Antistafîlotoksin fitresi
Stafilokoklann ürettiği toksinlere (stafilolizin) karşı oluşan antikorların kandaki düzeyi. |
Antitoksik
Toksin giderici. |
Antitoksin
Vücutta zehirli madde (toksin) girişinin ardından üretilen özgül antikor. |
Azot protoksit
Renksiz; örseleyici, yanıcı ve patlayıcı özellikleri olmayan; tatlı kokulu gaz. |
Antitoksoplazma antikoru (total)
Toksoplazmozdan sorumlu bir protozoon olan toksop-lazmaya karşı antikor. |
Antitoksoplazma ıgm antikoru
Özgül bir antitoksoplazma antikoru. |
B6 vitamini (piridoksin)
Hayvansal ve bitkisel besinlerde düşük dozda bulunur. B6 vitamini eksikliği son derece enderdir.Bu durumda deri, sindirim sistemi rahatsızlıkları ortaya çıkar. |
Bağdoku
Farklı anatomik oluşumları birbirine bağlayan, farklı yapılar arasındaki boşlukları doldurarak öbür dokular ve organlar İçin de destek ya da dayanak yapısı oluşturan doku türü. |
Besi doku
Bir tohumun çimlenip ilk yapraklarını verinceye kadar geçen sürede besin ihtiyacını karşılayan doku. |
Beta-hidroksit
Alfa-hidroksitten daha ufak bir molekül boyuna sahip olan arındırıcı bir ajan. |
Böcek sokması
Böceğin ısırdığı yerde şiddetli kaşıntı, kızarıklık ve şişlik görülür. Böceğin zehirli olabileceğini düşünerek aşağıda tarif edilen işlem yapılır.
Vakit kaybetmeden böceğin soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca bağlanır. Sonra böceğin soktuğu yer iki parmak arasına alınıp, sıkılır ve zehirli kanın akması sağlanır. |
Böcek sokması
Böceğin ısırdığı yerde şiddetli kaşıntı, kızarıklık ve şişlik görülür. Böceğin zehirli olabileceğini düşünerek aşağıda tarif edilen işlem yapılır. Vakit kaybetmeden böceğin soktuğu yerin alt ve üstünden sıkıca bağlanır. Sonra böceğin soktuğu yer iki parmak arasına alınıp, sıkılır ve zehirli kanın akması sağlanır. |
Balgamlı öksürük
Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberküloz'un bir işareti olabilir.Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. |
Balistokardiyografi
Kalbin çalışması sırasında her kasılmanın bütün vücutta yol açtığı titreşimlerin grafik olarak kaydedilmesine dayanan incelenme yöntemi, incelenecek kişi havada asılı duran bir masaya uzanır. |
Balistokardiyogram
Kalp kasılmaları sırasında vücutta oluşan sarsıntıların kaydedilmesiyle elde edilen eğri |
Biyokütle
Belirli bir alan ve hacimde bulunan canlı ağırlığa biyokütle denir. |
Burun kökü (nazyon)
Alın kemiği ile iki burun kemiği arasındaki birleşme çizgisinin ortasında yer alan kranyometrik nokta. |
Blok
Genel anlamda, değişik yapıdaki patolojik süreçlerle bağlantılı olarak, bir organın ya da anatomik yapının işlevinin ağır derecede bozulmasını ya da durmasını belirten terim. |
Cpk (kreatinfosfokinaz)
Çizgili kaslarda ve kalp kasında bulunan bir enzimdir. Çeşitli kas hastalıklarında ve kalp krizinde kanda yüksek düzeyde görülür. |
Çok uyumak
1 ila 4 yaşları arasındaki çocukların; geceleri 13, öğleden sonra da 2 saat olmak üzere, günde 15 saat uyumaları, sıhhatli büyümelerini sağlar. 5 ile 7 yaşları arasındaki çocuklara ise, geceleri 11-13 saat uyku yeterlidir.8-14 yaşları arasında 9-11 saat; 15 yaşından sonra da 8 saat uyku yeterli gelir.20 yaşını geçenlere 6-8 saat gece uykusu yeterlidir. |
Çok uyumak
1 ila 4 yaşları arasındaki çocukların; geceleri 13, öğleden sonra da 2 saat olmak üzere, günde 15 saat uyumaları, sıhhatli büyümelerini sağlar.
5 ile 7 yaşları arasındaki çocuklara ise, geceleri 11-13 saat uyku yeterlidir.
8-14 yaşları arasında 9-11 saat; 15 yaşından sonra da 8 saat uyku yeterli gelir.
20 yaşını geçenlere 6-8 saat gece uykusu yeterlidir. |
Diş kökü granülomu
Diş kökü ucunun çevresindeki dokuların iltihaplanması. |
Detoksifikasyon
Alkol gibi bir maddenin vücuttan temizlenme süreci. |
Diyadokokinezi
Birbirini izleyen hareketlerin (örneğin ellerin sağa sola döndürülmesi ya da parmakların gerilip büzülmesi) hızla yapılabilmesi. |
Dezintoksikasyon
Dışarıdan organizmaya giren ya da metabolizmanın çeşitli evrelerinde vücut içinde oluşan zehirli maddelerin etkisiz hale getirilerek vücuttan uzaklaştırılması süreci. |
Damar büzülmesi (vazokonstriksiyon)
Kan damarlan duvarında bulunan düz kasların kasılmasıyla damar boşluğunun daralması. |
Dezoksikortikosteron
Böbreküstü bezi kabuğunun glomerül katmanınca üretilen mineralokortikoit hormon. |
Dezoksiribonükleaz
Hidrolaz sınıfına giren bir enzim. |
Dezoksiribonükleik asit
DNA |
Diyatermokoagülasyon (elektrokoagülasyon)
Tıpta ve cerrahide belirli bir noktaya yüksek frekanslı elektrik akımı vererek bu akımın ist etkisiyle hızlı bir hücre pıhtılaşması ve hücre yıkımı oluşturulması biçiminde uygulanan girişim. |
Dış okülomotor sinir
abdüsens sinir |
Dışkıda oksiyür aranması
Genellikle çocukların bağırsaklarında bulunan oksiyür tanısı |
Dna (dezoksiribonükleik asit)
Canlılarda kalıtım yoluyla geçen özelliklerin korunmasından ve aynı zamanda protein bireşiminin düzenlenmesinden sorumlu büyük molekül. |
Digoksin miktarının belirlenmesi
Kalp yetmezliğinin tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir ilaç olan digoksinin kandaki miktarının belirlenmesi; "en uygun" tedavi dozunun saptanmasında yararlıdır. |
Doku
Belirli bir işi yapmak üzere özelleşmiş hücreler topluluğu. |
Doku grubu
Anne ve babadan yarı yarıya alınan ve insanın dokusal özelliklerini belirten işaretler (Kan grubu ile aynı değildir, HLA olarak da anılır). |
Doku reddi
Farklı genetik yapıdaki bir insandan alınan dokunun nakledilmesi sonucunda vücudun zamanla bu dokuyu yıkmaya yönelik olarak başlattığı tepkimelerin ortaya çıkardığı karmaşık olaylar dizisi. |
Dokunma
Vücut yüzeylerinin dış ortamdaki çeşitli etkenlerle ilişkisini sağlayan duyarlılık. |
Dokunma
Vücut yüzeylerinin dış ortamdaki çeşitli etkenlerle ilişkisini sağlayan duyarlılık. |
Dolikokolon
Kalınbağırsağın anormal uzunlukta olduğu yapı bozukluğu. |
Dekstrokardi
Normalde göğüs boşluğunun sol yarısında yer alan kalbin sağ göğüs kafesinde bulunması. |
Dopa (3,4-dihidroksifenilalanin)
Tirozinaz enziminin etkisiyle fenilalaninin yükseltgen-mesi sonucu oluşan kimyasal madde. |
Disakkaritler
Oksijen köprüsüyle bağlanmış iki monosakkarit molekülünden oluşan karbonhidrat ya da şekerler. |
Disendokrinizm
İç salgı (endokrin) bozukluklarını belirtmek için kullanılan genel terim. |
Döküntü
Deride geniş alanlar üzerinde ya da yaygın olarak düzensiz kırmızı lekelerin ortaya çıktığı hastalık belirtisi. |
Deoksikolik asit
İnsan safrasında bulunan safra asiti. |
Deoksiribonukleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Deoksiribonukleotid
DNA'nın yapıtaşı olan molekül. |
Deoksiribonükleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Deoksiriboz
C5H10O4 bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz olan monosakkarit. |
Disleksi
Okuma yeteneğindeki bozukluk. |
Depresyon (ruhsal çöküntü)
Kaygı, kendine güvensizlik, kararsızlık ve gelecekten korku gibi duyguların egemen olduğu özel psikolojik durum. |
Duygulanım yoksunluğu
Kişinin ruhsal gelişim sürecinde yaşadığı reddedilme, onaylanmama ve dışlanma deneyimlerinin etkisiyle oluşan duygulanım bozukluğu. |
Derialtı dokusu (subkütan doku)
Deri ile iskelet kasını örten fasyalar arasındaki doku. |
E vitamini (alfa-tokoferol)
Başta tahıl olmak üzere ıspanak, kabak, lahana, marul gibi yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. İnsanda karaciğerin yanı sıra yağlı dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezi kabuğunda depolanır. Fazla olan bölümü idrar ve dışkıyla atılır. Antioksidan özellik gösterir. E vitamini eksikliği son derece ender görülür ve kansızlık biçiminde ortaya çıkar |
Elektroşok
Kişiye elektrik akımı verilerek sara nöbetine benzer bir durumun yaratılmasına dayanan tedavi yöntemi. |
Eokontinans
