktan sonra nefes darlığı normal sayılabilir. Ancak ortada neden yokken nefes darlığından şikayet etmek mutlaka üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü kansızlık, kalp hastalıkları, mide hastalıkları, bronşit, tiroid bezinin büyümesi, akciğer hastalıkları, zatürree, astım, zehirlenme, şişmanlık, nefes darlığına neden olabilir.Nefes darlığından şikayet edenlerin sigarayı kesinlikle bırakmaları, ağır yemekleri de terk etmeleri gerekir. |
Nikris hastalığı
Halk arasında gut veya damla hastalığı tıp dilinde ise podagra denir. Özellikle fazla içki içen ve fazla kırmızı et yiyenlerde görülür. Daha fazla erkeklerde rastlanır.El, ayak başparmağı, diz ve dirseklerde şişkinlik meydana gelir. Ağrı da vardır. Buraları dokunulmayacak kadar hassaslaşmıştır. Ateş 39,4 dereceye kadar yükselir. Tedavinin başarılı olması için mutlaka yatak istirahati gerekir. Gıda rejimi uygulanır.Acılı, tuzlu, sirkeli ve şekerli yiyecekler terkedilir. Alkol ve sigara bırakılır. Dana, koyun ve kuzu eti yenmez. Diğer etler, yağ, nişastalı yiyecekler mümkün olduğu kadar azaltılır. Şeker yerine bal kullanıllır.Az patates, yağsız beyaz peynir, yağsız süt, yoğurt, enginar, havuç, kereviz, kiraz, lahana, fasulye, zeytin, maydanoz, armut, çilek, erik, kara turp, üzüm, domates, ve pırasa yenilebilir. Ayrıca mümkün olduğu kadar çok limon suyu içilir. |
Nikris Hastalığı
Halk arasında gut veya damla hastalığı tıp dilinde ise podagra denir. Özellikle fazla içki içen ve fazla kırmızı et yiyenlerde görülür. Daha fazla erkeklerde rastlanır.
El, ayak başparmağı, diz ve dirseklerde şişkinlik meydana gelir. Ağrı da vardır.
Buraları dokunulmayacak kadar hassaslaşmıştır. Ateş 39,4 dereceye kadar yükselir. Tedavinin başarılı olması için mutlaka yatak istirahati gerekir. Gıda rejimi uygulanır.
Acılı, tuzlu, sirkeli ve şekerli yiyecekler terkedilir. Alkol ve sigara bırakılır. Dana, koyun ve kuzu eti yenmez. Diğer etler, yağ, nişastalı yiyecekler mümkün olduğu kadar azaltılır. Şeker yerine bal kullanıllır.
Az patates, yağsız beyaz peynir, yağsız süt, yoğurt, enginar, havuç, kereviz, kiraz, lahana, fasulye, zeytin, maydanoz, armut, çilek, erik, kara turp, üzüm, domates, ve pırasa yenilebilir. Ayrıca mümkün olduğu kadar çok limon suyu içilir. |
Nefralji
Sinir ağrısına tıp dilinde nevralji denir. Bilhassa, yüzde ve başta hissedilir. Ama vücudun diğer taraflarında da bulunabilir. Nedeni soğuk algınlığı, şeker hastalığı, damar sertliği, veya ağrı yapan sinir yakın ında meydana gelen herhangi bir hastalıktır. |
Nitrit asit
(HNO3) Niterat asidi. Yüksek derecede aşındırıcı, renksiz ve dumanlı sıvı. Zehirleyicidir ve şiddetli yanıklara yol açar. |
Nörotransmitter
Sinir hücrelerinde bulunan, beyin ve sinir sisteminde mesajların iletilmesini sağlayan kimyasal madde. |
Nodal osteoartrit
Ailelerde görülen bir osteoartrit tipi, parmaklarda yumrular oluşur (Heberden nodülleri) ve çeşitli bölgelerde (özellikle dizler ve ayak başparmakları) osteoartrit gelişmesine eğilim vardır. |
Nötr atom
Elektron ve proton sayısı birbirine eşit olan atom |
Nsaıds (non-steroidal anti-inflammatory drugs)
Nonsteroid (steroid olmayan) antiinflamatuvar ilaçlar. Aspirin ailesindeki ilaçları da kapsayan çok geniş bir ilaç grubu. Çeşitli artrit türlerinde inflamasyonu azaltmak ve ağrı, şişlik ve katılığı kontrol altına almak için reçete edilirler. |
Nokta mutasyonu*
Bir genin DNA dizilişinde tek bir baz çiftinin değişmesi. |
Nuck kanalı
Dölütsel yaşam sırasında dişilerde kasık kanalını dolduran ve daha sonra gerileyerek yok olan kann zan uzantısı. |
Nonartiküler romatizma
Eklemleri doğrudan etkilemeyen bir romatizmal hastalık tipi (artiküler = eklemle ilgili). |
Nucleus gracilis
Goll çekirdeği |
Nefroblastom
Çocukluk çağına özgü, genellikle iki yaşından önce görülen kötü huylu böbrek tümörü. |
Nonsteroid antienflamatuar ilaçlar
İltihabı azaltmak için kullanılan, kortizon kökenli olmayan ilaçlar. |
nus kaşıntısı
Anus (şerç); yani sindirim kanalının doğrubağırsak denilen son kısmındaki çıkış deliği veya çevresinde (oturak yerinde) görülen kaşıntıların nedeni çeşitlidir.
Bunlar arasında; kılkurtları, sümüksü akıntı, basur, çatlak, ishal veya kabızlık, egzama (mayasıl), sinir bozukluğu veya yeteri kadar temizliğe dikkat edilmemesi sayılabilir. |
Nefrokalsinoz
Özellikle borucuk epiteli olmak üzere, böbrek dokusunun yaygın kireçlenmesi (kalsifikasyon). |
Noradrenalin
Böbreküstü bezinde, çevrel ve merkez sinir sistemlerinin sinir uçlarında bulunan ve sempatikomimetik etki gösteren (bak. sempatik sistem) madde; doğal bir kate-kolamindir. |
Nükleer magnetik rezonans
MR |
Normal Doğum
Sağlıklı bir hamilelik geçirmek ve sağlıklı bir çocuk sahibi olmak için doktor kontrolü altında planlı ve iyi takip edilen bir gebelik gereklidir.
Sağlıklı bir gebelik geçirmeyi planlayan anne adayları gebelikleri boyunca bir kadın doğum uzmanının takibi altında olmalıdırlar.
Bütün gebelikleri boyunca en az 6 - 10 kez uzman bir doktorun kontrolü gerekir. Her takipte annenin kilo artışı, tansiyonu, genel sağlık durumu incelendiği gibi bebeğin sağlığı, gelişmesi ve bir anomali olup olmadığının tespiti de ultrasonografi ile takip edilir.
Gebelik takipleri sırasında belirli bir düzen ile annenin bazı tahlilleri yaptırması istenir. İlk yapılması gereken kan uyuşmazlığının olup olmadığını anlamak için anne ve baba adayının kan grupları tayinidir. Annenin kan sayımı da yapılarak bu arada varsa kansızlığının da tedavisi düzenlenir. Ayrıca anne kanında “Hepatit, Toksoplazma, Rubella (Kızamıkçık) hastalığına neden olan mikroorganizmalar aranarak bunların varlığında gerekli tedbirler alınır. Gebe yaklaşık 15-16 haftalık olunca ciddi bir zeka problemine neden olan “Down Sendromu” tespiti için “Üçlü test” olarak isimlendirilen bir kan tahlili yapılır. Gebelikte şeker hastalığı da ortaya çıkabileceğinden tüm gebelere 28 haftalık olduklarında glikoz tarama testi yaptırmaları önerilir. Bütün bu tahlillerin sonuçlarına göre tedavisi düzenlenir. Kansızlık gebeliklerin çoğunda olduğu için gebelerin hepsine tüm hamilelikleri boyunca ve lohusalık sırasında her gün almaları için özel hazırlanmış kan ve vitamin ilaçları verilir.
Doğum tarihi yaklaştıkça anne adayına gebeliği için en uygun olan doğum şekli hakkında bilgi verilir ve en sağlıklı şekilde çocuğuna kavuşması sağlanır.
Doğum yaklaşık 28 haftalık bir gebelik sürecinden sonra bebeğin rahim dışına çıkması olarak tanımlanır. Daha erken doğmuşsa, rahim dışında yaşama yeteneğini kazanmamış olduğu için bu durum düşük olarak adlandırılır. Ancak günümüzde gelişen tıp ve teknoloji sayesinde erken haftalarda doğan bebeklerin de yaşama olasılığı artmıştır.
Normal doğum 38-42 gebelik haftaları arasında, kendiliğinden başlayan rahim kasılmalarıyla, başla gelen tek bir bebeğin anne ve bebeğe zarar vermeden vajinal yolla canlı olarak doğmasıdır.
Normal doğumda, bebek doğduktan en geç otuz dakika sonra plasenta ve zarları da kendiliğinden rahimden dışarı atılır. Normal bir doğumda yaklaşık 300 ml kadar kan kaybı olur. Doğum için geçen süre 24 saatten daha azdır. Sağlıklı bir doğum eylemi güç olmayan fizyolojik bir olaydır.
Normal bir gebelik süresi son adet başlangıç gününden itibaren 280 gün ya da 40 haftadır. Beklenen doğum tarihi, "son adet tarihi + 7 gün - 3 ay" formülüyle hesaplanabilir.
Gebelerin beklenen doğum tarihini içine alan hafta doğum yapma olasılığı % 80'dir. Bebek 28-37. hafta doğarsa bu doğuma 'erken doğum' denir. 20-28. haftalarda sonuçlanan gebeliklere 'immatür doğum' yani olmamış doğum ismi verilir. 20. haftanın altında sonuçlanan gebelikler 'düşük' olarak ele alınır. Normal miadında doğum 38 - 42. haftalar arasında herhangi bir zamanda gerçekleşebilir.
|
Nükleik asitler
Uzun düz zincirler halinde birleşmiş, özel birimlerin (nükleotitler) yinelenmesiyle oluşan büyük boyutlardaki moleküller (makromoleküller). |
Normobiast
Alyuvarın, henüz çekirdeğini yitirmemiş öncül biçimlerinden en ufak olanı. |
Nefropati
Böbrek hastalığını tanımlayan genel terim. |
Nosiseptör
Ağrı uyarılarına duyarlı sinir alıcıları. |
Nülliparite
Daha önce doğum yapmamış kadının durumu. |
Novokainizasyon
Yerel anestezik bir ilaç eriyiğinin dokulara verilmesi işlemiyle ağn duyarlılığının bastırılması yöntemi. |
Osilografi
Kol ve bacak atardamarlanndaki hastalıkların tanısında kullanılan aletli inceleme yöntemi. |
Omfalektomi
Göbeğin çıkarılması amacıyla yapılan cerrahi İşlem. |
Oskültasyon (dinleme)
Solunum, kalp, kann bölgesi hastalıklarının tanısında kullanılan muayene yöntemi. |
Omfalit
Yetişkinlerde de ortaya çıkabilen, ama Özellikle yenido-ğanda sık görülen göbeğin iltihaplanması. |
Omfalosel (eksonfal)
Göbek bölgesinin karın duvarında gelişimin durması nedeniyle ortaya çıkan, ender görülen doğumsal oluşum bozukluğu. |
Obliterasyon
Vücuttaki boşlukların tıkanması. |
Omur (vertebra)
Omurgayı oluşturan 33 kemikten her birine verilen ad. |
Omurga (vertebral kolon)
İskeletin gövdeyi taşıyan ekseni. |
Osteoartrit
Osteoartrit (OA) en sık rastlanan eklem hastalığı formudur, eklem yüzeyinde hasar ve alttaki kemikte anormal bir reaksiyon vardır. Osteo"" kemik ve ""artrit"" eklem hasarı ve inflamasyonu anlamına gelmektedir. |
Osteoartroz
Osteoartritin diğer bir adı. |
Omurlar arası disk
Alt alta yer alan iki omur gövdesi arasındaki kıkırdaksı bağdoku yapısı. |
Osteoblast
Mezenkimden(*) kaynaklanan, vücutta kemik dokusu yapımını üstlenen hücre. |
Obstetrik paraliz (doğumsal felç)
|
Osteoblastom
Ender görülen, İyi huylu bir kemik tümörü. |
Omuz ağrısı
Bu durumun bir çok nedeni olabilir. Eğer bir kişide artrit varsa, omuz ağrısı genel tablonun bir parçası olabilir. Omuzda sınırlı olan ağrının en yaygın nedeni eklem çevresindeki yumuşak doku""ların inflamasyonudur. Eklemin aşırı kullanılması ya da hasar inflamasyonu tetikleyebilir, gerçi aynı zamanda daha önce fazla kullanma ya da hasar öyküsü olmayan kişilerde de birden ağrı başlaması yaygın bir durumdur." |
Osteodîsplazi
iskeletin bir ya da birden çok bölgesinde kemik gelişim bozukluklarıyla seyreden süreçleri tanımlayan genel terim. |
Obstrüktif sarılık
Nedeni, safra kanallarının tıkanmış olmasıdır.Ortak belirtileri ise şunlardır. Hastalığın neden olduğu sarı renk, önce göz aklarında görülür. Sonra yüz, boyun, gövde, kol ve bacaklara kadar yayılır. İdrarın rengi sarı ile koyu kahverengi arasında değişir. Ciltte de kaşıntı vardır. Büyük abdest, kil renginde ve fena kokuludur.Tedavinin ilk şartı, yatak istirahatidir. Sıkı bir perhiz uygulanır. |
On damar spazmı
anjiyospazm |
Obtürasyon
Uygun biçimde hazırlanmış diş oyuğunun, daha sonra diş yüzeyinin biçimini alacak biçimde doldurulması ve kapatılması işlemi. |
Onanizm
Genital organlar ile oynayarak kendi kendine tatmin. |
Oct (ornitin-karbaınil-transferaz)
Karaciğer hücrelerinin içinde yer alan ve enzim etkinliği olan protein yapısındaki madde. |
Onikiparmak bağırsağı ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir.
Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur.
Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir.
Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar. Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir. |
Odak
Patolojide, hastalık sürecinin asıl merkezini belirten terim; hastalık bu merkezden yayılmaya başlar. |
Onikiparmak bağırsağı ülseri
İncebağırsağın 25 santimetre kadar olan ilk bölümüne onikiparmak bağırsağı denir. C harfi görünümündedir. Onikiparmak bağırsağında meydana gelen ülsere tıp dilinde duodenum ülseri denir.Tedavi eidlmeyen gastrit, fazla asit, sinir bozukluğu, düzensiz hayat, gürültü, fazla miktarda sigara, çay, kahve ve alkol kullanmak, safra kesesi veya karaciğer yetersizliği, kalp hastalıkları, hormon dengesizliği, dengeli bir şekilde beslenememe, çok sıcak veya çok soğuk yiyecekler, haddinden fazla et, hamur işleri veya baharatlı yiyecekler ve bazı ilaçlar; onikiparmak bağırsağında ülserin meydana gelmesine yardımcı olur.Hasta, mide ekşimesi ve ağzına ekşi su gelmesinden şikayet eder. Ayrıca dili paslı, rengi solgundur, baş dönmesi ve fazla terleme de görülür. Midesinin üstüne basılınca, ağrı hisseder. Yemeklerden sonra da göğse doğru yayılan bir ağrı belirir. Bu belirtiler, ilk bahar ve sonbahar aylarında daha da artar.Tedavi için yapılacak ilk iş, hastalığı doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, yemekleri az, fakat sık sık yemek, istirahat etmek ve üzüntüden uzak yaşamaya gayret etmektir. |
Osteogenesis imperfekta
Kemiklerin kolayca kırılacak şekilde gevrek oluşu ile karekterize kalıtsal nitelik gösteren hastalık. |
Odditis
Ana safra kanalının son bölümü ve karaciğer-pankreas kanalı büzgen kasmdaki (Oddi büzgen kası) patolojik değişikliklerden kaynaklanan hastalık. |
Onikiparmakbağırsağı (duodenum)
Sindirim borusunun mideyi izleyen bölümü. |
Onikofaji
Tırnak yeme alışkanlığı. |
Odiogram
Kulağın işitme gücünün kaydıdır, odiometri cihazı ile ölçülür. |
Osteokalsin
Vücudun kemik yapım hücreleri olan osteoblastlann bi-reşimlediği protein. |
Odontalji
Dişlerdeki her türlü ağrının ortak adı. |
Osteoklast
Kemik dokusunun yıkımını sağlayan hücre. |
Odontoblast
Diş çukurunu örten ve dişetiyle temas eden diş hücreleri. |
Osteoklastom
Osteoklastlara benzer dev hücrelerden oluşan bir kemik tümörü. |
Osteoklazi
Osteoklast hücrelerinin etkinliğine bağlı olarak kemik dokusu yıkımının arttığı hastalık. |
Odontopati
Dişlerde ortaya çıkan hastalıkların ortak adı. |
Odontoraji
Diş kökenli kanama. |
Osteomalasi
Kemiklerin yumuşaması ile karekterize bir hastalık. |
Osteomalazi
Erişkinlerde D vitamini eksikliği nedeniyle kemiklerin yumuşaması (çocuklarda görülen raşitizm gibi, fakat raşitizm aynı zamanda büyümeyi de engeller); diyetle yetersiz alım ya da güneş ışığının eksikliği, veya her iki nedenin bir arada bulunmasıyla oluşabilir. |
Oftalmi
Gözde iltihaplanma. |
Osteomedullografi
Uzun kemiklerin metafiz bölgesine deriden bir iğneyle doğrudan girip kontrast madde vererek yapılan radyolojik inceleme. |
Oogami
Genellikle büyük hareketsiz dişi gamet ile küçük ve hareketli erkek gametin birleşmesi. |
Oftalmit
Gözküresinin iltihabı. |
Oftalmodinamometri
Oftalmodİnamometre adı verilen Özel bir aletle yapılan retina (ağtabaka) damarlarındaki atardamar basıncını Ölçme işlemi. |
Oftalmoloji
Göz ve göz hastalıkları ile uğraşan bilim dalı. |
Osteopati
Herhangi bir kemik hastalığı. |
Oftalmolojist
Göz hastalıkları uzmanı, göz mütehassısı. |
Oosit toplanması
Ovaryum folliküllerinden yumurtaların toplanmasıdır. İğne ile follikülün içine girilir, buradaki sıvı ve yumurtalar iğne ile emilir ve yumurtalar içlerine kültür sıvısı konulmuş kaplara yerleştirilir. |
Oftalmometri
Gözde ışığı kırma kusurlarım belirleme yöntemi. |
Oftalmopleji
Göze ait sinirlerin felci sonucu göz kapağının düşmesi ve gözün hareket edememesi ile birlikte oluşan tablo. |
Opak
Donuk, şeffaf olmayan. |
Osteoplasti
Kusurlu kemiği düzeltme veya sağlam kemikle değiştirme ameliyatı. |
Oftalmoskop
Göz içi muayenesinde kullanılan bir alet. |
Opak madde verilmesi
Sindirim sisteminin radyolojik olarak ayrıntılı görüntü-lenebilmesi amacıyla X ışınlarını geçirmeyen sulu bir süspansiyonun (örneğin baryum sülfat) verilmesi. |
Oftalmoskopi
Oftalmoskop ile gözün içinin muayene edilmesi. |
Operabl
Ameliyat edilebilir, ameliyat edilmekle halen bir şansı olan. ( aksi; inoperabl ) |
Osteosarkom
Genellikle 10-20 yaş arasında görülen kötü huylu birincil kemik tümörü. |
Oftalmotonometri
Göz içi basıncın ölçülmesi. |
Operasyon
Cerrahi müdahale, ameliyat. |
Ogino-knaus yöntemi
Cinsel ilişkiyi kadının fizyolojik olarak döllenebilir olmadığı dönemlerle sınırlı tutmaya dayanan doğum kontrol yöntemi. |
Operatör gen
Bakteri yada virüs genomunda repressör (baskılayıcı) proteini bağlayan ve yanındaki genin transkripsiyonunu kontrol eden gen. |
Opiat
Afyonlu ilaç, uyuşturucu. |
Ostium (ağız)
Vücuttaki doğal boşluklar arasındaki ya da İçi boşluktu organlar ile vücut dışı arasındaki geçişi belirten anatomik terim (örneğin kapakçık ostiumu kalpte kulakçık ve kanncık arasındaki ağzı belirtir). |
Oklüzyon (kapanma)
Çiğneme kaslarının kasılmasıyla altçene yükseldiğinde üst ve alt dişlerin çiğneme yüzeylerinin karşılıklı gelme (kavuşma) durumu. |
Opoterapi
Dar anlamda, organlardan elde edilen sıvıların verilmesiyle uygulanan tedavi yöntemi |
Ostoartrit
Vücuttaki tüm kemikler birbirlerine eklemlerle bağlıdır. Sayısı 327'yi bulan eklemlerde meydana gelen birtakım hastalıklar vardır.Osteoartrit süregen bir eklem hastalığı olup, eklem kıkırdağı ve komşu kemik dokularda bozulma ile karakterize eklem ağrısına ve tutukluğuna neden olan bir hastalıktır.
Belirtiler
Romatoid artrit (RA) geleneksel biçimde, bağışıklık sisteminin eklemlere saldırmasına yol açan kronik, enflamatuvar bir otoimmün bozukluk olarak tanımlanmıştır. Engelleyici ve ağrılı bir enflamatuvar durumdur, ağrı ve eklem aşınması sebebiyle önemli oranda hareket kaybına yol açabilir. Hastalık sıklıkla vücuttaki deri, kan damarları, kalp, akciğer ve kaslar gibi birçok eklem dışı dokuyu da etkilediği için sistemiktir. Multifaktöryel bir mekanizmayla ortaya çıktığı düşünülse de kesin nedeni ortaya konamamıştır.
Hastalık ilerledikçe; Kemik ağrıları belirginleşir. Eklem hareketleri kısıtlanır. Krepitasyon denilen eklem hareketi sırasında tıkırtı sesi gelir ve giderek eklem açılmaz olur. Parmaklarda en uç eklemlerde çıkıntılar oluşabilir. Bazı eklemlerde ise eklem bağları gevşeyerek eklem stabilitesi bozulur. Sırt ağrısı Bazen boyun ya da alt omurgada tutulum Osteofitlerin (kemik çıkıntıları) sinirlere baskısı sonucu uyuşma Kol ve bacaklarda güçsüzlük ve benzeri nörolojik sorunlara da yol açabilir.
Romatoid artrit hastalığının belirtileri eklemlerde iltihaplanma, şişme, harekette zorluk ve ağrıdır. Hastalık sürecinde gözlenen diğer belirtiler ise:
İştah kaybı
Ateş
Güç kaybı, yorgunluk
Kansızlık
Elleri kullanmada zorluk
Bazen deri altında doku yumruları
Hastaların 70inde hastalığın ilerleyişi yavaş olurken 10-15inde daha hızlı bir gidiş söz konusudur. En fazla etkilenen eklemlerse eller, ayaklar, dizler, omuzlar ve dirseklerdir.
Tanı
Doktorlar hastalığın teşhisini, belirtilere, hastaların tıbbi geçmişine, muayene sonuçlarına ve yapılan tahlillerin neticelerine göre koyar. Romatoid artrit teşhisi koymada dikkat edilen yedi nokta vardır:
1. Sabah sertliğinin olması; hastalar uyandıktan sonraki en az bir saat boyunca ellerini rahatça kullanamazlar. Hastalara sabahları avuçlarını yumruk yapıp yapamadıkları sorulur.
2. Üç ya da daha fazla eklem bölgesinde aynı zamanlı artrit eklem iltihabı
3. El eklemlerinde artrit
4. Artritin görüldüğü eklemlerin vücudun her iki tarafında da simetrik olması
Bu dört kriterin en az 6 hafta boyunca devam etmesi gerekmektedir.
Ayrıca
5. Doku yumruları
6. Kan tahlillerinde RF romatid faktör bulunması
7. Röntgende eklemlerde değişikliklerin gözlenmesi
Bu yedi kriterden en az dört tanesinin var olması durumunda romatoid artrit teşhisi konabilir.
Tedavi
Hastalığın oluşma biçimi yeterince aydınlanamadığından nedene yönelik bir tedavisi yoktur. Ancak gidiş romatoid artrit kadar alevli değildir. Hastalara egzersiz, parafin banyoları, fizyoterapi, destek araçlar, ilaç tedavileri ve gerekirse cerrahi girişim gibi tedaviler uygulanır.
Öneriler
Aşırı kilolarınızdan kurtulunuz
Fazla ayakta kalmayınız
Bağdaş kurmayınız
Çömelmeyiniz
Risk taşıyorsanız ortopedik ayakkabı tercih ediniz |
Oksalik asit
Çay, kakao ve bazı sebzeler ile çeşitli besinlerde bulunan asit yapısındaki madde. |
Oppenheim refleksi
Ayak başparmağının, kaval kemiğinin (tibia) ön kenarına uygulanan basınç ya da sürtme hareketi İle arkaya doğru gerilmesi. |
Oksalüri
İdrarda oksalik asit bulunması. |
Oksidasyon
(Yükseltgenme) Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime |
Optik kiyazma (görme siniri çaprazı)
Kafa boşluğunda yer alan ve her iki görme sinirinin çaprazlaşmasından oluşan anatomik yapı. |
Oksijen
Atom ağırlığı 16 olan, gaz halinde, yaklaşık -185°C'de sıvı hale gelen element. |
Otoantikorlar
Mikroplar ya da virüsler yerine vücudun kendi hücrelerine karşı gelişen antikorlar. |
Oksijen tedavisi
Solunum ya da derialtı yoluyla oksijen verilerek yapılan tıbbi tedavi. |
Otoentoksikasyon
Normal koşullarda karaciğer, böbrek, deri ve akciğer gibi organlar tarafından vücuttan atılan zehirli maddelerin çeşitli nedenlerle atıfamayarak vücutta birikmesi ve zehirlenmeye yol açması. |
Oral
İlacın ağız yolu ile verilmesi. |
Oral dönem (ağızcıl dönem)
Freud'un psikanaliz kuramına göre libido gelişiminin birinci evresi. |
Otohematom
Kulak kepçesinin kıkırdak dokusuyla bu dokuyu çevreleyen lifsi bağdoku (perikondriyum) arasında kan toplanması. |
Oral gastrik tüp (oral gastrıc tube-og tube)
Burun ya da ağızdan sokulan, yemek borusundan mideye kadar indirilen küçük, esnek tüp. Midedeki sıvıyı almak ya da bebeği beslemek için kullanılır. (Aynı nazogastrik tüp gibi. Ama bunda burun yerine ağızdan geçilir). |
Otoimmün cevap
Vücudun istemsiz işlevlerini düzenleyen sinir sistemi bölümü. |
Oksipital bölge (artkafa bölgesi)
Kafatasının arka kısmında, artkafa kemiğinin üzerindeki anatomik bölge. |
Oral seks
Ağız yoluyla gerçekleştirilen cinsel ilişki. İlişki sırasında partnerlerden biri diğerinin cinsel organına ağzıyla öpme, emme, yalama gibi temaslarda bulunur. |
Otoimmün hastalık
Vücudun savunma mekanizmasının (immün sistem) bir hastalığı, antikorlar ve immün sistemin diğer bileşenleri vücudun kendi hücrelerine saldırırlar, örneğin, lupus. |
Oksipital kemik (artkafa kemiği)
Kafatası boşluğunu arkadan kapatan, orta çizgide yer alan yassı kemik. |
Orbiküler kas (yuvarlak kas)
Gözleri ve ağzı çevreleyen kas demetlerinin ortak adı. |
Otomatizm
Kişinin, bilincinde olmaksızın yaptığı hareketlerin tümü; istemsiz davranışlar. |
Orbitografi
Göz çukurunun radyolojik olarak incelenmesi. |
Organ
Dokuların bîr araya gelerek anatomik ve İşlevsel bir bütün (örneğin, kalp, karaciğer, akciğer) oluşturduğu birim. |
Oksotrof
Ana ve babanın genlerinde bulunmasına karşın kendi büyümesi için gerekli molekülü sentezleyemeyen mutant mikroorganizma |
Organ bankası
Organların ya da dokuların, gereksinimi olan bir kişiye nakledilmek üzere korunmasına yönelik yapıların tümü. |
Otoplasti
Vücudun bir bölgesinden alınan belirli bir doku parçasının aynı vücut üzerinde başka bir bölgenin onanlması amacıyla aktarılması. |
Organel
Hücre içinde belirli bir görevi yapmak üzere özelleşmiş ve zarla çevrili yapılar. Çekirdek, mitokondri, kloroplastlar gibi. |
Okulofasiyal anjiomatozis
(a.k.a Sturge-Weber sendromu) - üst kapakta hemanjiom - konjenital glokom |
Organik madde
Doğal olarak bulunmayıp canlı organizmalar tarafından senezlenen maddeler |
Organogenez
Embriyo tabakalarından organların meydana gelmesi. |
Otoradyografi
Özel maddelerle boyanmış moleküllerin ya da molekül parçalarının röntgen ışınlarıyla incelenmesi. |
Organojenez
Embriyonun gelişim evrelerinden biri. |
Orgazm
Cinsel ilişki anında en yüksek doyuma ve hazza ulaşılması. |
Ototransfüzyon
Hastaya kendi kanının nakledilmesi. |
Orifîs
Anatomide, bir kanal ya da boşluğa açılan ağzı tanımlayan terim; örneğin anüs -ve dölyatağı ağzını belirtmek için orifis terimi kullanılır. |
Ototransplantasyon
Kişinin bir organ ya da doku parçasının, kendi vücudunun başka bir bölümüne nakledilmesi. |
Okülomotor kaslar
Gözçukurunda yer alan ve gözküresini hareket ettiren kas kümesi. |
Oripilâsyon
Kıl köklerindeki kasların kasılmasına bağlı olarak kılların dikilmesi; |
Otovaksin (özaşı)
Hastadan alınan mikroorganizma kültüründen hazırlanmış aşının aynı hastaya verilmesi. |
Olekranon
Dirsekteki çıkıntı. |
Oturga kemiği (iskiyon)
Böğür kemiği(*) ve pubis(*) ile birlikte leğeni oluşturan kemik. |
Oleoma
Çok zor emilebilen yağlı maddelerin dokulann içine girmesi sonucunda gelişen kronik iltihap. |
Oturma banyosu
Hastanın, baldırları ve apış arası bölgesi, akan ya da durağan su içinde kalacak biçimde oturarak yaptığı banyo. |
Olfaklometri
Kişinin koku alma gücünün niceliksel olarak ölçülmesi yöntemi. |
Oval pencere
Ortakulağın iç duvarında bulunan oval biçimli açıklık; ortakulakla İçkulağın dalızı arasında bir geçit oluşturur. |
Olfaktor
Koku siniri.(Nervus Olfactorius) |
Ovarit (ooforit)
Yumurtalık iltihabı. |
Olfaktoryus
Koku siniri.(Nervus Olfactorius) |
Orşiyalji
Erbezindeh kaynaklanan, bel ve kasık bölgesine yayılan ağn. |
Ovariyektomi
Tek ya da her iki yumurtalığın çıkarıldığı cerrahi girişim. |
Olfaktör sinir (koku siniri)
I. kafa çifti. |
Orşiyoblastom
Erbezinin ender görülen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan kötü huylu tümörü. |
Ovariyojenez
Embriyonun gelişimi sırasında yumurtalığın oluşumuyla sonuçlanan tüm hücre çoğalması ve farklılaşması süreçleri. |
Ortakulak İltihabı
Bademcik veya gırtlakta meydana gelen iltihaplar grip, kızamık, kuşpalazı, kızıl gibi hastalıklar ortakulağın iltihaplanmasına neden olabilir. Hastada, yüksek ateş ve kulak ağrısı görülür. Kulağa sıcak pansumanlar yapmak, ağrıları dindirir. |
Ovariyotomi
Yumurtalıkların tek ya da çift yanlı olarak kısmen çıkarıldığı cerrahi girişim. |
Oligodendroglioma
Sinir sistemi destek dokusuna ait, özellikle beyincikte görülen kötü huylu tümör. |
Ortama uyum
Organizmanın alışmamış olduğu sıcakhk ve yükseklik değişikliklerine ve iklim koşullarına gösterdiği uyumu tanımlayan terim. |
Ovaryum
yumurtalık, yumurtaların meydana geldiği yer. |
Ovaryum (yumurtalık)
Kadın üreme organlarındandır. İki tanedir. Östrojen ve progesteron hormonu oluşumunu ve yumurtanın gelişimini sağlamaktadır. |
Oligohipomenore
Âdet kanamalarında azalma biçiminde ortaya çıkan patolojik durum. |
Ortognatizm
Üstçenenin kafatası iskeletine yaklaşık dik konumda olduğunu belirten terim. |
Oligokromemi
Alyuvarlarda bulunan toplam hemoglobin miktarının azalması. |
Ovoblast
Yumurtanın geliştiği hücre, yumurta hücresi. |
Oligomenore
Adet kanamasının azalmasıyla nitelenen hastalık durumu. |
Ortopedik alçı
Kırıkların ve ortopedik ameliyatların ardından tedaviye 'yardımcı olarak yaygın biçimde kullanılan ortopedik malzeme. |
Ovulasyon
Kadınlarda yumurtalıklarda ovüm'ün (Yumurtanın) atılmasıdır. Ovülasyon genellikle adet dönemlerinin ortasına rastlayan 11-14. günler arasında olur. |
Ovum
Aşırı sıvı topanmasına bağlı doku şişmesi |
Ortoradyografi
Günümüzde artık kullanılmayan radyoloji yöntemi. |
Ovülasyon
Kadınlarda yumurtalıklarda ovüm'ün (Yumurtanın) atılmasıdır. Ovülasyon genellikle adet dönemlerinin ortasına rastlayan 11-14. günler arasında olur. |
Ortostatik
Ayakta durmaya bağlı olarak gelişen olayları tanımlayan terim. |
Oliva
Merkez sinir sistemindeki oval (zeytin) biçimli bazı oluşumları (örneğin bulbar oliva, serebellar oliva) belirtmek için kullanılan anatomik terim. |
Os hamatum (çengel kemik, unsinat kemik)
El bileğinin İkinci sıra kemikleri içinde yer alan piramit biçimli küçük kemik. |
Ozmoregülasyon
Vücutta ozmotik basınç değerlerini sabit tutan düzenleme mekanizmalarının bütünü. |
Oma
Tümörü ifada eden son ek. |
Osgood schlatter hastalığı
Teknik olarak tibial (dizin altındaki büyük kemiğin baş kısmı) tüberkülün osteokondriti olarak bilinir, atletik yapılı genç insanlarda (özellikle erkek adolesanlarda) tibia tüberkülü üzerinde ağrı ve hassasiyete neden olan bir diz problemidir. 6 ay kadar koşmak ya da tekme atmaktan kaçınılırsa çoğunlukla geçer |
Özefagus
Yemek borusuna verilen isimdir, yutak ile mideyi birleştirir. |
Östaki borusu
Orta kulakla nazofarenksi birleştiren, atmosfer basıncı ile orta kulak içi basıncı dengeliyen yola verilen isimdir. |
Özofago-gastrostomi
Son bölümü çıkarılan yemek borusunun mide .ile birleştirilmesine yönelik cerrahi girişim. |
Ökaryot hücre
Zarla çevrili organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre. |
Östradiol
Ovaryumda follikül gelişimi sırasında salınır. Ovulasyon indüksiyonunda follikülün gelişimini izlerken östradiol miktarı sürekli kontrol edilir. |
Özofagografî
Radyoopak bir madde (suda erimiş saf haldeki baryum sülfat) verilmesinden sonra yemek borusunun radyo-grafik olarak incelenmesi. |
Östradîyol
Kadın eşey özelliklerini sağlayan ve yumurtalıktan salgılanan hormon; erkekte de erbezlerinden bir miktar salgılanır. |
Özofagoskopi
Yemek borusunun tümünün görülmesini sağlayan en-doskopik inceleme yöntemi. |
Özofagus (yemek borusu)
Sindirim sisteminin yutak ile mide arasında kalan bölümü. |
Özofajizm
Yemek borusu duvanndaki halka biçimli kas liflerinin spazmı; yemek borusunda darlığa yol açar. |
Ölü doğum oranı
Ölü doğumlann, ister canlı, ister ölü, tüm doğumlara olan oranı. |
Östrojen hormonlar
Yumurtalıklardan, eteneden, böbreküstü bezlerinden ve erkeklerde erbezlerinden salgılanan steroit yapılı cinsiyet hormonları. |
Ölü yakma (kremasyon)
İnsan cesedinin ateşte yakılarak küle dönüştürülmesi. |
Ötanazi
Kesin ölümle sonuçlanacak ve dayanılmaz acılara neden olan hastalıklarda ağn vermeyecek herhangi bir yöntemle ölümü çabuklaştırmak. |
Ötenazi
Kısaca ölüm hakkı da denilebilir.Tedavisi mümkün olmayan kronik hastalıklarda, hayattan umudunu kesmiş hastanın ağrısız bir metotla ölümüne izin verilmesidir.Yasal değildir. |
Özürlü
Aileye, toplumsal çevreye ve çalışma yaşamına uyum sağlamayı engelleyen fiziksel, ruhsal ya da duyusal anomalisi olan kişi. |
Özürlü kemik oluşumu (osteogenez imperfekta)
Kemiklerin yanı sıra gözakı (sklera), içkulak, deri ve bağlan da etkileyen kalftsal bağdoku hastalığı. |
Önemli Yanıklar
Yanık alanı büyük ve derinliği de fazla ise, önemli bir yanık var demektir. Bu gibi durumlarda mutlaka hastaneye başvurmak gerekir. |
Özbağışıklık (otoimmünite)
Vücudun bağışıklık sisteminin kendi dokularına yönelik yıkıcı bağışıklık yanıtı geliştirmesiyle beliren durum. |
P vitamini
Doğada bol bulunur.Bir çok P vitamini faktörü kanamalı skorbüt tedavisinde C vitaminiyle sinerjik (arttırıcı) etki gösterir.Ayrıca hepsi direncin artmasında ve kılcal damar geçirgenliğinin azalmasında önemli rol oynar. |
Poliartralji
Bir çok eklemde ağrı olması (Poli = bir çok). |
Pace-maker
Kalp ritim bozukluklarında kalp kasının kasılmasını sağlamak amacıyla kullanılan ve ritmik elektrik uyarıları veren aygıtların ortak adı. |
Poliartrit
Çok kısa aralıklarla ya da aynı anda birden çok eklemde ortaya çıkan iltihabi süreç (bak. artrit). |
Paget hastalığı
Kemik büyümesini etkiler; kemik hücrelerinde anormallik vardır. kemik oluşumu ve yıkımı arasındaki denge kaybolmuştur, kemik hücrelerinin sayısı artar, büyür ve aynı zamanda daha aktif hale gelirler. En yaygın semptom ağrıdır. |
Pektoral kaslar
Göğüs kafesinin ön duvarında yer alan göğüs kasları. |
Polidaktili
El ya da ayakta normalden çok sayıda parmak bulunması ile ortaya çıkan doğumsal oluşum bozukluğu. |
Pakidermi
Derinin belirli bölgelerinin anormal biçimde kalınlaşa-rak kaba, kıvrımlı ve fil derisine benzer bir görünüm alması. |
Pakimenenjit
Beynin en dış zarının (dura mater) iltihabıdır. |
Pelvik İnflamatuar Hastalık
Pelvis, leğen kemiklerinin arasında kalan kısma verilen addır. Bu bölgede genital iç genital organlar, idrar torbası, kalın bağırsak ve barsağın diğer kısımları bulunur. Pelvik İnflamatuar Hastalık, yumurtalık, rahim ve rahim boynu iltihaplarına verilen addır.
Belirtiler
Karnın alt kısmında şiddetli ağrı ve hassasiyet, ateş ve kusma da olabilir (akut hastalık);
Karnın alt kısmında durup tekrar gelen hafif ağrı, sırt ağrısı, düzensiz adet görme, kısırlık (kronik hastalık);
Cinsel ilişki sırasında ağrı;
Erken gelen veya ağır kanamalı adet;
Miktarı fazla , kötü kokulu vajinal akıntı
Karnın alt kısmında şiddetli sancı, bulantı, kusma, bayılma gibi şok belirtileri (Acil Durum Belirtisi)
Diyafram kullanan veya eşleri prezervatif kullanan kadınlar pelvis iltihabı hastalığından korunmaktadırlar. Rahim içi doğum kontrol aracı kullananlarda ise bu hastalığa yakalanma ihtimali daha fazladır. Adet kanaması sırasında vücut enfeksiyona karşı daha zayıf olur. Pelvis iltihabı olan kadının eşinin de enfeksiyona karşı tedavi edilmesi gerekir. Aksi takdirde hastalığın yeniden bulaşma tehlikesi vardır.
Tanı
Pelvis muayenesi sırasında doktorunuz ucuna pamuk sarılmış bir çubukla hafifçe kazıyarak vajina ve rahim boynundan örnek alır. Bunlar laboratuvara gönderilerek hastalığa neden olan organizma belirlenir. Teşhisle ilgili bir şüphe olursa veya enfeksiyonun ne kadar yayıldığı öğrenilmek istenirse; doktor laparoskopi yapar. Ucunda ışık olan ince bir alet karında küçük bir kesi yapılarak içeri sokulur ve pelvis organları incelenir. Bu işlem genellikle lokal veya genel anestezi uygulanarak hastanede (gece yatmanıza gerek olmaksızın) yapılır.
Tedavi edilmezse pelvis iltihabı hastalığı tehlikeli olabilir. Fallopian tüplerde veya yumurtalıklarda meydana gelebilecek bir apse patlayıp acil bir ameliyatı gerektirebilir. Fallopian tüpleri veya yumurtalıklar zarar görür ya da örselenirse, hamile kalmak mümkün olmayabilir. Pelvis iltihabı hastalığı, karın boşluğunu çevreleyen zarın iltihaplanması anlamına gelen, peritonit'e de yol açabilir. Peritonit her zaman tehlikelidir ve yoğun bir antibiyotik tedavisini gerektirir. Nadiren, bakteri kana karışırsa, pelvis iltihabı hastalığı kan zehirlenmesine (septisemi) ve eklem iltihabına da sebep olabilir.
Pelvis iltihabının uzun süreli sonuçları çok ciddi olabilir. Yapışıklıklar nedeniyle kronik ağrı, geçmeyen enfeksiyon ve dış gebelik (bebeğin rahim dışında, genellikle fallopian tüplerinden birinin içinde büyümesi) bunlardan birkaçıdır.
Tedavi
Doktor ilaç vermek için laboratuar sonuçlarını bile beklemeden hemen bir grup antibiyotikle tedaviye başlar. Laboratuar sonuçlarını alınca ilaçları değiştirebilir. Ayrıca bir de ağrı kesici verir. Yatak istirahatı tavsiye edilir, hatta şiddetli bir vakaysa veya ilaçlara hemen cevap vermediyse birkaç gün hastanede yatmak gerekebilir. Hastaların yüzde 15-25'inde hastalık tekrarlar. Ameliyat çok nadiren gerekir. Ancak, bir apse patlarsa ya da patlama tehlikesi varsa, ameliyatla boşaltılabilir veya çıkartılabilir. |
Pakionikya
Tırnak laminasmın(*) kalınlaşması. |
Polimasti
Normalden fazla sayıda memenin bulunması |
Pakiplörit
Akciğeri ve göğüs duvarının iç yüzeyini Örten seröz zarın (plevra) kronik iltihabı. |
Polimenore
Âdet kanamalarının 24 günden daha kısa aralıklarla ortaya çıktığı durum. |
Pakivajinalit
Erbezinin vajinal zarının (bak. teslis) kronik iltihabi süreci. |
Polimiyalji romatika (pmr)
Aslında kaslarda inflamasyon olmadığı halde, kas ağrısına (miyalji) yol açan romatizmal bir hastalık. PMR'nin özelliği, özellikle omuz ve uyluklarda şiddetli ve ağrılı sabah sertliğidir. Ek olarak, kafatası damarlarında (arterlerinde) temporal arterit adı verilen bir inflamasyon (damar iltihabı) da bulunabilir. |
Paleontoloji
Fosilleri inceleyen, yaşları ve anatomik yapıları hakkında fikir yürüten bilim dalı. |
Paleoserebellum
Gelişme sırası açısından beyinciğin eski bölümü. |
Penetrans*
Genotipteki bir niteliğin fenotipte ifade bulmasıdır. Bir genotip her zaman aynı fenotipi yaratmayabilir. Bu ikisi arasındaki ilişki penetransdır. |
Palilali
Psikolojik bir bozukluk olup, aynı cümle veya kelimenin bir çok defa tekrarlanmasıdır. |
Penetrasyon
Erkeğin cinsel organın partnerinin cinsel organına ya da anüsüne girmesi. |
Palindromik romatizma
Aralıklı olarak tekrarlayan artrit atakları. |
Palpasyon
Elle dokunularak yapılan muayene. |
Palpitasyon
Kalp çarpıntısı. |
Pentagastrin
Kısa sürede midede hidroklorik asit üretimini uyaran yapay madde. |
Pamukçuk
Çocuklarda görülen ve beslenme yetersizliğinden kaynaklanan bir hastalıktır. Tıp dilinde candia albicans denir. |
Polipne (takipne)
Erişkinlerde normalde dakikada 16-24 olan solunum sıklığının artması. |
Pamukçuk
Çocuklarda görülen ve beslenme yetersizliğinden kaynaklanan bir hastalıktır. Tıp dilinde candia albicans denir. |
Peptidaz
Hidroliz yoluyla proteinlerin peptit bağlarının çözülme-sinine yol açarak proteinlerin yıkılmasını ve emilimini sağlayan özel enzimler. |
Pamus
korneanın kan damarlarıyla infiltrasyonu |
Polîradikülit
Omurilikten çıkan sinirlerin çeşitli köklerinde gelişen ve iltihabı kökenli lezyonlarla belirlenen bir hastalık. |
Polisakkarit
Çok sayıda monosakkarit ya da şeker molekülünün birleşmesiyle oluşan yüksek molekül ağırlıklı bir madde. |
Panaris
Tırnak yatağı iltihabı, dolama. |
Panarterit
Bütün arterleri kapsayan iltihabi durum. |
Pandemi
Salgın bir hastalığın kıta düzeyinde çok geniş bir alana yayılmasına verilen isimdir. |
pandisit
Apandisit, apendiksin (karnın sağ alt bölümünde kalınbarsağın kenarından dallanan dar bir kanal)iltihabi reaksiyonudur. Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Apendiksin vücutta bilinen bir işlevi yoktur. Ancak iltihaplı bir apendiks tedavi edilmediğinde, yırtılarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Genellikle apandisitin nedeni, çoğu vakada bir feçes yumrusuyla olmak üzere, apendiksin tıkanmasıdır.
