:: Sağlık Ansiklopedi >> te
Aort yetersizliği
İnfektif endokardit, sifiliz, kistik media nekrozu nedenli aort dilatasyonu veya diseksiyonu |
Alternatif tıp
Bilimsel tıbba karşı seçenek (alternatif) olarak öne sürülen tıp kuramlan ve uygulamaları. |
Apeks (tepe)
Genellikle koni biçiminde olan bir yapının sivri ucunu belirtmek için kullanılan terim (örneğin kalbin apeksi, akciğerlerin apeksi). |
Alyuvar yıkımı (hemokaterez)
Alyuvarlann fizyolojik yıkım süreci; ortalama yaşamları yaklaşık 120 gündür ve yaşam çevrimlerinin sonuna ulaşan daha az dirençli alyuvarlar kendiliklerinden parçalanırlar. |
Amasti
Tek ya da her iki memenin doğumsal yokluğu |
Apolipoprotein aı
Karaciğer ve bağırsakta üretilen ve kanda kolesterolü taşıyan protein. |
Apolipoprotein b
Karaciğer ve bağırsakta ürettilen protein. |
Aralıklı topallama (claudicatio intermittens)
Yürümeyi engelleyen geçici bir topallamanın ortaya çıkmasıyla beliren bir yürüme bozukluğunu belirten terim. |
Aritenoit
Gırtlak iskeletini oluşturan kıkırdak. |
Amipli Dizanteri
Vücuda mikrop girmesinden 10-21 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Hastada kanlı ishal, ateş, karın krampları, kilo kaybı, ve halsizlik görülür. |
Aromaterapi
Bedensel rahatlama sağlamak için vücut bakımında temel yağların kullanılması. |
Arter
Kanı, kalpten diğer dokulara taşıyan kan damarı, atardamar. |
Arterio skleroz
Damar duvarında bağdoku artışına yada kalsiyum birikmesine bağlı olarak bir atardamarın sertleşmesini tanımlar |
Arteriol
Büyük atardamarları kılcal damarlara bağlayan küçük atardamar. |
Arterioskleroz
Atardamar duvarlarının sertleştiği ve kalınlaştığı durum; bazen kan dolaşımının bozulmasına neden olur. |
Arterit
Arterlerin (atardamarların) inflamasyonu (iltihaplanması), örneğin, poliarteritis nodosa. Ayrıca bkz. Vaskülit. |
Arteriyel hipertansiyon (yüksek tansiyon)
Atardamarlardakİ kan basıncının sürekli biçimde ortalama değerlerin üstünde seyretmesi. |
Adipozite
Derialtı dokusunda aşın yağ birikimi. |
Amniyosentez
Uygun bir iğne ile kann duvarı ve dölyatağım geçerek dölütü saran amniyon kesesine girip sıvıdan örnek alınması. |
Arteriyel hipotansiyon (düşük tansiyon)
Damar sisteminde bulunan kan basıncının azalması. Birçok hastalıktan kaynaklanabilir. |
Arteriyografi
Atardamara X ışınlarını geçirmeyen bir madde (kontrast madde) verilerek, bu damarın ve dallanma biçimsel özelliklerinin incelendiği radyolojik teknik. |
Arteriyoplasti
Travmatik bir lezyon (yara), bir aterom plağının çıkarılması ya da bir trombozun(*) neden olduğu tıkanma ya da doğumsal biçim bozukluğu nedeniyle bir atardamarın yok olan devamlılığının mikrocerrahi tekniğiyle yeniden sağlanması. |
Arteriyoskleroz (damar sertliği)
Damar duvarında skleroza, yani bağdoku artışına ya da kalsiyum tuzlarının birikmesine bağlı olarak bir atardamarın sertleşmesini tanımlayan genel terim. |
Arteriyovenöz anevrizma
Bir atardamarla toplardamar arasındaki patolojik bağlantı; bir travmadan sonra ortaya çıkabilir ya da nadiren doğumsal olabilir. |
Aerosol tedavisi
Tedavide aerosol halindeki ilaçların kullanılması (bak. aerosol}. |
Artrosentez
Eklem boşluğuna özel bir iğne üe girilerek bu boşlukta bulunan sıvının (sinovya sıvısı) alınması. |
After sun moısturızer
Güneş sonrası nemlendirici. |
Andlenfositer serum
Lenfositleri özgül olarak yok etmek amacıyla hazırlanmış antiserum. |
Androjen
Testosteron ve andosteron gibi erkek cinsiyet özelliklerini oluşturmaktan sorumlu bir hormon. Erkekde tetislerde üretilir; kadınlarda da düşük miktarda bulunmaktadır. |
Androstenedion
Androjenler grubundan bir hormon(bak. androjen hormonlar). |
Androsteron
Androjenler grubundan bir hormon (bak. androjen hormonlar). |
Anestezi
Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir. |
Anestezi öncesi (preanestezi)
Asıl anesteziyi uygulamadan önce, hastayı sakinleştirmek, ağrıyı algılamasını azaltmak, olası alerjik tepkileri önlemek ve asıl anestetik maddenin daha düşük dozda kullanılması amacıyla sakinleştirici ilaçlar verilmesi. |
Anestezik
Duyu kaybına neden olan ilaç. Bir lokal anestezik, sadece vücudun bir kısmında duyu kaybına (hissizliğe) yol açarken, genel anestezikler bilinç kaybına da neden olurlar. |
Anestezik**
Duyu kaybına neden olan ilaç. Bir lokal anestezik, sadece vücudun bir kısmında duyu kaybına (hissizliğe) yol açarken, genel anestezikler bilinç kaybına da neden olurlar. |
Ajite
Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan. |
Akciğer atelektazisi
Akciğerlerin hava içeriğinin azalması ya da kaybolması. |
Asteni
Aşın Ölçüde güçten düşme. |
Astenopati
Organizmanın bedensel ya da ruhsal bir ya da daha çok işlevinin zayıflaması. |
Astenospenni
Spermlerin az ve yavaş hareketli olması, Astenospermi erkekte kısırlığın başlıca nedenlerinden biridir. |
Asterion
Artkafa kemiği, yankafa kemiği ve şakak kemiğin mas-toit bölümünün kavuşma noktası. |
Akondroplazi
Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür. |
Anjiyotensin
Karaciğerde bireşimlenen anjiyotensinojen adlı bir alfa-2-globülin ile böbrekte üretilen renin adlı enzimin tepkimesi sonucunda oluşan madde. |
Akroanestezi
Kol ve bacakların uç bölümlerinde duyu kaybı. |
Aşı tedavisi
Enfeksiyon hastalıklarının aşı ile tedavisi. |
Anksiete
İç sıkıntısı, iç daralması. |
Akroparestezi
Kol ve bacakların uç bölümlerinde karıncalanma, yanma, sıkışma ve uyuşma. |
Aşil tendiniti
Aşil tendonunun iltihaplanmasıdır, tendon bu durumda hassas ve genellikle şiş olur. Ayrıca bkz. Plantar fasciit. |
Aşil tendiniti**
Aşil tendonunun iltihaplanmasıdır, tendon bu durumda hassas ve genellikle şiş olur. Ayrıca bkz. Plantar fasciit. |
Aşil tendonu
Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiriş). |
Aşil tendonu**
Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiriş). |
Anteversiyon
Bİr organın açı yapmaksızın öne doğru eğilmesi. |
Antıbakterıal
Özellikle yüzde kusurlar oluşturan bakteriler olmak üzere, her tür bakterinin oluşmasını engelleyen maddeler. |
Ateli
Bir ya da her iki meme basınının bulunmamasıyla ortaya çıkan oluşum bozukluğu. |
Aterom
Atardamar duvarının İç yüzeyini döşeyen endotelin altında lipit birikmesiyle oluşan patolojik değişiklik. |
Aktinoterapi
Uygun lambaların ürettiği morötesi ışınları kullanan fizik tedavi tipi. |
Ateroskleroz
Atardamarların iç yüzünü örten tabakada yağ plaklarının birikmesi. Damar sertliğine yolaçar ve damarı daraltır. |
Ateş
Vücut sıcaklığının yükselmesine ateş denir. Vücut sıcaklığı bedenin her yerinde aynı değildir. Örneğin; termometre ağıza konulduğunda görülen ısı, koltuk altına konulduğunda gösterdiği ısıdan 0,5 derece daha düşüktür.Diğer taraftan, vücut ısısı gün boyunca da 0,5 derece oynar. Sabahın erken saatlerinde ısı düşük, akşam saatlerinde yüksektir. Vücut ısısı 36,2 - 37,5 arasında ise normaldir.Ateşle birlikte; üşütme, titreme, baş ağrısı, bunalma, huzursuzluk, vücut kırgınlığı, iştahsızlık, kabızlık, sayıklama, havale veya koyu renkli idrar çıkarmada görülebilir.Ateşin nedeni, genellikle soğuk algınlığı, grip, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı, bronşit, sinüzit, kulak iltihabı, bağırsak iltihabı veya böbrek hastalıklarından biri olabilir. Bu nedenle tedaviden önce nedeni tespit etmek gerekir. |
Ateş
Vücut sıcaklığının yükselmesine ateş denir. Vücut sıcaklığı bedenin her yerinde aynı değildir. Örneğin; termometre ağıza konulduğunda görülen ısı, koltuk altına konulduğunda gösterdiği ısıdan 0,5 derece daha düşüktür.
Diğer taraftan, vücut ısısı gün boyunca da 0,5 derece oynar. Sabahın erken saatlerinde ısı düşük, akşam saatlerinde yüksektir. Vücut ısısı 36,2 - 37,5 arasında ise normaldir.
Ateşle birlikte; üşütme, titreme, baş ağrısı, bunalma, huzursuzluk, vücut kırgınlığı, iştahsızlık, kabızlık, sayıklama, havale veya koyu renkli idrar çıkarmada görülebilir.
Ateşin nedeni, genellikle soğuk algınlığı, grip, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı, bronşit, sinüzit, kulak iltihabı, bağırsak iltihabı veya böbrek hastalıklarından biri olabilir. Bu nedenle tedaviden önce nedeni tespit etmek gerekir. |
Ateş tedavisi
Hastada ateşin geçici olarak yükseltilmesi esasına dayanan bir tedavi biçimi. |
Atetoz
Beyin yapılarının doğumsal ya da edinilmiş lezyonlan-na bağlı nörolojik hastalık |
Atım
Tek bir hücrenin, bir organın ya da bütün vücudun metabolizma ürünlerinin (katabolitler) atılması. |
Aldosteron
Vücudun sodyum, klor ve potasyum elementlerini kullanmasını etkileyen, böbreküstü bezinden salgılanan bir hormon. |
Ayak terlemesi
Ayakların normalden fazla terlemesi genellikle ter bezlerinin aşırı derecede çalışmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, kalın çorap giymek, ateşli bir hastalık veya normal vücut sıcaklığının düşmesi de ayak terlemesine neden olabilir. |
Alerjik deri testleri
Bir insanın hangi maddelere (alerjenlere) alerjik olduğunu anlamak için o maddelerden deri içine 0,1 cm3 (cc) enjekte edilmesi ve kızarma olup olmadığına bakılması. |
Alerjik tepki
Normalde zararsız olan çiçektozları, küf mantar sporları, hayvan tüyleri, ev tozu akarları, besinler ve ilaçlara tekrar tekrar maruz kalma sonucu oluşanı alerjik hastalık tablosu. |
Alfa fetoprotein
Normal koşullarda dölütün karaciğerinde bireşimlenen bir protein. |
Azotemi
Kanda protein kaynaklı olmayan azot mİktannı belirten ve artık pek kullanılmayan terim (bak. üre). |
Belirteç (marker)
Laboratuvar İncelemeleriyle kanda belirlenen ve hastalıkların tanısında yol gösterici olan bulgulara verilen ad. |
Bordetella
Boğmaca etkeni olan Bordetella pertussis türüyle tanınan Gram-negatif bakteri cinsi. |
Bordet-gengou tepkimesi
Kanda bağışıklık yöntemleri kullanılarak yapılan bazı la-boratuvar incelemelerinde yararlanılan kompleman bağlama tepkimesi. |
B5 vitamini (pantotenik asit)
Doğada çök yaygındır.Yumurta, karaciğer, kalp, süt, bal, bira mayası, kabak, tahıllar, sebzeler, havuç, portakal, mantar ve taze meyvelerde bolca bulunur. B5 vitamini eksikliği çok enderdir. Bu durumda hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü), anemi (kansızlık), lökopeni (kanda alyuvarların az olması), dermatit (deri iltihabı), mide-bağırsak rahatsızlıkları, kas krampları, hareketlerde uyumsuzluk, asteni, uyku bozuklukları ve iştahsızlık ortaya çıkar. |
Bence - jones proteini
Myelomatosis gibi kemik iliğini ilgilendiren hastalıklarda, idrarla çıkartılan bir cins protein. |
Bac (bakteriyel yapay kromozom)
DNA parçacıklarını kopyalamakta kullanılan ve bir cins bakteride bulunan bir madde. |
Bence-jones proteini
Myelomatosis gibi kemik iliğini ilgilendiren hastalıklarda, idrarla çıkartılan bir cins protein.Multipl miyelomlu hastaların idrarında bulunan, immünglobülin molekülünün hafif zincir parçası. |
Bentonıte
Kozmetikte emici olarak kullanılan kile benzer bir materyal. Cildin kurumasına sebep olabilir. |
Bestialite (hayvan sevisi)
Cinsel doyuma ulaşmak amacıyla hayvanlarla cinsel ilişki kurma. |
Betacaroten
Potansiyel iyi bir antioksidan |
Bakteri
Tek hücreli mikroorganizmalardır. Bunlar, mantarlardan küçük, fakat virüslerden büyüktürler. Bazıları hastalık yapıcı, bazıları zararsızdır; bazı bakteriler ise, faydalıdırlar: Örneğin, toprağın nitrojen yapıcı bakterileri. Bakteriler, şekillerine göre sınıflandırılabilirler: Coccus'lar yuvarlak, bacillus'lar çubuksu, vibrio'lar virgül şeklinde, spirillum'lar dalgalıdır. |
Bakteri florası
Deride ya da ağız, bağırsak ve dölyolu gibi doğal vücut boşluklarında sürekli bulunan mikroorganizmaların tümü. |
Bakteriemi
Bakterilerin veya bakteri toksinlerinin kana geçmesiyle oluşan ateş, titreme ile seyreden klinik tablonun adıdır. Eş anlamlı olarak septisemi de kullanılır. |
Bakterilin
İdrarda bakteri bulunması. |
Bakterisit
Bakterileri öldürme özelliği olan herhangi bir fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etken. |
Bakteriyemi
Dolaşan kanda bakteri bulunması. |
Bakteriyofaj
Bakterileri enfekte ederek ölümlerine neden olabilen virüslere verilen genel ad. |
Bakteriyofaj (faj)
Bakteri hücresinin asalak virüsü. |
Bakteriyoliz
Bakteri hücresinin parçalanması. |
Bakteriyoloji
Bakterilerin özelliklerini ve etkilerini inceleyen mikrobiyoloji dalı. |
Bakteriyolojik tanı
Bakteri kökenli hastalıkların tanısını kesinleştirmek için uygulanan laboratuvar tanısı. |
Bakteriyoskopik inceleme
Çeşitli organ (siyek, dölyolu, burun, kulak) salgılarından ya da balgamdan alınan bir örneğin lam üzerine sürülüp uygun boyalarla boyanarak (metilen mavisi, Gram tekniği) mikroskopta incelenmesi. |
Bakteriyostatik
Bakterileri öldürmeden onların üremesini durduran herhangi bir fiziksel, kimyasal ya da biyolojik etken. |
Bilateral
Her iki tarafa ait olan, iki taraflı. |
Balgamda mycobacterium ttıberculosis aranması
Lama yapılan balgam yaymasının uygun olarak boyan-masıyla akciğerde sürmekte olan verem hastalığı bulunup bulunmadığım kesin olarak ortaya koymayı sağlar. |
Balneoterapi
Suyun mekanik ya da tedavi edici etkisinin kullanıldığı bir tedavi tekniği. |
Bronkostenoz (bronş daralması)
Bir bronş lümeninin (boşluk) daralması. |
Barany testi
iç kulakta bulunan denge sisteminin incelenmesini sağlayan klinik muayene. |
Barestezi
Derin dokuların, vücudun çeşitli bölgelerine uygulanan baskıya karşı duyarlılığı. |
Barıum sulphate
Kozmetikte beyazlatcı bir ajan olarak kullanılan bir mineral. Cildi tahriş etme olasılığı vardır |
Basilli Dizanteri
Mikrobun vücuda girmesinden 2-7 gün sonra belirtileri ortaya çıkar. Hastalığın salgın halini almasında kara sinekler başrolü oynar. Hastada; kanlı ve balgam kıvamında ishal, karın ağrısı, halsizlik ve ateş görülür. Yapılacak ilk iş; hastayı, sağlamlardan ayırmaktır. |
Biyosentez
Canlı organizmalardaki kimyasal süreçleri belirten terim; enerji kullanılarak gerçekleştirilen bu süreçler basit yapıdaki maddelerden daha karmaşık ürünler elde edilmesini sağlar. |
Biyoteknoloji
Özellikle DNA ve hücreyle ilgili konularda kullanılan biyolojik tekniklere verilen ad. |
Biyoterapi
Bir hastalığı iyileştirmek amacıyla yoğurt, kefir, maya gibi canlı mikroorganizma kültürlerinden ya da süt, mide özsuyu ve safra gibi fizyolojik ürünlerden yararlanılan tedavi yöntemi. |
Bcg (calmette-guerin basili)
Verem hastalığının etkeni olan bir tür basilin sığırlardan elde edilip zayıflatılmış kültürlerinden hazırlanmış aşı. |
Büyüme ateşi
Çocukta vücut gelişmesinin özellikle çok yoğun olduğu dönemlerde ortaya çıkan ateş yükselmesi. |
Chvaostek belirtisi
Dışkulağın hemen Önünde, yüz sinirinin gövdesinin bulunduğu noktaya refleks çekiciyle vurulduğunda yanak kaslarında kasılmayla beliren klinik bulgu. |
Corpus luteum
Ovulasyonda yumurtalık yüzeyinde bulunan özel bir bezdir. Menstrual siklusun ikinci yarısında progesteron hormonu üretir. Bu da döllenmiş yumurtaların implantasyonu için uterus yüzeyini hazırlar. |
Corpus luteum (sarı cisim)
Yumurtalıkta yumurta folikülünün olgunlaşıp içindeki yumurtanın serbestleşmesinden sonra folikülün dönüştüğü yapı. |
Calcıum ascorbate
C Vitamininin bir şekli; yüzeysel veya içilerek kullanımıyla ilgili çok az bilimsel araştırma vardır |
Calcıum carbonate
Kozmetikte emici olarak kullanılır. Günlük kullanımda tebeşir olarak anılır. |
Calcıum gluconate
Kalsiyum vücut için gerekli bir mineraldir. Az da olsa, yapılan araştırmalar yüzeysel uygulamalarda bu mineralin iyi bir iltihap giderici (anti-enflamatuar) ve tedavi edici olduğunu göstermiştir. |
Calnıette-guerin basili
BCG |
Cinsel tercih
Cinsel tercih, cinselliğinizi yaşarken hangi objeye yöneldiğinizle ilgilidir. Kimi kendi cinsini tercih eder, kimi karşı cinsi tercih eder, kimi sadece kendini tercih eder. Kimi cansız objelere yönelir, kimi hayvanlara yönelir daha ötesi zarar vermeye ve dolayısıyla cinsel sapmalara kadar gider. |
Clostridiıun tetani
Toksinleriyle tetanosa yol açan anaerob, spor oluşturan basil. |
Crp (c-reaktif protein)
İltihabi hastalıklarda, çeşitli romatizmalarda, infeksiyonlarda ve multipl miyelom gibi bazı tümörlerde kanda artmış bulunan bir protein. CRP interlökin-6'nın etkisiyle karaciğerde sentez edilir. |
Coombs testi
Alyuvar yıkımının (hemoliz) görüldüğü özbağışıkhk hastalıklarında pozitif sonuç veren, ama sık sık yalancı negatif sonuç da alınan bir kan testi. |
Corda dorsalis (corda vertebralis)
Embriyonal gelişimin ilk evrelerinde ayrışan oluşum. |
Çamur tedavisi
Deriye çamur uygulanmasının vücut üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanmak amacıyla uygulanan tedavi biçimi. |
Çocuklar Dagastroenterit
Sindirim yolunun enfeksiyonu veya irritasyonudur. Bazı durumlarda bulaşıcıdır. Mide, incebarsaklar ve kalınbarsaklar etkilenir. Her yaşta çocuğu etkileyebilir.
Belirtiler
Kusma, bulantı ve ishal tipik belirtilerdir. Ayrıca karın ağrısı, ateş, iştahsızlık ve halsizlik görülebilir. Ufak bebekler sıklıkla huzursuzdurlar.
Tanı
Çocukta kusma ve ishal başladığında mutlaka hekiminize haber verin. Belirtiler hakkında kendi gözlemleriniz önemlidir. Doktorunuzun alacağı tıbbi öykü ve fizik muayeneye ek olarak labaratuvarda yapılacak kan ve dışkı testleri gerekli olabilir.
Tedavi
Şikayetleri hafif olan çocuklar, evde bol bol istirahat ve belirtiler ortadan kaybolana kadar sıvı içirilerek tedavi edilebilirler.
Biberonla veya anne sütü ile beslenen bebeklerde doktorunuz ile bebeğin diyetini konuşun.
Daha büyük çocuklarda su, meyva suları, ayran bitkisel çaylar verin.
Doktorunuz size eczanelerden temin edebileceğiniz toz halinde hazırlanmış tuz ve şeker karışımını önerebilir. Bu karışım tarife göre sulandırılarak kullanılabilir. ?İshal sayısı azaldığında şu gıdalardan herhangi biri verilebilir; elma püresi, muz, ekmek, havuç püresi, haşlanmış patates, yağsız et, pirinç, makarna, şeftali. ?Katı gıda verilmesini izleyen iki saat içinde ishal tekrarlanmıyorsa yirmi dört saat daha bu gıdalara devam edin. Daha sonra normal diyete kademeli bir şekilde geçin
Öneriler
Günde bir veya iki kez makattan ateşi ölçün. Çocukta sıvı kaybı belirtilerini gözleyin. Çocuğunuzun bakımından sonra veya yiyecek hazırlanmadan once ellerinizi yıkayın. İyileşene kadar çocuğunuzun aktivitelerini kısıtlayın. Kusmanın durmasını izleyen yirmidört saatten sonra çocuk normal aktivitesini genellikle yeniden kazanacaktır. |
Çocuklar Dagastroenterit
Sindirim yolunun enfeksiyonu veya irritasyonudur. Bazı durumlarda bulaşıcıdır. Mide, incebarsaklar ve kalınbarsaklar etkilenir. Her yaşta çocuğu etkileyebilir.
Belirtiler
Kusma, bulantı ve ishal tipik belirtilerdir. Ayrıca karın ağrısı, ateş, iştahsızlık ve halsizlik görülebilir. Ufak bebekler sıklıkla huzursuzdurlar.
Tanı
Çocukta kusma ve ishal başladığında mutlaka hekiminize haber verin. Belirtiler hakkında kendi gözlemleriniz önemlidir. Doktorunuzun alacağı tıbbi öykü ve fizik muayeneye ek olarak labaratuvarda yapılacak kan ve dışkı testleri gerekli olabilir.
Tedavi
Şikayetleri hafif olan çocuklar, evde bol bol istirahat ve belirtiler ortadan kaybolana kadar sıvı içirilerek tedavi edilebilirler.
Biberonla veya anne sütü ile beslenen bebeklerde doktorunuz ile bebeğin diyetini konuşun.
Daha büyük çocuklarda su, meyva suları, ayran bitkisel çaylar verin.