Anüs ya da idrar kesesi büzgen kasının denetim bozukluğu; istemsiz olarak dışkı ya da idrar kaçırma ile kendini belli eder |
Embriyokardi
Erişkinde kalp seslerinin, dölütteki kalp seslerine benzemesi. |
Egzostoz (osteokondrom)
Kemikte gelişen iyi huylu tümör. |
Egzotoksin
Gram-pozitif enfeksiyon etkeni mikroplann üretliği maddelerin genel adı. |
Ekinokok
Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar. |
Epitel dokusu
Sık bir biçimde dizümiş epitel hücrelerinden oluşan doku. |
Ekinokok (echinococcus granulostıs)
Proglottisler cinsel organları ve olgun yumurtaları içerir. |
Ekinokok
Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar. |
Epitroklea
Üstkol kemiğinin dirsek ucunun ortasında, trokleanın üzerinde bulunan kemik çıkıntısı. |
Endokard
Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar. |
Endokardit
Kalp iç zannın (endokart) iltihabı. Kulakçık ve karıncığın yüzeyini Örten endokartta görülebiürse de, daha çok kapaklann yüzeyini kaplayan endotelde ortaya çıkar (kapakçık endokarditi) |
Endokrin bez
İç salgı (hormon) bezi. |
Endokrin sistem
Yumurtalık, testiküler, böbrek üstü bezi, tiroid, hipofiz, timus sistemlerini içine alan bez sistemidir. |
Endokrin sistem (iç salgı sistemi)
Belirli Özgül uyanların etkisiyle hormon üreten özelleşmiş hücrelerden oluşmuş anatomik yapılar bütünü. |
Endokrinolog
Endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi. |
Endokrinoloji
İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır. |
Endokrinopati (iç salgı sistemi hastalıktan)
iç salgıbezlerinin işlevlerindeki bozulma sonucu gelişen hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Ekokardiyogarfi
Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem. |
Ekokardiyografi
Ultrason dalgalarıyla kalp duvarlarının kalınlığını ve kapakçık parçalarının hareketlerini belirlemeyi sağlayan tanı yöntemi. |
Ergokalsıferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekokardiyogram
Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge. |
Ergokalsiferol
D Vitamininin teknik adı. |
Endotoksin
Özellikle Gram-negatif bakterilerin hücre duvarının dış zarının yapısında bulunan zehir. |
Eritropeııı (alyuvar azalması ya da yokluğu)
Alyuvarlann ya da henüz olgunlaşmamış alyuvar sayısının azalması ile beliren patolojik durum. |
Enferokinaz
Bağırsak mukozasından salgılanan ve pankreas tripsi-nojem'ni tripsine dönüştüren enzim. |
Esnek doku
Kollajen liften çok esnek lif içeren bağdoku türü. |
Enterokolit
İnce ve kaim bağırsağı aynı zamanda etkileyen akut ya da kronik bir iltihabı sürece bağlı hastalık. |
Elektrokardiografi
Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Elektrokardiyografi
Kalp kasının kasılmasını sağlayan elektriksel akımların kaydedilmesi temeline dayanan, tanıya yönelik inceleme yöntemi. |
Elektrokardiyogram
Kalbin etkinliği sırasında oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin milimetrik kâğıda grafik biçiminde kaydı. |
Enterotoksin
Bazı Staphylococcus aureus soylarının çıkardığı toksin. |
Elektrokardiyoskop
Kalp kasılması sırasında oluşan elektrik potansiyellerini bir osiloskopun ekranında görüntüleyen alet. |
Elektrokoagülasyon
diyatermokoagülasyon |
Elektrokortikografi
Kafatasının delinip sertzarın (dura mater) açılmasından sonra beyin kabuğuna uygulanan elektrotların bu bölgede yol açtığı elektrik potansiyellerinin kaydedilmesi tekniği. |
Elektrokoter
Elektrik akımıyla kor haline getirilmiş bir iletken aracılığıyla dokuların yakılmasında kullanılan cerrahi alet. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Entoksikasyod (zehirlenme)
Organizmaya yabancı, canlı olmayan, yaşamsal olayları etkileyecek güçte maddelerin yol açtığı belirtiler. |
Flokülasyon
Sıvı ortamda düşük yoğunluklu bir çökeltinin oluşması. |
Flüorokardiyografi
Kalbin ve büyük damarlann incelenmesinde kullanılan bir radyolojik inceleme yöntemi. |
Fokomeli
Kol ve bacaklann en az birinde uç parçasının eksik geliştiği doğumsal iskelet bozukluğu. |
Fonokardıoğrafi
Kalp atımında çıkan seslerin gragik olarak kaydedilmesi. |
Fonokardiyografî
Kalp atımında çıkan seslerin grafik olarak kaydedilmesi. |
Fotokoagülasyon
Ksenon ya da laser ışınlarının retina (ağtabaka) ve üzerindeki damartabakaya düşürülmesiyle damartabakada oluşan iltihabi uyan sonucunda pigmentlerin retinanın yırtık bölgesine göçerek burayı yapıştıran bir nedbe dokusu oluşturması. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Feokromositom
Krom tuzlarını tutma özelliği olan kromafin hücrelerden kaynaklanan tümör; olguların büyük bölümünde böbreküstü bezlerinin iç bölümünde ve herhangi bir yaşta ortaya çıkar, ama 30-40 yaş arasında daha sık görülür. |
Fernokinon
K, vitaminine verilen ad. |
Fleboklizi
Tedavi amacıyla toplardamar içine çeşitli çözeltilerin verilmesi. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Gonofcok (neisseria gonorrhoeae)
Gram-negatif bir bakteri; insanda belsoğukluğu adlı hastalığın etkenidir. |
Gestoz (gebelik tokseraisi)
Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğe bağlı olarak gelişen patolojik belirtileri genel olarak tanımlayan terim. |
Gammaglobülin yokluğu
agammaglobülinemi |
Glikokortikoit hormonlar
Böbreküstü bezinde yapılan steroit hormonların üç grubundan biridir. |
Glokom
Glokom özellikle ileri yaşlardaki önemli bir körlük nedenidir. Ancak hastalığa erken tanı konduğu zaman körlük yapması engellenmektedir.
Bir çok insan glokomun göz tansiyonuyla bir ilişkisi olduğunu bilmektedir. Aslında glokom beyine gördüklerimizi ileten görme sinirinin hastalığıdır.
Optik sinir elektrik ileten kablolara benzemektedir. İçinde binlerce lif bulunmaktadır. Her lif beyine görmemizi sağlayan mesajlar iletmektedir. Glokom bu liflere zarar vermekte ve görme alanımızda kör noktaların oluşmasına neden olmaktadır. İnsanlar bu kör noktaları çok ileri seviyelere ulaşana kadar fark etmemektedir. Tüm sinir hasar görünce körlük meydana gelir.
Sebep
Vücutta kan nasıl dolaşıyorsa gözün içindede aköz hümör adını verdiğimiz berrak bir sıvı dolaşmaktadır. Sıvının hareketi sürekli açık bir musluk ve lavaboya benzemektedir. Eğer lavabo tıkanırsa su birikmeye başlar ve basınç artar.
Glokomun tipleri nelerdir:
Kronik açık açılı glokom: En sık olan tipdir (%90). Drenaj açısının basitçe yaşlanmasına bağlı oluşur. Bu yaşlanma yavaşça göz tansiyonunun yükselmesine neden olur. Bu yavaş yükseliş belirtiye neden olmaz ve tanının konulması ileri derecede kayıp olana kadar gecikebilir. Görmedeki kayıp ancak ileri bazı testler yapılarak bulunabilir.
Açı kapanması glokomu:Drenaj açısının aniden kapanmasıyla oluşur. Bu lavaboyu aniden bir kağıt ile tıkamaya benzer. Basınç birdenbire yükselir. Gözde iris bu kağıt görevini yapar.Göz basıncı aniden yükselir. Bu durumda çeşitli semptomlara yol açar:
Görme bulanıklığı
Gözde aşırı derecede ağrı
Başağrısı
Işık çevresinde renkli halolar
Mide bulantısı ve kusma
Sekonder glokom: Drenaj açısını ikincil bir hastalığa bağlı olarak bozulmasından meydana gelir.
Yaralanmalar
Steroid gibi çeştli ilaçlar
Tümörler
Enflamasyonlar
Anormal kan damarları
Tanı
Bu durumun tanısı sadece göz doktorlarınca konabilmektedir. Bu hastalığın tedavisini de sadece göz doktorları verebilmektedir. Tonometre adı verilen cihazlarla göz tansiyonunuz ölçülür, optik sinir göz dibi muayenesinde incelenir ve gerekirse görme alanı testiniz yapılır. Testler göz doktoru tarafından gerekli görülen hastalara yapılmaktadır.
Tedavi
Glokom ile gözde oluşan hasar geri döndürülemez ancak kullanılan damlalar, haplar, lazer ve cerrahi tedavi ile hasarın ilerlemesi engellenir.
Glokom genelde günde 1-2 defa kullanılan damlalar aracılığıyla tedavi edilir. Bu damlaların bazıları göz basıncını aköz humor salınımını azaltarak, bir kısmı da drenajı arttırarak etki eder. Bu ilaçların düzenli aralarla kullanılması önemlidir.