Belirtiler
İlk belirti genellikle göbek hizasında başlayan, yavaş yavaş şiddetlenen ve çoğu kez karnın sağ tarafına geçen ağrıdır. Karın ağrısı hareketle, derin soluk alırken, öksürürken, hapşırırken ya da o bölgeye dokunulduğunda şiddetlenebilir. Bazen, özellikle küçük çocuklarda, ağrı karnın başka bir bölgesinde görülebilir. İştah kaybı Bulantı Kusma Ağrıdan sonra başlayabilen hafif ateş olabilir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla konur.
Tedavi
Kesin teşhis için hastanın izlenmesi ve bazı tıbbi tetkiklerin yapılması gerekir. Apandisitten kuşkulanılan hasta istirahata alınmalı ve hemen doktora başvurulmalıdır. Tedavi cerrahi yöntemle apandisit'in çıkarılmasıdır. Apandisit kangreni, yırtılması ve abse oluşumu gibi ciddi sorunlara yol açabileceğinden, şüphe olduğu takdirde mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Klasik yöntem bir kesikle karnın sağ alt bölgesine girilmesi olmakla birlikte, artık endoskopik yöntemle, karın boşluğu açılmaksızın müdahale yapılabilmekte, böylelikle hem ameliyat riskleri, hem de hastanede kalış süresi önemli ölçüde azalmaktadır.
Öneriler
Yırtılma tehlikesi bulunduğundan, apandisit acil bir durum olarak kabul edilir. Vakit kaybedilmeden mutlaka bir hekime başvurmak gereklidir. Tedavi, ameliyat ve antibiyotik tedavisini kapsamaktadır. |
Perforasyon
Delinme ve bunun sonucunda meydana gelen delik |
Paneth hücreleri
İncebağırsak mukozasının bezlerinde bulunan hücreler. |
Periadenit
Bir ya da daha fazla lenf bezinin çevresindeki yağlı bağ-dokunun iltihabı. |
Pollaküri
24 saat içinde idrara çıkma sayısının geçici ya da kalıcı olarak artması. |
Panhipopituitarizm
Ön hipofizin, hormon yapıcı etkinliklerinin yetersiz olmasıyla ortaya çıkan hastalık. |
Periartrit
Bir eklemi çevreleyen yumuşak dokuda ortaya çıkan iltihap. |
Panik
Özellikle G. Tarde ve G. LeBon'un incelediği kolektif korku. |
Periderm
Ağacın kabuk kısmı.birçok gövde ve köklerde ikinci büyüme ile epidermisin yerini alan doku. |
Polyoensefalit
Ağırlıklı olarak ya da yalnızca sinir dokusunun bozmad-desini etkileyen ve özellikle sinir hücresi gövdesinde yıkımla seyreden bozuklukların temelindeki ensefalit(*) biçimlerini belirtmek için kullanılan bir terim. |
Panik Atak
Panik Atak, başta Panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir.
Günümüzün değişken, oynak yaşam ortamlarında, yaşam kaygılarının artması, maddi ve manevi kaos ile belirsizlik durumunun yarattığı “hiçlik duygusu”nun çoğalmasıyla paralellik gösteren panik atak, tüm dünyada toplum sağlığını tehdit eder boyuta gelmiş durumdadır.
Uzmanlar tarafından “psikolojik bir sendrom” olarak tarif edilmesine karşın, hasta, çoğunlukla yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünmektedir. Doktorların hastanın durumuna “psikolojik” tanısı koymasının ardından, bu sefer de bilinçsiz hasta yakınlarının tavrı hastaya zarar vermektedir. Panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve kişiye “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması panik ataklı hastanın durumunu zorlaştırmaktadır. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden hasta ise kısır döngü içine girmektedir.
Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermektedir. Çocuklarda çok nadir ortaya çıkan hastalığın ilk ortaya çıkış yılları 18-25 yaş arasıdır. Hastalık 30-40’lı yaşlarda yüzünü ciddi biçimde göstermektedir.
Panik atağın genetik olup olmadığı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
Panik atak krizi geldiğinde 5-45 dakika sürmekte ve şiddeti hastadan hastaya değişmektedir.
Panik atak hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Krizler ve ölüm korkusu gibi nedenlerle hasta evde tek başına kalamamak, tek başına dışarı çıkamamak gibi olumsuzluklarla karşılaşmaktadır. Sürekli başına kötü bir şey geleceği ve yabancıların ona yardım etmeyeceğinden korkan bazı hastalar mesleklerini sosyal hayatlarını bırakmak zorunda kalabilmektedirler. Korkuların ve yaşananların ciddiye alınmaması ise ailevi ilişkilerin zedelenmesine dahi yol açabilmektedir. İzole bir hayat yaşayan hastaların durumu ise ağırlaşmaktadır.
Belirtileri
1 - Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
2 - Terleme
3 - Titreme ya da sarsılma
4 - Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
5 - Soluğun kesilmesi
6 - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma
7 - Bulantı ya da karın ağrısı
8 - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9 - Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme.
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu
13- Üşüme ürperme ve ateş basması
Tedavi
Panik atak tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Hastaya öncelikle hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir. Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkartabilmektedir.
Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az on doktora gittiğini göstermektedir. Birçok defa tam sağlık denetimi yaptırmış ve gereksiz bir sürü ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır.
Sadece psikiyatrisiler tarafından tedavi edilen ve dönem dönem ilaç kullanılmasını da gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir. Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir.
Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır.
Panik atağın bir hastalık olduğu kavranmalı, buna göre tedaviye devam edilmelidir. |
Peridural anestezi
Omurganın sertzar dışı boşluğuna yerel anestezik bir maddenin şırınga edilmesiyle uygulanan anestezi. |
Pomat
ilacın etkin maddesini vazelin, vazelin yağı, lanolin ya da reçineli maddelere emdirerek hazırlanan yarı katı İlaç biçimi. |
Panikülit
Özellikle derialtında yer alan yağlı ara doku katmanında ortaya çıkan iltihap. |
Perikard
Kalbin çevresindeki zar kesesi"" (Perikardite bkz.) |
Poplitea (dizardı) bölgesi
Uyluk ile bacak arasında yer alan, dizin arka bölümündeki baklava dilimi biçimindeki anatomik bölge. |
Panirradyasyon
insan vücudunun tümünün ışınım alması. |
Perikardit
Kalbi çevreleyen zarların inflamasyonu. Daha akut (kısa süreli) şekli ateş ve göğüs ağrısına neden olabilir ve zarlar arasında sıvı toplanabilir, bu da nefes darlığına yol açar; lupusta bu durum görülebilir. |
Populasyon
Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk. |
Pankardit
Kalbin bütün zarlarının iltihabı. |
Perikardiyosentez
Perikart kesesinin cerrahi girişimle delinmesi. |
Pankreas
Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır.Salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler. |
Perikardiyoskleroz
Perikartın fibrinli kalmlaşmasıyla ortaya çıkan hastalık. |
Pankreas sıvısı analizi
Cerrahi girişimler sırasında alınan pankreas sıvısının İncelenmesi. |
Perikart
Kalbi bir kese gibi sararak örten zar. |
Pankreatektomi
Pankreasın kısmen ya da bütünüyle çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim, iyi ya da kötü huylu pankreas tümörlerinde, kronik pankreas iltihaplarında ya da başka patolojik durumlarda uygulanabilir. |
Pankreatikografi
Pankreasın radyolojik olarak incelenmesi. |
Pankreatin
Genellikle domuz ya da sığır pankreasından elde edilen, proteini, nişastayı ve yağı parçalayan enzimleri içeren özüt. |
Portakal kabuğu belirtisi
Memedeki tek kütleli kötü huylu tümörlerin oldukça tipik bir belirtisi. |
Pankreatit
Pankreas iltihabıdır. |
Portal hipertansiyon
Kapı toplardamarı ve bunun dallan İçindeki kan basıncının artması. |
Pankreopati
Herhangi bir pankreas hastalığını belirten genel terim. |
Portografi
Portal kan dolaşımının radyoloik olarak incelenmesi. |
Pankreozimin
Pankreasın enzim üretimini uyaran ve onikiparmakba-ğırsağından salgılanan hormon. |
Poryomani
Amaçsız ve hiç durmadan yürüme ve dolaşma İsteğiyle beliren ruhsal bozukluk |
Panniculus adiposus
Derinin altında bulunan yağ dokusu. |
Postpartum
Doğumdan sonraki dönemli ilgili. |
Pannikülopati
Derialtı yağ dokusunda patolojik süreçlerin varlığını gösteren genel terim. |
Perineal bölge
Leğen alt duvarının karşısında yer alan, iki kalça arasındaki anatomik bölge. |
Panoftalmi
Gözün bütün tabakalarının iltihabı. |
Potasemi
Kan plazmasındaki potasyum iyonu yoğunluğu. |
Panoftalmit
göz dışına taşan infeksiyon |
Potasyum
Hücre içindeki en önemil katyon. |
Pansinüzit
Bütün yüz sinüslerinin iltihabı. |
Potomani
Önüne geçilemeyen içme gereksinimi. |
Pansitopeni
Kanda alyuvar, akyuvar ve trombosit sayısında görülen azalma. |
Pansuman
Vücudun belirli bir bölgesinin uygun çözeltilerle temizlenip steril gazlı bezlerle sarılması. |
Pantenol
B kompleks vitamininden türetilmiş bir maddedir. Kalın, şurupsu bir yapısı ve nemlendirici özelliği vardır. Yumuşatıcı olarak da kullanılır. |
Pranoterapi
Alternatif bir tıbbi uygulama. |
Pantotenik asit
B5 vitamininin adı |
Predîspozisyon (yatkınlık)
Vücudun belirli hastalık yapıcı etkenlere daha kolay yakalanması. |
Papanikolau testi
PAP-test |
Pregnandiyol
Âdet çevriminde yumurtlamadan sonraki ikinci evrede salgılanan progesteron hormonunun idrarla atılan me-taboliti. |
Papaverin
Opiumdan elde edilen, düz kasların spazmını çözücüetkiye sahip bir alkaloid. |
Peristaltik
Sindirim sistemi gibi bazı organların çeperlerindegörülen ritmik ve kuvvetli kasılıp gevşeme hareketleri. Bu ritmik kasılma dalgalarıorgan içindeki maddeyi hareket ettirmeye yardımcı olur. |
Pregnantrîyol
Böbreküstü bezlerinden salgılanan 17-hidroksi-progesteronun metaboliti. |
Paper radio immuno sorbent test
PRIST |
Peristaltizm
Özellikle sindirim sistemindeki kasların dalgalı hareketleri. |
Prekanseröz
Bİr organ ya da dokuda ortaya çıkabilen, iyi huylu bir özellik taşıyan, ama olguların önemli bir yüzdesinde kısa ya da uzun bir süre sonra kötü huylu özellik kazanan lezyonları belirtmek için kullanılan terim. |
Papilla
Meme başı benzeri çıkıntı. |
Prekoma
Herhangi bir nedene bağlı komadan önce gelen evre. |
Papiller kas
Kalp karıncıklarında bulunan kas oluşumu. |
Prekordiyal bölge (prekordiyum)
Göğüs duvarının ön sol bölümünde kalbin bulunduğu bölge. |
Papillit
Görme sinirinin retinaya girdiği yerin(optik papilla)ödemli iltihabı. |
Periton (kann zan)
Kann boşluğunun içindeki organların yüzeyini ve karın boşluğu duvarım içeriden örten seröz zar. |
Prekordiyalji
Göğüs duvarının ön bölümünde, kalbin bulunduğu yerde duyulan ağrıyı belirtmek için kullanılan genel terim. |
Papillokarsinom
Kötü huylu papillom. |
Prematürite
Gebeliğin tamamlanmasından önce (genelde 38. haftadan önce) doğan bebeğin içinde bulunduğu durum. |
Papillom
Meme başı gibi çıkıntılar yapan iyi huylu tümörler. |
Papillomatoz
Vücudun bir bölgesinde çok sayıda papillomun kümelenmesi. |
Papillont
Deri ve mukozada oldukça sık görülen, çeşitli büyüklüklerde, yüzeyi düzensiz, iyi huylu epitel dokusu tümörü. |
Papillosfinkterotomi
Vater ampullası ve onikiparmakbağırsağınm son bölümünü çevreleyen kas liflerinin (öddi büzgen kası) kesilmesiyle uygulanan cerrahi girişim. |
Presipitasyon tepkimesi
Bir antijen ile ona özgü antikorun birleşmesi sonucunda gözle görülür bir çökeltinin oluşması. |
Papillotomi
Vater ampullası, yani ana safra ve pankreas kanallarının onikiparmakbağırsağına açıldığı bölgeye yönelik cerrahi girişim. |
Pap-test
Dölyatağı salgısında sitolojik inceleme. |
Perspirasyo insensibilis
Deriden ya da solunum yollarından sürekli gerçekleşen, ama farkedilmeyen buharlaşma. |
Papül
Ciltteki, sınırları belirgin, kabarık, 1 cm'den küçük çaplı lezyonlardır. |
Perthes hastalığı
Çocuklar ya da adolesanlarda kalçada oluşan avasküler nekroz şekli (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü). Erkek çocuklarda kızlardan daha fazla görülür ve 5-11 yaşları arasında topallamaya ve kalça ya da dizde ağrıya neden olur. |
Pressoseptör (basınç alıcıları)
Atar ya da toplar damar içindeki kan basıncında meydana gelen değişikliklere duyarlı olan sinirsel alıcılar. |
Perversiyon (sapma)
Dürtü, eğilim ve İlgilerin toplumsal ve kültürel açıdan normal kabul edilen ölçülere göre çarpık nesnelere ya da amaçlara yönelmesi. |
Prezervatif
Cinsel ilişki öncesinde erkeğin cinsel organına takılarak, boşalma sırasında spermin kadının genital sistemine ulaşmasını engelleyen koruma aracı. |
Para tiroitler
Tiroiti örten bağdoku kılıfı içinde ikisi üstte, ikisi altta yer alan dört safgıbezi. |
Petit Mal
Saranın hafif şeklidir. Bu çeşit saralıda şuur kaybı görülür fakat, kasılma ve gevşemeler görülmez. Hatta bazen çevresindekiler kriz geçirdiğini bile anlamaz.İlkyardım olarak, kriz geçiren hastanın yaralanmasını önleyici tedbirler alınır. Dilini ısırmaması için de temiz bir mendili top yaparak ağzına koymak faydalıdır. |
Priapizm
Peniste herhangi bir cinsel isteğe bağlı olmaksızın sık ve uzun süreli ereksiyonlann ortaya çıkmasıyla belirlenen hastalıktır. |
Parafazi
Anlatım güçlüğü çekilmesinden ötürü uygun bir sözcük yerine başka bir sözcüğün kullanıldığı konuşma bozukluğu (sözel parafazi). |
Petit mal
Bilincin kısa süre kesintiye uğraması ile karakterize nöbetler halinde seyreden hafif sara hastalığı. |
Paraganglîyom
Paraganglİyonlardan, başka bir deyişle kanun sempatik sinir gangliyonlanyla ilişkili küçük boyutlu oluşumlardan çıkan tümör. |
Petit-mal
Bilincin kısa süre kesintiye uğraması ile karakterize nöbetler halinde seyreden hafif sara hastalığı. |
Proensefalon
Embrİyonal beynin kese biçimindeki Ön bölümü. |
Paragangliyon
Üst mezenterf*) gangliyonu, böbrek ve böbreküstü gangliyonu gibi karnın sempatik sinir gangliyonlanyla ve sinir ağıyla ilişkili küçük hücre gruplan. |
Paragramatîzm
Cümleye dilbilgisi kurallarına uygun bir yapı verememeye bağlı rahatsızlık. |
Profaz
Mitoz bölünmenin ilk evresi. |
Paraguzi
Tat duyusunda yanılsama biçiminde ortaya çıkan bozukluk. |
Profilaksi
Belirli kuralları izleyerek ya da özel önlemler alarak hastalığın oluşmasını veya yayılmasını önleme. |
Parakardiak
Kalbin yanında, kalbe komşu. |
Pıhtılaşma testleri
Özellikle kanamalı hastalarda kanın pıhtılaşmasını ve kılcal damarları incelemek için kullanılan testler. |
Parakeratoz
Epidermis (üstderi) hücrelerinin olgunlaşma ve farklılaşma sürecinde ortaya çıkan bozukluk. |
Pıtrıasıs
Daha çok gövdede ve uzuvların gövdeye yakın yerlerinde yerleşen, bazan kepeklenme gösteren bir cilt hastalığıdır. Çeşitli türleri vardır, bunlardan PITRIASIS VERSICOLOR'da deniz mevsimlerinde hasta olan bölge güneş ışını almadığı için daha belirgin hale gelir. |
Parakolpos
Dölyolunun iki kenarında, küçük leğende yer alan anatomik yapılar bütünü. |
Pia mater (incezar)
Merkez sinir sistemini örten, kan damarları bakımından zengin, ince, bağ dokusu yapısındaki zar. |
Parakuzi
Yanlış işitme duyumlannın alındığı işitme bozukluğu. |
Pigmalionizm
Bir erkeğin, heykelle sevişmeyi tercih etmesi. |
Prognatizm
Yüzün alt bölümünün, Özellikle de altçene kemiğinin, alt dişlerin ya da üstçene kemiğinin öne doğru çıkması sonucu gelişen yüz biçimi. |
Paraleksi
Yüksek sesle doğru okuyamama. |
Paralerji
Bağışıklık sisteminde duyarlılığa yol açan antijenlerden farklı antijenlere karşı alerjik tepki oluşması. |
Pika
Sindirilemeyen garip maddeleri (toprak, kumaş parçası, madeni cisim vb) yeme alışkanlığı. |
Paralitik
Felç olan, felçli kişi. |
Prokaryot hücre
Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar. |
Proksimal (yakın)
Anatomide vücudun bir bölümünün konumunu vücut merkezine, yani kalp bölgesine göre belirtmek için kullanılan ve "distal"in karşıtı olan terim. |
Paramedian
Orta hattın yanında, orta hatta yakın. |
Pikornavirüs
Çok küçük boyutlu bir grup RNA (ribonükleik asit) virüsüne verilen ad. |
Paramedikal
Bir dereceye kadar tıpla ilgili, hekimliği kısmen ilgilendiren. |
Parametrit
Parametriyumda, daha çok lenf dolaşmasıyla dölyata-ğından ya da tüplerden gelen irin yapıcı mikroplara bağlı iltihaplanma. |
Proktore (rektoraji)
Rektumdan dışkılamayla ya da dışkılama olmaksızın kan gelmesi. |
Parametriyum
Dölyatağmm iki yanında, dölyatağı gövdesini leğen duvarına tutturan karın zarı (periton) kıvrımlarının oluşturduğu iki geniş bağ arasında bulunan anatomik yapıların tümü. |
Pilor (mide kapısı)
Mide İle onikiparmakbağırsağı arasında yer alan geçiş bölümü. |
Prolaktin
Memede süt üretimini uyaran hipofiz hormonu |
Paramnezi
Geçmişle şimdiki zamanın karıştırılması biçiminde ortaya çıkan bellek bozukluğu. Bak. dismnezi. |
Pilor spazmı
Mideyi onikiparmakbağırsağına birleştiren pilor (mide kapısı) çıkışındaki kasların anormal kasılması (spazmı). |
Prolapsus
Bir iç organın kendisini tutan bağlardaki zayıflama nedeniyle bulunduğu yerden çıkarak, vücudun doğal deliklerine doğru itilmesi. |
Paramorfizm
Vücudun tümünün ya da bazı bölümlerinin duruşunda anatomik bir bozukluğa değil, yalnızca işlevsel bir bozukluğa bağlı herhangi bir anormallik. |
Piloroplasti
Pilorun düz kasının spazmını önlemek için yapılan cerrahi girişim. |
Paranazal
Burun boşluğunun yanında, buruna komşu. |
Paranefrit
Karın zan arkasında, böbreğin yakınında bulunan bağ dokusunun akut ya da kronik iltihabı. |
Pinealom
Beyinde bulunan epifiz(*) bezi hücrelerinden çıkan tümör. |
Paraneoplastiksendrom
Kanserli hastalarda tümör dokusundaki metabolizma sürecine ve bu dokudan salgılanan etken maddelere bağlı belirtiler. |
Pinguekula
Kornea (saydamtabaka) yakınında, konjunktivanın göz-küresinİ Örten bölümü üzerinde ortaya çıkan sarımsı, küçük leke. |
Prostaglandin
Çeşitli dokularda bulunan ve yağ asitlerinin türevi olan yağ kökenli maddeler. |
Parankim
Bir organ yada bezin görev gören dokusudur. Örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır. |
Prostaglandinler
Esansiyel yağ asitlerinden türeyen kimyasal maddeler, bazıları inflamasyonu kontrol eder. |
Paranoit
Psikiyatride genellikle paranoya ile paranoit şizofreni arasında kalan durumları belirtmek için kullanılan terim. |
Piramidal sistem
Hareketle ilgili sinir liflerinin oluşturduğu sistem. |
Prostat
Prostat
Erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez.
Prostat büyümesi
prostat bezi, idrar torbasının boynu ile idrar yolu başlangıcını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir guddedir. Yalnız erkeklerde bulunur. prostat bezi, 50 yaşını geçen erkeklerde büyümeye başlayıp, rahatsızlık verebilir. Hastalığın belirtileri gecenin son kısmında idrara kalkmak, gündüzleri sık sık idrar yapmak, idrar yapmakta zorluk, idrarın yavaş yavaş akması, idrarın başında veya sonunda bir damla kan şeklinde görülür. Kesin tedavi ameliyatla gerçekleşir.
Prostat iltihabı
Vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın, kan dolaşımı aracılığı ile prostat bezine gelip yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Hastada titreme, halsizlik, ateş, sırt ve bacak ağrıları görülür. Hasta, İdrarını ve büyük abdestini yapmakta güçlük çeker. Tedavi sırasında en az 10 gün yatak istirahati şarttır.
Prostat kanseri
prostat bezinin genişleyip, büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastanın karın bölgesinin alt kısımlarında ve bacak aralarında ağrı vardır. Bazen sırtta ve kollarda da ağrı hissedilir. Doktor tedavisi gerekir.
Prostatit
Prostat iltihabı.
İdrar tutukluğu
Mesane (idrar torbası) dolu olduğu halde idrar yapılamaz. Karnın alt bölgesi gerginleşmiştir. Bastırılınca ağrı hissedilir. Tıp dilinde akut retansiyon adı verilen bu durumun nedenleri çeşitlidir. Örneğin, böbreklerde taş, prostat büyümesi, idrar yollarının doğuştan kusurlu olması, fazla miktarda alkol içmek, mesane felci, belsoğukluğu, sinir hastalıkları veya üşütmek idrar tutukluğuna neden olabilir. İlk tedbir olarak hastanın karnına içinde sıcak su olan bir şişe konur. Sıcak su ile banyo yapılırken, idrar çıkarmaya çalışılır.
İdrar yollarında yanma
İdrar yollarında veya idrar yaparken yanma çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Belsoğukluğu, ülser, mesane iltihabı, prostat iltihabı, mesane uru, yumurtalık iltihabı, apandisit düşünülebilir. Bu nedenle tedaviye geçmeden önce, hastalığı doğuran nedeni tespit etmek gerekir. Tedavi, hastalığı doğuran nedene göre yapılır.
Kan işemek
Tıp dilinde hematüri adı verilen bu durum, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir doktora başvurmak gerekir. İdrarda kan görülmesi; idraryolu iltihabı, prostat iltihabı, mesane taşı, böbrek kanaması, böbrekte taş veya kum, kan hastalıkları veya bir başka hastalığın belirtisi olabilir. Ayrıca bazı ilaçlar ve gıdalar da idrarda kan görülmesine neden olabilir. Örneğin çilek, domates, ıspanak veya ağrı kesici ilaçlar kan işemeye neden olabilir.
Kanser
Kanser; anormal vücut hücrelerinin başıboş kontrolsüz bir şekide üremeleri ile meydana gelen bir çeşit hastalıktır. Başka bir deyişle vücutta meydana gelen kötü tümörlere kanser denir. Kanser hücreleri, ya etraftaki dokuları istila ederek ya da ak veya kırmızı kan damarları ile vücudun diğer taraflarına yayılır. Buna metastaz (yavrulama) denir. Kanserin esas nedenini bilinmemekle beraber, hava kirliliği, ve sigaranın kansere zemin hazırlayıcı oldukları ileri sürülmektedir. Kanserden korkmayınız, geç kalmaktan korkunuz! Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin biri görüldüğü zaman doktora başvurunuz. - Makat veya rahimden gelen anormal kanama veya akıntılar - Göğüslerde veya vücudun herhangi bir yerinde görülen ve ele gelen şişlik veya sertlikler - İyileşmeyen yaralar - Ses kısıklığı veya belirli bir sebebi olmayan öksürük - Yutma güçlüğü ve hazım bozuklukları - Ben ve siğillerde görülen değişmeler. Bu işaretlerin herhangi biri iki haftadan fazla devam ederse mutlaka doktora başvurmak gerekir. Kanserin görüldüğü yerler aşağıda gösterildiği şekilde tespit edilmiştir. - Beyin ve omurilikte %1 - Ciltte %10 - Tenasül yollarında, erkeklerde %10, kadınlarda % 6 - Memelerde %14 - Sindirim sisteminde %25 - Solunum yollarında, erkeklerde %2, kadınlarda %3 - Karaciğer ve safra kesesinde %3 - Diğer organlarda %8 Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer, deri, dil, dudak, gırtlak, mide, incebağırsak, kalınbağırsak, mesane, meme, ve prostat daha fazla görüldüğü söylenebilir. Kanser tedavisinde uygulanan makro biyotik gıda rejiminin çok etkili olduğu, bu rejimi uygulayan hastaların iyileştikleri ve sağlıklı kimselerin de kanser olmadıkları ileri sürülmektedir. Makro-biyotik Gıda Rejimi: Bir günlük gıdanın, %60'ı buğday, arpa, mısır, darı, esmer pirinç veya çavdar unundan yapılmış gıdalardan seçilir. %23-25'i hayvan gübresiyle gübrelenmiş bahçelerden toplanmış taze ve olgun meyvelerden, patates, patlıcan, ıspanak, veya domatesten seçilir. %5-10'u tahıl veya sebze çorbalarından seçilir. %10-15'I deniz ürünleri arasından veya soya fasulyesi, taze fasulye, kırmızı pancar veya şalgamdan seçilir. Haftada bir kere beyaz etli balık yenebilir. Ancak her hafta pişirme şeklini değiştirmek gerekir. Haftada iki kere de fazla şekeri olmayan meyveler yenebilir. Çay içilebilir. Aşağıdaki yiyecek ve içecekler de yasaktır. Beyaz unla yapılmış ekmek, pasta gibi şeyler, beyaz pirinç, tavuk, peynir, yumurta, konserveler, dondurulmuş yiyecekler, şeker, üzüm, şekerli meyve suları, olgunlaşmış meyve ve sebzeler, kuru fasulye, ve kuru bezelye, mercimek, mantar, pekmez, bulama, çikolata, kakao, gazoz dahil bütün meşrubatlar, ve alkollü içecekler, turşu, sirke, hardal, sofra tuzu, bayat yiyecekler, sığır eti. Yukarıda anlatılan gıda rejimi hiç aksatılmadan uygulanmalıdır.
Sık sık idrara gitme
Günde 4 veya 6 kez idrara gitmek normal sayılır. Bu sayı, içilen su miktarına göre değişir. Toplam idrar miktarı, 8 su bardağı kadardır. Bu miktarda ve idrara gitme sayısında fazlalık olduğu zaman gençlerde şeker hastalığı, ihtiyarlarda böbrek hastalığı veya prostat büyümesi düşünülebilir.
Üremi
Karaciğerde meydana gelip, kan vasıtasıyla böbreklere taşınan ve idrarla dışarı atılan zararlı maddelere üre denir. Ürenin, idrarla dışarıya atılmayıp, vücutta kalmasından meydana gelen hastalığa da üremi denir. Nedeni, böbrek hastalıkları ve prostat büyümesidir. Hastada devamlı baş ağrısı, görme bulanıklığı, hıçkırık, gündüzleri uyuma ihtiyacı ve geceleri de uykusuzluk görülür. Vakit kaybetmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Ayrıca tedaviye yardımcı omak amacıyla hastanın üşütmemesi, yorulmaması, düzenli beslenmesi, sigara veya alkolü bırakması gerekir.
|
Paranoya
Yetersiz kuruntu ve kuşkularla karakterize ruhsal bozukluk |
Piramit (kayamsı parça, pars petroza)
Şakak kemiğinin önden arkaya ve içten dışa doğru uzanan dörtgen piramit biçimli parçası. |
Prostat büyümesi
Prostat büyüdüğünde, idrar borusunu sıkmaya başlayabilir. Büyüme bazen borununkapanmasına neden olabilir. Kişi idrar yapabilmek için zorlanabilir. Zorlama idrar torbasının duvarlarının kalınlaşmasına ve genişlemesine neden olur. Buda sıkışma hareketlerinin kısıtlanmasına neden olur. Yaşanılan bu tıkanıklar kişinin idrarını yapamamasına neden olur. İdrara çıkma özellikle geceleri artar. Çünkü idrar torbası tamamen boşaltılmamıştır. Bu rahatsızlığı belirli bir boyuta indirgemek için Kegel egzersizi önerilebilinir.
Kegel Egzersizi
İdrarınızı yaparken 3 saniye kaslarınızı sıkın, 3 saniye gevşeyin ve bunu 10-15 defa yapın.Günde en 5 kez bu egzersizi yapın.
Prostat büyümesi tedavisi
Teşhis mutlaka doktor tarafından konulmalıdır. Prostat büyümesi rektal parmak muayenesi ile kontrol edilir ve idrar enfeksiyon testi PSA testi yapılarak teşhis konulur. Prostat büyümesi semptomlarından rahatsız olmayan hastalar doktor kontrolünde bekleme süresi denen ve acil olmayan tedaviye alınabilirler. Ancak rahatsızlık duyan hastaların tedavi için birden çok seçimleri vardır. Bu konuda doktorunuzla birlikte tedavi şeklinize karar vermelisiniz.
Alfa bloke ediciler
Bu ilaçlar prostat ve idrara torbalarındaki düz kasları gevşetirler. Daha rahat idrara çıkarlar. Diğer bir şekil prostatın büzülmesini veya küçülmesini sağlayan hormon değişikliklerini bloke ederek küçülmesini sağlar.
Dikkat edin!
Yatağa yatmadan önce torbanızı boşaltın. Günde en az 8-10 bardak su için. Ancak yatmadan önce 2-3 saat önce su içmeyin. Antihistaminikleri ve burun, göğüs açan, nezle grip ilaçlarına dikkat edin, idrar yapmayı zorlaştırırlar. Stres azaltma teknikleri uygulayın.
Kahve, alkol baharatlı ,tuzlu ve asitli yiyeceklerden uzak durun. |
Paraozefageal
Özefagusun ( yemek borusu ) yanında yer alan. |
Prostat büyümesi
Prostat bezi, idrar torbasının boynu ile idrar yolu başlangıcını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir guddedir. Yalnız erkeklerde bulunur.Prostat bezi, 50 yaşını geçen erkeklerde büyümeye başlayıp, rahatsızlık verebilir. Hastalığın belirtileri gecenin son kısmında idrara kalkmak, gündüzleri sık sık idrar yapmak, idrar yapmakta zorluk, idrarın yavaş yavaş akması, idrarın başında veya sonunda bir damla kan şeklinde görülür. Kesin tedavi ameliyatla gerçekleşir. |
Paraparezi
Belden aşağı her iki bacağın kısmi felci, örn. hareket olup, yardımsız yürüyecek kadar güç olmaması. |
Prostat iltihabı
Vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın, kan dolaşımı aracılığı ile prostat bezine gelip yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Hastada titreme, halsizlik, ateş, sırt ve bacak ağrıları görülür. Hasta, İdrarını ve büyük abdestini yapmakta güçlük çeker.Tedavi sırasında en az 10 gün yatak istirahati şarttır. |
Parapleji
Belden aşağı her, iki bacağın tutmaması, felç hali. |
Prostatektomi
Prostatı çıkarmaya yönelik cerrahi girişim. |
Paraproteinemi
Kan dolaşımında antikor proteinlerine (immünglobü-linler) benzeyen, ama onlar gibi etki göstermeyen özel-proteinlerin yüksek düzeyde bulunması. |
Prostatit
Prostat iltihabı. |
Parasempatik
Organların çalışmasına yavaşlatıcı etki yapan otonom sinir sisteminin bölümü. |
Pirofosfat artropatisi
Vücutta çok fazla miktarda ürik asit birikmesinden ileri gelen kalıtsal bir hastalık. Tüm romatizma ya da artrit türlerinin en ağrılı olanlarından biri olmakla birlikte, aynı zamanda en kolay tedavi edilebilen şeklidir. Bu hastalık kadınlarda çok nadir görülür. Bir başka hastalık olan psödogut, başka bir kristal hastalığı tipidir. |
Prostatizm
Prostatın aşın büyümesi sonucunda ortaya çıkan hastalık, idrarla ilgili bozukluklara yol açar. |
Parasempatik sinir sistemi
Kolinerjik sistem de denir. İstem dışı iç organ sinirlerine, hareket ve duyu sinirlerinderı ayn bir sinir sistemi oluşturur. Vejetatif sinirler de denen bu sinirler göze, tükürük bezlerine, bronşlara, mide ve bağırsaklara, mesaneye, penise, damarlara vb. giderler Birbirine karşıt etki yapan iki bölüme ayrılırlar: Sempatik ve parasempatik sinir sistemleri. Örneğin, sempatik beta sinirleri bronşları açar, parasempatik sinirlerse daraltır; sempatik sistem kalbi hızlandırır, parasempatik yavaşlatır vb. Sempatik sistem de iki bölüme aynlır: Alfa ve beta. Alfa sinirleri gibi etki yapan ilaçlara alfa agonist, beta gibi olanlara beta agonist, parasempatik etki yapanlara kolinerjik denir. Bunların karşıt etki yapanlarına alfa veya beta bloker ve antikolinerjik denmektedir. Sempatik sinirlere adrenerjik de denir. |
Pirofosfat depo hastalığı
Vücutta çok fazla miktarda ürik asit birikmesinden ileri gelen kalıtsal bir hastalık. Tüm romatizma ya da artrit türlerinin en ağrılı olanlarından biri olmakla birlikte, aynı zamanda en kolay tedavi edilebilen şeklidir. Bu hastalık kadınlarda çok nadir görülür. Bir başka hastalık olan psödogut, başka bir kristal hastalığı tipidir. |
Prostoglandin
Birçok organı etkileyen ve vücutta yaygın olarak bulunan çok aktip bir grup madde. Bazı prostoğlandinler doğum esnasından rahimin kasılmasını sağlar. |
Parasempatik sistem
Otonom sinir sisteminin birbirine karşıt etki yaratan iki bölümünden biri. |
Piromani
Hastada Önlenemeyen bir yangın çıkarma isteğinin görüldüğü ağır davranış bozukluğu. |
Parasentez
İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı. |
Parasistol
Sinüs-kulakçık düğümünden başka bir yerde uyanların ortaya çıkmasına bağlı kalp ritmi bozukluğu. |
Pirüvat kinaz
Glikozun parçalanmasında (glikoliz) rol oynayan enzim. |
Protein hidrolizatlan
Proteinlerin hidrolize (parçalanmaya) uğraması sonucunda oluşan aminoasitlere verilen ad. |
Parathonnon (pıtı)
Paratiroitlerden salgılanan, kalsitonin ve D vitaminiyle birlikte kalsiyum metabolizmasını düzenleyen hormon. |
Pirüvik asit
Birçok organik tepkimenin, özellikle de karbonhidrat ve protein metabolizmasının ara ürünü. |
Paratifo
Tifoya benzeyen, mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Paratifo mikropları paratifolu hastanın idrar, büyük abdest veya kanında bulunur. Lağım sularının karıştığı içme suları ve bu sularla yetiştirilen yiyeceklerle bulaşır. Hastalığın yaygınlaşmasında kara sinekler de önemli rol oynar. |
Paratifo
Tifoya benzeyen, mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Paratifo mikropları paratifolu hastanın idrar, büyük abdest veya kanında bulunur.