Doktorunuz size eczanelerden temin edebileceğiniz toz halinde hazırlanmış tuz ve şeker karışımını önerebilir. Bu karışım tarife göre sulandırılarak kullanılabilir. ?İshal sayısı azaldığında şu gıdalardan herhangi biri verilebilir; elma püresi, muz, ekmek, havuç püresi, haşlanmış patates, yağsız et, pirinç, makarna, şeftali. ?Katı gıda verilmesini izleyen iki saat içinde ishal tekrarlanmıyorsa yirmi dört saat daha bu gıdalara devam edin. Daha sonra normal diyete kademeli bir şekilde geçin
Öneriler
Günde bir veya iki kez makattan ateşi ölçün. Çocukta sıvı kaybı belirtilerini gözleyin. Çocuğunuzun bakımından sonra veya yiyecek hazırlanmadan once ellerinizi yıkayın. İyileşene kadar çocuğunuzun aktivitelerini kısıtlayın. Kusmanın durmasını izleyen yirmidört saatten sonra çocuk normal aktivitesini genellikle yeniden kazanacaktır. |
Çolyak arter (karın anaatardaman)
Aorttan birinci bel omuru hizasında ayrılan ve hemen sonra karaciğer atardamarı, dalak atardamarı, sol mide atardamarı olmak üzere üç ayn dala ayrılan atardamar gövdesi. |
Dakriyosistektomi
Gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması. |
Destek
Bazı darbelerden ve cerrahi girişimlerden sonra, iltihabi ya da dejeneratif süreçler nedeniyle eklem hareketlerinin kısıtlanmasının gerekli olduğu durumlarda, |
Destekleyici tedavi (supportif)
Lösemi tedavisinin en önemli koludur. Kan ve kan ürünlerinin verilmesi, antibiotikler, el yıkama, özel temiz odalar, maske/galoş, önlük kullanımı bu tedavinin önemli öğeleridir. |
Dev hücreli arterit
temporal arterit. |
Diyabetes Mellitus ( Şeker Hastalığı)
Diabetes mellitus (DM) vücudun insülin üretmediği veya düzenli olarak insülin kullanamadığı durumla karakterize bir hastalıkdır. İnsülin günlük yaşam için gereken enerjiyi sağlamak amacıyla gıdalardan alınan şekeri, nişastayı enerjiye dönüştüren bir hormondur. Türkiye’de nüfusun %3.5’u diyabet hastası olup, 20 yaş üstü nüfusta bu oran % 7.2’dir. Hastanın diyabet mi, pre diyabet mi (diyabet öncesi dönem) ayırımı için Açlık Kan Şekeri veya Oral Glukoz Tolerans Testi yapılır. AKŞ ile 100-125 mg/dl seviyeleri pre-diabete, 125 mg/dl üzerindeki değerler ise diabeti işaret etmektedir. OGTT’de ise, 2. saatteki kan şekeri 140-199 mg/dl prediabeti, 200 mg/dl üzerindeki değerler ise diabeti gösterir.
DM’un 4 tipi vardır.
1. Tip 1 DM: Vücutta insülin üretiminde yetersizlik vardır. Tip 1 DM genellikle çocuklukta veya genç erişkin çağda ortaya çıkar. Bu tipte vücutta insülin üretilmemektedir. İnsülin vücudun şekeri kullanabilmesi için gerekli olup, şeker de vücuttaki hücreler için en basit- temel yakıttır ve insülin de şekeri kandan hücre içine almaya yarar. Hasta- hastalık ve doktor uyumu olduktan sonra hasta göz sağlığı, ayak ve cilt, kalp, ağız sağlığına dikkat ederse Tip 1’in oluşturabileceği komplikasyonlardan korunmuş olur. Aynı zamanda sigara ve alkolden de uzak durmak gerektiğini belirtelim. Tip 1 DM tanısı konan hastalarda gerekli takip ve tedaviye uydukları zaman yaşam kalitelerinde normal insanlara göre bir değişiklik olmamaktadır.
2. Tip 2 DM: İnsülin direnci ile birlikte insülin eksikliği söz konusudur. Bu tipte vücutta yeterli insülin üretimi yoktur yada hücreler insüline karşı duyarsızlaşmıştır. 40 yaş üstü ve fazla kilolularda ortaya çıkmaktadır. Tip 2 DM komplikasyonları: Kalp hastalığı, körlük, sinir hasarı, böbrek hasarı oluşturabilir. Bu komplikasyonlardan korunmak için yapılması gerekenler Tip 1 DM’dakilerle aynıdır.
3. Gestasyonel DM: Hamilelik esnasında tespit edilir. Amerika’da her yıl hamile kalanların %4’ünde ortaya çıkar. Gebeliği sırasında gestasyonel DM ortaya çıkan hastaların ileriki yaşamlarında Tip 2 DM tanısı almaları çok daha fazla olasıdır. Gebe kalmadan önce obez (şişman) olan kadınların %40’ında gestasyonel DM gelişir ve bu kadınlarda 4 yıl içinde Tip 2 DM tablosu gelişir. DM olmayan gebe kadınlarda 24.-28. hafta arasında gestasyonel DM açısından OGTT ile tarama yapılmaktadır.
4. Prediabet: Kan şekeri seviyeleri normalden yüksektir; ancak Tip 2 DM tanısı koyduracak kadar da yüksek değildir.
Diabetes Mellitus’ta ayrıca Bozulmuş Açlık Glukozu ve Bozulmuş Glukoz Toleransı adı altında iki kriterin de önemi vardır. Bu iki kriter diyabetin klinik tablosundan önceki evre olarak yer almaktadır.
Bozulmuş Açlık Glukozu:
Açlık plazma glukozu 110-126 mg/dl arasındadır.
Bozulmuş Glukoz Toleransı:
Oral glukoz tolerans testi yapılarak belirlenen bir durum olup klinik diabetin belirmesinden önceki evre olarak kabul edilmektedir.
Şeker hastalığı belirtileri:
• |
Devam tedavisi (idame)
Gerekli hücum ve sağlamlaştırma tedavilerini takiben 2-3 yıl süre ile sağlanan kemik iliği uyumasının (remisyon) şifaya dönüşmesi için yapılan tedavidir. |
Dezoksikortikosteron
Böbreküstü bezi kabuğunun glomerül katmanınca üretilen mineralokortikoit hormon. |
Diyastema
İki diş arasında bulunan boşluk. |
Diyatermi
Vücut dokularında yerel ısı yaratmak için tedavi ama-; ayla kısa süreli yüksek frekanslı elektrik akımı uygulanması. |
Diyatermokoagülasyon (elektrokoagülasyon)
Tıpta ve cerrahide belirli bir noktaya yüksek frekanslı elektrik akımı vererek bu akımın ist etkisiyle hızlı bir hücre pıhtılaşması ve hücre yıkımı oluşturulması biçiminde uygulanan girişim. |
Diyatez
Organizmanın aralarında yakınlık bulunan hastalıklara fazlaca yatkınlığı. |
Diyetetik
Beslenme düzenlerini inceleyen tıp dalı. |
Dizanteri
Bulaşıcı ve salgın bir hastalıktır. Hastada, ishal görülür. Dışkısı kanlı ve sümüklüdür. İştahsızlık karın ağrısı ve ateş de vardır Su veya besinlerle bulaşır. İki çeşit dizanteri vardır.
- Amipli Dizanteri Vücuda mikrop girmesinden 10-21 gün sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Hastada kanlı ishal, ateş, karın krampları, kilo kaybı, ve halsizlik görülür.
- Basilli Dizanteri Mikrobun vücuda girmesinden 2-7 gün sonra belirtileri ortaya çıkar. Hastalığın salgın halini almasında kara sinekler başrolü oynar. Hastada; kanlı ve balgam kıvamında ishal, karın ağrısı, halsizlik ve ateş görülür.
Yapılacak ilk iş; hastayı, sağlamlardan ayırmaktır. |
Dizanteri
Bulaşıcı ve salgın bir hastalıktır. Hastada, ishal görülür. Dışkısı kanlı ve sümüklüdür. İştahsızlık karın ağrısı ve ateş de vardır Su veya besinlerle bulaşır. İki çeşit dizanteri vardır. |
Diabetes mellitus
Yüksek kan glikoz düzeyiyle karakterize hastalık; şeker hastalığı. DM nin nedeni pankresın yeterince insülin etkisine direnç göstermemesi olabilir. |
Diabetes mellitus (dm)
Şeker hastalığı |
Deferansiyel arter (ersuyu kanalı atardamarı)
Aortun bel kası (psoas kası) kenarından aşağıya inip kasık kanalına girmesi sırasında oluşan iç spermatik atardamannın bir dalı. |
Doğum kontrol yöntemleri
Döllenmeyi geçici biçimde önleme yollan. |
Deformite
Şekil bozukluğu. |
Dehidroepiandrosteron
Androjen hormonların karaciğerde geçirdiği dönüşümle ortaya hormon. |
Deiters çekirdeği
Dördüncü karıncığın yan köşesinde yerleşmiş olan sinir hücrelerinin oluşturduğu, işitme sinirinin bir parçası olan vestibüler sinir liflerinin bir bölümünün sonlandığı ve omuriliğin hareket sinirlerine giden bazı sinir liflerinin çıktığı çekirdek. |
Dolaşım sistemi (kardiyovasküler sistem)
içinde kan ve lenfin dolaştığı anatomik yapıların bütünü; bu dolaşımın amacı, tüm dokulara oksijen ve metabolizma etkinlikleri İçin gerekli maddelerin ulaştırılması ve hücre metabolizması artıklarının dokulardan uzaklaştırılmasıdır. |
Dura mater (sertzar)
Sıkı bir bağdokudan oluşan, merkez sinir sistemindeki yapılan (beyin ve omurilik) örten zar. |
Duramater
Omurilik ve beyni örten dış zar. |
Duyu yeteneği
Vücudun dış ortamdan ya da kendi içinden gelen uyarılan algılama ve genellikle ortam değişikliklerine uyum sağlamaya yönelik olarak bunlara değişik tipte yanıtlarla tepki verme yeteneği. |
Deri testi
Deri özel bir iğneyle hafifçe delinir ve buraya bir damla alerjen konularak oluşan reaksiyon gözlenir. |
Düşük yoğunluklu lipoproteinler
Kanda kolesterol moleküllerini taşıma görevini yerine getiren ve elektroforezde yavaş hareket eden lipoprote-in sınıfı (bak. lipoproteinlerin elektroforezi). |
Eau de toılette
Konsantrasyonu daha düşük olan koku. |
Elektroterapi
Elektrik akımının kullanıldığı fiziksel tedavi yöntemi; belirli özellikteki elektrik akımının vücuta uygulanmasıyla gerçekleştirilir. |
Ellsworth-howard testi
Yalancı hipoparatirioidizm ile hipoparatiroidizm arasında ayrımı yapmak için kullanılan test. |
Egzostoz (osteokondrom)
Kemikte gelişen iyi huylu tümör. |
Enantem
Ağız mukozası ve ağız boşluğunu yutağa bağlayan kanalda çeşitli tipte (leke, papül, kabarcık) lezyonlarla beliren patolojik durum. |
Endarterit
Atardamar duvarındaki iltihabı süreçleri ya da lezyo-nun damar iç gömleğinde (tonaca intima) bulunduğu arteritleri (atardamar iltihabı) belirtmek için kullanılan terim. |
Epitel
Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası. |
Epitel dokusu
Sık bir biçimde dizümiş epitel hücrelerinden oluşan doku. |
Endoarteriyektomi
Damar duvarındaki lezyonlar nedeniyle iç boşluğu daralmış atardamarların devamlılığım sağlamak amacıyla uygulanan cerrahi girişim, |
Epitelyom
Derinin örtü epitelinden türeyen kötü huylu tümör. |
Epstein-barr virüsü
Herpes virüsüne benzer bir DNA virüsü. |
Eklem hipermobilitesi
Eklemin hareket yeteneğinin artması; jeneralize (genel) eklem gevşekliği ise genetik olarak aktarılan bir bağ dokusu hastalığıdır |
Endokrin sistem
Yumurtalık, testiküler, böbrek üstü bezi, tiroid, hipofiz, timus sistemlerini içine alan bez sistemidir. |
Endokrin sistem (iç salgı sistemi)
Belirli Özgül uyanların etkisiyle hormon üreten özelleşmiş hücrelerden oluşmuş anatomik yapılar bütünü. |
Endokrinopati (iç salgı sistemi hastalıktan)
iç salgıbezlerinin işlevlerindeki bozulma sonucu gelişen hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Ergoterapi
Hastalıkların iş aracılığıyla tedavisi. |
Ekosistem
Bir çevredeki canlı ve cansızların tümü. |
Endositoz
Tek hücreli bir ökaryotun besin maddelerini boğum yaparak hücre içerisine alma işlemi. |
Endotel
Dolaşım sisteminin tüm yapılarının (kalp boşlukları, atardamarlar, kılcal ve toplardamarlar, lenf damarları) iç yüzünü Örten çok ince katmana (yaprağa) verilen ad. |
Eritem
Deri altındaki kılcal damarların genişlemesine bağlı olarak deride kızarmış alan. |
Eriteni
Kılcal damarların genişleyerek kan toplaması sonucunda deride görülen kızarıklık. |
Eksositoz
Tek hücreli bir ökaryot canlının artık maddelerini boğum yaparak hücre dışarısına atma işlemi. |
Eksteroseptör (dış alıcı)
Dış ortamdan gelen uyaranlara duyarlı alıcılar. |
Ekstrapiramidal sistem
Merkez sinir sisteminde yer alan değişik çekirdekleri ve karşılıklı bağlantılarını içeren sinir yapılarının tümü. |
Esteraz
Bİr asit ile bir alkolün birleşmesiyle oluşan esterlerin hidroliz yoluyla parçalanmasını sağlayan enzim. |
Esteziyoloji
Duyarlılığı, yani duygusal ve duyusal algılamaları inceleyen bilim dalı. |
Esteziyometri
Duyum mekanizmalarının niceliksel açıdan incelenmesi. |
Enterit
İncebağırsaklan etkileyen iltihabi süreç. |
Etene (plasenta)
Dölyatağmda gelişme halindeki dölütün anne vücuduyla bağlantısını, beslenmesini, solunum yapmasını ve metabolizma artıklarını dışan atmasını sağlayan embriyo-nal bağ. |
Entero virüs
RNA içeren küçük boyutu (17-48 mu.) virüs grubu. |
Etene hormonları
Etenede üretilen protein ve steroit yapısında hormonlar. |
Enteroanastomoz
Bir bağırsak bölümünü sindirim kanalının bir başka bölümü ya da salgıbezleri ile birleştiren cerrahi girişimlerin genel adı. |
Etenenin ayrılması
Doğum sonucunda dölüte ait bağlantıların (etene, gö-bekbağı, amniyon kesesi) dışarıya çıkması. |
Enterogastron
Mide salgısını ve hareketlerini ketleyen ve incebağırsak mukozasında üretilen hormonların ortak adı. |
Enteroglükagon
ince ve kalın bağırsak mukozasında bulunan iç salgı hücrelerinin ürettiği bir grup polipetit hormon. |
Enterohepatik dolaşım
Bağırsaktaki bakterilerin safradaki pigmentler üzerindeki etkisiyle oluşan biIİnojenlerin kısmen bağırsak mu-kozasınca yeniden emildiği ve toplardamar dolaşımı ile karaciğere ulaştığı fizyolojik mekanizma. |
Enterokolit
İnce ve kaim bağırsağı aynı zamanda etkileyen akut ya da kronik bir iltihabı sürece bağlı hastalık. |
Enteropatik artrit
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Enteropatik artropati
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Enteroptoz
Kann iç organlarının aşağıya doğru inmesi. |
Enteroraji
Kanh dışkı çıkarılması ile kendim gösteren sindirim sistemi kanaması. |
Enterosel
İçinde yalnızca bağırsak kıvrımları bulunan bazı fıtık tipleri. |
Enterostomi
Bazı hastalıklarda sindirim sisteminde yapay bir çıkış yeri açmak amacıyla bağırsakla karın duvarının ağızlaş-tınlması. |
Enterotoksin
Bazı Staphylococcus aureus soylarının çıkardığı toksin. |
Enterovaksin
Isıyla öldürülmüş tifo ve paratîfo basillerinden oluşmuş, kuru inek safrası ile karıştırılmış ve ağızdan verilmek üzere tablet haline getirilmiş antitifo-paratifo A ve B aşısı. |
Entezis
Kemiğin tendon ya da ligament ile birleşme yeri |
Entezit
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Elektrokoter
Elektrik akımıyla kor haline getirilmiş bir iletken aracılığıyla dokuların yakılmasında kullanılan cerrahi alet. |
Entezopati
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Fibril
Telcik. (miyofibril=kas telciği; nörofibril=sinir telciği) |
Fallot tetrolojisi
Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içinde en yaygun olanıdır. 4 major anomali mevcuttur. 1. Sağ vent çıkımında darlık 2. Ventrikuler septal defekt 3. Aortun dekstra pozisyonu 4. Sağ vent hipertrofisi |
Fallot's tetralogy
Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim. |
Fannakoterapi
ilaçlarla yapılan tedavi, İlaç dışında fizik, diyet, cerrahi ve psikolojik tedavi yöntemleri vardır. |
Fantezi
Bir tür düşünce etkinliği. |
Fonasteni
Şarkı söyleme ve konuşma sesindeki bozukluk. |
Farmakofili (farmakomani)
Tedavi açısından gerekli olmayan ilaçlan alma eğilimi. |
Fosfodiester bağı
DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ. |
Fosfoprotein
Protein sentezlendikten o proteine proteinkinazlarla fosfor eklenmiş hali. |
Fazla Terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fazla terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fotosentez
Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir |
Fototerapi
Bebeklerin kandaki bilirubin seviyesini düşürmek ve sarılıklarını azaltmak için mavi ışıkla tedavisi yöntemidir. Fototerapi ile kandaki bilirubin maddesi kimyasal olarak başka bir şekle dönüştürülür. Böylece karaciğer bu durumla başedebilir hale gelir. Bebeklerin teninde parlayan ışık, bebeğin sistemindeki bilirubin miktarını efektif olarak azaltır. Bebeğin karaciğeri olgunlaştıkça vücuttan bilirubini uzaklaştırması daha kolay olur ve ışık tedavisine artık gerek kalmaz. |
Frei testi
özellikle tropik bölgelerde görülen ve cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan kasık lenfogranülomunun tanısında kullanılan bir deri testi. |
Fitoterapi
Bitkilerden elde edilen tedavi edici özellikteki maddelerin kullanılmasıyla yapılan tedavi. |
Fizik tedavi
Değişik fiziksel etkenlerin kullanıldığı tedavi teknikleri. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Frijidite
Kadında "cinsel soğukluk" olarak da bilinen cinsel işlev bozukluğu. |
Flaskite
Bir organın tümünün ya da bir bölümünün gerginliğinin azaldığını belirten terim. |
Flater
Miyokartın çok sık kasılması ile beliren kalp ritim bozukluğu. |
Flatter
Atriyumlardaki ektopik bir odaktan 220-350 dk hızında düzenli uyaran çıkmasıdır. Bu uyaranların hepsi vent geçmez EKG de testere dişi gibi P dalgasıdır. |
Flavoprotein
Bir protit molekülü ve bir riboflavin ya da B12 vitaminine bağlı bir nükleotitten oluşan proteinlere verilen ad. |
Fta/abs testi
Frengi etkeni treponemaya karşı antikorlan ortaya koymak için uygulanan serolojik test. |
Fertilite
Doğurma yeteneği, verimlilik. |
Fleboklizi
Tedavi amacıyla toplardamar içine çeşitli çözeltilerin verilmesi. |
Furonküloz
Tek ya da çok sayıda çıbanın vücudun çeşitli bölgelerinde sık sık yinelenmesi ya da süreklilik kazanması. |
Galaktemi
Kanda süt bulunması. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Galvanoterapi
Elektrikle uygulanan bir tedavi biçimi. Galvanoterapi-de sürekli doğru akım kullanılır. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır.Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır.Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.
Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Gasfroenterostomi
Mide bağırsak geçişini sağlamak amacıyla çoğunlukla İncebağırsaklann jejunum bölümünün mide ile ağızlaş-tınlması. |
Giardia
Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir. |
Gastroenterelog
Mide, barsak hastalıkları mütehassısı. |
Gastroenterit
İshalle seyreden mide barsak iltihabı. |
Gastroenteroloji
Mide, barsak hastalıkları bilgisi. |
Gastroentestinal hormonlar
Mide ve bağırsak mukozasında yaygın olarak bulunan iç salgı hücrelerinden salgılanan hormonlar. |
Gastrointestinal
Mide - barsak. |
Gastrointestinal yol
ağızdan başlayan Mide ve bağırsaklargeçerek anüste sonlanan yol |
Gözyaşı sistemi
Gözyaşının salgılanmasını ve bu sıvının dışarı atılmasını sağlayan yapıların tümü. |
Gebelikte Beslenme
Gebelik döneminizde dengeli bir beslenme alışkanlığı edindiğinizde, sıvıyı bol miktarda aldığınızda, doktorunuzun verdiği demir içerikli preparatları düzenli olarak aldığınızda, normal sınırlar içinde kilo almak, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmek, sağlıklı bir bebek doğurmak ve doğum sonrası formunuzu korumak için beslenmeyle ilgili size düşenleri tümüyle yerine getiriyorsunuz demektir.
Gebelikte beslenme, anne adaylarının üzerinde önemle durmaları gereken bir konudur. Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek, gebeliğe özgü belirtileri yaşamamak ya da daha az yaşamak, bebeğinizin potansiyeli olan kiloya ulaşmasını ve dünyaya yeterli besin depolarını oluşturmuş olarak gelmesini sağlamak, rahat bir lohusalık dönemi geçirmek, lohusalıkta bebeğinize vereceğiniz sütünüzün kaliteli olmasını sağlamak için gebelik öncesinden gelen beslenme alışkanlıklarınızı gebelikte tekrar gözden geçirmeniz önemlidir.
İlk bilmeniz gereken, bu yazıyı okuduğunuzda gebeliğinizin hangi döneminde bulunursanız bulunun geç kalmadığınızdır. Şu andan itibaren beslenme konusunda atacağınız her olumlu adım mutlaka hem size hem de bebeğinize yararlı olacaktır. Son aylarınızda olsanız bile beslenme konusunda yapacağınız iyileştirmeler en azından doğacak bebeğinizin doğum sonrası ilk altı aylık dönemde ihtiyacı olan demir ve vitamin depolarını oluşturmasını sağlar.
Gebelik dönemi; günlük kalori, alınması gerekli sıvı, protein, vitamin, mineraller, temel ve eser elementlerin ihtiyacının arttığı bir dönemdir. Bu artmış olan ihtiyacı karşılamak için vücudunuz size çoğu durumda yol gösterecek ve açlık-tokluk merkezlerinin gebeliğe uyum sağlamak amacıyla değişen işlevleri sayesinde bu ihtiyaçlarınızı karşılamış olacaksınız.
Gebelikte önerdiğimiz beslenme şekli, tüm temel besin maddelerinden herbirinin yeterince ve düzenli olarak alınması şeklindedir. Temel besin madddelerinin şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar hariç her birinden hergün belli miktarlarda mutlaka alınmalıdır. Şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar (yağların temel besin maddeleri içinde önemleri büyüktür, burada kastedilen aşırı "yağlı" yiyeceklerdir) ise besleyici özellikleri düşük ve kalorileri yüksek olan gıdalardır ve size ve bebeğinize yararları yoktur.
Vitaminler
Gebelikte bazı özel durumlar hariç düzenli vitamin kullanımı gereksizdir. Gebelik dönemi boyunca ihtiyaç duyduğunuz vitaminlerin tümü düzenli beslenme yoluyla alınabilir ve doğru olanı da budur. Şu ana kadar varlığı saptanmış vitaminler dışında vücudun kullandığı çok sayıda vitamin vardır ve bunlar keşfedilmeyi beklemektedir. Düzensiz beslenip vitamin ilaçlarına güvendiğinizde gerekli olan ihtiyacınızın tümüyle karşılanmadığından emin olabilirsiniz. Ancak erken gebelik dönemindeki şiddetli bulantı ve kusmalarda ve ileri derecede beslenme yetersizliği gösteren anne adaylarında ise düzenli beslenmeye ek olarak vitamin tedavisi elbette vermekteyiz.
DEMİR!
Kan yapımında önemli yeri olan demir için ise farklı şeyler söylenebilir: Ne kadar demir içeriği yüksek besinlerle beslenirseniz beslenin, gebelikte ihtiyaç duyduğunuz demiri alabilmek için belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren) düzenli olarak demir içeren ilaçlar kullanmalısınız.
Alacağınız demirin bebeğinizin demir depolarının oluşmasındaki önemini unutmayın.
Tüm bu demir ihtiyacının besinlerden karşılanabilmesi için alınması gerekli besin miktarı normalden fazla kalori içerir ve bu yüzden uygun bir beslenme biçimi değildir.
İkiz ve çoğul gebelik taşıyan, kansızlık bulguları gösteren, ya da gebeliğin sonlarına gelmiş olmasına rağmen demir ilaçları kullanmamış anne adaylarında daha yüksek dozlarda demir tedavisi gerekebilir.
Gebelikte günlük öğün sayınızı en az beş olacak şekilde tekrar ayarlayın.
Burada amaç midenin aşırı dolmasını ve size rahatsızlık vermesini engellemektir. Toplam alacağınız gıdayı üç öğün yerine beş ya da daha fazla öğünde yemek, erken gebelikte bulantı şikayetlerinizi engellemede, gebeliğin geç dönemlerinde de mide yanması ve şişkinlik şikayetlerinizi önlemede yardımcı olacaktır.
Su her ne kadar öyle gözükmese de aslında temel bir besin maddesidir.