Glokom hastaları, göz doktorunun artık tıbbi tedavinin yetersiz olduğuna karar verdiği zaman, ameliyat olmak zorunda kalırlar. Bu ameliyatta aközün drene olması için yeni bir kanal açılmaktadır. Bunun haricinde tedavide çeşitli durumlarda lazerde kullanılabilmektedir. |
Glokoni
Gözküresİ içindeki sıvı basıncında artma. |
Glütamik oksalâsetik transaminaz (got)
GOT kısaltmasıyla belirtilen enzim. |
Hemotoksin
Başta alyuvarlar olmak üzere kan hücrelerini etkileyerek onlan parçalayan bakteri zehirlerine verilen genel ad. |
Hepatokolanjit
Karaciğer ve safra yollarına çeşitli yollarla ulaşan mik- roorganizmaların burada ve çevre dokularda yol açtığı akut iltihabi süreç. |
Hipokalsemi
Kandaki kalsiyum düzeyinin düşmesi. |
Hayvan döküntüleri
Hayvanlardan dökülen küçük deri pullan. Alerjinin önemli nedenlerindendir |
Heterokromozom
Farklı iki kromozomun oluşturduğu kromozom çifti, în-sandaki cinsiyet kromozomları bu yapıdadır. |
Hipokampus
Beyin yarıkürelerinin yan karıncıklarından çıkarak gene aynı karıncıkların tabanını döşeyen sinirsel yapıya verilen ad. |
Hîpokapni
Kısmi karbon dioksit basıncının düşük olmasına bağlı olarak kandaki karbonik asit düzeyinin azalması. |
Hipoklorhidri
Mide mukozasındaki hidroklorik asit üretiminin yetersiz olması. |
Hipokoli
Dışkı renginin açılması ve genellikle sanmsı bir renk alması |
Hipokondri
Kendi sağlığıyla ilgili olarak aşın endişelenme durumu. |
Hipokromi
Alyuvarlardaki hemoglobin miktannın azalması. |
Hipoksi
Oksijen azlığı. Bak. anoksi. |
Hidroksiprolin
Kemik kollajeninin yapısındaki önemli madde. |
Hidrokusyon
Soğuk suya girmeye bağlı olarak bilinç kaybı ve ani solunum durmasıyla beliren bayılma. |
Hematokolpos
Himenin (kızlık zarı) doğumsal bir anomali nedeniyle delik olmamasına bağlı olarak görülen patolojik durum. |
Hematokrit
Kandaki eritrositlerin % olarak belirtilen toplam hacmi. |
Histokimya
Hazırlanmış doku kesitlerinin, kimyasal ve fiziksel analiz yöntemleri kullanılarak kimyasal özelliklerinin incelenmesi. |
Hemokaterez
alyuvar yıkımı |
Hemokromatoz
Demir elementinin aşirı miktarda emilmesi ve depolanmasının karaciğer gibi bir çok organda hasar oluşturduğu ve işlev bozukluğuna yol açtığı genetik bir hastalık. |
Hemokromositometrik inceleme (tam kan sayımı)
insan kanındaki hücrelerin İncelenmesi. |
Hemokültür
Kanında mikrop bulunduğu düşünülen bir enfeksiyon hastasından alınan kan örneğinin uygun besiyerine ekilerek mikroorganizmanın üretilmesi. |
Dokunma
Vücut yüzeylerinin dış ortamdaki çeşitli etkenlerle ilişkisini sağlayan duyarlılık. |
Dolikokolon
Kalınbağırsağın anormal uzunlukta olduğu yapı bozukluğu. |
Dekstrokardi
Normalde göğüs boşluğunun sol yarısında yer alan kalbin sağ göğüs kafesinde bulunması. |
Dopa (3,4-dihidroksifenilalanin)
Tirozinaz enziminin etkisiyle fenilalaninin yükseltgen-mesi sonucu oluşan kimyasal madde. |
Disakkaritler
Oksijen köprüsüyle bağlanmış iki monosakkarit molekülünden oluşan karbonhidrat ya da şekerler. |
Disendokrinizm
İç salgı (endokrin) bozukluklarını belirtmek için kullanılan genel terim. |
Döküntü
Deride geniş alanlar üzerinde ya da yaygın olarak düzensiz kırmızı lekelerin ortaya çıktığı hastalık belirtisi. |
Deoksikolik asit
İnsan safrasında bulunan safra asiti. |
Deoksiribonukleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Deoksiribonukleotid
DNA'nın yapıtaşı olan molekül. |
Deoksiribonükleik asit (dna)
Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül |
Deoksiriboz
C5H10O4 bileşiminde olan ve DNA'nın yapı birimlerinden biri olan şeker. Genel adı pentoz olan monosakkarit. |
Disleksi
Okuma yeteneğindeki bozukluk. |
Depresyon (ruhsal çöküntü)
Kaygı, kendine güvensizlik, kararsızlık ve gelecekten korku gibi duyguların egemen olduğu özel psikolojik durum. |
Duygulanım yoksunluğu
Kişinin ruhsal gelişim sürecinde yaşadığı reddedilme, onaylanmama ve dışlanma deneyimlerinin etkisiyle oluşan duygulanım bozukluğu. |
Derialtı dokusu (subkütan doku)
Deri ile iskelet kasını örten fasyalar arasındaki doku. |
E vitamini (alfa-tokoferol)
Başta tahıl olmak üzere ıspanak, kabak, lahana, marul gibi yeşil sebzelerde bol miktarda bulunur. İnsanda karaciğerin yanı sıra yağlı dokularda, böbrekte, kalpte, kaslarda ve böbreküstü bezi kabuğunda depolanır. Fazla olan bölümü idrar ve dışkıyla atılır. Antioksidan özellik gösterir. E vitamini eksikliği son derece ender görülür ve kansızlık biçiminde ortaya çıkar |
Elektroşok
Kişiye elektrik akımı verilerek sara nöbetine benzer bir durumun yaratılmasına dayanan tedavi yöntemi. |
Eokontinans
Anüs ya da idrar kesesi büzgen kasının denetim bozukluğu; istemsiz olarak dışkı ya da idrar kaçırma ile kendini belli eder |
Embriyokardi
Erişkinde kalp seslerinin, dölütteki kalp seslerine benzemesi. |
Egzostoz (osteokondrom)
Kemikte gelişen iyi huylu tümör. |
Egzotoksin
Gram-pozitif enfeksiyon etkeni mikroplann üretliği maddelerin genel adı. |
Ekinokok
Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar. |
Epitel dokusu
Sık bir biçimde dizümiş epitel hücrelerinden oluşan doku. |
Ekinokok (echinococcus granulostıs)
Proglottisler cinsel organları ve olgun yumurtaları içerir. |
Ekinokok
Köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar. |
Epitroklea
Üstkol kemiğinin dirsek ucunun ortasında, trokleanın üzerinde bulunan kemik çıkıntısı. |
Endokard
Kalbin içini örten bir sıra yassı epitel dokudan oluşan zar. |
Endokardit
Kalp iç zannın (endokart) iltihabı. Kulakçık ve karıncığın yüzeyini Örten endokartta görülebiürse de, daha çok kapaklann yüzeyini kaplayan endotelde ortaya çıkar (kapakçık endokarditi) |
Endokrin bez
İç salgı (hormon) bezi. |
Endokrin sistem
Yumurtalık, testiküler, böbrek üstü bezi, tiroid, hipofiz, timus sistemlerini içine alan bez sistemidir. |
Endokrin sistem (iç salgı sistemi)
Belirli Özgül uyanların etkisiyle hormon üreten özelleşmiş hücrelerden oluşmuş anatomik yapılar bütünü. |
Endokrinolog
Endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi. |
Endokrinoloji
İç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır. |
Endokrinopati (iç salgı sistemi hastalıktan)
iç salgıbezlerinin işlevlerindeki bozulma sonucu gelişen hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Ekokardiyogarfi
Kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem. |
Ekokardiyografi
Ultrason dalgalarıyla kalp duvarlarının kalınlığını ve kapakçık parçalarının hareketlerini belirlemeyi sağlayan tanı yöntemi. |
Ergokalsıferol
D Vitamininin teknik adı. |
Ekokardiyogram
Ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge. |
Ergokalsiferol
D Vitamininin teknik adı. |
Endotoksin
Özellikle Gram-negatif bakterilerin hücre duvarının dış zarının yapısında bulunan zehir. |
Eritropeııı (alyuvar azalması ya da yokluğu)
Alyuvarlann ya da henüz olgunlaşmamış alyuvar sayısının azalması ile beliren patolojik durum. |
Enferokinaz
Bağırsak mukozasından salgılanan ve pankreas tripsi-nojem'ni tripsine dönüştüren enzim. |
Esnek doku
Kollajen liften çok esnek lif içeren bağdoku türü. |
Enterokolit
İnce ve kaim bağırsağı aynı zamanda etkileyen akut ya da kronik bir iltihabı sürece bağlı hastalık. |
Elektrokardiografi
Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Elektrokardiyografi
Kalp kasının kasılmasını sağlayan elektriksel akımların kaydedilmesi temeline dayanan, tanıya yönelik inceleme yöntemi. |
Elektrokardiyogram
Kalbin etkinliği sırasında oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin milimetrik kâğıda grafik biçiminde kaydı. |
Enterotoksin
Bazı Staphylococcus aureus soylarının çıkardığı toksin. |
Elektrokardiyoskop
Kalp kasılması sırasında oluşan elektrik potansiyellerini bir osiloskopun ekranında görüntüleyen alet. |
Elektrokoagülasyon
diyatermokoagülasyon |
Elektrokortikografi
Kafatasının delinip sertzarın (dura mater) açılmasından sonra beyin kabuğuna uygulanan elektrotların bu bölgede yol açtığı elektrik potansiyellerinin kaydedilmesi tekniği. |
Elektrokoter
Elektrik akımıyla kor haline getirilmiş bir iletken aracılığıyla dokuların yakılmasında kullanılan cerrahi alet. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Entoksikasyod (zehirlenme)
Organizmaya yabancı, canlı olmayan, yaşamsal olayları etkileyecek güçte maddelerin yol açtığı belirtiler. |
Flokülasyon
Sıvı ortamda düşük yoğunluklu bir çökeltinin oluşması. |
Flüorokardiyografi
Kalbin ve büyük damarlann incelenmesinde kullanılan bir radyolojik inceleme yöntemi. |
Fokomeli
Kol ve bacaklann en az birinde uç parçasının eksik geliştiği doğumsal iskelet bozukluğu. |
Fonokardıoğrafi
Kalp atımında çıkan seslerin gragik olarak kaydedilmesi. |
Fonokardiyografî
Kalp atımında çıkan seslerin grafik olarak kaydedilmesi. |
Fotokoagülasyon
Ksenon ya da laser ışınlarının retina (ağtabaka) ve üzerindeki damartabakaya düşürülmesiyle damartabakada oluşan iltihabi uyan sonucunda pigmentlerin retinanın yırtık bölgesine göçerek burayı yapıştıran bir nedbe dokusu oluşturması. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Feokromositom
Krom tuzlarını tutma özelliği olan kromafin hücrelerden kaynaklanan tümör; olguların büyük bölümünde böbreküstü bezlerinin iç bölümünde ve herhangi bir yaşta ortaya çıkar, ama 30-40 yaş arasında daha sık görülür. |
Fernokinon
K, vitaminine verilen ad. |
Fleboklizi
Tedavi amacıyla toplardamar içine çeşitli çözeltilerin verilmesi. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Gonofcok (neisseria gonorrhoeae)
Gram-negatif bir bakteri; insanda belsoğukluğu adlı hastalığın etkenidir. |
Gestoz (gebelik tokseraisi)
Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğe bağlı olarak gelişen patolojik belirtileri genel olarak tanımlayan terim. |
Gammaglobülin yokluğu
agammaglobülinemi |
Glikokortikoit hormonlar
Böbreküstü bezinde yapılan steroit hormonların üç grubundan biridir. |
Glokom
Glokom özellikle ileri yaşlardaki önemli bir körlük nedenidir. Ancak hastalığa erken tanı konduğu zaman körlük yapması engellenmektedir.