Lağım sularının karıştığı içme suları ve bu sularla yetiştirilen yiyeceklerle bulaşır. Hastalığın yaygınlaşmasında kara sinekler de önemli rol oynar. |
Pityalin
Tükürükte bulunan ve besinlerdeki nişastanın sindirimine katılan tükürük enzimi. |
Paratiroid
Tiroid bezi arkasında bulunan dört adet küçük beze verilen isim. |
Pityalizm (siyalore)
Vagus sinirinin (bak. vagus siniri) aşın uyarılmasına bağlı olarak, tükürük salgılanmasında anormal çoğalma. |
Paratiroidektomi
Paratiroidlerin ameliyatla çıkartılması. |
Piyartroz
Eklem boşluğunda irin toplanmasıyla beliren eklem iltihabı. |
Proteinoterapi
Heterojen proteinlerin (tam yağlı süt, kan, albümin, at serumu, çeşitli hayvansal ya da bitkisel proteinler) kas içine zerk edilmesine dayanan ve günümüzde artık kullanılmayan bir tedavi tekniği. |
Paratrakeal
Nefes borusunun yanında yer alan. |
Paratroit hormon
Paratroit bezinden salgılanan, kalsiyumun bağırsaktan emilimini, böbreklerden atılmasını, kemiklerden serbest hale geçirilmesini ve hücreler arasındaki kalsiyum iyon konsantrasyonunu kontrol eden hormon. |
Piyelografi
Böbreğin toplayıcı sistemleri, idrar borusu ve idrar kesesinin kontrastlı röntgen filmi ile görüntülenmesi. |
Paravertebral
Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan. |
Protoplazma
Hücrenin çekirdeği ile sitoplazmasına verilen ad. |
Parazitemi
Kanda parazit bulunması. |
Parazitoloji
Başta protozoonlar ve yuvarlaksolucanlar olmak üzere asalaklarla ilgilenen bilim dalı. |
Protozoa
Tekhücreli canlı topluluğu. |
Parazitoz (asalak hastalığı)
Asalağın bulaşması sonucu ortaya çıkan hastalık. |
Parenkim
Organın kendine özel doku yapısı. |
Piyometra
Dölyatağı boşluğunda, irinli iltihabi eksüda birikimi. |
Parenkima
Organlann kendilerine özgü işlevleri yerine getirecek biçimde özelleşmiş hücrelerini içeren doku- Organdan organa değişen bu özgül dokuya organlara destek sağlayan ve stroma denen bağdoku eşlik eder. |
Protrombin (faktör ıı)
Karaciğerde üretilen, plazmada bulunan ve kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynayan glikoprotein. |
Parenteral
İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi. |
Piyoperikardiyum
irinli perikardit sırasında perikart boşluğunda oluşan iltihap birikimi. |
Protrombin oranı
Kanın pıhtılaşma kapasitesini belirlemek amacıyla uygulanan laboratuvar testi. |
Parenteral beslenme
Çeşitli patolojik nedenlerle doğal biçimde beslenmenin engellendiği ya da zorlaştığı durumlarda besleyici maddelerin başka yollardan verilmesi. |
Pîyopnömotoraks
Akciğer zarı boşluğunda hava ile birlikte irinli sıvı toplanması. |
Protrombin zamanı
Quick zamanı |
Parestezi
Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar. |
Parezi
Belirli bir kas grubunda istemli hareketin azalması. |
Piyosalpenks
Dölyatağım yumurtalıklara bağlayan Fallop borularının irinli iltihabı. |
Prurîtus (kaşıntı)
Deride kaşınma gereksinimi uyandıran, rahatsız edici özel duyu. |
Parietal kemik
Kafatasının her iki yan tarafındaki kemiklere verilen isim. |
Piyotoraks
İrinli akciğer zarı İltihabı (akciğer zarı boşluğu ampiye-mi). |
Psikanaliz
Sigmund Freud'un (1856-1939) zihinsel bozuklukları iyileştirmek amacıyla ortaya attığı tedavi yöntemi. |
Parmak
El ve ayak uçlarım oluşturan boğumlu uzantı. |
Psikasteni
P. Janet'nin histerinin karşıtı bir nevroz biçimini belirtmek için kullandığı terim. |
Parmakpulpası
Yağ dokusu ve deri kıvrımlarından oluşan, parmak uçlarının alt yüzünde bulunan küçük çıkıntı. |
Plak
Plak, dermatologlar için açık bir anlamı olan ancak başkaları tarafından genellikle anlaşılmayan bir terimdir. Yüksekliğine oranla kapladığı alan geniştir ve keskin bir kenarı vardır. Plaklar en sık sedef hastalığında (psöriasis) görülür |
Psikiyatri
Zihinsel hastalıkların önlenmesini ve tedavisini konu alan tıp uzmanlık dalı. |
Parodontit
Diş çevresi dokulannda iltihaplanma. |
Plantar fasiit
Topuğun plantar (ayak tabanına ait) ve mediyal (merkezi bölgeye ait) yüzlerinde sık olarak ağrıya neden olan bir durum, erkeklerde daha sık görülür. Ayrıca bkz. Aşil tendiniti. |
Parodontopati
Paradontumun yapı ve işlevini bozan, korumasız bıraktığı dişin düşmesine yol açan hastalık. |
Plasebo
Belirli ilaçların istatistiksel etkisini ölçmek için kullanılan ve İlaçtan, yalnızca etken madde içermemesiyle ayrılan madde; boş etken. |
Psikodram
Psikoterapide uygulanan bir tedavi yöntemi. |
Parodontoz
Diş çevresi dokularının iltihaba bağlı olmayan yozlaş-masıyla ayırt edilen hastalık. |
Plasenta
Çoğu memelide embriyonun besin ve gaz alış-verişini sağlayan yapı. |
Parodontum
Diş kökünün çevresini saran diş çevresi bağı. |
Plasmodium
Sporozoitler grubundan küçük bir asalak cinsi. |
Psikogram
Bir kişiye uygulanan psikometrik araştırmanın sonucunu gösteren tablo ya da grafik (bak. psikometri). |
Paroksismal
Ani ve geçici krizler halinde gelen. |
Platisma (boyun deri kası)
Boynun önünde, derinin hemen altında yer alan kas. |
Parosmi
Yanlış algılama biçiminde ortaya çıkan koku alma bozukluğu |
Plazma
Kan ve lenfin sıvı bölümü |
Parotidektomi
Parotis bezinin alındığı cerrahi girişim. |
Plazma (kan plazması)
İçinde kan hücrelerinin yüzdüğü soluk renkli sıvı. Mineral tuzları, protein ve eser elementleri de içerir. |
Parotis (kulakaltı tükürük bezi)
Dışkulak yolunun altında, altçene köşesinin gerisindeki büyük tükürük bezi. |
Plazma genişleticiler
Kan kaybına bağlı kan hacminin azalması durumunda hızlı hacim genişlemesi sağlamak amacıyla kullanılan, doğal ya da yapay jelatinsi maddelerden (koloitler) hazırlanmış çözeltiler. |
Parotis bezi
Kulak altı tükrük bezi. |
Plazma hücresi (plazmosit)
Kronik iltihabı süreçlerin merkezi olan, çeşitli dokularda, aynı zamanda kemik iliğinde, sindirim yollan mukozasında da bulunan hücre türü. |
Plazma kinini
Kan plazmasında ve çeşitli dokularda bulunan peptit bileşikler sınıfı. |
Psikopati
Genel olarak herhangi bir zihinsel bozukluğu belirtmek, için kullanılan terim. |
Parsiyd tromboplastîn zamanı
Sodyum sitratlı kana, kalsiyum iyonu ve fosfolipit gibi etken maddenin eklenmesinden sonra pıhtı oluşumu için geçen zaman. |
Plazmid
Bakteri stoplazmalarında bulunan ve kromozom gibi davranan DNA'lar. |
Psikopatoloji
Ruhsal hastalıklan inceleyen, bunlann nedenlerini ve sonuçlarını araştırarak farklı kategorideki hastalıklar için geçerli genel yasalar ortaya koymaya yönelen psikoloji dalı. |
Parsiyel
Bütününü kapsamayan, tam olmayan, kısmi. |
Plazmositoz
Bİr dokuda bulunan plazma hücrelerinin sayısının artmasıyla nitelenen hastalık durumu |
Psikoprofilaksi
Olağan dışı davranış biçimlerini önlemek ve kişinin çevreye uyum sağlamasını kolaylaştırmak amacıyla psikolojik yöntemler kullanılarak yapılan koruma yöntemi. |
Partenogenez
Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi. |
Pleksalji (sinir ağı ağnsı)
Bir sinir ağını örseleyen lezyona bağlı ağrılı sendrom. |
Psikosomatik hastalıklar
Vücudun çeşitli organ ya da sistemlerinde ruhsal etkilere bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar. |
Pleksit (sinir ağı iltihabı)
Bİr sinir ağında ortaya çıkan iltihap. |
Pleksus (ağ)
Sinir ya da damarfann ara bağlantılarla oluşturduğu ağı belirten anatomik terim. |
Psikoterapi
Geniş anlamıyla, ruhsal ya da fiziksel hastalıkların psikolojik yöntemlerle tedavisi. |
Paryetal bölge (yankafa bölgesi)
Kafatasının tavanında simetrik olarak çift yanlı ara bölümü oluşturan anatomik bölge. |
Pletismografi
Çevrel atardamarların hastalıklarının araştırılmasında kullanılan inceleme tekniği. |
Paryetal kemik (yankafa kemiği)
Kafatasının yan ve üstünün büyük bölümünü oluşturan, dörtgen biçimli kemik. |
Pletora
Kan hacminin, özellikle de alyuvarların arttığı patolojik durum. |
Psoas (bel kası)
Karnın arka duvarında yer alan iki kasa verilen ad. |
Paslı dil
Çoğunlukla mide hastalıkları veya bazı ateşli hastalıklarda dilin paslandığı görülür. Uzun süreli dil paslarında doktora başvurmak gerekir |
Pleura
Akciğerleri saran iki katlı zar. Akciğer dış zarı. |
Psorıasıs
Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. |
Paslı dil
Çoğunlukla mide hastalıkları veya bazı ateşli hastalıklarda dilin paslandığı görülür. Uzun süreli dil paslarında doktora başvurmak gerekir. |
Plevra
Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar. |
Psoriasis
Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. |
Pasteurella
Evcil hayvanlarda ve insanda birçok tehlikeli hastalığa yol açan çomak biçimli bakteri cinsi. |
Plevra ağnsı
Plevra (akciğer zarı) düzeyindeki tüm ağnlar. |
Pastil
Ağızdan alınan, sert, değişik biçimlerde yuvarlatılmış ve etken maddesine uygun bir yapıştırıcı madde eklenmiş ilaç. |
Plevra sıvısı tahlili
Akciğeri saran iki plevra yaprağı arasında biriken sıvının incelenmesidir. |
Psödokolinesteraz
Karaciğer tarafından salgılanan bir enzim. |
Patella
Diz kapağı kemiği. |
Psöriyatik artrit
Bazen psöriyazisli hastaları etkileyen (%10'dan az hastada görülür) özel bir artrit tipi. Sıklıkla küçük eklemleri tutar ve ağrılı olabilir. |
Patella (dizkapağı kemiği)
Yassı, 2-4 cm çapında yuvarlak kemik; Ön yüzü dışbükey, arka yüzü içbükeydir. |
Psöriyazis
Sık rastlanan bir cilt hastalığı, kollar, dizler, sırt ve kafa derisinde pullanan pembe lekeler vardır. |
Paten (yama)
Atardamar duvarını onarmak ve olası damar yırtığını kapatmak için damar cerrahisinde kullanılan sentetik malzeme parçası. |
Plezyoröntgenterapi
Odak ile deri arasındaki uzaklığın 0-7 cm arasında olduğu ışın tedavisi. |
Patofobi
Hasta olmaya karşı duyulan saplantısal korku. |
Plika
Dokulardaki bir kıvrım, kabarıklık ya da kalınlaşmayı ifade etmek için embriyoloji ve anatomide kullanılan terim. |
Patogenez
Hastalığın esas ve gelişimi. |
Patognomonik
Bir hastalık için çok özel belirti, bu varsa mutlaka o hastalık akla gelmelidir gibi. |
Patojen
Hastalık yapan madde veya mikroorganizmalar. |
Pubalji
Kasık bölgesinde ortaya çıkan, genellikle iltihap kökenli ağrılar. |
Patojenez
Bir hastalık tablosunun ortaya çıkmasını ve yerleşmesini sağlayan mekanizmaların tümü. |
Patolog
Hastalık nedeni ile dokularda meydana gelen değişimleri inceleyen bilimle uğraşan kişi. |
Patoloji
Hastalıkların dokuda yaptığı değişiklikleri inceleyen, yorumlayan ve tanı koyan bilim dalı |
Patolojik
Normal olmayan, hastalıklı. |
Pullanma
Epidermis (üstderi) yüzeyindeki bütünüyle keratinize olmuş (bak. keratİnizasyon) ve canlılığını yitirmiş hücrelerin, birikmesiyle oluşan beyaz ve küçük tabakaların ayrılmasıyla ortaya çıkan süreç. |
Patonevroz
Organik hastalıklardan ya da organ lezyonlanndan kaynaklanan nevrozlan belirtmek İçin, S. Ferenczi tarafından psikanalizde kullanılan terim. |
Pnömomediyastin
Mediyastin boşluğunda gaz bulunması. |
Pulmoner
Akciğer veya akciğerlerle ilgili. |
Paul-bunnel testi
Bulaşıcı mononükleozun tanısında kullanılan hemoag-lütinasyon(*) tepkimesi. |
Pulmoner arter
Akciğerin büyük besleyici arteri. |
Pavor noktumus (gece korkusu)
Çocukluk çağında geceleri ortaya çıkan korku. |
Pulmoner hipertansiyon
Küçük dolaşımdaki atardamarlarda basınç artması. |
Pederasti
Çoğu kez anormal bir cinsel davranışa dönüşen, yalnızca ya da öncelikle erkek çocuklara duyulan cinsel ilgi. |
Pnömoperikardiyum
Kalp dış zan (perikart) boşluğunda gaz bulunması. |
Pulpit
Akut ya da kronik dişözü (pulpa) iltihabı. |
Pediatri
Çocuk hastalıkları ile uğraşan tıp dalı. |
Pediatrist
Çocuk hastalıkları uzmanı. |
Pnömoraji
Akciğer dokusu içine kanama olması. |
Pediyatri
Tıpta çocuk hastalıktan ile çocuğun beslenme ve büyümesine bağlı sorunları konu alan uzmanlık alam. |
Pnömotoraks
Akciğer zarı (plevra) boşluğunda gaz bulunması. |
Pürülan
Cerahat içeren ya da oluşturan. |
Pedofiliya
Bir erkeğin, sevişmek için çocukları seçmesi durumuna verilen ad. |
Pedünkül (sap)
Bir organı başka yapılarla birleştiren oluşumların ortak adı. |
Poliarteritis nodoza (pan)
Nedeni bilinmeyen nadir bir vaskülit şekli, özellikle orta boy ve küçük arterlerin inflamasyonu söz konusudur ve bu arterlerin kan taşıdığı dokularda dolaşım bozulur. |
Quick zamanı (protrombin zamanı)
Serumdaki protrombin ve faktör V, VII ve X miktarı konusunda bilgi edinmeyi sağlayan bir inceleme. |
Ra
Eklemlerin sık rastlanan bir inflamatuvar hastalığı. Çok değişken bir hastalıktır. Tutulan eklemlerin sayısı ve tipinin yanısıra, hastalığın şiddeti ve süresi de hastadan hastaya değişir. Ağır fiziksel özürlere en çok neden olan romatizmal hastalıktır ve kadınlarda 3 kat daha sık görülür. RA eklemi döşeyen zarda (sinoviyum) inflamasyona neden olur. İnflamasyon belirtileri osteoartrittekinden daha şiddetlidir ve tutulan eklemlerde ağır hasara yol açabilir. |
Rabdomiyom
Çizgili kaslarda ender görülen İyi huylu tümör. |
Reil tacı
Talamus ve beyin kabuğu arasında, iç kapsülün içinde yer alan, yelpaze biçiminde liflerden oluşmuş anatomik yapı. |
Retroperiton
Arka karın zarının iç yaprağı ile arka karın boşluğu arasındaki boşluk. |
Rabdomiyosarkom
Az ya da çok farklılaşmış ya da bütünüyle atipik çizgili kas hücrelerinden kaynaklanan ve ender rastlanan kötü huylu bir tümör. |
Reimplantasyon
Vücudun bütünüyle kopmuş bir bölümünün, örneğin elin cerrahi girişimle yerine bağlanması. |
Retroperitoneal
Periton zarının arkasında. |
Reiter hastalığı
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. |
Rad
Emilen iyonlaştırıcı ışınım dozu birimi, l gr'lîk maddeye 100 erglik enerji taşıyan ışınım miktarıdır. |
Radarterapi (kısadalga tedavisi)
Radar aygıtında kullanılanlara benzer 2GHz frekanslı çok kısa elektrik dalgalarının uygulanmasına dayanan elektrik tedavisi tekniği. |
Revaskülarizasyon
Yeniden damarlanma. |
Radikal
Sebebe yönelik, köklü. |
Rejenerasyon
Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri. |
Reynaud
Sebebi bilinmeyen, daha çok orta yaşlı kadınlarda rastlanan bir rahatsızlık olup, özellikle soğuğa maruz kalınca parmaklarda morarma ve hissizleşme ile karakterize bir damar rahatsızlığıdır. |
Radikalji
Omurilikten çıkan sinir köklerinin çeşitli lezyonlara bağlı tahrişi sonucunda ortaya çıkan ağrı. |
Rejenerasyon
Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri. |
Radikotomi
Omuriliğin arka sinir köklerinin kesildiği cerrahi girişim. |
Radikül
İnce dal, küçük kök. |
Rekabet
Karşıt olması gerekmeyen iki işlevin ters orantılı ilişkisi. |
Radikülit
Omurilikten çıkan sinirlerin (spinal sinir) kök iltihabıdır. |
Rekalsifikasyon zamanı
Pıhtılaşma zamamyla eşdeğer bir İnceleme. |
Rezistan
Mukavim, dirençli. |
Radikülopati
Spinal sinir köklerini tutan herhangi bir hastalık. |
Rekombinant dna
Farklı biyolojik kaynaklardan elde edilen DNA moleküllerinin birleşmesinden oluşan yapı. Hücre sıvısında ve çekirdeğinde bulunan kimyasal bir maddedir. Protein sentezlemesi başta olmak üzere hücre içi kimyasal faaliyetlerde çok önemli bir rolü vardır. Yapısı DNA'ya benzer. Ama herbiri farklı işlevlere sahip birkaç cinsi vardır. |
Rezistans
Direnç, mukavemet. |
Radio allergic sorbent test
RAST |
Rekombinasyon
Mevcut genlerin yeni genotipleri oluşturacak şekilde bir araya gelmesi. |
Rezistans (direnç)
Mikroorganizmaların bazı ilaçlara karşı duyarlılıklarım yitirerek dirençli hale gelmeleri sonucu bu ilaçların tedavi edici etkilerini gösterememe durumu. |
Radioimmunoassay (rıa)
İşaretli radyoizotoplar kullanarak kanda antijen, antikor gibi maddelerin yoğunluğunu belirlemeye yarayan laboratuvar İncelemeleri. |
Radius
Ön kolun dış tarafında (baş parmak tarafında) bulunan kemiktir. |
Rektomanometri
Düzbağırsak ve anüs kanalındaki basıncın ölçülmesine dayanan klinik inceleme. |
Rh faktörü
Alyuvarlarda bulunan antijenik Özellik; nüfusun yüzde 85'inde görülür. |
Radyal keratotomi
Korneaya (saydamtabaka) merkezden çevreye uzanan yüzeysel çizikler yapılarak uygulanan cerrahi girişim. |
Rhabdovirus
Rhabdoviridae familyasından, RNA içeren virüs grubu. |
Radyasyon
Enerjinin bir boşlukta ya da belirli bir madde ortamında ses, elektromagnetik vb dalgalar biçiminde yayılması. |
Rektoskopi (proktoskopi)
Anüs yoluyla uygulanan rektoskop adlı alet aracılığıyla düzbağırsak ve sigmoit kolunun (kalınbağırsağın "S" biçiminde kıvrım yapan bölümü) incelenmesi. |
Rhinitis medicamentosa
Burun açıcı damla ve spreylerin veya başka burun ilaçlarının gereğinden uzun ve lüzumsuzca kullanılması sonucu oluşan, ilaca bağlı burun iç zarı iltihabı. |
Radyoaktif
Radyasyon yayan özelliğe sahip. |
Radyoaktif iyot
İyotun, I131 olarak gösterilen radyoaktif izotopu. |
Rektum (düzbağırsak)
Kalınbağırsağın "S" biçimimde kıvrım yapan bölümüyle (sigmoit kolon) anüs arasındaki son parçası. |
Radyoaktif sular
Litrede en az 50 ünite Mache düzeyinde uranyum, radyum, radon, toryum, aktinyum gibi eser radyoaktif maddeler içeren madensuları. |
Rektus kası (doğru kas)
Vücutta gözküresinin, boynun, uyluğun kası karnın doğru kasları gibi birçok iskelet kasını adlandırmak için kullanılan terim. |
Riboflavin
B2 vitaminine verilen ad, bak. vitaminler. |
Radyobiyoloji
Radyasonun canlılar üzerine nasıl etki ettiğini inceleyen bilim dalı. |
Radyodermatit
Işına maruz kalmış ciltte meydana gelen dermatit. |
Relaksin
Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon. |
Radyodermit
Derinin bir kaza sonucunda ya da bir hastalıkla ilgili radyoterapi (ışın tedavisi) sırasında iyonize ışınlara (X ve gamma ışınları) uğramasıyla gelişen lezyonlar. |
Relaksin
Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon. |
Pandisit
Apandisit, apendiksin (karnın sağ alt bölümünde kalınbarsağın kenarından dallanan dar bir kanal)iltihabi reaksiyonudur. Daha çok çocuklarda ve genç erişkinlerde görülür. Apendiksin vücutta bilinen bir işlevi yoktur. Ancak iltihaplı bir apendiks tedavi edilmediğinde, yırtılarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Genellikle apandisitin nedeni, çoğu vakada bir feçes yumrusuyla olmak üzere, apendiksin tıkanmasıdır.
Belirtiler
İlk belirti genellikle göbek hizasında başlayan, yavaş yavaş şiddetlenen ve çoğu kez karnın sağ tarafına geçen ağrıdır. Karın ağrısı hareketle, derin soluk alırken, öksürürken, hapşırırken ya da o bölgeye dokunulduğunda şiddetlenebilir. Bazen, özellikle küçük çocuklarda, ağrı karnın başka bir bölgesinde görülebilir. İştah kaybı Bulantı Kusma Ağrıdan sonra başlayabilen hafif ateş olabilir.
Tanı
Tanı öykü ve klinik bulgularla konur.
Tedavi
Kesin teşhis için hastanın izlenmesi ve bazı tıbbi tetkiklerin yapılması gerekir. Apandisitten kuşkulanılan hasta istirahata alınmalı ve hemen doktora başvurulmalıdır. Tedavi cerrahi yöntemle apandisit'in çıkarılmasıdır. Apandisit kangreni, yırtılması ve abse oluşumu gibi ciddi sorunlara yol açabileceğinden, şüphe olduğu takdirde mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Klasik yöntem bir kesikle karnın sağ alt bölgesine girilmesi olmakla birlikte, artık endoskopik yöntemle, karın boşluğu açılmaksızın müdahale yapılabilmekte, böylelikle hem ameliyat riskleri, hem de hastanede kalış süresi önemli ölçüde azalmaktadır.
Öneriler
Yırtılma tehlikesi bulunduğundan, apandisit acil bir durum olarak kabul edilir. Vakit kaybedilmeden mutlaka bir hekime başvurmak gereklidir. Tedavi, ameliyat ve antibiyotik tedavisini kapsamaktadır. |
Perforasyon
Delinme ve bunun sonucunda meydana gelen delik |
Paneth hücreleri
İncebağırsak mukozasının bezlerinde bulunan hücreler. |
Periadenit
Bir ya da daha fazla lenf bezinin çevresindeki yağlı bağ-dokunun iltihabı. |
Pollaküri
24 saat içinde idrara çıkma sayısının geçici ya da kalıcı olarak artması. |
Panhipopituitarizm
Ön hipofizin, hormon yapıcı etkinliklerinin yetersiz olmasıyla ortaya çıkan hastalık. |
Periartrit
Bir eklemi çevreleyen yumuşak dokuda ortaya çıkan iltihap. |
Panik
Özellikle G. Tarde ve G. LeBon'un incelediği kolektif korku. |
Periderm
Ağacın kabuk kısmı.birçok gövde ve köklerde ikinci büyüme ile epidermisin yerini alan doku. |
Polyoensefalit
Ağırlıklı olarak ya da yalnızca sinir dokusunun bozmad-desini etkileyen ve özellikle sinir hücresi gövdesinde yıkımla seyreden bozuklukların temelindeki ensefalit(*) biçimlerini belirtmek için kullanılan bir terim. |
Panik Atak
Panik Atak, başta Panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir.
Günümüzün değişken, oynak yaşam ortamlarında, yaşam kaygılarının artması, maddi ve manevi kaos ile belirsizlik durumunun yarattığı “hiçlik duygusu”nun çoğalmasıyla paralellik gösteren panik atak, tüm dünyada toplum sağlığını tehdit eder boyuta gelmiş durumdadır.
Uzmanlar tarafından “psikolojik bir sendrom” olarak tarif edilmesine karşın, hasta, çoğunlukla yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünmektedir. Doktorların hastanın durumuna “psikolojik” tanısı koymasının ardından, bu sefer de bilinçsiz hasta yakınlarının tavrı hastaya zarar vermektedir. Panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve kişiye “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması panik ataklı hastanın durumunu zorlaştırmaktadır. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden hasta ise kısır döngü içine girmektedir.
Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermektedir. Çocuklarda çok nadir ortaya çıkan hastalığın ilk ortaya çıkış yılları 18-25 yaş arasıdır. Hastalık 30-40’lı yaşlarda yüzünü ciddi biçimde göstermektedir.
Panik atağın genetik olup olmadığı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.
Panik atak krizi geldiğinde 5-45 dakika sürmekte ve şiddeti hastadan hastaya değişmektedir.
Panik atak hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Krizler ve ölüm korkusu gibi nedenlerle hasta evde tek başına kalamamak, tek başına dışarı çıkamamak gibi olumsuzluklarla karşılaşmaktadır. Sürekli başına kötü bir şey geleceği ve yabancıların ona yardım etmeyeceğinden korkan bazı hastalar mesleklerini sosyal hayatlarını bırakmak zorunda kalabilmektedirler. Korkuların ve yaşananların ciddiye alınmaması ise ailevi ilişkilerin zedelenmesine dahi yol açabilmektedir. İzole bir hayat yaşayan hastaların durumu ise ağırlaşmaktadır.
Belirtileri
1 - Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama
2 - Terleme
3 - Titreme ya da sarsılma
4 - Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma
5 - Soluğun kesilmesi
6 - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma
7 - Bulantı ya da karın ağrısı
8 - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9 - Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme.
10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
11- Ölüm korkusu
12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu
13- Üşüme ürperme ve ateş basması
Tedavi
Panik atak tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Hastaya öncelikle hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir. Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkartabilmektedir.
Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az on doktora gittiğini göstermektedir. Birçok defa tam sağlık denetimi yaptırmış ve gereksiz bir sürü ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır.
Sadece psikiyatrisiler tarafından tedavi edilen ve dönem dönem ilaç kullanılmasını da gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir. Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir.
Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır.
Panik atağın bir hastalık olduğu kavranmalı, buna göre tedaviye devam edilmelidir. |
Peridural anestezi
Omurganın sertzar dışı boşluğuna yerel anestezik bir maddenin şırınga edilmesiyle uygulanan anestezi. |
Pomat
ilacın etkin maddesini vazelin, vazelin yağı, lanolin ya da reçineli maddelere emdirerek hazırlanan yarı katı İlaç biçimi. |
Panikülit
Özellikle derialtında yer alan yağlı ara doku katmanında ortaya çıkan iltihap. |
Perikard
Kalbin çevresindeki zar kesesi"" (Perikardite bkz.) |
Poplitea (dizardı) bölgesi
Uyluk ile bacak arasında yer alan, dizin arka bölümündeki baklava dilimi biçimindeki anatomik bölge. |
Panirradyasyon
insan vücudunun tümünün ışınım alması. |
Perikardit
Kalbi çevreleyen zarların inflamasyonu. Daha akut (kısa süreli) şekli ateş ve göğüs ağrısına neden olabilir ve zarlar arasında sıvı toplanabilir, bu da nefes darlığına yol açar; lupusta bu durum görülebilir. |
Populasyon
Belirli bir bölgede yaşayan aynı türe ait bireylerin oluşturduğu topluluk. |
Pankardit
Kalbin bütün zarlarının iltihabı. |
Perikardiyosentez
Perikart kesesinin cerrahi girişimle delinmesi. |
Pankreas
Karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır.Salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler. |
Perikardiyoskleroz
Perikartın fibrinli kalmlaşmasıyla ortaya çıkan hastalık. |
Pankreas sıvısı analizi
Cerrahi girişimler sırasında alınan pankreas sıvısının İncelenmesi. |
Perikart
Kalbi bir kese gibi sararak örten zar. |
Pankreatektomi
Pankreasın kısmen ya da bütünüyle çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim, iyi ya da kötü huylu pankreas tümörlerinde, kronik pankreas iltihaplarında ya da başka patolojik durumlarda uygulanabilir. |
Pankreatikografi
Pankreasın radyolojik olarak incelenmesi. |
Pankreatin
Genellikle domuz ya da sığır pankreasından elde edilen, proteini, nişastayı ve yağı parçalayan enzimleri içeren özüt. |
Portakal kabuğu belirtisi
Memedeki tek kütleli kötü huylu tümörlerin oldukça tipik bir belirtisi. |
Pankreatit
Pankreas iltihabıdır. |
Portal hipertansiyon
Kapı toplardamarı ve bunun dallan İçindeki kan basıncının artması. |
Pankreopati
Herhangi bir pankreas hastalığını belirten genel terim. |
Portografi
Portal kan dolaşımının radyoloik olarak incelenmesi. |
Pankreozimin
Pankreasın enzim üretimini uyaran ve onikiparmakba-ğırsağından salgılanan hormon. |
Poryomani
Amaçsız ve hiç durmadan yürüme ve dolaşma İsteğiyle beliren ruhsal bozukluk |
Panniculus adiposus
Derinin altında bulunan yağ dokusu. |
Postpartum
Doğumdan sonraki dönemli ilgili. |
Pannikülopati
Derialtı yağ dokusunda patolojik süreçlerin varlığını gösteren genel terim. |
Perineal bölge
Leğen alt duvarının karşısında yer alan, iki kalça arasındaki anatomik bölge. |
Panoftalmi
Gözün bütün tabakalarının iltihabı. |
Potasemi
Kan plazmasındaki potasyum iyonu yoğunluğu. |
Panoftalmit
göz dışına taşan infeksiyon |
Potasyum
Hücre içindeki en önemil katyon. |
Pansinüzit
Bütün yüz sinüslerinin iltihabı. |
Potomani
Önüne geçilemeyen içme gereksinimi. |
Pansitopeni
Kanda alyuvar, akyuvar ve trombosit sayısında görülen azalma. |
Pansuman
Vücudun belirli bir bölgesinin uygun çözeltilerle temizlenip steril gazlı bezlerle sarılması. |
Pantenol
B kompleks vitamininden türetilmiş bir maddedir. Kalın, şurupsu bir yapısı ve nemlendirici özelliği vardır. Yumuşatıcı olarak da kullanılır. |
Pranoterapi
Alternatif bir tıbbi uygulama. |
Pantotenik asit
B5 vitamininin adı |
Predîspozisyon (yatkınlık)
Vücudun belirli hastalık yapıcı etkenlere daha kolay yakalanması. |
Papanikolau testi
PAP-test |
Pregnandiyol
Âdet çevriminde yumurtlamadan sonraki ikinci evrede salgılanan progesteron hormonunun idrarla atılan me-taboliti. |
Papaverin
Opiumdan elde edilen, düz kasların spazmını çözücüetkiye sahip bir alkaloid. |
Peristaltik
Sindirim sistemi gibi bazı organların çeperlerindegörülen ritmik ve kuvvetli kasılıp gevşeme hareketleri. Bu ritmik kasılma dalgalarıorgan içindeki maddeyi hareket ettirmeye yardımcı olur. |
Pregnantrîyol
Böbreküstü bezlerinden salgılanan 17-hidroksi-progesteronun metaboliti. |
Paper radio ımmuno sorbent test
PRIST |
Peristaltizm
Özellikle sindirim sistemindeki kasların dalgalı hareketleri. |
Prekanseröz
Bİr organ ya da dokuda ortaya çıkabilen, iyi huylu bir özellik taşıyan, ama olguların önemli bir yüzdesinde kısa ya da uzun bir süre sonra kötü huylu özellik kazanan lezyonları belirtmek için kullanılan terim. |
Papilla
Meme başı benzeri çıkıntı. |
Prekoma
Herhangi bir nedene bağlı komadan önce gelen evre. |
Papiller kas
Kalp karıncıklarında bulunan kas oluşumu. |
Prekordiyal bölge (prekordiyum)
Göğüs duvarının ön sol bölümünde kalbin bulunduğu bölge. |
Papillit
Görme sinirinin retinaya girdiği yerin(optik papilla)ödemli iltihabı. |
Periton (kann zan)
Kann boşluğunun içindeki organların yüzeyini ve karın boşluğu duvarım içeriden örten seröz zar. |
Prekordiyalji
Göğüs duvarının ön bölümünde, kalbin bulunduğu yerde duyulan ağrıyı belirtmek için kullanılan genel terim. |
Papillokarsinom
Kötü huylu papillom. |
Prematürite
Gebeliğin tamamlanmasından önce (genelde 38. haftadan önce) doğan bebeğin içinde bulunduğu durum. |
Papillom
Meme başı gibi çıkıntılar yapan iyi huylu tümörler. |
Papillomatoz
Vücudun bir bölgesinde çok sayıda papillomun kümelenmesi. |
Papillont
Deri ve mukozada oldukça sık görülen, çeşitli büyüklüklerde, yüzeyi düzensiz, iyi huylu epitel dokusu tümörü. |
Papillosfinkterotomi
Vater ampullası ve onikiparmakbağırsağınm son bölümünü çevreleyen kas liflerinin (öddi büzgen kası) kesilmesiyle uygulanan cerrahi girişim. |
Presipitasyon tepkimesi
Bir antijen ile ona özgü antikorun birleşmesi sonucunda gözle görülür bir çökeltinin oluşması. |
Papillotomi
Vater ampullası, yani ana safra ve pankreas kanallarının onikiparmakbağırsağına açıldığı bölgeye yönelik cerrahi girişim. |
Pap-test
Dölyatağı salgısında sitolojik inceleme. |
Perspirasyo insensibilis
Deriden ya da solunum yollarından sürekli gerçekleşen, ama farkedilmeyen buharlaşma. |
Papül
Ciltteki, sınırları belirgin, kabarık, 1 cm'den küçük çaplı lezyonlardır. |
Perthes hastalığı
Çocuklar ya da adolesanlarda kalçada oluşan avasküler nekroz şekli (kemiğin damar yetersizliği sonucu ölümü). Erkek çocuklarda kızlardan daha fazla görülür ve 5-11 yaşları arasında topallamaya ve kalça ya da dizde ağrıya neden olur. |
Pressoseptör (basınç alıcıları)
Atar ya da toplar damar içindeki kan basıncında meydana gelen değişikliklere duyarlı olan sinirsel alıcılar. |
Perversiyon (sapma)
Dürtü, eğilim ve İlgilerin toplumsal ve kültürel açıdan normal kabul edilen ölçülere göre çarpık nesnelere ya da amaçlara yönelmesi. |
Prezervatif
Cinsel ilişki öncesinde erkeğin cinsel organına takılarak, boşalma sırasında spermin kadının genital sistemine ulaşmasını engelleyen koruma aracı. |
Para tiroitler
Tiroiti örten bağdoku kılıfı içinde ikisi üstte, ikisi altta yer alan dört safgıbezi. |
Petit Mal
Saranın hafif şeklidir. Bu çeşit saralıda şuur kaybı görülür fakat, kasılma ve gevşemeler görülmez. Hatta bazen çevresindekiler kriz geçirdiğini bile anlamaz.İlkyardım olarak, kriz geçiren hastanın yaralanmasını önleyici tedbirler alınır. Dilini ısırmaması için de temiz bir mendili top yaparak ağzına koymak faydalıdır. |
Priapizm
Peniste herhangi bir cinsel isteğe bağlı olmaksızın sık ve uzun süreli ereksiyonlann ortaya çıkmasıyla belirlenen hastalıktır. |
Parafazi
Anlatım güçlüğü çekilmesinden ötürü uygun bir sözcük yerine başka bir sözcüğün kullanıldığı konuşma bozukluğu (sözel parafazi). |
Petit mal
Bilincin kısa süre kesintiye uğraması ile karakterize nöbetler halinde seyreden hafif sara hastalığı. |
Paraganglîyom
Paraganglİyonlardan, başka bir deyişle kanun sempatik sinir gangliyonlanyla ilişkili küçük boyutlu oluşumlardan çıkan tümör. |
Petit-mal
Bilincin kısa süre kesintiye uğraması ile karakterize nöbetler halinde seyreden hafif sara hastalığı. |
Proensefalon
Embrİyonal beynin kese biçimindeki Ön bölümü. |
Paragangliyon
Üst mezenterf*) gangliyonu, böbrek ve böbreküstü gangliyonu gibi karnın sempatik sinir gangliyonlanyla ve sinir ağıyla ilişkili küçük hücre gruplan. |
Paragramatîzm
Cümleye dilbilgisi kurallarına uygun bir yapı verememeye bağlı rahatsızlık. |
Profaz
Mitoz bölünmenin ilk evresi. |
Paraguzi
Tat duyusunda yanılsama biçiminde ortaya çıkan bozukluk. |
Profilaksi
Belirli kuralları izleyerek ya da özel önlemler alarak hastalığın oluşmasını veya yayılmasını önleme. |
Parakardiak
Kalbin yanında, kalbe komşu. |
Pıhtılaşma testleri
Özellikle kanamalı hastalarda kanın pıhtılaşmasını ve kılcal damarları incelemek için kullanılan testler. |
Parakeratoz
Epidermis (üstderi) hücrelerinin olgunlaşma ve farklılaşma sürecinde ortaya çıkan bozukluk. |
Parakolpos
Dölyolunun iki kenarında, küçük leğende yer alan anatomik yapılar bütünü. |
Pia mater (incezar)
Merkez sinir sistemini örten, kan damarları bakımından zengin, ince, bağ dokusu yapısındaki zar. |
Parakuzi
Yanlış işitme duyumlannın alındığı işitme bozukluğu. |
Pigmalionizm
Bir erkeğin, heykelle sevişmeyi tercih etmesi. |
Prognatizm
Yüzün alt bölümünün, Özellikle de altçene kemiğinin, alt dişlerin ya da üstçene kemiğinin öne doğru çıkması sonucu gelişen yüz biçimi. |
Paraleksi
Yüksek sesle doğru okuyamama. |
Paralerji
Bağışıklık sisteminde duyarlılığa yol açan antijenlerden farklı antijenlere karşı alerjik tepki oluşması. |
Pika
Sindirilemeyen garip maddeleri (toprak, kumaş parçası, madeni cisim vb) yeme alışkanlığı. |
Paralitik
Felç olan, felçli kişi. |
Prokaryot hücre
Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar. |
Proksimal (yakın)
Anatomide vücudun bir bölümünün konumunu vücut merkezine, yani kalp bölgesine göre belirtmek için kullanılan ve "distal"in karşıtı olan terim. |
Paramedian
Orta hattın yanında, orta hatta yakın. |
Pikornavirüs
Çok küçük boyutlu bir grup RNA (ribonükleik asit) virüsüne verilen ad. |
Paramedikal
Bir dereceye kadar tıpla ilgili, hekimliği kısmen ilgilendiren. |
Parametrit
Parametriyumda, daha çok lenf dolaşmasıyla dölyata-ğından ya da tüplerden gelen irin yapıcı mikroplara bağlı iltihaplanma. |
Proktore (rektoraji)
Rektumdan dışkılamayla ya da dışkılama olmaksızın kan gelmesi. |
Parametriyum
Dölyatağmm iki yanında, dölyatağı gövdesini leğen duvarına tutturan karın zarı (periton) kıvrımlarının oluşturduğu iki geniş bağ arasında bulunan anatomik yapıların tümü. |
Pilor (mide kapısı)
Mide İle onikiparmakbağırsağı arasında yer alan geçiş bölümü. |
Prolaktin
Memede süt üretimini uyaran hipofiz hormonu |
Paramnezi
Geçmişle şimdiki zamanın karıştırılması biçiminde ortaya çıkan bellek bozukluğu. Bak. dismnezi. |
Pilor spazmı
Mideyi onikiparmakbağırsağına birleştiren pilor (mide kapısı) çıkışındaki kasların anormal kasılması (spazmı). |
Prolapsus
Bir iç organın kendisini tutan bağlardaki zayıflama nedeniyle bulunduğu yerden çıkarak, vücudun doğal deliklerine doğru itilmesi. |
Paramorfizm
Vücudun tümünün ya da bazı bölümlerinin duruşunda anatomik bir bozukluğa değil, yalnızca işlevsel bir bozukluğa bağlı herhangi bir anormallik. |
Piloroplasti
Pilorun düz kasının spazmını önlemek için yapılan cerrahi girişim. |
Paranazal
Burun boşluğunun yanında, buruna komşu. |
Paranefrit
Karın zan arkasında, böbreğin yakınında bulunan bağ dokusunun akut ya da kronik iltihabı. |
Pinealom
Beyinde bulunan epifiz(*) bezi hücrelerinden çıkan tümör. |
Paraneoplastiksendrom
Kanserli hastalarda tümör dokusundaki metabolizma sürecine ve bu dokudan salgılanan etken maddelere bağlı belirtiler. |
Pinguekula
Kornea (saydamtabaka) yakınında, konjunktivanın göz-küresinİ Örten bölümü üzerinde ortaya çıkan sarımsı, küçük leke. |
Prostaglandin
Çeşitli dokularda bulunan ve yağ asitlerinin türevi olan yağ kökenli maddeler. |
Parankim
Bir organ yada bezin görev gören dokusudur. Örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır. |
Prostaglandinler
Esansiyel yağ asitlerinden türeyen kimyasal maddeler, bazıları inflamasyonu kontrol eder. |
Paranoit
Psikiyatride genellikle paranoya ile paranoit şizofreni arasında kalan durumları belirtmek için kullanılan terim. |
Piramidal sistem
Hareketle ilgili sinir liflerinin oluşturduğu sistem. |
Prostat
Prostat
Erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez.
Prostat büyümesi
prostat bezi, idrar torbasının boynu ile idrar yolu başlangıcını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir guddedir. Yalnız erkeklerde bulunur. prostat bezi, 50 yaşını geçen erkeklerde büyümeye başlayıp, rahatsızlık verebilir. Hastalığın belirtileri gecenin son kısmında idrara kalkmak, gündüzleri sık sık idrar yapmak, idrar yapmakta zorluk, idrarın yavaş yavaş akması, idrarın başında veya sonunda bir damla kan şeklinde görülür. Kesin tedavi ameliyatla gerçekleşir.
Prostat iltihabı
Vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın, kan dolaşımı aracılığı ile prostat bezine gelip yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Hastada titreme, halsizlik, ateş, sırt ve bacak ağrıları görülür. Hasta, İdrarını ve büyük abdestini yapmakta güçlük çeker. Tedavi sırasında en az 10 gün yatak istirahati şarttır.
Prostat kanseri
prostat bezinin genişleyip, büyümesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastanın karın bölgesinin alt kısımlarında ve bacak aralarında ağrı vardır. Bazen sırtta ve kollarda da ağrı hissedilir. Doktor tedavisi gerekir.
Prostatit
Prostat iltihabı.
İdrar tutukluğu
Mesane (idrar torbası) dolu olduğu halde idrar yapılamaz. Karnın alt bölgesi gerginleşmiştir. Bastırılınca ağrı hissedilir. Tıp dilinde akut retansiyon adı verilen bu durumun nedenleri çeşitlidir. Örneğin, böbreklerde taş, prostat büyümesi, idrar yollarının doğuştan kusurlu olması, fazla miktarda alkol içmek, mesane felci, belsoğukluğu, sinir hastalıkları veya üşütmek idrar tutukluğuna neden olabilir. İlk tedbir olarak hastanın karnına içinde sıcak su olan bir şişe konur. Sıcak su ile banyo yapılırken, idrar çıkarmaya çalışılır.
İdrar yollarında yanma
İdrar yollarında veya idrar yaparken yanma çeşitli nedenlerden kaynaklanır. Belsoğukluğu, ülser, mesane iltihabı, prostat iltihabı, mesane uru, yumurtalık iltihabı, apandisit düşünülebilir. Bu nedenle tedaviye geçmeden önce, hastalığı doğuran nedeni tespit etmek gerekir. Tedavi, hastalığı doğuran nedene göre yapılır.
Kan işemek
Tıp dilinde hematüri adı verilen bu durum, önemli bir hastalığın işareti olabilir. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir doktora başvurmak gerekir. İdrarda kan görülmesi; idraryolu iltihabı, prostat iltihabı, mesane taşı, böbrek kanaması, böbrekte taş veya kum, kan hastalıkları veya bir başka hastalığın belirtisi olabilir. Ayrıca bazı ilaçlar ve gıdalar da idrarda kan görülmesine neden olabilir. Örneğin çilek, domates, ıspanak veya ağrı kesici ilaçlar kan işemeye neden olabilir.
Kanser
Kanser; anormal vücut hücrelerinin başıboş kontrolsüz bir şekide üremeleri ile meydana gelen bir çeşit hastalıktır. Başka bir deyişle vücutta meydana gelen kötü tümörlere kanser denir. Kanser hücreleri, ya etraftaki dokuları istila ederek ya da ak veya kırmızı kan damarları ile vücudun diğer taraflarına yayılır. Buna metastaz (yavrulama) denir. Kanserin esas nedenini bilinmemekle beraber, hava kirliliği, ve sigaranın kansere zemin hazırlayıcı oldukları ileri sürülmektedir. Kanserden korkmayınız, geç kalmaktan korkunuz! Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin biri görüldüğü zaman doktora başvurunuz. - Makat veya rahimden gelen anormal kanama veya akıntılar - Göğüslerde veya vücudun herhangi bir yerinde görülen ve ele gelen şişlik veya sertlikler - İyileşmeyen yaralar - Ses kısıklığı veya belirli bir sebebi olmayan öksürük - Yutma güçlüğü ve hazım bozuklukları - Ben ve siğillerde görülen değişmeler. Bu işaretlerin herhangi biri iki haftadan fazla devam ederse mutlaka doktora başvurmak gerekir. Kanserin görüldüğü yerler aşağıda gösterildiği şekilde tespit edilmiştir. - Beyin ve omurilikte %1 - Ciltte %10 - Tenasül yollarında, erkeklerde %10, kadınlarda % 6 - Memelerde %14 - Sindirim sisteminde %25 - Solunum yollarında, erkeklerde %2, kadınlarda %3 - Karaciğer ve safra kesesinde %3 - Diğer organlarda %8 Bu bilgilerin ışığı altında, akciğer, deri, dil, dudak, gırtlak, mide, incebağırsak, kalınbağırsak, mesane, meme, ve prostat daha fazla görüldüğü söylenebilir. Kanser tedavisinde uygulanan makro biyotik gıda rejiminin çok etkili olduğu, bu rejimi uygulayan hastaların iyileştikleri ve sağlıklı kimselerin de kanser olmadıkları ileri sürülmektedir. Makro-biyotik Gıda Rejimi: Bir günlük gıdanın, %60'ı buğday, arpa, mısır, darı, esmer pirinç veya çavdar unundan yapılmış gıdalardan seçilir. %23-25'i hayvan gübresiyle gübrelenmiş bahçelerden toplanmış taze ve olgun meyvelerden, patates, patlıcan, ıspanak, veya domatesten seçilir. %5-10'u tahıl veya sebze çorbalarından seçilir. %10-15'I deniz ürünleri arasından veya soya fasulyesi, taze fasulye, kırmızı pancar veya şalgamdan seçilir. Haftada bir kere beyaz etli balık yenebilir. Ancak her hafta pişirme şeklini değiştirmek gerekir. Haftada iki kere de fazla şekeri olmayan meyveler yenebilir. Çay içilebilir. Aşağıdaki yiyecek ve içecekler de yasaktır. Beyaz unla yapılmış ekmek, pasta gibi şeyler, beyaz pirinç, tavuk, peynir, yumurta, konserveler, dondurulmuş yiyecekler, şeker, üzüm, şekerli meyve suları, olgunlaşmış meyve ve sebzeler, kuru fasulye, ve kuru bezelye, mercimek, mantar, pekmez, bulama, çikolata, kakao, gazoz dahil bütün meşrubatlar, ve alkollü içecekler, turşu, sirke, hardal, sofra tuzu, bayat yiyecekler, sığır eti. Yukarıda anlatılan gıda rejimi hiç aksatılmadan uygulanmalıdır.
Sık sık idrara gitme
Günde 4 veya 6 kez idrara gitmek normal sayılır. Bu sayı, içilen su miktarına göre değişir. Toplam idrar miktarı, 8 su bardağı kadardır. Bu miktarda ve idrara gitme sayısında fazlalık olduğu zaman gençlerde şeker hastalığı, ihtiyarlarda böbrek hastalığı veya prostat büyümesi düşünülebilir.
Üremi
Karaciğerde meydana gelip, kan vasıtasıyla böbreklere taşınan ve idrarla dışarı atılan zararlı maddelere üre denir. Ürenin, idrarla dışarıya atılmayıp, vücutta kalmasından meydana gelen hastalığa da üremi denir. Nedeni, böbrek hastalıkları ve prostat büyümesidir. Hastada devamlı baş ağrısı, görme bulanıklığı, hıçkırık, gündüzleri uyuma ihtiyacı ve geceleri de uykusuzluk görülür. Vakit kaybetmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Ayrıca tedaviye yardımcı omak amacıyla hastanın üşütmemesi, yorulmaması, düzenli beslenmesi, sigara veya alkolü bırakması gerekir.
|
Paranoya
Yetersiz kuruntu ve kuşkularla karakterize ruhsal bozukluk |
Piramit (kayamsı parça, pars petroza)
Şakak kemiğinin önden arkaya ve içten dışa doğru uzanan dörtgen piramit biçimli parçası. |
Prostat büyümesi
Prostat büyüdüğünde, idrar borusunu sıkmaya başlayabilir. Büyüme bazen borununkapanmasına neden olabilir. Kişi idrar yapabilmek için zorlanabilir. Zorlama idrar torbasının duvarlarının kalınlaşmasına ve genişlemesine neden olur. Buda sıkışma hareketlerinin kısıtlanmasına neden olur. Yaşanılan bu tıkanıklar kişinin idrarını yapamamasına neden olur. İdrara çıkma özellikle geceleri artar. Çünkü idrar torbası tamamen boşaltılmamıştır. Bu rahatsızlığı belirli bir boyuta indirgemek için Kegel egzersizi önerilebilinir.
Kegel Egzersizi
İdrarınızı yaparken 3 saniye kaslarınızı sıkın, 3 saniye gevşeyin ve bunu 10-15 defa yapın.Günde en 5 kez bu egzersizi yapın.
Prostat büyümesi tedavisi
Teşhis mutlaka doktor tarafından konulmalıdır. Prostat büyümesi rektal parmak muayenesi ile kontrol edilir ve idrar enfeksiyon testi PSA testi yapılarak teşhis konulur. Prostat büyümesi semptomlarından rahatsız olmayan hastalar doktor kontrolünde bekleme süresi denen ve acil olmayan tedaviye alınabilirler. Ancak rahatsızlık duyan hastaların tedavi için birden çok seçimleri vardır. Bu konuda doktorunuzla birlikte tedavi şeklinize karar vermelisiniz.
Alfa bloke ediciler
Bu ilaçlar prostat ve idrara torbalarındaki düz kasları gevşetirler. Daha rahat idrara çıkarlar. Diğer bir şekil prostatın büzülmesini veya küçülmesini sağlayan hormon değişikliklerini bloke ederek küçülmesini sağlar.
Dikkat edin!
Yatağa yatmadan önce torbanızı boşaltın. Günde en az 8-10 bardak su için. Ancak yatmadan önce 2-3 saat önce su içmeyin. Antihistaminikleri ve burun, göğüs açan, nezle grip ilaçlarına dikkat edin, idrar yapmayı zorlaştırırlar. Stres azaltma teknikleri uygulayın.
Kahve, alkol baharatlı ,tuzlu ve asitli yiyeceklerden uzak durun. |
Paraozefageal
Özefagusun ( yemek borusu ) yanında yer alan. |
Prostat büyümesi
Prostat bezi, idrar torbasının boynu ile idrar yolu başlangıcını çevreleyen ceviz büyüklüğünde bir guddedir. Yalnız erkeklerde bulunur.Prostat bezi, 50 yaşını geçen erkeklerde büyümeye başlayıp, rahatsızlık verebilir. Hastalığın belirtileri gecenin son kısmında idrara kalkmak, gündüzleri sık sık idrar yapmak, idrar yapmakta zorluk, idrarın yavaş yavaş akması, idrarın başında veya sonunda bir damla kan şeklinde görülür. Kesin tedavi ameliyatla gerçekleşir. |
Paraparezi
Belden aşağı her iki bacağın kısmi felci, örn. hareket olup, yardımsız yürüyecek kadar güç olmaması. |
Prostat iltihabı
Vücudun herhangi bir yerindeki iltihabın, kan dolaşımı aracılığı ile prostat bezine gelip yerleşmesi sonucu ortaya çıkar. Hastada titreme, halsizlik, ateş, sırt ve bacak ağrıları görülür. Hasta, İdrarını ve büyük abdestini yapmakta güçlük çeker.Tedavi sırasında en az 10 gün yatak istirahati şarttır. |
Parapleji
Belden aşağı her, iki bacağın tutmaması, felç hali. |
Prostatektomi
Prostatı çıkarmaya yönelik cerrahi girişim. |
Paraproteinemi
Kan dolaşımında antikor proteinlerine (immünglobü-linler) benzeyen, ama onlar gibi etki göstermeyen özel-proteinlerin yüksek düzeyde bulunması. |
Prostatit
Prostat iltihabı. |
Parasempatik
Organların çalışmasına yavaşlatıcı etki yapan otonom sinir sisteminin bölümü. |
Pirofosfat artropatisi
Vücutta çok fazla miktarda ürik asit birikmesinden ileri gelen kalıtsal bir hastalık. Tüm romatizma ya da artrit türlerinin en ağrılı olanlarından biri olmakla birlikte, aynı zamanda en kolay tedavi edilebilen şeklidir. Bu hastalık kadınlarda çok nadir görülür. Bir başka hastalık olan psödogut, başka bir kristal hastalığı tipidir. |
Prostatizm
Prostatın aşın büyümesi sonucunda ortaya çıkan hastalık, idrarla ilgili bozukluklara yol açar. |
Parasempatik sinir sistemi
Kolinerjik sistem de denir. İstem dışı iç organ sinirlerine, hareket ve duyu sinirlerinderı ayn bir sinir sistemi oluşturur. Vejetatif sinirler de denen bu sinirler göze, tükürük bezlerine, bronşlara, mide ve bağırsaklara, mesaneye, penise, damarlara vb. giderler Birbirine karşıt etki yapan iki bölüme ayrılırlar: Sempatik ve parasempatik sinir sistemleri. Örneğin, sempatik beta sinirleri bronşları açar, parasempatik sinirlerse daraltır; sempatik sistem kalbi hızlandırır, parasempatik yavaşlatır vb. Sempatik sistem de iki bölüme aynlır: Alfa ve beta. Alfa sinirleri gibi etki yapan ilaçlara alfa agonist, beta gibi olanlara beta agonist, parasempatik etki yapanlara kolinerjik denir. Bunların karşıt etki yapanlarına alfa veya beta bloker ve antikolinerjik denmektedir. Sempatik sinirlere adrenerjik de denir. |
Pirofosfat depo hastalığı
Vücutta çok fazla miktarda ürik asit birikmesinden ileri gelen kalıtsal bir hastalık. Tüm romatizma ya da artrit türlerinin en ağrılı olanlarından biri olmakla birlikte, aynı zamanda en kolay tedavi edilebilen şeklidir. Bu hastalık kadınlarda çok nadir görülür. Bir başka hastalık olan psödogut, başka bir kristal hastalığı tipidir. |
Prostoglandin
Birçok organı etkileyen ve vücutta yaygın olarak bulunan çok aktip bir grup madde. Bazı prostoğlandinler doğum esnasından rahimin kasılmasını sağlar. |
Parasempatik sistem
Otonom sinir sisteminin birbirine karşıt etki yaratan iki bölümünden biri. |
Piromani
Hastada Önlenemeyen bir yangın çıkarma isteğinin görüldüğü ağır davranış bozukluğu. |
Parasentez
İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı. |
Parasistol
Sinüs-kulakçık düğümünden başka bir yerde uyanların ortaya çıkmasına bağlı kalp ritmi bozukluğu. |
Pirüvat kinaz
Glikozun parçalanmasında (glikoliz) rol oynayan enzim. |
Protein hidrolizatlan
Proteinlerin hidrolize (parçalanmaya) uğraması sonucunda oluşan aminoasitlere verilen ad. |
Parathonnon (pıtı)
Paratiroitlerden salgılanan, kalsitonin ve D vitaminiyle birlikte kalsiyum metabolizmasını düzenleyen hormon. |
Pirüvik asit
Birçok organik tepkimenin, özellikle de karbonhidrat ve protein metabolizmasının ara ürünü. |
Paratifo
Tifoya benzeyen, mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Paratifo mikropları paratifolu hastanın idrar, büyük abdest veya kanında bulunur. Lağım sularının karıştığı içme suları ve bu sularla yetiştirilen yiyeceklerle bulaşır. Hastalığın yaygınlaşmasında kara sinekler de önemli rol oynar. |
Paratifo
Tifoya benzeyen, mikrobik ve bulaşıcı bir hastalıktır. Paratifo mikropları paratifolu hastanın idrar, büyük abdest veya kanında bulunur.