Suyu ve sıvı içeren gıdaları gebelik öncesi döneme göre daha fazla miktarlarda almanız kabızlık yaşamanızı engellemeye yardımcı olacak ve özellikle yaz aylarında halsizlik şikayetlerinizin azalmasını sağlayacaktır. İdrar renginizin açık sarıdan daha koyu sarı bir renkte olması (idrar yolu enfeksiyonunuz yoksa) sıvı alımınızın yetersiz olduğunun habercisidir. Günlük aldığınız sıvıları yemekler arasında almanız, midenizin aşırı dolmasını engellemeye önemli katkılarda bulunur.
Kahve ve çaylar:
Kahve içme alışkanlıklarınızı tekrar gözden geçirmelisiniz. Günde bir fincan ya da maksimum iki fincan kahvenin olumsuz bir etkisi olmamasına karşın daha fazla miktarlarda vücuda giren kafein, dolaşım sisteminizin olumsuz etkilenmesine ve uykusuz kalmanıza neden olabilir. Dahası, yüksek miktarlarda kafeinin (günde 10 fincan ya da daha fazla) düşük, erken doğum ya da bebekte gelişme geriliği yaptığına dair bazı çalışmalar bulunmaktadır. Kafein içeren diğer sıvılar (kolalar, çeşitli çaylar) için de aynı öneriler geçerlidir.
Çay konusunda ise kahve konusunda söylenenlerden biraz daha fazla şeyler söylemek gerekir. Çay, kafein dışında teofilin denen bir madde ve niteliği tam olarak belirlenmemiş bazı maddeler içerir. Aşırı miktarlarda (günde 10 fincandan fazla) tüketildiğinde içerdiği kafeinin yaptığı olumsuz etkilere ek olarak, besinlerle alınan demirin emilimini de azalttığı bilinen bir içecektir. Bu yüzden gebelikte çay tüketiminin de günde iki fincan ile kısıtlanması gerektiğine inanmaktayım.
Suni tatlandırıcılar:
Suni tatlandırıcılar içlerinde genellikle aspartam adlı bir madde içerirler. Bu maddenin gebelikte kullanımında bir sakınca bulunmamıştır. Ancak fenilketonüri (doğumsal bir aminoasit metabolizma bozukluğu) tanısı konmuş anne adaylarının bu tatlandırıcıları doktorlarına danışarak kullanmaları gerekir.
Alkol kullanımı:
Alkol diğer bir bölümün konusu olmasına rağmen burada özet olarak değinmek gerekir: Alkol bebek üzerinde gelişimsel kusurlar yaratabilen bir madde olduğundan ve bu kusurları yaratan günlük dozun alt sınırı belirlenemediğinden, gebelikte kullanılmaması gereken bir maddedir.
Gebelikte alkol kullanımı
Sigara kullanımı:
Sigara kullanımı da ayrı bir bölümün konusu olmasına rağmen beslenmeyle yakın ilişkisi yüzünden burada da değinmek gerekir: Sigara verdiği tüm zararların dışında iştahı da kesen maddeler içerir. Sigarayı mümkün olduğunca azaltmak mutlaka olumlu etkiler yaratır, ancak bilinçli bir anne adayının gebelik döneminde sigaradan ve sigara içilen yerlerden tümüyle uzak durması gerekir.
Gebelikte sigara kullanımı
Tuz kullanımı:
Yıllar boyu anne adaylarına hekimler tarafından tuzsuz diyet önerilmiştir. Bunun altında yatan düşünce de preeklampsi gelişiminde vücutta tuz ve su tutulmasının birincil mekanizma olduğu, tuz alımı durdurulduğunda bu normaldışı durumun gelişmeyeceği varsayımıydı. Günümüzde bu uygulama artık kabul görmemektedir. Gebelikte vücutta sıvı tutulması gebeliğin normal seyrinin bir parçasıdır ve bu sürecin kesintiye uğraması sakıncalıdır. Preeklampside ani kilo alımı ve sıvı tutulması tuz alımıyla ilgili değildir. Bu yüzden anne adaylarının yemeklerine yeterince tuz katmalarında bir sakınca yoktur.
Preeklampsi gelişimini engellemek için önceleri anne adaylarına hekimler tarafından diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar neredeyse rutin olarak verilmekteydi. Ancak bu ilaçlar da sıvı ve elektrolit dengesini bozduklarından gelişmesi muhtemel problemleri önlemek bir yana, tümüyle normal seyreden bir gebelikte bile sıvı-elektrolit dengesizlikleri oluşmasına neden olabilirler.
Anne adaylarının gebelikte artmış iyot ihtiyacını karşılamak amacıyla iyotlu tuz kullanmaları önerilir.
Sıvılar:
Gebelikte vücudun sıvı miktarı artar ve kan hacmi yaklaşık %50 oranında genişler. Amnios sıvısı da yaklaşık olarak üç saatte bir tümüyle yenilenir. Bu nedenle anne adayının vücudundaki sıvı dengesi çok önemlidir. Anne adaylarının günde en az iki litre sıvı almaları gerekir.
|
Gebelikten koruyucu iğneler
Gebelikten koruyucu iğneler, kadınlık hormonu olan östrojen ve progesteron içeren ilaçlar. |
Granülomatöz arterit
Temporal arterit. |
Grup tedavisi
Ruhsal bozuklukların tedavisinde grup etkileşimi ve grup etkinliklerini temel alan yöntem. |
Gelon (eritem pernö)
Deride genel olarak soğuk etkisiyle ortaya çıkan ve yi-neleyici özellik gösteren kızarıklık ve şişme. |
Gluteus bölgesi
Kalçanın arkasında, kaba etlere denk gelen anatomik bölge. |
Gen tedavisi
Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi. |
Guthrie testi
Kandaki aminoasitlerden beşinin (fenilalanin, metyo-nin, tirozin, lösin ve histidin) belirlenmesi için laboratu-varda uygulanan bir inceleme yöntemi. |
Glüten
Çeşitli tahılların ununda bulunan bir bileşen. |
Gonadotropin
Testislerden sperm, overlerden yumurta üretmek için bu sistemleri uyarma kapasitesine sahip hormonlardır. |
Hipersensitivite
Bir insanın daha önce karşılaştığı bir antijenle yeniden karşılaşınca ortaya çıkan bağışıklık tepkisi ve buna bağlı doku harabiyeti. |
Halber steedler provezarkii cisimciği
trahom ayırıcı tanısında önemlidir. giemsa ile boyanmış konjonktival epitel kazıntılarında ince bazofilik sitoplazma inklüzyon cisimcikleridir. görülmesi trohomu akut konjonktivitten ayırır. |
Halisterez
Kemiklerdeki kalsiyum içeriğinin azalması. |
Hipersteni
Kas gücü ve vücut direncinde belirgin artış; aşın kuvvetlilik. |
Halk sağlığı
Tek başına bireyi değil, bireylerin oluşturduğu kitleyi kapsamı İçine alan koruyucu ve sosyal tıp uygulamaları. |
Hemoterapi
insan kanı kullanılarak uygulanan tedavi biçimi. |
Hipertelî
Normalden çok sayıda meme başının bulunması. |
Hipertelorizm
İki organ arasındaki uzaklığın normalin üzerinde olması. |
Hipertermi
Vücut sıcaklığının normal değerlerin üzerine çıkması. |
Hepatektomi
Karaciğerin kısmen ya da tümüyle cerrahi olarak çıkarılması. |
Haploit
Tek bir kromozom takımı kapsayan hücre yada organizma (Örneğin insan gametlerinde bulunan toplam 23 adet kromozom bir haploit oluşturur). |
Hapten
Bîr proteine bağlanmadan antikor oluşumuna yol aça-mayan eksik antijen(*). |
Hepatosentez
Mikroskopla incelemek üzere karaciğerden örnek alma tekniği. |
Hareket sistemi
Hareketi sağlayan anatomik yapıların bütünü. |
Hepatosteatoz
Karaciğer yağlanması. |
Hepatoterapî
Çiğ (ya da az pişmiş) hayvan karaciğeri ya da karaciğer özütleriyle uygulanan tedavi biçimi. |
Hipoestezi
Vücut yüzeyine uygulanan belirli uyanları algılama yeteneğinde azalmayla beliren duyarlılık bozukluğu. |
Heredite
Kalıtsal özelliklerin anne babadan çocuğa geçmesi, soyaçekim. |
Hipofîz (pitııiter bez)
Sfenoİt (kamamsı) kemiğin tabanında yer alan Türk eyeri adlı (sella turcica) çukura yerleşmiş ve beyne ince bir sapla bağlantı yapan iç salgıbezi. |
Heterofori
Gözün hareket kaslarındaki işlevsel denge bozukluğu nedeniyle gözün kayma eğilimi göstermesi. |
Heterojen
Değişik karakterlere yada yapılara sahip olan. |
Heterokromozom
Farklı iki kromozomun oluşturduğu kromozom çifti, în-sandaki cinsiyet kromozomları bu yapıdadır. |
Heteroplazi
Embriyonun gerişimi sırasında bir dokunun farklılaşma sürecinde görülen anomali. |
Heteroseksüel
Karşı cinse ilgi duyan ve karşı cinsle ilişkiye giren kişi. |
Heteroseksüellik
Bir kişinin karşı cinse duyduğu cinsel ilgi; |
Heterosis
(melez gücü) Melezlerin atalarına göre kazandıkları üstünlük. |
Heterotaksi
Vücudun sol yanında bulunması gereken organlann sağda yerleşmesiyle (ya da tersi) beliren ender doğumsal oluşum bozukluğu. |
Heterozigot
Kalıtımla geçen her özellik bir eş kromozom çifti (homolog kromozom) üzerinde karşılıklı olarak yerleşmiş alel adlı genlerle taşınır. |
Hdl kolesterol
Yüksek yoğunlukla lipoproteinlerin (HDL) içerdiği kolesterol |
Hipoproteinemi
100 mi plazmadaki protein miktarının 6 gr'nin altına düşmesi |
Heliyoterapi (güneş tedavisi)
Güneş ışınlarının organizma üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanan tedavi tekniği. |
Hickman kateteri
Ameliyatla damara konan ve kan alma tedavi işlerinde kullanılan özel hortum. |
Hipostenüri
İdrarın Özgül ağırlığının normalin altında olması. |
Hipotermi
Vücut sıcaklığının normal değerlerin altına düşmesi. |
Hidroterapi
Bir tür fizyoterapi. Normal yüzme havuzundan daha sıcak olan (genellikle 37-38°C) bir ılık su havuzunda bir uzman tarafından egzersiz yaptırılması. |
Histen
Psikonevrozlar grubuna giren bir ruhsal bozukluk. |
Histerektomi
Dölyatağımn bütününün ya da dölyatağı boynuna kadar olan bölümünün (kısmi histerektomi) çıkarıldığı cerrahi girişim. |
Hidroüreter
Bir ya da her iki idrar borusunun çapındaki artışla beliren patolojik durum; |
Hîsterometri
Histerometre adındaki ölçekli, metalden yapılmış bir alet yardımıyla dölyatağı boşluğunda yapılan ölçümler. |
Histeropeksi
Dölyatağının konumunu düzeltmek amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Hematosel
Testis torbalarında kan birikmesi. |
Histerosafpingografi
Dölyatağı boşluğuna X ışınlarını geçirmeyen bir madde (radyoopak sıvı) verilerek uygulanan, dölyatağı ve Fal-lop borularının (salpenks) radyolojik incelemesi. |
Histeroskopi
Rahim içini optik bir alet yardımıyla girip izlemektir. |
Hemianestezi
Vücudun sol ya da sağ yansıyla sınırlı duyu kaybı. |
Hiperaldosteronizm
Böbreküstü bezleri tarafından aşın aldosteron salgılanması ile beliren patolojik durum. |
Hiperasidite
Mide salgısında asit fazlalığı; genellikle mide hücrelerinin aşırı hidroklorik asit salgılamasına bağlıdır. |
Hiperazotemi
Kandaki üre miktarının 0,40 gr/lt'nin üzerine çıkması. |
Hiperbaroterapi
Hastanın atmosfer basıncından daha yüksek basınçlı bir odaya (yüksek basınç odası) yerleştirilmesiyle uygulanan tedavi yöntemi. |
Hiperestezi
Deri yüzeyine uygulanan bazı uyanları algılama yeteneğinin artmasıyla beliren duyu bozukluğu. |
Hemokaterez
alyuvar yıkımı |
Hormon tedavisi
Organizmadaki hormon eksikliğini gidermek için uygulanan tedavi. |
Hiperkolesterolemi
Kanda kolesterol düzeyinin 250 mg/100 ml'nin üzerine çıkması. |
Dolaşım sistemi (kardiyovasküler sistem)
içinde kan ve lenfin dolaştığı anatomik yapıların bütünü; bu dolaşımın amacı, tüm dokulara oksijen ve metabolizma etkinlikleri İçin gerekli maddelerin ulaştırılması ve hücre metabolizması artıklarının dokulardan uzaklaştırılmasıdır. |
Dura mater (sertzar)
Sıkı bir bağdokudan oluşan, merkez sinir sistemindeki yapılan (beyin ve omurilik) örten zar. |
Duramater
Omurilik ve beyni örten dış zar. |
Duyu yeteneği
Vücudun dış ortamdan ya da kendi içinden gelen uyarılan algılama ve genellikle ortam değişikliklerine uyum sağlamaya yönelik olarak bunlara değişik tipte yanıtlarla tepki verme yeteneği. |
Deri testi
Deri özel bir iğneyle hafifçe delinir ve buraya bir damla alerjen konularak oluşan reaksiyon gözlenir. |
Düşük yoğunluklu lipoproteinler
Kanda kolesterol moleküllerini taşıma görevini yerine getiren ve elektroforezde yavaş hareket eden lipoprote-in sınıfı (bak. lipoproteinlerin elektroforezi). |
Eau de toılette
Konsantrasyonu daha düşük olan koku. |
Elektroterapi
Elektrik akımının kullanıldığı fiziksel tedavi yöntemi; belirli özellikteki elektrik akımının vücuta uygulanmasıyla gerçekleştirilir. |
Ellsworth-howard testi
Yalancı hipoparatirioidizm ile hipoparatiroidizm arasında ayrımı yapmak için kullanılan test. |
Egzostoz (osteokondrom)
Kemikte gelişen iyi huylu tümör. |
Enantem
Ağız mukozası ve ağız boşluğunu yutağa bağlayan kanalda çeşitli tipte (leke, papül, kabarcık) lezyonlarla beliren patolojik durum. |
Endarterit
Atardamar duvarındaki iltihabı süreçleri ya da lezyo-nun damar iç gömleğinde (tonaca intima) bulunduğu arteritleri (atardamar iltihabı) belirtmek için kullanılan terim. |
Epitel
Organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası. |
Epitel dokusu
Sık bir biçimde dizümiş epitel hücrelerinden oluşan doku. |
Endoarteriyektomi
Damar duvarındaki lezyonlar nedeniyle iç boşluğu daralmış atardamarların devamlılığım sağlamak amacıyla uygulanan cerrahi girişim, |
Epitelyom
Derinin örtü epitelinden türeyen kötü huylu tümör. |
Epstein-barr virüsü
Herpes virüsüne benzer bir DNA virüsü. |
Eklem hipermobilitesi
Eklemin hareket yeteneğinin artması; jeneralize (genel) eklem gevşekliği ise genetik olarak aktarılan bir bağ dokusu hastalığıdır |
Endokrin sistem
Yumurtalık, testiküler, böbrek üstü bezi, tiroid, hipofiz, timus sistemlerini içine alan bez sistemidir. |
Endokrin sistem (iç salgı sistemi)
Belirli Özgül uyanların etkisiyle hormon üreten özelleşmiş hücrelerden oluşmuş anatomik yapılar bütünü. |
Endokrinopati (iç salgı sistemi hastalıktan)
iç salgıbezlerinin işlevlerindeki bozulma sonucu gelişen hastalıklar için kullanılan genel terim. |
Ergoterapi
Hastalıkların iş aracılığıyla tedavisi. |
Ekosistem
Bir çevredeki canlı ve cansızların tümü. |
Endositoz
Tek hücreli bir ökaryotun besin maddelerini boğum yaparak hücre içerisine alma işlemi. |
Endotel
Dolaşım sisteminin tüm yapılarının (kalp boşlukları, atardamarlar, kılcal ve toplardamarlar, lenf damarları) iç yüzünü Örten çok ince katmana (yaprağa) verilen ad. |
Eritem
Deri altındaki kılcal damarların genişlemesine bağlı olarak deride kızarmış alan. |
Eriteni
Kılcal damarların genişleyerek kan toplaması sonucunda deride görülen kızarıklık. |
Eksositoz
Tek hücreli bir ökaryot canlının artık maddelerini boğum yaparak hücre dışarısına atma işlemi. |
Eksteroseptör (dış alıcı)
Dış ortamdan gelen uyaranlara duyarlı alıcılar. |
Ekstrapiramidal sistem
Merkez sinir sisteminde yer alan değişik çekirdekleri ve karşılıklı bağlantılarını içeren sinir yapılarının tümü. |
Esteraz
Bİr asit ile bir alkolün birleşmesiyle oluşan esterlerin hidroliz yoluyla parçalanmasını sağlayan enzim. |
Esteziyoloji
Duyarlılığı, yani duygusal ve duyusal algılamaları inceleyen bilim dalı. |
Esteziyometri
Duyum mekanizmalarının niceliksel açıdan incelenmesi. |
Enterit
İncebağırsaklan etkileyen iltihabi süreç. |
Etene (plasenta)
Dölyatağmda gelişme halindeki dölütün anne vücuduyla bağlantısını, beslenmesini, solunum yapmasını ve metabolizma artıklarını dışan atmasını sağlayan embriyo-nal bağ. |
Entero virüs
RNA içeren küçük boyutu (17-48 mu.) virüs grubu. |
Etene hormonları
Etenede üretilen protein ve steroit yapısında hormonlar. |
Enteroanastomoz
Bir bağırsak bölümünü sindirim kanalının bir başka bölümü ya da salgıbezleri ile birleştiren cerrahi girişimlerin genel adı. |
Etenenin ayrılması
Doğum sonucunda dölüte ait bağlantıların (etene, gö-bekbağı, amniyon kesesi) dışarıya çıkması. |
Enterogastron
Mide salgısını ve hareketlerini ketleyen ve incebağırsak mukozasında üretilen hormonların ortak adı. |
Enteroglükagon
ince ve kalın bağırsak mukozasında bulunan iç salgı hücrelerinin ürettiği bir grup polipetit hormon. |
Enterohepatik dolaşım
Bağırsaktaki bakterilerin safradaki pigmentler üzerindeki etkisiyle oluşan biIİnojenlerin kısmen bağırsak mu-kozasınca yeniden emildiği ve toplardamar dolaşımı ile karaciğere ulaştığı fizyolojik mekanizma. |
Enterokolit
İnce ve kaim bağırsağı aynı zamanda etkileyen akut ya da kronik bir iltihabı sürece bağlı hastalık. |
Enteropatik artrit
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Enteropatik artropati
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Enteroptoz
Kann iç organlarının aşağıya doğru inmesi. |
Enteroraji
Kanh dışkı çıkarılması ile kendim gösteren sindirim sistemi kanaması. |
Enterosel
İçinde yalnızca bağırsak kıvrımları bulunan bazı fıtık tipleri. |
Enterostomi
Bazı hastalıklarda sindirim sisteminde yapay bir çıkış yeri açmak amacıyla bağırsakla karın duvarının ağızlaş-tınlması. |
Enterotoksin
Bazı Staphylococcus aureus soylarının çıkardığı toksin. |
Enterovaksin
Isıyla öldürülmüş tifo ve paratîfo basillerinden oluşmuş, kuru inek safrası ile karıştırılmış ve ağızdan verilmek üzere tablet haline getirilmiş antitifo-paratifo A ve B aşısı. |
Entezis
Kemiğin tendon ya da ligament ile birleşme yeri |
Entezit
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Elektrokoter
Elektrik akımıyla kor haline getirilmiş bir iletken aracılığıyla dokuların yakılmasında kullanılan cerrahi alet. |
Entezopati
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Fibril
Telcik. (miyofibril=kas telciği; nörofibril=sinir telciği) |
Fallot tetrolojisi
Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içinde en yaygun olanıdır. 4 major anomali mevcuttur. 1. Sağ vent çıkımında darlık 2. Ventrikuler septal defekt 3. Aortun dekstra pozisyonu 4. Sağ vent hipertrofisi |
Fallot's tetralogy
Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim. |
Fannakoterapi
ilaçlarla yapılan tedavi, İlaç dışında fizik, diyet, cerrahi ve psikolojik tedavi yöntemleri vardır. |
Fantezi
Bir tür düşünce etkinliği. |
Fonasteni
Şarkı söyleme ve konuşma sesindeki bozukluk. |
Farmakofili (farmakomani)
Tedavi açısından gerekli olmayan ilaçlan alma eğilimi. |
Fosfodiester bağı
DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ. |
Fosfoprotein
Protein sentezlendikten o proteine proteinkinazlarla fosfor eklenmiş hali. |
Fazla Terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fazla terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fotosentez
Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir |
Fototerapi
Bebeklerin kandaki bilirubin seviyesini düşürmek ve sarılıklarını azaltmak için mavi ışıkla tedavisi yöntemidir. Fototerapi ile kandaki bilirubin maddesi kimyasal olarak başka bir şekle dönüştürülür. Böylece karaciğer bu durumla başedebilir hale gelir. Bebeklerin teninde parlayan ışık, bebeğin sistemindeki bilirubin miktarını efektif olarak azaltır. Bebeğin karaciğeri olgunlaştıkça vücuttan bilirubini uzaklaştırması daha kolay olur ve ışık tedavisine artık gerek kalmaz. |
Frei testi
özellikle tropik bölgelerde görülen ve cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan kasık lenfogranülomunun tanısında kullanılan bir deri testi. |
Fitoterapi
Bitkilerden elde edilen tedavi edici özellikteki maddelerin kullanılmasıyla yapılan tedavi. |
Fizik tedavi
Değişik fiziksel etkenlerin kullanıldığı tedavi teknikleri. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Frijidite
Kadında "cinsel soğukluk" olarak da bilinen cinsel işlev bozukluğu. |
Flaskite
Bir organın tümünün ya da bir bölümünün gerginliğinin azaldığını belirten terim. |
Flater
Miyokartın çok sık kasılması ile beliren kalp ritim bozukluğu. |
Flatter
Atriyumlardaki ektopik bir odaktan 220-350 dk hızında düzenli uyaran çıkmasıdır. Bu uyaranların hepsi vent geçmez EKG de testere dişi gibi P dalgasıdır. |
Flavoprotein
Bir protit molekülü ve bir riboflavin ya da B12 vitaminine bağlı bir nükleotitten oluşan proteinlere verilen ad. |
Fta/abs testi
Frengi etkeni treponemaya karşı antikorlan ortaya koymak için uygulanan serolojik test. |
Fertilite
Doğurma yeteneği, verimlilik. |
Fleboklizi
Tedavi amacıyla toplardamar içine çeşitli çözeltilerin verilmesi. |
Furonküloz
Tek ya da çok sayıda çıbanın vücudun çeşitli bölgelerinde sık sık yinelenmesi ya da süreklilik kazanması. |
Galaktemi
Kanda süt bulunması. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Galvanoterapi
Elektrikle uygulanan bir tedavi biçimi. Galvanoterapi-de sürekli doğru akım kullanılır. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır.Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır.Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.
Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Gasfroenterostomi
Mide bağırsak geçişini sağlamak amacıyla çoğunlukla İncebağırsaklann jejunum bölümünün mide ile ağızlaş-tınlması. |
Giardia
Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir. |
Gastroenterelog
Mide, barsak hastalıkları mütehassısı. |
Gastroenterit
İshalle seyreden mide barsak iltihabı. |
Gastroenteroloji
Mide, barsak hastalıkları bilgisi. |
Gastroentestinal hormonlar
Mide ve bağırsak mukozasında yaygın olarak bulunan iç salgı hücrelerinden salgılanan hormonlar. |
Gastrointestinal
Mide - barsak. |
Gastrointestinal yol
ağızdan başlayan Mide ve bağırsaklargeçerek anüste sonlanan yol |
Gözyaşı sistemi
Gözyaşının salgılanmasını ve bu sıvının dışarı atılmasını sağlayan yapıların tümü. |
Gebelikte Beslenme
Gebelik döneminizde dengeli bir beslenme alışkanlığı edindiğinizde, sıvıyı bol miktarda aldığınızda, doktorunuzun verdiği demir içerikli preparatları düzenli olarak aldığınızda, normal sınırlar içinde kilo almak, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmek, sağlıklı bir bebek doğurmak ve doğum sonrası formunuzu korumak için beslenmeyle ilgili size düşenleri tümüyle yerine getiriyorsunuz demektir.
Gebelikte beslenme, anne adaylarının üzerinde önemle durmaları gereken bir konudur. Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek, gebeliğe özgü belirtileri yaşamamak ya da daha az yaşamak, bebeğinizin potansiyeli olan kiloya ulaşmasını ve dünyaya yeterli besin depolarını oluşturmuş olarak gelmesini sağlamak, rahat bir lohusalık dönemi geçirmek, lohusalıkta bebeğinize vereceğiniz sütünüzün kaliteli olmasını sağlamak için gebelik öncesinden gelen beslenme alışkanlıklarınızı gebelikte tekrar gözden geçirmeniz önemlidir.