Bir çok insan glokomun göz tansiyonuyla bir ilişkisi olduğunu bilmektedir. Aslında glokom beyine gördüklerimizi ileten görme sinirinin hastalığıdır.
Optik sinir elektrik ileten kablolara benzemektedir. İçinde binlerce lif bulunmaktadır. Her lif beyine görmemizi sağlayan mesajlar iletmektedir. Glokom bu liflere zarar vermekte ve görme alanımızda kör noktaların oluşmasına neden olmaktadır. İnsanlar bu kör noktaları çok ileri seviyelere ulaşana kadar fark etmemektedir. Tüm sinir hasar görünce körlük meydana gelir.
Sebep
Vücutta kan nasıl dolaşıyorsa gözün içindede aköz hümör adını verdiğimiz berrak bir sıvı dolaşmaktadır. Sıvının hareketi sürekli açık bir musluk ve lavaboya benzemektedir. Eğer lavabo tıkanırsa su birikmeye başlar ve basınç artar.
Glokomun tipleri nelerdir:
Kronik açık açılı glokom: En sık olan tipdir (%90). Drenaj açısının basitçe yaşlanmasına bağlı oluşur. Bu yaşlanma yavaşça göz tansiyonunun yükselmesine neden olur. Bu yavaş yükseliş belirtiye neden olmaz ve tanının konulması ileri derecede kayıp olana kadar gecikebilir. Görmedeki kayıp ancak ileri bazı testler yapılarak bulunabilir.
Açı kapanması glokomu:Drenaj açısının aniden kapanmasıyla oluşur. Bu lavaboyu aniden bir kağıt ile tıkamaya benzer. Basınç birdenbire yükselir. Gözde iris bu kağıt görevini yapar.Göz basıncı aniden yükselir. Bu durumda çeşitli semptomlara yol açar:
Görme bulanıklığı
Gözde aşırı derecede ağrı
Başağrısı
Işık çevresinde renkli halolar
Mide bulantısı ve kusma
Sekonder glokom: Drenaj açısını ikincil bir hastalığa bağlı olarak bozulmasından meydana gelir.
Yaralanmalar
Steroid gibi çeştli ilaçlar
Tümörler
Enflamasyonlar
Anormal kan damarları
Tanı
Bu durumun tanısı sadece göz doktorlarınca konabilmektedir. Bu hastalığın tedavisini de sadece göz doktorları verebilmektedir. Tonometre adı verilen cihazlarla göz tansiyonunuz ölçülür, optik sinir göz dibi muayenesinde incelenir ve gerekirse görme alanı testiniz yapılır. Testler göz doktoru tarafından gerekli görülen hastalara yapılmaktadır.
Tedavi
Glokom ile gözde oluşan hasar geri döndürülemez ancak kullanılan damlalar, haplar, lazer ve cerrahi tedavi ile hasarın ilerlemesi engellenir.
Glokom genelde günde 1-2 defa kullanılan damlalar aracılığıyla tedavi edilir. Bu damlaların bazıları göz basıncını aköz humor salınımını azaltarak, bir kısmı da drenajı arttırarak etki eder. Bu ilaçların düzenli aralarla kullanılması önemlidir.
Glokom hastaları, göz doktorunun artık tıbbi tedavinin yetersiz olduğuna karar verdiği zaman, ameliyat olmak zorunda kalırlar. Bu ameliyatta aközün drene olması için yeni bir kanal açılmaktadır. Bunun haricinde tedavide çeşitli durumlarda lazerde kullanılabilmektedir. |
Glokoni
Gözküresİ içindeki sıvı basıncında artma. |
Enterokolit
İnce ve kaim bağırsağı aynı zamanda etkileyen akut ya da kronik bir iltihabı sürece bağlı hastalık. |
Elektrokardiografi
Kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi. |
Elektrokardiyografi
Kalp kasının kasılmasını sağlayan elektriksel akımların kaydedilmesi temeline dayanan, tanıya yönelik inceleme yöntemi. |
Elektrokardiyogram
Kalbin etkinliği sırasında oluşan elektriksel voltaj değişikliklerinin milimetrik kâğıda grafik biçiminde kaydı. |
Enterotoksin
Bazı Staphylococcus aureus soylarının çıkardığı toksin. |
Elektrokardiyoskop
Kalp kasılması sırasında oluşan elektrik potansiyellerini bir osiloskopun ekranında görüntüleyen alet. |
Elektrokoagülasyon
diyatermokoagülasyon |
Elektrokortikografi
Kafatasının delinip sertzarın (dura mater) açılmasından sonra beyin kabuğuna uygulanan elektrotların bu bölgede yol açtığı elektrik potansiyellerinin kaydedilmesi tekniği. |
Elektrokoter
Elektrik akımıyla kor haline getirilmiş bir iletken aracılığıyla dokuların yakılmasında kullanılan cerrahi alet. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Entoksikasyod (zehirlenme)
Organizmaya yabancı, canlı olmayan, yaşamsal olayları etkileyecek güçte maddelerin yol açtığı belirtiler. |
Flokülasyon
Sıvı ortamda düşük yoğunluklu bir çökeltinin oluşması. |
Flüorokardiyografi
Kalbin ve büyük damarlann incelenmesinde kullanılan bir radyolojik inceleme yöntemi. |
Fokomeli
Kol ve bacaklann en az birinde uç parçasının eksik geliştiği doğumsal iskelet bozukluğu. |
Fonokardıoğrafi
Kalp atımında çıkan seslerin gragik olarak kaydedilmesi. |
Fonokardiyografî
Kalp atımında çıkan seslerin grafik olarak kaydedilmesi. |
Fotokoagülasyon
Ksenon ya da laser ışınlarının retina (ağtabaka) ve üzerindeki damartabakaya düşürülmesiyle damartabakada oluşan iltihabi uyan sonucunda pigmentlerin retinanın yırtık bölgesine göçerek burayı yapıştıran bir nedbe dokusu oluşturması. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Feokromositom
Krom tuzlarını tutma özelliği olan kromafin hücrelerden kaynaklanan tümör; olguların büyük bölümünde böbreküstü bezlerinin iç bölümünde ve herhangi bir yaşta ortaya çıkar, ama 30-40 yaş arasında daha sık görülür. |
Fernokinon
K, vitaminine verilen ad. |
Fleboklizi
Tedavi amacıyla toplardamar içine çeşitli çözeltilerin verilmesi. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Gonofcok (neisseria gonorrhoeae)
Gram-negatif bir bakteri; insanda belsoğukluğu adlı hastalığın etkenidir. |
Gestoz (gebelik tokseraisi)
Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğe bağlı olarak gelişen patolojik belirtileri genel olarak tanımlayan terim. |
Gammaglobülin yokluğu
agammaglobülinemi |
Glikokortikoit hormonlar
Böbreküstü bezinde yapılan steroit hormonların üç grubundan biridir. |
Glokom
Glokom özellikle ileri yaşlardaki önemli bir körlük nedenidir. Ancak hastalığa erken tanı konduğu zaman körlük yapması engellenmektedir.
Bir çok insan glokomun göz tansiyonuyla bir ilişkisi olduğunu bilmektedir. Aslında glokom beyine gördüklerimizi ileten görme sinirinin hastalığıdır.
Optik sinir elektrik ileten kablolara benzemektedir. İçinde binlerce lif bulunmaktadır. Her lif beyine görmemizi sağlayan mesajlar iletmektedir. Glokom bu liflere zarar vermekte ve görme alanımızda kör noktaların oluşmasına neden olmaktadır. İnsanlar bu kör noktaları çok ileri seviyelere ulaşana kadar fark etmemektedir. Tüm sinir hasar görünce körlük meydana gelir.
Sebep
Vücutta kan nasıl dolaşıyorsa gözün içindede aköz hümör adını verdiğimiz berrak bir sıvı dolaşmaktadır. Sıvının hareketi sürekli açık bir musluk ve lavaboya benzemektedir. Eğer lavabo tıkanırsa su birikmeye başlar ve basınç artar.