Lağım sularının karıştığı içme suları ve bu sularla yetiştirilen yiyeceklerle bulaşır. Hastalığın yaygınlaşmasında kara sinekler de önemli rol oynar. |
Pityalin
Tükürükte bulunan ve besinlerdeki nişastanın sindirimine katılan tükürük enzimi. |
Paratiroid
Tiroid bezi arkasında bulunan dört adet küçük beze verilen isim. |
Pityalizm (siyalore)
Vagus sinirinin (bak. vagus siniri) aşın uyarılmasına bağlı olarak, tükürük salgılanmasında anormal çoğalma. |
Paratiroidektomi
Paratiroidlerin ameliyatla çıkartılması. |
Piyartroz
Eklem boşluğunda irin toplanmasıyla beliren eklem iltihabı. |
Proteinoterapi
Heterojen proteinlerin (tam yağlı süt, kan, albümin, at serumu, çeşitli hayvansal ya da bitkisel proteinler) kas içine zerk edilmesine dayanan ve günümüzde artık kullanılmayan bir tedavi tekniği. |
Paratrakeal
Nefes borusunun yanında yer alan. |
Paratroit hormon
Paratroit bezinden salgılanan, kalsiyumun bağırsaktan emilimini, böbreklerden atılmasını, kemiklerden serbest hale geçirilmesini ve hücreler arasındaki kalsiyum iyon konsantrasyonunu kontrol eden hormon. |
Piyelografi
Böbreğin toplayıcı sistemleri, idrar borusu ve idrar kesesinin kontrastlı röntgen filmi ile görüntülenmesi. |
Paravertebral
Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan. |
Protoplazma
Hücrenin çekirdeği ile sitoplazmasına verilen ad. |
Parazitemi
Kanda parazit bulunması. |
Parazitoloji
Başta protozoonlar ve yuvarlaksolucanlar olmak üzere asalaklarla ilgilenen bilim dalı. |
Protozoa
Tekhücreli canlı topluluğu. |
Parazitoz (asalak hastalığı)
Asalağın bulaşması sonucu ortaya çıkan hastalık. |
Parenkim
Organın kendine özel doku yapısı. |
Piyometra
Dölyatağı boşluğunda, irinli iltihabi eksüda birikimi. |
Parenkima
Organlann kendilerine özgü işlevleri yerine getirecek biçimde özelleşmiş hücrelerini içeren doku- Organdan organa değişen bu özgül dokuya organlara destek sağlayan ve stroma denen bağdoku eşlik eder. |
Protrombin (faktör ıı)
Karaciğerde üretilen, plazmada bulunan ve kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynayan glikoprotein. |
Parenteral
İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi. |
Piyoperikardiyum
irinli perikardit sırasında perikart boşluğunda oluşan iltihap birikimi. |
Protrombin oranı
Kanın pıhtılaşma kapasitesini belirlemek amacıyla uygulanan laboratuvar testi. |
Parenteral beslenme
Çeşitli patolojik nedenlerle doğal biçimde beslenmenin engellendiği ya da zorlaştığı durumlarda besleyici maddelerin başka yollardan verilmesi. |
Pîyopnömotoraks
Akciğer zarı boşluğunda hava ile birlikte irinli sıvı toplanması. |
Protrombin zamanı
Quick zamanı |
Parestezi
Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar. |
Parezi
Belirli bir kas grubunda istemli hareketin azalması. |
Piyosalpenks
Dölyatağım yumurtalıklara bağlayan Fallop borularının irinli iltihabı. |
Prurîtus (kaşıntı)
Deride kaşınma gereksinimi uyandıran, rahatsız edici özel duyu. |
Parietal kemik
Kafatasının her iki yan tarafındaki kemiklere verilen isim. |
Piyotoraks
İrinli akciğer zarı İltihabı (akciğer zarı boşluğu ampiye-mi). |
Psikanaliz
Sigmund Freud'un (1856-1939) zihinsel bozuklukları iyileştirmek amacıyla ortaya attığı tedavi yöntemi. |
Parmak
El ve ayak uçlarım oluşturan boğumlu uzantı. |
Psikasteni
P. Janet'nin histerinin karşıtı bir nevroz biçimini belirtmek için kullandığı terim. |
Parmakpulpası
Yağ dokusu ve deri kıvrımlarından oluşan, parmak uçlarının alt yüzünde bulunan küçük çıkıntı. |
Plak
Plak, dermatologlar için açık bir anlamı olan ancak başkaları tarafından genellikle anlaşılmayan bir terimdir. Yüksekliğine oranla kapladığı alan geniştir ve keskin bir kenarı vardır. Plaklar en sık sedef hastalığında (psöriasis) görülür |
Psikiyatri
Zihinsel hastalıkların önlenmesini ve tedavisini konu alan tıp uzmanlık dalı. |
Parodontit
Diş çevresi dokulannda iltihaplanma. |
Plantar fasiit
Topuğun plantar (ayak tabanına ait) ve mediyal (merkezi bölgeye ait) yüzlerinde sık olarak ağrıya neden olan bir durum, erkeklerde daha sık görülür. Ayrıca bkz. Aşil tendiniti. |
Parodontopati
Paradontumun yapı ve işlevini bozan, korumasız bıraktığı dişin düşmesine yol açan hastalık. |
Plasebo
Belirli ilaçların istatistiksel etkisini ölçmek için kullanılan ve İlaçtan, yalnızca etken madde içermemesiyle ayrılan madde; boş etken. |
Psikodram
Psikoterapide uygulanan bir tedavi yöntemi. |
Parodontoz
Diş çevresi dokularının iltihaba bağlı olmayan yozlaş-masıyla ayırt edilen hastalık. |
Plasenta
Çoğu memelide embriyonun besin ve gaz alış-verişini sağlayan yapı. |
Parodontum
Diş kökünün çevresini saran diş çevresi bağı. |
Plasmodium
Sporozoitler grubundan küçük bir asalak cinsi. |
Psikogram
Bir kişiye uygulanan psikometrik araştırmanın sonucunu gösteren tablo ya da grafik (bak. psikometri). |
Paroksismal
Ani ve geçici krizler halinde gelen. |
Platisma (boyun deri kası)
Boynun önünde, derinin hemen altında yer alan kas. |
Parosmi
Yanlış algılama biçiminde ortaya çıkan koku alma bozukluğu |
Plazma
Kan ve lenfin sıvı bölümü |
Parotidektomi
Parotis bezinin alındığı cerrahi girişim. |
Plazma (kan plazması)
İçinde kan hücrelerinin yüzdüğü soluk renkli sıvı. Mineral tuzları, protein ve eser elementleri de içerir. |
Parotis (kulakaltı tükürük bezi)
Dışkulak yolunun altında, altçene köşesinin gerisindeki büyük tükürük bezi. |
Plazma genişleticiler
Kan kaybına bağlı kan hacminin azalması durumunda hızlı hacim genişlemesi sağlamak amacıyla kullanılan, doğal ya da yapay jelatinsi maddelerden (koloitler) hazırlanmış çözeltiler. |
Parotis bezi
Kulak altı tükrük bezi. |
Plazma hücresi (plazmosit)
Kronik iltihabı süreçlerin merkezi olan, çeşitli dokularda, aynı zamanda kemik iliğinde, sindirim yollan mukozasında da bulunan hücre türü. |
Plazma kinini
Kan plazmasında ve çeşitli dokularda bulunan peptit bileşikler sınıfı. |
Psikopati
Genel olarak herhangi bir zihinsel bozukluğu belirtmek, için kullanılan terim. |
Parsiyd tromboplastîn zamanı
Sodyum sitratlı kana, kalsiyum iyonu ve fosfolipit gibi etken maddenin eklenmesinden sonra pıhtı oluşumu için geçen zaman. |
Plazmid
Bakteri stoplazmalarında bulunan ve kromozom gibi davranan DNA'lar. |
Psikopatoloji
Ruhsal hastalıklan inceleyen, bunlann nedenlerini ve sonuçlarını araştırarak farklı kategorideki hastalıklar için geçerli genel yasalar ortaya koymaya yönelen psikoloji dalı. |
Parsiyel
Bütününü kapsamayan, tam olmayan, kısmi. |
Plazmositoz
Bİr dokuda bulunan plazma hücrelerinin sayısının artmasıyla nitelenen hastalık durumu |
Psikoprofilaksi
Olağan dışı davranış biçimlerini önlemek ve kişinin çevreye uyum sağlamasını kolaylaştırmak amacıyla psikolojik yöntemler kullanılarak yapılan koruma yöntemi. |
Partenogenez
Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi. |
Pleksalji (sinir ağı ağnsı)
Bir sinir ağını örseleyen lezyona bağlı ağrılı sendrom. |
Psikosomatik hastalıklar
Vücudun çeşitli organ ya da sistemlerinde ruhsal etkilere bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar. |
Pleksit (sinir ağı iltihabı)
Bİr sinir ağında ortaya çıkan iltihap. |
Pleksus (ağ)
Sinir ya da damarfann ara bağlantılarla oluşturduğu ağı belirten anatomik terim. |
Psikoterapi
Geniş anlamıyla, ruhsal ya da fiziksel hastalıkların psikolojik yöntemlerle tedavisi. |
Paryetal bölge (yankafa bölgesi)
Kafatasının tavanında simetrik olarak çift yanlı ara bölümü oluşturan anatomik bölge. |
Pletismografi
Çevrel atardamarların hastalıklarının araştırılmasında kullanılan inceleme tekniği. |
Paryetal kemik (yankafa kemiği)
Kafatasının yan ve üstünün büyük bölümünü oluşturan, dörtgen biçimli kemik. |
Pletora
Kan hacminin, özellikle de alyuvarların arttığı patolojik durum. |
Psoas (bel kası)
Karnın arka duvarında yer alan iki kasa verilen ad. |
Paslı dil
Çoğunlukla mide hastalıkları veya bazı ateşli hastalıklarda dilin paslandığı görülür. Uzun süreli dil paslarında doktora başvurmak gerekir |
Pleura
Akciğerleri saran iki katlı zar. Akciğer dış zarı. |
Psorıasıs
Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. |
Paslı dil
Çoğunlukla mide hastalıkları veya bazı ateşli hastalıklarda dilin paslandığı görülür. Uzun süreli dil paslarında doktora başvurmak gerekir. |
Plevra
Akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar. |
Psorıasıs :
Halk arasında sedef hastalığı olarak bilinir. Sık rastlanan, özellikle diz ve dirseklerde ve vücudun diğer bölgelerinde rastlanan simetrik, kırmızı, kabuklanma ve pullanma gösteren bir cilt hastalığıdır. Sebebi bilinmemektedir. |
Pasteurella
Evcil hayvanlarda ve insanda birçok tehlikeli hastalığa yol açan çomak biçimli bakteri cinsi. |
Plevra ağnsı
Plevra (akciğer zarı) düzeyindeki tüm ağnlar. |
Pastil
Ağızdan alınan, sert, değişik biçimlerde yuvarlatılmış ve etken maddesine uygun bir yapıştırıcı madde eklenmiş ilaç. |
Plevra sıvısı tahlili
Akciğeri saran iki plevra yaprağı arasında biriken sıvının incelenmesidir. |
Psödokolinesteraz
Karaciğer tarafından salgılanan bir enzim. |
Patella
Diz kapağı kemiği. |
Psöriyatik artrit
Bazen psöriyazisli hastaları etkileyen (%10'dan az hastada görülür) özel bir artrit tipi. Sıklıkla küçük eklemleri tutar ve ağrılı olabilir. |
Patella (dizkapağı kemiği)
Yassı, 2-4 cm çapında yuvarlak kemik; Ön yüzü dışbükey, arka yüzü içbükeydir. |
Psöriyazis
Sık rastlanan bir cilt hastalığı, kollar, dizler, sırt ve kafa derisinde pullanan pembe lekeler vardır. |
Paten (yama)
Atardamar duvarını onarmak ve olası damar yırtığını kapatmak için damar cerrahisinde kullanılan sentetik malzeme parçası. |
Plezyoröntgenterapi
Odak ile deri arasındaki uzaklığın 0-7 cm arasında olduğu ışın tedavisi. |
Patofobi
Hasta olmaya karşı duyulan saplantısal korku. |
Plika
Dokulardaki bir kıvrım, kabarıklık ya da kalınlaşmayı ifade etmek için embriyoloji ve anatomide kullanılan terim. |
Patogenez
Hastalığın esas ve gelişimi. |
Patognomonik
Bir hastalık için çok özel belirti, bu varsa mutlaka o hastalık akla gelmelidir gibi. |
Patojen
Hastalık yapan madde veya mikroorganizmalar. |
Pubalji
Kasık bölgesinde ortaya çıkan, genellikle iltihap kökenli ağrılar. |
Patojenez
Bir hastalık tablosunun ortaya çıkmasını ve yerleşmesini sağlayan mekanizmaların tümü. |
Patolog
Hastalık nedeni ile dokularda meydana gelen değişimleri inceleyen bilimle uğraşan kişi. |
Patoloji
Hastalıkların dokuda yaptığı değişiklikleri inceleyen, yorumlayan ve tanı koyan bilim dalı |
Patolojik
Normal olmayan, hastalıklı. |
Pullanma
Epidermis (üstderi) yüzeyindeki bütünüyle keratinize olmuş (bak. keratİnizasyon) ve canlılığını yitirmiş hücrelerin, birikmesiyle oluşan beyaz ve küçük tabakaların ayrılmasıyla ortaya çıkan süreç. |
Patonevroz
Organik hastalıklardan ya da organ lezyonlanndan kaynaklanan nevrozlan belirtmek İçin, S. Ferenczi tarafından psikanalizde kullanılan terim. |
Pnömomediyastin
Mediyastin boşluğunda gaz bulunması. |
Pulmoner
Akciğer veya akciğerlerle ilgili. |
Paul-bunnel testi
Bulaşıcı mononükleozun tanısında kullanılan hemoag-lütinasyon(*) tepkimesi. |
Pulmoner arter
Akciğerin büyük besleyici arteri. |
Pavor noktumus (gece korkusu)
Çocukluk çağında geceleri ortaya çıkan korku. |
Pulmoner hipertansiyon
Küçük dolaşımdaki atardamarlarda basınç artması. |
Pederasti
Çoğu kez anormal bir cinsel davranışa dönüşen, yalnızca ya da öncelikle erkek çocuklara duyulan cinsel ilgi. |
Pnömoperikardiyum
Kalp dış zan (perikart) boşluğunda gaz bulunması. |
Pulpit
Akut ya da kronik dişözü (pulpa) iltihabı. |
Pediatri
Çocuk hastalıkları ile uğraşan tıp dalı. |
Pediatrist
Çocuk hastalıkları uzmanı. |
Pnömoraji
Akciğer dokusu içine kanama olması. |
Pediyatri
Tıpta çocuk hastalıktan ile çocuğun beslenme ve büyümesine bağlı sorunları konu alan uzmanlık alam. |
Pnömotoraks
Akciğer zarı (plevra) boşluğunda gaz bulunması. |
Pürülan
Cerahat içeren ya da oluşturan. |
Pedofiliya
Bir erkeğin, sevişmek için çocukları seçmesi durumuna verilen ad. |
Pedünkül (sap)
Bir organı başka yapılarla birleştiren oluşumların ortak adı. |
Poliarteritis nodoza (pan)
Nedeni bilinmeyen nadir bir vaskülit şekli, özellikle orta boy ve küçük arterlerin inflamasyonu söz konusudur ve bu arterlerin kan taşıdığı dokularda dolaşım bozulur. |
Quick zamanı (protrombin zamanı)
Serumdaki protrombin ve faktör V, VII ve X miktarı konusunda bilgi edinmeyi sağlayan bir inceleme. |
Ra
Eklemlerin sık rastlanan bir inflamatuvar hastalığı. Çok değişken bir hastalıktır. Tutulan eklemlerin sayısı ve tipinin yanısıra, hastalığın şiddeti ve süresi de hastadan hastaya değişir. Ağır fiziksel özürlere en çok neden olan romatizmal hastalıktır ve kadınlarda 3 kat daha sık görülür. RA eklemi döşeyen zarda (sinoviyum) inflamasyona neden olur. İnflamasyon belirtileri osteoartrittekinden daha şiddetlidir ve tutulan eklemlerde ağır hasara yol açabilir. |
Rabdomiyom
Çizgili kaslarda ender görülen İyi huylu tümör. |
Reil tacı
Talamus ve beyin kabuğu arasında, iç kapsülün içinde yer alan, yelpaze biçiminde liflerden oluşmuş anatomik yapı. |
Retroperiton
Arka karın zarının iç yaprağı ile arka karın boşluğu arasındaki boşluk. |
Rabdomiyosarkom
Az ya da çok farklılaşmış ya da bütünüyle atipik çizgili kas hücrelerinden kaynaklanan ve ender rastlanan kötü huylu bir tümör. |
Reimplantasyon
Vücudun bütünüyle kopmuş bir bölümünün, örneğin elin cerrahi girişimle yerine bağlanması. |
Retroperitoneal
Periton zarının arkasında. |
Reiter hastalığı
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. |
Rad
Emilen iyonlaştırıcı ışınım dozu birimi, l gr'lîk maddeye 100 erglik enerji taşıyan ışınım miktarıdır. |
Radarterapi (kısadalga tedavisi)
Radar aygıtında kullanılanlara benzer 2GHz frekanslı çok kısa elektrik dalgalarının uygulanmasına dayanan elektrik tedavisi tekniği. |
Revaskülarizasyon
Yeniden damarlanma. |
Radikal
Sebebe yönelik, köklü. |
Rejenerasyon
Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri. |
Reynaud
Sebebi bilinmeyen, daha çok orta yaşlı kadınlarda rastlanan bir rahatsızlık olup, özellikle soğuğa maruz kalınca parmaklarda morarma ve hissizleşme ile karakterize bir damar rahatsızlığıdır. |
Radikalji
Omurilikten çıkan sinir köklerinin çeşitli lezyonlara bağlı tahrişi sonucunda ortaya çıkan ağrı. |
Rejenerasyon :
Harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri. |
Radikotomi
Omuriliğin arka sinir köklerinin kesildiği cerrahi girişim. |
Radikül
İnce dal, küçük kök. |
Rekabet
Karşıt olması gerekmeyen iki işlevin ters orantılı ilişkisi. |
Radikülit
Omurilikten çıkan sinirlerin (spinal sinir) kök iltihabıdır. |
Rekalsifikasyon zamanı
Pıhtılaşma zamamyla eşdeğer bir İnceleme. |
Rezistan
Mukavim, dirençli. |
Radikülopati
Spinal sinir köklerini tutan herhangi bir hastalık. |
Rekombinant dna
Farklı biyolojik kaynaklardan elde edilen DNA moleküllerinin birleşmesinden oluşan yapı. Hücre sıvısında ve çekirdeğinde bulunan kimyasal bir maddedir. Protein sentezlemesi başta olmak üzere hücre içi kimyasal faaliyetlerde çok önemli bir rolü vardır. Yapısı DNA'ya benzer. Ama herbiri farklı işlevlere sahip birkaç cinsi vardır. |
Rezistans
Direnç, mukavemet. |
Radio allergic sorbent test
RAST |
Rekombinasyon
Mevcut genlerin yeni genotipleri oluşturacak şekilde bir araya gelmesi. |
Rezistans (direnç)
Mikroorganizmaların bazı ilaçlara karşı duyarlılıklarım yitirerek dirençli hale gelmeleri sonucu bu ilaçların tedavi edici etkilerini gösterememe durumu. |
Radioimmunoassay (rıa)
İşaretli radyoizotoplar kullanarak kanda antijen, antikor gibi maddelerin yoğunluğunu belirlemeye yarayan laboratuvar İncelemeleri. |
Radius
Ön kolun dış tarafında (baş parmak tarafında) bulunan kemiktir. |
Rektomanometri
Düzbağırsak ve anüs kanalındaki basıncın ölçülmesine dayanan klinik inceleme. |
Rh faktörü
Alyuvarlarda bulunan antijenik Özellik; nüfusun yüzde 85'inde görülür. |
Radyal keratotomi
Korneaya (saydamtabaka) merkezden çevreye uzanan yüzeysel çizikler yapılarak uygulanan cerrahi girişim. |
Rhabdovirus
Rhabdoviridae familyasından, RNA içeren virüs grubu. |
Radyasyon
Enerjinin bir boşlukta ya da belirli bir madde ortamında ses, elektromagnetik vb dalgalar biçiminde yayılması. |
Rektoskopi (proktoskopi)
Anüs yoluyla uygulanan rektoskop adlı alet aracılığıyla düzbağırsak ve sigmoit kolunun (kalınbağırsağın "S" biçiminde kıvrım yapan bölümü) incelenmesi. |
Rhinitis medicamentosa
Burun açıcı damla ve spreylerin veya başka burun ilaçlarının gereğinden uzun ve lüzumsuzca kullanılması sonucu oluşan, ilaca bağlı burun iç zarı iltihabı. |
Radyoaktif
Radyasyon yayan özelliğe sahip. |
Radyoaktif iyot
İyotun, I131 olarak gösterilen radyoaktif izotopu. |
Rektum (düzbağırsak)
Kalınbağırsağın "S" biçimimde kıvrım yapan bölümüyle (sigmoit kolon) anüs arasındaki son parçası. |
Radyoaktif sular
Litrede en az 50 ünite Mache düzeyinde uranyum, radyum, radon, toryum, aktinyum gibi eser radyoaktif maddeler içeren madensuları. |
Rektus kası (doğru kas)
Vücutta gözküresinin, boynun, uyluğun kası karnın doğru kasları gibi birçok iskelet kasını adlandırmak için kullanılan terim. |
Riboflavin
B2 vitaminine verilen ad, bak. vitaminler. |
Radyobiyoloji
Radyasonun canlılar üzerine nasıl etki ettiğini inceleyen bilim dalı. |
Radyodermatit
Işına maruz kalmış ciltte meydana gelen dermatit. |
Relaksin
Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon. |
Radyodermit
Derinin bir kaza sonucunda ya da bir hastalıkla ilgili radyoterapi (ışın tedavisi) sırasında iyonize ışınlara (X ve gamma ışınları) uğramasıyla gelişen lezyonlar. |
Relaksin :
Gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon. |
Radyodiyagnostik
X ışınlarını tanı amacıyla kullanan radyoloji dalı. |
Relaps
Hastalığın uykuya daldıktan sonra yeniden uyanma ve bulgu vermesi. |
Radyoekoloji
Radyason ve ekolojik sistem arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalı. |
Ribozomal rna
Hücre ribozomlarında bulunan bir çeşit RNA. |
Radyografi
Vücudun bir bölümünün İçinden geçirilen X ışınlarının, duyarlı bir film kâğıdı üzerinde oluşturduğu fotoğraf (radyograf) görüntüsünden yararlanan tanı yöntemi. |
Radyografi teknisyeni
X ışınıyla film (radyograf) çekmek için eğitimi bulunan kişi. |
Riketsiyalar
Yüzyıl başında Ricketts ve Prowazek'in çalışmalarıyla ortaya çıkarılan mikroorganizma grubu. |
Radyoizotop
Kimyasal elementlerin radyoaktif izotopları. |
Rima (yank)
Anatomide iki benzer oluşumu birbirinden ayıran aralığı belirten terim; rima palpebralis (gözkapağı yangı), rima glottidis (iki ses telini birbirinden ayıran yank), Bak. glottis, |
Radyoloji
Genel anlamda X ışınları,ses dalgaları veya diger yöntemleri kullanarak teşhis hizmetleri veren tıp dalıdır. |
Renal arter
Böbrek arteri. |
Rinensefalon (koku beyni)
Beynin telensefalon(*) bölümündeki koku işleviyle ilgili yapıların tümünü belirten terim. |
Radyoopasite
Oluşumların ve dokuların radyasyonu emme kapasitesi. |
Radyoskopi
X ışınlarının değişik dokulardan geçiş sırasındaki tutulma oranlarına göre baryum platinosiyanür, çinko ya da kadmiyum sülfür ya da kalsiyum tungstat ile flüoresan (pırıltı veren) hale getirilmiş bir ekran üzerinde görüntülenmesine dayanan tam yöntemi. |
Reniopati
Görme bozukluğuna enden olabilen retina hastalığı. |
Radyoterapi
Işınlama kullanılarak yapılan tedavi yöntemi. |
Replikasyon
DNA'nın kendini eşlemesi. |
Rinne testi
Alman hekim H. A. Rinne'nin geliştirdiği ve her kulaktaki hava yoluyla işitme süresinin, kemik yoluyla işitme süresiyle karşılaştırılmasına dayanan inceleme yöntemi. |
Radyus (döner kemik)
iç tarafında yer alan ulnayla (dirsek kemiği) birlikte ön-kol iskeletini oluşturan, 20-25 cm boyunda ve simetrik konumlu bir çift uzun kemik. |
Rinofarinks (burun-yutak)
Kafa tabanıyla yumuşak damak arasında yer alan yutağın üst bölümü; burun kanalının yutağa bağlandığı bölge. |
Ragad
Üstderide ve altderinin yüzeye en yakın katmanında görülen çizik biçimindeki deri ülserleri. |
Represyon (baskılama)
Psikanalizde kullanılan ve bilinç düzeyinde kabul edilmeyen düşüncelerin etkin bir süreç sonucunda bilinçten uzaklaştırılmasını belirten terim. |
Rinolali (rinofoni)
Burun ya da yutaktaki bir bozukluğa bağlı olarak beliren ses çıkarma bozukluğu; genizden konuşma. |
Rinoplasti
Estetik amaçlı ya da işlevsel bozuklukları gidermek için buruna uygulanan düzeltici cerrahi girişim. |
Rahim Ağzı Kanseri
Kadın rahmi gövde ve rahim ağzı kısımlarından oluşur. Rahim ağzı rahmin doğum sırasında genişleyerek bebeğin çıkmasını sağlayan kısmıdır. Bu kısmı oluşturan hücrelerin anarmal bölünmesi ve üremesi sonucunda rahim ağzı kanseri oluşur.
Belirtiler
Cinsel temas sırasında kanama veya ağrı, anormal vajinal akıntı veya kanama, bel ve kasık ağrıları en sık belirtileridir
Tanı
Cinsel yaşamın başladığı yaştan itibaren kadınlar her yıl düzenli olarak kadın-doğum uzmanı tarafından muayene edilmelidir. Düzenli aralıklarla rahim ağzı ve hazne akıntısından alınan örnekler patolog tarafından incelenir. Bu sayede kanser oluşmadan önce veya çok erken evrede tanı koymak mümkündür. Erken tanı konan hastalar tamamen iyileşir.
Tedavi
Hastalığın yaygınlığı tedavinin şeklini belirler. Hastalığın evresine göre cerrahi, radyoterapi, radyoterapiyle eşzamanlı kemoterapi veya sadece kemoterapi uygulanabilir. Cerrahi tedavi yerleşimi rahim ağzı bölgesinde sınırlı tümörlerde uygulanır. Bu girişim tümörün boyutuna göre küçük cerrahi tekniklerden (biopsi), tüm rahim, rahim ağzı ve lenf bezlerinin alındığı (histerektomi ve lenfodenektomi) büyük cerrahi tekniklere kadar değişmektedir. Radyoterapi rahim ağzı kanserinin her aşamasında uygulanabilen tedavi yöntemidir.Rahim ağzında sınırlı tümölerde cerrahi veya radyoterapi ile şifa oranları benzerdir. Ayrıca radyoterapinin etkisini arttırmak amacıyla radyoterapiyle birlikte kemoterapi uygulanabilir. Bu durumda radoterapinin yanetkileri artabilir.
Öneriler
Düzensiz adet kanamaları olan kadınlar mutlaka bir kadın hastalıkları uzmanına başvurmaları gerekir. |
Rahim Kanseri
Rahim kanseri en sık rahmin iç tabakasını oluşturan endometrium dediğimiz tabakasından gelişmektedir.
Belirtiler
En önemli belirtisi menapoz sonrası görülen kanamadır.Menapoz öncesinde ise uzayan veya aşırı veya düzensiz adet kanamaları olan kadınlar mutlaka bir kadın hastalıkları uzmanına başvurmaları gerekir. Hastalık ilerlemişse karında şişkinlik, sarılık dışkılama güçlüğü gibi belirtiler bulunabilir.
Tanı
Rahim kanseri, hazneden (vajina) kanamanın hastayı uyarması nedeni ile erken dönemde teşhis edilir. Hastalığın erken teşhisi için kadınlar mutlaka yılda bir kez kadın hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilmelidir. Rahim kanseri şüphesi olan kadınlardan jinekolojik muayene sonrasında küretaj yapılarak parça alınır. Küretaj materyali patolog tarafından incelenir. Kanser hücrelerinin görülmesi ile tanı konur.
Tedavi
Rahim kanserinin ana tedavisini cerrahi oluşturmaktadır. Patoloji sonucuna göre tekrarlama ihtimali yüksek olan hastalarda cerrahinin ardından radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanır. Tümörü ilerlemiş veya cerrahi yapılamayan hastalarda tek başına radyoterapi de bir tedavi seçimidir. Hormon tedavisi ve kemoterapi rahim kanserinde sık uygulanan tedavi yöntemleri değildir. İlerlemiş hastalıkta tümörün özelliklerine göre hormon tedavisi veya kemoterapiye başvurulur.
Öneriler
Menapoz öncesinde ise uzayan veya aşırı veya düzensiz adet kanamaları olan kadınlar mutlaka bir kadın hastalıkları uzmanına başvurmaları gerekir. |
Randomizasyon
istatistik amaçlı rastgele seçme yöntemi. |
Resessif
Ancak homozigot (iki kopya da aynı) halde ifade bulabilen, fenotipe yansıyabilen allel, nitelik. |
Risk faktörleri
Hastalık oluşma olasılığını arttıran, kimyasal, fizyolajik, davranışsalm, psikolojik, genetik ya da çevresel etkenler. |
Ranula
Dil altındaki tükürük bezlerinden kaynaklanan kist. |
Respirasyon
Solunum, nefes almak. |
Rast
Radio Aüergic Sorbent Test'İn kısaltılmışı. |
Respiratuvar sistem
Solunum sistemi. |
Rla (rahim içi araç)
Dolyolundan girilerek dölyatağı içine doğum kontrolü amacıyla yerleştirilen araç. |
Rasyonalizasyon
Kişinin nedenini çözemediği davranış bozukluklarına ya da başarısızlıklarına "ussal ve tutarlı" bir açıklama getirmek üzere devreye soktuğu ruhsal savunma mekanizması. |
Rna (ribonükleik asit)
Hücrenin çekirdeğinde ve sitoplazmasında bulunan yüksek molekül ağırlıklı organik madde; yapısı DNA'nınkine benzer. |
Raşitizm
D vitamini eksikliğinin neden olduğu, çocuklarda görülen bir hastalıktır.Kemik teşekkülünün tam olmaması nedeniyle tedavisi geciktirilmiş, ihmal edilmiş vakalarda uzun kemiklerde deformiteler teşekkül eder. |
Retansiyon
Birikme, toplanıp kalma. ( Örn. İdrar retansiyonu;idrar tutulması, idrar yapamama.) |
Rna polimeraz
DNA dan RNA sentezini gerçekleştiren enzim. |
Raşiyalji
Omurga bölgesinde yerleşen ağrı. |
Retiküler
Ağ gibi, ağ biçiminde. |
Raynaud fenomeni
Bir dolaşım problemi, soğuğa aşırı hassasiyet vardır. Kan damarları kasılır ya da daralır ve kan akımı büyük ölçüde azalır; el ve ayak parmakları beyaz ve mavi renk alırlar, ve sıklıkla geçici uyuşmalar olur. bir çok hastalığa eşlik edebilir, örneğin skleroderma (sistemik skleroz). |
Retiküler doku (ağsı doku)
Ağ biçiminde dizilmiş liflerden oluşan doku. |
Romatalji (romatizma ağnsı)
Kas ya da eklemdeki romatizmadan kaynaklanan ağrıyı belirten genel terim |
Raynaud sendromu
Bir dolaşım problemi, soğuğa aşırı hassasiyet vardır. Kan damarları kasılır ya da daralır ve kan akımı büyük ölçüde azalır; el ve ayak parmakları beyaz ve mavi renk alırlar, ve sıklıkla geçici uyuşmalar olur. bir çok hastalığa eşlik edebilir, örneğin skleroderma (sistemik skleroz). |
Retiküler oluşum (ağsı oluşum)
Soğanİlik (bulbus), Varol köprüsü ve orta beynin merkezi bölgelerinde yaygın bir alanda görülen sinir hücrelerinden oluşan yapı. |
Romatizma
Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bu yapıları birleştiren bağlarda ön planda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilmektedir.
Romatizma tek bir hastalık değildir. 200'e yakın hastalık bu sınıfa girer.İltihaplı romatizmalar (Romatoid artrit, Still Hastalığı, Sistemik Lupus Eritematozis, Skleroderma, Polimiyozit, Dermatomyozit, Behçet hastalığı ve diğer vaskülitler, Spondilitle birlikte olan artritler) Kuru romatizmalar (Dejeneratif eklem hastalığı), Mikrobik ajanlara bağlı olanlar, Metabololik ve endokrin hastalıklara bağlı olanlar, Tümörlerle beraber olan romatizmal hastalıklar, Sinir sistemi hastalıkları, Eklem dışı romatizmalar(yumuşak doku romatizmaları) ve sınıflandırılamayanlar. Eklem romatizmaları; osteoartrit (kireçlenme), romatoid artrit(iltihaplı eklem romatizması), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, MAS, bel sırt ve boyun ağrısı ) bunlar arasında en sık görülenleridir. Kalıtsal özellikler (genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır.
Romatizmal hastalıklar genel olarak kadınlarda daha sık görülmekte ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır. Bununla birlikte erkeklerde daha sık görülen (gut, ankilozan spondilit) ya da ön planda gençlerde görülen (sistemik lupus eritematozus, ankilozan spondilit) hastalıklar da vardır. Romatizmal hastalıklar çocukluk çağında da görülebilir.
Romatolojik hastanın en sık yakınmaları ağrı, halsizlik, yorgunluk ve tutukluktur. Bu ağrı eklem veya eklem dışında olabilir. Hastalıklı eklemde ağrı uzun süren hareketsizliği izleyen devrelerde daha belirgin olarak hissedilir. Bu bakımdan sabahları hastalar eklemlerini çok zorlukla hareket ettirirler. Sabah sertliği de denen bu olayın süresi hastalığın tanısında çok önemlidir. 15 dakikadan az süren sabah sertliği normal insanlarda da özellikle ileri yaşlarda görülebilir.
Eklemde olduğu zaman iltihap belirtileri ile beraberdir( şişme, kızarıklık gibi) (artrit), veya sadece ağrı vardır (artralji). Uzun süren artritler eklemlerde şekil bozukluğuna ve eklemin hiç hareket edememesine yol açabilirler. Eklemlerin yapısının, özellikle kıkırdağın bozulması (dejenerasyon) ile seyreden ve halk arasında kireçlenme olarak da adlandırılan osteoartrit (artroz) en sık görülen eklem hastalığıdır. En çok diz ve kalça eklemlerini etkiler, çok sayıda eklemi tutması nadirdir. Genellikle kırk yaşından sonra görülür. Bu hastalıkta ağrı genellikle hareket sonrasında ortaya çıkar, sabah yoktur. Bir çok hasta kendini kuru ve sıcak günlerde daha iyi, soğuk ve rutubetli günlerde daha kötü hisseder.
Bazı iltihaplı romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemi dışında derimizi (kızarıklık, döküntü), iç organlarımızı (akciğer, böbrek, beyin vb.) etkileyebilir. Romatizmal hastalıklarla beraber olabilen eklem dışı şikayetler ise şunlardır: Zayıflama, iştah kaybı, ateş, göz yakınması(kırmızılık, kaşınma, bulanık görme), karın ağrısı, ishal (özellikle kanlı), yan ağrısı, göğüs ağrısı, saç dökülmesi, güneş ışığına aşırı duyarlılık, deri döküntüsü, kuru ağız ve göz, ağız içi yara ve aft, bel ve sırt ağrısı, topuk ağrısı olabilir.
Eklemlerde bulunan zarın (sinovya) ve daha sonra eklemin iltihaplanmasının ön planda görüldüğü romatoid artrit yıllar içinde eklemlerin tahrip olmasına yol açabilen, sık görülen, müzmin bir hastalıktır. Çok sayıda eklemde iltihap görülür. Tüm vücudu etkileyen (sistemik) ve iç organları da tutabilen bir hastalıktır. Erken teşhis edilmesi ve uzun süre ilaçlarla tedavi edilmesi gerekmektedir.
Omurga ve leğen kemiği eklemlerini tutan müzmin romatizma hastalığı ise ankilozan spondilit adını alır. Genç erkeklerde daha sık görülür. Tedavi edilmemesi omurga hareketlerinde kısıtlanmaya yol açabilir.
Romatizmal hastalıklar vücudun her bölümündeki eklem kas damar ve sinir dokularını tutabilir. Baş, boyun, sırt, bel ve diğer eklemlerin ağrı ve tutukluklarının da kökeninde büyük bir olasılıkla önemli bir romatizma başlangıcı vardır.
Romatizmal Hastalıklarda Tedavi
Romatizmal hastalığın tedavisi hastalığa ve hastaya göre değişir, her hastaya kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Doktor tarafından önerilmeyen tedaviler yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir hatta hastalığın ilerlemesine neden olabilir.
Romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için hastalığa erken ve doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir. Şikayetin olmadığı veya çok azaldığı dönemleri hastalığın alevlenip şikayetlerin arttığı dönemler izler.
Romatizmal hastalıkların bir bölümü çok uzun süre devam edebilir, bazılarının tedavisi uzun sürebilir ve zordur. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu hastalara tedavi de verilen ilaçlar ve fizik tedavilerin doktor kontrolünde sürekli alması gereklidir. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi hastalığın ilerlemesini önleyerek günlük yaşamın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Eklemlerdeki yükü artıran fazla kiloların verilmesi, doktor tarafından önerilen egzersizlerin düzenli yapılması veya damar yapısını bozan sigara kullanımının bırakılması bazı romatizmalı hastalar için çok önemlidir.
Romatizmalı hastaların hastalıkları, kullandıkları ilaçlar ve ilaçların olası yan etkilerini bilmesi hasta açısından çok önemlidir.
|
Rda
Recommended Daily Allowance. Diyetle alınması önerilen günlük besin maddesi miktarları. |
Retiküloendotelyal sistem
Sitoplazmalannda çeşitli maddeleri (hücre artıkları, yabancı cisimler, mikroorganizmalar) sindirme özelliği bulunan, bağdokulardaki sabit ya da hareketli hücreler bütününden oluşan sistem; L. |
Romatizma
Vücudumuzun hareket etmesini sağlayan kaslar, kemikler, eklemler ve bu yapıları birleştiren bağlarda ön planda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklara genel olarak romatizma adı verilmektedir.
Romatizma tek bir hastalık değildir. 200'e yakın hastalık bu sınıfa girer.İltihaplı romatizmalar (Romatoid artrit, Still Hastalığı, Sistemik Lupus Eritematozis, Skleroderma, Polimiyozit, Dermatomyozit, Behçet hastalığı ve diğer vaskülitler, Spondilitle birlikte olan artritler) Kuru romatizmalar (Dejeneratif eklem hastalığı), Mikrobik ajanlara bağlı olanlar, Metabololik ve endokrin hastalıklara bağlı olanlar, Tümörlerle beraber olan romatizmal hastalıklar, Sinir sistemi hastalıkları, Eklem dışı romatizmalar(yumuşak doku romatizmaları) ve sınıflandırılamayanlar. Eklem romatizmaları; osteoartrit (kireçlenme), romatoid artrit(iltihaplı eklem romatizması), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, MAS, bel sırt ve boyun ağrısı ) bunlar arasında en sık görülenleridir. Kalıtsal özellikler (genetik yatkınlık) bazılarında önem taşır.
Romatizmal hastalıklar genel olarak kadınlarda daha sık görülmekte ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır. Bununla birlikte erkeklerde daha sık görülen (gut, ankilozan spondilit) ya da ön planda gençlerde görülen (sistemik lupus eritematozus, ankilozan spondilit) hastalıklar da vardır. Romatizmal hastalıklar çocukluk çağında da görülebilir.
Romatolojik hastanın en sık yakınmaları ağrı, halsizlik, yorgunluk ve tutukluktur. Bu ağrı eklem veya eklem dışında olabilir. Hastalıklı eklemde ağrı uzun süren hareketsizliği izleyen devrelerde daha belirgin olarak hissedilir. Bu bakımdan sabahları hastalar eklemlerini çok zorlukla hareket ettirirler. Sabah sertliği de denen bu olayın süresi hastalığın tanısında çok önemlidir. 15 dakikadan az süren sabah sertliği normal insanlarda da özellikle ileri yaşlarda görülebilir.
Eklemde olduğu zaman iltihap belirtileri ile beraberdir( şişme, kızarıklık gibi) (artrit), veya sadece ağrı vardır (artralji). Uzun süren artritler eklemlerde şekil bozukluğuna ve eklemin hiç hareket edememesine yol açabilirler. Eklemlerin yapısının, özellikle kıkırdağın bozulması (dejenerasyon) ile seyreden ve halk arasında kireçlenme olarak da adlandırılan osteoartrit (artroz) en sık görülen eklem hastalığıdır. En çok diz ve kalça eklemlerini etkiler, çok sayıda eklemi tutması nadirdir. Genellikle kırk yaşından sonra görülür. Bu hastalıkta ağrı genellikle hareket sonrasında ortaya çıkar, sabah yoktur. Bir çok hasta kendini kuru ve sıcak günlerde daha iyi, soğuk ve rutubetli günlerde daha kötü hisseder.
Bazı iltihaplı romatizmal hastalıklar kas-iskelet sistemi dışında derimizi (kızarıklık, döküntü), iç organlarımızı (akciğer, böbrek, beyin vb.) etkileyebilir. Romatizmal hastalıklarla beraber olabilen eklem dışı şikayetler ise şunlardır: Zayıflama, iştah kaybı, ateş, göz yakınması(kırmızılık, kaşınma, bulanık görme), karın ağrısı, ishal (özellikle kanlı), yan ağrısı, göğüs ağrısı, saç dökülmesi, güneş ışığına aşırı duyarlılık, deri döküntüsü, kuru ağız ve göz, ağız içi yara ve aft, bel ve sırt ağrısı, topuk ağrısı olabilir.
Eklemlerde bulunan zarın (sinovya) ve daha sonra eklemin iltihaplanmasının ön planda görüldüğü romatoid artrit yıllar içinde eklemlerin tahrip olmasına yol açabilen, sık görülen, müzmin bir hastalıktır. Çok sayıda eklemde iltihap görülür. Tüm vücudu etkileyen (sistemik) ve iç organları da tutabilen bir hastalıktır. Erken teşhis edilmesi ve uzun süre ilaçlarla tedavi edilmesi gerekmektedir.
Omurga ve leğen kemiği eklemlerini tutan müzmin romatizma hastalığı ise ankilozan spondilit adını alır. Genç erkeklerde daha sık görülür. Tedavi edilmemesi omurga hareketlerinde kısıtlanmaya yol açabilir.
Romatizmal hastalıklar vücudun her bölümündeki eklem kas damar ve sinir dokularını tutabilir. Baş, boyun, sırt, bel ve diğer eklemlerin ağrı ve tutukluklarının da kökeninde büyük bir olasılıkla önemli bir romatizma başlangıcı vardır.
Romatizmal Hastalıklarda Tedavi
Romatizmal hastalığın tedavisi hastalığa ve hastaya göre değişir, her hastaya kişisel bir tedavi planı yapılması gerekir. Doktor tarafından önerilmeyen tedaviler yararsız ve tehlikeli olabilir, uygun tedavinin yapılması gecikebilir hatta hastalığın ilerlemesine neden olabilir.
Romatizmal hastalıklarda da en uygun tedavinin yapılabilmesi için hastalığa erken ve doğru teşhisin konulması gereklidir. Romatizmal hastalıklara erken dönemde teşhis konulması güç olabilir ve hastanın bir süre konunun uzmanı tarafından tetkik edilmesi ve izlenmesi gerekebilir. Romatizmal hastalıkların belirtileri zaman içinde değişiklik gösterebilir. Şikayetin olmadığı veya çok azaldığı dönemleri hastalığın alevlenip şikayetlerin arttığı dönemler izler.
Romatizmal hastalıkların bir bölümü çok uzun süre devam edebilir, bazılarının tedavisi uzun sürebilir ve zordur. Bu hastalıklara müzmin (kronik) hastalıklar denir. Bu hastalara tedavi de verilen ilaçlar ve fizik tedavilerin doktor kontrolünde sürekli alması gereklidir. Yapılan tedaviler hastalığı tamamen yok etmese dahi hastalığın ilerlemesini önleyerek günlük yaşamın ağrısız ve rahat olmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Eklemlerdeki yükü artıran fazla kiloların verilmesi, doktor tarafından önerilen egzersizlerin düzenli yapılması veya damar yapısını bozan sigara kullanımının bırakılması bazı romatizmalı hastalar için çok önemlidir.