İlk bilmeniz gereken, bu yazıyı okuduğunuzda gebeliğinizin hangi döneminde bulunursanız bulunun geç kalmadığınızdır. Şu andan itibaren beslenme konusunda atacağınız her olumlu adım mutlaka hem size hem de bebeğinize yararlı olacaktır. Son aylarınızda olsanız bile beslenme konusunda yapacağınız iyileştirmeler en azından doğacak bebeğinizin doğum sonrası ilk altı aylık dönemde ihtiyacı olan demir ve vitamin depolarını oluşturmasını sağlar.
Gebelik dönemi; günlük kalori, alınması gerekli sıvı, protein, vitamin, mineraller, temel ve eser elementlerin ihtiyacının arttığı bir dönemdir. Bu artmış olan ihtiyacı karşılamak için vücudunuz size çoğu durumda yol gösterecek ve açlık-tokluk merkezlerinin gebeliğe uyum sağlamak amacıyla değişen işlevleri sayesinde bu ihtiyaçlarınızı karşılamış olacaksınız.
Gebelikte önerdiğimiz beslenme şekli, tüm temel besin maddelerinden herbirinin yeterince ve düzenli olarak alınması şeklindedir. Temel besin madddelerinin şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar hariç her birinden hergün belli miktarlarda mutlaka alınmalıdır. Şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar (yağların temel besin maddeleri içinde önemleri büyüktür, burada kastedilen aşırı "yağlı" yiyeceklerdir) ise besleyici özellikleri düşük ve kalorileri yüksek olan gıdalardır ve size ve bebeğinize yararları yoktur.
Vitaminler
Gebelikte bazı özel durumlar hariç düzenli vitamin kullanımı gereksizdir. Gebelik dönemi boyunca ihtiyaç duyduğunuz vitaminlerin tümü düzenli beslenme yoluyla alınabilir ve doğru olanı da budur. Şu ana kadar varlığı saptanmış vitaminler dışında vücudun kullandığı çok sayıda vitamin vardır ve bunlar keşfedilmeyi beklemektedir. Düzensiz beslenip vitamin ilaçlarına güvendiğinizde gerekli olan ihtiyacınızın tümüyle karşılanmadığından emin olabilirsiniz. Ancak erken gebelik dönemindeki şiddetli bulantı ve kusmalarda ve ileri derecede beslenme yetersizliği gösteren anne adaylarında ise düzenli beslenmeye ek olarak vitamin tedavisi elbette vermekteyiz.
DEMİR!
Kan yapımında önemli yeri olan demir için ise farklı şeyler söylenebilir: Ne kadar demir içeriği yüksek besinlerle beslenirseniz beslenin, gebelikte ihtiyaç duyduğunuz demiri alabilmek için belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren) düzenli olarak demir içeren ilaçlar kullanmalısınız.
Alacağınız demirin bebeğinizin demir depolarının oluşmasındaki önemini unutmayın.
Tüm bu demir ihtiyacının besinlerden karşılanabilmesi için alınması gerekli besin miktarı normalden fazla kalori içerir ve bu yüzden uygun bir beslenme biçimi değildir.
İkiz ve çoğul gebelik taşıyan, kansızlık bulguları gösteren, ya da gebeliğin sonlarına gelmiş olmasına rağmen demir ilaçları kullanmamış anne adaylarında daha yüksek dozlarda demir tedavisi gerekebilir.
Gebelikte günlük öğün sayınızı en az beş olacak şekilde tekrar ayarlayın.
Burada amaç midenin aşırı dolmasını ve size rahatsızlık vermesini engellemektir. Toplam alacağınız gıdayı üç öğün yerine beş ya da daha fazla öğünde yemek, erken gebelikte bulantı şikayetlerinizi engellemede, gebeliğin geç dönemlerinde de mide yanması ve şişkinlik şikayetlerinizi önlemede yardımcı olacaktır.
Su her ne kadar öyle gözükmese de aslında temel bir besin maddesidir.
Suyu ve sıvı içeren gıdaları gebelik öncesi döneme göre daha fazla miktarlarda almanız kabızlık yaşamanızı engellemeye yardımcı olacak ve özellikle yaz aylarında halsizlik şikayetlerinizin azalmasını sağlayacaktır. İdrar renginizin açık sarıdan daha koyu sarı bir renkte olması (idrar yolu enfeksiyonunuz yoksa) sıvı alımınızın yetersiz olduğunun habercisidir. Günlük aldığınız sıvıları yemekler arasında almanız, midenizin aşırı dolmasını engellemeye önemli katkılarda bulunur.
Kahve ve çaylar:
Kahve içme alışkanlıklarınızı tekrar gözden geçirmelisiniz. Günde bir fincan ya da maksimum iki fincan kahvenin olumsuz bir etkisi olmamasına karşın daha fazla miktarlarda vücuda giren kafein, dolaşım sisteminizin olumsuz etkilenmesine ve uykusuz kalmanıza neden olabilir. Dahası, yüksek miktarlarda kafeinin (günde 10 fincan ya da daha fazla) düşük, erken doğum ya da bebekte gelişme geriliği yaptığına dair bazı çalışmalar bulunmaktadır. Kafein içeren diğer sıvılar (kolalar, çeşitli çaylar) için de aynı öneriler geçerlidir.
Çay konusunda ise kahve konusunda söylenenlerden biraz daha fazla şeyler söylemek gerekir. Çay, kafein dışında teofilin denen bir madde ve niteliği tam olarak belirlenmemiş bazı maddeler içerir. Aşırı miktarlarda (günde 10 fincandan fazla) tüketildiğinde içerdiği kafeinin yaptığı olumsuz etkilere ek olarak, besinlerle alınan demirin emilimini de azalttığı bilinen bir içecektir. Bu yüzden gebelikte çay tüketiminin de günde iki fincan ile kısıtlanması gerektiğine inanmaktayım.
Suni tatlandırıcılar:
Suni tatlandırıcılar içlerinde genellikle aspartam adlı bir madde içerirler. Bu maddenin gebelikte kullanımında bir sakınca bulunmamıştır. Ancak fenilketonüri (doğumsal bir aminoasit metabolizma bozukluğu) tanısı konmuş anne adaylarının bu tatlandırıcıları doktorlarına danışarak kullanmaları gerekir.
Alkol kullanımı:
Alkol diğer bir bölümün konusu olmasına rağmen burada özet olarak değinmek gerekir: Alkol bebek üzerinde gelişimsel kusurlar yaratabilen bir madde olduğundan ve bu kusurları yaratan günlük dozun alt sınırı belirlenemediğinden, gebelikte kullanılmaması gereken bir maddedir.
Gebelikte alkol kullanımı
Sigara kullanımı:
Sigara kullanımı da ayrı bir bölümün konusu olmasına rağmen beslenmeyle yakın ilişkisi yüzünden burada da değinmek gerekir: Sigara verdiği tüm zararların dışında iştahı da kesen maddeler içerir. Sigarayı mümkün olduğunca azaltmak mutlaka olumlu etkiler yaratır, ancak bilinçli bir anne adayının gebelik döneminde sigaradan ve sigara içilen yerlerden tümüyle uzak durması gerekir.
Gebelikte sigara kullanımı
Tuz kullanımı:
Yıllar boyu anne adaylarına hekimler tarafından tuzsuz diyet önerilmiştir. Bunun altında yatan düşünce de preeklampsi gelişiminde vücutta tuz ve su tutulmasının birincil mekanizma olduğu, tuz alımı durdurulduğunda bu normaldışı durumun gelişmeyeceği varsayımıydı. Günümüzde bu uygulama artık kabul görmemektedir. Gebelikte vücutta sıvı tutulması gebeliğin normal seyrinin bir parçasıdır ve bu sürecin kesintiye uğraması sakıncalıdır. Preeklampside ani kilo alımı ve sıvı tutulması tuz alımıyla ilgili değildir. Bu yüzden anne adaylarının yemeklerine yeterince tuz katmalarında bir sakınca yoktur.
Preeklampsi gelişimini engellemek için önceleri anne adaylarına hekimler tarafından diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar neredeyse rutin olarak verilmekteydi. Ancak bu ilaçlar da sıvı ve elektrolit dengesini bozduklarından gelişmesi muhtemel problemleri önlemek bir yana, tümüyle normal seyreden bir gebelikte bile sıvı-elektrolit dengesizlikleri oluşmasına neden olabilirler.
Anne adaylarının gebelikte artmış iyot ihtiyacını karşılamak amacıyla iyotlu tuz kullanmaları önerilir.
Sıvılar:
Gebelikte vücudun sıvı miktarı artar ve kan hacmi yaklaşık %50 oranında genişler. Amnios sıvısı da yaklaşık olarak üç saatte bir tümüyle yenilenir. Bu nedenle anne adayının vücudundaki sıvı dengesi çok önemlidir. Anne adaylarının günde en az iki litre sıvı almaları gerekir.
|
Gebelikten koruyucu iğneler
Gebelikten koruyucu iğneler, kadınlık hormonu olan östrojen ve progesteron içeren ilaçlar. |
Enteroglükagon
ince ve kalın bağırsak mukozasında bulunan iç salgı hücrelerinin ürettiği bir grup polipetit hormon. |
Enterohepatik dolaşım
Bağırsaktaki bakterilerin safradaki pigmentler üzerindeki etkisiyle oluşan biIİnojenlerin kısmen bağırsak mu-kozasınca yeniden emildiği ve toplardamar dolaşımı ile karaciğere ulaştığı fizyolojik mekanizma. |
Enterokolit
İnce ve kaim bağırsağı aynı zamanda etkileyen akut ya da kronik bir iltihabı sürece bağlı hastalık. |
Enteropatik artrit
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Enteropatik artropati
İnflamatuvar barsak hastalığı ve romatizmal hastalığın bir arada bulunması, örneğin, ülseratif kolit ve Crohn hastalığı. Deformite ve kıkırdak yıkımı bu artrit tipinin özelliği değildir. |
Enteroptoz
Kann iç organlarının aşağıya doğru inmesi. |
Enteroraji
Kanh dışkı çıkarılması ile kendim gösteren sindirim sistemi kanaması. |
Enterosel
İçinde yalnızca bağırsak kıvrımları bulunan bazı fıtık tipleri. |
Enterostomi
Bazı hastalıklarda sindirim sisteminde yapay bir çıkış yeri açmak amacıyla bağırsakla karın duvarının ağızlaş-tınlması. |
Enterotoksin
Bazı Staphylococcus aureus soylarının çıkardığı toksin. |
Enterovaksin
Isıyla öldürülmüş tifo ve paratîfo basillerinden oluşmuş, kuru inek safrası ile karıştırılmış ve ağızdan verilmek üzere tablet haline getirilmiş antitifo-paratifo A ve B aşısı. |
Entezis
Kemiğin tendon ya da ligament ile birleşme yeri |
Entezit
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Elektrokoter
Elektrik akımıyla kor haline getirilmiş bir iletken aracılığıyla dokuların yakılmasında kullanılan cerrahi alet. |
Entezopati
Entezislerin inflamasyonuyla sonuçlanan herhangi bir romatizmal hastalık; örneğin, ankilozan spondilit, psöriyatik artrit ve Reiter hastalığı. |
Elektrokoterizasyon
Elektriğin organik dokularda tedavi amacıyla uygulanması. |
Fibril
Telcik. (miyofibril=kas telciği; nörofibril=sinir telciği) |
Fallot tetrolojisi
Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içinde en yaygun olanıdır. 4 major anomali mevcuttur. 1. Sağ vent çıkımında darlık 2. Ventrikuler septal defekt 3. Aortun dekstra pozisyonu 4. Sağ vent hipertrofisi |
Fallot's tetralogy
Kalbin doğumsal bir anomalisine verilen isim. |
Fannakoterapi
ilaçlarla yapılan tedavi, İlaç dışında fizik, diyet, cerrahi ve psikolojik tedavi yöntemleri vardır. |
Fantezi
Bir tür düşünce etkinliği. |
Fonasteni
Şarkı söyleme ve konuşma sesindeki bozukluk. |
Farmakofili (farmakomani)
Tedavi açısından gerekli olmayan ilaçlan alma eğilimi. |
Fosfodiester bağı
DNA'daki fosfat ile şeker arasındaki bağ. |
Fosfoprotein
Protein sentezlendikten o proteine proteinkinazlarla fosfor eklenmiş hali. |
Fazla Terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fazla terlemek
Haddinden fazla terlemek; sinir bozukluğu, fazla sıcak, tiroid bezinin çalışmasında görülen bozukluk, tüberküloz, raşitizm veya iskorbütten kaynaklanır. Ergenlik yaşlarında da fazla terleme görülür. Bu nedenle terlemenin asıl nedenini bulmak gerekir. |
Fotosentez
Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir |
Fototerapi
Bebeklerin kandaki bilirubin seviyesini düşürmek ve sarılıklarını azaltmak için mavi ışıkla tedavisi yöntemidir. Fototerapi ile kandaki bilirubin maddesi kimyasal olarak başka bir şekle dönüştürülür. Böylece karaciğer bu durumla başedebilir hale gelir. Bebeklerin teninde parlayan ışık, bebeğin sistemindeki bilirubin miktarını efektif olarak azaltır. Bebeğin karaciğeri olgunlaştıkça vücuttan bilirubini uzaklaştırması daha kolay olur ve ışık tedavisine artık gerek kalmaz. |
Frei testi
özellikle tropik bölgelerde görülen ve cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan kasık lenfogranülomunun tanısında kullanılan bir deri testi. |
Fitoterapi
Bitkilerden elde edilen tedavi edici özellikteki maddelerin kullanılmasıyla yapılan tedavi. |
Fizik tedavi
Değişik fiziksel etkenlerin kullanıldığı tedavi teknikleri. |
Fizyokineziterapi (kineziterapi)
Temel olarak tedavi amaçlı özel hareketlerin uygulanmasını kapsayan fizik tedavilerin bütünü. |
Frijidite
Kadında "cinsel soğukluk" olarak da bilinen cinsel işlev bozukluğu. |
Flaskite
Bir organın tümünün ya da bir bölümünün gerginliğinin azaldığını belirten terim. |
Flater
Miyokartın çok sık kasılması ile beliren kalp ritim bozukluğu. |
Flatter
Atriyumlardaki ektopik bir odaktan 220-350 dk hızında düzenli uyaran çıkmasıdır. Bu uyaranların hepsi vent geçmez EKG de testere dişi gibi P dalgasıdır. |
Flavoprotein
Bir protit molekülü ve bir riboflavin ya da B12 vitaminine bağlı bir nükleotitten oluşan proteinlere verilen ad. |
Fta/abs testi
Frengi etkeni treponemaya karşı antikorlan ortaya koymak için uygulanan serolojik test. |
Fertilite
Doğurma yeteneği, verimlilik. |
Fleboklizi
Tedavi amacıyla toplardamar içine çeşitli çözeltilerin verilmesi. |
Furonküloz
Tek ya da çok sayıda çıbanın vücudun çeşitli bölgelerinde sık sık yinelenmesi ya da süreklilik kazanması. |
Galaktemi
Kanda süt bulunması. |
Galvanokoter
Yalıtkan saplı, ucu sivri, küre ya da yuvarlak biçimli metalik bir iletkenden yapılmış ve kor haline gelinceye kadar elektrik akımıyla ısıtılan cerrahi alet. |
Galvanoterapi
Elektrikle uygulanan bir tedavi biçimi. Galvanoterapi-de sürekli doğru akım kullanılır. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır.Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır.Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Göğüste su toplaması
Tıp dilinde sulu zatülcemp denilen hastalıktır. Akciğerlerin etrafını saran zarın iltihaplanması sonucu meydana gelir. Zarın iki yaprağı arasına su toplanmıştır.
Nedeni; şiddetli soğuk algınlığı, bronşit, böbrek hastalıkları veya kulak iltihaplarıdır. Göğsün yan taraflarında şiddetli ağrı hissedilir. Bunlara bastırıldığı zaman ağrı şiddetlenir. Nefes darlığı vardır. Yatak istirahati ve doktor tedavisi şarttır. |
Gasfroenterostomi
Mide bağırsak geçişini sağlamak amacıyla çoğunlukla İncebağırsaklann jejunum bölümünün mide ile ağızlaş-tınlması. |
Giardia
Tek hücreli organizmalardandır. Esas adı Giardia Lamblialis olup, sindirim sisteminde yerleşir. |
Gastroenterelog
Mide, barsak hastalıkları mütehassısı. |
Gastroenterit
İshalle seyreden mide barsak iltihabı. |
Gastroenteroloji
Mide, barsak hastalıkları bilgisi. |
Gastroentestinal hormonlar
Mide ve bağırsak mukozasında yaygın olarak bulunan iç salgı hücrelerinden salgılanan hormonlar. |
Gastrointestinal
Mide - barsak. |
Gastrointestinal yol
ağızdan başlayan Mide ve bağırsaklargeçerek anüste sonlanan yol |
Gözyaşı sistemi
Gözyaşının salgılanmasını ve bu sıvının dışarı atılmasını sağlayan yapıların tümü. |
Gebelikte Beslenme
Gebelik döneminizde dengeli bir beslenme alışkanlığı edindiğinizde, sıvıyı bol miktarda aldığınızda, doktorunuzun verdiği demir içerikli preparatları düzenli olarak aldığınızda, normal sınırlar içinde kilo almak, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmek, sağlıklı bir bebek doğurmak ve doğum sonrası formunuzu korumak için beslenmeyle ilgili size düşenleri tümüyle yerine getiriyorsunuz demektir.
Gebelikte beslenme, anne adaylarının üzerinde önemle durmaları gereken bir konudur. Sağlıklı ve kaliteli bir gebelik dönemi geçirmek, gebeliğe özgü belirtileri yaşamamak ya da daha az yaşamak, bebeğinizin potansiyeli olan kiloya ulaşmasını ve dünyaya yeterli besin depolarını oluşturmuş olarak gelmesini sağlamak, rahat bir lohusalık dönemi geçirmek, lohusalıkta bebeğinize vereceğiniz sütünüzün kaliteli olmasını sağlamak için gebelik öncesinden gelen beslenme alışkanlıklarınızı gebelikte tekrar gözden geçirmeniz önemlidir.
İlk bilmeniz gereken, bu yazıyı okuduğunuzda gebeliğinizin hangi döneminde bulunursanız bulunun geç kalmadığınızdır. Şu andan itibaren beslenme konusunda atacağınız her olumlu adım mutlaka hem size hem de bebeğinize yararlı olacaktır. Son aylarınızda olsanız bile beslenme konusunda yapacağınız iyileştirmeler en azından doğacak bebeğinizin doğum sonrası ilk altı aylık dönemde ihtiyacı olan demir ve vitamin depolarını oluşturmasını sağlar.
Gebelik dönemi; günlük kalori, alınması gerekli sıvı, protein, vitamin, mineraller, temel ve eser elementlerin ihtiyacının arttığı bir dönemdir. Bu artmış olan ihtiyacı karşılamak için vücudunuz size çoğu durumda yol gösterecek ve açlık-tokluk merkezlerinin gebeliğe uyum sağlamak amacıyla değişen işlevleri sayesinde bu ihtiyaçlarınızı karşılamış olacaksınız.
Gebelikte önerdiğimiz beslenme şekli, tüm temel besin maddelerinden herbirinin yeterince ve düzenli olarak alınması şeklindedir. Temel besin madddelerinin şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar hariç her birinden hergün belli miktarlarda mutlaka alınmalıdır. Şekerler ve yağ miktarı yüksek gıdalar (yağların temel besin maddeleri içinde önemleri büyüktür, burada kastedilen aşırı "yağlı" yiyeceklerdir) ise besleyici özellikleri düşük ve kalorileri yüksek olan gıdalardır ve size ve bebeğinize yararları yoktur.
Vitaminler
Gebelikte bazı özel durumlar hariç düzenli vitamin kullanımı gereksizdir. Gebelik dönemi boyunca ihtiyaç duyduğunuz vitaminlerin tümü düzenli beslenme yoluyla alınabilir ve doğru olanı da budur. Şu ana kadar varlığı saptanmış vitaminler dışında vücudun kullandığı çok sayıda vitamin vardır ve bunlar keşfedilmeyi beklemektedir. Düzensiz beslenip vitamin ilaçlarına güvendiğinizde gerekli olan ihtiyacınızın tümüyle karşılanmadığından emin olabilirsiniz. Ancak erken gebelik dönemindeki şiddetli bulantı ve kusmalarda ve ileri derecede beslenme yetersizliği gösteren anne adaylarında ise düzenli beslenmeye ek olarak vitamin tedavisi elbette vermekteyiz.
DEMİR!
Kan yapımında önemli yeri olan demir için ise farklı şeyler söylenebilir: Ne kadar demir içeriği yüksek besinlerle beslenirseniz beslenin, gebelikte ihtiyaç duyduğunuz demiri alabilmek için belli bir gebelik haftasından sonra (genellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren) düzenli olarak demir içeren ilaçlar kullanmalısınız.
Alacağınız demirin bebeğinizin demir depolarının oluşmasındaki önemini unutmayın.
Tüm bu demir ihtiyacının besinlerden karşılanabilmesi için alınması gerekli besin miktarı normalden fazla kalori içerir ve bu yüzden uygun bir beslenme biçimi değildir.
İkiz ve çoğul gebelik taşıyan, kansızlık bulguları gösteren, ya da gebeliğin sonlarına gelmiş olmasına rağmen demir ilaçları kullanmamış anne adaylarında daha yüksek dozlarda demir tedavisi gerekebilir.
Gebelikte günlük öğün sayınızı en az beş olacak şekilde tekrar ayarlayın.
Burada amaç midenin aşırı dolmasını ve size rahatsızlık vermesini engellemektir. Toplam alacağınız gıdayı üç öğün yerine beş ya da daha fazla öğünde yemek, erken gebelikte bulantı şikayetlerinizi engellemede, gebeliğin geç dönemlerinde de mide yanması ve şişkinlik şikayetlerinizi önlemede yardımcı olacaktır.
Su her ne kadar öyle gözükmese de aslında temel bir besin maddesidir.
Suyu ve sıvı içeren gıdaları gebelik öncesi döneme göre daha fazla miktarlarda almanız kabızlık yaşamanızı engellemeye yardımcı olacak ve özellikle yaz aylarında halsizlik şikayetlerinizin azalmasını sağlayacaktır. İdrar renginizin açık sarıdan daha koyu sarı bir renkte olması (idrar yolu enfeksiyonunuz yoksa) sıvı alımınızın yetersiz olduğunun habercisidir. Günlük aldığınız sıvıları yemekler arasında almanız, midenizin aşırı dolmasını engellemeye önemli katkılarda bulunur.
Kahve ve çaylar:
Kahve içme alışkanlıklarınızı tekrar gözden geçirmelisiniz. Günde bir fincan ya da maksimum iki fincan kahvenin olumsuz bir etkisi olmamasına karşın daha fazla miktarlarda vücuda giren kafein, dolaşım sisteminizin olumsuz etkilenmesine ve uykusuz kalmanıza neden olabilir. Dahası, yüksek miktarlarda kafeinin (günde 10 fincan ya da daha fazla) düşük, erken doğum ya da bebekte gelişme geriliği yaptığına dair bazı çalışmalar bulunmaktadır. Kafein içeren diğer sıvılar (kolalar, çeşitli çaylar) için de aynı öneriler geçerlidir.
Çay konusunda ise kahve konusunda söylenenlerden biraz daha fazla şeyler söylemek gerekir. Çay, kafein dışında teofilin denen bir madde ve niteliği tam olarak belirlenmemiş bazı maddeler içerir. Aşırı miktarlarda (günde 10 fincandan fazla) tüketildiğinde içerdiği kafeinin yaptığı olumsuz etkilere ek olarak, besinlerle alınan demirin emilimini de azalttığı bilinen bir içecektir. Bu yüzden gebelikte çay tüketiminin de günde iki fincan ile kısıtlanması gerektiğine inanmaktayım.
Suni tatlandırıcılar:
Suni tatlandırıcılar içlerinde genellikle aspartam adlı bir madde içerirler. Bu maddenin gebelikte kullanımında bir sakınca bulunmamıştır. Ancak fenilketonüri (doğumsal bir aminoasit metabolizma bozukluğu) tanısı konmuş anne adaylarının bu tatlandırıcıları doktorlarına danışarak kullanmaları gerekir.
Alkol kullanımı:
Alkol diğer bir bölümün konusu olmasına rağmen burada özet olarak değinmek gerekir: Alkol bebek üzerinde gelişimsel kusurlar yaratabilen bir madde olduğundan ve bu kusurları yaratan günlük dozun alt sınırı belirlenemediğinden, gebelikte kullanılmaması gereken bir maddedir.