Glokomun tipleri nelerdir:
Kronik açık açılı glokom: En sık olan tipdir (%90). Drenaj açısının basitçe yaşlanmasına bağlı oluşur. Bu yaşlanma yavaşça göz tansiyonunun yükselmesine neden olur. Bu yavaş yükseliş belirtiye neden olmaz ve tanının konulması ileri derecede kayıp olana kadar gecikebilir. Görmedeki kayıp ancak ileri bazı testler yapılarak bulunabilir.
Açı kapanması glokomu:Drenaj açısının aniden kapanmasıyla oluşur. Bu lavaboyu aniden bir kağıt ile tıkamaya benzer. Basınç birdenbire yükselir. Gözde iris bu kağıt görevini yapar.Göz basıncı aniden yükselir. Bu durumda çeşitli semptomlara yol açar:
Görme bulanıklığı
Gözde aşırı derecede ağrı
Başağrısı
Işık çevresinde renkli halolar
Mide bulantısı ve kusma
Sekonder glokom: Drenaj açısını ikincil bir hastalığa bağlı olarak bozulmasından meydana gelir.
Yaralanmalar
Steroid gibi çeştli ilaçlar
Tümörler
Enflamasyonlar
Anormal kan damarları
Tanı
Bu durumun tanısı sadece göz doktorlarınca konabilmektedir. Bu hastalığın tedavisini de sadece göz doktorları verebilmektedir. Tonometre adı verilen cihazlarla göz tansiyonunuz ölçülür, optik sinir göz dibi muayenesinde incelenir ve gerekirse görme alanı testiniz yapılır. Testler göz doktoru tarafından gerekli görülen hastalara yapılmaktadır.
Tedavi
Glokom ile gözde oluşan hasar geri döndürülemez ancak kullanılan damlalar, haplar, lazer ve cerrahi tedavi ile hasarın ilerlemesi engellenir.
Glokom genelde günde 1-2 defa kullanılan damlalar aracılığıyla tedavi edilir. Bu damlaların bazıları göz basıncını aköz humor salınımını azaltarak, bir kısmı da drenajı arttırarak etki eder. Bu ilaçların düzenli aralarla kullanılması önemlidir.
Glokom hastaları, göz doktorunun artık tıbbi tedavinin yetersiz olduğuna karar verdiği zaman, ameliyat olmak zorunda kalırlar. Bu ameliyatta aközün drene olması için yeni bir kanal açılmaktadır. Bunun haricinde tedavide çeşitli durumlarda lazerde kullanılabilmektedir. |
Glokoni
Gözküresİ içindeki sıvı basıncında artma. |
Glütamik oksalâsetik transaminaz (got)
GOT kısaltmasıyla belirtilen enzim. |
Glütamik oksalâsetik transaminaz (got)
GOT kısaltmasıyla belirtilen enzim. |
Hemotoksin
Başta alyuvarlar olmak üzere kan hücrelerini etkileyerek onlan parçalayan bakteri zehirlerine verilen genel ad. |
Hepatokolanjit
Karaciğer ve safra yollarına çeşitli yollarla ulaşan mik- roorganizmaların burada ve çevre dokularda yol açtığı akut iltihabi süreç. |
Hipokalsemi
Kandaki kalsiyum düzeyinin düşmesi. |
Hayvan döküntüleri
Hayvanlardan dökülen küçük deri pullan. Alerjinin önemli nedenlerindendir |
Heterokromozom
Farklı iki kromozomun oluşturduğu kromozom çifti, în-sandaki cinsiyet kromozomları bu yapıdadır. |
Hipokampus
Beyin yarıkürelerinin yan karıncıklarından çıkarak gene aynı karıncıkların tabanını döşeyen sinirsel yapıya verilen ad. |
Hîpokapni
Kısmi karbon dioksit basıncının düşük olmasına bağlı olarak kandaki karbonik asit düzeyinin azalması. |
Hipoklorhidri
Mide mukozasındaki hidroklorik asit üretiminin yetersiz olması. |
Hipokondri
Kendi sağlığıyla ilgili olarak aşın endişelenme durumu. |
Hipokromi
Alyuvarlardaki hemoglobin miktannın azalması. |
Hipoksi
Oksijen azlığı. Bak. anoksi. |
Hidroksiprolin
Kemik kollajeninin yapısındaki önemli madde. |
Hidrokusyon
Soğuk suya girmeye bağlı olarak bilinç kaybı ve ani solunum durmasıyla beliren bayılma. |
Hematokolpos
Himenin (kızlık zarı) doğumsal bir anomali nedeniyle delik olmamasına bağlı olarak görülen patolojik durum. |
Hematokrit
Kandaki eritrositlerin % olarak belirtilen toplam hacmi. |
Histokimya
Hazırlanmış doku kesitlerinin, kimyasal ve fiziksel analiz yöntemleri kullanılarak kimyasal özelliklerinin incelenmesi. |
Hemokaterez
alyuvar yıkımı |
Hemokromatoz
Demir elementinin aşirı miktarda emilmesi ve depolanmasının karaciğer gibi bir çok organda hasar oluşturduğu ve işlev bozukluğuna yol açtığı genetik bir hastalık. |
Hemokromositometrik inceleme (tam kan sayımı)
insan kanındaki hücrelerin İncelenmesi. |
Hemokültür
Kanında mikrop bulunduğu düşünülen bir enfeksiyon hastasından alınan kan örneğinin uygun besiyerine ekilerek mikroorganizmanın üretilmesi. |
İdrar sedimenti (idrar çökeltisi)
İdrarda erimemiş halde bulunan maddeler. Normal koşullarda çok azdır. |
İndoksil
Proteinlerin yapısındaki bir aminoasit olan triptofamn metabolizması sonucu oluşan bileşik |
İleokolostomi
İleum (incebağırsağın son bölümü) ile kalınbağırsak arasında yeni bir bağlantı yolu oluşturmak amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
İnokülasyon
Bir organizmaya tedavi, tanı ya da deneysel amaçlarla ilaçların ya da başka maddelerin verilmesi. |
İnterlökin
Bir protein ailesinin tümü. Bazıları eklem inflamasyonunu tetiklemede önemli rol oynar. Ayrıca bkz. Sitokin, lenfokin. |
İnterlökin 6
Normal ya da kanserleşmiş plazma hücrelerinin çoğalmalarını uyaran hormon benzeri madde. |
Jejunokolostomi
Jejunumun bir bölümünün kalınbağırsağın bir bölümüne bağlanması biçiminde yapılan cerrahi girişim |
Kemik dokusu
Mekanik yüklenmelere son derece dirençli ve hücreleri, çok miktarda inorganik kalsiyum tuzları içeren yoğun aradokuyla çevrili bağdoku tipi. |
Kondrokalsinoz
Yumuşak dokularda kalsiyum kristallerinin birikmesi; kıkırdağın kalsifikasyonu. |
Kalça ağrısı (koksalji)
Uyluk kemiği ile leğen kemiği arasında bulunan eklemden doğan ağrı. |
Kalça eklemi kireçlenmesi (koksartroz)
Kalça eklemini tümüyle işlevsiz kılan yıkıcı (dejenera-tif) süreçler sonucunda gelişen hastalık. |
Konnektif doku
Bağ dokusu. Daha özelleşmiş dokuları ve organları destekleyen, bağlayan ya da ayıran veya vücudun ambalaj dokusu gibi hareket eden doku. |
Konnektif doku hastalıkları
Vücudun bir çok bölgesini etkileyebilen daha nadir hastalıklardır. Sistemik lupus eritematosus (SLE), skleroderma, polimiyozit ve mikst konnektif doku hastalığı (MCTD) gibi tipleri vardır. Bazı yazarlar Sjogren sendromunu, hatta romatoid artriti de bu gruba katarlar. |
Keratokonj unktivit
Aynı anda hem kornea, hem de konjunktiva İltihabının görüldüğü göz hastalığı. |
Koprokültür
Dışkıdan alman bir örnekle bazı bağırsak hastalıklarından sorumlu mikropların (örneğin salmonella, şigella, vibriyonlar) araştırılması işlemi. |
Kıkırdak doku
Kondrosit adlı hücreler içeren bağdoku tipi. |
Kortizol (hidrokortizon)
Böbreküstü bezlerinden salgılanan ve birçok met&bolik işlevi olan hormon |
Kortizon (17-hidroksi-ll-dehidrokortikosteron)
Günümüzde artık bireşim yoluyla da üretilen, böbreküstü bezi kabuk bölümünün salgıladığı hormon |
Koryokarsinotn (koryonepitelyom)
Etenenin dölütle ilgili bölümünü oluşturan yapılar olan koryon villüslerinin epitel hücrelerinden kaynaklanan kötü huylu tümör. |
Kök (radiks)
Yapıların kaynağını belirten terim {Örneğin diş kökü, omurilik sinirlerinin kökü). |
Kranyometrik noktalar
Kafatası üzerinde nesnel olarak saptanabilen noktalar. |
Karboksihemoglobin (hbco)
Karbon monoksit ile hemoglobinin birleşmesi sonucunda oluşan toksik (zehirli) ürün. |
Karbon
Oksijen, hidrojen ve azotla birlikte vücut için temel önem taşıyan dört biyoelementten biri. |
akrep sokması