Romatizmalı hastaların hastalıkları, kullandıkları ilaçlar ve ilaçların olası yan etkilerini bilmesi hasta açısından çok önemlidir.
|
Reajin
Çeşitli tipteki hücrelerin (mast hücreleri başta olmak Üzere deri ve mukozalardaki epitel hücreleri) yüzeyine bağlanma özelliği |
Retikülopati
Retikülosarkom ya da Hodgkin hastalığı gibi retikülo-endotelyal sistemi ilgilendiren hastalıkları belirtmek için kullanılan genel terim. |
Romatizmal ateş
Erişkinde ya da çocukta görülebilir (eklemleri, kalbi, cildi tutabilen ve boğaz mikroplarına bağlı gelişen bir iltihaplı romatizma), fakat çocuklarda daha sıktır. Gelişmiş ülkelerde 60 yıl öncesine göre çok daha az görülmektedir |
Reaksiyon (tepki, tepkime)
Organizmanın bir uyarıya karşı verdiği yanıt. |
Romatizmal hastalıklar
Tüm artrit ve romatizma tiplerini ifade eder |
Reaktif artrit
Sık rastlanan artrit şekillerinden biri. Eklemlerin yanısıra, tendonları ve dokuları da tutabilir. Reiter sendromu ya da Reiter hastalığı olarak da anılabilir ve Seronegatif artritler"" ya da ""Spondilartritler"" başlığı altında sınıflanan bir hastalık grubunda yer almaktadır. Romatoid artrit ve osteoartritten oldukça farklıdır. Sık rastlanan nedenleri cinsel yolla geçen hastalıklar, akut infeksiyöz diyare ve besin zehirlenmesidir. |
Romatoid artrit
Eklemlerin sık rastlanan bir inflamatuvar hastalığı. Çok değişken bir hastalıktır. Tutulan eklemlerin sayısı ve tipinin yanısıra, hastalığın şiddeti ve süresi de hastadan hastaya değişir. Ağır fiziksel özürlere en çok neden olan romatizmal hastalıktır ve kadınlarda 3 kat daha sık görülür. RA eklemi döşeyen zarda (sinoviyum) inflamasyona neden olur. İnflamasyon belirtileri osteoartrittekinden daha şiddetlidir ve tutulan eklemlerde ağır hasara yol açabilir. |
Reanimasyon (yeniden canlandırma)
ileri derecede bozulmuş ya da geçici olarak durmuş yaşamsal işlevleri normale getirmek amacıyla kullanılan yöntemlerin bütünü. |
Retikülum hücreli sarkom (retikülosarkom)
Çoğunlukla lenf dokularından kaynaklanan kötü huylu tümör. |
Romatoidartrit
Vücuttaki tüm kemikler birbirlerine eklemlerle bağlıdır. Sayısı 327'yi bulan eklemlerde meydana gelen birtakım hastalıklar vardır.Osteoartrit süregen bir eklem hastalığı olup, eklem kıkırdağı ve komşu kemik dokularda bozulma ile karakterize eklem ağrısına ve tutukluğuna neden olan bir hastalıktır.
Belirtiler
Romatoid artrit (RA) geleneksel biçimde, bağışıklık sisteminin eklemlere saldırmasına yol açan kronik, enflamatuvar bir otoimmün bozukluk olarak tanımlanmıştır. Engelleyici ve ağrılı bir enflamatuvar durumdur, ağrı ve eklem aşınması sebebiyle önemli oranda hareket kaybına yol açabilir. Hastalık sıklıkla vücuttaki deri, kan damarları, kalp, akciğer ve kaslar gibi birçok eklem dışı dokuyu da etkilediği için sistemiktir. Multifaktöryel bir mekanizmayla ortaya çıktığı düşünülse de kesin nedeni ortaya konamamıştır.
Hastalık ilerledikçe; Kemik ağrıları belirginleşir. Eklem hareketleri kısıtlanır. Krepitasyon denilen eklem hareketi sırasında tıkırtı sesi gelir ve giderek eklem açılmaz olur. Parmaklarda en uç eklemlerde çıkıntılar oluşabilir. Bazı eklemlerde ise eklem bağları gevşeyerek eklem stabilitesi bozulur. Sırt ağrısı Bazen boyun ya da alt omurgada tutulum Osteofitlerin (kemik çıkıntıları) sinirlere baskısı sonucu uyuşma Kol ve bacaklarda güçsüzlük ve benzeri nörolojik sorunlara da yol açabilir.
Romatoid artrit hastalığının belirtileri eklemlerde iltihaplanma, şişme, harekette zorluk ve ağrıdır. Hastalık sürecinde gözlenen diğer belirtiler ise:
İştah kaybı
Ateş
Güç kaybı, yorgunluk
Kansızlık
Elleri kullanmada zorluk
Bazen deri altında doku yumruları
Hastaların 70inde hastalığın ilerleyişi yavaş olurken 10-15inde daha hızlı bir gidiş söz konusudur. En fazla etkilenen eklemlerse eller, ayaklar, dizler, omuzlar ve dirseklerdir.
Tanı
Doktorlar hastalığın teşhisini, belirtilere, hastaların tıbbi geçmişine, muayene sonuçlarına ve yapılan tahlillerin neticelerine göre koyar. Romatoid artrit teşhisi koymada dikkat edilen yedi nokta vardır:
1. Sabah sertliğinin olması; hastalar uyandıktan sonraki en az bir saat boyunca ellerini rahatça kullanamazlar. Hastalara sabahları avuçlarını yumruk yapıp yapamadıkları sorulur.
2. Üç ya da daha fazla eklem bölgesinde aynı zamanlı artrit eklem iltihabı
3. El eklemlerinde artrit
4. Artritin görüldüğü eklemlerin vücudun her iki tarafında da simetrik olması
Bu dört kriterin en az 6 hafta boyunca devam etmesi gerekmektedir.
Ayrıca
5. Doku yumruları
6. Kan tahlillerinde RF romatid faktör bulunması
7. Röntgende eklemlerde değişikliklerin gözlenmesi
Bu yedi kriterden en az dört tanesinin var olması durumunda romatoid artrit teşhisi konabilir.
Tedavi
Hastalığın oluşma biçimi yeterince aydınlanamadığından nedene yönelik bir tedavisi yoktur. Ancak gidiş romatoid artrit kadar alevli değildir. Hastalara egzersiz, parafin banyoları, fizyoterapi, destek araçlar, ilaç tedavileri ve gerekirse cerrahi girişim gibi tedaviler uygulanır.
Öneriler
Aşırı kilolarınızdan kurtulunuz
Fazla ayakta kalmayınız
Bağdaş kurmayınız
Çömelmeyiniz
Risk taşıyorsanız ortopedik ayakkabı tercih ediniz |
Retina
Gözün en iç tabakası, ağ tabaka. |
Romatoit etken testi
Romatoit artritli hastalann yüzde 80'inde bulunan romatoit etkenini araştırmak amacıyla uygulanan test. |
Retina (ağtabaka)
Işığa duyarlı alıcıların bulunduğu göz katmanı. |
Romatoloji
Romatizmal hastalıkları inceleyen tıp dalı. |
Retina çubuk hücreleri
Retinanın (ağtabaka) sinir hücreleri; koni hücreleriyle birlikte gözün ışığa duyarlı alıcılarını (fotoreseptör) oluştururlar. |
Rombensefalon
Emriyondakİ ilkel üç beyin kesesinden en arkada olanı; dördüncü haftanın sonuna doğru belirginleşmeye başlar. |
Retina koni hücreleri
Retinanın (ağtabaka) sinir hücreleri; çubuk hücreleriyle birlikte gözün ışığa duyarlı alıcılarını (fotoreseptör) oluştururlar. |
Retinen
A vitamini ya da Öteki adıyla retinolün bir türevi. |
Ronflan ral (ronküs)
Büyük çaplı bronşların akut ya da kronik iltihap, tümör gibi nedenlerle tıkanması sonucunda, solunumu dinlemekle duyulan derin ve kaba ses. |
Refleks sempatik distrofi
Başlıca özelliği yanıcı nitelikte ısrarlı ağrıdır; hafif şekilleri oldukça sıktır - daha şiddetli formları sakatlayıcı olabilir ve tedavisi daha zordur. Değişik RSD formlarıyla ilgili diğer terimler şunlardır: Algodistrofi"", ""Sudeck atrofisi"" ve son zamanlarda ""Kompleks bölgesel ağrı sendromu"". |
Rota virüs
Altı ay ile iki yaş arasındaki çocuklarda sık sık mide-bağırsak iltihabına yol açan virüs. |
Refleks yayı
Duyu, ara ve motor nörondan oluşan en basit mekanizma. |
Retinoblastom
Çocukluk çağında görülen ender ve kötü huylu göz tümörü; retinanın (ağtabaka) sinir dokusundan kaynaklanır ve embriyonel özellikler gösterir. |
Rotasizm
R harfini söyleyememe ya da yanlış söyleme biçimindeki konuşma bozukluğu, işlevsel kaynaklı olabileceği gibi dudaklar, dil, damak ya da diş yayındaki doğumsal ya da edinilmiş yapısal bozukluklara bağlı olarak da gelişebilir. |
Retinol
A vitamininin öteki adı. Bak. vitaminler. |
Rotasyon (dönme)
Anatomide bir yapının uzunlamasına ekseni etrafında dönme hareketini anlatan terim. |
Reflü (geriye akma)
Kapakçık ya da büzgen kası bulunan bir organ içindeki sıvının, bu yapılarının yetersizliği nedeniyle geriye akması. |
Retinopati
Görme bozukluğuna enden olabilen retina hastalığı. |
Röntgen ışınları (x ışınları)
Çıplak gözle görülemeyen, 10 İle 0,1 Â dalgaboyu arasında yer alan elektromagnetik ışınlar. |
Refraktometre
Görme bozuklukluklarını ölçen cihaz. |
Retraksiyon
Bir organ ya da dokunun, destek görevi yapan bağdo-kudaki anormal çoğalmaya bağlı olarak küçülmesi. |
Röntgenterapi (röntgen tedavisi)
X ışınlannın biyolojik Özelliklerinin kullanılmasına dayanan bîr radyoterapi (ışın tedavisi) biçimi. |
rpacık
Halk arasında it dirseği de denir. Doktorların Hordoleum dedikleri hastalıktır. Göz kapağındaki herhangi bir kılın dibinde; içi dolu bir şişlik meydana gelir.
Acı ve zonklama vardır.
Arpacıkla, hiçbir şekilde oynamayın, onu sıkmayın! Beslenmenize önem gösterin, üzüntülerinizi bırakıp biraz daha mutlu olmaya bakın. |
Regurjitasyon
Yenilen yiyecek ve içeceklerin, kusma olmaksızın ağıza geri gelmesi. |
Retrodeviasyon
Bir organın arkaya doğru dönmesiyle beliren duruş bozukluğu. |
Ruh Sağlığı
Sağlık, bedensel, ruhsal ve toplumsal iyilik hali olarak tanımlanır. Bu çok genel tanımdır. Her belirti bir hastalık değildir, eger her belirtiyi bir hastalık olarak düşünecek olursak hiç kimsenin sağlıklı olduğunu
söyleyemeyiz.
Ruh sağlığının tanımını yapmak daha güçtür. Ruh sağlığı, kişinin kendisi ve diğer insanlarla uyum ve denge içinde olmasıdır. Bu uyum kati kurallara bagli olmayip degiskenlik ve belli ölçülerde esneklik tasir. Hemen akla ruh sagligi yerinde olan bir kisi ne gibi özellikler tasir sorusu gelir.
* Kisinin kendi kendisi ile uyumlu olmasi, nedeni belli olmayan ve uzun süren kuruntu, kaygi korku ve kuskulardan uzak olmasi,
* Kisi yakin ve uzak çevre ile saglikli bir iliski ve iletisim kurabilmelidir.
* Kisi yakin ve uzak çevre iliskileri disinda saygi duymali, sevebilmeli bunun karsiliginda saygi duyulan sevilen bir kisi olabilmelidir.
* Kendine güvenmeli, yetenekleri, özellikleri, gruba göre arti ve eksileri ile kendini degerlendirebilmeli ve kabul etmelidir.
* Toplumda bir yeri olmali, is yapmali, basarmali ve basarilari ile mutlu olmali, daha iyiye ulasmak için çaba göstermelidir
* Gelecek için gerçekçi planlari olmali, bunlara ulasma çabasi içinde olmali eger bu amaçlara ulasamazsa yerine geçebilecek yeni planlar yapabilmelidir.
* Karsilastigi engeller karsisinda yilmamali, bunlarla bas etme gücü olmalidir.
* Bagimsiz karar verme ve uygulama yetisi olmalidir.
* Içine bulundugu toplum ile uyum içinde olan inanç ve deger yargilarina sahip olmalidir.
* Kisi her seyi zamaninda yapma becerisine sahip olmali, Eglenme, dinlenme sosyal aktivitelere katilma, kendini gelistirme için zaman ayirabilmelidir.
Sigmund Freud ruh sagligini " Sevmek ve çalismak" olarak tanimlar. Gerçekten sevebilen, paylasabilen ve çalisan bir kisi ruh sagligini koruyor demektir. Belki de Goethe'nin yaptigi olgun insan tanimi ayni zamanda ruh sagligi yerinde olan birisinin tanimi olarak da kabul edilebilir. Çünkü "Olgun insan kendine gülebilen insandir." demektedir. Ayni sekilde "Ruh sagligini koruyabilen insan kendine gülebilen insandir." denebilir. Ruh sagligi içinde yasanilan kosullara göre degisebilir, bozulabilir veya kosullar düzelince düzene girebilir. Kisileri siyah-beyaz gibi ruh sagligi yönünden saglikli ve sagliksiz olarak degerlendirmek olasi degildir. Ruh sagliginin bozulmasi kisinin yakin çevresi ve is ortami, basarma düzeyi vb. faktörleri olumsuz yönde etkilediginden; ruh sagliginin bozulmasi fiziki hastaliklardan daha
derin sorunlar yaratabilmektedir.
|
Regürjitasyon
Yenilen yiyecek ve içeceklerin, kusma olmaksızın ağıza geri gelmesi. |
Retrognatizm
Çene kemiklerinden birinin öbürüne göre daha arkada olduğu biçim bozukluğu. |
Rehabilitasyon
Fiziki hareket kusurlarını düzeltme, yeniden kazandırma. |
Retrograd ejekülasyon
Menin'nin penisten dışarı çıkmayıp, mesaneye geri kaçması hali |
Rehidratasyon
Ağır bir su kaybından sonra, organizmaya yeniden normal suyunu kazandırmak amacıyla uygulanan tedavi. |
Retrograd wirsungografi
Pankreası onikiparmakbağırsağına bağlayan Wirsung kanalının ve dolayısıyla pankreasın görüntülenmesini sağlayan endoskopik ve radyolojik yöntem. |
Rüya
Uyku sırasında ortaya çıkan ve düşünce içeriğini simgeleyen görüntülerden oluşan psikolojik olay. |
Sabin aşısı
Polyomiyelitten (çocuk felci) korunmak için kullanılan aşı |
Serüloplazmin
Kan plazmasında bulunan protein. |
Sabit fikir
Kişinin patolojik niteliğini bilmeden kapıldığı düşünce. |
Servikal spondiloz
Eklem aşınması ve yırtılmasının neden olduğu boyun ağrısı. |
Saç
Kafa derisini örten kıl türü. |
Saç dökülmesi
Günde, normal olarak 80 saç kılı dökülür. Bundan fazla dökülme yaşın ilerlemiş olması, bazı ateşli hastalıklar, tiroid hastalıkları, kansızlık, verem, şeker hastalığı gibi bütün vücudu etkileyen hastalıklardan sonra görülür. Tıp dilinde alopesi adı verilen saç dökülmesi; basit saç dökülmesi ve pelad olmak üzere iki çeşittir. |
Serviks (dölyatağı boynu)
Dölyatağının silindir biçimindeki alt bölümü; içinden dölyolu ile dölyatağı boşluğunu birbirine bağlayan bir kanal geçer. |
Saç ve sakal ağarması
Yaş ilerledikçe saça ve sakala rengini veren maddenin yapımı azalır, bir süre sonra da tamamen kesilir. Kumral ve kızıl saçlar, daha erken beyazlaşır. Genç yaşlarda görülen beyazlaşmalar ise, ırsidir. Tedavisi yoktur. |
Saçkıran
Tıp dilinde tinea tonsurans denilen saçkıran, bir çeşit mantarın neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Hiç vakit kaybetmeden tedavi etmek gerekir.Saçkıranlı hastanın tarağını kullanmak veya şapkasını giymekle bulaşır. Tedaviye, hastalıklı yerdeki saçları kesmek veya traş etmekle başlanır. Saçlar, haftada iki kere yıkanır. |
Ses kaybı
Sesin tamamen kaybolmasına, tıp dilinde afoni denir. Tam veya kısmi olabilir. Nedeni, boğaz veya gırtlak hastalıkları, konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalanması veya sinir bozukluğudur.Tedaviye geçmeden önce, gerçek nedeni bulmak gerekir. 1-2 gün içinde geçmeyen ses kayıplarında doktora başvurmak gerekir. |
Skrotum (erbezi torbası)
Erbezlerinin, epîdidimin ve spermatik kordonun içinde yer aldığı torba. |
Saçların kepeklenmesi
Kafatası derisi üzerinde meydana gelen gevşek pul şeklindeki kabuklara kepek denir. Kuru ve yağlı olmak üzere iki çeşidi vardır. Yağlı sarımtırak görünüşteki kepeklenmeye, tıp dilinde sebore denir.Nedeni, derinin en üst kısmında bulunan tabakanın, ürettiği fazla parçalardır. Bunlar, çoğunlukla saçlar tarandığı zaman dökülür.Tedavinin ilk şartı; temizlik ve fazla miktarda unlu şeyler yememektir. |
Sadist
Başkasına işkence etmekten zevk alan kişi. |
Smegma
Penis başının tabanındaki olukta bulunan, sünnet derisinin hemen altındaki bezlerin salgıladığı madde. |
Sadizm
Başkalarına acı vermekten cinsel haz duyma. |
Sesamoit (susamsı) kemikler
Özellikle el ve ayak eklemlerine komşu olarak yerleşmiş ve çevresi kiriş, bağ ya da eklem kapsülüyle bir zarf gibi sarılmış kemikleri belirten genel terim. |
Sadomazoşizm
Alman psikolog R. von Krafft-Ebing'in mazoşist ve sadist sapıklığın bileşimini belirtmek için kullandığı terim. |
Safen toplardamarı
Bacağın büyük ve küçük iki yüzeysel ana toplardamarı. |
Sessiz mutasyon
Meydana geldiği gen üzerinde, daha sonra bugen tarafından üretilecek proteinin fonksiyonunu değiştirmeyen mutasyonlardır (etkisiz mutasyon). |
Safenektomi
Safen toplardamarının kesilip çıkarılması ile yapılan cerrahi girişim. |
Sezaryen ameliyatı
Karın ön duvarı ve dölyatağı duvarında açılan bir kesiy-le bebeğin ve etene, göbek kordonu, amniyon zan gibi eklerinin çıkarılmasına dayanan cerrahi girişim. |
Soğuk apse
Bir verem odağından kaynaklanan akıntının, bir vücut boşluğu içinde toplanmasıyla oluşan apse (bazı mantar enfeksiyonlarına bağlı olarak da gelişebilir). |
Safpengoplasti
Hastalık sonucu hasar görmüş salpenkslerde (Fallop borusu) döllenmeyi engelleyici biçimsel bozukluğu düzeltmeye yönelik girişim. |
Sezeryan
Karında bir kesi yapılarak bebeğin rahimden cerrahi yolla çıkarılması. |
Sol Kalp Yetmezliği
Hastada nefes darlığı ve kuru öksürük vardır. Geceleri daha zor nefes alır. Çarpıntı, baygınlık ve terleme görülebilir. Buna kalp astımı adı verilir. Nedeni; aort veya mitral kapaklarının hastalanması veya koroner rahatsızlığıdır. |
Safra
Karaciger tarafından salgılanan, yeşilimsi kahverengi bir sıvıdır.Safra, kısmen yağ sindirimine yarayan bir salgı, kısmende eskimiş alyuvarların tahrip olmaları sonucu oluşmuş bir atılma ürünüdür. |
Sezeryan Doğum
Sezaryan ile doğum bebeğin ve sonunun , Anne'nin karnından uterusu kesi ile açarak çıkartılmasıdır.
Sezeryan gerektiren durumlar:
Sezaryan ile doğum kararı gebelik muayeneleri sırasında verilebileceği gibi, doğumu indüksiyon (suni sancı) ile başlatma girişimi başarısız olduğunda, veya doğum başladıktan sonra da verilebilir. Bebeğin vücudu çıkana kadar herhangi bir dönemde normal doğumdan vazgeçilerek bebeğin sezaryan ile doğması kararı verilebilir!
1-Sezaryan kararı en sık doğum başladıktan sonra doğumun ilerlememesi ve fetal distres geliştiği durumlarda verilmektedir.
2-Placenta Previa
Plasentanın serviksi tümüyle veya kısmen kapatmasıdır. Kısmi kapatma durumlarında doğum esnasında serviks açılırken çok kanama olabileceğinden, tümüyle kapatma durumunda ise bebek hiçbir şekilde kanala giremeyeceğinden doğum mutlaka sezaryanla gerçekleştirilir.
Tanı 36. gebelik haftasından sonra yapılan ultrason incelemesiyle konur. Bazı gebelerde gebeliğin erken dönemlerinde yapılan ultrasonlarda plasentanın servikse yakın yerleştiği, bazen de serviksi tümüyle kapattığı gözlenebilir. Bu dönemlerde sezaryan kararının hemen verilmesi doğru değildir, zira gebeliğin sonlarına doğru (36. gebelik haftasına kadar) plasenta uterusun büyümesiyle yukarı çıkarak normal yerleşimine ulaşabilir.
3-Bebeğin "ters" veya "yan" durması
Fetuslar gebeliğin erken dönemlerinde sıklıkla yan veya makat pozisyonunda (baş yukarıda) dururlar ve pozisyonlarını sık sık değiştirirler. Belli bir gebelik haftasından sonra, özellikle de 36. gebelik haftasından sonra bebek yeri daraldığından pozisyonunu değiştirmesi zorlaşır. 36. gebelik haftasından sonra bebeğin uterus içinde enlemesine durması sezaryan için mutlak bir neden teşkil eder. Makat (baş yukarı) ile gelen fetusların dikkatli bir inceleme sonrasında vajinal doğumuna izin verilebilir. Fakat önde gelen kısım (yani doğum kanalına ilk giren kısım) ayak ise doğum mutlaka sezaryan ile gerçekleştirilir. İlk doğumunu yapacak anne adaylarında makat (baş yukarı) gelişi ile doğum mümkün olmakla beraber bebeğin doğumu esnasında oluşabilecek muhtemel riskler yüzünden sezaryan ile doğum sıklıkla uygulanmaktadır.
4-İri bebek
Doğumu yakın olan bir bebeğin ultrason ve klinik incelemelerle 4500 gr'dan daha ağır olduğunun saptanması durumunda sezaryan ile doğum tercih edilir. Ortalama bir boyda ve kiloda olan bir anne adayında iri bebekte doğum birinci veya ikinci evresinde anne adayı veya bebekte istenmeyen bazı durumlar oluşabilir. Bunlar arasında en sık görülenler doğumun ilerlememesi ve ikinci evrenin sonunda omuz takılmasıdır. Bu risklerin gerçekleşmesini önlemek için sezaryanla doğum tercih edilebilir.
5-Pelvis Darlığı (çatı darlığı)
Bu duruma genellikle anne adayının çocukluk çağında geçirdiği ve kemik pelvis yapısını bozan hastalıklarda rastlanır. Tereddütlü durumlarda antenatal dönemde yapılan dikkatli bir pelvik muayene ile tanı koyulur. Pelvis yapısı uterus (rahim) içindeki bebeği doğurmaya uygun değilse sezaryan ile doğum kararı verilir.
6-Herpes Simpleks Enfeksiyonu
Herpes simpleks virüsü (HSV) enfeksiyonunun bulaştırıcılığının devam ettiği dönemde anneden bebeğe doğum esnasında virüs bulaşma riski vardır. HSV bebekte ciddi santral sinir sistemi enfeksiyonuna sebep olabileceğinden doğum sezaryan ile gerçekleştirilir. Fakat bazen sezaryan bile bulaşmayı engelleyemeyebilir.
7-Daha önce sezaryanla doğum yapmış olanlar
8-Doğum kanalını tıkayan myomlar veya kanalda yer alan diğer kitleler
Doğum kanalına yerleşmiş büyük miyomlar veya diğer kitleler, nadiren de perinede yer alan HPV enfeksiyonuna bağlı büyük kondilom lezyonları bebeğin kanaldan geçişine ve doğumuna engel teşkil edebilir.
9-Anne adayının doğumun ikinci evresinde ıkınmasının sakıncalı olduğu durumlar
Bazı kalp ve beyin hastalıkları olan anne adaylarında kafa ve karın içi basıncını artıran ıkınmalar sakınca teşkil eder. Bu durumda anne adayı hastalığın uzmanı ile konsulte edildikten sonra doğum sezaryan ile gerçekleştirilir.
10-Bebekteki bazı anomaliler
Bebekte yaşamla bağdaşan fakat doğum kanalından geçişi engelleyecek omfalosel, hidrosefali gibi fiziksel kusurlarda sezaryan tercih edilir. Doğan bebeğe ilgili uzman doktor tarafından kısa zamanda müdahale yapılır.
11-Diğer durumlar
Yukarıda sayılanlar daha doğum başlamadan önce sezaryan kararı verilen durumların tümüne yakınını kapsar. Bunun dışında bebekle veya anne adayıyla ilgili gebeliğin seyrininde sezaryan kararı verilen nadir durumlar da mevcuttur.
Vajinismus (vajina girişinin kasılarak penisin girişine izin vermemesi - Bu durum vajinal muayene ile doğumun takibi imkansız kılacağından sezaryan için bir sebep teşkil eder) bunlardan biridir. Tedaviye dirençli vajinismus olgularında son çare olarak sezaryana başvurulur. Vajinismus dışında anne adayında normal doğumu engelleyecek psikiyatrik bozukluklar, anne adayının normal doğumdan çok korkması ve ikna edilememesi sezaryan ile doğum kararı verilmesinde etkili olur.
Diğer bir grup elektif sezaryan ise, kesin ve bilimsel bir gerekçe olmamasına karşın doktorların bebek sağlığı için daha uygun olacağı hissini taşımalarıyla uygulanan sezaryanlardır. Uzun süren bir "kısırlık" döneminden sonra IVF (tüp bebek) veya diğer yöntemlerle gebe kalan, daha önceden çok sayıda düşük veya erken doğum kayıpları sebebiyle çocuk sahibi olamayan, daha önce gebelik veya doğum esnasında bir veya daha fazla sayıda bebeğini kaybeden anne adaylarına çoğunlukla sezaryan ile doğum önerilmekte ve bu öneri anne adayı tarafından da genelde olumlu karşılanmaktadır. Burada temel düşünce anestezi ve sezaryanın anne adayına getirdiği riskin normal doğumdan çok daha fazla olduğunun bilinmesi, fakat zorluklar sonunda elde edilen bebeğin canlı doğmasının garanti altına alınması için bu risklerin kabullenmesidir. Riskli olmayan bir gebelikte büyük oranda vajinal yoldan doğum anne ve bebek için en uygun olanıdır.
Sezaryan ile doğumun elbetteki çok önemli avantajları vardır: Plasenta previa olgularında vajinal yoldan doğum girişimini anne ve bebek için ölümle sonuçlanması mutlaktır ve bu durumda uygulanan sezaryan hayat kurtarıcıdır. Bu konuda kimsenin bir yorum yapması söz konusu değildir. Üzerinde durulması gereken konu vajinal yoldan doğması mümkün olan bebeğin sezaryan ile doğurtulmasında bebek sağlığını korumada olumlu etkisi olup olmadığının tam bilinmemesidir.
Böyle durumlarda da sezaryan önemli avantajlar sağlayabilir: bebek her türlü yoğun bakım şartları hazırlandıktan ve gerekli koşullar yerine getirildikten sonra sezaryan ile planlı bir şekilde doğurtulur. Vajinal doğumda ise doğum şartların tam uygun olmadığı beklenmedik bir zamanda olabilir. Sezaryanda bebek olgun olduktan hemen sonra (39. haftada) doğurtulur. Doğum başlaması beklendiğinde ise gebelik süresi 42. haftaya kadar uzayabilir. Bu ek 3 hafta içerisinde bebek beklenmedik bir şekilde ölebilir. Bu sayılan durumlar çok nadir rastlanan durumlardır. O yüzden sezaryan yalnızca kesinlikle gerekli olan durumlarda (previa gibi) uygulanmalıdır. Kesin gerekli olmayan durumlarda ise anne adayları ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanının doğum şekli konusundaki hissi ve tecrübeleri doğum şekline karar verilmesi konusunda ön plana alınmalıdır.
Sezaryan aşırı ve gereksiz yere yapıldığında normal sürecin tersine gidildiğinden kitlesel düzeyde bakıldığında anne ve bebek hayatına olumsuz etkide bulunması kaçınılmazdır.
12-Elektif sezaryan uygulanması
Doğumu sezaryanla gerçekleştirme kararı daha doğum başlamadan önce, antenatal incelemelerin herhangi birinde verilebilir. Elektif (acil olmayan) sezaryan adını alan ve randevu verilerek gerçekleştirilen bu uygulama aşağıdaki durumlarda tercih edilir.
Sezaryan ile doğumu elektif olarak gerçekleştirmek için anne adayının gebelik haftası kesin olarak belirlenmiş olmalıdır. Diabet gibi bebeğin akciğerlerinin geç olgunlaştığı durumlar hariç, 39. gebelik haftasından sonra bebek olgunlaşmış kabul edilir. Bu sebeple elektif sezaryan sıklıkla 39. gebelik haftası içinde uygulanır. Gebelik haftasının kesin olarak belli olmadığı durumlarda nadir de olsa akciğerleri olgunlaşmamış prematüre bir bebek doğurtulma riski vardır.
13-Gebeliğin seyrinde bazen doğumun başlamamasına rağmen acil sezaryan kararı verilen durumlar da vardır.
Bunlar genellikle beklenmedik durumlardır. Bebeğin kalp seslerinin bozulmuş olması ve fetal distres ortaya çıkması, ablatio gelişmesi (plasentanın erken ayrılması) veya nadiren suların gelmesi esnasında kordonun sarkması durumunda doğum başlamadan acil sezaryan uygulanır.
14-Doğumun başlatılma girişimlerinin başarısız olması (başarısız indüksiyon girişimi) durumunda sezaryan kararı verilmesi
Beklenen doğumun başlamadığı durumlarda anne adayına serviksi olgunlaştıran ilaçlar ve suni sancı verilir. Buna indüksiyon adı verilir. İndüksiyon doğumu başlatmada başarısız olursa sezaryanla doğum gerçekleştirilir. İndüksiyon en sık miad geçmesinde uygulanır. Anne hayatının veya bebek hayatının tehlikede olduğu durumlarda da (ağır preeklampsi ve fetal distres gibi) fetus miadında olmasa bile indüksiyonla doğum başlatılmaya çalışılır.
SEZERYAN NASIL OLUR?
Sezaryen ameliyathanede yapılan cerrahi bir müdahaledir.
Önce bebeğin alınacağı bölgenin tüyleri traş edilir.
Lavman yapılır.
Üzerinizdeki herşeyi çıkarıp ameliyat önlüğü giydirilir.
Sedye ile ameliyathaneye alınırsınız.
İçeride müdahalenin yapılacağı yere yatırılırsınız ve biraz sohbet edersiniz, bu heyecanı yatıştırmak için yapılan zarif bir davranıştır.
Anestezi yapılır ve siz artık hiçbirşey duymazsınız.
Doktor karın derisini dezenfekte eder ve cerrahi müdahele ile bebeğiniz dünyaya gelir.
Toplam süre 45-60 dk sürer.
SEZERYAN NEDEN TERCİH EDİLİYOR ?
Sezaryen ile doğumun tarihi belirlidir, ne zaman ne yapılacağı bilinir.
Günümüzde artık teknik ve anestezi çok ilerlemiştir ve cerrahi müdaheleden korkulacak bir durum yoktur.
Estetik bir sakınca söz konusu değildir çünkü kesme işlemi pubis tüylerinin altında , aşağıda ve enlemesine yapılır.
Normal doğum sancısının anne adaylarını korkutması. Sezaryen ile doğum sancısı çekilmez.
Normal doğum sırasında apış arasında olabilen yırtılma veya hekimin gerekli gördüğü için yaptığı yarma işlemi sezaryende olmaz.
SEZERYANDAN SONRA ?
Müdahaleden birkaç saat sonra kendinize gelirsiniz.
Ve hemen görmeniz için bebek yanınıza getirilir. Daha sonra dokuz ay boyunca merak ettiğimiz minik bebeğinizi ilk kez emzirirsiniz. SEZARYEN EMZİRMEYİ ENGELLEMEZ.
Ağrılarınız varsa PCA aleti ile vücudunuza belli bir dozu aşmayacak şekilde, ağrı duyduğunuz vakit ağrı kesici verebilirsiniz. Bu yöntemle ameliyat sonrası çekilen ağrılar tamamıyla ortadan kaldırılabilir.
İlk gün bir şeyler yemek ve içmek yasaktır.
İlk günün akşamında hemşire sizi küçük bir yürüyüşe çıkarır. Odanın içinde yapılan bir yürüyüştür bu . Şunu unutmayın ki ne kadar çok hareket ederseniz o kadar çabuk iyileşirsiniz. Tabii bu ilk yürüyüş ve sonrakiler acı verecektir ama bu söylendiği kadar dayanılmaz değildir.
İkinci gün sadece sıvı yiyecekler alabilirsiniz.
Üçüncü gün istediğiniz her şeyi yiyebilirsiniz ve artık eve dönme zamanı gelmiştir...
Normal doğuma oranla iyileşme süresi biraz daha uzundur fakat 3-4 hafta sonra tamamen iyileşmiş olacaksınız.
|
Solaklık
Hareketlerde, ince işlerde ve algılamalarda (işitsel, görsel vb) kendiliğinden vücudun sol yansını kullanmayı yeğlemeyle belirlenen durum. |
Safra asitleri
Safrada bulunan, steroit yapıdaki Özsu. |
Sfenoit (kamamsı) kemikc
Kafatası tabanının ön orta bölümünde yer alan kemik. |
Soleus kası (nalınsı kas)
Bacak arkasında yer alan bir kas. |
Safra boyalan (safra pigmentleri)
Safrada bulunan ve ona altın şansı rengini kazandıran maddeler. |
Safra kesesi
Karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organ-dır.Kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak barsağına safra salgılamaktır. |
Safra kesesi iltihabı
Safra kesesi taşlarının neden olduğu bir çeşit iltihaplanmadır. Tıp dilinde kolesistit denir. İki çeşidi vardır. |
Sfigmografi
Atardamar nabzının kaydedilmesi. |
Soluk alma
Havanın dış ortamdan akciğerlere girdiği solunum evresi. Göğüs kafesinin genişlemesi sonucunda havanın vücuda alınmasıyla gerçekleşir. |
Safra taşları
Safra koyulaşması sonucu meydana gelen taşlara halk arasında safra taşı, tıp dilinde ise kolelitiasis denir. Yapılarında kolestrin bulunur.Bazı safra taşları, rahatsızlık vermez. Bazıları da safra kanalını tıkar. Çok şiddetli, batıcı bir ağrı, bulantı ve kusma yapar. Hasta yerinde duramaz olur. Bu olayların hepsine birden safra kesesi krizi denir.Düşmeyen veya alınmayan safra taşları, safra kesesinin iltihaplanmasına da neden olur. Safra taşlarının neden olduğu rahatsızlıkları gidermek için doktor müdahalesi gerekir. |
Sfigmomanometri
Atardamar kan basıncının ölçülmesi. |
Safra tuzları
Safra kesesinden ince bağırsağa salgılanan ve yağların misellere (küçük partiküller) dönüşümünü sağlayan biyokimyasal maddeler. |
Safrakesesi
Ortalama uzunluğu 10 cm, genişliği 3 cm olan küçük kese biçimli bir organ. |
Solunum durması
Solunum hareketlerinin durması |
Sagittal
Vücudu sol, sağ şeklinde ortadan ayıran düzlem. |
Sfînkter (büzgen kas)
Lifleri bir deliğin çevresini halka biçiminde saran çizgili ya da düz kaslan tanımlamak için kullanılan anatomik terim. |
Solunum kasları
Kasılıp gevşeyerek göğüs kafesinde hacim değişikliğini, böylece havanın akciğerlere giriş-çıkışını sağlayan kaslar. |
Sago-green
yarı saydam sarı yeşil |
Sgot (serum glütamik oksalasetik transaminaz)
glütamik oksalasetik transaminaz |
Solunum katsayısı
Çeşitli metabolik süreçler sırasında, hücre ve dokularda besinlerin yanmasıyla (hücre solunumu) ortaya çıkan karbon dioksit hacminin bu iş için birim zamanda harcanan oksijen hacmine oranı. |
Sağ Kalp Yetmezliği
Hastanın ayak ve ayak bilekleri şişer. Buralara, parmakla bastırılınca bir süre çukur kalır. El, ayak ve yüzde morarmalar; hazımsızlık ve iştahsızlık görülür. Nedeni, mitral kapağı hastalığı, müzmin bronşit veya doğuştan olan kalp hastalığıdır.Kaonjestij Kalp Hastalığı : Sağ ve sol kalp yetersizliği bir arada olduğu zaman görülür. Nedeni aort veya mitral kapaklarının hastalanması, müzmin bronşit veya akciğer hastalıkları, romatizma ve tiroid hastalıklarıdır.Aşağıdaki tavsiyelere uymak gerekir:- Sigara içmeyin- Yemeklere fazla tuz koymayın- Uykularınızı ihmal etmeyin- İstirahat edin ama devamlı olarak yatmayın- Sinirlenmeyin, üzülmeyin, her şeyi kendinize dert etmeyin |
Sgpt (serum glütamik piriivik transaminaz)
glütamik pirüvik transaminaz. |
Sağırdilsizlik
Doğumsal ya da yaşamın ilk yıllarında edinilmiş iki yanlı sağırlık, insan sesini İşitememeye bağlı olarak çocuk, konuşmayı Öğrenemez. |
Shigella
Enterobakter ailesinden, Gram-negatif boyanan bir grup bakteri. |
Somatik
Vücudun iç organlar dışındaki "çatısına" ilişkin yapılan belirten genel terim. |
Sağırlık
Sonradan meydana gelen sağırlıkları doğuran nedenler çeşitlidir. Mesela; dış, orta veya içkulak bozuklukları, beyin hastalıkları veya histeri, geçici sağırlığa neden olabilir. Gerçek nedeni bulmak doktorun işidir. |
Sıcak apse
Stafilokoklar başta olmak üzere çeşitli bakteriler tarafından oluşturulan apse. |
Somatizasyon (bedenselleştinne)
İnsanın bir kaygısını "dönüştürme" ve bedensel düzeyde yansıtma süreci. |
Sağlamlaştırma tedavisi (konsolidasyon)
Uygun hücum tedavisiyle remisyon sağlandıktan sonra yoğun bir tedavi ile yapılanların garantiye alınması. |
Sıcak çarpması
Çevredeki sıcaklığın aşın düzeye çıkması ve vücudun ısı kaybı süreçlerinin bozulması nedeniyle gelişen hastalıklı durum. |
Somatoagnozi
Bireyin kendi fiziksel varlığına ilişkin kavrayışında (bak. somatognoz) beyin kabuğundakİ bütünleştirme işlevinin aksamasıyla ortaya çıkan bozukluk. |
Sağlık
Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımına göre "yalnızca hastalık ya da sakatlığın fiziksel, zihinsel ve toplumsal tam bir esenlik hali". |
Somatomedin
Karaciğerde Üretilen ve farklı biyolojik etkinlikleri yerine getiren düşük molekül ağırlıklı (7.000-11.000) peptit grubu. |
Sajital
Vücudu ya da bir anatomik oluşumu sol ve sağ olmak üzere iki yarıya ayıran orta çizgiyi tanımlayan terim. |
Sık sık idrara gitme
Günde 4 veya 6 kez idrara gitmek normal sayılır. Bu sayı, içilen su miktarına göre değişir. Toplam idrar miktarı, 8 su bardağı kadardır. Bu miktarda ve idrara gitme sayısında fazlalık olduğu zaman gençlerde şeker hastalığı, ihtiyarlarda böbrek hastalığı veya prostat büyümesi düşünülebilir. |
Somatostatin
Vücutta insülin ve glukagon hormonlarının salgılanmasını kontrol edemeye yardımcı olan pankreas hormonu. Vücudum diğer dokularında da bulunur ve farklı işlevler görebilir |
Sıkı sargı
Deriye ve alttaki organlara baskı yapmak için kullanılan sargı. |
Somatotrop hormon (somatotropin)
STH kısaltmasıyla gösterilen ve büyüme hormonu ile eşanlamlı kullanılan terim. Bak. büyüme hormonu. |
Sakal iltihabı
Sakal kılının kolayca koparılması ve kopan kılın ucunda da cerahat damlacığı görülmesi şeklinde ortaya çıkan bir hastalıktır. Tıp dilinde sikozis denen bu hastalığa, stafilokok cinsi mikroplar neden olur. |
Somatotropin
büyüme hormonu. |
Sakkaraz (invertaz)
Sakkarozun bağırsaktaki sindiriminde rol oynayan enzim. |
Sıraca
Tıp dilinde scrofula denir. Bir çeşit kronik deri veremidir. Nedeni, boyundaki lenf bezlerinin veremidir.Daha ziyade boyun bölgesinde ve yüzde acısız şişliklerle ortaya çıkar. Bir süre sonra patlayan bu şişliklerden irin akar. |
Sakkaroz
Şekerkamışı ya da şeker pancarından elde edilen sıradan şeker. |
Somnanbülizm
Uyku sırasında oluşan otomatik ve bilinçdışı nitelikteki hareket etkinliği. |
Sakkuler anevrizma
Damar duvarının lokalize bir alanında bulunur. |
Sırt ağrısı
Sırt ağrısının çeşitli nedenleri olabilir - Mekanik nedenler, örn, bel fıtığı; dejeneratif (yıkıma bağlı) nedenler, örn, dejeneratif disk hastalıkları; inflamatuvar hastalıklar, örn, ankilozan spondilit; infektif nedenler, örn, osteomiyelit; neoplastik (tümöral) nedenler, örneğin, primer malign (köyü huylu) ya da benign (iyi huylu) tümörler; metabolik kemik hastalıkları, örn, osteoporoz; başka yerlerden kaynaklanan ağrılar, örn, onikiparmak barsağı ülseri; psikojenik ağrılar - bedenden çok ruhsal durumdan kaynaklanan ağrılar. |
Sakküler
Keseye benzer, torba gibi. |
Sıtma
Anofel adlı sivrisineğin sokmasıyla, insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren, kimi zaman da başka bir hastalık gibi görülen ve tedavi edilmezse, öldüren bulaşıcı bir hastalıktır. Tıp dilinde malarya denir. |
Sonda
İçi boş bir iç organın özelliklerini, görmeden anlamaya yarayan ve cerrahide kullanılan çeşitli araçlara verilen genel ad. |
Sakral bölge (sağrı bölgesi)
Sakrum (sağrı kemiği) ve kuyruksokumu kemiğinin arka yüzlerine karşılık düşen bölge. |
Sıtma etkeni
Sıtma hastalığına yol açan Plasmodium(*) cinsi asalaklar. |
Sakralizasyon
Beşinci bel omuru ile kuyruk sokumu kemiğinin birleşik olmasına verilen isim.Yapısal bir farklılıktır. |
Sıvı toplanması
Vücuttaki seröz bir boşluk (plevra boşluğu, perikart boşluğu, periton boşluğu, eklem boşluğu, vajina boşluğu vb) içinde oluşan her türlü sıvı birikimi. |
Sosyalizasyon
Genel olarak insanların, özel olarak da çocukların içinde yaşadıkları sosyal çevreden gelen uyarılara duyarlılık kazandıkları |
Sakralji
Sağrı kemiğinden kaynaklanan ağrıları belirten genel terim. |
Sakroiliak eklem
Sakrumla kalça kemiğinin, sağda ve solda yapmış olduğu eklem. |
Spastisite
Genel düzeyde ya da bazı kas ya da kas gruplarıyla sınırlı olarak kas tonusunun (gerginliğinin) anormal biçimde artmasıyla belirlenen patolojik durum. |
Sakroiliit
Omurganın altındaki sakroiliyak eklemin iltihaplanmasıdır. |
Spatül
Cerrahi girişimler sırasında iç organlan tutan, birbirinden uzaklaştıran ya da belirli anatomik yapılan koruyan cerrahi araç. |
Spazm
Bir kas ya da kas grubunda istem dışı ve ani olarak gelişen geçici kasılma. |
Saldırganlık
Birine ya da bir nesneye zarar vermek amacıyla yapılan yıkıcı eylem. |
Salgı
Vücutta salgılanan çeşitli sıvıların ortak adı. |
Salgıbezi
5. yüzyılda anatomi bilginlerinin çok çeşitli boyuttaki anatomik yapıları belirtmek için kullandığı terim. |
Salgıbezi dokusu
Özelleşmiş hücreleri olan ve salgılama ya da vücut dışına atma işlevlerine uygun olarak uzmanlaşmış epitel dokusu tipi. |
Sigara
Sigara, kağıda sarılmış tütün içeren ve genellikle 85-100 mm uzunluk ve 4-8 mm genişliklerinde üretilen keyif verici madde. Öfori etkisi için içilen sigara bir süre sonra fiziksel bağımlılık ortaya çıkarır.
Sigara içindeki nikotin'in bağlandığı doğuştan vicutta olan nikotinik reseptörler sigara içildikçe artar ve zamanla bunları rahatlatmak için içilen miktarda artmaya başlar. Sigara bırakılınca bu reseptörler rahatsız olur ve bir süre yoksunluk sendromu belirtileri görülür. Ancak zaman ile bu reseptörlerin sayısı azalmaya başlar ve yoksunluk sendromu belirtileri azalır.
Sigara'nın kullanan kişiye ve çevresine verdiği zarar bir çok kanıtla sabittir. Ancak fiziksel bağımlılık bırakmayı zorlaştırır. Yardımcı yöntemler olsa da en etkili bırakma yöntemi kişinin birden bire iradesi ile sigarayı terk etmesidir.