Gebelikte alkol kullanımı
Sigara kullanımı:
Sigara kullanımı da ayrı bir bölümün konusu olmasına rağmen beslenmeyle yakın ilişkisi yüzünden burada da değinmek gerekir: Sigara verdiği tüm zararların dışında iştahı da kesen maddeler içerir. Sigarayı mümkün olduğunca azaltmak mutlaka olumlu etkiler yaratır, ancak bilinçli bir anne adayının gebelik döneminde sigaradan ve sigara içilen yerlerden tümüyle uzak durması gerekir.
Gebelikte sigara kullanımı
Tuz kullanımı:
Yıllar boyu anne adaylarına hekimler tarafından tuzsuz diyet önerilmiştir. Bunun altında yatan düşünce de preeklampsi gelişiminde vücutta tuz ve su tutulmasının birincil mekanizma olduğu, tuz alımı durdurulduğunda bu normaldışı durumun gelişmeyeceği varsayımıydı. Günümüzde bu uygulama artık kabul görmemektedir. Gebelikte vücutta sıvı tutulması gebeliğin normal seyrinin bir parçasıdır ve bu sürecin kesintiye uğraması sakıncalıdır. Preeklampside ani kilo alımı ve sıvı tutulması tuz alımıyla ilgili değildir. Bu yüzden anne adaylarının yemeklerine yeterince tuz katmalarında bir sakınca yoktur.
Preeklampsi gelişimini engellemek için önceleri anne adaylarına hekimler tarafından diüretik (idrar söktürücü) ilaçlar neredeyse rutin olarak verilmekteydi. Ancak bu ilaçlar da sıvı ve elektrolit dengesini bozduklarından gelişmesi muhtemel problemleri önlemek bir yana, tümüyle normal seyreden bir gebelikte bile sıvı-elektrolit dengesizlikleri oluşmasına neden olabilirler.
Anne adaylarının gebelikte artmış iyot ihtiyacını karşılamak amacıyla iyotlu tuz kullanmaları önerilir.
Sıvılar:
Gebelikte vücudun sıvı miktarı artar ve kan hacmi yaklaşık %50 oranında genişler. Amnios sıvısı da yaklaşık olarak üç saatte bir tümüyle yenilenir. Bu nedenle anne adayının vücudundaki sıvı dengesi çok önemlidir. Anne adaylarının günde en az iki litre sıvı almaları gerekir.
|
Gebelikten koruyucu iğneler
Gebelikten koruyucu iğneler, kadınlık hormonu olan östrojen ve progesteron içeren ilaçlar. |
Granülomatöz arterit
Temporal arterit. |
Grup tedavisi
Ruhsal bozuklukların tedavisinde grup etkileşimi ve grup etkinliklerini temel alan yöntem. |
Gelon (eritem pernö)
Deride genel olarak soğuk etkisiyle ortaya çıkan ve yi-neleyici özellik gösteren kızarıklık ve şişme. |
Gluteus bölgesi
Kalçanın arkasında, kaba etlere denk gelen anatomik bölge. |
Gen tedavisi
Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi. |
Guthrie testi
Kandaki aminoasitlerden beşinin (fenilalanin, metyo-nin, tirozin, lösin ve histidin) belirlenmesi için laboratu-varda uygulanan bir inceleme yöntemi. |
Glüten
Çeşitli tahılların ununda bulunan bir bileşen. |
Gonadotropin
Testislerden sperm, overlerden yumurta üretmek için bu sistemleri uyarma kapasitesine sahip hormonlardır. |
Hipersensitivite
Bir insanın daha önce karşılaştığı bir antijenle yeniden karşılaşınca ortaya çıkan bağışıklık tepkisi ve buna bağlı doku harabiyeti. |
Halber steedler provezarkii cisimciği
trahom ayırıcı tanısında önemlidir. giemsa ile boyanmış konjonktival epitel kazıntılarında ince bazofilik sitoplazma inklüzyon cisimcikleridir. görülmesi trohomu akut konjonktivitten ayırır. |
Grup tedavisi
Ruhsal bozuklukların tedavisinde grup etkileşimi ve grup etkinliklerini temel alan yöntem. |
Gelon (eritem pernö)
Deride genel olarak soğuk etkisiyle ortaya çıkan ve yi-neleyici özellik gösteren kızarıklık ve şişme. |
Gluteus bölgesi
Kalçanın arkasında, kaba etlere denk gelen anatomik bölge. |
Gen tedavisi
Kalıtsal bozukluğun düzeltilmesi için sağlıklı DNA'nın, hastalıklı hücrelere doğrudan zerk edilmesi. |
Guthrie testi
Kandaki aminoasitlerden beşinin (fenilalanin, metyo-nin, tirozin, lösin ve histidin) belirlenmesi için laboratu-varda uygulanan bir inceleme yöntemi. |
Glüten
Çeşitli tahılların ununda bulunan bir bileşen. |
Gonadotropin
Testislerden sperm, overlerden yumurta üretmek için bu sistemleri uyarma kapasitesine sahip hormonlardır. |
Hipersensitivite
Bir insanın daha önce karşılaştığı bir antijenle yeniden karşılaşınca ortaya çıkan bağışıklık tepkisi ve buna bağlı doku harabiyeti. |
Halber steedler provezarkii cisimciği
trahom ayırıcı tanısında önemlidir. giemsa ile boyanmış konjonktival epitel kazıntılarında ince bazofilik sitoplazma inklüzyon cisimcikleridir. görülmesi trohomu akut konjonktivitten ayırır. |
Halisterez
Kemiklerdeki kalsiyum içeriğinin azalması. |
Hipersteni
Kas gücü ve vücut direncinde belirgin artış; aşın kuvvetlilik. |
Halk sağlığı
Tek başına bireyi değil, bireylerin oluşturduğu kitleyi kapsamı İçine alan koruyucu ve sosyal tıp uygulamaları. |
Hemoterapi
insan kanı kullanılarak uygulanan tedavi biçimi. |
Hipertelî
Normalden çok sayıda meme başının bulunması. |
Hipertelorizm
İki organ arasındaki uzaklığın normalin üzerinde olması. |
Hipertermi
Vücut sıcaklığının normal değerlerin üzerine çıkması. |
Hepatektomi
Karaciğerin kısmen ya da tümüyle cerrahi olarak çıkarılması. |
Haploit
Tek bir kromozom takımı kapsayan hücre yada organizma (Örneğin insan gametlerinde bulunan toplam 23 adet kromozom bir haploit oluşturur). |
Hapten
Bîr proteine bağlanmadan antikor oluşumuna yol aça-mayan eksik antijen(*). |
Hepatosentez
Mikroskopla incelemek üzere karaciğerden örnek alma tekniği. |
Hareket sistemi
Hareketi sağlayan anatomik yapıların bütünü. |
Hepatosteatoz
Karaciğer yağlanması. |
Hepatoterapî
Çiğ (ya da az pişmiş) hayvan karaciğeri ya da karaciğer özütleriyle uygulanan tedavi biçimi. |
Hipoestezi
Vücut yüzeyine uygulanan belirli uyanları algılama yeteneğinde azalmayla beliren duyarlılık bozukluğu. |
Heredite
Kalıtsal özelliklerin anne babadan çocuğa geçmesi, soyaçekim. |
Hipofîz (pitııiter bez)
Sfenoİt (kamamsı) kemiğin tabanında yer alan Türk eyeri adlı (sella turcica) çukura yerleşmiş ve beyne ince bir sapla bağlantı yapan iç salgıbezi. |
Heterofori
Gözün hareket kaslarındaki işlevsel denge bozukluğu nedeniyle gözün kayma eğilimi göstermesi. |
Heterojen
Değişik karakterlere yada yapılara sahip olan. |
Heterokromozom
Farklı iki kromozomun oluşturduğu kromozom çifti, în-sandaki cinsiyet kromozomları bu yapıdadır. |
Heteroplazi
Embriyonun gerişimi sırasında bir dokunun farklılaşma sürecinde görülen anomali. |
Heteroseksüel
Karşı cinse ilgi duyan ve karşı cinsle ilişkiye giren kişi. |
Heteroseksüellik
Bir kişinin karşı cinse duyduğu cinsel ilgi; |
Heterosis
(melez gücü) Melezlerin atalarına göre kazandıkları üstünlük. |
Heterotaksi
Vücudun sol yanında bulunması gereken organlann sağda yerleşmesiyle (ya da tersi) beliren ender doğumsal oluşum bozukluğu. |
Heterozigot
Kalıtımla geçen her özellik bir eş kromozom çifti (homolog kromozom) üzerinde karşılıklı olarak yerleşmiş alel adlı genlerle taşınır. |
Hdl kolesterol
Yüksek yoğunlukla lipoproteinlerin (HDL) içerdiği kolesterol |
Hipoproteinemi
100 mi plazmadaki protein miktarının 6 gr'nin altına düşmesi |
Heliyoterapi (güneş tedavisi)
Güneş ışınlarının organizma üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanan tedavi tekniği. |
Hickman kateteri
Ameliyatla damara konan ve kan alma tedavi işlerinde kullanılan özel hortum. |
Hipostenüri
İdrarın Özgül ağırlığının normalin altında olması. |
Hipotermi
Vücut sıcaklığının normal değerlerin altına düşmesi. |
Hidroterapi
Bir tür fizyoterapi. Normal yüzme havuzundan daha sıcak olan (genellikle 37-38°C) bir ılık su havuzunda bir uzman tarafından egzersiz yaptırılması. |
Histen
Psikonevrozlar grubuna giren bir ruhsal bozukluk. |
Histerektomi
Dölyatağımn bütününün ya da dölyatağı boynuna kadar olan bölümünün (kısmi histerektomi) çıkarıldığı cerrahi girişim. |
Hidroüreter
Bir ya da her iki idrar borusunun çapındaki artışla beliren patolojik durum; |
Hîsterometri
Histerometre adındaki ölçekli, metalden yapılmış bir alet yardımıyla dölyatağı boşluğunda yapılan ölçümler. |
Histeropeksi
Dölyatağının konumunu düzeltmek amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Hematosel
Testis torbalarında kan birikmesi. |
Histerosafpingografi
Dölyatağı boşluğuna X ışınlarını geçirmeyen bir madde (radyoopak sıvı) verilerek uygulanan, dölyatağı ve Fal-lop borularının (salpenks) radyolojik incelemesi. |
Histeroskopi
Rahim içini optik bir alet yardımıyla girip izlemektir. |
Hemianestezi
Vücudun sol ya da sağ yansıyla sınırlı duyu kaybı. |
Hiperaldosteronizm
Böbreküstü bezleri tarafından aşın aldosteron salgılanması ile beliren patolojik durum. |
Hiperasidite
Mide salgısında asit fazlalığı; genellikle mide hücrelerinin aşırı hidroklorik asit salgılamasına bağlıdır. |
Hiperazotemi
Kandaki üre miktarının 0,40 gr/lt'nin üzerine çıkması. |
Hiperbaroterapi
Hastanın atmosfer basıncından daha yüksek basınçlı bir odaya (yüksek basınç odası) yerleştirilmesiyle uygulanan tedavi yöntemi. |
Hiperestezi
Deri yüzeyine uygulanan bazı uyanları algılama yeteneğinin artmasıyla beliren duyu bozukluğu. |
Hemokaterez
alyuvar yıkımı |
Hormon tedavisi
Organizmadaki hormon eksikliğini gidermek için uygulanan tedavi. |
Hiperkolesterolemi
Kanda kolesterol düzeyinin 250 mg/100 ml'nin üzerine çıkması. |
Hücum tedavisi (indüksiyon)
Lösemide kemik iliğini işgal eden ve blastların yok edilmesi ve kemik iliğinin uykuya sokulması (remisyon) için yapılan tedavi bölümü. |
Isopropyl lanolate
Lanolinden elde edilen ve kozmetikte kıvam verici ve yumuşatıcı olarak kullanılan bir madde. |
İntertrijin
Deride sürekli sürtünmeye bağlı sıyrıkların üzerinde ter birikmesi sonucunda epidermisin üst bölümlerinin so-yulmasıyla oluşan bir deri hastalığı. |
İntraepitelial
Epital hücreleri içerisinde. |
İmmünite
Bağışıklık,muafiyet. |
İntratekal (it)
İlacın direkt olarak belden özel iğnelerle bel suyuna verilmesi. |
İndirekt coonıbs testi
Yalnızca Coombs testi pozitif olduğunda, pozitif sonuç verir (bak. Coombs testi). |
İritabilite
Karakterin kararsız, dayanıksız, değişken olması durumu. |
İnfertilite
Çiftlerin bir yıllık düzenli, korunma olmaksızın cinsel birliktelikleri sonucu, gebelik oluşmaması ya da oluşan gebeliğin taşınamamasıdır. |
İsilik
Terledikten sonra derinin üzerinde görülen kızarıklılara halk arasında isilik denir. Tıp dilinde ise miliare denir. |
İnfertüite (gebekalmazlık, verimsizlik)
Kadınlarda üreme işlevlerindeki bir bozukluk sonucu, döllenme yeteneği tam olmasına karşın canh doğumu sağlayacak gebeliğin sürdürülememesi durumu, |
İstek
Kişideki bir eksikliği doldurmaya yönelik ruhsal hareket. |
İsteri
Psikonevrozlar grubuna giren bir çeşit hastalıktır. Tıp dilinde babinski hastalığı veya pithiatisme adı verilir.Hastalığın belirtileri; hastanın sosyal ve entellektüel seviyesine göre değişir. Hastanın gayesi, çevresinin ilgisini üzerine çekmektir. Bunun için aşağıdaki şikayetlerin biri veya birkaçı birden görülebilir. Hastada; ağrılar, baş dönmesi, bayılma, iştahsızlık, titreme, boğazında düğümlenme duygusu, kaslarda gerilme, geçici körlük, sağırlık, herhangi bir uzuvda uyuşma, hafıza kaybı görülür.Tedavinin temeli telkindir. |
İsteri
Psikonevrozlar grubuna giren bir çeşit hastalıktır. Tıp dilinde babinski hastalığı veya pithiatisme adı verilir.
Hastalığın belirtileri; hastanın sosyal ve entellektüel seviyesine göre değişir. Hastanın gayesi, çevresinin ilgisini üzerine çekmektir. Bunun için aşağıdaki şikayetlerin biri veya birkaçı birden görülebilir.
Hastada; ağrılar, baş dönmesi, bayılma, iştahsızlık, titreme, boğazında düğümlenme duygusu, kaslarda gerilme, geçici körlük, sağırlık, herhangi bir uzuvda uyuşma, hafıza kaybı görülür. Tedavinin temeli telkindir. |
İşitme kapasitesi
Kişinin sesleri algılayabilme kapasitesi. |
İtki (tepi)
Birdenbire ortaya çıkarak kişiyi amaçsız ve genellikle zararlı ya da tehlikeli hareketler yapmaya zorlayan, çoğu zaman karşı koyulamayacak kadar güçlü gereksinim. |
İyodoproteinemî
Kanda serum proteinlerine (alfa 2-globülin ve prealbü-min fraksiyonu) bağlı olarak bulunan tiroit hormonu miktarı. |
İmmatürite
Pediyatride dölütün tam olgunlaşmadan doğması. |
İnteıferon
Başta virüs enfeksiyonları olmak üzere çeşitli etkenlere yanıt olarak hücre tarafından üretilen düşük molekül ağırlıklı bir glikoprotein. |
İnterferon
Bağışıklık sistemini düzenleyen ve güçlendiren , bu etkisiyle bazı kanserlerin tedavisinde etkili olan ilaç (örneğin; Roferon-A, İntron A).. |
İnterkostal
Kaburgalar arası (interkostal) bölgedeki oluşumları belirten anatomi terimi. |
İmmun sistem
Bağışıklık sistemi. Vücudu zararlı mikroplardan (bakteri, virüs, mantar) ve yabancı proteinlerden koruyan hücreler ve proteinlerin tümü. |
İnterlökin
Bir protein ailesinin tümü. Bazıları eklem inflamasyonunu tetiklemede önemli rol oynar. Ayrıca bkz. Sitokin, lenfokin. |
İnterlökin 6
Normal ya da kanserleşmiş plazma hücrelerinin çoğalmalarını uyaran hormon benzeri madde. |
İmmün sistem
Bağışıklık sistemi. Vücudu zararlı mikroplardan (bakteri, virüs, mantar) ve yabancı proteinlerden koruyan hücreler ve proteinlerin tümü. |
İntermedier
Arada oluşan, meydana gelen. |
İnterseksüalite
Cinsel kimliği ayırt etmede yetersizlik durumu. |
Jel elektroforez tekniği
Aynı elektrik yüklü moleküllerin jel matriks içerisinde büyüklüklerine göre ayrılması tekniği. |
K vitamini testi (koller testi)
Pıhtılaşma faktörlerinin eksikliğine yol açan nedenin belirlenmesi amacıyla uygulanan test |
Kompüterize tomografi
Bilgisayarlı tomografi (BT). X ışınlarını kullanarak vücudunu bölümlerinin ya da kesitlerinin"" görünümlerini kaydeden bir tarama (film çekme) türü. |
Kemoterapı
Kanserin ilaçlarla tedavisi. Genellikle birden fazla sayıda ilaç birlikte kullanılır. İlaçlar ağızdan veya serumla damardan verilir. Genelde bu ilaçlardan kötü hücrelerin yanında vücudün normal hücreleri de etkilendiğinden tedavinin aralıklı olarak (örneğin 4-6 haftada bir) uygulanması kuraldır. Yüksek doz kemoterapi dendiğinde daha çok kanser hücresi öldürebilmek amacıyla ilaçların normal (sağlıklı) kemik iliği kök hücrelerini de yok edebilecek derecede yüksek dozlarda kullanılması anlaşılır. Hastaları kemik iliği yetersizliğinden kurtarabilmek için böylesine yoğun bir kemoterapinin ardından mutlaka kök hücre nakli yapılmalıdır. |
Kemoterapi
Kanserin ilaçlarla tedavisi. Genellikle birden fazla sayıda ilaç birlikte kullanılır. İlaçlar ağızdan veya serumla damardan verilir. Genelde bu ilaçlardan kötü hücrelerin yanında vücudün normal hücreleri de etkilendiğinden tedavinin aralıklı olarak (örneğin 4-6 haftada bir) uygulanması kuraldır. Yüksek doz kemoterapi dendiğinde daha çok kanser hücresi öldürebilmek amacıyla ilaçların normal (sağlıklı) kemik iliği kök hücrelerini de yok edebilecek derecede yüksek dozlarda kullanılması anlaşılır. Hastaları kemik iliği yetersizliğinden kurtarabilmek için böylesine yoğun bir kemoterapinin ardından mutlaka kök hücre nakli yapılmalıdır. |
Kemoterapî (ilaç tedavisi)
Belirli kimyasal maddelerin kullanıldığı tedavi yöntemi. |
Kernicterus
Yeni doğanın şiddetli ikterinde beynin bazı çekirdeklerinin bilüribinin etkisiyle toksik degenerasyonudur.Çocukta zeka geriliği ve spastisite görülebilir. |
Kernikterus
Yeni doğanın şiddetli ikterinde beynin bazı çekirdeklerinin bilüribinin etkisiyle toksik degenerasyonudur.Çocukta zeka geriliği ve spastisite görülebilir. |
Ketosteroitler
21 karbon atomlu steroit hormonlar. |
Kan bankası (hemotek)
Kanın alınarak incelendiği ve işlendiği yer ya da uygun kaplar içinde saklandığı özel soğuk hava dolabı. |
Kan damla testi
Kılcal damar düzeyinde kanamanın durmasıyla ilgili etmenlerin bütünlüğünü değerlendirmeyi sağlayan test. |
Koroner yoğun bakım ünitesi
Miyokart enfarktüsünde ortaya çıkabilecek ve acil yardım gerektiren kalp ve dolaşım sorunlarının (örneğin ritm bozuklukfan, kalp durması) anında tedavisi için uygun araç ve gereçlerle donatılmış tedavi bölümü. |
Kızılötesi ışınlar
Dalga uzunluğu 8.000 Â'nın üzerinde olan, insan gözünün göremediği elektromagnetik ışınlar. |
Korteks (kabuk)
Bir organın yüzeysel bölümlerini belirtmek İçin kullanılan anatomi terimi. |
Kortikosteroid ilaçlar
Adrenal bezlerinin yaptığı doğal kortikosteroid hormonlara benzer sentetik, iltihap karşıtı (anti-erıflamatuar) ilaçlar. Prednisone, dexamethasone, betamethasone, triamcinolone vb. |
Kortikosteroidler
Çoğunlukla steroidler"" olarak kısaltılan kortikosteroidler, örneğin kortizon, normalde vücutta bulunan bir grup hormondur ve vücudun metabolizması üzerinde bir çok etkileri vardır. Vücuda tablet ya da iğneyle dışarıdan verilmeleri vücuttaki dengeyi etkiler. Steroidler inflamasyonu kontrol etmede çok etkilidirler ve bazı hastalıkları hafifletebilirler. Yüksek dozda kullanılırlarsa yan etki oluştururlar |
Kirişsî uzantılar (chordae tendineae)
Kalp karıncıklannın içindeki papiller kasların kirişleri ve birincil etsi sütunlann uzantısı olan lifsi oluşumlar. |
Kortikoterapi
Böbreküstü bezinden elde edilen özütlerle uygulanan tedavi. |
Kiroterapi
Kiropraksiden türeyen tedavi uygulaması; ağırlıklı olarak omurga ve leğen bölgesinin manipülasyonuna dayanır. |
Kortizon (17-hidroksi-ll-dehidrokortikosteron)
Günümüzde artık bireşim yoluyla da üretilen, böbreküstü bezi kabuk bölümünün salgıladığı hormon |
Kanın tampon sistemleri
Az miktarda asit ya da baz eklendiğinde, kandaki hidrojen iyonlarının pH değeriyle belirlenen yoğunluğunu sabit düzeyde tutan çözeltiler. |
Koryokarsinotn (koryonepitelyom)
Etenenin dölütle ilgili bölümünü oluşturan yapılar olan koryon villüslerinin epitel hücrelerinden kaynaklanan kötü huylu tümör. |
Koterizasyon
Koter adlı aygıtın yardımıyla tedavi amacıyla dokuların parçalanması. |
Klimakteryum (yaşdönümü)
Eşey bezlerinin (erbezi ve yumurtalıklar) işlevsel etkinliklerinin durduğu yaşam dilimi. |
Klimatoterapi
Hastanın başka bir yere giderek yeni çevre koşullarından yararlanmasını amaçlayan ve genellikle öbür tedavileri (tıbbi, cerrahi vb) tamamlamak için uygulanan tedavi yöntemi. |
Klinik termometre
Vücut sıcaklığını ölçmek için uygulanan bir termometre tipi. |
Karaciğer Yetersizliği
Karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür.
İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır. Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir |
Karaciğer yetersizliği
Karaciğerin görevini yeterince yapmaması sonucu görülen bir hastalıktır. Belirtileri bağırsaklarda gaz, karın şişliği, sağ böğürde ağrı, burun kızarması, solgun renk, yüz ve elde çil gibi lekeler, paslı dil, ağızda acılık, mide bulantısı, kabızlık, çarpıntı, el ve ayak şişleri, görme ve işitmede azalma görülür. İdrar rengi, sabahları koyu, gündüz ise açık ve durudur. İdrara çok çıkılır.Hastanın çukulata, baharatlı yiyecekler, turşu, kızartmalar, ve yağlı şeyler yememesi gerekir. |
Karakter
Genetikte, bir kişinin belirgin ya da belirlenebilen her türlü özelliğini ifade eden terim. |
Klonlama
Tek bir öncül hücreden kaynaklanan hücrelerin çoğalma süreci. |
Karakteroloji
Belirlenmiş karakter tipleriyle ilişkili olarak insanların sınıflandırılmasını, karakter kuramını ve bazı özel ölçütlere göre sıralanmış farklı karakter tiplerinin betimsel analizini konu alan psikoloji dalı. |
Kranyostenoz
Kafatası kemikleri arasındaki sütürlerin erken kaynamasından ileri gelen kafatasının oluşum bozukluğu. |
Kremaster
Spermatik kordonun yapısındaki kas oluşumu. |
Kremaster refleksi
Uyluğun iç bölgesinin erbezine sürtünmesi sonucunda kremaster kasının kasılarak erbezini yükseltmesi. |
Krenoterapi
Madensularının vücutta yaptığı etkilerden yararlanan tedavi yöntemi. |
Kobalt tedavisi
Kobaltın radyoaktif bir izotopu olan kobalt 60'tan yayılan ışınlardan yararlanılarak kötü huylu tümörlerin tedavisinde kullanılan bir radyoterapi yöntemi. |
Kriyoterapi
Tedaviye yönelik bütün soğuk uygulamalarını ifade eden terim. |
Koitus interruptus
Cinsel birleşmenin döllenmeyi engellemek amacıyla kesilmesi. |
Kromoprotein
Prostetik gruplardan metalik bir elementin varlığıyla oluşan renkli protein. |
Ksantelazma
Gözkapaklarımn derisinde ortaya çıkan hafif kabank ya da düz, koyu san renkli leke. |
Ksiloz yükleme testi (ağızdan)
Bağırsak emilim yetersizliklerinin ayırıcı tanısında yararlanılan bir test. |
Kolesistektomi
Cerrahi girişimle safrakesesinin alınması. |
Kas sistemi
İskelet ve deri kaslarının oluşturduğu sistem. |
Kas-iskelet sistemi
Kemikler, kaslar, eklemler ve onlara eşlik eden periartiküler yapılar |
Kolesteatom
Ortakulak boşluğunda, daha ender olarak şakak kemiği boşluğunda ya da öteki kafa kemikleri boşluğunda ortaya çıkan hastalık |
Kolesterol
Hayvansal ve bitkisel yağların içerisinde bulunan, karaciğer tarafından sentez edilen bir maddedir. Kanda normalden fazla bulunması halinde, damar sertliğine neden olur, ve bazanda safra pigmentleri ile birleşerek safra taşlarının oluşumunda rol oynar. |
Kolesterol ester
Kolesterolün yaklaşık yüzde 60-70'i karaciğerden salgılanan LCAT (lesitinkolesterol-asütransferaz) adlı bir enzimin etkisiyle esterleşmiş bir biçimde bulunur. |
Kolesteroloz
Bir bozukluk sonucunda dokularda kolesterol birikmesi. |
Kolinesteraz
Serumda (yalancı kolinesteraz), alyuvarlarda ve sinir dokusunda bulunan bir enzim. |
Katekolamin
Sinir uyarılarının iletilmesinde görev alan, adrenerjik alıcıları uyardıklarında sempatik sistemin uyarılmasına bağlı etkilere benzer etkilerin oluşmasını sağlayan ve biyolojik etkinliği olan maddeler. |
Katekolamin dozajı
Kan ya da idrarda adrenalin ve noradrenalin düzeyinin Ölçülmesi. |
Kateter
Sonda; bir vücut bölgesine ulaşmak için kullanılan çeşitli çap ve uzunluktaki boru |
Kateterîzosyon
Kateter adlı aletlerle uygulanan karmaşık cerrahi girişim. |
Kaygı (bunaltı, anksiyete)
Çok hafif belirtiler verse de, oldukça yaygın görülen bir duygulanım ve heyecan hali. |
Kuşpalazı(Difteri)
Difteri de denilen bu hastalığa tutulanlarda yutkunma zorluğu, ses kısıklığı, nefes darlığı, kuru öksürük, yüzde morarma, bademcikler üzerinde kurşuni beyaz renkte bir zar, boğaz ağrısı, boyun bezlerinde şişlik, iştahsızlık, kol ve bacaklarda ağrılar görülür. Ateş 38-40 derece arasındadır. Nabız süratlidir.
Hastalık başlangıcında teşhis edilip, hastanın nefesi tamamen kesilmeden müdahale edilmezse, ölümle sonuçlanır. Bulaşıcı bir hastalıktır. Hastanın bulunduğu yerdeki havaya yayılan mikroplarla bulaşır.
Korunmak için en iyi çare difteri aşısı yaptırmaktır. Vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. |
Küriterapi
Günümüzde az kullanılan radyum ile tedavi yöntemi (bak. radyoterapi). |
Lenf sistemi
Vücutta bağışıklık, savunma ve lenf sıvısını taşıma işlevlerini yerine getiren sistem, iki temel yapısal bileşenden oluşur: Değişik çaplardaki lenf damarları ve lenf dokusu. |
Listeria monocytogenes
Evcil ve vahşi hayvanlarda, doğal olarak oldukça yaygın biçimde bulunan Gram-pozitif mikroorganizma; listeri-yoz olarak bilinen enfeksiyon hastalığının etkenidir, în-sanın nasıl enfekte olduğu tam olarak aydınlatılmış değildir. |
Lenfatik sistem
Vücutta lenf sıvısını dokulardan kan akımına taşıyan bir damar ağı. Vücudun immün sisteminde önemli rol oynar ve yabancı maddeleri (antijenler) süzen lenf nodları da (bezleri de) bu sisteme dahildir. |
Lenfatizm (lenfatik diyatez)
Lenf dokularının yaygın büyümesiyle ortaya çıkan, özellikle çocuklarda sık görülen özel yatkınlık. |
Lenfoepitelyom
Burun-yutakta, bademciklerde, dil tabanında, yutağın alt kısmında ortaya çıkan bir grup kötü huylu tümörü tanımlayan terim. |
Lokomotor sistem
Vücudumuzun hareket etmemizi sağlayan kısımları. Kemikler, eklemler, kaslar ve diğer bağ dokusu yapılarını içerir. |
Laparatomi
Teşhis amaçlı veya ameliyat için karın boşluğunun açılması. |
Leptoten
Mayoz bölünme profazında görülen ve kromatin maddesinin ince iplikler halinde ortaya çıktığı erken evre. |
Letalite
Belirli bir hastalıktan ölenlerin sayısı ile o hastalık için kesin tanı koyulan olgu sayısı arasındaki oran. |
Laringostenoz
Ses ve solunum bozukluğuyla birlikte, gırtlağın daralması. |
Lth (luteotropin, luteotrop hormon, prolaktin)
Ön hipofizden salınan hormon; süt bezlerinin süt salgısını düzenler. |
Laser tedavisi
Laserle üretilen ışık demetinin tedavi amacıyla kullanılması. |
Lutein
Folikül hücrelerinde meydana gelen, yumurta sarısına renk veren pigment. |
Le testi
Kollajen doku hastalıkları grubundan sistemik kızartılı lupus(*) hastalığının tanısında kullanılan test. |
Lutein yapıcı hormon (lh)
Hipofizden salınan ve cinsiyete göre farklı etki gösteren hormon. |
Luteinizan hormon
Hipofiz bezin ön lobundan sentezlenir. LH artması adet dönemi ortasında yumurtanın serbest kalmasını sağlamaktadır. |
Luteinizasyon
Olgun yumurta serbest kaldıktan sonra yumurtalıktaki folikülde ortaya çıkan değişiklikler. |
Lipoprotein
Bİr ya da daha çok lipit molekülü ile birleşmiş bir aminoasit zincirinden oluşan birleşik (bağlanmış) protein. |
Luteom
Yumurtalıktan kaynaklanan ve ender görülen bir tümör. |
Lipoproteinemi
Kanda lipoproteinlerin bulunması. |
Lütein
Folikül hücrelerinde meydana gelen, yumurta sarısına renk veren pigment. |
Lipoproteinlerin elektroforezi
Lipoproteinler, elektroforez(*) incelemesindeki göç etme hızlarına göre çeşitli alt gruplara ayrılır. |
Mela ikter
Derinin siyah-san renk aldığı bir sanlık türü. |
Mikrositemi
Kan dolaşımında normalden küçük boyutlu alyuvarların çoğunlukta olması durumu. |
Meme termografisi
Memenin termograf denen son derece duyarlı bir aygıtla incelenmesi. |
Miyasteni
Kolay yorulmayla ortaya çıkan kas zayıflığı. |
Mental reterdatıon
Zeka gelişiminde gerilik. |
Meraljia parestetika
Kalçanın dış yüzünde duyarlılık bozukluğuyla ortaya çıkan ve görece sık görülen bir rahatsızlık. |
Mesane kateter
İdrar yoluna takılan sonda. |
Mamotermi
Derideki sıcaklık değişikliklerine son derece duyarlı olan ve bu değişiklikleri fotoğraflayabilen bir alet aracılığıyla uygulanan meme inceleme yöntemi. |
Mantoıuc testi
Daha önceden verem enfeksiyonuna yakalanmış ya da enfeksiyon kuşkusu olan kişileri ortaya çıkarmak amacıyla tüberkülin alerjisi incelemesine dayanan tanı tekniği. |
Mizofobi (rupofobi)
Temizlik kurallarına gösterilen ölçüsüz bir dikkat sonucunda, belirli nesnelere dokununca mikrop bulaşmasından ya da pislenmekten duyulan hastalık derecesinde korku. |
Metensefalon
Beynin doğumdan önceki yaşamın 5. haftasında ortaya çıkan bölümü. |
Meteorizm
Bağırsakta aşırı miktarda gaz bulunması. |
Meteoropati
Genel olarak, meteorolojik koşullardaki değişikliklere bağlı gelişen her tür hastalığa verilen ad. |
Mono
Tek anlamanı gelen ön ek. |
Markoniterapi (mikrodalga tedavisi)
insan vücudunun bir bölümüne yüksek frekanslı ve çok kısa dalgalı elektromagnetik akım uygulanan tedavi yöntemi. |
Monoartrit
Tek bir eklemi etkileyen artrit. |
Monohibrit
Tek karakter bakımından melez. |
Martin-pettit tepkimesi
Leptospiroz (bak. leptospira) tanısı koymak için kullanılan bir hemoaglütinasyon(*) testi. |
Masseter kası (çiğacme kası)
Elmacık kemiği yayıyla altçene kemiğinin dış köşesi arasında uzanan dikdörtgen biçimli kas. |
Monomani
Tek bir düşüncenin, tüm zihinsel yetenekleri etkiliyor gibi gözüktüğü akıl hastalığı. |
Massoterapi
Masaj uygulamalarına dayalı fizik tedavi yöntemi. |
Mezenter
İnce bağırsakları karın duvarının arka bölümüne bağlayan ve ince bağırsakları besleyen damarları içeren periton kıvrımı. |
Mastektomi
Ameliyatla memenin alınması. |
Mezenter (bağırsak askısı)
İncebağırsağı karın duvarının arka bölümüne tutturan kann zan (periton) kıvrımı. |
Mezenterit
Akut ya da kronik mezenter (bağırsak askısı) iltihabı. |
Mezenterîyol (bağırsak askıcığı)
KÖrbağırsak apandisini bütünüyle örten kann zan kıvrımı. |
Mono-test
Bir başlangıç tarama testi. |
Monstrüozite
Bütün vücudu ya da vücudun Önemli bölümlerini etkileyen ve genellikle ölüme yol açan ağır oluşum bozukluğu. |
Morbidite
Belirli bir nüfustaki hasta sayısının, toplam nüfusa oranı. |
Mezotel
Mezodermden kaynaklanan ve seröz^arların (akciğer zarı, kalp zarı ve kann zan yüzeyini döşeyen yassı epitel katman. |
Morbozite
Bir hastalığın belirli bir toplulukta görülme düzeyini belirtmek için kullanılan tıbbi istatistik terimi. |
Mezotelyom
Mezotel hücrelerinden ya da seröz boşlukların yüzeyini örten hücrelerden türeyen tümör. |
Moro yakı tepkimesi
Verem tanısında tüberküline tepkiyi ve tüberküloza karşı alerjik durumu ortaya koyan test. |
Morötesi ışınlar (nltraviyole ışınlan)
Dalga uzunluğu 0,40-0,18 mikron arasında değişen ve gözle görülebilir mor ışık sınırından başlayan elektro-magnetik ışınlar. |
Mortalite (ölüm oranı)
Belirli bir bölgede, belirli bir nüfus ve zaman süresiyle ilişkili olarak Ölüm yüzdesini gösteren İstatistik terimi |
Motilite
Hareket etme yeteneği |
Mide Tembelliği
Midenin besinleri gereği gibi ve normal sürede hazmedememesine mide tembelliği bir başka ifadeyle mide zafiyeti denir.
Nedeni, midede asit fazlalığı, mide kaslarının zayıflamış olması veya midenin hazım için gerekli olan salgıyı yapamamasıdır. |
Mide tembelliği
Midenin besinleri gereği gibi ve normal sürede hazmedememesine mide tembelliği bir başka ifadeyle mide zafiyeti denir. Nedeni, midede asit fazlalığı, mide kaslarının zayıflamış olması veya midenin hazım için gerekli olan salgıyı yapamamasıdır. |
Mukoprotein
Bir amînoasit zincirinin bir ya da birden çok mukopoli-sakkarit |
Mycobacterium
Micobacteriaceae familyasında yer alan bir mikroorganizma. |
Megaüreter
Bir ya da her İki idrar borusunun anormal ölçüde genişlemesiyle ortaya çıkan patolojik durum |
Nefroüreterektomi
Böbrekle birlikte idrar borusunun da cerrahi girişimle çıkarılması. |
Nöroendokrin sistem
Hormon salgılama özelliği bulunan nöroektoderm (bak. ektoderm) kaynaklı hücreler ile çevrel ve merkez sinir sistemi nöronlarının bir araya gelmesiyle oluşan sistem. |
Nelson testi
Frengi hastalığının etkeni olan treponema grubu mikroplan "hareketsizleştirecek" güçteki immünglobulinle-rin serum içinde varlığını kanıtlayan test. |
Neopentanate
Kozmetikte kalınlaştırıcı ajan ve yumuşatıcı olarak kullanılır. |
Nevrasteni
Zihin ve vücudun aşırı derecede yorgun düşmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Üzüntü, sıkıntı, endişe, yeteri kadar dinlenmeye vakit ayırmadan uzun süre çalışmak, bazı mikrobik hastalıklar ve sinirleri uyarıcı ilaçları uzun süre kullanmak nevrasteni için gerekli olan zemini hazırlar.Kişi gerçekte hasta olmadığı halde bazı organlarının hastalığından yakınır. Çabuk yorulur, çabuk sinirlenir, huzursuzdur, baş ağrıları vardır. Bazen de gözlerinin iyi görmediğini söyler. Dikkatini toplayamaz, uykuları da normal değildir. Cinsel ilişkide başarılı olamadığını, hazımsızlık çektiğini, vücudunun her yerinin ağrıdığını söyler.Tedavi amacıyla, ılık duş almak, istirahat etmek, vakit buldukça açık havada dolaşmak, günlük sıkıntılardan uzaklaşmaya çalışmak, hazmı güç şeyler yememek, kahve ve sigarayı terketmek gerekir. |
Nörotransmitter
Sinir hücrelerinde bulunan, beyin ve sinir sisteminde mesajların iletilmesini sağlayan kimyasal madde. |
Nodal osteoartrit
Ailelerde görülen bir osteoartrit tipi, parmaklarda yumrular oluşur (Heberden nodülleri) ve çeşitli bölgelerde (özellikle dizler ve ayak başparmakları) osteoartrit gelişmesine eğilim vardır. |
Nsaıds (non-steroidal anti-inflammatory drugs)
Nonsteroid (steroid olmayan) antiinflamatuvar ilaçlar. Aspirin ailesindeki ilaçları da kapsayan çok geniş bir ilaç grubu. Çeşitli artrit türlerinde inflamasyonu azaltmak ve ağrı, şişlik ve katılığı kontrol altına almak için reçete edilirler. |
Nonsteroid antienflamatuar ilaçlar
İltihabı azaltmak için kullanılan, kortizon kökenli olmayan ilaçlar. |
Nükleoprotein
proteinlerin nukleik asitlerle kurduğu moleküler birlik. |
Nülliparite
Daha önce doğum yapmamış kadının durumu. |
Obliterasyon
Vücuttaki boşlukların tıkanması. |
Omur (vertebra)
Omurgayı oluşturan 33 kemikten her birine verilen ad. |
Omurga (vertebral kolon)
İskeletin gövdeyi taşıyan ekseni. |
Osteoartrit
Osteoartrit (OA) en sık rastlanan eklem hastalığı formudur, eklem yüzeyinde hasar ve alttaki kemikte anormal bir reaksiyon vardır. Osteo"" kemik ve ""artrit"" eklem hasarı ve inflamasyonu anlamına gelmektedir. |
Osteoartroz
Osteoartritin diğer bir adı. |
Obstetrik
Tıbbın gebelik, doğum ve loğusalığı inceleyen dalı. |
Osteoblast
Mezenkimden(*) kaynaklanan, vücutta kemik dokusu yapımını üstlenen hücre. |
Obstetrik paraliz (doğumsal felç)
|
Osteoblastom
Ender görülen, İyi huylu bir kemik tümörü. |
Osteodîsplazi
iskeletin bir ya da birden çok bölgesinde kemik gelişim bozukluklarıyla seyreden süreçleri tanımlayan genel terim. |
Osteodistrofi
Kemik dokusu oluşum bozukluğunu tanımlamak için kullanılan genel terim. |
Osteofit
Kemiklerde patalojik olarak oluşan çıkıntı şeklindeki oluşumlar. |
Osteogenesis
Kemik oluşumu, kemiklerin gelişimi. |
Osteogenesis imperfekta
Kemiklerin kolayca kırılacak şekilde gevrek oluşu ile karekterize kalıtsal nitelik gösteren hastalık. |
Osteoid
Kemik gibi, kemiğimsi. |
Osteokalsin
Vücudun kemik yapım hücreleri olan osteoblastlann bi-reşimlediği protein. |
Osteoklast
Kemik dokusunun yıkımını sağlayan hücre. |
Osteoklastom
Osteoklastlara benzer dev hücrelerden oluşan bir kemik tümörü. |
Osteoklazi
Osteoklast hücrelerinin etkinliğine bağlı olarak kemik dokusu yıkımının arttığı hastalık. |
Osteokondrit
Kemiğin bir kısmının inflamasyonu ya da kusurlu büyümesi. Daha önceleri osteokondroz olarak bilinen bu duruma çeşitli örnekler verilebilir, fakat nedenleri farklıdır ve vücudun farklı bölgelerinde görülürler. Bkz. Freiberg infarktüsü ya da hastalığı (ayakta), Kohler hastalığı (ayakta), Osgood Schlatter hastalığı (dizde), Perthes hastalığı (kalçada), Scheuermann hastalığı (bir ya da daha fazla omurda), vb. Osteomalazi: Erişkinlerde D vitamini eksikliği nedeniyle kemiklerin yumuşaması (çocuklarda görülen raşitizm gibi, fakat raşitizm aynı zamanda büyümeyi de engeller); diyetle yetersiz alım ya da güneş ışığının eksikliği, veya her iki nedenin bir arada bulunmasıyla oluşabilir. |
Osteokondroz
Büyümesini sürdüren kemiklerin kemikleşme çekirdeklerindeki bozukluklarla ilgili bir grup hastalığın ortak adı. |
Osteoliz
Kemiğin çürümesi, nekrozu, erimesi. |
Osteom
Katmanlı ve sert yapıda, iyi farklılaşmış ve iyi huylu bir kemik tümörü. |
Osteomalasi
Kemiklerin yumuşaması ile karekterize bir hastalık. |
Osteomalazi
Erişkinlerde D vitamini eksikliği nedeniyle kemiklerin yumuşaması (çocuklarda görülen raşitizm gibi, fakat raşitizm aynı zamanda büyümeyi de engeller); diyetle yetersiz alım ya da güneş ışığının eksikliği, veya her iki nedenin bir arada bulunmasıyla oluşabilir. |
Osteomedullografi
Uzun kemiklerin metafiz bölgesine deriden bir iğneyle doğrudan girip kontrast madde vererek yapılan radyolojik inceleme. |
Osteomiyelit
Kemik iltihabı. |
Osteon
Sert kemik dokusunda yer alan temel yapısal birim. |
Osteonekroz
Osteonekroz, kemik ölümü anlamına gelmektedir. Özellikle gençlerde, kalça için ortopedik cerrahi girişim yapılmasına neden olabilir. Kan akımı olmayan ya da zayıf olan bazı doku tiplerinin ölümünü ifade etmektedir, örneğin kıkırdak ve kemik gibi. |
Osteopati
Herhangi bir kemik hastalığı. |
Osteopeni
Kemiğin ortalamadan daha ince olmasıdır, fakat kırık tehlikesi osteoporozdan daha azdır. |
Osteoperiostit
Periost (kemiği saran dış zar) ve altındaki kemik dokusunun iltihabı. |
Osteoplasti
Kusurlu kemiği düzeltme veya sağlam kemikle değiştirme ameliyatı. |
Osteoporoz
Kelime anlamı gözenekli kemik""tir (por=gözenek). Kişi kemik materyalini azar azar kaybeder ve kemikler yavaş yavaş daha az yoğun ve daha kolay kırılabilir hale gelirler, bunun sonucunda kırık ve çatlak oluşma ihtimali artar. Kısaca kemik kütlesinin azalması olarak tanımlanabilir. |
Osteosarkom
Genellikle 10-20 yaş arasında görülen kötü huylu birincil kemik tümörü. |
Osteosentez
Bİr kınk, kırık uçlarının kaynamayıp arada yalancı bir eklem (pseudoartroz) oluşması ya da osteotomi vb sonrasında hareketli kemik parçalarının sağlam bir biçimde tespit edilmesi amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Ogino-knaus yöntemi
Cinsel ilişkiyi kadının fizyolojik olarak döllenebilir olmadığı dönemlerle sınırlı tutmaya dayanan doğum kontrol yöntemi. |
Osteosit
Kemik dokusunun temeli olan hücre. |
Osteoskleroz (kemik sertleşmesi)
Kemik dokusunun yoğunluğunda artışla ortaya çıkan patoloji. |
Osteotomi
Kemiğin düzgün bir biçimde kesilmesi amacıyla yapılan cerrahi girişim. |
Opoterapi
Dar anlamda, organlardan elde edilen sıvıların verilmesiyle uygulanan tedavi yöntemi |
Oksijen tedavisi
Solunum ya da derialtı yoluyla oksijen verilerek yapılan tıbbi tedavi. |
Oksimetre (oxımeter)
Kandaki hemoglobine yapışan oksijenin miktarını gözlemleyen cihazın adıdır. Kolluk tarzı bir bant bebeğin ayak parmağına, ayağına, eline ya da el parmağına iliştirilir. Işık parmaktan geçtikçe ışık dalgaları değişir. Ne kadar ışık dalgası geçtiği hemoglobine yapışmış oksijen miktarına bağlı olarak değişir. Bu makine ile yoğun bakım personeli bebeğin kanındaki oksijen miktarını, bebekten kan alıp laboratuvara göndermeye gerek kalmadan gözlemlemiş olur. |
Otonom sinir sistemi
Vücudun istemsiz işlevlerini düzenleyen sinir sistemi bölümü |
Ovariyektomi
Tek ya da her iki yumurtalığın çıkarıldığı cerrahi girişim. |
Oligositemi
Kandaki biçimli hücrelerin, özellikle alyuvarların sayısındaki toplam hemoglobin miktanndan bağımsız azalma. |
Owren trombosit testi
Başta II., VII., XI. ve X. etkenler olmak üzere pıhtılaşma etkenlerinin etkinliğim değerlendirmek üzere uygulanan kan testi. |
Osgood schlatter hastalığı
Teknik olarak tibial (dizin altındaki büyük kemiğin baş kısmı) tüberkülün osteokondriti olarak bilinir, atletik yapılı genç insanlarda (özellikle erkek adolesanlarda) tibia tüberkülü üzerinde ağrı ve hassasiyete neden olan bir diz problemidir. 6 ay kadar koşmak ya da tekme atmaktan kaçınılırsa çoğunlukla geçer |
Omentektomi
Omentumun (gömlek) tümünün ya da bir bölümünün çıkanldığı cerrahi girişim. |
Öztelkin
Kişinin kendi iç dünyasından kaynaklanan uyanlardan (kendi İnanç ve düşüncelerinden) etkilenerek belirli bir uyarıya belirli bir biçimde yanıt vermeye yönelmesi. |
Ötenazi
Kısaca ölüm hakkı da denilebilir.Tedavisi mümkün olmayan kronik hastalıklarda, hayattan umudunu kesmiş hastanın ağrısız bir metotla ölümüne izin verilmesidir.Yasal değildir. |
Özürlü kemik oluşumu (osteogenez imperfekta)
Kemiklerin yanı sıra gözakı (sklera), içkulak, deri ve bağlan da etkileyen kalftsal bağdoku hastalığı. |
Özbağışıklık (otoimmünite)