Akrep; sıcak ve nemli yerlerde yaşayan, kıvrık ve kalkık kuyruğuyla zehirli bir iğnesi olan böcektir. Akrep soktuğunda yapılacak ilk iş; soktuğu yerin altını ve üstünü sıkıca bağlamaktır. Sonra; iğnenin bulunduğu yer, iki parmak arasına alınıp, kan akıncaya kadar sıkılır ve üzerine amonyak sürülür. |
Kokainomani
Burun yoluyla ve genellikle hidroklorür biçiminde alınan kokainin sürekli kullanılmasının neden olduğu toksikomani. |
Koklea
İç kulakta duyma repeptörlerinin bulunduğu salyangoz şeklindeki tüp, kulak salyangozu. |
Koklea (kulak salyangozu)
Corti organı denen işitme organının bulunduğu içkulak bölümü. |
Koksa
Kalça eklemini tanımlamak için kullanılan terim |
Koksiks (kuyruksokumu kemiği)
Tam gelişmemiş, küçük boyutlu 4-5 omurun birbirine kaynaşarak oluşturduğu kemik. |
Koksit
Kalça kemiğinin iltihabı. |
Koku duyusu
Kokuların algılanmasını ve ayırt edilmesini sağlayan duyu. |
Koku glomerittleri
Koku soğanında (buîbus olfactorius) görülen özel yapılar. |
Koledok (ana safra kanalı)
Uzunluğu yaklaşık 4 cm, çapı da 5-6 mm olan ve karaciğerden gelerek safrakesesinde toplanan safranın taşınmasını sağlayan kanal. |
Koledokografî
Ana safra kanalını (koledok) incelemek için uygulanan radyolojik teknik. |
Koledoktomi
Karaciğer dışı safra yollarına yapılan bir girişini sırasında ana safra kanalının açılmasına yönelik cerrahi işlem. |
Kas dokusu
En belirgin Özelliği kasılabilme olan bazı hücre topluluklarının yarattığı doku tipi. |
Kolesistokinin
İnce bağırsaktan salgılanan ve karaciğeri uyaran hormon. |
Kolesistokinin-pankreozimin
CCK-PZ kısaltılmasıyla gösterilen hormon. |
Kolesistokolanjiyografi
Safra yollannı İnceleme yöntemi. |
Kollajenozlar (kollajen doku hastalıktan)
Birbirinden çok farklı belirtilerle ortaya çıkmasına karşın tümünde lifsi bağdoku lezyonları görülen hastalıkların ortak adı. |
Kuru öksürük
Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür. |
Lenf dokusu
Ağsı ve kollajenimsi liflerden örülmüş ve lenfositleri içeren doku. |
Lenfokin
Özel bir akyuvar tipi olan lenfositlerin ürettiği bir madde, immün sistemdeki diğer hücreler üzerinde etkisi vardır. Ayrıca bkz. Sitokin, interlökin |
Lokalize
Belirli bir alanla sınırlı. |
Lokomotor sistem
Vücudumuzun hareket etmemizi sağlayan kısımları. Kemikler, eklemler, kaslar ve diğer bağ dokusu yapılarını içerir. |
Lokus
Kromozomların üzerlerinde genlerin bulunduğu özel yerler. |
Lökemoit
Kanda olgunlaşmamış hücrelerin görüldüğü, lösemi dışındaki durumlara verilen ad |
Lökodistrofi
Akmaddede dejeneratif değişikliklerle beliren bazı merkez sinir sistemi hastalıklarını belirten terim. |
Lökom
korneada koyu opasite |
Lökopeni
Dolaşan kanda akyuvar sayısının 5.000/mm3'ün altına düşmesiyle beliren patolojik durum. |
Lökoplast
Bitki hücrelerinde yada bazı kamçılı tek hücrelilerde bulunan renksiz plastitler. |
Lökoplazi
Bir mukoza örtüsünde hastalığa bağlı değişiklik; pür-tüklü yüzeyli, iyice sınırlanmış ve düzensiz biçimli, beyaz renkli, bir ya da daha çok kabarık plağın mukozada ortaya çıkması ile ayırt edilir. |
Lökore
Dölyolundan beyaz-san bir salgının geldiği patolojik olgu. |
Lökori
(a.k.a beyaz pupil) pupilladan beyaz ışık reflesi alınması |
Lökosit
Beyaz kan hücreleri. |
Lökosit formülü
Akyuvarları oluşturan nötrofil (organizmayı yabancı maddelere ve özellikle bakteri enfeksiyonlarına karşı koruyan kan hücreleri), |
Lökositopoez (lökopoez)
Akyuvarların (lökosit) oluşumunu sağlayan hücresel çoğalma ve ayrışma süreçlerinin bütünü. |
Lökositoz
Dolaşan kanda akyuvar sayısının artması. |
Lökotrienler
Vücuttaki inflamatuvar ya da allerjik reaksiyonlarda rol alırlar. |
Lifsi doku (fibröz doku)
Çok miktarda kollajen lif içeren bağdoku türü |
Mikst bağ dokusu hastalığı
Mixed connective tissue disease (MCTD): Otoimmün hastalıkların birden fazlasının özelliklerini taşıyan ve çakışma sendromları"" olarak da bilinen tipleri. |
Mineralokortikoit hormon
Böbreküstü bezinin kabuk kısmından salgılanan ve öncelikle elektrolit metabolizmasını etkileyerek sodyumun vücutta tutulmasını, potasyumun da dışan atılmasını sağlayan steroit hormon |
Mitoz (karyokinez)
Hücrenin iki yavru hücreye dönüştüğü bölünme süreci. |
Meningokok
Neisseria meningitidis adlı mikroorganizmanın daha yaygın bir biçimde kullanılan adı. |
Miyelokültür
Bir iğne aracılığıyla elde edilen, kemik İliğinin (genellikle göğüs kemiği) çeşitli kültür ortamlarına ekilmesiyle yapılan inceleme. |
Maloklüzyon
Çene kapatıldığında üst ve alt çene dişleri arasındaki normal ilişkinin kaybolmasıyla beliren bozukluk |
Miyokardit
Kalp kası iltihabı. |
Miyokardiyopati
Genel olarak kalp kası hastalığını tanımlayan terim. |
Miyokardiyoz
Kas hücresi liflerinde azalmanın öne çıktığı miyokart hastalıklarını belirtmek için kullanılan terim. |
Miyokart
Kalbin kas katmanı. |
Miyokloni
Kaslarda aniden ortaya çıkan, düzensiz ritimli, şiddeti değişken ve asimetrik bir dağılım gösteren kasılma. |
Mao (monoamin oksidaz)
Adrenalin, triptamin, serotonin, gamma-aminobütirik asit gibi biyolojik aminlerin, yani doku kaynaklı olan ve kan basıncı, sinir |
Monoklonal antikorlar
Doku kültüründe yapay olarak oluşturulan antikorlar, hastalıkla savaşmak için çok özgün olabilirler. |
Monozigot (monokoryal)
Döllenen tek bir yumurtanın (zigot) bölünmesiyle oluşan iki organizma. |
Mezokardiyak
Kalbin bulunduğu bölgenin orta bölümü. |
Mezokolon
Kalınbağırsağın karnın arka duvanna tutunmasını sağlayan karın zarı (periton) parçası. |
Mcburney noktası
Ön üst böğür dikenini göbeğe birleştiren çizginin 1/3 sağ dışında bulunan nokta. |
Megalokornea
kornae çapının > 13 mm |
Mikrokornea
kornea çapının < 10 mm |
Myokard enfarktüsü
Kalp kirizi |
Nöbet şeklinde gelen öksürük
Bu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür. |
Nöroendokrin sistem
Hormon salgılama özelliği bulunan nöroektoderm (bak. ektoderm) kaynaklı hücreler ile çevrel ve merkez sinir sistemi nöronlarının bir araya gelmesiyle oluşan sistem. |
Nörokranyum
Kafatasının beyni içeren bölümü. |
Nefes kokusu
Tıp dilinde halitosis denilen nefes kokusunun nedenleri çeşitlidir. Genellikle aşağıdaki nedenlerden kaynaklanır:- Hazımsızlık, geğirme, kokulu yiyecekler, alkol ve bazı ilaçlar- Burun veya sinüz hastalıkarı- Çürük dişler, ağız yaraları veya bademcik iltihabı- Kusma veya uzun süreli perhizlerDiğer taraftan şeker hastalığı, kansızlık ve ateşli hastalıklar sırasında da nefes kokusu hissedilir.Herşeyden önce, ağız temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Çürük dişler tedavi ettirilmeli, yenilen ve içilen şeylerin kokusuz olmasına dikkat edilmelidir. Hergün temiz havada yürümek de faydalıdır. Kısa sürede geçmeyen nefes kokularında bir doktora başvurmak gerekir. |
Nefes Kokusu
Tıp dilinde halitosis denilen nefes kokusunun nedenleri çeşitlidir. Genellikle aşağıdaki nedenlerden kaynaklanır.
- Hazımsızlık, geğirme, kokulu yiyecekler, alkol ve bazı ilaçlar
- Burun veya sinüz hastalıkarı
- Çürük dişler, ağız yaraları veya bademcik iltihabı
- Kusma veya uzun süreli perhizler
Diğer taraftan şeker hastalığı, kansızlık ve ateşli hastalıklar sırasında da nefes kokusu hissedilir.