Sigaranın içerisindeki zehirli maddeler |
Salgın (epidemi)
Belirli bir zaman diliminde hızla yayılan bulaşıcı hastalık. |
Sperm yıkama
Semen sıvısından spermin ayrılması tekniğidir. |
Salgın menenjit
Menegokok adı verilen bir çeşit mikrobun; beyin zarına yerleşmesi ve orada iltihaplanmalar meydana getirmesi sonucu ortaya çıkan bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalıktır.Hastalık, boğazlarında mikrop taşıyan hastalar veya kendileri hasta olmadıkları halde boğazlarında menenjit mikrobu taşıyan sağlam kimseler tarafından bulaştırılır.Hastalık çoğu kere üşüme, titreme ve ateşin birdenbire yükselmesiyle başlar. Halsizlik, başağrısı, ve kusma görülür. Dudak ve burun deliklerinin kenarlarında uçuklar belirir. Gözlerini açmakta zorluk çeker. Bir süre sonra, ensesi sertleşmeye ve başını öne eğememeye başlar.Hiç vakit geçirmeden tedaviye başlamak şarttır. Aksi halde, ölümle sonuçlanabilir. Bu günkü tedavi yöntemleri sayesinde hastanın sağlığına kavuşması mümkündür.Salgın menenjit salgını sırasında sağlıklı kimseler hastalarla görüşmemelidir. Kalabalık yerlere gidilmemelidir. Bütün vücudun, özellikle ağız ve burunun temiz tutulması gerekir. |
Spermatik kordon
Kann zarı dışında teslis zarlarını, sperm kanalını, erbezi kesesine giren ve çıkan kan damarlarını, sinirleri İçeren kordon. |
Spermatit
Erbezinin tohum borucuklan içinde bulunan bir hücre tipi. |
Salisilat zehirlenmesi
Salisilatlardan (aspirin) kaynaklanan hafif zehirlenme. |
Spermatogenez
Erbezinin tohum borucuklan içinde oluşan ve olgunlaşmamış eşey hücrelerinin (spermatogon) değişime uğrayarak kadın eşey organım dölleyebilecek duruma gelmesini, yani spermatozoitlerin oluşumunu sağlayan üreme ve farklılaşma süreçlerinin tümü. |
Salisilik asit
Ateş düşürücü etkisi olan ve aspirin yapımında kullanılan bir madde. |
Sigorta
Sigortalı olduğunuz takdirde siz ve aileniz hayatın çeşitli risklerine karşı korunursunuz. Çalışma hayatı türlü risklerle doludur. Çalışırken iş kazası geçirebilirsiniz. Meslek hastalığına tutulabilirsiniz. Siz ve aileniz hastalanabilir. Kadın iseniz siz veya erkek iseniz eşinizin hamileliği de sizin giderlerinizi arttıran risklerdir. Yine işsiz kalabilirsiniz.
Yine yaşlanınca çalışamaz duruma düşebilirsiniz. Malül kalabilirsiniz. Ölümünüz halinde eşiniz ve çocuklarınız geçimlerini sağlayamayabilir. İşte sosyal sigorta sizi ve ailenizi tüm bu zor durumlara karşı koruyan ve sizi bu gibi zor durumlarda destekleyen bir sistemler bütünüdür.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa ve bu Kanunu uygulamakta olan Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi bir işte ?sigortalı? olarak çalışmak, hayatın çeşitli risklerine maruz kalmanız durumunda size uzatılacak sıcak bir yardım elini garanti eder.
Sigortalı olduğunuzda
· |
Spermatogon
Olgunlaşmamış erkek eşey hücresi. |
Salk aşısı
Polyomiyelİt (çocuk felci) etkeni olan virüslerin formaldehit ile işlenmesi sonucunda elde edilen çocuk felci aşısı. |
Spermatore
Ereksiyon ya da cinsel uyanlma olmaksızın istemsiz olarak sperm boşalması. |
Salmonella
Bir bakteri türü |
Spermatosel
Spermatozoitleri içeren kist. |
Salmonella typhi basili
Tifonun etkeni olan mikroorganizma. |
Spermatosit
Erbezinin tohum borucuklarmda bulunan hücre tipi. |
Salpengografi
Dölyatağı borularının (Fallop boruları) incelenmesi için kullanılan radyolojik tanı yöntemi. |
Spermatozoit
Olgunlaşmış erkek eşey hücresi. |
Salpengopeksi
Dölyatağı borularının (Fallop boruları) cerrahi girişimle bağlanması. |
Spermatozoon
Kadın yumurtasını dölleme yeteneği olan erkek cinsiyet hücresi; sperm. Testilerde üretilir ve semenin içinde bulunur. |
Salpengotomi
Tıkanık dolyatağı borusunun (Fallop borusu) bir bölümünün alınmasına ve yeniden kanlanmanın sağlanmasından sonra, ağızların birleştirilmesine dayanan girişim (bak. salpengoplastİ). |
Salpenjektomi
Bir ya da her İki dolyatağı borusunun (Fallop boruları) Çıkarılma işleminden oluşan cerrahi girişim. |
Silia
Kirpik, burun ve bronşların için döşeyen tabakadaki tüy benzeri uzantı. |
Spermîyogram
Spermada bulunan farklı spermatozoit biçimlerinin birbirlerine olan oranlarını gösteren formül. |
Salpenjit
Tuba uterinaların iltihabı. |
Silikat
Kuvvetli emicilik ve kalınlaştırıcılık özellikleri olan inorganik bir tuz. |
Spf ( sun protection factor)
Güneş koruma faktörü. |
Spina bifida
Omurga kanalının arka duvarının bir bölümünün açık kalmasıyla beliren doğumsal oluşum bozukluğu. |
Salpinks
Tuba uterina, rahimle yumurtalıklar arasındaki geçişi sağlayan, sağlı sollu iki tarafta bulunan tüpler.Tüplerin tıkalı olması kısırlığa neden olur. |
Spinal anestezi (raşianestezi)
Bel bölgesinden omurga kanalına anestezik bir ilaç en-jekte edilerek bunun omurilikle ilişkiye geçmesini sağlayan bölgesel anestezi yöntemi. |
Salpinks:
Tuba uterina, rahimle yumurtalıklar arasındaki geçişi sağlayan, sağlı sollu iki tarafta bulunan tüpler.Tüplerin tıkalı olması kısırlığa neden olur. |
Spiral
Rahim içine yerleştirilen, kıvrıntılı, ince ufak plastikten yapılmış ve rahim içini tahriş etmeden gebeliği önleyen araç. |
Saman nezlesi
Ot veya bitki tozlarının neden olduğu bir çeşit alerjik hastalıktır. Tıp dilinde pollenosis veya alerjik rinit denir. Daha ziyade, çiçeklerin açtığı aylarda görülür.Hastada şiddetli aksırmalar, burun tıkanıklığı, gözlerde kızarma ve sulanma, fazla miktarda berrak burun akıntısı ve öksürük görülür. Tedavinin ilk şartı, çiçeklerin açtığı sıcak ve rüzgarlı günlerde kırlara gitmemek ve güneş gözlüğü kullanmaktır. |
Siliyer (kirpiksi) arter
Göz atardamarının kollarına verilen ad. |
Spirilla
Az ya da çok kıvrımlı, uzun iplikçikleri andıran bakteri türlerini belirtmek için kullanılan genel terim. |
Saman nezlesi (polen hastalığı)
Çeşitli bitkilerin çiçektozlarına bağlı olarak çeşitli organ ve sistemlerde, özellikle de üst solunum yollarında ortaya çıkan alerjik belirtileri anlatan genel terim. |
Sanatoryum
Veremle savaşta, yasaların belirlediği koşullarda hazırlanmış ve gerekli biçimde donatılmış uzman hastane. |
Sandal kemik (kayıksı, navikiiler, skafoit kemik)
Vücutta ikisi ellerde, ikisi ayaklarda olmak üzere dört adet sandal kemik vardır. |
Silvius kanalı
Mezensefalonun içinde bulunan, beyinde üçüncü karıncık ile dördüncü karıncığı birleştiren ve yukarıdan aşağıya doğru uzanan küçük kanal. |
Splanknik
Karın boşluğundaki organlann yerini belirtmek için kullanılan anatomik terim (Örneğin splanknik alan, splanknik sinirler). |
Saplantı (obsesyon)
Kişinin bilincini saran kurtulması olanaksız yineleyici düşünce. |
Splanknoptoz (viseroptoz)
Karnın içinde bulunan çeşitli iç organları (mide, bağırsak, karaciğer, böbrek) yerlerinde tutan askıların ya da araçların gevşemesi. |
Sara
Bir çeşit sinir hastalığıdır. Nedeni beynin çalışmasında görülen bir anormalliktir. Tıp dilinde epilepsi denir. Grand mal ve petit mal olmak üzere iki çeşidi vardır. |
Sarcoptes scabiei
Uyuz hastalığının etkeni olan akar. |
Sargı
Travmaya uğramış ya da iltİhabi lezyonlar oluşmuş vücut bölgelerinin dış etkenlerden korunması ya da sabit-leştirilmesi amacıyla kapatılmasında kullanılan bez. |
Sinaps
İki nöronun veya nöronla başka bir hücrenin bağlandığı yer. |
Sarhoşluk
Aşın içkiyle alınan etil alkolün vücutta yol açtığı akut zehirlenme durumu. |
Sinartroz
Kemiklerin eklem yüzeyleri arasına kıkırdak dokusunun (sinkondroz eklemlerde olduğu gibi) ya da lifsi bağdokunun (sütür ve simfizlerde olduğu gibi) girdiği eklem tipi. |
Splenogram
Dalağın röntgen filmine verilen ad. |
Sarılık
Safranın kana karışıp, bütün dokuları hatta göz aklarını bile sarıya boyaması ile ortaya çıkan bir hastalık belirtisidir. Tıp dilinde ikter denilen sarılığın üç çeşidi vardır. |
Sindaktili
İki ya da daha çok parmağın birbirine kaynaşmasıyla ortaya çıkan doğumsal oluşum bozukluğu. |
Splenomegali
Dalak büyümesi. |
Sarılık (ikter)
Kandaki bilirubin düzeyinin yükselmesine bağlı olarak mukoza ve derinin sararması. |
Sarkoidoz
Başlıca iki tipi vardır: Akut, nisbeten iyi huylu olan sarkoidoz ani başlar ve genellikle ateş, ciltte inflamasyon ve poliartrit ya da poliartraljiyle karakterizedir; kronik sarkoidoz ise daha nadir bir şeklidir ve tipik olarak daha yavaş başlar, ilerleyicidir ve sonuçları değişiktir, örneğin, akciğerlerin girişindeki lenf nodları büyür. |
Splenorafi
Dalak kapsülünde oluşan yırtılmaların dikilmesini sağlayan cerrahi girişim. |
Sarkolemma
Kas telini saran zar. |
Sindirim sistemi kanamaları
Gerçekleşme yerine göre üst, alt ve tüm sindirim sisteminin kanamaları olarak nitelenen kanamalar. |
Spondilartrit
Ankilozan spondilit gibi Seronegatif""leri tanımlayan daha kesin ve betimleyici bir kelimedir. Ayrıca spondartropati, spondilartrit, spondilartropati ve spondiloartropati olarak da bilinir. Bkz. Seronegatif. |
Sarkom
Yağ dokusu, bağ dokusu, kıkırdak, kemik, lenf ve kas damarları, düz ve çizgili kaslar, |
Spondilartroz
Omurganın tamamı boyunca ya da yalnızca bazı bölgelerinde artrozunf*) bulunduğunu belirtmek için kullanılan terim. |
Sarkoplazmik retikulum
Çizgili kas lifinin endoplazmik retikulumdan (sitoplaz-ma içi zarsı ağyapı) gelişen kesecikler ağı. |
Sartoryus kası (terzi kası)
Uyluğun ön bölümünde yer alan çizgili kas. |
Satirizm
Erkeklerde aşırı cinsel istek sonucunda önüne geçilmez bir biçimde cinsel ilişkiye girme eğiliminin belirdiği pa- tolojik durum. |
Savunma mekanizmaları
İmmünolojide, vücudun bakteri, virüs, organik madde gibi yabancı etkenlerin saldırısından korunmak için harekete geçirdiği süreçler. |
Scarpa üçgeni
Kasık bağı (Ügamentum inguinale), sartoryus(*) kası ve uzun uzaklaştırıcı kas (adduktor longus) arasındaki, içinden uyluk atar ve toplar damarının geçtiği ve uyluğun Ön üst bölümünde yer alan anatomik bölge. |
Scheuermann hastalığı
Sıklıkla erken adolesans döneminde görülür; çoğunlukla omurganın göğüs kısmını (torakal) tutarak ağrısız bir kifoza neden olur, ama bel omurlarını da etkileyebilir. |
Sporadik
Bir enfeksiyon hastalığının seyrek biçimde, tek tek olgular halinde, herhangi bir zaman ya da mekân bağlantısı ya da düzeni olmaksızın ortaya çıktığını belirten terim. |
Sinirsel ağrılar
Bu çeşit ağrılar, genelikle küt ağrı şeklindedir. Vücudun her yerinde hissedilebilir. Ama, çoğunlukla kalp çevresindeki ağrılardan şikayet edilir. Bazı kimseler de başlarını tıpkı bir çember gibi sıkan baş ağrılarından şikayet ederler. İşte bu çeşit ağrılar, bedeni bir arızadan kaynaklanmıyorsa, sinirsel ağrılardır. |
Sporozoa
Birçok değişik canlı organizmada asalak olarak yaşayan Protozoa sınıfı. |
Sinirsel hazımsızlık
Sinir sisteminin düzenli, uyumlu çalışmasını kaybetmesi sonucu ortaya çıkar. Ayrıca, alkol kullanmak, fazla sigara içmek, haddinden fazla çay, kahve veya süt içmek, çabuk ve gereği gibi çiğnemeden yemek yemek şikayetlerin artmasına neden olur.Hastanın karnında ağırlık hissi vardır, midede gurultu, yanma veya ekşime görülebilir. Geğirir, gaz çıkarır. Yorgunluk, baş ağrısı, çarpıntı ve unutkanlıktan da şikayet edilir. |
Schultz-charlton testi
Kızılın tanısına kesinlik kazandıran test. |
Sinirsel kusma
Sinir sistemindeki düzensizlikten kaynaklanan bir durumdur. Ağıza su gelmesi şeklinde de görülebilir. Herşeyden önce, sinirlenmemeyi, düzenli bir hayat sürmeyi alışkanlık haline getirmek tedavinin ilk şartıdır. |
Stafilom
Kornea (saydamtabaka) ya da skleramn (gözakı) dışa doğru kabartı yapması. |
Schwann hücreleri
Çevrel sinir sisteminde, sitoplazmalanyla sinir liflerinin çevresinde koruyucu bir kılıf oluşturarak sinir liflerini kuşatan hücreler. |
Stafilorafi
Yarık damağın dikilerek onarılmasını amaçlayan cerrahi girişim. |
Schwannom
Schwann hücrelerinden, yani çevrel sinir liflerini saran hücrelerden kaynaklanan tümör. |
Staftlokok
Üzüm salkımı ya da düzensiz kütleler biçiminde dizilen, yaklaşık l jı çaplı ve küre biçimli mikroorganizmalar. |
Stapedektomi
Ortakulaktaki üzengi kemiğinin çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim. |
Statin
Hipotalamusun sinirsel hücrelerinin ürettiği polipeptit yapısındaki hormonlar. |
Sedasyon
Hastanın sakinleştirilmesi. |
Staz
Dokularda kan ya da lenf göllenmesi. |
Sedef hastalığı
Nedeni, kesinlikle bilinmeyen bir hastalıktır. İrsi veya sinirsel olduğu söylenmektedir. Tıp dilinde psoriasis denir.Daha çok, baş derisinde, dizlerde ve dirseklerde veya tırnaklarda meydana gelen düzensiz kırmızı lekelerle kendini gösterir. Lekeler, gümüş renginde ve pul pul olup, deriden yüksektir. Kaşıntı yoktur. |
Sinoviyal sıvı
Sinoviyum tarafından eklemi nemlendirmek ve kayganlığını sağlamak için üretilen sıvı. |
Steatonekroz
Yağ dokusu nekrozu(*). |
Sedef hastalığı
Sık rastlanan bir cilt hastalığı, kollar, dizler, sırt ve kafa derisinde pullanan pembe lekeler vardır. |
Steatore
Dışkı ile anormal miktarda, yani 24 saatte 6 gr'den çok yağ çıkarılması. |
Sedef hastalığı romatizması
Bazen psöriyazisli hastaları etkileyen (%10'dan az hastada görülür) özel bir artrit tipi. Sıklıkla küçük eklemleri tutar ve ağrılı olabilir. |
Sinovya
Hareketli eklemlerin boşluğunda bulunan saydam, san renkli, akışkan ve hiyalüronik asit başta olmak üzere çeşitli mukoproteinler bakımından zengin sıvı. |
Steatoz
Sitoplazmada aşırı yağ damlacıklarının birikmesi ile ortaya çıkan hücresel değişiklikler. |
Sedimantasyon (alyuvar çökme hızı)
Deneysel ortamda pıhtılaşmaz hale getirilmiş bir miktar kandaki alyuvarlarının dibe çökme hızı. |
Sinovya zan
Hareketli eklemlerde, eklem kapsülünün İç yüzünü örten bağdoku yapısındaki ince zar. |
Stegomia fasciata
Aedes cinsinden bir tür sivrisinek. |
Sefal hematom
Doğumdan sonraki 2., 3. günlerde yenidoğanın kafasında ilgili kemik dokular tarafından sınırlanmış ve dokunmayla çalkantı hissi (flüktüasyon) veren şişlik. |
Stereoagnozî
Dokunmayla ilgili uyarılan algılama yetersizliği |
Sefalik indeksler
1842'de A. A. Retzius'un önerdiği ve 1861'de P. P. Bro-ca'nın üzerinde bazı değişiklikler yaptığı, başın bazı ölçümlerinin birbirine oranlan. |
Sintigrafî
Vücuda radyoaktif izotoplar verilerek uygulanan bir tanı yöntemi. |
Stereoradyografi
Bir organın iki farklı açıdan çekilen röntgen filmlerinin stereoskop aracılığıyla birleştirilerek o organın üç boyutlu görüntüsünün elde edilmesi yöntemi. |
Segmentasyon
Bir vücut yada yapının benzer parçalara bölünmesi, zigotun geçirdiği bölünme evreleri. |
Stereotaksis
Kafatasında matkapla açılan deliklerden sokulan elektrotlarla ya da sondalarla beynin belirli noktalanna ulaşmayı sağlayan cerrahi işlem. |
Sekans*
Nükleotidlerin dizilişi. |
Sirkumdüksiyon (dairesel hareket)
Kol ya da bacak gibi bir organın, tepesi eklem noktasında ve tabanı organın serbest ucunda kalmak üzere havada bir koni çizme hareketi |
Sterilizasyon
Bir maddeyi bütün organizmaladan temezleme süreci-enfeksiyonu önlemek için cerrahi aletlerin strizizasyonunda olduğu gibi. Ayrıca ameyitla kısırlaştırma anlamında da kullanılır. |
Seks (cinsiyet)
Aynı türün üyeleri arasında erkek ve dişi ayrımı yapmaya yarayan özelliklerin tümü. |
Siroz karnen
Karaciğerde siroz zemininde gelişen kötü huylu tümör. |
Sternal ponksiyon
Göğüs kemiğinin (sternum) iğneyle delinmesine dayanan ve kan hastalıklarının tanısında yaygın biçimde kullanılan yöntem. |
Sternokleidomastoit kası
Boynun yan kası. |
Self-tannıng
Güneşsiz bronzlaştırıcı. |
Sella turcica (türk eyeri)
Sfenoit(*) kemiğin üst yüzünde yer alan ve içine hipofİz bezinin yerleştiği eyer biçimli çöküntü. |
Steroit hormonlar
Progesteron ve östrojen gibi dişilik hormonlan, testosteron ve dihidrotestosteron gibi erkeklik hormonlan ve kortizon gibi böbreküstü bezi kabuğu hormonlarını içeren hormon sınıfı. |
Sistem
Anatomide ortak bir işlevi olan ve aynı zamanda yapısal birörneklîk gösteren bir grup organı tanımlayan terim. |
Semblefaron
bulbar ve palpebral konjonktivanın birbirine yapışması |
Sistemik lupus eritematozus
Bir bağ dokusu hastalığı, genellikle lupus denir. Sistemik"" kelimesi vücuttaki bir çok organı etkilediğini gösterir |
Stimulus (uyaran, uyan)
Herhangi bir canlı nesnede (hücre, doku, organizma) etki yaratan ya da tepkiye yol açan ortam değişikliği |
Semen analizi (spermiyogram)
Taze spermin mikroskop altında mililitredeki sayısının, şeklinin ve hareket yeteneğinin belirlenmesidir. |
Sisterna (sarnıç)
Dolaşan sıvıların döküldüğü ve içinde toplandığı farklı anatomik yapılara verilen ortak ad. |
Stomatît
Ağız boşluğunu Örten mukozanın akut ya da kronik iltihabı. |
Sisternografî
Beyin-omurilik sıvısının aktığı Örümceksizar altı (subaraknoit) sarnıçlara radyolojik görüntü veren bir maddenin (genellikle hava ya da oksijen) verilmesine dayanan radyografik tanı tekniği. |
Stomatoloji
Ağız boşluğu ve ilgili oluşumların hastalıklarını, bunların nedenlerini, tanı ve tedavilerini inceleyen tıp dalı. |
Sempatektomi
Atardamar duvarına sempatik sinirler yoluyla gelen uyarıyı bölgesel olarak azaltıp damarın genişlemesini sağlayarak bu bölgedeki kan akımının düzeltilmesini amaçlayan cerrahi girişim. |
Sempatik sistem
Otonom sinir sisteminin, omuriliğin göğüs-bel bölümüyle bağlantılı olan bölümü. |
Sistografi
İdrar kesesi içine kontrast madde verilerek, bu organın incelenmesini sağlayan radyolojik tanı yöntemi. |
Streptococcus pneumoniae (diplococcus pneumoniae)
Gram-pozitif, kapsüllü ve insanda solunum yolu enfek-siyonlanna yol açan mikroorganizma. |
Streptokinaz
Bazı streptokok türlerinin ürettiği enzim. |
Semptomatoloji
Hastalıkların belirtilerini inceleyen tıp dalı. |
Sistolik atım hacmi
Her kalp alışında karıncık tarafından pompalanan kan miktarı. |
Sîstopiyelit
Aynı anda hem idrar kesesine, hem de böbrek havuzuna yerleşen iltihap. |
Streptolizin
Alyuvar parçalayıcı etkisi olan protein yapısında maddeler. |
Senilite (yaşlılık)
İleri yaştaki bir organizmanın biyolojik durumu. |
Stroma
Bir organın bağdoku, damar ve sinir gibi yapılarını içeren temel çatısı (iskeleti). |
Sensitizasyon
Duyarlılaştırma. Alerjiye yol açan bir yabancı maddeyle karşılaşma. |
Sitodiyagnoz
Dokudan koparak dökülmüş hücrelerin mikroskopik incelenmesine dayanan tanı yöntemi. |
Stypeven zamanı
Kanda yapılan bir laboratuvar incelemesi. |
Subakut
seyir ve şiddet açısından akut ve kronik arası nitelik gösteren. |
Septik artrit
Eklemin mikrobik iltihaplanması. Çoğunlukla nedeni bakteriyel infeksiyonlardır ve romatoid artritin bir komplikasyonu olabilir. Bununla birlikte, diğer artrit tipleri de bireyi septik artrite yatkın hale getirebilir. Semptomlar akut ağrı ve şişlik olabilir, çoğunlukla tek bir eklemi etkiler ama aynı anda bir kaç eklem de tutulabilir. Pnömoni (zatürree) veya cilt infeksiyonu da bu hastalığın özelliğidir. Genel olarak erkeklerde daha fazla görülür. |
Sitoplazma
Hücrenin temel yapısını oluşturan öğe. |
Subkarinal
Karinanın altında. (Karina: Trakea'nın ikiye ayrıldığı yere verilen isim) |
Sitrik asit
Narenciyeden elde edilir ve ürünlerin pH derecelerinin fazla alkalin olmasını önlemek için kullanılır. |
Subklavia
Köprücük kemiği (klavikula) altında yer alan oluşumları belirten anatomik terim (subklavia kası, subklavia atardamarı ve subklavia toplardamarı gibi). |
Sublüksasyon (kısmi çıkık)
Eklem başlarının tümüyle birbirinden ayrılmadığı çıkıklara verilen ad. |
Submukoza
Dışarıyla bağlantılı bazı içi boş organların (Örneğin yemek borusu, mide, bağırsak) duvannda, mukozanın altında yer alan, damar ve sinirler bakımından zengin bağdoku katmanı. |
Seramid
Tabii olarak oluşan cilt yağları. Cilt bakımı ürünlerinde kullanıldıklarında, su tutucu olarak faydalıdırlar. |
Siyaladenit
Tükürük bezleri İltihabı. |
Subplevral
Akciğer zarının altında. |
Serbest çağrışım
S. Freud'un hastanın bastırılmış düşünceleri anımsamasını sağlamak için uyguladığı psikanaliz yöntemi. |
Siyalografi
Tükürük bezlerini incelemek için uygulanan radyolojik tanı tekniği, incelenecek bezin salgı kanalına ince bir iğne aracılığıyla yerleştirilen ince bir borucuktan kontrast madde verilir. |
Serbest radikaller
İç ve dış etkenlerle cilt dokusunda oluşan ve sabit olmayan moleküler parçacıklardır. Serbest radikaller, hücrelere saldırarak yapılarını bozar. |
Siyalolit (pityalolit)
Tükürük bezlerinin salgılama kanallarında oluşan taş. |
Sudeck atrofisi
Başlıca özelliği yanıcı nitelikte ısrarlı ağrıdır; hafif şekilleri oldukça sıktır - daha şiddetli formları sakatlayıcı olabilir ve tedavisi daha zordur |
Sudeck hastalığı sendromu
Bkz. Refleks sempatik distrofi (RSD). |
Siyam ikizleri
Çeşitli organlar düzeyinde vücutları birbirine yapışık olan ikizler. |
Surfaktan (surfactant)
Yeni doğanlarda veya RDS gelişme riski yüksek olanlarda kullanılan bir ilaçtır. Sürfaktan yetişkinlerde ve normal bebeklerin akciğerlerinde bulunan sabunsu bir maddedir. Akciğer fonksiyonuna yardımcı olur. Sürfaktan olmadan, hava kesecikleri çocuk nefesini verdiği zaman yapışma eğilimi gösterirler. Akciğerlerde sürfaktan üretimi hamilelik 34-36. haftaya ulaşmadan yeterli seviyeye ulaşamaz. Prematüre yeni doğanlar çoğunlukla yeterli sürfaktan üretemez, dolayısıyla ciddi nefes alma problemleri oluşur. |
Siyanokobalamin
B12 vitamininin bir türü Bak. Vitaminler |
Siyanoz
Kanda oksijen satürasyonunun düşük olmasına bağlı derinin, dil ve dudakların morumsu renkte olmasıdır. Siyanoz gözlenen tüm bebekler hastahaneye sevk edilir. İlk iki günde el ve ayak uçlarında hafif morluk olabilir. Bu normal bir durumdur. |
Serebral
Beyin organıyla ilgili yapı.Beyine bağlı. |
Siyatalji (siyatik ağnsı)
Siyatik sinirin dağılım alanında sürekli ya da aralıklı, şiddetli ağrı ile ortaya çıkan hastalık. |
Süblimasyon (yüceltme)
Psikanalizde bir cinsel dürtünün amacından ve cinsel nesnesinden uzaklaşarak yüceltilen amaç ve nesnelere yönelmesi. |
Siyatik
Kalça kemiğinin siyatik çentiği, siyatik atardamar, siyatik sinir, siyatik delik, siyatik diken gibi çeşitli yapıların adlandırılmasında kullanılan anatomik terim. |
Sübyancı
Erişkin insanın çocuğa cinsel tacizde bulunması. Erişkin insanın çocukla cinsel ilişkide bulunması. |
Serebrovasküler
Beyinin iki yarımküreden oluşan en büyük bölümü, düşünme, hissetme ve istemli hareketlerden sorumludur. |
Siyatik
Üst bacağın arka kısmı, arka bacağın dış tarafı ve siyatik siniri boyunca yayılan ağrıya siyatik denir. Ağrı, bazen birdenbire gelir. Bazen de yavaş yavaş ilerler. Otururken, kalkarken, uzanırken hareketler zorlukla yapılır. Belkemiğinin aşağı bölgesi, hassastır. Ağrılar yürürken, öksürürken ve gerinirken daha da artar. Halk arasında sinir romatizması da denir.Nedeni, omurlar arasında kıkırdak disklerin yerinden oynaması, yani disk kayması, omurganın alt bölümünün iltihaplanmış veya zedelenmiş olması, dizkapağı iltihabı veya sinir iltihabıdır.Tedavinin ilk şartı yatak istirahatidir. Ayrıca yatak altına kalın bir tahta koymalı, iki yastıktan fazla da yastık kullanmamalıdır. |
Serigrafi
Kısa sürede ve değişen aralıklarla birbiri ardına röntgen filmlerinin çekildiği radyolojik tanı yöntemi. |
Siyatik sinir
Ayak ve bacakların duyu ve hareket sinirlerinin bir araya gelmesiyle oluşan, vücuttaki en kalın sinir. Bir dizi kök olarak omuriliğin tabınından çıkar ve pelvisten geçerek uyluğun arkasından devam eder. |
Serklaj (çember)
Çeşitli hastalıklara bağlı olarak bozulmuş herhangi bir anatomik yapının yeniden düzenlenmesi için uygulanan bir cerrahi yöntem. |
Serodiyagnoz
Antijen ile antikor arasındaki tepkimeyi belirleyerek tanı koyma yöntemi. |
Skafoit kemik
sandal kemik |
Skalen kas sendromu
Brakiyal pleksus (kol sinir ağı) ve köprücükaltı atardamarın birinci kaburga karşısında baskıya uğraması ve gerilmesi sonucu kollarda damarsal ve sinirsel bozukluğun belirdiği sendrom. |
Seronegatif
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. Bkz. Spondartrit. |
Skalen kaslar
Boynun yan bölgesinde yer alan çizgili kaslar. |
Süperfekondasyon
Farklı kişilerin spermleriyle birbirinden az farklı zamanlarda iki ya da daha fazla yumurtanın döllenmesi; ikiz gebelikle sonuçlanır, ikizlerin babalan farklıdır |
Süppozituvar (fitil)
ilaçların anüsten vücuda verilmesi için kullanılan pre-parat türü. |
Seroprofilaksi
Bağışık bir serumun, belirli bir enfeksiyon hastalığının ortaya çıkmasını önlemek amacıyla vücuda verilmesi. |
Skarifîkasyon
Tedavi ya da aşılamada olduğu gibi hastalıkları önleme amacıyla derinin en yüzeysel bölgelerinde küçük bir yara açılması. |
Süpürasyon (irinlenme)
İltihaplı bir dokunun içinde İrin birikimiyle sonuçlanan patolojik süreç. |
Seroterapi
Özellikle mikrobik hastalıklarda ve toksik enfeksiyonlarda kullanılan bir tedavi biçimi. |
Skermografi
Radyoskopif*) aygıtının ekranındaki görüntünün fotoğrafının çekilmesine dayanan radyolojik inceleme yöntemi. |
Skiyaskopi
GözkÜresinin ışığı kırma özelliğini belirlemeye yarayan inceleme tekniği. |
Sürrenalektomi (adrenalektomi)
Tek ya da her iki böbreküstü bezinin alındığı cerrahi girişim. |
Seröz zar
Bazı iç organlan örten, parlak görünümlü, gri-pembe ya da parlak beyaz renkte, damarlı, esnek ve ince zar. |
Sklera
Görme sinirinden saydam tabakaya kadar uzanan, gözün fibroz dış zarı, göz akı. |
Sürrenatit
Böbreküstü bezlerine yerleşen iltihabi süreç. |
Sklera (gözakı, serttabaka)
Gözün en dış katmanını oluşturan, bağdoku yapısındaki zar. |
Süspansiyon
Asıltı. Bir akışkan içinde yüzen sıvı parçacıkların oluşturduğu sistem. |
Süspansuvar
Erbezi ve epididimin iltihaplı hastalıklarında (epididi-mit, orşit, varikosel) erbezi torbasını tutmak için kullanılan gereç. |
Serum albümin
Plazmadan fibrinojenin çıkarılmasıyla elde edilen kan serumunun içinde bulunan protein |
Skleroderma
Veya Sistemik skleroz"". Skleroderma ""sert cilt"" anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu hastalığa yakalanan bir çok kişinin diğer vücut bölümlerinde de problem vardır, bu nedenle hastalığı daha açıklayıcı olan ikinci adı verilmiştir: ""Sistemik skleroz"". Skleroderma nadir rastlanan kronik (persistan, ısrar eden) bir hastalıktır ve eklemlerin çevresindeki bağ dokusunu, kan damarlarını ve bazen de tutulan cilt bölgelerinin altında bulunan iç organları etkiler. |
Süt kabukları
Bazı süt çocuklarında, besinler başta olmak üzere deği-Şik maddelere karşı (örneğin süt yağlan) ortaya çıkan aşın duyarlılığın ya da alerjinin belirtisi olarak, deride görülen oluşum. |
Süt mayası
Ürettikleri enzimlerle sütteki laktozu laktik asite dönüştüren çeşitli mikroorganizmalara verilen genel ad. |
Serum glütamik oksalasetik traınsaminaz (sgot)
glütamik oksalasetik transaminaz |
Serum glütamik pirüvik transaminaz (sgpt)
glütamik pirüvik transaminaz |
Sklerozanlar
Genişlemiş toplardamarları tıkamak amacıyla enjekte edilen, tahriş edici etkili kimyasal maddeler. |
Serum hastalığı
Heterolog (başka bir canlı türünden elde edilen) serum İnsana enjekte edildiğinde ortaya çıkabilen hastalık tablosu. |
Şahdamarı
Boyun ve baş bölgesine kan taşıyan büyük atardamar. |
Şekersiz Diabet
Hipofiz bezinin arka tarafından salgılanan antidiüretik hormonun yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes insipidus denir. |
Şistozoma
İnsan ve başka hayvanlarda asalak olan yassısolucan cinsi. |
Şakak kemiği
temporal kemik |
Şırınga
Tedavi amacıyla ilaçlı maddeleri vücuda vermek ya da tanı ve araştırma amacıyla dokulardan sıvı ya da eksüda almak için kullanılan aygıt. |
Şişmanlık
Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Tıp dilinde obesite denir.İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlandıkları, şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıkların tehdidi altında bulundukları belirtilmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan kurtulmak için diyet ve beden hareketleri yapmak gerekir. |
Şalazyon
Meibom bezlerinin iltahabını takiben kanalın tıkanması sonucu görülen kronik granülomatöz genişleme |
Şifa
Hastalığın kesin olarak iyileşip bir daha geri gelmemesi. |
Şişmanlık (oberite)
Vücut ağırlığında anormal bir artışla birlikte yağ dokusundaki yağ miktannın yaygın olarak artması. |
Şarbon
Halk arasında karakabarcık da denilen bu hastalık daha çok kasap, çiftçi veya veterinerlerde görülen ve hayvanlardan, insanlara geçen mikrobik bir hastalıktır. Daha çok yüz, boyun veya kolda bir çıban çıkıp daha sonra patlar. Etrafında da siyah bir kabuk meydana gelir. Öldürücü bir hastalık olduğu için vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. |
Şigellozun laboratuvar tanısı
Shigella grubundan çeşitli bakterilerin oluşturduğu hastalıkların tanısına yardımcı olan laboratuvar verileri. |
Şizofazi
Ruhsal bozuklukların yol açtığı ağır konuşma bozukluğu; bazı şizofreni biçimlerinde daha çok görülür. |
Şarbon basili
Şarbon ya da antraks denen hastalığın etkeni olan bakteri. |
Şilomikronlar
Çok küçük (yaklaşık l mikron çaplı) trigliserit, kolesterol ve fosfolipit damlacıklarından oluşan Hpoproteinler; |
Şaşılık
Şaşılık gözlerin yanlış pozisyonda bulunup farklı noktalara doğru baktığı bir durumdur. Gözlerden bir tanesi tam karşıya bakarken diğeri içe, dışa, yukarı yada aşağıya bakmaktadır. Yanlış pozisyon sürekli belirgin olabileceği gibi bazı yöne bakışlarda da ortaya çıkabilmektedir. Çocuklarda sık karşılaşılan bu duruma %4 oranında rastlanmaktadır. Erkek ve kız çocuklarında aynı sıklıkta görülmekte ve çoğu hastada ailesinde başka kimsede görülmemektedir.
Normalde gözler aynı noktaya bakarlar. Bunun sayesinde beyin iki görüntüyü birleştirerek üç boyutlu görüntü oluşturabilmektedir. Bu üç boyutlu görüntü derinlik hissinin de oluşmasını sağlamaktadır.
Bir göz farklı yöne baktığı zaman beyine farklı iki görüntü gönderilecektir. Bu durumda beyin yanlış yöne bakan gözden gelen görüntüyü yok sayacak ve sadece karşıya bakan gözün ilettiği görüntüyü kabul edecektir. Böylece çocuk derinlik hissini oluşturamayacaktır. Erişkinlerde şaşılık meydana geldiğinde ise beyin bunu yapmayacak, her iki görüntüyü de kabul edecek ve çift görme meydana gelecektir.
Sebep
Şaşılığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Gözü kontrol eden 6 adet kas bulunmaktadır. Her iki gözünde normal pozisyonda olması için kasların denge içinde bulunması ve koordineli bir şekilde hareket etmesi gerekir. Santral sinir sistemini etkileyen hastalıklarda ve görmeyi düşüren katarakt, yaralanma gibi durumlarda da şaşılık oluşabilmektedir.
Gözlerin aynı yöne bakmaması en önemli belirtidir. Bununla birlikte güneşli ortamda gözlerden birini kısmak yada gözlerini birlikte kullanmak için başını yana eğmek gibi belirtilerde olabilir.
Tanı
Bütün çocukların 4 yaşından önce göz doktorunuz tarafından kontrol edilmiş olması gerekmektedir. Eğer ailede şaşılık bulunan başka biri varsa bu muayenenin 3 yaşından önce yapılması gerekmektedir.
Bebeklerin gözleri içe dönük gibi durmaktadır. Bunun sebebi burun kökünün daha geniş olması yada göz kapağının iç tarafında deri kıvrımının bulunmasıdır. Yaş ilerledikçe bu görüntü ortadan kalkacaktır. Gerçekten şaşılık olanlarda ise düzelme olmayacaktır. Yalancı ve gerçek şaşılık arasındaki fark ancak göz doktoru tarafından teşhis edilebilmektedir.
Tedavi
Tedavide amaç görmenin korunması, gözlerin tekrar orta konuma getirilmesi ve binoküler görmenin sağlanmasıdır.Bu amaçla :
Gözlük verilebilir, cerrahi tedavi yapılabilir.
Ameliyat sırasında göz küresi yerinden çıkarılmamaktadır. Üzerinde ufak bir kesi yapılarak kaslara ulaşılmakta ve şaşılığın tipine göre kaslarda çeşitli pozisyon değişiklikleri yapılmaktadır. Gerektiği durumlarda iki göze birden müdahale edilmektedir. Erişkinlerde lokal anestezi ile şaşılık ameliyatları yapılabilse de çocuklarda genel anestezi şarttır. Hasta günlük yaşantısına 1-2 gün içerisinde geri dönebilmektedir. Ancak birçok vakada tekrar ameliyat gereksinimi ortaya çıkmaktadır.
Her ameliyatta olduğu gibi şaşılık ameliyatlarının da da ufakta olsa komplikasyon riski vardır. Bunlar enfeksiyon, kanama çok nadirde olsa görme kaybıdır. |
Şilotoraks
Plevra boşuğunun içinde bağırsaktan gelen lenfin bulunması. |
Şeker Eksikliği Koması
Tıp dilinde hipoglisemi adı verilen bu çeşit koma, terleme, titreme, çırpınma huzursuzluk, şiddetli açlık, ve aşırı duygusallıkla başlar. Nedeni, fazla miktarda insülin vermek veya çok miktarda karbonhidratlı yiyeceklerle beslenmektir.Şeker hastaları haftada en az iki kere ılık banyo yapmalıdır ve sonra da vücutlarının her tarafını ılık bir havlu ile ovmalıdır. Kabız veya ishal olmamalıdırlar. Perhiz yapmalıdırlar. Erken yatıp erken kalkmalıdırlar. Ağız, boğaz ve diş sağlığına aşırı özen göstermelidirler. Masaj, beden hareketleri ve açık havada yürüyüşü ihmal etmemelidirler. |
Şilöz damatlar
Bağırsak kanalının lenf damarları. |
Şeker hastalığı
Vücudun şeker yakmasında ortaya çıkan bozukluğun neden olduğu bir hastalıktır. Tıp dilinde diabet denir.Pankreas, kandaki şeker miktarını kontrol eden ve adına insülin denilen bir madde salgılar. Pankreas bu görevini yerine getirmezse, kandaki fazla şeker, karaciğere depo edilir. Aç karnına alınan 100 gram kanda 80 miligram şeker vardır. Bu miktar yemekten 1-2 saat sonra 140 miligrama kadar yükselir.Kandaki şeker miktarı hastalığın durumuna göre aşağıdaki gibi tespit edilir.Şeker durumu Açken Yemekten 1-2 saat sonraNormal kimselerde 80 mg. 140 mg.Orta derecede 130 mg. 190 mg.Ağır derecede 160 mg. 215 mg.2 çeşit şeker hastalığı vardır. |
Şok tedavisi
Bazı psikolojik bozuklukların tedavisinde kullanılan ve merkez sinir sisteminde şok yaratan işlem. |
Şekerli Diabet
Pankreasın salgıladığı insülin yetmezliği sonucu ortaya çıkan bu çeşit şeker hastalığına, tıp dilinde diabetes mellitus denir.Şeker hastalığını doğuran nedenler dengesiz beslenme, şişmanlık veya sinir bozukluğudur. Bazı kimselerde de irsiyet önemli bir rol oynar.Hastalığın başlangıcında çok yemek ve su içmek ihtiyacı vardır. İdrar miktarı da artar. Kadınların idrar yapma yerlerinde kaşıntı vardır. Ayrıca devamlı yorgunluk hali görülür.İleri safhada devamlı baş ağrısı, el ve ayak titremeleri, iştahsızlık, aseton kokusuna benzer nefes kokusu, ter kokusu, adele krampları, hafıza zayıflığı, kısmi veya tam felç, iyileşmeyen yaralar ve uykuda sayıklama görülür.Şeker hastalığı tedavi edilmezse sonuç damar sertliği, kalp yetmezliği, göğüs anjini, görme zayıflığı, katarakt, karaciğer hastalıkları, siroz olabilir.İki çeşit şeker koması vardır. |
Transfer
Psikolojide, birbirinden pek az farklı olan bir dizi olgunun ortak adı. |
Transferrin
Kanda bulunan ve demirin taşınmasını sağlayan beta-globülin türü protein. |
Tabajizm
Tütün kullanımına bağlı olarak gelişen kronik zehirlen- me. |
Transferrinemi
Kandaki transferrin(*) miktarı. |
Tabes
Etkilenen yapılarda dejeneratif değişikliklere yol açan patolojik süreçlerin ortak adı |
Tıbbi müstahzar
Sağlık yetkililerinin izin verdiği kuruluşlarda üretilen, bileşimi önceden saptanmış ilaç ürünleri. |
Transformasyon*
Bir hücrenin sınırsız çoğalma durumuna dönüşümü. Normal bir ökaryot hücresinin kültürde bir onkogen ile transformasyonu veya tümör virüsü ile enfekte edilmesi sonucu kanser hücresi haline dönüşümü. |
Tabes dorsalis
Sfilizin ilerlemiş döneminde sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak dengesizlik, yürüme güçlüğü görme bozuklukları ile seyreden tabloya verilen isimdir. |
Tırnak
Ellerde ve ayaklarda parmak ucunun üst yüzeyini örten oluşum. |
Transfüzyon
kan ya da kan ürünlerin nakli. |
Tabu
Toplumsal otorite ya da baskı tarafından yasaklanan davranışlar. |
Tırnak batması
Tırnağın bir ya da her iki kenannm çevredeki yumuşak dokulara derinlemesine girmesinin yol açtığı hastalık |
Transgenik canlı
Rekombinant DNA teknolojisiyle yabancı bir genin yerleştirildiği canlı. |
Takata-ara testi
Kan plazması ya da beyin-omurilik sıvısında albümin ile globülin arasındaki oran değişikliklerini İncelemeye yönelik test. |
Tırnak iltihabı
Tırnak kenarlarında veya altında cerahat birikmesine, tırnak iltihabı denir. Nedeni, ufak kesikler veya sıyrıklar sonucu bakterilerin yerleşmesidir.İltihaplanan tırnağın kenarında kızarıklık görülür. Ağrı da vardır. |
Transkripsiyon
(yazılma) DNA ipliklerinin birinden genetik bilgilerin yeni sentezlenen mRNA'ya aktarımı. |
Takım
Canlıların sınıflandırılmasında kullanılan, familya ve sınıf arasındak bulunan, yakın benzerlik gösteren organizmaların meydana getirdiği taksonomik birlik.Ordo. |
Tibia
Alt bacak ya da incik kemiği - vücudumuzdaki ikinci en büyük kemiktir. |
Translasyon
(okuma) mRNA'nın sentezlendikten sonra stoplazmadaki ribozoma bağlanıp amino asitleri tRNA'lar yardımıyla sıraya koyması. |
Takipne
Çok hızlı solunum. |
Tibia (kaval kemiği)
Sağ ve sol bacakta yer alan ve fibula (kamış kemiği) ile birlikte alt bacağın iskeletini oluşturan kemik. |
Translokasyon
Kromozomun bir parçasının kopup başka bir kromozoma eklenmesi şeklinde olan kromozom mutasyonu. |
Taklit
Bir insanın başka insanlarla etkileşimi sonucunda aynı davranış, duygu ve sözcüklerle yanıt verdiği dinamik süreç. |
Transpirasyon
Fizyolojide suyun deri aracılığıyla ve ter salgısıyla vücuttan atılmasını tanımlayan terim. |
Taksonomi
Canlıların sınıflandırılması ve bu sınıflandırmada kullanılan kural ve prensipler. |
Transplantasyon
Organ ya da doku nakli. |
Takvim tutma
Kadının adet kanamaları ve yumurtlama günleri esas alınarak, riskli günlerde cinsel ilişkiye girmeyerek uyguladığı doğum kontrol yöntemi. |
Transplantasyon (nakil)
Herhangi bir eksikliği ya da işlevsel bozukluğu düzeltmek amacıyla hücre, |
Transseksüalizm(transseksüellik)
Kişinin fiziksel özelliklerine göre belirlenmiş cinsiyetini yadsıyarak davranış biçimini karşı cinse uydurmasıyla ortaya çıkan ruhsal anomali. |
Talamus
Orta beyindeki bir cekirdek grubuna verilen addır. |
Transseksüel
Cinsel tercihini karşı cinsiyetten oluşturan. Cinsel kimliği ile cinsel organları uyumsuz olarak doğmuş insan. (Cinsel organları cinsel kimliğine uydurulana dek kişi ne erkek ne de dişidir. Transseksüeldir. Cinsel organları cinsel kimliğine uydurulan kişi artık transseksüel değil ya erkek ya da dişidir.) Tıbbi müdahale ile cinsiyet değiştiren. |
Talasemi
Kalıtsal bir kan hastalığıdır.akdeniz kıyılarında yaşayanlarda daha sık görülür. |
Transüda
Hücreler arası sıvının oluşumunu ya da emilimini engelleyen bir bozukluk ortaya çıktığında, dokularda ya da seröz boşluklarda (akciğer, kalp, karın zan boşlukları) toplanan sıvı. |
Talasoterapi
Güneş, deniz ve kumlann vücut üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanılan tedavi biçimi. |
Trapez kas (yamuk kas)
Sırtta yer alan üçgen biçimli kas. îçte artkafa kemiğinin ense bağına ve 10-11. |
Talizm
Ayağın yukarıya doğru bükülmüş olduğu biçim bozukluğu. |
Trapez kemik (yamuk kemik)
El bileğini oluşturan ikinci kemik sırasındaki ikinci kemik. |
Talk
Emici olarak kullanılan toz halinde mineral ve preslenmiş veya toz halinde olan çoğu pudranın bazı. Talk çoğunlukla eleştirilen ve kullanılmaması önerilen kozmetik maddelerindendir. Bunun asıl nedeni 1990larda yayınlanan araştırmalarda talkın vajinal kullanımlarda yumurtalık kanserini artırma riskidir. Ancak kozmetik kullanımda talkın böyle bir risk faktörü yoktur. |
Timpan boşluğu
Ortakulak boşluğu. |
Trapezoit kemik (yamuksu kemik)
El bileğinde birinci sıradaki skafoit kemik ile trapez ve başlı kemik arasında yer alan kemik. |
Talyum zehirlenmesi
Böcek ve fare zehri olarak kullanılan talyum tuzlannın (özellikle talyum sülfat, talyum asetat ve talyum karbonat) yol açtığı zehirlenme. |
Timpan kirişi
Yüz sinirinin bir dalı; şakak kemiğinin kayamsı parçası içindeki arka olukta seyrederek ortakulak boşluğuna çıkar. |
Travesti
Karşı cinsin giysilerini kullanarak ve cinsel rolünü üstlenerek cinsel hazza ulaşan kişi. |
Tam idrar tahlili
îdrar sedimentinin fiziksel, kimyasal ve mikroskopik özelliklerinin incelemesi. |
Timpanik koni
işitme organının kemik kanalına denk düşen östaki borusu bölümü; ortakulak boşluğunda son bulur. |
Travestizm (transvestizm)
Karşı cinsin kılığına girme biçiminde ortaya çıkan bir tür cinsel sapma. |
Tamamlayıcı Tıp
Tamamlayıcı tıp, bir hastalığı tedavi etmekte kullanılan birçok değişik doğal sağlık tekniğini kapsar. Bu teknikler binlerce yıldır uygulanmakta olan doğal tedavi yöntemlerine dayanır ve hatta bunlara tıbbın orijinal şekli de denilebilir. Hepsinin bir ortak yanı vardır: semptom veya belirtilere dayanarak hastalığı değil, hastayı veya bireyi bütünüyle tedavi etmeyi amaçlarlar. Bunu da, hastanın bedensel, zihinsel ve ruhsal boyutta yaşam gücünü tedavi ederek yaparlar.