Vücudun bağışıklık sisteminin kendi dokularına yönelik yıkıcı bağışıklık yanıtı geliştirmesiyle beliren durum. |
Pelteklik
Dil peltekliğinin nedenleri çeşitlidir Müzmin nezle, bademciklerin hastalanmasından dolayı burundan konuşma, kısmi sağırlık, yarık damak bu duruma neden olabilir. |
Peltelik
Dil peltekliğinin nedenleri çeşitlidir: Müzmin nezle, bademciklerin hastalanmasından dolayı burundan konuşma, kısmi sağırlık, yarık damak bu duruma neden olabilir. |
Poliserozite
Çeşitli seröz zarları (plevra, perikart, periton) birlikte etkileyen iltihabı süreç. |
Panarterit
Bütün arterleri kapsayan iltihabi durum. |
Polisitemi
Dolaşan kanda kemik iliğinden kaynaklanan tüm hücresel yapıların (alyuvarlar, akyuvarlar, trombositler) artması. |
Peridural anestezi
Omurganın sertzar dışı boşluğuna yerel anestezik bir maddenin şırınga edilmesiyle uygulanan anestezi. |
Poplitea (dizardı) bölgesi
Uyluk ile bacak arasında yer alan, dizin arka bölümündeki baklava dilimi biçimindeki anatomik bölge. |
Perikardiyosentez
Perikart kesesinin cerrahi girişimle delinmesi. |
Pankreatektomi
Pankreasın kısmen ya da bütünüyle çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim, iyi ya da kötü huylu pankreas tümörlerinde, kronik pankreas iltihaplarında ya da başka patolojik durumlarda uygulanabilir. |
Pantenol
B kompleks vitamininden türetilmiş bir maddedir. Kalın, şurupsu bir yapısı ve nemlendirici özelliği vardır. Yumuşatıcı olarak da kullanılır. |
Pranoterapi
Alternatif bir tıbbi uygulama. |
Pantotenik asit
B5 vitamininin adı |
Papanikolau testi
PAP-test |
Paper radio immuno sorbent test
PRIST |
Prematürite
Gebeliğin tamamlanmasından önce (genelde 38. haftadan önce) doğan bebeğin içinde bulunduğu durum. |
Papillosfinkterotomi
Vater ampullası ve onikiparmakbağırsağınm son bölümünü çevreleyen kas liflerinin (öddi büzgen kası) kesilmesiyle uygulanan cerrahi girişim. |
Presipitasyon tepkimesi
Bir antijen ile ona özgü antikorun birleşmesi sonucunda gözle görülür bir çökeltinin oluşması. |
Pap-test
Dölyatağı salgısında sitolojik inceleme. |
Peteşi
Ciltte nokta biçiminde kanamalar. (Damar dışına kan çıkması) |
Pıhtılaşma testleri
Özellikle kanamalı hastalarda kanın pıhtılaşmasını ve kılcal damarları incelemek için kullanılan testler. |
Progesteron
Ovulasyondan sonra corpus luteum tarafından salınan gebeliği koruyan bir hormondur. Gebelik süresince plasentadan üretilir. |
Progesteron (luteîn)
Corpus luteum(*) (sarı cisim) tarafından salgılanan bir hormon. |
Pia mater (incezar)
Merkez sinir sistemini örten, kan damarları bakımından zengin, ince, bağ dokusu yapısındaki zar. |
Proglotit (bölüt)
Tenya gibi Cesioda cinsi yassısolucanlann anatomik bölümleri. |
Piramidal sistem
Hareketle ilgili sinir liflerinin oluşturduğu sistem. |
Prostatektomi
Prostatı çıkarmaya yönelik cerrahi girişim. |
Paraproteinemi
Kan dolaşımında antikor proteinlerine (immünglobü-linler) benzeyen, ama onlar gibi etki göstermeyen özel-proteinlerin yüksek düzeyde bulunması. |
Parasempatik sinir sistemi
Kolinerjik sistem de denir. İstem dışı iç organ sinirlerine, hareket ve duyu sinirlerinderı ayn bir sinir sistemi oluşturur. Vejetatif sinirler de denen bu sinirler göze, tükürük bezlerine, bronşlara, mide ve bağırsaklara, mesaneye, penise, damarlara vb. giderler Birbirine karşıt etki yapan iki bölüme ayrılırlar: Sempatik ve parasempatik sinir sistemleri. Örneğin, sempatik beta sinirleri bronşları açar, parasempatik sinirlerse daraltır; sempatik sistem kalbi hızlandırır, parasempatik yavaşlatır vb. Sempatik sistem de iki bölüme aynlır: Alfa ve beta. Alfa sinirleri gibi etki yapan ilaçlara alfa agonist, beta gibi olanlara beta agonist, parasempatik etki yapanlara kolinerjik denir. Bunların karşıt etki yapanlarına alfa veya beta bloker ve antikolinerjik denmektedir. Sempatik sinirlere adrenerjik de denir. |
Parasempatik sistem
Otonom sinir sisteminin birbirine karşıt etki yaratan iki bölümünden biri. |
Proteik iyot
insan vücudunda tiroit hormonlarına, bunların öncül hormonlanna ya da bazı özel proteinlere bağlı iyot. |
Parasentez
İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı. |
Protein
Proteinler hücrelerin temel yapı taşıdır. Hücrelerin büyümelerini ve onarılmalarını sağlar. Protein vücut için çok gerekli bir bileşendir. Kasların ve bağlantı dokularının beslenmesi, yaşaması ve tamiri, vücudun su dengesinin düzenlenmesi, ana hormon ve enzimlerin üretilmesi ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasını sağlar. Sağlıklı ergen erkek ve kadınlar için, günlük gerekli miktar, Kg başına 0,8 gram olarak hesaplanmıştır. Yani vücut ağırlığına göre, ortalam bir insanın, günlük 40-65 gr arası Protein alması gereklidir. Proteinler deri, tırnak, kaş, saç, kan ve yumurtadan bazı enzim ve hormonlara kadar birçok doku ve organların bünyesinde yer alırlar.Hayat için gereklidirler ve karbon, hidrojen, oksijen, azot gibi elementlerden meydana gelirler. Ayrıca bileşimlerinde kükürt ve fosforda bulundururlar. Molekül içerisindeki azotun varlığı , proteinlerin en önemli özelliğini teşkil eder. |
Protein hidrolizatlan
Proteinlerin hidrolize (parçalanmaya) uğraması sonucunda oluşan aminoasitlere verilen ad. |
Protein immünelektroforezi
Immünglobülin olarak da bilinen gammaglobülinleri oluşturan alt protein gruplannın elektroforez yöntemiyle yapılan miktar belirlemesi. |
Protein sentezi (protein bireşimi)
Canlı hücrelerde bir dizi kimyasal tepkime sonucunda protein yapımı. |
Proteinemi (protidemi)
Kan plazmasındaki proteinlerin yoğunluğu. |
Proteinim
idrarda protein bulunması. |
Proteinoterapi
Heterojen proteinlerin (tam yağlı süt, kan, albümin, at serumu, çeşitli hayvansal ya da bitkisel proteinler) kas içine zerk edilmesine dayanan ve günümüzde artık kullanılmayan bir tedavi tekniği. |
Proteoliz
Proteinlerin amino asitlerine kadar parçalanması işlemi. |
Proteus
Özellikle vücut atıklarında, kokuşmakta olan organik maddelerde ve toprakta bulunan Gram-negatif bakteri türü. |
Paravertebral
Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan. |
Protez
Yapay bir vücut parçası. Örneğin, yapay kalça eklemi gibi. |
Parazitemi
Kanda parazit bulunması. |
Protozoa
Tekhücreli canlı topluluğu. |
Protozoon
Tek hücreli canlılara genel olarak verilen ad (örneğin algler, mantarlar, bakteriler vs.) Pseudopod : Bazı tek hücrelilerin hareket etmek veya besin almak amacıyla sitoplazmasının dışarıya doğru oluşturduğu uzantılardır. |
Parenteral
İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi. |
Parenteral beslenme
Çeşitli patolojik nedenlerle doğal biçimde beslenmenin engellendiği ya da zorlaştığı durumlarda besleyici maddelerin başka yollardan verilmesi. |
Parestezi
Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar. |
Psikasteni
P. Janet'nin histerinin karşıtı bir nevroz biçimini belirtmek için kullandığı terim. |
Partenogenez
Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi. |
Psikoterapi
Geniş anlamıyla, ruhsal ya da fiziksel hastalıkların psikolojik yöntemlerle tedavisi. |
Pasteurella
Evcil hayvanlarda ve insanda birçok tehlikeli hastalığa yol açan çomak biçimli bakteri cinsi. |
Psödokolinesteraz
Karaciğer tarafından salgılanan bir enzim. |
Patella
Diz kapağı kemiği. |
Patella (dizkapağı kemiği)
Yassı, 2-4 cm çapında yuvarlak kemik; Ön yüzü dışbükey, arka yüzü içbükeydir. |
Pleyotropi
Tek bir genin, canlının pek çok özelliğinin ortaya çıkmasında etkili olabilmesi. |
Paten (yama)
Atardamar duvarını onarmak ve olası damar yırtığını kapatmak için damar cerrahisinde kullanılan sentetik malzeme parçası. |
Plezyoröntgenterapi
Odak ile deri arasındaki uzaklığın 0-7 cm arasında olduğu ışın tedavisi. |
Pteriyom
Büyük sfenoit (kamamsı) kemiğin kanata çıkıntısını alın, yankafa ve şakak kemilderiyle birleştiren sütûrle-rin karşısında ve kafatasının yan duvarında yer alan kranyometri(*) noktası. |
Puberte
Bluğ çağı; kızlarda genelikle 9 ile 16 yaş, erkeklerde 13 ila 15 yaşları arasındaki dönem |
Paul-bunnel testi
Bulaşıcı mononükleozun tanısında kullanılan hemoag-lütinasyon(*) tepkimesi. |
Pulmoner arter
Akciğerin büyük besleyici arteri. |
Poliarteritis nodoza (pan)
Nedeni bilinmeyen nadir bir vaskülit şekli, özellikle orta boy ve küçük arterlerin inflamasyonu söz konusudur ve bu arterlerin kan taşıdığı dokularda dolaşım bozulur. |
Quick testi
Karaciğer işlevlerini, daha doğru bir deyişle karaciğerin antma kapasitesini ölçmeyi sağlayan bir inceleme yöntemi. |
Reiter hastalığı
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. |
Reiter sendromu
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. |
Radarterapi (kısadalga tedavisi)
Radar aygıtında kullanılanlara benzer 2GHz frekanslı çok kısa elektrik dalgalarının uygulanmasına dayanan elektrik tedavisi tekniği. |
Radio allergic sorbent test
RAST |
Peridural anestezi
Omurganın sertzar dışı boşluğuna yerel anestezik bir maddenin şırınga edilmesiyle uygulanan anestezi. |
Poplitea (dizardı) bölgesi
Uyluk ile bacak arasında yer alan, dizin arka bölümündeki baklava dilimi biçimindeki anatomik bölge. |
Perikardiyosentez
Perikart kesesinin cerrahi girişimle delinmesi. |
Pankreatektomi
Pankreasın kısmen ya da bütünüyle çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim, iyi ya da kötü huylu pankreas tümörlerinde, kronik pankreas iltihaplarında ya da başka patolojik durumlarda uygulanabilir. |
Pantenol
B kompleks vitamininden türetilmiş bir maddedir. Kalın, şurupsu bir yapısı ve nemlendirici özelliği vardır. Yumuşatıcı olarak da kullanılır. |
Pranoterapi
Alternatif bir tıbbi uygulama. |
Pantotenik asit
B5 vitamininin adı |
Papanikolau testi
PAP-test |
Paper radio ımmuno sorbent test
PRIST |
Prematürite
Gebeliğin tamamlanmasından önce (genelde 38. haftadan önce) doğan bebeğin içinde bulunduğu durum. |
Papillosfinkterotomi
Vater ampullası ve onikiparmakbağırsağınm son bölümünü çevreleyen kas liflerinin (öddi büzgen kası) kesilmesiyle uygulanan cerrahi girişim. |
Presipitasyon tepkimesi
Bir antijen ile ona özgü antikorun birleşmesi sonucunda gözle görülür bir çökeltinin oluşması. |
Pap-test
Dölyatağı salgısında sitolojik inceleme. |
Peteşi
Ciltte nokta biçiminde kanamalar. (Damar dışına kan çıkması) |
Pıhtılaşma testleri
Özellikle kanamalı hastalarda kanın pıhtılaşmasını ve kılcal damarları incelemek için kullanılan testler. |
Progesteron
Ovulasyondan sonra corpus luteum tarafından salınan gebeliği koruyan bir hormondur. Gebelik süresince plasentadan üretilir. |
Progesteron (luteîn)
Corpus luteum(*) (sarı cisim) tarafından salgılanan bir hormon. |
Pia mater (incezar)
Merkez sinir sistemini örten, kan damarları bakımından zengin, ince, bağ dokusu yapısındaki zar. |
Proglotit (bölüt)
Tenya gibi Cesioda cinsi yassısolucanlann anatomik bölümleri. |
Piramidal sistem
Hareketle ilgili sinir liflerinin oluşturduğu sistem. |
Prostatektomi
Prostatı çıkarmaya yönelik cerrahi girişim. |
Paraproteinemi
Kan dolaşımında antikor proteinlerine (immünglobü-linler) benzeyen, ama onlar gibi etki göstermeyen özel-proteinlerin yüksek düzeyde bulunması. |
Parasempatik sinir sistemi
Kolinerjik sistem de denir. İstem dışı iç organ sinirlerine, hareket ve duyu sinirlerinderı ayn bir sinir sistemi oluşturur. Vejetatif sinirler de denen bu sinirler göze, tükürük bezlerine, bronşlara, mide ve bağırsaklara, mesaneye, penise, damarlara vb. giderler Birbirine karşıt etki yapan iki bölüme ayrılırlar: Sempatik ve parasempatik sinir sistemleri. Örneğin, sempatik beta sinirleri bronşları açar, parasempatik sinirlerse daraltır; sempatik sistem kalbi hızlandırır, parasempatik yavaşlatır vb. Sempatik sistem de iki bölüme aynlır: Alfa ve beta. Alfa sinirleri gibi etki yapan ilaçlara alfa agonist, beta gibi olanlara beta agonist, parasempatik etki yapanlara kolinerjik denir. Bunların karşıt etki yapanlarına alfa veya beta bloker ve antikolinerjik denmektedir. Sempatik sinirlere adrenerjik de denir. |
Parasempatik sistem
Otonom sinir sisteminin birbirine karşıt etki yaratan iki bölümünden biri. |
Proteik iyot
insan vücudunda tiroit hormonlarına, bunların öncül hormonlanna ya da bazı özel proteinlere bağlı iyot. |
Parasentez
İçinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı. |
Protein
Proteinler hücrelerin temel yapı taşıdır. Hücrelerin büyümelerini ve onarılmalarını sağlar. Protein vücut için çok gerekli bir bileşendir. Kasların ve bağlantı dokularının beslenmesi, yaşaması ve tamiri, vücudun su dengesinin düzenlenmesi, ana hormon ve enzimlerin üretilmesi ve bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasını sağlar. Sağlıklı ergen erkek ve kadınlar için, günlük gerekli miktar, Kg başına 0,8 gram olarak hesaplanmıştır. Yani vücut ağırlığına göre, ortalam bir insanın, günlük 40-65 gr arası Protein alması gereklidir. Proteinler deri, tırnak, kaş, saç, kan ve yumurtadan bazı enzim ve hormonlara kadar birçok doku ve organların bünyesinde yer alırlar.Hayat için gereklidirler ve karbon, hidrojen, oksijen, azot gibi elementlerden meydana gelirler. Ayrıca bileşimlerinde kükürt ve fosforda bulundururlar. Molekül içerisindeki azotun varlığı , proteinlerin en önemli özelliğini teşkil eder. |
Protein hidrolizatlan
Proteinlerin hidrolize (parçalanmaya) uğraması sonucunda oluşan aminoasitlere verilen ad. |
Protein immünelektroforezi
Immünglobülin olarak da bilinen gammaglobülinleri oluşturan alt protein gruplannın elektroforez yöntemiyle yapılan miktar belirlemesi. |
Protein sentezi (protein bireşimi)
Canlı hücrelerde bir dizi kimyasal tepkime sonucunda protein yapımı. |
Proteinemi (protidemi)
Kan plazmasındaki proteinlerin yoğunluğu. |
Proteinim
idrarda protein bulunması. |
Proteinoterapi
Heterojen proteinlerin (tam yağlı süt, kan, albümin, at serumu, çeşitli hayvansal ya da bitkisel proteinler) kas içine zerk edilmesine dayanan ve günümüzde artık kullanılmayan bir tedavi tekniği. |
Proteoliz
Proteinlerin amino asitlerine kadar parçalanması işlemi. |
Proteus
Özellikle vücut atıklarında, kokuşmakta olan organik maddelerde ve toprakta bulunan Gram-negatif bakteri türü. |
Paravertebral
Omurganın ( Vertebral Kolon ) yanında yer alan. |
Protez
Yapay bir vücut parçası. Örneğin, yapay kalça eklemi gibi. |
Parazitemi
Kanda parazit bulunması. |
Protozoa
Tekhücreli canlı topluluğu. |
Protozoon
Tek hücreli canlılara genel olarak verilen ad (örneğin algler, mantarlar, bakteriler vs.) Pseudopod : Bazı tek hücrelilerin hareket etmek veya besin almak amacıyla sitoplazmasının dışarıya doğru oluşturduğu uzantılardır. |
Parenteral
İlaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi. |
Parenteral beslenme
Çeşitli patolojik nedenlerle doğal biçimde beslenmenin engellendiği ya da zorlaştığı durumlarda besleyici maddelerin başka yollardan verilmesi. |
Parestezi
Uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar. |
Psikasteni
P. Janet'nin histerinin karşıtı bir nevroz biçimini belirtmek için kullandığı terim. |
Partenogenez
Yumurtanın döllenme olmaksızın gelişerek yeni canlı meydana getirmesi. |
Psikoterapi
Geniş anlamıyla, ruhsal ya da fiziksel hastalıkların psikolojik yöntemlerle tedavisi. |
Pasteurella
Evcil hayvanlarda ve insanda birçok tehlikeli hastalığa yol açan çomak biçimli bakteri cinsi. |
Psödokolinesteraz
Karaciğer tarafından salgılanan bir enzim. |
Patella
Diz kapağı kemiği. |
Patella (dizkapağı kemiği)
Yassı, 2-4 cm çapında yuvarlak kemik; Ön yüzü dışbükey, arka yüzü içbükeydir. |
Pleyotropi
Tek bir genin, canlının pek çok özelliğinin ortaya çıkmasında etkili olabilmesi. |
Paten (yama)
Atardamar duvarını onarmak ve olası damar yırtığını kapatmak için damar cerrahisinde kullanılan sentetik malzeme parçası. |
Plezyoröntgenterapi
Odak ile deri arasındaki uzaklığın 0-7 cm arasında olduğu ışın tedavisi. |
Pteriyom
Büyük sfenoit (kamamsı) kemiğin kanata çıkıntısını alın, yankafa ve şakak kemilderiyle birleştiren sütûrle-rin karşısında ve kafatasının yan duvarında yer alan kranyometri(*) noktası. |
Puberte
Bluğ çağı; kızlarda genelikle 9 ile 16 yaş, erkeklerde 13 ila 15 yaşları arasındaki dönem |
Paul-bunnel testi
Bulaşıcı mononükleozun tanısında kullanılan hemoag-lütinasyon(*) tepkimesi. |
Pulmoner arter
Akciğerin büyük besleyici arteri. |
Poliarteritis nodoza (pan)
Nedeni bilinmeyen nadir bir vaskülit şekli, özellikle orta boy ve küçük arterlerin inflamasyonu söz konusudur ve bu arterlerin kan taşıdığı dokularda dolaşım bozulur. |
Quick testi
Karaciğer işlevlerini, daha doğru bir deyişle karaciğerin antma kapasitesini ölçmeyi sağlayan bir inceleme yöntemi. |
Reiter hastalığı
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. |
Reiter sendromu
Bu terim sıklıkla serumda Romatoid Faktör (romatoid artrit için) testinin negatif olduğu romatizmal olmayan inflamatuvar eklem hastalıklarını tanımlar. Aslında belli ortak klinik özellikleri bulunan bir inflamatuvar hastalık grubundaki herhangi bir hastalığı ifade eder: Ankilozan spondilit, Reiter hastalığı, reaktif artrit, psöriyatik artrit ve spondilit, ülseratif kolit ve artrit, Crohn hastalığı ve artrit, uveit, HLA-B27 ile bağlantılı periferik artrit ve diğer muhtemel durumlar. |
Radarterapi (kısadalga tedavisi)
Radar aygıtında kullanılanlara benzer 2GHz frekanslı çok kısa elektrik dalgalarının uygulanmasına dayanan elektrik tedavisi tekniği. |
Radio allergic sorbent test
RAST |
Rijidite (sertlik)
Vücut bölümlerinin aktif ya da pasif hareketlere karşı direnç göstermesi. |
Radyografi teknisyeni
X ışınıyla film (radyograf) çekmek için eğitimi bulunan kişi. |
Renal arter
Böbrek arteri. |
Radyoopasite
Oluşumların ve dokuların radyasyonu emme kapasitesi. |
Radyoterapi
Işınlama kullanılarak yapılan tedavi yöntemi. |
Rinne testi
Alman hekim H. A. Rinne'nin geliştirdiği ve her kulaktaki hava yoluyla işitme süresinin, kemik yoluyla işitme süresiyle karşılaştırılmasına dayanan inceleme yöntemi. |
Respiratuvar sistem
Solunum sistemi. |
Retiküloendotelyal sistem
Sitoplazmalannda çeşitli maddeleri (hücre artıkları, yabancı cisimler, mikroorganizmalar) sindirme özelliği bulunan, bağdokulardaki sabit ya da hareketli hücreler bütününden oluşan sistem; L. |
Romatizmal ateş
Erişkinde ya da çocukta görülebilir (eklemleri, kalbi, cildi tutabilen ve boğaz mikroplarına bağlı gelişen bir iltihaplı romatizma), fakat çocuklarda daha sıktır. Gelişmiş ülkelerde 60 yıl öncesine göre çok daha az görülmektedir |
Reaksiyon (tepki, tepkime)
Organizmanın bir uyarıya karşı verdiği yanıt. |
Reçete
Hekimin bir ilacın hazırlanması için eczacıya yönelik yazdığı istek, iki tip reçete vardır: |
Romatoit etken testi
Romatoit artritli hastalann yüzde 80'inde bulunan romatoit etkenini araştırmak amacıyla uygulanan test. |
Romberg testi
Içkulağın dengeyle ilgili bölümünün, yani vestibüler sistemin incelenmesinde kullanılan yöntemlerden biri. |
Retro virüs
Ters transkriptaz enzimi içeren virüslerin ortak adı. |
Röntgenterapi (röntgen tedavisi)
X ışınlannın biyolojik Özelliklerinin kullanılmasına dayanan bîr radyoterapi (ışın tedavisi) biçimi. |
Ses telleri
Gırtlakta sesi meydana getiren küçük kıvrımlar. |
Sfinkter
Vücuttaki bir deliği çevreleyen halka şeklindeki kas, kasılıp gevşeyerek deliğin açılıp kapanmasını sağlar. Vücutta bir sfinkter kas vardır. Anüs, mesane ve yemek borusunun mideye açıldığı yer gibi |
Sfînkter (büzgen kas)
Lifleri bir deliğin çevresini halka biçiminde saran çizgili ya da düz kaslan tanımlamak için kullanılan anatomik terim. |
Solunum sistemi
Vücut dokuları ile dış ortam arasındaki oksijen ve karbon dioksit (solunum gazları) alışverişini sağlama işlevini yerine getiren yapıların tümü. |
Sağlamlaştırma tedavisi (konsolidasyon)
Uygun hücum tedavisiyle remisyon sağlandıktan sonra yoğun bir tedavi ile yapılanların garantiye alınması. |
Spastisite
Genel düzeyde ya da bazı kas ya da kas gruplarıyla sınırlı olarak kas tonusunun (gerginliğinin) anormal biçimde artmasıyla belirlenen patolojik durum. |
Sperm motilitesi
Spermin hareket kabiliyetinin incelenmesidir. |
Spf ( sun protection factor)
Güneş koruma faktörü. |
Spinal anestezi (raşianestezi)
Bel bölgesinden omurga kanalına anestezik bir ilaç en-jekte edilerek bunun omurilikle ilişkiye geçmesini sağlayan bölgesel anestezi yöntemi. |
Siliyer (kirpiksi) arter
Göz atardamarının kollarına verilen ad. |
Sarcoptes scabiei
Uyuz hastalığının etkeni olan akar. |