Herşeyden önce, ağız temizliğine çok dikkat etmek gerekir. Çürük dişler tedavi ettirilmeli, yenilen ve içilen şeylerin kokusuz olmasına dikkat edilmelidir. Hergün temiz havada yürümek de faydalıdır. Kısa sürede geçmeyen nefes kokularında bir doktora başvurmak gerekir. |
Nokta mutasyonu*
Bir genin DNA dizilişinde tek bir baz çiftinin değişmesi. |
Nefrokalsinoz
Özellikle borucuk epiteli olmak üzere, böbrek dokusunun yaygın kireçlenmesi (kalsifikasyon). |
Novokainizasyon
Yerel anestezik bir ilaç eriyiğinin dokulara verilmesi işlemiyle ağn duyarlılığının bastırılması yöntemi. |
Osteokalsin
Vücudun kemik yapım hücreleri olan osteoblastlann bi-reşimlediği protein. |
Osteoklast
Kemik dokusunun yıkımını sağlayan hücre. |
Osteoklastom
Osteoklastlara benzer dev hücrelerden oluşan bir kemik tümörü. |
Osteoklazi
Osteoklast hücrelerinin etkinliğine bağlı olarak kemik dokusu yıkımının arttığı hastalık. |
Osteokondrit
Kemiğin bir kısmının inflamasyonu ya da kusurlu büyümesi. Daha önceleri osteokondroz olarak bilinen bu duruma çeşitli örnekler verilebilir, fakat nedenleri farklıdır ve vücudun farklı bölgelerinde görülürler. Bkz. Freiberg infarktüsü ya da hastalığı (ayakta), Kohler hastalığı (ayakta), Osgood Schlatter hastalığı (dizde), Perthes hastalığı (kalçada), Scheuermann hastalığı (bir ya da daha fazla omurda), vb. Osteomalazi: Erişkinlerde D vitamini eksikliği nedeniyle kemiklerin yumuşaması (çocuklarda görülen raşitizm gibi, fakat raşitizm aynı zamanda büyümeyi de engeller); diyetle yetersiz alım ya da güneş ışığının eksikliği, veya her iki nedenin bir arada bulunmasıyla oluşabilir. |
Osteokondroz
Büyümesini sürdüren kemiklerin kemikleşme çekirdeklerindeki bozukluklarla ilgili bir grup hastalığın ortak adı. |
Oklüzyon (kapanma)
Çiğneme kaslarının kasılmasıyla altçene yükseldiğinde üst ve alt dişlerin çiğneme yüzeylerinin karşılıklı gelme (kavuşma) durumu. |
Oksalik asit
Çay, kakao ve bazı sebzeler ile çeşitli besinlerde bulunan asit yapısındaki madde. |
Oksalüri
İdrarda oksalik asit bulunması. |
Oksidasyon
(Yükseltgenme) Elektronların bir atom ya da molekülden ayrılmasını sağlayan kimyasal tepkime |
Oksihemoglobin
Hemoglobinin oksijenle birleşmesiyle ortaya çıkan ürün. |
Oksijen
Atom ağırlığı 16 olan, gaz halinde, yaklaşık -185°C'de sıvı hale gelen element. |
Oksijen tedavisi
Solunum ya da derialtı yoluyla oksijen verilerek yapılan tıbbi tedavi. |
Otoentoksikasyon
Normal koşullarda karaciğer, böbrek, deri ve akciğer gibi organlar tarafından vücuttan atılan zehirli maddelerin çeşitli nedenlerle atıfamayarak vücutta birikmesi ve zehirlenmeye yol açması. |
Oksimetre (oxımeter)
Kandaki hemoglobine yapışan oksijenin miktarını gözlemleyen cihazın adıdır. Kolluk tarzı bir bant bebeğin ayak parmağına, ayağına, eline ya da el parmağına iliştirilir. Işık parmaktan geçtikçe ışık dalgaları değişir. Ne kadar ışık dalgası geçtiği hemoglobine yapışmış oksijen miktarına bağlı olarak değişir. Bu makine ile yoğun bakım personeli bebeğin kanındaki oksijen miktarını, bebekten kan alıp laboratuvara göndermeye gerek kalmadan gözlemlemiş olur. |
Oksinler
Bitki organizmalarında bulunan ve büyümeyi sağlayan hormonlara verilen genel ad. |
Oksipit
Başın arka kısmı, occipit |
Oksipital bölge (artkafa bölgesi)
Kafatasının arka kısmında, artkafa kemiğinin üzerindeki anatomik bölge. |
Oksipital kemik (artkafa kemiği)
Kafatası boşluğunu arkadan kapatan, orta çizgide yer alan yassı kemik. |
Oksitosin
Beyin karıncığı çevresindeki çekirdek hücrelerinden hi-potalamusa salgılanan hormon. |
Oksiyür (kılkurdu)
Pek çok hayvanın körbağırsak ve kalınbağırsağında bulunan ipliksolucanlar grubundan kurtçuklar, insanda bulunan tek bir türü vardır. |
Oksotrof
Ana ve babanın genlerinde bulunmasına karşın kendi büyümesi için gerekli molekülü sentezleyemeyen mutant mikroorganizma |
Oksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır.
- Kuru öksürük
Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür.
- Nöbet şeklinde gelen öksürükBu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür.
- Balgamlı öksürük
Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberkülozun bir işareti olabilir.
Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. |
Okulofasiyal anjiomatozis
(a.k.a Sturge-Weber sendromu) - üst kapakta hemanjiom - konjenital glokom |
Okulomotor
Gözü hareket ettiren sinirlerden birisidir.(3.kafa çifti Nervus Oculomotorius) |
Okulomotoryus
Gözü hareket ettiren sinirlerden birisidir.(3.kafa çifti Nervus Oculomotorius) |
Okulomotoryus
Gözü hareket ettiren sinirlerden birisidir.(3.kafa çifti Nervus Oculomotorius) |
Okülomotor kaslar
Gözçukurunda yer alan ve gözküresini hareket ettiren kas kümesi. |
Okülomotor sinir
III. kafa çifti. |
Olfaktör sinir (koku siniri)
I. kafa çifti. |
Oligokromemi
Alyuvarlarda bulunan toplam hemoglobin miktarının azalması. |
Ökaryot hücre
Zarla çevrili organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre. |
Öksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır. |
Öksürük
Çoğunlukla, göğüs, boğaz veya karın boşluğunda meydana gelen bir rahatsızlığın belirtisi olarak ortaya çıkan öksürüktür 3 grupta toplanır.
- Kuru öksürük
Nezle, boğaz iltihabı, bademcik iltihabı, fazla sigara içmek, sindirim bozuklukları, gastrit, ishal, kabızlık, bağırsak solucanları, kalp hastalıkları ve ses tellerinin hastalanmasından kaynaklanan öksürükler balgamsızdır, yani kuru öksürüktür.
- Nöbet şeklinde gelen öksürükBu çeşit öksürük, boğmaca veya ciğer şişmesi; gırtlak veya hava borusunun tahriş olması, veya astımdan kaynaklanır. Bu çeşit öksürükte pek az balgam görülür.
- Balgamlı öksürük
Bu çeşit öksürük, sık sık tekrarlar. Hastada hırıltı vardır. Balgam çıkarır ve nefesini dışarı vermekte zorluk çeker. Balgamlı öksürük; Bronşit, astım, sinüs iltihabı, müzmin sinüzit, kalp hastalıkları veya tüberkülozun bir işareti olabilir.
Öksürük, nasıl olursa olsun, ihmal edilmemesi ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. |
Öksürük kesiciler
Öksürüğü kesmek için kullanılan ilaçlar. |
Papillokarsinom
Kötü huylu papillom. |
Prokaryot hücre
Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar. |
Proksimal (yakın)
Anatomide vücudun bir bölümünün konumunu vücut merkezine, yani kalp bölgesine göre belirtmek için kullanılan ve "distal"in karşıtı olan terim. |
Proktit
Bağırsağın rektum (düzbağırsak) bölümüyle ilgili akut ya da kronik iltihap. |
Proktoloji
Rektum ve makat hastalıkları İle bunların tedavilerini konu alan cerrahi tıp dalı. |
Proktore (rektoraji)
Rektumdan dışkılamayla ya da dışkılama olmaksızın kan gelmesi. |
Paroksismal
Ani ve geçici krizler halinde gelen. |
Psödokolinesteraz
Karaciğer tarafından salgılanan bir enzim. |
Pnömokok
Streptococcus pneumoniae'nin(*) yaygın adı. |
Pavor noktumus (gece korkusu)
Çocukluk çağında geceleri ortaya çıkan korku. |
Rektokolit
Düzbağırsak ve kalınbağırsağı birlikte etkileyen akut ya da kronik iltihabi süreç. |
Rektoskopi (proktoskopi)
Anüs yoluyla uygulanan rektoskop adlı alet aracılığıyla düzbağırsak ve sigmoit kolunun (kalınbağırsağın "S" biçiminde kıvrım yapan bölümü) incelenmesi. |
Papillokarsinom
Kötü huylu papillom. |
Prokaryot hücre
Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar. |
Proksimal (yakın)
Anatomide vücudun bir bölümünün konumunu vücut merkezine, yani kalp bölgesine göre belirtmek için kullanılan ve "distal"in karşıtı olan terim. |
Proktit
Bağırsağın rektum (düzbağırsak) bölümüyle ilgili akut ya da kronik iltihap. |
Proktoloji
Rektum ve makat hastalıkları İle bunların tedavilerini konu alan cerrahi tıp dalı. |
Proktore (rektoraji)
Rektumdan dışkılamayla ya da dışkılama olmaksızın kan gelmesi. |
Paroksismal
Ani ve geçici krizler halinde gelen. |
Psödokolinesteraz
Karaciğer tarafından salgılanan bir enzim. |
Pnömokok
Streptococcus pneumoniae'nin(*) yaygın adı. |
Pavor noktumus (gece korkusu)
Çocukluk çağında geceleri ortaya çıkan korku. |
Rektokolit
Düzbağırsak ve kalınbağırsağı birlikte etkileyen akut ya da kronik iltihabi süreç. |
Rektoskopi (proktoskopi)