Bazı kişiler Tamamlayıcı Tıp için 'Alternatif' tabirini kullanmışlardır çünkü 'Alopatik' yani modern tıbba bir alternatif oluşturduğunu düşünürler. Ancak Tamamlayıcı ve Doğal Tıp çok daha yerinde bir tanım oluşturur çünkü bu yöntemler insanın bütünsel şifasını amaçladığı için hastanın gereksinimlerini tamamlar. Dolayısıyla Tamamlayıcı / Doğal Tıp çok daha doğru bir tanımlama olacaktır.
Tamamlayıcı Doğal Tıp kapsamına giren disiplinlerin bazılarının açıklamaları bu sitede alfabetik sırayla belirtilmiştir. |
Timpanik membran
Kulak zarı. |
Travma
Herhangi bir dış etkenle ortaya çıkan yanık, incinme veya kırık gibi yaralanma. |
Tampon uygulamak
Dokularda yapay olarak, kaza sonucunda ya da cerrahi girişim sonucu oluşmuş bir boşluğun ya da doğal bir oyuğun (kavite) genellikle kanamayı durdurmak amacıyla gazlı bez ya da fibrinli sünger gibi ilaçlı bir malzemeyle (tampon) doldurulması. |
Timpanik parasentez
Kulak zarının keskin bir cerrahi gereç yardımıyla çizilmesi. |
Travmatoloji
Yaralar, kırıklar, yanıklar, ezikler, çıkıklar gibi travma-tik lezyonlarla ilgilenen tıp dalı. |
Tanalofobi
Sürekli ölüm kaygısı ve korkusuyla ortaya çıkan nevro-tik bozukluk. |
Timpanoplasti
Kronik irinli ortakulak iltihaplarının tedavisi için uygulanan cerrahi girişimlerin ortak adı |
Tanı
Bir hastalık ya da bozukluğu hastanın tıbbi geçmişini, belirtileri, bulguları değerlendirerek ve hastayı çeşitli biçimlerde inceleyerek tanımlama. |
Timpanoskleroz
Kulak zarında bağdoku oluşumu ve büzüşmeye bağlı olarak zann esnekliğinde ve kemik zincirinin hareketliliğinde azalmayla beliren tablo. |
Trendelenburg pozisyonu
Ameliyat yatağına sırtüstü yatırılmış hastaya verilen Özel konum. |
Tanjant ekran
Merkezi görme alanı muayenesi |
Timpanum
Orta kulağı oluşturan davul şeklindeki boşluk.Aynı zamanda böceklerin işitme organı, timpanal organ. |
Tansiyon
Kan basıncına tansiyon denir. Kalp her kasılışında belirli miktardaki kanı atardamarlara pompalar. Bu sırada da, kan basıncı en yüksek seviyeye çıkar. Buna büyük tansiyon denir. Kalbin iki kasılışı arasında geçen zaman içinde ise, kan basıncı en düşük seviyeye iner. Buna da küçük tansiyon denir. Büyük tansiyon ile küçük tansiyon arasındaki fark da nabız basıncını gösterir.Tansiyon yaşa bünyeye ve tansiyon ölçüldüğü andaki ruhi veya bedeni duruma göre farklılık gösterir. Yaşlandıkça tansiyon yükselmesi normaldir. |
Trepanasyon
Bir delgi aracılığıyla kemiklerde delik açılmasına yönelik cerrahi girişim. |
Tansiyon
arteriyel hipertansiyon; arteriyel hipotansiyon |
Treponema
Treponemataceae familyasından bakterilerin ortak adı. |
Tansiyon düşüklüğü
Büyük tansiyon, 11'den aşağı düştüğü zaman tansiyon düşüklüğü vardır. Bu duruma tıp dilinde hipotansiyon denir.Tansiyon, ateşli hastalıklar sırasında, büyük kanamalardan sonra, iç salgı bezi bozukluklarında veya herhangi bir hastalıktan sonraki iyileşme döneminde düşer. Bazı kadınların aybaşı hallerinde, veya sıcakta fazla ter kaybından sonra veya sinirli kimselerde de tansiyon düştüğü görülür. Devamlı olarak tansiyon düşüklüğü önemli bir hastalığın işareti olabilir. |
Tindal fenomeni
aquoz humour içerisine protein ve kanın şekilli elemanları geçer ve hasta bulanık görür |
Treponema pallidum immobilizasyon testi
Nel-son testi |
Tansiyon yüksekliği
Büyük tansiyonun kişinin yaşına göre yüksek olmasına halk arasında tansiyon yüksekliği, tıp dilinde ise hipertansiyon denir. Bir çok hastalıkta tansiyon yüksekliği görülür. Mesela kalbin sol bölümünün büyümesinde, böbrek hastalıklarında, damar sertliğinde, kan hücrelerinin çoğalmasında, şişmanlıkta ve iç salgı bezleri hastalıklarında kan basıncı artar.Tansiyon yüksekliğinin belirtileri arasında yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, baş dönmesi, uykusuzluk, baş ağrısı vardır. |
Tinea
Bir saç paraziti olan Ascomycetes sınıfından mantarların yol açtığı saçlı deri hastalıklarının ortak adı. |
Tarama
Bir toplulukta epidemiyolojik araştırma amacıyla ya da erken tanı koyup zamanında etkili tedaviye başlamak için, belirli bir hastalığa tutulmuş kişilerin sistemli olarak araştırılması. |
Taşıyıcı
Hastalık nedeni ve enfeksiyon kaynağı olabilecek mikroplan taşıyan insan ya da hayvan. |
Trigeminal nevralji
Yüzdeki trigeminal sinirde ağrıya neden olan bir hastalık. |
Taşiaritmi
Kalp atımlarının mutlak düzensizliğiyle ortaya çıkan kalp ritim bozukluğu. |
Trigeminal sinir
Duygusal uyarıları yüz dil ve dişlerden beyne ileten sinir. |
Taşikardi
Hızlı kalp atışı |
Taşilati
Konuşma ritminin aşırı derecede hızlanarak konuşmanın anlaşılamaz hale gelmesi. |
Tat duyusu
Beş duyudan biri. |
Tat memecikleri
Dilde, tat duyusunu oluşturacak kimyasal uyanları algılayan alıcılar. |
Trigliseritler (tgl)
Alkol ile yağ asitlerinin yaptığı esterlerden oluşan yağ türü. |
Tatlandırıcılar
Şekerli tat veren maddeler. |
Trikiyazis
kirpiklerin içe dönmesi |
Tavukkarası
Az aydınlık yerlerde, görememek şeklinde ortaya çıkan bir çeşit göz hastalığıdır. |
Trikomonas
insanda sindirim sistemi ile Üreme ve boşaltım sisteminde asalak olarak yaşayan biçimleri de olan kamçılı tek hücreli. |
Tecavüz
Bir başka kişiyi zorlayarak cinsel ilişkide bulunma suçu. |
Trikosefal
Trikosefaloz adı verilen ve Trichuris trichiura'nın yol açtığı bağırsak hastalıklarından sorumlu asalak |
Tedavi
Belirli bir hastalığın iyileştirilmesi için hekimin uyguladığı önlemlerin tümü. |
Trikotilomani
Saçlar, kaşlar ya da kirpikleri hemen hemen bilinçsiz olarak yolma alışkanlığı. |
Tedavisi
Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir. |
Titanyum dioksit
Kozmetikte kalınlaştırıcı, beyazlaştırıcı, yağlayıcı ve güneş ışınlarını kesici bir madde olarak kullanılan bir mineraldir. Cildi UVA ve UVB radyasyonundan korur ve cildi tahriş etme riski yoktur. |
Triküspit kapağı
Sağ karıncık ile sağ kulakçık arasındaki kalp kapağı. |
Tek yumurta ikizleri
Tek bir yumurtanın bölünmesinden kaynaklanan ikizler. |
Titnpan (kulak zan)
Dışkulak yolunun sonunda, burunla ortakulağın boşluğu arasında yer alan yaklaşık 0,1 mm kalınlığındaki İnce gergin zar. |
Triküspît kapak
Sağ kulakçık ile sağ karıncığı birleştiren kalp kapakçığı. |
Teka
Gözle görülebilen (örneğin kafatası kemiklerinin tümü) ya da mikroskopla seçilebilen (Örneğin yumurtalıktaki foliküllerin duvarını oluşturan hücre katmanları) ve koruyucu kılıf işlevi olan yapıların anatomideki ortak adı. |
Tripanozoma
Trypanosoma cinsi asalakların ortak adı. |
Tekrar bölgesi*
Tekli, ikili veya daha fazla DNA nükleotid dizinlerinin peşpeşe tekrarlarının bulunduğu bölge (Ör. CAG tekrar bölgesi: .....CAGCAGCAGCAGCAGCAG...................) |
Tiyamin
B gurubu Vitaminler |
Telanjiyektazi
Deride yer alan küçük kılcal damarların kalıcı genişlemesi. |
Triptofan
Proteinlerin büyük bir bölümünde bulunan aminoasit. |
Telekardiofon
Kalp seslerini hastadan uzakta dinleten alet. |
Triseps (üç başlı kas)
Biri kolda, öbürü bacakta yer alan ve bir ucunda tutunmaya yarayan üç baş bulunan kasların ortak adı. |
Telekardiyografi
Göğüs kafesinin ön-arka düzlemde radyolojik olarak incelenmesi. |
Telenjektazi
Deride veya mukozalarda kırmızı lekeler şeklinde görülen kılcal, arteriol ve venüllerin genişlemesinden oluşan lezyonlar. |
Tokografi
Dölyatağı kasılmalarının grafik kaydı. |
Telensefalon
Dölütsel yaşamın beşinci haftasında, ensefalonun(*) ön-arka doğrultuda birbirini izleyen beş keseciğinden en önde olanı. |
Trna
Protein sentezi sırasında (translasyon) amino asitleri ribozoma taşıyan özel bir RNA çeşidi. |
Telepati
Beş duyu işe karışmaksızın düşüncelerin, bu duyuların üstünde bir yolla aktarılması. |
Trofoblast
Döllenmiş yumurtanın İlk gelişim evrelerinde, yumurta bir kesecik ya da blastosistf*) biçimini aldığı zaman bu kesenin duvannı oluşturan hücrelere verilen ad. |
Telofaz
Mitoz bölünmenin son evresi. |
Toksikomani
Tedavi amacıyla saplantı halinde ilaç kullanma, Toksi-koman, fiziksel ve/ya da ruhsal yoksunluk nedeniyle ilacı almadan yapamaz. |
Trokanter
Uyluk kemiğinin üst ucundaki iki tümseğin ortak adı. |
Trokar
Saplı, ucu keskin bir çubuk ile daha kısa metal bir kılıftan oluşan, çeşitli boylardaki büyüklükte cerrahi alet. |
Temporal arterit
Aynı zamanda serebral arterit, kraniyal arterit, dev hücreli arterit ve bazen de granülomatöz arterit olarak da adlandırılır. Kafadaki kan damarlarının (arterlerin) ağrılı inflamasyonu söz konusudur; şakaklar genellikle dokunmakla hassastır ve baş ağrıları sıktır. Polimiyalji romatika (PMR) ile de sık görülür. Nedeni bilinmeyen bir vaskülit formudur, özellikle 50 yaş üzerindeki kişileri etkiler ve kadınlarda daha sık görülür. |
Troklea
Eklem başlanmn birinin tekerlek ya da çark biçiminde olduğu eklem tipi; diz, dirsek ve kaval kemiği ite ayak bileği arasındaki eklemlerde görülür. |
Temporal bölge
Şakak bölgesi. |
Troklea siniri
IV. kafa çifti. |
Temporal bölge (şakak bölgesi)
Kafatasının göz ile kulak arasında yer alan anatomik bölgesi. |
Tomografi
tomograf cihazı ile dokunun kesitler hâlinde filme alınması. |
Temporal kemik (şakak kemiği)
Artkafa (oksipital), yankafa (paryetal) ve sfenoit kemikler arasında yer alan çift ve simetrik kafatası kemiği; üç değişik bölümün kaynaşmasından oluştuğundan çok düzensiz bir biçimi vardır. |
Trombin zamanı
Kanda yapılan ve kanın pıhtılaşmasını inceleyen bir la-boratuvar yöntemi. |
Tromboelastografi
Pıhtının oluştuğu evreler boyunca esnekliğinin değerlendirilmesine dayanan ve kanın pıhtılaşma sürecini inceleyen bir teknik. |
Topallama
Yürüyüşte bacakların asimetrik atılması. |
Tromboendoarteriyektomi
Atardamar içindeki pıhtıya bağlı hastalıklarda uygulanan cerrahi girişim. |
Topikal
Vücudun belirli bir yüzeyi ile ilgili. |
Toplardamar (ven)
Çevre dokulardan kalbe kan taşıyan damarları tanımlayan terim. |
Tromboplastra (trombokinaz, faktör ııı)
Kanda protrombinin trombine dönüşümünü sağlayan pıhtılaşma faktörlerinden biri. |
Tenoplasti
Çeşitli patolojik süreçler ya da travmalarla örselenmiş ya da yapısı değiştirilmiş kirişleri yeniden oluşturmayı amaçlayan cerrahi girişim |
Torakoskopi
Plevra boşluğunun tanı amacıyla doğrudan incelenmesi için torakoskop adlı Özel bir aygıtla uygulanan bir teknik. |
Tenorafî
Kesilmiş iki kiriş parçasının dikilmesini amaçlayan cerrahi girişim. |
Torakotomi
Göğüs kafesinin cerrahi girişimle açılması. |
Trombositopati
Trombositlerin yapışma ve kümeleşmesinde eksiklikle ortaya çıkan ve kanama zamanında uzamaya ve damarların kınlganhğında artışa yol açan hastalıkların ortak adı. |
Tenosinovit (tenovajinit, tenovajinalit)
Kirişle birlikte kirişi çevreleyen seröz zarda oluşan İltihap. |
Toraks
Boyun altı ile diyafragma arasındaki anatomik bölge, göğüs. |
Torasentez
Tanı ya da tedavi amacıyla deriden sokulan bir aygıtla plevra boşluğuna girilmesi. |
Tenya
Barsak paraziti, şerit, yassı solucan. |
Tepkisel davranış
Kişinin özeleştiri ve denetleme mekanizmalanmn zayıflamasına bağlı saldırgan ve şiddet içeren davranışlar. |
Trousseau belirtisi
Kol atardamarının sıkışmasıyla elde oluşan kasılma. |
Total bilirubin
Retikîiloendotelyal sistemin (RES) hücrelerinin 120 günlük normal yaşam süresinin sonunda alyuvardaki hemoglobinin yıkımının sonucu. |
Teratoblastom
Olgunlaşmamış, az farklılaşmış, embriyondakine benzer dokulardan oluşmuş, teratom(*) tipi. |
Total kızamıkçık antikorları
Kızamıkçık virüsüne karşı oluşan antikorlar. |
Teratojen
Doğumsal oluşum bozukluklarına neden olan etken. |
Total lipit
Kandaki toplam lipit(*) miktarının ölçüldüğü inceleme. |
Total t lenfosit saptanması
Doğuştan gelen ya da AİDS gibi sonradan ortaya çıkan bağışıklık yetmezliği tablolarında ve lenfosit sayısının azaldığı virüs enfeksiyonlarında yapılan inceleme. |
Terminatör gen
RNA polimerazın transkripsiyonu durdurmasına neden olan DNA dizisi. |
Total tiroksin (t4)
Tiroitten salgılanan başlıca hormonlardan biri; lipit, protein ve glüsit metabolizmalarını doğrudan etkileyerek çok sayıda biyokimyasal reaksiyonun düzenlenmesini sağlar. |
Termoanaljezi
Belirli bir vücut bölgesinde ısı ve ağn duyarlılığının kaybı. |
Total trîiyodotironin (t3)
Yüzde 30-40'ı doğrudan tiroitte üretilen, geri kalan bölümü T4'ü T3'e dönüştüren dokularda oluşan hormon. |
Tunîka
Bir organı örten ya da boru yapısındaki bir organın iç boşluğunu döşeyen yapılan belirtmek için kullanılan terim. |
Toxoplasma göndii
İnsanda ve bazı hayvanlarda toksoplazmoz olarak bilinen bir enfeksiyona neden olan tekhücreli mikroorganizma. |
Termoregülasyon
Vücut sıcaklığını kontrol eden mekanizmaların tümü. |
Tpha testi
Treponema pastf hemaglütinasyon testinin kısaltılmış adı. |
Termoterapi
Isı veren ışınlarla uygulanan tedavi yöntemi. |
Tpn (total parenteral nutrıtıon) uygulaması
Damardan besleme şeklidir. Şeker, protein, yağ, mineraller ve vitamin içerir. |
Tersiyan sıtma
Ateşli nöbetlerin düzenli olarak 48 saatte bir, yani günaşırı ortaya çıktığı sıtma tipi. |
Trabekülotomi
Bazı glokom olgularında göz hekimlerince uygulanan cerrahi girişim. |
Tragus
Kulak kepçesinin dışkulak yolunun dış deliğinin karşısına düşen, üçgen biçimli bölümü. |
Trakea
Bazı kırık ve çıkıkların tedavisine kullanılan, vücudun bir bölümü üzerinde uygulanan mekanik çekme. |
Trakea (soluk borusu)
Solunum yolunun bir parçası olan ve vücudun orta çizgisinde yer alan silindir biçimli boru. |
Testis (yumurtalık) tutulumu
Erkek çocuklarda testislere saklanan lösemi hücrelerinin çoğalması ile şişme, hassasiyet ile giden ve hastalığın tekrarına neden olan durum. |
Trakeit
Soluk borusu iltihabı. |
Tükürük bezleri
Ağız boşluğuna açılan dış salgıbezleri. Küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrılır. |
Trakeoplasti
Soluk borusu duvarım yeniden yapmaya yönelik cerrahi girişim. |
Trakeoskopi
Soluk borusuna sokulan optik bir gereçle soluk borusunu incelemeyi sağlayan tanı tekniği. |
Tükürük salgılanması
Tükürük bezlerindekİ salgının ağız içine salgılanması. |
Trakeotomi
Soluk borusuna boyun tabanının ikinci-üçüncü kıkırdak halkasının hizasında bir keşi uygulamaya yönelik cerrahi girişim. |
Tümefaksiyon
Vücudun bir bölümünde gözle görülecek ya da elle his-sedilebilecek ölçüdeki şişlik. |
Tetani
Sinir ve kas uyarılabilirliğinde anormal artışla ortaya çıkan patolojik durum. |
Trakifoni
Sesin normal tınısını yitirerek boğuklaştığı bozukluk. |
Tetrapleji
Her iki kol ve bacak ile gövdenin istemli kaslarının tam felci. |
Transaminazlar
Bir aminoasitteki amin grubunun bir keto asite aktarılarak başka bir aminoasit oluşturulması tepkimesinde rol oynayan enzimler. |
Tetrat
Mayoz bölünme sırasında homolog kromozomların birbirlerine sarılarak oluşturdukları dört kromotitli yapı. |
Transdüksiyon
Bir mikroorganizmadan bir diğerine virüs veya bakteriyofajlar aracılığıyla gen aktarılması olayı. |
Thanatos
Eski Yunan'da ölümün kişileştirilmesi. |
Transeksüel
Karşı cinse ilgi gösteren, tıbbi müdahale ile cinsiyetini değiştiren kişi. |
Tüplerin bağlanması
Yumurtlama döneminde, yumurta hücresine sperm taşıyan fallop"" adı verilen kanalcıkların tahrip edilerek, sperm iletemez duruma getirilmesi. |
Uyarılma
Bir uyarının etkisinden sonra harekete geçen hücre, doku ya da organizmanın durumu. |
Uranizm
Erkekte edilgen eşcinsellik |
Ulna
Önkolun iki kemiğinden içte (serçe parmağı tarafında)bulunanıdır. |
Urasil
Yanlızca RNA yapısına katılan baz. |
UYKU BOZUKLUKLARI
UYKU BOZUKLUKLARI |
Ultrason
İç üreme organları ve oluşan fetusu görmemizi sağlayan cihazdır. |
Urolognia
Eşinin veya kendinin sidiğiyle oynamak. |
Uyku varsanısı
Uyku Öncesindeki uyuklama durumu |
Ultrason tedavisi
Ultrasonun çeşitli biyolojik etkilerinden yararlanmaya yönelik fizik tedavi yöntemi. |
Utangaçlık (çekingenlik)
Kişiler arası İlişkilerde ortaya çıkan, normal sosyal ilişkileri engelleyen, davranış ve güven eksikliğiyle belirlenen duygusal mizaç. |
Ultrasonografi
Ultra-ses kullanılarak elde edilen görüntüler.Bir çok hastalığın ön teşhisinde kullanılan, ancak daha çok karın organları gibi ses dalgalarının kolayca geçebileceği konumdaki organların tetkikinde etkili bir inceleme yöntemidir.Şua söz konusu değildir. |
Utanma
Kendini ya da herhangi bir davranışını onaylamayan, başkalannın bakışlanndan ve yargılarından kaçan kişinin içinde bulunduğu ruhsal durum. |
Ultrasonografî
İnsan vücudunun iç organlanm ve olası patolojik değişimlerini incelemek amacıyla sesüstü (ultrason) dalgalarını kullanmaya dayanan tanı yöntemi. |
Ultrasound
İnsan kulağının duyamıyacağı kadar yüksek frekanslı ses dalgaları.Ultra-ses. |
Uyuma yönelik davranışlar
Fiziksel ve sosyal çevre koşullannın değişmesine kişinin uygun bir yanıt vermesini sağlayan tüm davranışlar. |
Ultraviole
Dalga boyu 2000-4000 arası olan mor ötesi ışınlar. |
Uvea
iris, silier cisim ve koroidin üçüne birden verilen ad |
Uluslararası birim (ıu, biyolojik ünite)
Bİr maddenin biyolojik yöntemlerle ölçülen, farmakolojik olarak etkin miktan. |
Unipolar
Tek kutuplu olma durumu.Bazı sinir hücreleri yanlız tek bir uzantıya sahip olabilir (unipolar sinir hücresi). |
Uveoparotidit (uveoparotit)
Uvea(*) ile parotiste (kulakaltı tükürük bezi) yerleşen kronik granülomatoz iltihap. |
Uyuşmazlık
Bir vücuttan başka bir vücuda, doku ya da kan naklini olanaksız kılan biyolojik durum. |
Uyuşturucu bağımlılığı
Belirli maddelerin genellikle alışkanlık nedeniyle gittikçe artan miktarlarda alınmasıyla belirlenen fiziksel ve ruhsal gereksinim. |
Unutkanlık
Olayları ya da adlan anımsayamama durumu. |
Uvula (küçükdil)
Yumuşak damağın orta kısmından çıkan silindir ya da koni biçiminde küçük çıkıntı. 10-15 mm uzunluğundadır. |
Uyuşturucular
Merkez sinir sistemi üzerinde etki gösteren çeşitli yapıdaki doğal ya da yapay maddelerin ortak adı. |
Unutma
Anılann ya da bellek İzlerinin üst Üste gelip birikmesi sonucunda meydana gelen bellek zayıflığı. |
Uyanlabilirlik
Değişik yapıdaki (mekanik, elektrik, kimyasal) uyanlara Özgül bir yanıtla tepki verecek güçteki sinir ve kas dokularının özelliği. |
Üretra
İdrarın dışarıya atılmasını sağlayan ve ıdrar torbasından sonraki idrar yoluna verilen isim. |
Üretra (siyek)
idrar kesesinin dış ortama açılmasını sağlayan idrar yollarının son bölümü. |
Üretra salgısının incelenmesi
Üretra (siyek) salgısında Neisseria gonorrhoeae'nin (belsoğukluğu elkeni) varlığını lam üzerinde doğrudan belirlemeyi ve erken dönemde özgün tedaviye başlamayı sağlayan leknik. |
Üretrografi
Kontrast madde vererek üretrayı radyolojik olarak gö- rünebilir hale getirmeye dayanan tam yöntemi. |
Ürogenital
Genital ve idrar yolları sistemi ile ilgili. |
Üretropati
Üreiradaki (siyek) patolojik süreçleri belirten genel terim. |
Ürogenital sistem
İdrar ve cinsiyetle ilgili organ ya da işlevlerin tümünü belirtmek için kullanılan terim. Bak. üreme sistemi; üri-ner sistem. |
Üretroraji
Üretradan (siyek) kan gelmesi. |
Ürografi
Damardan kontrast madde verilerek böbrekler,idrar torbası ve idrar yollarının belirli zaman aralıkları ile filmlerinin çekilmesidir.Üriner sistem hakkında teşhis amaçlı yapılan işlemdir. |
Ürokinaz
idrarda bulunan ve plazminojeni plazmine çeviren enzim. |
Ürolitiyaz
îdrar yollarının herhangi bir bölgesinde taş oluşması. |
Üreter (idrar borusu)
Böbrek havuzunu idrar kesesine bağlayan 25-30 cm uzunluğunda tüp biçimli kanal. |
Üreterografi
Kontrast madde aracılığıyla üreterlerin (idrar boruları) radyolojik olarak görünür hale gelmesini sağlayan tanı yöntemi. |
Ürik asit
Vücut metabolizmasının son ürünlerinden bir. Eğer vücuttan çok az miktarda atılır ve birikirse gut hastalığına neden olabilir. |
Üriner sistem (boşaltım sistemi)
idrar yapımı ve atılmasıyla ilgili yapılann lümü. |
Vafkuol (koful)
Değişik tip hücrelerin sitoplazmalannda görülen tek ya da çok sayıda küçük oyuk. |
Vaskülopati
Kan damarları hastalıklarını nedenlerinden, hastalanan bölgeden ve ortaya çıkan belirtilerden bağımsız olarak anlatan genel terim. |
Vibratör
Titreşimli suni penis. |
Vagotomi
Vagus sinirinin etkisini ortadan kaldırmak amacıyla dallarından birisinin kesilmesidir. VAGUS: Nervus Vagus onuncu kafa siniridir, kafatasından çıktıktan sonra mide , barsak sisteminin bir kısmına, kalp ve akcigerlere dallar verir.Bu sistemlerin fonksiyonlarında önemli rol oynayan bir sinirdir. |
Vater ampullası
Ana safra kanalı (koledok) ve pankreas kanalının birleşerek onikiparmakbağırsağına açıldıklan bölgede oluşan genişleme. |
Vagotoni
Otonom sinir sisteminde parasempatik bölümün (ve onun başlıca Öğesi olan vagus sinirinin) aşın çalıştığı işlevsel durum. |
Vazektoıni
Teslislerde üretilen spermatozoonların torbacık bezine taşınmasını sağlayan ductus deferens' (*) kesilmesine dayanan cerrahi girişim. |
Vagus
Nervus Vagus onuncu kafa siniridir, kafatasından çıktıktan sonra mide , barsak sisteminin bir kısmına, kalp ve akcigerlere dallar verir.Bu sistemlerin fonksiyonlarında önemli rol oynayan bir sinirdir. |
Vazektomi
Erkekte spermatik yolunun cerrahi müdahale ile bağlanıp, cinsel temasta spermin kadına geçmemesinin sağlandığı bir operasyon. |
Viral
Virüsle ilgili olan ya da virüsün neden olduğu. |
Vagus siniri
Yemek borusu, gırtlak, mide, bağırsaklar, akciğerler ve kalbi kontrol eden sinir. |
Vazodilatasyon
Damar genişlemesi. |
Viral artrit
Viral artritin nedeni kızamıkçık, kabakulak, su çiçeği, çiçek gibi bazı çocukluk çağı hastalıkları olabildiği gibi, tifo ve infeksiyöz hepatit de olabilir. (Bu hastalıklar ile grip gibi kol-bacak ağrısı ya da eklem ağrısına neden olan diğer viral infeksiyonlar ayrı tutulmalıdır). Tanımlanamayan virüslerin neden olduğu infeksiyonlar cilt döküntüsü, ateş ve geçici eklem rahatsızlıklarının olduğu bir sendroma neden olabilirler. |
Vajen
Kadın cinsel organı. |
Vazodilatatör
Damar genişletici etkiye sahip ilaç, madde. |
Vajina
Kadının cinsel organı |
Vazokonstrüksiyon
Damarları büzülmesi, kasılması. |
Vajinal akıntılar
Dölyolu salgılannın artışıyla belirlenen patolojik durum. |
Vazokonstrüktör
Damarları büzen etkiye sahip ilaç, madde. |
Vajinal lavaj
Dölyolunun su ya da ilaçlı sıvılarla yıkanması. Bak. iri-gasyon. |
Vazomotor etkinlik
Kan damarlarında büzülme ve genişleme hareketleri. |
Vajinalit
Erbezini bir kılıf gibi saran seröz zann (vajinal tünika) iltihabı. Akut ya da kronik olabilir. |
Vazopressin
antidiüretik hormon (ADH) |
Virulan
Zehirlenme ya da enfeksiyon meydana getirme yetenegi yüksek olan. |
Vazospazm
Damar kasılması, büzülmesi. |
Vajinizm
Dölyolunu çevreleyen kasların aşın derecede kasılmasıyla ortaya çıkan durum. |
Vaksın
Aşı, Bkz.aşı çeşitleri; attenüe, otojen, BCG, polivalen, sabin, salk. |
Vakum (vakum ekstraktör)
Doğumda dölyatağının kasılması yetersiz olduğunda bebeğin çıkarılması için kullanılan ve negatif basınç sağlayan aygıt. |
Vejetaryenlik
Et yemeden, yalnızca bitkisel besinlere dayalı olarak beslenme. |
Virüs Zatürreesi
Virüslerin neden olduğu bir çeşit zatürreedir. Ya aniden ya da bir soğuk algınlığı sonunda görülür. Lober pnömoniden daha hafif geçer. Hastalığın ateşi 39 dereceye kadar yükselir. Kendini son derece yorgun hisseder. Öksürüğü kuru fakat az balgamlıdır. Kol ve bacaklarında da ağrılar vardır. |
Vakum tedavisi
Vücut yüzeyinin bir bölümünde dekompresyon (basıncı azaltma) uygulamasına dayanan fizik tedavi yöntemi. |
Vejetasyon
Bitkinin tohumdan gelişip tekrar tohum verecek hale gelene kadar geçen dönemi |
Viscera
İç organlar; özellikle karın boşluğunda bulunanlar. |
Vakuol
Ökaryot hücrelerin sitoplazması içerisinde sıvı, hava yada kısmen sindirilmiş besin kapsayan tek zarla çevrili yapıların her biri. |
Vejeteryan
Bitkisel gıdalarla beslenen, etyemez. |
Viseralji
İç organlarda ya da vücudun derin bölümlerinde duyulan her türlü ağrıyı anlatan genel terim, iç organlarla ilgili ağrı duygulan genellikle yeri konusunda bir belirsizlik ya da yanılgıyla ortaya çıkar. |
Valgus
Kol, bacak gibi bir organın ya da bir organın bölümünün anormal biçimde dışa bükülmesiyle ortaya çıkan durumu belirten terim, örneğin başparmak, diz ya da dirsek valgusu söz konusu olabilir. |
Vektokardiyografi
Kalbin elektriksel etkinliğini inceleme yöntemi. |
Valgus deformitesi
Genetik olarak birinci ve ikinci tarak kemikleri arasındaki açı fazla olduğunda, zamanla başparmak diğer parmaklara yaklaşır ve halluks valgus deformitesi ortaya çıkar |
Vektör (taşıyıcı)
Enfeksiyon hastalıklanndan sorumlu mikroorganizma-lan taşıyarak hastalıklann yayılmasına neden olan canlı-lan, Özellikle de böcekleri belirtmek için kullanılan terim. |
Vital kapasite
Solunum sırasında soluk alıp verme zorlanarak en yüksek düzeyde yapıldığında alınabilen en yüksek hava miktarı. |
Valin
Protein sentezine katılan amino asitlerden birisi |
Vitamin
Vücuttaki kimyasal süreçlerde gereklik olan ve aldığız gıdalarnda bulunan orğanik madde. |
Valsalva işlemi
Ağız ve burnu kapalı tutarak zorlayıcı bir biçimde soluk vermeye çalışma; ıkınma. |
Vitamin a
İyi bir antioksidan. |
Valvül (kapakçık)
îçi boş bir organda, sıvının geri kaçmasını engelleyerek tek yönde akmasını sağlayan anatomik oluşumlar için kullanılan terim. |
Ventilasyon (havalanma)
Kapalı ortamlarda havanın doğal ya da yapay olarak yenilenmesi, içinde insan bulunan bir ortamda hava korbon dioksit miktarının artması ve oksijenin azalması sonucu giderek kirlenir. |
Vitamin c
İyi bir antioksidan. |
Valvülektomi
Kalpte yıkıma uğramış bir ya da daha fazla kapakçığı çıkarmak için yapılan cerrahi girişim. |
Ventilatör
Yetişkin ya da çocukların nefes almasına yardımcı olan bir makine. Nefes almada problem olması durumunda yenidoğan bebeklerde en çok görülen on durumdan birisidir. Eğer bebeğiniz akciğer problemleri ile doğmuş ya da kendi başına nefes alamıyorsa bir ventilatöre bağlanabilir. Prematüre doğan bebeklerde akciğerlerin yeterince gelişmemesi bir ventilatöre gereksinimin en genel sebebidir |
Valvülopati
Kalp kapakçıklarından (valvül) bir ya da birden fazlasını etkileyen patolojik süreçleri tanımlamak için kullanılan genel terim. |
Ventral
Bir organizmanın karın kısmı |
Vitamin e
Bazı insanlarda alerjiye neden olabilmesine rağmen en güvenilir antioksidanlardandır. |
Valvüloplasti
Patolojik bir sürece bağlı olarak bozulmuş bir kalp kapakçığını onarmak |
Vitamin k
Kozmetikteki ana kullanımı göz çevresindeki halkaların koyuluklarını ve yüzeysel kılcal damarların görünümünü azaltmasıdır. Buna rağmen K vitamininin cilt bakımının herhangi bir evresinde işlevsel olduğunu kanıtlayan bağımsız bir araştırma yoktur. |
Vanadyum
İnsan ve hayvanlar için gerekli bir eser (az miktarda bulunan) elementidir. |
Ventrikülografi
Merkez sinir sistemini radyolojik olarak inceleme yöntemi. |
Vitaminler
Vücudun metabolik gereksinimleri için vazgeçilmez olan ve vücutta yeterince ya da hiç bireşimlenmedİği için dışandan alınması gereken küçük organik moleküller. |
Varikosel
Erkeklerde spermatik kordon venlerinin genişlemesi sonucu torbalar içersinde varis oluşumu. |
VİTAMİNLER-BESLENME
VÜCUDUMUZUN 7 ENERJİ KAYNAĞI (VİTAMİNLER)
B-2 VİTAMİNİ:
Gerçek bir enerji deposu olan B-2 vitamini kanda alyuvarların oluşmasını sağladığı için derinin, özellikle de gözlerin sağlığı açısından çok önemlidir. Aşırı alkol, bu vitaminin en büyük düşmanıdır. Ayrıca antibiyotikler ve sakinleştiricilerin de vücutta B-2’yi azalttığı unutulmamalıdır. B-2 vitaminini en çok el edebileceğimiz besinlere gelince: Et, tavuk eti, balık, süt ve süt ürünleri, turp, ıspanak, yumurta, mısır ve beyaz undan yapılmış ekmek bu gıdalardan bazılarıdır.
B-6 VİTAMİNİ (PYRİDOXİNE):
Bağışıklık ve sinir sistemimizin en büyük destekçisi olan B-6 vitamini, vücudumuzun proteinleri ve yağları öğütmesine yardımcı olur. Bilindiği gibi vücuda oksijeni dağıtan hemoglobin yine B-6 vitamini sayesinde meydana gelir. En önemli işlevlerinden biri de mekanizmamızın depresyona karşı direnmesini sağlayan serotonini oluşturuyor olmasıdır. B-6 vitamini bakımından da aşırı alkol, sigara ve kan basıncı düşüren ilaçlar oldukça sakıncalıdır. Tavuğun göğüs eti, böbrek, karaciğer, yumurta, pirinç, soya fasulyesi, yulaf, fındık, fıstık, muz, patates, avokado ve somon balığı en fazla B-6 vitamini içeren besinler arasında yer almaktadır. Fazla oranda ve uzun süre kullanılması sinirlere zarar verebilir.
FOLİK ASİT:
Hücre oluşumunu sağlayan Folik Asit sağlığımız açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Öyle ki Folik Asit’in vücutta azalması kanser ve kansızlık riskini gündeme getireceğinden, ihmal edilmemesi gereken unsurlardan bir tanesidir. Folik Asit yetersizliği doğacak bebeklerin özürlü olma tehlikesine neden olduğundan anne adayları bu konuya daha fazla dikkat etmelidirler. Çok fazla aspirin kullanmak, kolestrol düşürücüler, doğum kontrol hapları, sara ilaçları ve alkol da vücuttaki folik asit miktarını azaltır. Aynı zamanda yaşlılık Folik Asit depolarını eriten bir başka etken olarak gösterilebilir. Folik Asit bakımından; karaciğer, yumurta sarısı, ıspanak, yeşil yapraklı sebzeler, brokkoli, portakal ve portakal suyu oldukça zengindirler. Folik Asit’in fazlası B-12 vitaminin eksikliğinin ortaya çıkmasını önler, bu da sinirlere zarar verebilir.
KALSİYUM:
Kalsiyum vücudumuzun en önemli destekçilerinin başında gelir. Çünkü kemiklerin ve dişlerin güçlenmesi, alınan kalsiyum miktarıyla doğru orantılıdır.
Kalsiyum ayrıca kaslar ve sinirler için de oldukça önemli bir mineraldir. Kanın pıhtılaşmasını sağlar ve kalın bağırsak kanserine karşı en güçlü silahtır. Hamilelik, emzirme ve menapoz dönemleri ayrıca kafeinli içecekler vücuttaki kalsiyumu azaltacağından, bu gibi dönemlerde alınan gıdalara daha özen gösterilmesi gerekir.
Süt ve süt ürünleri, mısır, sardalya balığı, kalamar, ıstakoz ve brokkoli bol miktarda kalsiyum içeren besinlerdir. Gereğinden fazla alınan kalsiyum; demir, çinko, fosfor ve magnezyumun emilmesini engelleyebilir.
MAGNEZYUM:
Magnezyum, vücut sağlığı açısından çok önemli rolü olan bir mineraldir. Proteinlerin kana karışmasını, kasların ve sinirlerin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayan yine magnezyumdur. Yaşlılar, diyet yapanlar ve alkollü içki kullananlar magnezyum takviyesine ihtiyaç duyan kesim arasında yer alır. Magnezyum yetersizliği iştah kaybına, depresyona, kasların zayıflamasına ve zaman zaman göz kararmasına sebep olabilir.
DEMİR:
Kanın, oksijeni vücuda dağıtmasına sağlayan hemoglobin, demir sayesinde oluşur. Regl ve hamilelik dönemleri vücuttaki demir seviyesini azaltan faktörlerdendir. Aynı zamanda yaşlılar, diyet yapanlar, vejeteryenler de önlem almalıdırlar çünkü demir eksikliği anemi (kansızlık) hastalığına neden olur. Kırmızı et, balık türleri, kuru fasulye, kurutulmuş meyve, yumurta sarısı ve yeşil yapraklı sebzeler, demir içeren besinlerden bir kaçıdır. Yüksek dozda alınan demir, kalp isklerini çoğaltır. Küçük çocuklarda çeşitli semptomlara hatta ölüme bile neden olabileceğinden dozajı konusunda dikkatli olunmalıdır.
ÇİNKO:
Çinko, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi bakımından bolca ihtiyaç duyulan bir mineraldir. Çinko eksikliği vücudu enfeksiyonlara karşı dirençsiz kılacak, ayrıca tat ve koku duyularını da zayıflatacaktır. Özellikle diyabet ve böbrek hastaları çinko eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Kırmızı et, yumurta, deniz ürünleri, fasulye, bezelye ve fındık bol miktarda çinko içerir. Yüksek oranda alınması ishal, saç dökülmesi, tırnak kırılması, yorgunluk, sinir sisteminde istemdışı hareketlere gibi belirtilere neden olabilir. |
Variolasyon
Çiçek hastalığına karşı yapılan bağışıklama |
Venüs gerdanlığı
Frenginin ikinci döneminde boynun yan kısımlarında Özellikle kadınlarda daha sık olarak görülen deri rengi değişikliği. |
Varis
Damarların büyümesi ve şişmesine varis denir. Çoğunlukla bacağın alt kısımlarında görülür. Nedeni ayakta fazla durmak, şişmanlık, kan damarlarındaki kapakların düzensiz çalışması veya jartiyer kullanmaktır.Belirtileri, deri yüzeyindeki damarlar eğri, büğrü olup şişerler. Deri rengini kaybeder. Akşam saatlerinde de ayak bilekleri şişebilir. Banyodan sonra, aybaşı halinde, sıcak havalarda veya uzun süre ayakta kaldıktan sonra, yorgunluk, bacaklarda ağrı, karıncalanma ve dolgunluk hissedilir. |
VARİS
Normalde atar damarlar tarafından hücrelere kadar taşınan oksijenli kan, kullanıldıktan sonra ven adı verilen toplar damarlar tarafından kalbe taşınır. Her organın kendine ait, kirli kanı taşıyan bir toplar damarı bulunur. Hepsinde olmasa da genelde bu damarlarda kanı kalbe doğru yönlendiren ve geri kaçmasını engelleyen kapakları var.
Vücudun tüm yükünü taşıyan bacaklardır. Kanın yerçekimine karşı ayak parmaklarından başlayarak yukarı doğru kalbe geri dönmesi, bir nehirin tersine akması kadar zor. Atardamarlarda kanı pompalayan kalptir. Bu görevi bacaklarda kas pompası adını verdiğimiz baldır adeleleri üstlenir. Özellikle dizaltındaki baldır adeleleri yürürken kasılarak kirli kanın büyük kısmını taşıyan kaslar arasındaki iç toplar damarları sıkıştırarak kanın kalbe doğru ilerlemesini sağlarken, kapaklarda kanın geri kaçmasını engeller.
Tıpta kronik venöz yetmezlik adı verilen varisler (özellikle bacaklarda) bu mekanizmanın bozulması sonucunda toplar damarların belirginleşerek, genişlemesi ve kıvrımlaşmasıdır.
Varisler tedavi edilmezse başka sorunlara yol açar mı?
Varis tedavi edilmezse ciltte çeşitli ödemlere sebep olabilir. İlerleyen varis kan dolaşımında da önemli problemlere yol açabilir. Bu yüzden varislerin ilerlemesine engel olmak gerekir.
GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Türkiye’de bu konuda bir rakam yok. ABD’de varis sıklığı yüzde 27 olarak bildiriliyor. Sadece varis yaralarının tedavisi için bu yılda 1 milyar dolar dolayında para harcanıyor.
AİLESEL YATKINLIKTAN SÖZETMEK MÜMKÜN MÜ?
Ailesel yatkınlık varisin en önemli nedeni. Ayakta fazla kalmanın yanında hareketsiz uzun süreli oturmayı gerektiren işler de varise neden olabilir. Bunun yanında şişmanlık ve yaşlılık da risk faktörleri arasındadır. Hamilelik sırasında aşırı kilo alımı ve hormonal değişiklikler de varisin oluşmasında etkilidir.
KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLMESİNİN DENENİ NEDİR?
Kadınlarda daha sık rastlanmasının nedeni hormonal etkenlerin yanında, gebelikler ve uzun süre kullanılan doğum kontrol ilaçlarıdır.
VARİS SORUNU İÇİN NELER YAPMALI?