Simpleks
Tek maddeden oluşmuş, basit, sade. |
Sarılık (ikter)
Kandaki bilirubin düzeyinin yükselmesine bağlı olarak mukoza ve derinin sararması. |
Sindirim sistemi
Besinlerin alınmasını, dolaşım sıvılarından emilebilecek ve hücrelere dağıtılabilecek basit maddelere dönüşmesini ve gereksiz ya da zararlı artıklann da vücuttan uzaklaştırılmasını sağlayan organlar ve anatomik yapılar bütünü. |
Sindirim sistemi kanamaları
Gerçekleşme yerine göre üst, alt ve tüm sindirim sisteminin kanamaları olarak nitelenen kanamalar. |
Sartoryus kası (terzi kası)
Uyluğun ön bölümünde yer alan çizgili kas. |
Sinestezi
Bir duyu organının uyanlmasından sonra normal duyu dışında, değişik nitelikte ikinci bir duyumun algılanması. |
Spondilolistezis
Omurların birbiri üstünde kayması, kısmen çıkması. |
Spoodilolistez
Bir omur gövdesinin Öne doğru kayarak öbür omur gövdeleriyle aynı hizadan kısmen ya da bütünüyle çıkması. |
Schick testi
Kan serumunda difteri toksinine karşı oluşmuş antikor-lann varlığını göstermek İçin kullanılan test. |
Sinir sistemi
Vücudun farklı bölgeleri arasında işlevsel eşgüdüm ve bütünlüğü sağlamakla görevli anatomik oluşumların tümü. |
Schilling testi
Sindirim kanalında B12 vitamininin emilim durumunu saptamaya yarayan test. |
Schirmer testi
standart filtre kağıtlarını alt göz kapağının 1/3 lateraline, anestezi kullanmadan koyarak yapılır. İki farklı zamanda 5 dakika içindeki kaşıtta ölçüm 5 mmden küçükse kuru göz tanısı konur |
Schultz-charlton testi
Kızılın tanısına kesinlik kazandıran test. |
Steatonekroz
Yağ dokusu nekrozu(*). |
Steatore
Dışkı ile anormal miktarda, yani 24 saatte 6 gr'den çok yağ çıkarılması. |
Steatoz
Sitoplazmada aşırı yağ damlacıklarının birikmesi ile ortaya çıkan hücresel değişiklikler. |
Stegomia fasciata
Aedes cinsinden bir tür sivrisinek. |
Stenoz
Vücuttaki bir deliğin ya da kanalın daralması veya kapanması. |
Stereoagnozî
Dokunmayla ilgili uyarılan algılama yetersizliği |
Stereoradyografi
Bir organın iki farklı açıdan çekilen röntgen filmlerinin stereoskop aracılığıyla birleştirilerek o organın üç boyutlu görüntüsünün elde edilmesi yöntemi. |
Stereotaksis
Kafatasında matkapla açılan deliklerden sokulan elektrotlarla ya da sondalarla beynin belirli noktalanna ulaşmayı sağlayan cerrahi işlem. |
Stereotip
Katı, ayrımsız, basite İndirgenmiş, kalıplaşmış (basmakalıp) genelleme. |
Stereotipi
Sözcük, hareket ve davranışların koşullarla bağlantısız, nedensiz ve aynı biçimde uzun süre yinelenmesi. |
Sekretin testi
Damar içine sekretinin enjekte edilmesinden sonra on-ikiparmakbağırsağından alınan pankreas sıvısı örneğindeki pankreatik işlevselliğin değerlendirilmesini sağlayan biyokimya testi. |
Sterilite
Çeşitli maddelerin ya da ortamların mikroorganizmalardan (hastalık yapıcı olan ya da olmayan) bütünüyle arındırılmış olma durumu. |
Sterilizasyon
Bir maddeyi bütün organizmaladan temezleme süreci-enfeksiyonu önlemek için cerrahi aletlerin strizizasyonunda olduğu gibi. Ayrıca ameyitla kısırlaştırma anlamında da kullanılır. |
Sterkobilin
Kimyasal yapısı ürobilinle(*) aynı olan safra pigmenti. |
Sternal ponksiyon
Göğüs kemiğinin (sternum) iğneyle delinmesine dayanan ve kan hastalıklarının tanısında yaygın biçimde kullanılan yöntem. |
Sternokleidomastoit kası
Boynun yan kası. |
Sisteîn
Sülfhidril grubu (SH) içeren aminoasit. |
Sternum (göğüs kemiği)
Göğsün ön bölümünde, köprücük kemiği ile ilk yedi kaburga kemiği arasında ortada yer alan tek ve simetrik yassı kemik. |
Sistektomi
İdrar kesesinin bir kısmının ya da tamamının çıkarılması amacıyla yapılan cerrahi girişim. |
Steroit hormonlar
Progesteron ve östrojen gibi dişilik hormonlan, testosteron ve dihidrotestosteron gibi erkeklik hormonlan ve kortizon gibi böbreküstü bezi kabuğu hormonlarını içeren hormon sınıfı. |
Sistem
Anatomide ortak bir işlevi olan ve aynı zamanda yapısal birörneklîk gösteren bir grup organı tanımlayan terim. |
Steroitler
Birbirine çok benzeyen kimyasal bileşikler grubu |
Sistemik
Bütün vücudu etkileyen bütün vücutla ilgili. |
Stetoskop
Tıbbi uygulamada özellikle kalp seslerini dinlemek, bu organın normal etkinliği'ile ilgili sesleri ve hastalık süreçlerinde ortaya çıkan sesleri saptamak için kullanılan aygıt. |
Sistemik lupus eritematozus
Bir bağ dokusu hastalığı, genellikle lupus denir. Sistemik"" kelimesi vücuttaki bir çok organı etkilediğini gösterir |
Sistemik skleroz
Bkz. skleroderma |
Sisterna (sarnıç)
Dolaşan sıvıların döküldüğü ve içinde toplandığı farklı anatomik yapılara verilen ortak ad. |
Sisternografî
Beyin-omurilik sıvısının aktığı Örümceksizar altı (subaraknoit) sarnıçlara radyolojik görüntü veren bir maddenin (genellikle hava ya da oksijen) verilmesine dayanan radyografik tanı tekniği. |
Sistetnik
Bir hastalık ya da hastalık sürecinin tüm hücre sistemine yayılma eğilimini belirtmek için kullanılan terim. |
Sempatektomi
Atardamar duvarına sempatik sinirler yoluyla gelen uyarıyı bölgesel olarak azaltıp damarın genişlemesini sağlayarak bu bölgedeki kan akımının düzeltilmesini amaçlayan cerrahi girişim. |
Sempatik sistem
Otonom sinir sisteminin, omuriliğin göğüs-bel bölümüyle bağlantılı olan bölümü. |
Senilite (yaşlılık)
İleri yaştaki bir organizmanın biyolojik durumu. |
Subikter
Hafif şiddette sarılık. |
Seropozitivite
Bazı bulaşıcı mikroplara yâ da virüs bileşenlerine karşı vücudun bağışıklık sisteminin ürettiği antikorların kandaki varlığını uygun laboratuvar incelemeleriyle gösteren durum. |
Skarifîkasyon
Tedavi ya da aşılamada olduğu gibi hastalıkları önleme amacıyla derinin en yüzeysel bölgelerinde küçük bir yara açılması. |
Seroterapi
Özellikle mikrobik hastalıklarda ve toksik enfeksiyonlarda kullanılan bir tedavi biçimi. |
Sürrenalektomi (adrenalektomi)
Tek ya da her iki böbreküstü bezinin alındığı cerrahi girişim. |
Sütten kesme
Süt verme döneminden, kanşık beslenmeye aşamalı ya da ani bir geçişi belirtmek için pediyatride kullanılan terim. |
Serum-protein elektroforezi
Kan serumundaki proteinlerin elektroforez(*) yöntemiyle ayrıştırılmasın! sağlayan yöntem. |
Şakak kemiği
temporal kemik |
Şırınga
Tedavi amacıyla ilaçlı maddeleri vücuda vermek ya da tanı ve araştırma amacıyla dokulardan sıvı ya da eksüda almak için kullanılan aygıt. |
Şişmanlık (oberite)
Vücut ağırlığında anormal bir artışla birlikte yağ dokusundaki yağ miktannın yaygın olarak artması. |
Şok tedavisi
Bazı psikolojik bozuklukların tedavisinde kullanılan ve merkez sinir sisteminde şok yaratan işlem. |
Takata-ara testi
Kan plazması ya da beyin-omurilik sıvısında albümin ile globülin arasındaki oran değişikliklerini İncelemeye yönelik test. |
Talasoterapi
Güneş, deniz ve kumlann vücut üzerindeki olumlu etkilerinden yararlanılan tedavi biçimi. |
Timpanik parasentez
Kulak zarının keskin bir cerrahi gereç yardımıyla çizilmesi. |
Treponema pallidum immobilizasyon testi
Nel-son testi |
Tecavüz
Bir başka kişiyi zorlayarak cinsel ilişkide bulunma suçu. |
Tedavi
Belirli bir hastalığın iyileştirilmesi için hekimin uyguladığı önlemlerin tümü. |
Tedavisi
Perhiz ve istirahat şarttır. Hastalığı doğuran nedenler ortadan kaldırılır. Hafif yiyecekler yenir. Aspirin gibi ilçlar kullanılmaz. Yemekler, yavaş yavaş ve çok çiğnenerek yenir. |
Tek yumurta ikizleri
Tek bir yumurtanın bölünmesinden kaynaklanan ikizler. |
Teka
Gözle görülebilen (örneğin kafatası kemiklerinin tümü) ya da mikroskopla seçilebilen (Örneğin yumurtalıktaki foliküllerin duvarını oluşturan hücre katmanları) ve koruyucu kılıf işlevi olan yapıların anatomideki ortak adı. |
Tekom
Olgun yaşlarda yumurtalıkta ortaya çıkan ve ender görülen tümör. |
Tekrar bölgesi*
Tekli, ikili veya daha fazla DNA nükleotid dizinlerinin peşpeşe tekrarlarının bulunduğu bölge (Ör. CAG tekrar bölgesi: .....CAGCAGCAGCAGCAGCAG...................) |
Telanjiyektazi
Deride yer alan küçük kılcal damarların kalıcı genişlemesi. |
Telekardiofon
Kalp seslerini hastadan uzakta dinleten alet. |
Telekardiyografi
Göğüs kafesinin ön-arka düzlemde radyolojik olarak incelenmesi. |
Telenjektazi
Deride veya mukozalarda kırmızı lekeler şeklinde görülen kılcal, arteriol ve venüllerin genişlemesinden oluşan lezyonlar. |
Telensefalon
Dölütsel yaşamın beşinci haftasında, ensefalonun(*) ön-arka doğrultuda birbirini izleyen beş keseciğinden en önde olanı. |
Telepati
Beş duyu işe karışmaksızın düşüncelerin, bu duyuların üstünde bir yolla aktarılması. |
Telkin
Bir bireyin, dış kısıtlamalara başvurmadan bir başka bireyi ya da kendini (öztelkin) yönlendirdiği süreç |
Telofaz
Mitoz bölünmenin son evresi. |
Toksikomani
Tedavi amacıyla saplantı halinde ilaç kullanma, Toksi-koman, fiziksel ve/ya da ruhsal yoksunluk nedeniyle ilacı almadan yapamaz. |
Trokanter
Uyluk kemiğinin üst ucundaki iki tümseğin ortak adı. |
Telomere
Kromozomun bitiş kısmı. Bu özel yapı, doşğrusal DNA moleküllerinin kendi kendini üretmesi ve dengeli yapısını koruması işlerine yarar Transkripsiyon: Bir DNA parçasından kopyalanan RNA sentezi. |
Temporal arterit
Aynı zamanda serebral arterit, kraniyal arterit, dev hücreli arterit ve bazen de granülomatöz arterit olarak da adlandırılır. Kafadaki kan damarlarının (arterlerin) ağrılı inflamasyonu söz konusudur; şakaklar genellikle dokunmakla hassastır ve baş ağrıları sıktır. Polimiyalji romatika (PMR) ile de sık görülür. Nedeni bilinmeyen bir vaskülit formudur, özellikle 50 yaş üzerindeki kişileri etkiler ve kadınlarda daha sık görülür. |
Temporal bölge
Şakak bölgesi. |
Temporal bölge (şakak bölgesi)
Kafatasının göz ile kulak arasında yer alan anatomik bölgesi. |
Temporal kemik (şakak kemiği)
Artkafa (oksipital), yankafa (paryetal) ve sfenoit kemikler arasında yer alan çift ve simetrik kafatası kemiği; üç değişik bölümün kaynaşmasından oluştuğundan çok düzensiz bir biçimi vardır. |
Temriye
Bir çeşit deri hastalığıdır. Yer yer küme küme bir takım kızartılarla kendini gösterir. |
Tendolîz
Bİr kirişin hareketlerini engelleyen bağdoku yapışıklıklarını gidermek amacıyla yapılan cerrahi girişim. |
Tendon
Kasların kemiklere yapışmasını sağlayan yapılar. |
Tromboendoarteriyektomi
Atardamar içindeki pıhtıya bağlı hastalıklarda uygulanan cerrahi girişim. |
Tendon (kiriş)
Kordon ya da şerit biçimindeki anatomik oluşum, istemli kaslan iskelete bağlayan sarımsı beyaz tendonlar çok sağlamdır ve çekişe dayanıklıdır. |
Tenesmus
Rektum veya mesanenin iltihaplı durumlarında görülen, ağrılı işeme veya defekasyon duygusu. |
Tenisçi dirseği
Bir kaç aktiviteden biriyle fiziksel zorlanma sonucunda oluşur. Tıbbi adı lateral epikondilit""tir (lateral epikondil dirsek ekleminin dışındaki kemik parçasıdır). Önkol kaslarından gelen tendonların birleştiği noktada iltihap gelişmesine bağlı olarak ağrı ve hassasiyet oluşur. |
Tenodezî
Ortopedik cerrahide, kas kirişinin kemiğe tutturulması. |
Trombositemi
Kemik iliğindeki megakaryositlerin{*) tümöre benzer biçimde aşın miktarda çoğalmasına bağlı olarak kandaki trombosit sayısının 2-5 milyon mm3'e kadar artması. |
Tenoplasti
Çeşitli patolojik süreçler ya da travmalarla örselenmiş ya da yapısı değiştirilmiş kirişleri yeniden oluşturmayı amaçlayan cerrahi girişim |
Tenorafî
Kesilmiş iki kiriş parçasının dikilmesini amaçlayan cerrahi girişim. |
Tenosinovit (tenovajinit, tenovajinalit)
Kirişle birlikte kirişi çevreleyen seröz zarda oluşan İltihap. |
Tenotomi
Uzatmak (özellikle çekilmiş olduğunda) ya da kısaltmak amacıyla kirişin kesilmesini amaçlayan ortopedik cerrahi girişim. |
Torasentez
Tanı ya da tedavi amacıyla deriden sokulan bir aygıtla plevra boşluğuna girilmesi. |
Tentür
Bitkisel ya da hayvansal ilaçların uygun eriticilerle ka-rıştırılmasıyla elde edilen sıvı preparat. |
Tenya
Barsak paraziti, şerit, yassı solucan. |
Tepkisel davranış
Kişinin özeleştiri ve denetleme mekanizmalanmn zayıflamasına bağlı saldırgan ve şiddet içeren davranışlar. |
Ter
Derideki ter bezlerinin ürettiği sıvı. |
Ter testi
Terdeki sodyum klorür içeriğinin belirlenmesi için uygulanan test. |
Teratoblastom
Olgunlaşmamış, az farklılaşmış, embriyondakine benzer dokulardan oluşmuş, teratom(*) tipi. |
Teratojen
Doğumsal oluşum bozukluklarına neden olan etken. |
Terleme
Derideki ter bezlerinin ter(*) üretmesi. |
Terminatör gen
RNA polimerazın transkripsiyonu durdurmasına neden olan DNA dizisi. |
Termoanaljezi
Belirli bir vücut bölgesinde ısı ve ağn duyarlılığının kaybı. |
Termofil
Yüksek sıcaklıklarda yaşayabilen mikroorganizmalara verilen genel ad (termofil = ısıyı seven). |
Termoregülasyon
Vücut sıcaklığını kontrol eden mekanizmaların tümü. |
Tpha testi
Treponema pastf hemaglütinasyon testinin kısaltılmış adı. |
Termoterapi
Isı veren ışınlarla uygulanan tedavi yöntemi. |
Tpn (total parenteral nutrıtıon) uygulaması
Damardan besleme şeklidir. Şeker, protein, yağ, mineraller ve vitamin içerir. |
Turnike testi
Kılcal damarlann duyarlılığını ölçmek amacıyla yapılan tanıya yönelik girişim. |
Tersiyan sıtma
Ateşli nöbetlerin düzenli olarak 48 saatte bir, yani günaşırı ortaya çıktığı sıtma tipi. |
Teslis (erbezi)
Erkek eşey hücreleri olan spermlerin üretildiği organ. |
Testis
Erkek üreme organlarındandır ve iki tanedir. Bir torbada bulunur ve erkek üreme hormonu testesteron ve üreme hücresi olan spermi üretir. |
Testis (yumurtalık) tutulumu
Erkek çocuklarda testislere saklanan lösemi hücrelerinin çoğalması ile şişme, hassasiyet ile giden ve hastalığın tekrarına neden olan durum. |
Testosteron
Erkek seks hormonuna verilen addır. |
teş
Vücut sıcaklığının yükselmesine ateş denir. Vücut sıcaklığı bedenin her yerinde aynı değildir. Örneğin; termometre ağıza konulduğunda görülen ısı, koltuk altına konulduğunda gösterdiği ısıdan 0,5 derece daha düşüktür.
Diğer taraftan, vücut ısısı gün boyunca da 0,5 derece oynar. Sabahın erken saatlerinde ısı düşük, akşam saatlerinde yüksektir. Vücut ısısı 36,2 - 37,5 arasında ise normaldir.
Ateşle birlikte; üşütme, titreme, baş ağrısı, bunalma, huzursuzluk, vücut kırgınlığı, iştahsızlık, kabızlık, sayıklama, havale veya koyu renkli idrar çıkarmada görülebilir.
Ateşin nedeni, genellikle soğuk algınlığı, grip, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı, bronşit, sinüzit, kulak iltihabı, bağırsak iltihabı veya böbrek hastalıklarından biri olabilir. Bu nedenle tedaviden önce nedeni tespit etmek gerekir. |
Teşhircilik
Cinsel organlannı gösterme eğilimiyle belirlenen cinsel sapma. |
Tetani
Sinir ve kas uyarılabilirliğinde anormal artışla ortaya çıkan patolojik durum. |
Tetrapleji
Her iki kol ve bacak ile gövdenin istemli kaslarının tam felci. |
Tetrat
Mayoz bölünme sırasında homolog kromozomların birbirlerine sarılarak oluşturdukları dört kromotitli yapı. |
Uç meristem
Bitkilerin kök ve gövdelerinin en uçlarında bulunan, sürekli bölünerek bitkinin büyümesini sağlayan doku.Meristem dokusu. |
Ultrason tedavisi
Ultrasonun çeşitli biyolojik etkilerinden yararlanmaya yönelik fizik tedavi yöntemi. |
Uterus bicornis
Uterusun iki boynuzlu olması anlamında bir terimdir.Uterusun üst kısmının çökük olması nedeniyle her iki uç kısımlarının beligin hal alması sonucu ortaya çıkan görünümdür. |
Uluslararası birim (ıu, biyolojik ünite)
Bİr maddenin biyolojik yöntemlerle ölçülen, farmakolojik olarak etkin miktan. |
Unipolar
Tek kutuplu olma durumu.Bazı sinir hücreleri yanlız tek bir uzantıya sahip olabilir (unipolar sinir hücresi). |
Üreme sistemi
Üreme işlevini yerine getiren, erkek ve dişi bireylerde farklı yapıda olan organ sistemi. |
Ürogenital sistem
İdrar ve cinsiyetle ilgili organ ya da işlevlerin tümünü belirtmek için kullanılan terim. Bak. üreme sistemi; üri-ner sistem. |
Üreter
Böbreklerle idrar torbasını birleştiren, idrarın torbaya ulaşımını sağlayan tüptür.Her iki tarafta birbirinden bağlantısız olarak bulunur. |
Üreter (idrar borusu)
Böbrek havuzunu idrar kesesine bağlayan 25-30 cm uzunluğunda tüp biçimli kanal. |
Üreterektomi
Ürelerin (idrar borusu) bir bölümünün ya da tamamının çıkarılmasına yönelik cerrahi girişim. |
Üreterografi
Kontrast madde aracılığıyla üreterlerin (idrar boruları) radyolojik olarak görünür hale gelmesini sağlayan tanı yöntemi. |
Üreterokolostomi
idrar kesesi İşlevini görmek üzere oluşturulan bağırsak bölümüne üreten (idrar borusu) bağlamak amacıyla uygulanan cerrahi girişim. |
Üreterosel
Üreterlerin (İdrar boruları) birinde ya da ikisinde uç bölümün kist biçiminde genişlemesiyle belirlenen doğumsal oluşum bozukluğu. |
Üreterostomi
Çeşitli hastalıklarda üreterlerden (idrar borulan) birini ya da her ikisini ağızlaştırmak için uygulanan cerrahi girişim. |
Üreterotomi
Üreleri (idrar borusu) açmaya yönelik bir cerrahi girişim. |
Üriner sistem (boşaltım sistemi)
idrar yapımı ve atılmasıyla ilgili yapılann lümü. |
Vater ampullası
Ana safra kanalı (koledok) ve pankreas kanalının birleşerek onikiparmakbağırsağına açıldıklan bölgede oluşan genişleme. |
Vazektoıni
Teslislerde üretilen spermatozoonların torbacık bezine taşınmasını sağlayan ductus deferens' (*) kesilmesine dayanan cerrahi girişim. |
Villüs
Tek ya da dallanmış ince uzantılar biçiminde olan ve çeşitli maddelerin geçişini ya da emilimini kolaylaştırmak amacıyla yüzey artışı sağlayan yapı. |
Vdrl testi
Frengiye karşı antikorlann saptanmasına yarayan kan testi. |
Vakum tedavisi
Vücut yüzeyinin bir bölümünde dekompresyon (basıncı azaltma) uygulamasına dayanan fizik tedavi yöntemi. |
Vejeteryan
Bitkisel gıdalarla beslenen, etyemez. |
Valgus deformitesi
Genetik olarak birinci ve ikinci tarak kemikleri arasındaki açı fazla olduğunda, zamanla başparmak diğer parmaklara yaklaşır ve halluks valgus deformitesi ortaya çıkar |
Vital kapasite
Solunum sırasında soluk alıp verme zorlanarak en yüksek düzeyde yapıldığında alınabilen en yüksek hava miktarı. |
Vitellus
yumurta sarısı.Döllenme sırasında yumurtanın beslenmesi sağlayan mukopolisakkarit,protein ve yağ karışımından oluşan madde |
Vitellus kesesi
Embriyonun gelişiminin ilk evresinde farklılaşan kese biçiminde yapı. |
Volhard testi
Böbreğin idran yoğunlaştırma düzeyini değerlendirmeye yarayan böbrek fonksiyon testi. |
Varus deformitesi
Bir organın iskeletinde birbirini izleyen iki bölümden alttakinin içe doğru bükülmesiyle ortaya çıkan ve organın uzun ekseninde bu yönde sapmalara yol açan patolojik durum. |
Vaskular sistem
Ksilem ve floemden oluşan bitki dokularında, ksilem tarafından su ve suda erimiş maddelerin, floem tarafından fotosentez ürünlerinin taşınmasını sağlayan iletim sistemi. |
Viabilite
Spermin canlı olup olmadığının belirlenmesidir. |
Weber testi
Kulak lezyonlannda sesin hava ya da kemik yoluyla algılanması arasındaki farkı ölçen test. |
Western blot testi
HIV virüsünü belirlemeye yarayan laboratuvar incelemesi. |
Yoğun bakım ünitesi
koroner yoğun bakım ünitesi |
Ayak terlemesi
Ayakların normalden fazla terlemesi genellikle ter bezlerinin aşırı derecede çalışmasından kaynaklanır. Diğer taraftan, kalın çorap giymek, ateşli bir hastalık veya normal vücut sıcaklığının düşmesi de ayak terlemesine neden olabilir. |
Yumuşak doku romatizması
Teknik olarak ölgesel periartiküler"" ya da ""yumuşak doku"" hastalıkları olarak adlandırılırlar, bu grupta eklemleri çevreleyen ligament ya da tendon gibi yapıları etkileyen ve son derece yaygın olan nisbeten önemsiz rahatsızlıklar da bulunur. Romatizma ağrısı eklem çevresindeki yapıların hasar görmesine bağlı olarak ortaya çıkabilir, bunun nedeni çoğunlukla alışık olmadığı şekilde ya da tekrar tekrar kullanmak, küçük hasar ya da travmalardır. Bazıları özellikle belli bir aktivite tipiyle görülür, ""tenisçi dirseği"" ve ""temizlikçi dizi"" gibi. Ek olarak, artrit olmadan eklem ya da kaslarda daha yaygın bir ağrı gelişebilir, örneğin, fibromiyalji. |
Yapay anestezi
Vücudun belirli bir bölgesinde ya da bütününde etkisini gösteren maddelerin kullanılmasıyla ağrı algısı ve tepkisinde geçici zayıflama. |
Yükleme testi
Metabolizmanın özel bir yönünün dinamik koşullarda incelenmesini sağlayan testleri belirten genel terim. |
Zekâ bölümü (ıntelligence quotient-ıq)
Zekâ yaşı ile takvim yaşı arasındaki orantının 100'e bölümü. |
Zona (herpes zoster)
Etkeni suçiçeğine de yol açan virüs hastalığı. Bak. her-pesvirüs. |
Zeolite
Kozmetikte emici olarak kullanılan mineral gruplarından biri. Kanseri önleyici etkileri olduğu da söylenmektedir. |
Zoospor
Tek hücreli algler ve mantarlarda kamçılı, hareketli eşey hücresi. | << Geri
| |
|