Anüs yoluyla uygulanan rektoskop adlı alet aracılığıyla düzbağırsak ve sigmoit kolunun (kalınbağırsağın "S" biçiminde kıvrım yapan bölümü) incelenmesi. |
Rinensefalon (koku beyni)
Beynin telensefalon(*) bölümündeki koku işleviyle ilgili yapıların tümünü belirten terim. |
Retiküler doku (ağsı doku)
Ağ biçiminde dizilmiş liflerden oluşan doku. |
Saç dökülmesi
Günde, normal olarak 80 saç kılı dökülür. Bundan fazla dökülme yaşın ilerlemiş olması, bazı ateşli hastalıklar, tiroid hastalıkları, kansızlık, verem, şeker hastalığı gibi bütün vücudu etkileyen hastalıklardan sonra görülür. Tıp dilinde alopesi adı verilen saç dökülmesi; basit saç dökülmesi ve pelad olmak üzere iki çeşittir. |
Sgot (serum glütamik oksalasetik transaminaz)
glütamik oksalasetik transaminaz |
Salgıbezi dokusu
Özelleşmiş hücreleri olan ve salgılama ya da vücut dışına atma işlevlerine uygun olarak uzmanlaşmış epitel dokusu tipi. |
Spiroket
Spirochaeta ve Treponema cinslerine ait bakterileri belirtmek için yaygın olarak kullanılan terim. |
Sinir dokusu
Sinir hücreleri, bunların sitoplazma uzantılan (sinir lifleri) ve nöroglia(*) hücrelerinden oluşan doku. |
Staftlokok
Üzüm salkımı ya da düzensiz kütleler biçiminde dizilen, yaklaşık l jı çaplı ve küre biçimli mikroorganizmalar. |
Sedimantasyon (alyuvar çökme hızı)
Deneysel ortamda pıhtılaşmaz hale getirilmiş bir miktar kandaki alyuvarlarının dibe çökme hızı. |
Sternokleidomastoit kası
Boynun yan kası. |
Streptokinaz
Bazı streptokok türlerinin ürettiği enzim. |
Streptokok
Gram-pozitif, küre biçimli, Latobacillaceae familyasının Eubacteriales takımına ait bakteri cinsi. |
Sitokin
Özellikle bağışıklık sistemi hücrelerinin işlevlerini kontrol eden bir kimyasal haberci. Ayrıca bkz. İnterlökin, lenfokin. |
Sitokinler
Bağışıklık hücrelerince salgılanan proteinler. |
Serbest tiroksin (ft4)
Kandaki taşıyıcı proteinlere bağlı olmayan T4 hormonu. Tiroksin hormonunun, metabolik olarak etkin biçimidir. |
Siyanokobalamin
B12 vitamininin bir türü Bak. Vitaminler |
Serum glütamik oksalasetik traınsaminaz (sgot)
glütamik oksalasetik transaminaz |
Şok
Kan basıncının aşın düşmesi, kalp atım hızının artması, derinin soğuması, vücudun çevrel bölümlerinin morarması, solunum ve duyumun bozulması, idrar çıkarmada anüriye varabilen azalma ile ortaya çıkan karmaşık klinik sendrom. |
Şok tedavisi
Bazı psikolojik bozuklukların tedavisinde kullanılan ve merkez sinir sisteminde şok yaratan işlem. |
Translokasyon
Kromozomun bir parçasının kopup başka bir kromozoma eklenmesi şeklinde olan kromozom mutasyonu. |
Tireotoksikoz
Bazen Basedow hastalığı ile eşanlamlı kullanılan terim. |
Tireotoksikoz krizi
Önceden hipertiroidizmi(*) olmayan kişilerde tiroit hormonlarının yükselmesiyle ortaya çıkan tablo. |
Tiroksin
Vücuttaki kimyasal etkinliklerin hızını kontrol eden troid hormonu. |
Titanyum dioksit
Kozmetikte kalınlaştırıcı, beyazlaştırıcı, yağlayıcı ve güneş ışınlarını kesici bir madde olarak kullanılan bir mineraldir. Cildi UVA ve UVB radyasyonundan korur ve cildi tahriş etme riski yoktur. |
Tokoferol
Biyolojik vitamin etkinliği olan san renkli yağlı madde. |
Tokografi
Dölyatağı kasılmalarının grafik kaydı. |
Toksemi
Toksinlerin kana karışarak tüm vücuda yayıldığı durum. |
Toksikolojî
Özel olgu ve durumlarda canlıların işlevlerine ve varlığına zarar verebilecek, zehirli maddelerin kökenini, yapısını, Özelliğini, belirlenmesini ve etki mekanizmalarını inceleyen bilim dalı. |
Toksikomani
Tedavi amacıyla saplantı halinde ilaç kullanma, Toksi-koman, fiziksel ve/ya da ruhsal yoksunluk nedeniyle ilacı almadan yapamaz. |
Trokanter
Uyluk kemiğinin üst ucundaki iki tümseğin ortak adı. |
Toksikoz
Kanda toksik maddelerin bulunmasına bağlı belirtilerin tümünü anlatmak için kullanılan terim. |
Trokar
Saplı, ucu keskin bir çubuk ile daha kısa metal bir kılıftan oluşan, çeşitli boylardaki büyüklükte cerrahi alet. |
Troklea
Eklem başlanmn birinin tekerlek ya da çark biçiminde olduğu eklem tipi; diz, dirsek ve kaval kemiği ite ayak bileği arasındaki eklemlerde görülür. |
Toksoid
Zehirleyici özelliği ortadan kaldırılmış toksin. Vücuddat enjekte edildiğinde antikor oluşumunu sağlar; tetanoz toksidi buna bir örnektir. |
Troklea siniri
IV. kafa çifti. |
Tromboplastra (trombokinaz, faktör ııı)
Kanda protrombinin trombine dönüşümünü sağlayan pıhtılaşma faktörlerinden biri. |
Total tiroksin (t4)
Tiroitten salgılanan başlıca hormonlardan biri; lipit, protein ve glüsit metabolizmalarını doğrudan etkileyerek çok sayıda biyokimyasal reaksiyonun düzenlenmesini sağlar. |
Ürokinaz
idrarda bulunan ve plazminojeni plazmine çeviren enzim. |
Üreterokolostomi
idrar kesesi İşlevini görmek üzere oluşturulan bağırsak bölümüne üreten (idrar borusu) bağlamak amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Vazokonstrüksiyon
Damarları büzülmesi, kasılması. |
Vazokonstrüktör
Damarları büzen etkiye sahip ilaç, madde. |
Vakuol
Ökaryot hücrelerin sitoplazması içerisinde sıvı, hava yada kısmen sindirilmiş besin kapsayan tek zarla çevrili yapıların her biri. |
Vektokardiyografi
Kalbin elektriksel etkinliğini inceleme yöntemi. |
Yılan sokması
Yılan zehiri çok çabuk ve şiddetli tesir gösteren zehirlerdendir. Ancak, bu zehirler ağızdan alındıkları zaman zehirlemezler. Zehirli yılanların çoğu büyük başlıdır. Bazılarının başları da üç köşelidir. Uzun kıvrık dilleri ve çatallı dişleri vardır. Soktukları zaman; dişlerinin dibinde bulunan bezden salgıladıkları zehiri, dişin içindeki kanal vasıtasıyla, soktukları yere aktarırlar. Orada ağrı, şişme ve kızarma görülür. Bazı kimselerde de yılan zehirinin çeşidine göre, kusma, baygınlık, titreme, nefes darlığı, uyuklama veya kısmi felç görülür.Yılan sokan kimseye zehir bütün vücuda yayılmadan önce aşağıdaki işlemi yapmak gerekir.Sokulan yer kol veya bacakta ise; yaranın üst tarafına sıkı bir bağ yapılır. Sonra alkole bandırılmış veya ateşte kızartılmış bıçak, çakı veya jiletle yara kanatılır. Arkasından, ağzın etrafına ve dudaklara zeytinyağı sürülür. Sokulan yer emilip, tükürülür. Aynı işlem 3-4 kere tekrarlanır. Sonra madeni bir şey ateşte kızdırılıp, sokulan yer dağlanır. Ayrıca aşağıdaki reçetelerden biri veya bir kaçı uygulanır. Zehirlenme belirtileri varsa vakit kaybetmeden hastaneye götürmek gerekir. |
Yok olma duygusu
Psikanalizde, kişinin kendini ileri derecede küçümsemesini belirtmek için kullanılan terim. |
Yok saymak
Kişinin, geçmişe ait sözler, jestler, düşünceler ve eylemleri yadsımak amacıyla geliştirdiği psikolojik mekanizma. |
Yoksunluk
Alkol, uyuşturucu ya da ilaç bağımlılarında maddenin alınmamasıyla ortaya çıkan durum. |
Yoksunluk sendromu
Herhangi bir maddeye alışkanlık ya da bağımlılık kazanmış kişilerde bu maddenin ya da ilacın, çoğunlukla da uyuşturucuların aniden kesilmesiyle ortaya çıkan belirtiler bütünü. |
Yumuşak doku romatizması
Teknik olarak ölgesel periartiküler"" ya da ""yumuşak doku"" hastalıkları olarak adlandırılırlar, bu grupta eklemleri çevreleyen ligament ya da tendon gibi yapıları etkileyen ve son derece yaygın olan nisbeten önemsiz rahatsızlıklar da bulunur. Romatizma ağrısı eklem çevresindeki yapıların hasar görmesine bağlı olarak ortaya çıkabilir, bunun nedeni çoğunlukla alışık olmadığı şekilde ya da tekrar tekrar kullanmak, küçük hasar ya da travmalardır. Bazıları özellikle belli bir aktivite tipiyle görülür, ""tenisçi dirseği"" ve ""temizlikçi dizi"" gibi. Ek olarak, artrit olmadan eklem ya da kaslarda daha yaygın bir ağrı gelişebilir, örneğin, fibromiyalji. |
ybaşı kanaması yokluğu
Genç bir kız buluğ çağına geldiği halde, aybaşı görmeye başlamamışsa, aybaşı yokluğundan söz edilir. Bu durum karaciğer hastalıklarından, kansızlıktan veya tiroit bezi bozukluğundan kaynaklanabilir.
Öncelikle nedeni bulmak gerekir.
Normal aybaşı gören kadının da; kansızlık, karaciğer rahatsızlıkları, beslenme bozuklukları, veya tiroid bezi hastalıkları sonucu aybaşı kanamaları kesilebilir.
Öte yandan aybaşı yokluğu, gebeliğin veya menapozun işareti olabilir. |
Zootoksin
Bir organizma tarafından meydana getirilmiş toksik maddeler. | << Geri
| |
|