Uzun süre ayakta durmayı ya da oturmayı gerektiren işlerde çalışan kişilerin (özellikle kadınların), fırsat buldukları her an ayaklarını yukarı kaldırarak dolaşımlarını rahatlatmaları önerilir. Bunu yapamadıkları zamanlarda ise ayaklarını ileri-geri hareket ettirerek baldır kaslarını çalıştırmaları gerekir.
Özellikle yürüyüş ve yüzme gibi sporlar varislerin gelişimini önlemede önemli bir role sahiptir.
Her fırsatta bacaklarınızı kalp seviyesinin üzerinde olacak şekilde uzatıp dinlenmeye gayret edin. Mümkün olduğunca hareketli bir yaşam tarzını benimseyin.
KAÇINMALARI GEREKEN DAVRANIŞLAR?
Varisten korunmak için uzun süre hareketsiz oturmaktan ve ayakta kalmaktan kaçınmak, düzenli olarak egzersiz yapmak, kilo almamaya dikkat etmek ve sigara, alkol tüketimini azaltmak gerekir.
Çok sıcak suyla banyo yapmak da varislerin ilerlemesini hızlandırır. Bu nedenle kaplıca, sauna gibi sıcak ortamlardan uzak durmak büyük önem taşır.
Dar pantolonlar da zararlıdır.
Baldır kaslarını çalıştırdığı için yüzmek iyi gelir. Ancak sabah ve akşam saatleri tercih edilmeli, sıcak kum ve güneşten uzak durulmalıdır.
Her akşam yatmadan önce bacaklara soğuk suyla yapılan duş masajı ve sırtüstü yatar vaziyette bisiklet çevirme egzersizi ertesi gün için rahatlık sağlar. Ayrıca yatağın ayak kısmını mümkünse yüksektmek gerekir.
TEDAVİ NASIL YAPILIR?
Varis tedavisinde yıllardır uygulanan varis çorapları güncelliğini hala yitirmedi. Ailesinde varis bulunan ya da yukarıda belirtilen risk faktörlerini taşıyan kişilerin en azından koruyucu düzeyde, düşük basınçlı varis çorabını günlük yaşamlarında kullanmaları tavsiye edilir. (Sabah yataktan kalkmadan, ayaklar yukarı kaldırılarak dinlendirilmeli ve bu konumdayken çoraplar giyilmeli. Ancak yatarken çıkarılmalı.)
Varis tedavisinde çok değişik yöntemler var. Artık yara oluşmuş olgularda tedavi çok komplekstir. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın, yeniden varis oluşumu özellikle ailesel yatkınlık olan hastalarda sözkonusudur.
Son yıllarda lazer yöntemi ile varis tedavisinde büyük gelişmeler kaydediliyor.
|
Varis ülseri
Daha çok, bacağın alt kısmında görülen yuvarlak bir yaradır. Nedeni, varisli yerde meydana gelen herhangi bir yaralanmadır. Hastalık bacağın alt kısmında, bileğe yakın bir yerde yuvarlak bir yara olarak ortaya çıkar. Ayak bileği şişer, deri esmerleşir ve bazen de ağrı hissedilir. Doktor tedavisi şarttır. |
Verem
Akciğer veremi, tüberküloz, fitizi diye bilinir. Nedeni, koch basili denilen ufak kıvrık içinde küçük noktacıklar görülen çomak şeklindeki verem basilidir. Verem mikrobu insan vücuduna çeşitli yollardan girebilir. Bu yolların başında, solunum yolları gelir. Hastalık, çoğunlukla veremlinin balgamı veya veremli ineklerin sütü ile bulaşır. Sağlık şartlarına uymamak, aşırı yorgunluk, üzüntü, grip, boğmaca, kızamık veya şeker hastalığı vücudun direncini kaybetmesine ve hastalığın ihtimalinin artmasına neden olur.Verem, üç devrede gelişir. Birinci devrede, hastada genel yorgunluk, iştahsızlık, sırt ağrıları, öksürük, ve 38 dereceye varan ateş görülür.Verem basili bu devrede tüberkül adı verilen iltihaplı bölgeler oluşturur. İkinci devrede hiç bir belirti görülmeyebilir. Fakat basiller bütün vücuda yayılarak deri, eklemler, kemikler, böbrekler, bağırsaklar, karın ve beyin zarına yerleşirler. Bu devrede tedaviye başlanmamışsa, vücudun direnci azalmaya başlar. Üçüncü devrede, varem basilleri kan veya lenf kanalları yoluyla yayılmaya devam eder. Hastada, yorgunluk, balgamlı öksürük, akşamları yükselen hafif ateş, iştahsızlık ve gece terlemeleri görülür. Bu devrede, tedavi edilmezse, diğer akciğer de hastalanabilir. Tedaviye 4 ila 9 ay kadar devam etmek gerekir. Tedavinin ilk şartı temiz ve açık hava, bol gıda ve üzüntüsüz bir hayattır. |
Varis ülseri
Varisli kişilerde bacak derisinde ortaya çıkabilen madde kaybı. |
Variyoloit
Çiçek hastalığının özel bir biçimi. Klinik olarak son derece hafif seyrer. |
Volhard testi
Böbreğin idran yoğunlaştırma düzeyini değerlendirmeye yarayan böbrek fonksiyon testi. |
Varol köprüsü (pons)
Soğanilik ile mezensefalon arasındaki beyin bölümü. |
Varsanı (halüsinasyon)
Gerçek ortamda belirli bir duyuma neden olabilecek hiçbir uyan yokken, kişinin bunu duyumsadığına inanması. |
Varus
Bir organın ya da organ bölümünün anormal biçimde içeri bükülmesiyle ortaya çıkan durumu belirtmek için kullanılan terim. |
Vulva
Kadının dış cinsel organına verilen ad. |
Varus deformitesi
Bir organın iskeletinde birbirini izleyen iki bölümden alttakinin içe doğru bükülmesiyle ortaya çıkan ve organın uzun ekseninde bu yönde sapmalara yol açan patolojik durum. |
Varyasyon
Bir türün bireylerindeki aynı karakterin farklı şekilleri, değişiklik, çeşitlilik. |
Vas deferens
Spermi testislerden üretraya taşıyan kanal. |
Vulvovajinit
Vulvayı (kadın üreme organlarının dış bölümü) ve dölyolunu aynı anda etkileyen iltihaplanma. |
Vaskular sistem
Ksilem ve floemden oluşan bitki dokularında, ksilem tarafından su ve suda erimiş maddelerin, floem tarafından fotosentez ürünlerinin taşınmasını sağlayan iletim sistemi. |
Vi talyum
Kobalt, krom, molibden, manganez, silisyum ve karbondan oluşan alaşımın ticari adı |
Vücut ağırlığı
Kilogram cinsinden ölçülen vücut ağırlığı. |
Vaskülarizasyon
Vücudun belirli bir bölümüne kan akımını sağlayan damarların tümünü belirten terim. |
Viabilite
Spermin canlı olup olmadığının belirlenmesidir. |
Vücut dışı kan dolaşımı
Dolaşımdaki kanı hastanın büyük toplardamarlarından (üst ve alt anatoplardamarlar) çekerek bir atardamara (genellikle uyluk atardamarı) veren cerrahi yöntem. |
Vasküler
Kan damarlarıyla ilgili |
Vibrator
Titreşimli suni penis. |
Vücut sıcaklığı
insan ve öbür sıcakkanlı canlıların vücudunda ısı üretimi ve harcaması arasında sağlanan denge durumu. |
Waldeyer lenf halkası
Yutak çevresinde bir çeşit savunma engeli oluşturacak biçimde yerleşmiş olan bütün lenf oluşumları. |
Widal reaksiyonu
Kanda, tifo etkeni olan salmonella türlerinin antijenlerine (O, H, V) karşı oluşmuş antikorları ortaya koyan laboratuvar incelemesi. |
Wanler-rose reaksiyonu
İnsan IgG'sine (bak. immünglobülinler) karşı IgM tipi antikorlardan oluşan "romatoit faktörü" ortaya koyan kan testi. |
Wegener granülomatozu
Bir vaskülit şekli. |
Wright reaksiyonu
Brusella türlerine (B. abortus, B. melitensis, B. suis) karşı oluşan antikorların aranmasına yönelik test. |
Wassermann reaksiyonu
Frengi etkeni olan Treponema pallidum'a karşı oluşmuş antikorlan ortaya çıkaran en eski kan testlerinden biri. |
Wrisberg ara siniri
VII. kafa çiftinin (yüz siniri) bir dalı. |
Yabancı cisimler
Vücudun belirli bir yerinde, normalde bulunmayan her hangi bir madde yabancı cisimdir. Bunlara özellikle çocuklarda, barsaklar, kulak ve burunda rastlanır. Yutulan yabancı cisimler, yemek borusunda takılabilir, ya da tehlikeli olabilir.Bu nedenle bazen ameliyatla çıkartılmaları gerekebilir. |
Yapay solunum
Solunumu kesintiye uğrayan kişide kanın oksijenlenme-sini sağlamaya yönelik her türlü girişim. |
Yılan sokması
Yılan zehiri çok çabuk ve şiddetli tesir gösteren zehirlerdendir. Ancak, bu zehirler ağızdan alındıkları zaman zehirlemezler. Zehirli yılanların çoğu büyük başlıdır. Bazılarının başları da üç köşelidir. Uzun kıvrık dilleri ve çatallı dişleri vardır. Soktukları zaman; dişlerinin dibinde bulunan bezden salgıladıkları zehiri, dişin içindeki kanal vasıtasıyla, soktukları yere aktarırlar. Orada ağrı, şişme ve kızarma görülür. Bazı kimselerde de yılan zehirinin çeşidine göre, kusma, baygınlık, titreme, nefes darlığı, uyuklama veya kısmi felç görülür.Yılan sokan kimseye zehir bütün vücuda yayılmadan önce aşağıdaki işlemi yapmak gerekir.Sokulan yer kol veya bacakta ise; yaranın üst tarafına sıkı bir bağ yapılır. Sonra alkole bandırılmış veya ateşte kızartılmış bıçak, çakı veya jiletle yara kanatılır. Arkasından, ağzın etrafına ve dudaklara zeytinyağı sürülür. Sokulan yer emilip, tükürülür. Aynı işlem 3-4 kere tekrarlanır. Sonra madeni bir şey ateşte kızdırılıp, sokulan yer dağlanır. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden biri veya bir kaçı uygulanır. Zehirlenme belirtileri varsa vakit kaybetmeden hastaneye götürmek gerekir. |
Yabancılaşma
Ruh hastalannda görülen ilgisizliği (donukluğu) belirtmek için ilk kez 19. yüzyılın başlarında kullanılmış terim. |
Yapısal gen
Hücrenin yapısı ve metabolizması için gerekli RNA ' ları kodlayan DNA dizisine verilen genel ad. |
Yılancık
Küçük yara veya sıyrıklardan giren mikropların neden olduğu ve tıp dilinde Erizipel denilen bir çeşit deri hastalığıdır. Halk arasında kızılyürük denir.Mikrop kapıldıktan bir kaç saat veya birkaç gün sonra; hastada ateş ve titreme görülür. Bilhassa, yüz, burun kanatları veya baldırlarda; çevresi kabarık, yaygın kızarıklık ve ağrı görülür. Bu bölge, bir süre sonra şişer, deri gerilir. Ayrıca iştahsızlık ve baş ağrısı da görülebilir.Yılancık ihmal edilmemesi gereken bir hastalıktır. Bunun için de iyi bir tedavi şarttır. Tedavinin ilk şartı, yatak istirahatidir. |
Yadsıma
Olumsuz bulunan kişisel özellikleri, geçmişteki İstenmeyen olayları, kabul edilmesi zor düşünce ya da algıları gerçek duruma ters düşen bîr davranışla bilinç düzeyine çıkaran ruhsal savunma mekanizması. |
Yapışma (aderans)
Organizmanın bölümleri arasında ortaya çıkan patolojik yapışıklıklar. |
Yoğun bakım ünitesi
koroner yoğun bakım ünitesi |
Yağ
Yaşamın idamesi ve sağlık için çok önemli olan yağ, sadece fazla miktarda alındığında zarar verir. A, D, E ve K vitaminleri gibi önemli vitaminler için taşıyıcılık görevi yapar. Vücudun savunma sisteminde önemli bir rolü olan yağ, östrojen gibi homonların üretiminde ve depolanmasında görev alır. Günümüzde, sağlık uzmanları sağlıklı bir diyette bulunması gereken kalori miktarının en fazla 1/3'ünün yağdan gelebileceğini belirtmektedirler. |
Yara
Mekanik etkenlerle deride ya da vücudun yumuşak dokularında sürekliliğin bir süre için bozulması. |
Yağ asidi
Esterlerle bileşikler yaparak yağ moleküllerini meydana getiren maddeler. |
Yaralar
Herhangi bir kaza sonucu deride meydana gelen yarılma, kesilme, ezilme veya parçalanmalara yara denir. Birçok çeşidi vardır. Ateşli silahlar, batıcı veya delici aletler, yakıcı maddeler veya hayvan ısırmaları sonucu meydana gelen yaraların, hiç vakit kaybetmeden tedavi edilmesi gerekir.Yaralar, temizlik şartlarına uyulmayıp da, mikrop kapacak olursa, yara yerinde şişme, kızarma, ateş ve ağrı görülür. Bu da, yaranın iltihaplandığına işarettir. Bu durumdaki yaralar, gereği gibi tedavi edilmeyecek olursa, yaradan dağılan mikroplar vücudun diğer tarflarına da yayılıp çok tehlikeli hastalıkara yol açabilir.Yaralanmalarda yapılacak ilk iş; akan kanı durdurmaktır. Kanı durdurmak için, kanayan yerin üstüne gaz bezi veya temiz bir bez parçası konup, iyice bastırılır. Kan bir süre sonra durur. Kanama durduktan sonra bez kaldırılır, yaranın üzerine bir parça tentürdiyot sürülüp, yara temiz bir gaz bezi ile sarılır.Kan fışkırarak akıyorsa, yaranın üzerine gaz bezi yea temiz bir bez parçası bağlandıktan sonra, kanayan yere bastırılır. Sonra ipin uçları, bir parça çubuğa bağlanıp, döndürüle döndürüle iyice sıkılaşması sağlanır. Ve hiç vakit kaybetmeden hastaneye götürülür. |
Yok olma duygusu
Psikanalizde, kişinin kendini ileri derecede küçümsemesini belirtmek için kullanılan terim. |
Yağ embolisi
Büyük kemik kırıklarında görülebilen bir komplikasyondur. Kemik iliğindeki yağın bir kısmı açığa çıkar ve yağ damlaları kan dolaşımına karışıp damar tıkanmasına neden olur. |
Yardımcı ve baskılayıcı t lenfositleri
B lenfositlerinin antikor yapımını kontrol etmesini sağlayan lenfosit grubu (bak. akyuvarlar). |
Yok saymak
Kişinin, geçmişe ait sözler, jestler, düşünceler ve eylemleri yadsımak amacıyla geliştirdiği psikolojik mekanizma. |
Yağ kisti
Yağ bezlerinden ortaya çıkan kist. |
Yargı
Zekânın belirleyici öğelerinden biri. |
Yoksunluk
Alkol, uyuşturucu ya da ilaç bağımlılarında maddenin alınmamasıyla ortaya çıkan durum. |
Yarım daire kanatları
Içkulakta yer alan denge organları. |
Yağlar
Yağ asidlerinden oluşan bir grup organik bileşik. Yağlar doymuş ya da doymamıştır. |
Yas
Sevilen kişilerin ölmesinden duyulan acı. |
Yağlı dejenerasyon
En çok kalp, karaciğer ve böbreklerde görülür. Bu organlarda, hücreler normal çalışma yeteneklerini kaybederler ve içlerinde yağ tanecikleri birikir. |
Yassısolucanlar
En basit yapılı solucan türlerini içeren geniş omurgasız hayvan grubu. |
Yumrulu Guatr
Bu çeşit guatrda, tiroid bezinin iki yanında kabarıklık veya üzüm salkımını andıran şişlikler görülür. Her iki çeşit guatrda da endişelenecek bir durum yoktur. Ancak tedaviye erken başlamak gerekir. Yemeklerde iyotlu tuz kullanmak, mümkün olduğu kadar çok balık, pırasa, kuru erik, yumurta, taze fasulye, pazı, soğan, sarmısak, dut veya dut kurusu, havuç yemek; inek sütü, erik hoşafı, ve havuç suyu içmek çok faydalıdır. Ayrıca kabız olmamaya gayret etmek gerekir. Lahana, mısır ve turp da yenmemelidir. |
Ayak çıbanı
Ayak derisindeki ter bezleri ve kıl keselerinin mikroplanması sonucu ortaya çıkar. Çıban yerinde, ilk önce sert ve kırmızı bir kabartı belirir. Ağrı vardır. Sonra iltihaplanır. Çıbanı sıkmamak gerekir. |
Yaşam içgüdüsü
Freud'a göre, Ölüm içgüdüsünün yok ediciliğine karşılık, canlının kendini ve türünün sürekliliğini sağlamak İçin sahip olduğu doğal eğilim. |
Yumurta
Dişi üreme hücresi.Dişi gamet hücresi |
Ayak terlemesi
Ayakların normalden fazla terlemesi genellikle ter bezlerinin aşırı derecede çalışmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, kalın çorap giymek, ateşli bir hastalık veya normal vücut sıcaklığının düşmesi de ayak terlemesine neden olabilir. |
Yaşlanma
Ölüm olasılığını artıracak hastalık tablolarından bağımsız olarak, vücuttaki yapıların geçirdiği aşamalı değişim süreci. |
Yumurtalık
Dişi eşey hücresi olan yumurtanın üretilerek olgunlaştırıldığı organ. |
Yakı reaksiyonu
ilaçlar, bakteri kaynaklı maddeler, doğal ve yapay kimyasal bileşiklere karşı duyarlılık durumunu belirlemek için başvurulan test. |
Yumurtalık (Over) Kistleri
Hemen hemen her kadında hayatının bir döneminde yumurtalıklarında kist saptanabilir. Bu kistler genellikle bulgu vermezler ve tedavi dahi gerektirmezler. Genelde masum olmalarına rağmen halk arasında çok korkulacak bir hastalık olan over kistleri hep aynı türde değildir. Çok değişik türde hücre barındıran yumurtalık organı dokusu bir çok hormonun etkisi altındadır. Bu değişiklik türden hücreler çeşitli faktörlerin etkisi ile büyüyebilir ve kistleşebilir. Kistlerin içerdikleri hücre türüne bağlı olarak hormon veya benzeri maddeler salgılayabilir.
Vücutta bulunan hemen hemen bütün dokularda kist ortaya çıkabilir ancak yumurtalık dışındaki organların kistleri çok daha çabuk ve kolay belirti verebilir. Bunun nedeni diğer organlarda meydana gelen kistlerin bu organların fonksiyonlarını bozmalarıdır. Yumurtalık kistlerinin bir kısmı da bu şekilde fonksiyon bozukluğu yaratarak belirti verirken çok büyük bir bölümü de ne fonksiyonlarda bir kayba neden olur ne de uzunca bir süre belirti verir.
Sebepleri
En sık neden hormonsal düzensizliklerdir. Normalde her adet döneminde overler içinde yumurta hücresini taşıyan ve boyutları 3 cm'ye kadar ulaşabilen folikül adını verdiğimiz bir kist oluşur. Sonra bunun çatlaması ile yumurta açığa çıkar. Kadın gebe kalmaz ise bu dönemden 14 gün sonra kadın adet görür. Ancak hormonal düzensizliklerde bu yumurta taşıyan kistler ya çatlamaz, ya sabit kalır ya da büyümeye devam ederek bizim basit kist veya folekül kisti dediğimiz kistleri oluştururlar. Geçirilmiş over iltihapları, çok fazla radyasyona maruz kalma da over kistine sebep olabilir.
Over kisti özellikle adet gören kadınlarda görülür. Adet dönemi başlamayan genç kızlarda veya menopozdaki kadınlarda nadir görülür. Ailesinde over (yumurtalık) kanseri, rahim kanseri bulunan kadınlar da riskli gruba girer.
Belirtiler
Yumurtalık kistlerini kabaca habis ve selim başlıkları altında incelenebilir. En sık görülen iyi huylu over kistlerdir. Çoğu kez bir şikayet yaratmazlar ve rutin kontroller esnasında fark edilirler. En sık verdikleri belirtiler;
• Adet düzensizliği
• Karında şişkinlik
• Karın ağrısı
• Sindirim sistem, bozuklukları
• İdrar yolu şikayetleri
Over kisti dışında pek çok durum da benzeri şikayetler yarattığından, bu tür yakınmaları olan kişiler genelde durumlarını önemsemezler. Çok fazla büyümeyen bir over kisti karın boşluğu içerisinde kendine rahatlıkla yer bulabileceği için şişlik yapmaz. Benzer şekilde hormon salgısı yapmayan kistler de adet düzensizliği yaratmaz.
Ağrı over kistlerinde nadir olarak görülür. Zaman zaman da iştahsızlık, kilo kaybı, hafifi bulantı gibi sindirim sistemi yakınmaları olabilir.
Tanı
Genelde rutin muayene ya da başka bir sebepten dolayı yapılan muayene ve ultrasonografide saptanırlar. Muayenede hastanın yaşı, kitlenin büyüklüğü, şekli, saf kist ya da solid yapıda oluşu, etrafa yapışık olup olmadığı, hassasiyet olup olmadığı, Önemlidir. Ultrasonografide (USG) saf kist görünümünde olan ve 5-6 santimden küçük çapta olan kistlerin iyi huylu ve fonksiyonel olma olasılığı yüksektir. Ayrıca tanıda hastanın ve kitlenin durumuna göre tomografi, manyetik rezonans hormon tetkikleri ve kanda tümör belirteçleri incelenir ve tedavi için bir karara varılır.
Kistin tanısı için muayene ve ultrasonografi yeterli olur. Ancak cinsi hakkında bilgi sahibi olmak için bazı kan testleri gerekebilir. Kanser şüphesinde ileri radyolojik tetkiklere başvurulur.
Tedavi
Over kistinin tedavisi cinsine göre değişir. Sık gözlenen basit kistler için genelde takip tercih edilir. Bu esnada doğum kontrol hapları kullanmak da kistlerin küçülmesine yardımcı olur. Doğum kontrol hapları yumurtalıkların çalışmasını durdurarak mevcut kistlerin vücut tarafından emilmesine yardımcı olur. İltihabi kistlerde düzenli antibiyotik tedavisi gerekir. Ancak 8-10 cm'yi geçen ya da daha küçük olduğu halde 3-4 aylık takiple de sürekli büyüyen, USG ve kan testlerinde kötü huylu olma ihtimali olan kistlerin ameliyat ile alınması gerekir. Cerrahi girişim, bariz ağrı ve kötü huylu olma şüphesi bulunan vakalara uygulanmalıdır. USG'de büyük kistler, çok odalı kistler ya da kan akımındaki artma kanser işaretidir. Kötü huylu kistlerden şüphelenildiğinde hasta hangi yaşta olursa olsun derhal ameliyat yapılmalıdır. Menopozdan sonra kadınlarda rastlanan kistler daha önemlidir. Bunların kötü huylu olma olasılığı yüksektir.
Kist tedavi edilmezse daha da büyüyebilir, belli bir büyüklükten sonra yırtılarak karın içine kanama yapıp hastanın hayatını tehlikeye sokabilir. Kötü huylu ise vücuda yayılarak ameliyat edilemez aşamaya gelebilir. |
Yalancı eklem (psödoartroz)
Bir kemik kırığının kaynamasını sağlayan kallus oluşumunun yetersizliği nedeniyle kırık uçlarının arasının lif-si bağdokuyla dolması sonucunda kemiğin bu bölgesinde normalde bulunmayan bir hareketliliğin ortaya çıkması. |
Yaşlılık Hastalıkları
YAŞLANMA VE SAĞLIK
Dünyada 65 yaş ve üzerindeki insanların sayısı hızla artmaktadır. Son yıllarda tıbbın gelişmesi, bireyin kendine ve yaşamına daha fazla değer vermesiyle birlikte ortalama insan ömrü uzamıştır. Ülkemizde yaşlı nüfusun toplumdaki oranı yaklaşık % 4.5 iken 2030’larda bu oranın %6 olması beklenmektedir. Yaşlılık, yaşam sürecinin; çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal bir çağıdır. Yaşlılık dönemi üçe ayrılır:
Genç yaşlılar (65-74 yaş)
Orta yaşlılar (75-84)
İleri derecede yaşlılar (85 yaş ve üzeri)
Yaşlanma; zamanın geçişine bağlı olarak, bireyde görülen anatomik ve fizyolojik değişiklikleri tanımlar. Yaşlanma çok erken dönemlerde, 17-18 yaşlarında başlar. Yaklaşık 35-40’lı yaşlardan itibaren vücutta iş gören hücre grubunda kayıplar başlar. Zaman içinde devam eden bu hücre kayıplarına bağlı olarak hücrelerin yaptığı görevlerde aksamalar görülür.80’li yaşlardan sonra vücut bu kayıplara karşı iç dengesini koruyamaz ve bunun ilerlemesiyle ölüm ortaya çıkar.
Yaşlanmaya bağlı olarak fiziksel aktivitede bazı değişiklikler görülür. Genel olarak kas dokusunda bir azalma olur. Kadınlarda özellikle menopozdan sonraki dönemde yoğun bir şekilde kemik kayıpları ortaya çıkar. Bu kayıplara bağlı olarak boy kısalmaları, omurlarda çökmeler, hatta kırıklar olabilir.
Yaşlanmayla birlikte zihinsel değişiklikler de ortaya çıkar. Algılamada ve yaratıcı yeteneklerde yaşlanmayla birlikte bir azalma, dikkatsizlik ve düşünme hızında yavaşlama görülebilir. Öğrenme yeteneğindeki azalmaya, hareketlerdeki yavaşlama da eşlik edebilir. Yaşlılarda daha önce edinilen bilgiler sağlam kalır ve yeni öğrenilen bilgiler çabuk unutulur.
Demans (bunama) sıklıkla yaşlılarda görülen bir rahatsızlıktır. Hastanın bilinci yerinde olmasına rağmen hafızada zayıflama ve bazı zihinsel yetilerde azalma olur. Kişi çevresinde olanlara ilgisini yitirmeye başlar. Yeni bilgiler öğrenmede ve bunları hatırlamada, konuşma sırasında doğru kelimeleri bulmada, günlük yaşantıya ait sorunları çözmede yavaşlama zamanla belirginleşir. Bellekte zayıflama öncelikle telefon numaralarını, isimleri, yaşanan günlük olayları tam olarak hatırlayamama şeklindedir. Dikkat kolayca dağılır. Çevreyle kurulan ilişkiler sınırlanmaya başlar. Sosyal yetersizlik belirginleştikçe yalnızlık derinleşir. Kişi huzursuz ve kederlidir. Daha kırılgan, öfkeli ya da şüpheci olabilir. Zamanla geçmişe ait anılar da silinmeye başlayabilir.
Alzheimer hastalığı, yaşlılıkla beraber ortaya çıkan ve başta unutkanlık olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. 65 yaşın üzerinde yaklaşık her 10 kişiden birinde; 85 yaşın üzerinde ise yaklaşık her iki kişiden birinde görülür.
Yaşlılıkta; tansiyon yüksekliği, damar sertliği, şeker hastalığı gibi kronik hastalıklar zihinsel faaliyetlerde azalmaya yol açar. Yaşlılıkla birlikte ruhsal durumda oluşabilecek bir çöküntü, depresyon zihinsel fonksiyonları olumsuz yönde etkileyebilir. Özellikle fizik aktivitesi az olan, sosyal yaşam içerisine girmeyen kişilerde, sigara ve alkol kullananlarda yaşlılıkta zihinsel faaliyetlerde azalma görülür. Boş vakitlerde bulmaca çözmek, okumak, çevrede olup bitenlerle ilgilenmek, toplumun bir parçası olduğunu hissetmek ve hissettirmek, beden egzersizlerine önem vermek yaşa bağlı bu olumsuz etkilere karşı zihinsel fonksiyonların korunmasında etkili olabilecek önlemler arasında yer alır.
Yaşlılıkta zihinsel değişikliklere paralel olarak, kişilikte de bazı değişiklikler oluşabilir. Yeni durumlara uyum sağlayabilme, yeni düşünceleri kabul etmede güçlük yaşanabilir. Çevreye karşı daha az ilgili, kendi bedenine ve kendine karşı daha ilgili olup, ilişkilerde daha derin ve seçici olabilirler. Yeniliklerden ürkebilirler ve eski yaşamlarını özlerler. Sağlıklarına aşırı önem verirler. Aşırı tutumluluk, kişisel eşyalarına karşı bağımlılık gelişebilir.
Yaşlılık döneminde özellikle depressif belirtiler görülebilir. Yaşlılık; fiziksel sağlığın, arkadaşların ve sosyal konum gibi bir takım kayıpların olduğu bir dönemdir. Bütün bu kayıplar birleştiği zaman kişide depresif belirtiler ortaya çıkabilir.
İleri yaşlarda gözlenen anksiyete kişinin yaşamakta olduğu başka bir fiziksel ya da ruhsal bozukluğa bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Yaşlanmaya bağlı fiziksel yetersizlikler ile çevrenin yardımına gereksinim duymak, sosyal konumun sınırlanarak daha izole yaşama zorunluluğu, tedaviye az yanıt veren hastalıkların ortaya çıkması, sevilen bir kişinin kaybı ya da kayıp tehdidi anksiyeteye neden olur. Günlük yaşantısına egemen hale gelen anksiyete, kişinin yaşam kalitesini düşürür.
Yaşlılığa kişi gençken hazırlanmalıdır! Ailede damar sertliği, tansiyon yüksekliği, şişmanlık ve şeker hastalığı varsa, kişi çok daha erken yaşlarda sağlıklı bir beslenme tarzı oluşturmalı ve buna ileriki yıllarda da devam etmelidir. Yaşlanmayla koku ve tat alma duyularında azalma olur. Çene kemiklerinde ve dişlerde olan değişiklikler de çiğneme fonksiyonunu bozar. Böylelikle kötü beslenmeye doğru bir yöneliş olur.
“Akdeniz tipi beslenme” denilen sebze, salata, meyve, zeytinyağı ağırlıklı ve mümkün olduğunca kırmızı etten uzak bir beslenme, kalp damar hastalıklarının oluşumunu belirgin şekilde azaltır. Önemli olan değişik besinlerden yararlanabilmek ve mümkün olduğu kadar kilo almamaktır.
+ |
Yumurtalık hormonları
Yumurtalıklarda üretilen steroit yapısındaki üç hormon; östrojenler, progesteron ve androjenler. |
Yalancı erdişilik (psödohermafroditizm)
Dış üreme organlarının görünümü ile gonat tipinin (er-bezi ya da yumurtalık) tam bir uyum içinde bulunmadığı bozukluk. |
Yatkınlık
Belirli ruhsal özelliklerin gelişmesine katkıda bulunan kalıtımsal ya da edinilmiş etmen |
Yumuşak damak
Damağın arka bölümü. |
Yalancı gebelik
Tüm gebelik belirtilerinin olmasına rağmen, uterus boştur. Bu duruma yalancı gebelik denir. Daha çok psikolojik menşelidir |
Yavaş nabız
Nabız alınan atardamarda duyulan nabız sayısının azalması. |
Yumuşak doku romatizması
Teknik olarak ölgesel periartiküler"" ya da ""yumuşak doku"" hastalıkları olarak adlandırılırlar, bu grupta eklemleri çevreleyen ligament ya da tendon gibi yapıları etkileyen ve son derece yaygın olan nisbeten önemsiz rahatsızlıklar da bulunur. Romatizma ağrısı eklem çevresindeki yapıların hasar görmesine bağlı olarak ortaya çıkabilir, bunun nedeni çoğunlukla alışık olmadığı şekilde ya da tekrar tekrar kullanmak, küçük hasar ya da travmalardır. Bazıları özellikle belli bir aktivite tipiyle görülür, ""tenisçi dirseği"" ve ""temizlikçi dizi"" gibi. Ek olarak, artrit olmadan eklem ya da kaslarda daha yaygın bir ağrı gelişebilir, örneğin, fibromiyalji. |
Yalancı varsam
Ruhsal-duyusal varsam ya çok benzemesine karşın, onun bütün Özelliklerini taşımayan, ruhsal ve simgesel bir öğenin öne çıktığı ruhsal olgu. |
Yayılan ağrı
Soruna neden olan eklemden uzakta hissedilen ağrı (örneğin, kalça osteoartrozunda uyluk ve dizde ağrı olması). |
Yumuşatıcılar (emolyan)
Zedelenmiş ve iltihaplı dokular, özellikle de mukozalar üzerinde koruyucu etki gösteren ilaçlara verilen genel ad. |
Yan dolaşım
Bir atardamarın çeşitli bölgelerde yer alan ve birbiriyle bağlantılı yan dalları arasında ya da çeşitli toplardamarlar arasında gerçekleşen yardımcı dolaşım. |
Yutak
Solunum ve sindirim yollarının ortak parçası olan içi boş organ. |
Yanak
Yüzün yan bölgeleri. |
Aybaşı kanaması azlığı
Aybaşı kanının normal miktarı; sağlam kadınlarda 7-77 gram arasında değişir. Çoğunda 27-75 gram arasındadır. Ortalama miktar 50 gram kabul edilir.
Aybaşı kanının yukarıda belirtilen miktarlardan az olması, çoğunlukla ruhsal durumla veya kansızlıkla ilgilidir. |
Yutak salgısının incelenmesi
Yutak boşluğundan alınan salgının kültür aracılığıyla incelenmesi. |
Yanak kası
Kasıldığında ağzın uzunlamasına (dikey) uzamasını sağlayan yanak bölgesi kası. |
ybaşı kanaması yokluğu
Genç bir kız buluğ çağına geldiği halde, aybaşı görmeye başlamamışsa, aybaşı yokluğundan söz edilir. Bu durum karaciğer hastalıklarından, kansızlıktan veya tiroit bezi bozukluğundan kaynaklanabilir.
Öncelikle nedeni bulmak gerekir.
Normal aybaşı gören kadının da; kansızlık, karaciğer rahatsızlıkları, beslenme bozuklukları, veya tiroid bezi hastalıkları sonucu aybaşı kanamaları kesilebilir.
Öte yandan aybaşı yokluğu, gebeliğin veya menapozun işareti olabilir. |
Yutma
Ağızda çiğnenen lokmaları ya da sıvıları yemek borusu yoluyla mideye aktarmak üzere ağızdan yutağa gönderme işlemi. |
Yanık
Yüksek sıcaklığın etkisiyle dokularda oluşan lezyon. |
ybaşı kanamasının uzun sürmesi
Normal aybaşı kanaması 2-7 gün devam eder. Bazı kimselerde bu süre uzar. O zaman rahimde ur veya kist olduğundan, yumurtalıkların üşütülmüş olmasından, sinir veya kalp hastalığından şüphe edilir.
Tedaviye geçmeden önce esas nedeni bulmak gerekir. Önemli bir durum yoksa aşağıdaki reçetelerden arzu edilen uygulanır |
Yuvarlak pencere
Ortakulak (timpan) boşluğunun derin iç yüzeyinde bulunan küçük açıklık. |
Yanıklar
Sıcak bir şeyin veya yakıcı bir maddenin etkisiyle vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen hücre ve doku bozulmasına yanık denir. Yanıklar ikiye ayrılır: |
Yuvarlaksolucanlar
Tür sayısı 30 bini aşan omurgasızlar filumu. |
Yanılsama
Gerçek bir duyumsamanın yanlış yorumlanması ya da bir nesnenin yanlış bir biçimde algılanması; görsel, işitsel, dokusal ve dokunsal-hareketsel yanılsamalar gibi tipleri vardır. |
Yenidoğan
Doğumdan 20. güne değin bebek için kullanılan terim. |
Yapay anestezi
Vücudun belirli bir bölgesinde ya da bütününde etkisini gösteren maddelerin kullanılmasıyla ağrı algısı ve tepkisinde geçici zayıflama. |
Yenidoğanın genital krizi
Erkek ya da kız olsun, zamanında doğan bebeklerde daha sık görülen, genellikle kısa sürede gerileyen, memelerde geçici şişme ve kolostrumf*) sızıntısı. |
Yapay anüs
Karın duvarında kalınbağırsağın bağlandığı delik. |
Yenilmesinde sakınca olmayanlar
un veya sebze çorbaları, yağsız ızgara etler, yoğurt, patates püresi, pilav, beyaz peynir ve sebze yemekleri. |
Yüksek tansiyon
Hipertansiyon, Yüksek tansiyon
Tansiyon yüksekliği
Büyük tansiyonun kişinin yaşına göre yüksek olmasına halk arasında tansiyon yüksekliği, tıp dilinde ise hipertansiyon denir. Bir çok hastalıkta tansiyon yüksekliği görülür. Mesela kalbin sol bölümünün büyümesinde, böbrek hastalıklarında, damar sertliğinde, kan hücrelerinin çoğalmasında, şişmanlıkta ve iç salgı bezleri hastalıklarında kan basıncı artar. tansiyon yüksekliğinin belirtileri arasında yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, baş dönmesi, uykusuzluk, baş ağrısı vardır.
Başdönmeleri
Hasta, kendisinin veya etrafındaki eşyanın boşlukta döndüğünden şikayet eder. Tıp dilinde vertigo denen baş dönmelerinin nedenleri çeşitlidir. Bunlardan başlıcaları şunlardır: Kulak ağrısı. Araç tutmaları. Ani hava değişimi. Bazı göz hastalıkları. İlaç zehirlenmeleri. Düşük veya yüksek tansiyon. Damar sertliği ve bazı kalp hastalıkları. Kansızlık ve kan hastalıkları. Mikrobik hastalıklar. Beyin hastalıkları. Sara ve bazı ruh hastalıkları. Tedaviye başlanmadan önce hastalığın gerçek nedeninin tespit edilmesi gerekir. Baş dönmelerine yapılacak ilk iş hemen oturmak veya öne eğilmek ve mümkünse hemen yatmaktır. Baş dönmesi sık sık oluyorsa mutlaka bir doktora gitmek gerekir.
Bayılmalar
Geçici olarak uyanıklık halinin kaybolmasına halk arasında bayılma tıp dilinde senkop denir. Bu durumda beyin hücrelerine giden oksijen azalmıştır. Bayılmanın nedeni; yorgunluk, uzun süre ayakta kalmak, ani heyecanlar, tansiyon yüksekliği, gebelik, kansızlık, damar sertliği ve kalp hastalıklarıdır. Bayılmadan önce baygınlık hissi gelir. Sonra yüz kül rengini alır. Arkasından da terleme, çarpıntı, göz kararması ve baş dönmesi görülür. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş hastayı hemen yatırmak, elbise ve çamaşırlarını gevşetmektir. Sonra yüzüne su serpilir ve amonyak koklatılır.
Burun kanaması
Çeşitli nedenlerden kaynaklanan burun kanamalarına tıp dilinde epistaksis denir. Genç erkeklerde genellikle ergenlik dönemlerinde, genç kızlarda ise, çoğunlukla aybaşı kanamaları sırasında görülür. Bir de; yüksek tansiyonun neden olduğu burun kanamaları vardır. Gençlerde görülen ve önemli olmayan burun kanamaları çok kolay durdurulur ve korkulacak bir şey yoktur. tansiyon yüksekliğinden kaynaklanan ve genellikle orta yaşlarda görülen burun kanamalarını durdurmak ise biraz zordur. Yapılacak ilk iş hastayı hemen oturtmak, başını öne doğru hafifçe eğip, burnunun kanayan deliğini on dakika kadar bastırmak, bu sırada ağızdan nefes almasını ve yutkunmasını söylemektir.
Kulak çınlaması
Kulak çınlaması, kulak uğultusu veya kulak vızıltısına, tıp dilinde tinnitus denir. Çok çeşitli nedenleri vardır. Bunlar arasında, kulak kiri, içkulak iltihabı, ortakulak iltihabı, menier hastalığı, ateşli hastalıklar, yorgunluk, zafiyet, bazı ilaçlar, yüksek veya düşük tansiyon sayılabilir. Bu nedenle doktora başvurmak gerekir.
Şişmanlık
Şişmanlık, alınan kalori miktarının yakılan kaloriden daha fazla olması sonucu ortaya çıkan bir metabolizma bozukluğudur. Tıp dilinde obesite denir. İstatistiklere göre şişmanların daha çabuk yaşlandıkları, şeker hastalığı, damar sertliği, kalp hastalıkları, karaciğer ve safrakesesi hastalıkları, tansiyon yüksekliği, akciğer hastalıkları, romatizmal hastalıkların tehdidi altında bulundukları belirtilmektedir. Bu nedenle şişmanlıktan kurtulmak için diyet ve beden hareketleri yapmak gerekir.
Tansiyon
Kan basıncına tansiyon denir. Kalp her kasılışında belirli miktardaki kanı atardamarlara pompalar. Bu sırada da, kan basıncı en yüksek seviyeye çıkar. Buna büyük tansiyon denir. Kalbin iki kasılışı arasında geçen zaman içinde ise, kan basıncı en düşük seviyeye iner. Buna da küçük tansiyon denir. Büyük tansiyon ile küçük tansiyon arasındaki fark da nabız basıncını gösterir. tansiyon yaşa bünyeye ve tansiyon ölçüldüğü andaki ruhi veya bedeni duruma göre farklılık gösterir. Yaşlandıkça tansiyon yükselmesi normaldir.
|
Yapay böbrek
Diyaliz(*) ilkeleriyle çalışan ve böbreğin antma işlevini yerine getiren yapay organ. |
Yapay dölleme
Erkek üreme hücresi (sperm) ile kadın yumurta hücresinin, cinsel ilişkiden farklı bir yolla bir araya getirilmesi. |
Yersin basili
Bilimsel adı Pasteurella pestis olan, öbür adını Fransız hekim A. Y. E. |
Yapay hibernasyon
Vücutta genel bir soğuma sağlayarak hücrelerin ve dokuların enerji harcamasını azaltan tedavi yöntemi. |
Yeşil çay
Tahriş önleyici özellikleri de olan bir anti-oksidan. |
Yapay kalp kapağı
Doğumsal oluşum bozukluklan ya da sonradan ortaya çıkan hastalıklar sonucu çalışamaz duruma gelen bir kalp kapağının yerini tutan yapay gereç, |
Yapay kan
plazma genişleticiler |
Zar
Anatomide makroskopik ya da mikroskopik boyutlu, az ya da çok farklılaşmış ya da karmaşık yapıda, geniş ve yassı katman biçimli oluşumların genel adıdır. |
Zekâ
Yeni sorunlan karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm öğelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücü. |
Zar potansiyeli
Canlı hücrenin içi ve dışı arasında, yani hücre zarının İki yanında bulunan potansiyel farkı. |
Zekâ bölümü (ıntelligence quotient-ıq)
Zekâ yaşı ile takvim yaşı arasındaki orantının 100'e bölümü. |
Zona
Etkeni su çiçeğine de yol açan herpesvirüs hastalığı. |
Zatülcenp
Akciğerleri saran zarın iltihaplanması sonucu görülen bir hastalıktır. Tıp dilinde plörezi denir. Nedeni, zatürree, verem veya akciğer absesinden yayılan iltihaptır. Tedaviye vakit geçirmeden başlamak gerekir. |
Zeka geriliği
Zihinsel gelişmenin yavaşlığı. Doğuştan gelen ya da bebeklik çağında ortaya çıkan zihinsel yetersizliğe bağlı olarak ruhsal gelişimi duraklayan kişilerde görülür. |
Zona (herpes zoster)
Etkeni suçiçeğine de yol açan virüs hastalığı. Bak. her-pesvirüs. |
Zatürree
Halk arasında akciğer iltihabı tıp dilinde ise pnömani denir. 3 çeşidi vardır. |
Zekâ geriliği
Zihinsel gelişmenin yavaşlığı. |
Zona pelusida
Yumurtanın dışını kaplayan zar, sperm bu zarı delerek içeri girer ve döllenmeyi sağlar. Embryonun rahime yerleşmesi için bu zardan soyulması gereklidir. |
Zatürree
Akciğer dokusunun iltihabı. Çeşitli etkenlere bağlı olarak gelişmekle birlikte, genellikle birincil ya da ikincil mikrobik etkenlerin yol açtığı akut ya da subakut hastalık tablolarını belirten bir terimdir. Pnömoni , pneumonia |
Zeka yaşı
Psikolojide, zeka testleriyle saptanan ve takvim yaşından farklı olarak belirli bir yaş grubuna özgü becerilerle zihinsel yetkinliği ifade eden ölçü. |
Zatürree (pnömoni)
Akciğer dokusunun iltihabı. Çeşitli etkenlere bağlı olarak gelişmekle birlikte, genellikle birincil ya da ikincil mikrobik etkenlerin yol açtığı akut ya da subakut hastalık tablolarını belirten bir terimdir. |
Zekâ yaşı
Psikolojide, zekâ testleriyle saptanan ve takvim yaşından farklı olarak belirli bir yaş grubuna özgü becerilerle zihinsel yetkinliği ifade eden ölçü. |
Zoofobi (hayvan korkusu)
Hayvanların tehlike yaratmasa bile varlığına ya da yalnızca düşünülmesine bağlı korku |
Zayıflık
Kişinin vücut ağırlığının yaşına, cinsiyetine ve boyuna göre hesaplanmış normal değerlerden daha düşük olması. |
Zayıflık
Vücut yeterli derecede beslenmezse, kilo kaybeder. Bu durum, bir çok müzmin hastalıklarda ve had hastalıkların hemen hemen hepsinde görülür. Zayıflık, belirli bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, ilk önce onu tedavi etmek gerekir. |
Zigoma
Gözlerin alt ve yan kısımlarında, elmacık kemiklerine karşılık düşen yüz bölgesi. |
Zedoari yağı
Cilde tahriş edici etkileri olan kokulu bir yağ. Buna rağmen, bu yağın antioksidan ve tahriş/iltihap giderici etkileri olduğunu gösteren çalışmalar da vardır. |
Zigomatik kemik (elmacık kemiği)
Üstçene kemiğiyle alın kemiği, şakak kemiğinin skua-ması ve kamamsı kemiğin büyük kanadı arasında bir köprü oluşturan yüz kemiği. |
Zooprofilaksi
Evcil hayvanlarla ilgili bazı sağlık kurallarım yerine getirerek hastalıkların önlenmesi (Örneğin ahırlann evlere göre Özel bir biçimde yerleştirilmesi). - |
Zihin yorgunluğu
Aklın geçmiş olayları, öğrenilen şeyleri saklayıp, zamanı gelince şuur üstüne çıkarıp, hatırlaması kabiliyetine hafıza denir. Bu yeteneklerin geçici olarak kaybolmasına da zihin yorgunluğu denir. |
Zeka
Yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücü. | << Geri
| |
|